Arama

Uluğ Bey

Güncelleme: 10 Aralık 2016 Gösterim: 146.110 Cevap: 12
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi

Uluğ Bey, asıl adı MUHAMMED TURAGAY

Ad:  Uluğ_Bey.JPG
Gösterim: 16187
Boyut:  28.8 KB

(d. 22 Mart 1394, Sultaniye, Azerbaycan - ö. 27 Ekim 1449, Semerkand), Timurlu hükümdarı (1447-49),
Sponsorlu Bağlantılar
Matematik ve astronomi bilgini. Sanata ve düşünceye verdiği büyük değerle tanınır.

Timur’un torunu, Şahruh’un oğluydu. Babasının ele geçirdikten sonra yönetimine bıraktığı Semerkand’ı İslam kültürünün merkezlerinden biri durumuna getirdi. Şiir ve tarih çalışmalarının yanı sıra Kuran’ı inceledi. Ama en çok ilgilendiği konu astronomiydi. 1428’de Semerkand’da bir gözlemevi yaptırmaya başladı. Astronomi gözlemleri sırasında, haritaları o dönemde de kullanılmakta olan Ptolemaios’un bazı yanlışlarını saptadı. Kadızade-i Rumi, Kâşi ve Ali Kuşçu gibi dönemin ünlü İslam bilginlerini kurduğu eğitim ve araştırma kurulularında topladı. Çalışmalarına doğrudan katıldığı Zîc-i Uluğ Bey adlı yıldız katalogunun hazırlanmasını sağladı. Semerkand’daki medresede dersler verdi, gözlemevinde gözlemlere katıldı.

Şahruh’un ölümü üzerine Timurlu tahtına çıkan (1447) Uluğ Bey bilim ve kültür alanındaki başarısını devlet yönetiminde gösteremedi. Timur soyundan gelen öbür şehzadelerin ayaklanmalarını denetim altına alamadı. Sonunda kendi oğlu Abdüllatif’e yenik düştü. Önce Semerkand’dan ayrılmasına izin verilmesine karşın, oğlunun kışkırtmalarıyla yolda öldürüldü.

Kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Baturalp; 10 Aralık 2016 16:47
Biyografi Konusu: Uluğ Bey nereli hayatı kimdir.
sessizprenses - avatarı
sessizprenses
Ziyaretçi
16 Nisan 2010       Mesaj #2
sessizprenses - avatarı
Ziyaretçi
Türk dünyasının 15'inci asırda yetiştirdiği en büyük astronomi bilgini ve Timur Han'ın torunu olan Uluğ Bey, 22 Mart 1394'te Güney Azerbaycan'daki Sultaniyye'de doğdu. İyi bir eğitim görerek, 13 yaşındayken Horasan ve Maveraünnehir eyaletlerine hakan naibi oldu. Başkent seçtiği Semerkant'ta, müstakil bir hükümdar gibi hareket etti.

Sponsorlu Bağlantılar
Fen bilimleri ve astronomiye merakı, kendisini dünya tarihinin en büyük astronomlarından biri haline getirdi. İlim adamlığı yanında devlet adamlığı vasfı da yüksek olan Uluğ Bey, Semerkant'ta 38 yıl hükümdarlık yaptı. Bir akademi haline getirdiği sarayı, devrin meşhur alimlerinin toplanıp tartıştığı bir mekan oldu. iktidar döneminde, başta Semerkant ve Buhara olmak üzere tüm ülke, Türk mimarisinin seçkin eserleriyle donatıldı. Oğlu Abdüllatif tarafından tahttan indirilen Uluğ Bey, 25 Ekim 1449'da, Abbas adlı bir düşmanı tarafından öldürüldü ve dedesi Timur Han'ın yanına defnedildi.

