Ziyaretçi
Maniyerizm
Maniyerizm bir son dönem Rönesans üslubuydu; üzerinde temellendiği bütün inançların klasik çağ otoritelerinden seçme mecazlarla desteklenebilmesi önemli bir noktaydı. Fakat klasik çağdan kalan eserler yeni bir anlayışla inceleniyor, kural dışı biçimler, karmaşıklık, güzellik unsurları özellikle öne çıkarılıyordu. Vasari’den başlayıp Bronzino, Daniele da Volterra, Francesco Salviati’den geçerek Bassano diye anılan Jacopo da Ponte’ye kadar uzanan sanatçılar, aristokratlara seslenen, amaçları açısından daha az kaygı verici, ama ilk döneminkinden daha çok soğuk, ayrıca doğallıktan uzak, yapmacıklı bir özenticiliğin oluşmasına katkıda bulundular.
Maniyerizmin özellikleri; abartılı uzunlukta küçük başlı, çok hareketli, hacimli olarak çok yuvarlaklaştırılmış figürlerdir. Bu figürlerin bastıkları zemin ile ilgileri yoktur. Havada uçuyor gibidirler. El ve ayakların ne yaptıkları belli değildir. Yüz ifadelerinden rol yapıyorlar sanılır. Resim yüzeyinin ahengi için mantıklı olmayan bir vücut kompozisyonu görülür. Bu anlayışın temsilcileri aynı zamanda Barok sanatın öncüleri olarak kabul edilir. Yüzlerde huzursuzluk, insan içi üzüntülerinin aşırı ifadesi önem kazanır. Pontormo, Bronzino, Parmigianino, Tintoretto, El Greco gibi ressamlar Maniyerizmin önemli temsilcileridir.
Vasari’nin hem Giotto’nun eski sanatını, hem de Leonardo da Vinci’nin yeni sanatını belirtmek için kullanmasından sonra, maniyerizmin türetilmiş olduğu Maniera terimine 17.yy’da açıkça aşağılayıcı bir anlam yüklendi. Giovanni Pietro Bellori bu terimi, başlıca istekleri, büyük ustaların çalışma tarzını yetkinleştirmekten öteye gitmeyen ressamların sistemli bir biçimde Michelangelo ve Rafaello’yu taklit etmelerini kınayarak belirtmekte kullandı. Söz konusu terimin aşağılayıcı anlamdaki kullanımı birçok Fransız sanatçı tarafından da benimsendi. Aynı anlayış içinde Luigi Lanzi 1792’de İtalyanca Manierismo terimini kullandı; bu terim 1925’e kadar, yani karmaşık maniyerizm kavramının derinlemesine incelenmesine ve böyle nitelenerek küçümsenen yapıtların yeniden değerlendirilmesine başladığı tarihe kadar aşağılayıcı anlamını korudu. Günümüzde 1515-1620 arasında, bütün Avrupa’da bu doğrultuda gerçekleştirilmiş olan yapıtların çoğunun, özenticilikle, klasisizmin ulaşmaya dayandırdığı ve klasik saydığı değerleri birbirine ters düşüren bir gariplik beğenisini ve ince bir yapmacık anlayışını yansıttığı anlaşılmıştır. 1520’den hemen sonra Roma’da sanat koşulları maniyerizmin gelişip serpilmesine çok uygundu. Rafaello’nun öğrencisi bir gurup genç sanatçı, Rosso Fiortino ve Benvenuto Cellini gibi Floransa’lılar ile Girolamo Parmigianino gibi Kuzey İtalyalılar, kendi aralarında rekabet, Rafaello’nun son eserinde görülen nitelikler ve Michelangelo’nun Floransa’daki bu dönem çalışmaları, yenilik ve fantezi dolu desenleri, doğadan uzak, hoş ve ince heykelleri, kuraldan çok serbestliğin gittikçe ağır bastığı mimarisi nedeniyle beceri ve ustalık gösterisini ölçü alan bir tavra itildiler.
Resim dalında, Rönesans’ın dinginlik, dengelilik, yalınlık, zihinsellik gibi üsluba “klasik” niteliğini kazandıran özellikler üzerinde yoğunlaşmış olmasına karşın, maniyerizm, tüm bu özelliklerin daha da incelmiş ve çok özel durumlarını anlatmayı amaçlamış; “yeni”yi, “olağandışı”yı aramış ve üsluplaşmadan çok bireyselleşmeyle sonuçlanan bir yolu seçmiştir.
