erbakanı anlamak
İnsan anlarmış, insanların halinden...
Yakın tarihimizin önemli ilim ve fikir adamlarından rahmetli Eşref Edip Bey, bir özel sohbetinde, İslam büyüklerinden örnekler vererek, “bugün kitlelerin peşinden gidebileceği bir liderin nasıl olması” gerektiğini sıralıyor ve bir ara durup soruyordu:
"Bu saydığım sıfatlara aramızda en uygun zat kimdir, biliyor musunuz.?
Suskunluğu yine kendisi bozuyor ve cevap veriyordu:
"Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN Beyefendi!...
Zira çok güzel bir siması var. Başını dimdik tutuyor. Kibirli değil, ama vakur, asık suratlı değil, güler yüzlü... Safiyetle inandığı, samimiyetle bağlandığı ve sadakatle emirlerini yerine getirmeğe çalıştığı İslamiyetin, bütün özelliği ve temizliği yüzünde billurlaşmış!.. Yavaş sesle ve çok düzgün bir Türkçe’yle konuşuyor. Kolay kızmıyor ve icabında en saçma şeyleri bile dinlenme nezaketi gösteriyor. Konuşunca çok mukni (ikna edici) oluyor. Dediklerinin doğruluğuna en aksi insanı, en ters fikirli olanı bile inandırıyor. Çünkü söylediklerine, önce kendisi inanıyor.
Bilgi ve tecrübe sahibi, ilim ve edep erbabı bir halk çocuğu. Bizde bazı çevrelerin pek önem verdiği Garbı (Batıyı) da çok iyi biliyor. Oranın en ileri mekteplerinde okumuş, Alman fabrikalarında tank mühendisi olarak çalışmış... Çok muhtaç olduğumuz teknik mevzuun profesörüdür. Yaşı genç ve enerji doludur. Memleketine hizmet etmek istiyor. Manevi tarafının çok kuvvetli olduğu biliniyor. Azimli, sabırlı ve sinirlenmiyor. Halkını çok iyi tanıyor. Onların içinden yetişti, tekrar içlerine döndü ve hep onların yanında kalmaya kararlı görülüyor."
Evet en az 3-4 yabancı dil bilen, o dillerindeki basın ve yayını dikkatle takip ve tetkik eden, bilgisi, birikimi ve olayları tespit ve tahlildeki beceresi ile, yerli yabancı herkesi hayret ve hayranlığa sevk eden bu ender şahsiyetin, yaklaşık 25 sene evvel, 5 Haziran 1977 genel seçimleri öncesi MSP milletvekilleri aday adaylarına, Çankaya’da yaptığı konuşmadan bazı cümleler aktarmak istiyorum:
"... Recai Kutan Bey'den rica ediyorum, şimdi davamızın mücahitlerini ve kahramanlarını, yani aday adaylarını milletimize müjdelesin.
Burada ismi okunan, yani şu anda görünen tankları takdim edeceğiz... Ama bu BÜYÜK DAVANIN şu anda ortada GÖRÜLMEYEN DAHA BÜYÜK TANKLARI DA VARDIR!"
".... 21. Asrı, 4 bölümde mütalaa ettiğimizi bilmektesiniz.
Bunun 1900-1925'teki ilk 25 yıllık devresi, milletimize karşı birleşik düşmanların yaptığı harplerdir. Milletimiz bu yüzden Çanakkale’de, yarım milyon evladını şehit vermiştir: 1925-1950 arası ikinci 25 yıllık devre ise, bu harplerin yaralarının sarılması devresidir.
1950-1975 arası, üçüncü 25 yıllık devrede ise milletimiz yeniden kendini bulmaya ve şuurlanmaya gayret etmiştir.
"Kuvvet ve kudret sahibi yalnız Cenab-ı Hak'tır. kimse kendisini bir şey yapıyor sanmamalıdır. Asıl amaç, Cenab-ı Hakkın rızasıdır."
"... Muhterem kardeşlerim... Herkese Refah , Milli Selametçilerin davasıdır!.."