Uluğ Bey'in Semerkant'ta kurduğu rasathanedeki astronomi çalışmaları, astronomi biliminin bugünkü seviyeye gelmesinde büyük pay sahibidir. Uluğ Bey, astronomi çalışmalarının temelini teşkil eden trigonometri ilmi üzerinde geniş çalışmalar yaptı. Kendisinden önceki Doğu - Batı dünyasının tahmini ve yaklaşık bilgilerini bırakıp bilimsel esasları tespit ederek, trigonometride yeni bir araştırma yolu açtı. Dünya onu astronomi alanındaki eserleriyle tanıdı. Semerkant'taki rasathanesinde yapılan çalışmalar, bugünkü astronomiye hala ışık tutmaktadır.

İlhanlılar zamanında yapılan rasatları tekrar gözden geçiren ve 12 yıl boyunca rasat yapan Uluğ Bey, 1437'de, büyük eseri Uluğ Bey Zici'ni yazdı. Bu eser, daha önce yazılan 'zic'Ierin yanlışlarını düzeltiyor ve yıldızların hareketlerini daha mükemmel gösteriyordu. Uluğ Bey'in bu eseri 1665'te Oxford'da İngilizce ve 1853'te de Fransızca olarak basıldı. Batı bilim dünyası, Uluğ Bey'e 15. Asır Astronomu unvanını layık görürken, Milletlerarası Astronomi Derneği de Ay yüzeyindeki bir kratere onun adını verdi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Şubat 2011       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Matematikçi, astronom, tarihçi ve şair olan Uluğ Bey, Mesud el-Kâşî, Bursalı Kadızade Rûmî, Ali bin Muhammed (Ali Kuşçu) gibi bilginleri sarayına topladı. Semerkant medrese ve rasathanesini büyüttü ve yeni aletlerle donattı.

Uluğ Bey zamanında yeni astronomi aletleri yapılmış, eski aletler geliştirilmişti. IX. ve X. yüzyılda bir usturlab ile ancak 43 işlem yapılırken, Uluğ Bey zamanında geliştirilen usturlab, 1000’den fazla işlem yapıyordu. Uluğ Bey’in usturlabının çapı 40 metre idi.

Uluğ Bey, bu arada gökyüzünün bir de haritasını yapmayı başarmıştı. Bu gökyüzü haritası, kendisinden sonra gelecek nesillere astronomi çalışmalarında ışık tutacak, onlara rehber olacaktı.

Uluğ Bey, astronomi çalışmalarının temelini teşkil eden trigonometri ilmi üzerinde de geniş çalışmalar yaptı. Kendisinden önceki Doğu ve Batı dünyasının tahmini bilgilerini bir kenara bırakıp, bilimsel esasları tespit ederek, trigonometride yeni bir araştırma yolu açtı. Dünya onu, astronomi alanındaki eseriyle tanıdı.

Semerkant’taki rasathanesinde yapılan çalışmalar, bugünkü astronomiye hala ışık tutmaktadır. Zîc-i Ulûgî denilen cetveli, diğer ilmî eserleri ve rasatları, akademiden farkı olmayan sarayındaki çalışmalarının sonucudur. Zîc-i Ulûgî, diğer adı “Gûrgânî Takvimi” olan bu cetvel, o devrin ilmî esaslara dayanan yegâne takvimi sayılmaktadır.
Son düzenleyen Baturalp; 10 Aralık 2016 22:35
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
5 Mayıs 2011       Mesaj #4
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye

ULUĞ BEY


(1393-1449)

Timur' un Torunu.

Unvanı: Mugisiddin Mirza.
Asıl adı: Torazan Mehmet olmakla birlikte Uluğ Bey diye ünlenmiştir. Şahruh oğlu.