Maniyerizm yaklaşık 1520-1580 tarihleri arasında ortaya çıkmış olan bir sanat üslubudur. Rönesansın getirmiş olduğu yetkinliğe karşı bir çıkış olmuş, kendisinden sonra gelen üslup ve akımlara ön ayak olmuştur. En önemli temsilcisi ve başlatıcısı Michelangelo Bounarotti'dir. Sixtina Şapeli'ndeki mahşer freskleri bu resim tarzı için belirleyici olmuştur. Artık ideal görüntü yerine sanatsal niteliğin araştırıldığı; figürlerin deformasyonu ile kendini belli eder ve özgün tarzlara doğru bir adım olarak belirir.En önemli sanatçıları Tintoretto ve El Greco'dur.Maniyerizm deyimi ilk olarak Alman Sanat tarihçileri tarafından Rönesans ile Barok arasında gelen sanatçıların eserleri için kullanılmıştır. Daha doğrusu Geç Rönesans ile Barok üslup arasında bir geçiş üslubu olarak da kabul edilmektedir. Kelime manası olarak İtalyanca “üslup” anlamına gelmektedir. Osmanlıca'da da “tasannuculuk” sözcüğüyle karşılanan terim “yapmacıklı üslup” anlamına gelmektedir. Maniyerizm saray çevrelerinde çok tutulan “incelik ve zerafet” sanatıdır; değişik zevklere, paradokslara düşkündür. Yapmacıklığa, bazen aşırılığa hatta acaipliğe kaçar. Ressamlar biçimleri uzatırlar; dördül şekillere, ışığa, garip konulara eğilim gösterirler. Bir sıkkınlık, tedirginlik havası yaratırlar. Maniyerizm klasik bir üsluptur, ancak kurallı klasik öğelerin özgün anlamlarını, oran ve ölçüleri “bilinçli olarak” bozmuş ya da değiştirmiş olmasıyla klasik anlayıştan uzaklaşır. “Yenilik arayışı”, Maniyerizm’in önemli niteliklerinden biridir.Sponsorlu BağlantılarVikipedi, özgür ansiklopedi
Maniyerizm bir son dönem Rönesans üslubuydu; üzerinde temellendiği bütün inançların klasik çağ otoritelerinden seçme mecazlarla desteklenebilmesi önemli bir noktaydı. Fakat klasik çağdan kalan eserler yeni bir anlayışla inceleniyor, kural dışı biçimler, karmaşıklık, güzellik unsurları özellikle öne çıkarılıyordu. Vasari’den başlayıp Bronzino, Daniele da Volterra, Francesco Salviati’den geçerek Bassano diye anılan Jacopo da Ponte’ye kadar uzanan sanatçılar, aristokratlara seslenen, amaçları açısından daha az kaygı verici, ama ilk döneminkinden daha çok soğuk, ayrıca doğallıktan uzak, yapmacıklı bir özenticiliğin oluşmasına katkıda bulundular.
Maniyerizmin özellikleri; abartılı uzunlukta küçük başlı, çok hareketli, hacimli olarak çok yuvarlaklaştırılmış figürlerdir. Bu figürlerin bastıkları zemin ile ilgileri yoktur. Havada uçuyor gibidirler. El ve ayakların ne yaptıkları belli değildir. Yüz ifadelerinden rol yapıyorlar sanılır. Resim yüzeyinin ahengi için mantıklı olmayan bir vücut kompozisyonu görülür. Bu anlayışın temsilcileri aynı zamanda Barok sanatın öncüleri olarak kabul edilir. Yüzlerde huzursuzluk, insan içi üzüntülerinin aşırı ifadesi önem kazanır. Pontormo, Bronzino, Parmigianino, Tintoretto, El Greco gibi ressamlar Maniyerizmin önemli temsilcileridir.
Vasari’nin hem Giotto’nun eski sanatını, hem de Leonardo da Vinci’nin yeni sanatını belirtmek için kullanmasından sonra, maniyerizmin türetilmiş olduğu Maniera terimine 17.yy’da açıkça aşağılayıcı bir anlam yüklendi. Giovanni Pietro Bellori bu terimi, başlıca istekleri, büyük ustaların çalışma tarzını yetkinleştirmekten öteye gitmeyen ressamların sistemli bir biçimde Michelangelo ve Rafaello’yu taklit etmelerini kınayarak belirtmekte kullandı. Söz konusu terimin aşağılayıcı anlamdaki kullanımı birçok Fransız sanatçı tarafından da benimsendi. Aynı anlayış içinde Luigi Lanzi 1792’de İtalyanca Manierismo terimini kullandı; bu terim 1925’e kadar, yani karmaşık maniyerizm kavramının derinlemesine incelenmesine ve böyle nitelenerek küçümsenen yapıtların yeniden değerlendirilmesine başladığı tarihe kadar aşağılayıcı anlamını korudu. Günümüzde 1515-1620 arasında, bütün Avrupa’da bu doğrultuda gerçekleştirilmiş olan yapıtların çoğunun, özenticilikle, klasisizmin ulaşmaya dayandırdığı ve klasik saydığı değerleri birbirine ters düşüren bir gariplik beğenisini ve ince bir yapmacık anlayışını yansıttığı anlaşılmıştır. 1520’den hemen sonra Roma’da sanat koşulları maniyerizmin gelişip serpilmesine çok uygundu. Rafaello’nun öğrencisi bir gurup genç sanatçı, Rosso Fiortino ve Benvenuto Cellini gibi Floransa’lılar ile Girolamo Parmigianino gibi Kuzey İtalyalılar, kendi aralarında rekabet, Rafaello’nun son eserinde görülen nitelikler ve Michelangelo’nun Floransa’daki bu dönem çalışmaları, yenilik ve fantezi dolu desenleri, doğadan uzak, hoş ve ince heykelleri, kuraldan çok serbestliğin gittikçe ağır bastığı mimarisi nedeniyle beceri ve ustalık gösterisini ölçü alan bir tavra itildiler.
Resim dalında, Rönesans’ın dinginlik, dengelilik, yalınlık, zihinsellik gibi üsluba “klasik” niteliğini kazandıran özellikler üzerinde yoğunlaşmış olmasına karşın, maniyerizm, tüm bu özelliklerin daha da incelmiş ve çok özel durumlarını anlatmayı amaçlamış; “yeni”yi, “olağandışı”yı aramış ve üsluplaşmadan çok bireyselleşmeyle sonuçlanan bir yolu seçmiştir.