"... Bakınız bir gün bayraklar tepeye dikildiği zaman, bu Millet meclisinde en az 150 Milletvekili demektir. MİLLİ SELAMET, 150 MİLLETVEKİLİ ÇIKARDIĞI ZAMAN İSE , HER İŞ BİTMİŞTİR!.."
"Cenab-ı Hakkın bir kula olan en büyük nasiplerinden birisi de, ona inanç vermesi ve o inandığı yolda çalışmayı nasip etmesidir.
Evet;
a) Milli Selametin REFAH'a dönüşeceğini,
b) Refahın 150 den fazla milletvekili ile meclise gireceğini,
c) Ve ondan sonra zulüm ve sömürü döneminin tarihe gömüleceğini, tam 20 yıl öncesinden sezip, söyleyebilen,
ç)Yaptığı bir duada, Nizam, Selamet, Refah, Fazilet ve Saadet isimlerini birlikte ve sırası ile zikredip, basiret ve ferasetiyle yıllar sonrasını görebilen,
d) Sadece parti bazında ve ülke sathında değil, tüm dünya çapında plan ve projeler üretip, onları adım adım uygulayabilen bir kutlu komutana sahip olmak!..
Bir dava eri için, bundan daha büyük bir müjde ve mutluluk düşünülür mü.?
"O GÖRÜNMEYEN BAŞKA BÜYÜK TANKLARIN DA" Cepheye sürüleceği ve Allah'ın vaat ettiği kesin zafere gidileceği günlerin çok yakın olduğunu hissedip heyecanlanmamak mümkün mü? Bazen bir insanı en iyi tanıtan onun için yazılan saf ve sade satırlardır.
İstanbul Teknik Üniversitesinin "arı" amblemli albümünde yer alan ve sınıf arkadaşlarının şaka ile karışık bir samimiyetle, Erbakan hakkındaki görüşlerini yansıtan şu cümleler. Hocayı ne kadar güzel ve ne kadar mükemmel anlatmaktadır:
"Necmettin Erbakan...
Sofudur, dindardır, çalışkandır.
Proje ve raporları geniş izahlıdır.
Herkesin bir sahife de bitirdiği mevzuyu, o kırk sahife de hülasa eder (özetler).
Kendisine "civata nedir?" diye sorarsanız, bunun izahına demir filizlerinin (maden ocaklarından çelik fabrikalarına) naklinden başlar..."
Evet, cıvatanın izahına "demir filizlerinden" başlamak...
Yani, sorunların temeline ve kökenine inmeye çalışmak.
Yüzeysel çözümlerle ve pansuman tedbirlerle, toplumu oyalamamak!
Sıkıntıların sürüncemede kalmasına razı olmamak...
Sosyal, ekonomik, siyasi ve ahlaki bütün hastalıkların, önce gerçek mikroplarını üreten bataklık düzenini kurutmaya çalışmak...
İnsanlık bünyesine kanser uru gibi yerleşen Siyonist unsurundan, mazlumlar dünyasını temize çıkarmayı amaçlamak...
Dıştaki şer güçlere... İçteki şeytani çevrelere ve daha içteki münafık *****lere karşı, tek başına başlattığı haysiyet ve hürriyet mücadelesini başarıyla sonuçlandırmak!...
İşte Erbakan budur!..
Onunla vuruşan kaybedecek, O’nunla yarışan yenilecektir!...
Zira, arslanların, sırtlanlara yenildiği nerede görülmüştür.
GAZOZCU Bülent Cengiz anlatıyor. . .
1987 seçimleriydi. Erbakan, her zaman ki gibi bir saate yakın süren konuşmasının sonuna geldi. Sıra Anavatan Partisi'nin ekonomik programını eleştirmeye gelmişti. "Bunlar gazozcu. Gazozcu bunlar" diye seslendi.
Aradan beş dakika geçmedi, miting alanının arkasında bulunan kahvenin çaycısı eline bir kasa gazoz kapmış geldi. Kürsünün önündeki korumalar çaycının nereye gittiğini sordular.
Çaycı:
-Duymadınız mı, hocam gazoz istedi. Bende gazoz götürüyorum!.