Sultaniye' de(günümüz İran’ı) 1393' te doğdu. Çok genç yaşta yönetim işleriyle uğraşmaya başladı. Uluğ Bey’in matematikteki ve astronomideki başarılarıyla ilgilenmemize karşın,onun yaşamındaki önemli etkisini anlayabilmemiz için bölgenin tarihine kısaca göz atmalıyız. Dedesi Timur, bugünkü Özbekistan’ın Transoksanya’da yaşayan bir Moğol kabilesi olan Türki-Barlas aşiretinden gelmektedir. Timur, birçok Türk-Moğol kabilesini (aşiretini) önderliği altında birleştirdi ve bugün İran,Irak ve Türkiye’nin doğusunu içine alan bir bölgeyi süvari okçulardan oluşan ordularıyla fethe koyuldu. torunu Uluğ Beyin doğumundan kısa bir süre sonra Hindistan’ı işgal etti ve 1399'da Delhi'nin denetimini ele geçirdi. Timur 1399-1402 arasında Suriye'deki Mısırlı Memluklular ve Ankara yakınlarındaki bir savaşta Osmanlılar üzerinde zafer kazanarak imparatorluğunu batıya doğru genişletmeye devam etti. Timur 1405'te Çin’e doğru giderken ordularının başında öldü.

Timur'un ölümünden sonra imparatorluk oğulları arısında pay edildi. Timur’un dördüncü oğlu olan,Uluğ Beyin babası Şah Ruh,1407'de Semerkant’ın denetimini yeniden ele geçirdi;İran ve Türkistan dahil,imparatorluğun çoğuna egemen oldu. Semerkant,Timur imparatorluğunun başkenti olmuştu. Ancak, Timur’un torunu Uluğ Bey,onun saray erkanında yetişmiş olmasına karşın bu şehirde nadiren bulunuyordu. Timur askeri seferde değilken de bir yerden bir yere ordusuyla giderdi ve torunu Uluğ Bey dahil saray halkı da onunla birlikte seyahat ederdi.

Şah Ruh 1409'da Horasandaki Herat kentini (bugünkü batı Afganistan) yeni başkenti yapmaya karar verdi. Şah Ruh, bir ticaret ve kültür merkezi yaparak buraya hükmetti. Burada bir kütüphane kurdu.. Bununla birlikte,Şah Ruh, Semerkant’tan vazgeçmedi. Bunun yerine bu şehri siyaset ve askeri fetihten çok,bir kültür merkezi yapmakla ilgilenen oğlu Uluğ Bey’e verdi. Uluğ Bey Semerkant’ın kontrolü kendisine verildiğinde 16 yaşındaydı ve babasının vekili olarak Maveraünnehir bölgesinin egemeni oldu.

Uluğ Bey, aslında özellikle bir matematikçi ve astronomdur. Bununla birlikte, edebiyatı, şiir ve tarih yazmayı ve Kuran çalışmayı kesinlikle ihmal etmemiştir. Astronomi çalışmalarını ilerletmek için 1417'de bir medrese yaptırmaya başladı.

Semerkant’taki Rigestan Meydanının karşısında duran medrese, 1420'de tamamlandı ve Uluğ Bey, döneminin en ünlü bilim adamlarını buraya çağırdı.

Uluğ Bey 60 kadar bilim adamını Semerkant’taki Medreseye katılmaya çağırdı. Hiç şüphe yok ki,Uluğ Beyin kendisinden başka El-Kaşi de Semerkant’ın önde gelen bir astronom ve matematikçisiydi. El-Kaşi’nin babasına yazdığı mektuplar günümüze kadar ulaşmıştır. Bunlar, Semerkant'ta yazılmıştır ve oradaki bilimsel yaşamın harika bir betimlemesini yapmaktalar. El-Kaşi bu mektuplarında Semerkant’taki diğer bilim adamlarından çok Uluğ Bey’in matematiksel yeteneklerini övmektedir.Yalnızca kadızade saygınlığını kazanmıştır. Uluğ Bey, astronomiye ilişkin sorunların serbestçe tartışıldığı bilimsel toplantılara başkanlık etmekteydi. Bu sorunlar genellikle El-Kaşi dışında hepsi için zordu. Bu mektuplar Semerkant’taki medresede Uluğ Beyin en yakın yardımcısının El-Kaşi olduğunu doğrulamaktadır.