DESENE AÇ KALDIK RP'nin Diyarbakır eski il Başkanı Nafiz Yüce anlatıyor:
1987 Genel seçimlerinden sonra partinin il kongresini yapıyorduk. Adaylar arasında çekişme had safhaya ulaşmıştı. Genel Başkanımız Erbakan'ın kongreye katılması ayrı bir hava oluşturdu. Silahların çekildiği kongrede bizim listemiz seçimleri kazandı. Öbür adaylar küskündü. Her aday evinde hazırlık yapmış Erbakan Hoca'yı evine davet etmek istiyordu. Erbakan Hoca ısrarlar üzerine;
-Kimin evinde su böreği pişmiş ise ona gideceğim, dedi.
Herkes birbirine baktı. Ben evde su böreğinin yapılıp yapılmadığını bilmiyordum. Biraz üzüldüm. Az sonra Erbakan Hoca;
- "Nafiz Bey buyurun size gidiyoruz" dedi.
Eve gittiğimizde ilk olarak mutfağa girdim. Tam söze başlayacaktım ki hanım;
- "Bey. Hocanı sever diye su böreği pişirdim" diye seslendi. Bu haberi duyunca çok mutlu oldum. Erbakan Hoca namazını kıldıktan sonra, "seçimi kaybeden adayın evine gidelim onların gönlünü alalım" dedi ve arabaya bindik.
Bir baktık ki, seçimi kaybeden adayın evinde, konuklar hazırlanan yemekleri yemiş bitirmişler. Kapıdan içeri girdik ki yemek filan kalmamış. Herkes çok şaşırdı. Kimse böyle bir şey beklemiyordu. Hocam az bir süre sohbet etti. Sonra eğilerek kulağıma şöyle dedi:
-Nafiz Bey. anlaşılan aç kaldık!.
ERBAKAN'IN HAYALİ MSP'nin eski Genel Sekreteri anlatıyor:
Gündüz Sevilgen 14 Ekim I973 seçimleri sonrası. Cumhurbaşkanı önce CHP lideri Bülent Ecevit'e hükümeti kurma görevini verdi. O, muvaffak olamayınca sonra AP lideri Süleyman Demirel'e verdi o da muvaffak olamayınca Necmettin Erbakan'a göre sıra kendisine gelmişti, ama Cumhurbaşkanı bir türlü kendini hükümet kurmakla vazifelendirmiyordu. Buna bir çare bulmak lazımdı. Ne yapmalı ki Cumhurbaşkanı hükümeti kurmakla Necmettin Erbakan'ı vazifelendirsin?
Nihayet Erbakan'ın aklına dahiyane bir fikir geldi. O sıra AP'nin I49, MSP'nin 48 milletvekili vardı. Bu esnada kendisine vazife verilmediğine göre belki Cumhurbaşkanı yeniden Ecevit'ten başlayacak, yine muvaffak olmazsa sıranın AP lideri Süleyman Demirel'den evvel kendine gelmesi gerek ki, Cumhurbaşkanı kendisini atlayamasın ve vazifeyi versin. Bunun için de MSP'nin milletvekili adedi AP'ninkinden çok olması lâzımdı. O halde 51 milletvekili AP'den ayrılıp MSP'ye gelmeli diye düşünmüştü. AP'nin milletvekili adedi 98'e düşmeli, MSP'ninki 99'a çıkmalı. İşte o zaman Cumhurbaşkanı Erbakan'a hükümeti kurma vazifesi vermemezlik edemezdi.
Necmettin Erbakan, Hasan Aksay'a emir verdi:
-Derhal AP Balıkesir Milletvekili Cihat Bilgehan'a gideceksin. Kendisine şunu söyleyeceksin. AP'den 50 kişi daha bulacak ve 51 kişi olarak AP den ayrılarak MSP'ye geçecekler."
Aksay bu emri alınca "baş üstüne" deyip hemen temaslara başladı. Neticenin ne olduğu mühim değil. (Hasan Aksay, Cihat Bilgehan'la görüştü mü görüşmedi mi? Görüştü ise ne cevap aldı? " Bunlar mühim değil.)