Uluğ Bey, medreseye ek olarak,1428'de Semerkant’ta bir de Gözlemevi yaptırdı. Dairesel bir şekli olan Gözlemevi üç seviyeye sahipti: çapı 50 metrenin üzerinde ve yüksekliği 35 metre idi. Gözlemevinin müdürü Müslüman bir astronom olan Ali Kuşçu idi. El-Kaşi ve medreseye atanan diğer matematikçiler ve astronomlar aynı zamanda Gözlemevinde çalışıyorlardı

Gözlemevi için özel olarak kurulmuş aletler arasında, zemini o bölümü için çok büyük olduğundan Gözlemevine yerleştirilebilmesi için sökülmesi gerekil olan bir kadran vardı. Aynı zamanda,bir mermer sekstant,bir tiküetram ve bir halkalı küre vardı.

Başlıca başarılar şöyleydi: Kübik denklemlerin doğru yaklaşık çözümleri için yöntemler, iki terimli teorem ile çalışma;Uluğ Bey’in sekiz ondalık kesre kadar doğru olan kesin sinüs ve kosünüs tabloları; küresel trigonometri formülleri ve özellikle önemli olan Batlamyusunkinden beri ilk kapsamlı yıldız cetveli olan,Uluğ Bey’in Yıldızlar Cetveli.

Bu yıldız kataloğu 17. yy’a kadar bu tür çalışmalar için standart oluşturmuştur. Katalog,Uluğ Bey, El-Kaşi ve Kadızade başta olmak üzere Gözlemevinde çalışan çok sayıda bilim adamının ortam ürünüydü. Uluğ Beyin kadrosu gözlem tabloların yanısıra takvim hesapları ve tirgonometrik işleler yapmışlardı.

Trigonometrik sonuçlar, 1 dereceleik aralarla sinüs ve tanjantların tablolarını içermekteydi. Bu tablolar en azından 8 ondalık eksre kadar doğru olan, yüksek bir doğruluk derecesi göstermektedir. Hesaplama,Uluğ beyin sayısal yöntemlerle çözdüğü kübik bir denklemin çözümü olarak göstererek çözdüğü sin 1 derecenin doğru bir saptamasına dayanmaktadır:

Sin 1°=0.017452406437283571'i elde etmiştir.

Doğruya yakın tahmini şöyledir:

Sin 1°=0.017452406437283512820

Bu da Uluğ Beyin başardığı kayda değer doğruluğu göstermektedir.

Gözlemevindeki gözlemler, o zaman dek sorgusuz kabul edilmiş olan Batlamyus’un hesaplamalarındaki bir dizi hatayı ortaya çıkarmıştır. Gözlemlerden elde edilen veriler,Uluğ beyin bir yılın uzunluğunu oldukça doğru bir değer olan 365 gün 5 saat 49 dakika 15 saniye olarak hesaplamasını sağlamıştır. Güneş’e ,Ay’a ve gezegenlere ilişkin veriler elde etmiştir. Gezegenlerin hareketleri için bir yılın üzerindeki verileri, çoğu çalışmasında olduğu gibi oldukça doğrudur:

“... (Satürn,Jüpiter,Mars,Venüs)'e ilişkin Uluğ beyin verileri ve modern zamanlarınkiler arasındaki fark iki ila beş saniye limitleri arasına düşmektedir ”

Uluğ beyin siyaseti bilim akadari yi değildi. 1447'de babasının ölümünden sonra,sadece tek oğul olmasına rağmen iktidarı elinde tutmayı başaramadı. Kendi oğlu Abdüllatif’in kışkırtması sonucu Semerkant’ta öldürüldü. Mezarı, Timur tarafından Semerkant’ta inşa edilmiş olan mozolede 1941'de keşfedildi. Uluğ Beyin elbiseleriyle gömüldüğü anlaşılmıştır. Bunun, Uluğ Beyin bir şehit olarak kabul edildiğini gösterdiği bilinmektedir. Vücudu incelendiğinde açılan yaralar çok bellidir:

“...üçüncü boyun omuru,gövdenin ana bölümü ve bu omurun bir yayı açıkça yarılmış bir şekilde keskin bir aletle kesilmiştir.”

Uluğ Bey,dedesi Timur, 1404 yılında öldüğünde Semerkant' taydı. Babasının torunu Mirza Halil Sultan Semerkant ve tüm Maveraünnehir' i işgal edince babasının yanına Herat' a döndü. Baba Şahruh 1409' da buraları geri alınca daha 16 yaşındaydı ve Türkistan ile Maveraünnehir i yönetmek için görevlendirildi. Bu tarihten itibaren Uluğ bey kendine Semerkant' ı başkent yaptı hem yönetmeye, hem öğrenmeye başladı.

"Uluğ Bey'in dillere destan rasathanesi, şehrin doğu yönünde, varoş sayılabilecek bir noktada, alçak bir tepenin üzerindedir. Yanıbaşındaki kır lokantasında lezzetli bir şaşlık yemeyi ihmal etmeden rasathaneden bugüne kalan yapıya tırmanınca, gökyüzünü eller gibi olursunuz. Ve, Uluğ Bey'in büyük bir bilim adamı ve astronon olmasının tesadüf olmadığını da anlayabilirsiniz. Gök mü, Semerkant'la öpüşmek için o kadar alçalmıştır, Semerkant' mı gökyüzüne dokunmak için o kadar yükselmiştir; yoksa Uluğ bey gibi bir anıt insanın orda çalıştığını biliyor olmak mı size bu duyguları aşılıyor, bilinmez." (Cengiz Çandar, 28 Aralık 1997, Sabah)

1421 yılında Kadızade' nin yönettiği medreseyi kurdu. Aynı tarihlerde rasathaneyi ( gözlemevini) de kurmaya başladı. Babasının sağlığında tam 39 sene aralıksız yönetimde bulundu. Babası ölünce de yalnız üç yıl Herat' ta Gürgani Hanedanının tahtına geçti. Semerkant' taki huzur devri sona ermişti! Gerçi eski anılar da vardı: Örneğin 1426' da Özbek Hanı olan Buruk Oğlan' ın saldırısı üzerine Uluğ bey büyük bir yenilgiye uğramıştı. Bu olay onu, intihar edebilecek derecede üzmüştü. Bereket versin tüm Maveraünnehir' i işgal etmek isteyen Burak Oğlan' a karşı babası Sultan Şahruh kendisine yardıma gelmiş ve kurtarmıştı. Baba Şahruh ölünce (1446), Uluğ Bey tahta çıkacak tek veliahttı. Herat' a gitti. Bir de ne görsün? Vilayetlerde bulunan Mirza' ların her biri bağımsızlığını açıklıyordu. Uluğ Bey sonunda Horasan' da oğlu Abdüllatif' in yardımıyla düşmanlarını alt etti. Ancak 1448 yılında Herat' a girince babası Şahruh' un tüm hazinelerine el koydu; Şahruh' un torunu ( kendi oğlu) Abdüllatif için ayırdığı payı kendisine vermedi.

Uluğ Bey, küçük oğlu Mirza Abdülaziz' i çok seviyordu. Bu yüzden kendi başarısını ve tasarrufunu onun eseri gibi göstermeye kalktı. Bu olay, baba ile diğer oğul arasındaki soğukluğu büsbütün artırdı.Abdüllatif babasının Semerkant’a hareketi üzerine bir hafta Herat’ta kaldıktan sonra,babasından ayrılan askerin başına geçerek isyan etti. Uluğ bey, oğluyla uzun mücadaleler sonunda galip geldi. Ne yazık akış değişti. Timur' un torunlarından ve Uluğ Bey' in yetiştirmelerinden Ebu Sait Bahadır Han, bu sırada Uluğ Bey’in küçük oğlu Abdülaziz' in elinde kalmış olan Semerkant şehrini zaptetti. Onu kurtarmak için Uluğ bey, Semerkant' a doğru hareket etti; ama mağlup oğlu Abdüllatif' in topladığı askerlerin baskınına uğradı ve yenildi. Babalar ve oğullar savaşıyordu. Asker dağılmıştı, bunun üzerine küçük oğlu Abdülaz ile birlikte Şahruhiye kalesine sığınmak istedi; ama kale dizdarı kendisini içeri almadı. Sonunda Abdüllatif'e teslim olmaya mecbur oldu. Oğul, babayı teslim alıyordu. Önce hürmetle karşıladı. Sonra şehirdeki karşıtlarına teslim etti. Ve bu bilgin hükümdar, 1449 yılında asilerce öldürüldü(1449).