Mühim olan Necmettin Erbakan'ın hayal gücü. Sonradan Gümüşhane Milletvekili Orhan Akkoyunlu çok güzel bir tabir bulacaktı.
-"Hoca'nın hayaline kurşun sıksan yetişmez!"
BAKAN MISIN, TELEFON AHİZESİ MİSİN? MSP-CHP koalisyon hükümetinde MSP'li Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu anlatıyor:
Birinci Kıbrıs Harekatından sonra Ecevit'in Cenevre'ye gitme durumu söz konusu olunca Necmettin Erbakan MSP tarafından da ilgili bakanın cenevre de bulunması gerektiğini söyledi. Dışişleri Bakanı Turan Güneş'in ve benimde içinde bulunduğumuz 20 kişilik heyet Cenevre'ye gittik.
Mavras, Callaghan ve Güneş arasında üçlü bir zirve oluyordu. Görüşmeler arasında Güneş'e, Ecevit'in Ankara'dan aradığı söyleniyordu. Güneş toplantıyı yarıda bırakıp telefonla görüşüyor, geldiği zaman da biraz önce müzakerelerde söylediklerinin tam tersini ifade ediyordu. Güneş'in daha sonra anlattığına göre; Ecevit, Kissinger ile toplantı halindeydi. Telefonları da toplantı anında ediyordu.
Aradan biraz zaman geçti. Bir saban erkenden Callaghan'ın daveti üzerine yine Turan Güneş görüşmeye gitti. Fakat çok fazla zaman geçmeden üzüntü içinde geldiğini gördük. Haluk Ulman ile beni çağırarak bir odaya oturduk. Elleri cebinde ağlar bir vaziyette dert yandı:
-Ben bu vazifeyi yürütemeyeceğim. Böyle ikide bir talimat değiştirmekle haysiyet kaybetme noktasındayız. Biraz önce görüştüğümüz Hariciye Vekili Callaghan bana son derece büyük hakaret yaptı.
Biz bu sözler üzerine şaşkına döndük. Hemen olayı anlatmasını istedik.
Turan Güneş konuşmasına şöyle devam etti:
- "Callaghan bana; ben bir bakan ile konuşuyorum zannediyordum. Halbuki bir telefon ahizesi ile konuşuyormuşum!" dedi.
Güneş, bu hadiseyle birlikte teleks ile Başbakana istifasını göndermek istedi. Kendisini çok zor ikna ettik. Bundan sonra gazeteler Turan Güneş'in ismini "telefon ahizesi" olarak anmaya başladı.
SAVUNAN ADAM
Tarihin eline verdiği mührü
Davası uğruna kullanan Adam
Kim ne derse desin, fütur etmeyiz...
Seni seviyoruz, Savunan Adam !...
Mühürlü gözleri görmediğinden,
Sandıkları gibi "sanılan" Adam
Yarınlar farkında, tarih farkında...
Seni seviyoruz, Savunan Adam !...
Öksüzün yanında, çâresize dost..
Her zaman hayr ile anılan Adam,
Yalnız değilsin, işte milyonlar..
Seni seviyoruz, Savunan Adam !...
Gergef-gergef çile, çile yumağı,
Yalnız Allah'a sığınan Adam
Çileyle yoğrulmuş bizler... Hepimiz,
Seni seviyoruz, Savunan Adam !...
Yasin HATİBOĞLU
ERBAKAN'DAN KİM KORKAR..?
Türkiye'nin Lider ülke olmasını kuş beyinleriyle anlayamayan, kavrayamayan aydın geçinen Çetinler, Metinler, Jaklar, Salomonlar Erbakan'dan korkar. Çünkü uşaklığa alışmış insanlar, efendiliği kendilerine layık göremezler ve efendilikten ürkerler.
Emperyalist ABD'nin kuyruğuna yapışıp, Sam amcanın attıklarını köpek gibi yalayanların; efendilerinin ayaklarını öpüp zulmünü alkışlayanların Erbakan'dan ödü patlar.
Türk insanının kobay yapılmasına Ahmetlerin, Alilerin Fatma ve Ayşelerin Avrupa da hizmetçilik yapmasına ortam hazırlayanların Erbakan dan ödü patlar.
Erbakan dan Dinsiz, imansız Koministler, babalarının kim olduğunu anasından soran materyalistler, bu milletin alınterinden çaldığı servetle kerhaneler kurup sex alemi düzenleyen, karısını kızını arkadaşına peşkeş çeken deyyuslar korkar.
Erbakan dan Fatih'i zehirleyen yahudi doktor Jacobun torunları; Abdülhamid'e vatan toprağı satmayı teklif eden THODOR HERZL'in sürüleri, Annesi kayıp, babası meçhul homoseksüel yayın müdürleri korkar.
Erbakan dan Rusya da milyonlarca müslümanı katleden Stalin'in torunları, Bulgaristan'da irtica kampanyaları başlatıp Müslümanların camilerini yıkan Bulgar uşakları korkar.
Erbakan dan sırtını Amerika'ya dayayıp montaj sanayi kurarak, bu yoksul milletin milli servetini haince, zalimce Amerika'ya, İngiltere'ye, Fransa'ya peşkeş çekenler, faiz dolapları ve reklam yalanlarıyla İMF ye aktaranlar korkar.
Erbakan dan " Türk bayrağı üzerine HAÇ koyalım diyebilen Mitat Paşanın çözmeleri, " Avrupa dan sperma getirip Türk kadınına aşılayalım " diyen soysuz Aduvullah Cevdet'in torunları, cennet mekan cihan padişahı Abdulhamit Han'a Ermeni ağzıyla KIZIL SULTAN diyen Tevfik Fikret'in Haluk'ları korkar.
Erbakan dan bu milleti Avrupa'ya kul yapmak için; Bu vatanı sömürge yapmak için; Hasanları Hans, Ayşeleri Chiristian yapmak için kısacası bu aziz milleti dininden imanından koparmak için gazete çıkaranlar korkar.
Erbakan zalimlerin, ******lerin, ********lerin ve hırsızların korkulu rüyasıdır.
Erbakan hainlerin, vatan haini işbirlikçilerin, materyalistlerin, Allah ve Peygamber düşmanı ateistlerin, Kudüs'ü gasbeden yahudi siyonist şeflerin, Dolar kullarının, Sam amca hayranlarının, Ermeni katillerin, komunist zalimlerinin, Papandrue'yu kardeş ilan eden gafillerin, korkulu rüyasıdır.
Siz güçlerini, kuvvetlerini yalan ve kara para ve hileli siyasi manevralar üzerine inşaa etmiş uşak ruhlular; Siz bütün müslüman gençliği, fikirsiz, çilesiz sex mahkumu yapmaya Yahova üzerine yemin edenler; Siz Anadolu' dan İstanbul'a artist olmak için gelen 15 yaşında ki kız çocuklarını, meyhane köşelerinde, gazino izbelerinde kandırarak namus düşmanlarına peşkeş çeken ********ler;
Siz müslümanların başörtüsü mücadelesine, başlarındaki örtülerine papaz ve hahamlara dua ettirecek şekilde hunharca saldıran ve köpekler gibi salyalarını akıtanlar ve aynı zamanda hoş görüden bahsederek, homoseksüellerin, ******lerin haklarını savunmaya kalkan seviyesizler, ERBAKAN dan korkun. Erbakan sizin değil ama zihniyetinizin sonu kurtuluşunsa başlangıcı olacaktır.
Zafer inanalarındır ve zafer yakındır. Zalimler için yaşasın cehennem...
Erbakan’ı anlamayanlar utansın
1969’da başlayan, Milli Nizam Partisi’nin kuruluşu ile dalga dalga yayılan, Milli Selamet Partisi ile meclise dahil olan, Refah Partisi ile şahlanan, Fazilet’le olgunlaşan, Saadet’le de saflaşan bir siyasi çizgi ile insanımıza şahsiyet kazandıran, siyasette de var olduğunu hatırlatan insandır, Erbakan.
1969 öncesi gazete ve dost meclislerindeki sohbetlerden tanıdığım, 1969 seçimlerinde müstakil grup adı altında mülaki olduğumuz muhterem Erbakan’la gıyabında hemhal olmamız için bu satırları yazıyorum.
Milli Selamet Partisinin 1978 kongresi sonrasından 1995 yılına kadar ayrı kaldığım, ikbal dönemlerinde ise bir araya gelmediğim, ancak müşkül durumlara düşüldüğünde hep yanında bulunmaktan şeref duyduğum muhterem Erbakan’ı son kez ana hatları ile milletimize anlatmak, böylece vebalden kurtulmak istiyorum.
Tanıdığım ve bildiğim kadarıyla gençlik yıllarından itibaren milli ve manevi değerlerle mücehhez, öz be öz bir Anadolu çocuğu olduğu gibi hep Anadolu’yu soluklamış, Anadolu’nun derdi ile hemdert, sevinci ile de mesrur olmuştur.
Erbakan, Anadolu’dan hiçbir zaman kopmadı
Fikri ve eğitim sahalarında daima çok önemli projelere damgasını vurmuş ve batı aleminde de şahsiyeti ile itibar kazanmış, batı aydınlarınca alkışlanmış ve onların hayranlığına vesile olmuştur. Buluşları ve çıkışları ile batının dikkatini çekmiş olan Erbakan, hiçbir zaman batının iltifatlarına icabet etmemiş, alaka duymamış, Anadolu’dan hiçbir zaman kopmamıştır.
Onun yegane derdi Anadolu’yu ve Anadolu insanını horlanmışlıktan, sömürülmekten kurtarmak ve batıya karşı var olduğumuzu ispatlamak için gece gündüz çalışmak.
Teknik üniversitedeki hocalık döneminde, batının baskıcı tahakkümü altında uyuklayan aydınlarımızı uyandırmak ve Anadolu meşalesini Anadolu’da Ağrı’nın, Erciyes’in tepesine dikecek nesilleri yetiştirmek için gece gündüz demeden çalışmak, yüzlerce güzel insanın kariyer sahibi olmasını sağlamak önemli hedeflerindendi.
Yabancı sermayenin sömürüsünü durdurmak, ülke imkanlarını ülke içinde değerlendirilmesini temin etmek için sanayicimizi, tüccarlarımızı, esnafımızı kucaklaştırmak ve yek vücut hale getirmek için Odalar Birliği Başkanlığı mücadelesine girişmiştir.
Kendisi ile merdane mücadele edemeyenler, dış mihrakların emir komutasında siyaset yapanlar muhterem Erbakan’ı haksız ve kanun dışı yollarla devre dışına bırakmaya çalıştılar, ama başaramadılar.
Zira; Anadolu insanı ticari ve sanayi hamlesine hasret, sayın Erbakan da bu insanlara hasretti. Onlar için Anadolu’yu adım adım dolaşarak, ticaret ve sanayi açısından esnafımızı, tüccarımızı, sanayicimizi enforme etmeye çalıştı.
Ticaretimize o dönemlerde kotalarla hakim olan dış mihraklar ve azınlıkların karşısında, birlik meşalesini yakmanın heyecanı içinde kıvranıp, duruyordu. Anadolu tüccar, sanayici ve esnafına milli şahsiyet ve milli duruş sergilemeleri için onların önünde bir serdengeçti gibi mücadele ediyordu.
Siyaset sahnesinde esamesi dahi okunmayan, milli ve manevi değerlerle mücehhez insanları siyasette söz sahibi yapmak için de bir başka mücadeleye girişmiş ve milletimizi heyecandan heyecana sürükleyerek Milli Görüş etrafında toplamak, onları ve milleti mason, fermason, ateist kesimlerin tahakkümünden kurtarmak ve şahsiyetli siyasete adapte etmek için hamle üstüne hamle yapıyordu.
1969’da başlayan, Milli Nizam Partisi’nin kuruluşu ile dalga dalga yayılan, Milli Selamet Partisi ile meclise dahil olan, Refah Partisi ile şahlanan, Fazilet’le olgunlaşan, Saadet’le de saflaşan bir siyasi çizgi ile insanımıza şahsiyet kazandıran, siyasette de var olduğunu hatırlatan insandır, Erbakan.
Kötülüğe asla pirim vermedi
Her hükümet ortağı olduğu dönemde (-müstakil iktidar değil) kalkınma hızını artıran, manevi değerlerin ihyası için kıyasıya siyasi mücadele veren, ülkenin sanayileşmesi için var gücüyle çalışan, Kıbrıs’ın fethi emrini vererek yeniden dış politikada şahsiyet bulmamıza vesile olan icraatların başında hep o ve arkadaşları vardı.
Her zaman milletin hayrına olanları yapmak için, milleti devletle kaynaştırmak için, hırsızın, arsızın önünü kesmek için, soyguncuların hortumlarını kurutmak için mücadeleden bıkmayan, onlara aman vermeyen bir dik duruşun içinde olmuştur.
Milletin imkanlarını havuzda toplayan ve o imkanları yine milletin fertlerine dağıtarak işçinin, memurun, emeklinin, Bağ-Kur’lunun soluklanmasına imkan bahşeden o ve arkadaşlarıdır.
Kapitalist sömürücü dünyaya karşı hak ve adaleti temsil edecek projelere imza koyan ve İslam dünyasını D-8 gibi evrensel bir projede birleştirmeye çalışan yine odur. İlerlemiş yaşına rağmen gece gündüz mesai sarf eden, tüm İslam dünyasının dertlerini bohçalayıp, omzuna alan, sömürülen İslam dünyasını sömürülmekten kurtarmaya çalışan yine odur.
Anadolu’nun her köşesinde emeği var
Bütün bu gerçeklere rağmen, ülkemizdeki bazı insanların grup, meşrep, klik ve diyalogcuların muhterem Erbakan’ı anlamamalarını, hatta onu tökezletmek için gayret göstermelerini anlamakta zorlanıyorum. Musalli, inanan ve inandığını da hayatına uygulayan muhterem Erbakan’ın etrafında kenetlenmeleri gerekenler tam aksi masonlara, solculara, kozmopolitlere, revizyonistlere, hem de din-i mübin-i İslam’ın emirlerine muhalefet edercesine yardımcı olmalarını anlamakta cidden mazuruz.
Masonları nurlandıran, diyalog fetvaları ile İslam’ın kavramlarının içini boşaltmaya, Euro İslam, Ilımlı İslam, diyalog ve hoşgörü safsataları ile millet fertlerini kandırarak iğfal eden, böylece maddi imkanlara kavuşan bu insanlara, insanlarımızın bir bölümünün hala iltifat etmesini de anlayabilmiş değiliz. Hele hele, emek vererek yetiştirdiği ve söz sahibi olmalarını sağladığı, evlat derecesinde korumaya çalıştığı bazı insanlar tarafından hançerlenmesine şaşmamak mümkün değildir.
Muhterem Erbakan’ı Yahudisi, İngilizi, Amerikalısı, ateisti, solcusu anlayıp, önünü kesmek için mücadelede ittifak etmelerini anlayabiliyoruz. Ancak, aynı safta namaza durduğumuz insanların Erbakan’a karşı takındıkları tavrı kavramakta zorlanıyoruz.
Her türlü say-ü gayretinden müstefit olanların, küfr-ü nimet içinde olmaları, iman ve inancın zafiyetinden kaynaklanır. Onun için “ey iman edenler, iman ediniz” hükmü ilahisine kulak açmamız gerekir kanaatindeyiz.
Muhterem Erbakan’ın, Anadolu’nun her dağında, her ovasında emeği vardır. Irmakların, denizlerin dalgalarının Hu… çekmesinde onlarla beraberdir. Anadolu’nun her kokusunda, ecdat akıncılarının kılıcında, bayrağın hilalinde, Halit Bin Zeyd’in gönlünde, gönül dostlarının meclisinde, şühedanın bahçesinde, insanımızın sofrasında, duasında, bereketinde vardır. Dualarımız size ve ömrünüzedir, muhterem Erbakan.