Uluğ Bey, bilgindi ve iyi bir insandı. Zamanının çoğunu düşünmekle ve bilginler topluluğunu toplamakla geçirirdi. Çevresine zamanının en büyük düşünürlerini ve bilginlerini toplamışt:. Kadızade, Gıyasettin Cemşit' ten başka devrin ünlü ozanlarından ( şairlerinden) Hoca İsmetullah Buhari, Mevlana Bedahşii Semerkandi; nakli ilimlerde ünlü olan Mevlana Celaleddin Neffasi, Uluğ Bey meclisinin sürekli konuklarıydı. Uluğ Bey' in güçlü bir hafızası vardı. Matematik ve astronomi ile doğrudan ilgileniyordu. Ama o zamanlarda çok revaçta olan müneccimlik ( astroloji, fal bakma) hevesinden de kendisini kurtaramamıştı. Hareketlerinin bazılarını, müneccimlerin verilerine göre yapmak gibi bir huyu vardı.

Daha babası hayatta iken Semerkand'da Kadızade 'nin yönettiği medreseyi kurdu(1421). Aynı tarihte rasathaneyi kurmaya başladı. Semerkant'ta Kühenk tepesinin üzerinde kurulmuş olan bu rasathane aletlerinin mükemmelliği ve binasının güzelliği ile de ünlüydü. Gözlemevinin (rasathanenin) yönetimini yukarıda adı geçen bilginlerin ölümünden sonra Ali Kuşçu'ya verdi. Onun yardımı ile de bu rasathanede meşhur olan Zeyc-i Gurgani diye ünlenen gözlemlerini oluşturdu.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 10 Aralık 2016 23:06 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Sen sadece aynasin...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mayıs 2011       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Uluğ Bey


Timur'un erkek torunlarından hükümdar olanlardan birinin oğludur. 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Timur'un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkant'ta bulunuyordu. Maveraünnehir, Mirza Halil Sultan'ın saldırısı ve işgali üzerine babasının yanına gitmek zorunda kalmıştır. Babası buraları yeniden yönetimine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey'e yönetimini bırakmıştır. Uluğ Bey, bu tarihten sonra, hem hükümeti yönetmiş ve hem de öğrenimine devam etmiştir.

Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir padişahtı. Boş zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı sözcüğü sözcüğüne hatırında tutacak kadar belleği vardı. Matematik ve astronomi bilgileri oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey'in küçük oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve sonunda Uluğ Bey'in korktuğu başına gelmiştir.

Çalışmaları
Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadı Zade bu medreseye başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semerkant'a çağırmıştır. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiç bir harcamadan kaçınmamıştır. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki yılda bitirilebilmiştir.

Gözlemevinin yönetimini Bursalı Kadızade Rumi ile Cemşid'e vermiştir. Cemşid, gözlemlere başlandığı sırada ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden ölmüştür. Gözlemevinin tüm işleri o zaman genç olan Ali Kuşçu'ya kalmıştır. Bu gözlem üzerine Uluğ Bey, ünlü Zeycini düzenlemiş ve bitirmiştir. Zeyç Kürkani veya Zeyç Cedit Sultani adı verilen bu eser, birkaç yüzyıl doğuda ve batıda faydalanılacak bir eser olmuştur. Zeyç Kürkani, bazı kimseler tarafından açıklanmış ve Zeyç'in iki makalesi 1650 yılında Londra'da ilk olarak basılmıştır. Avrupa dillerinin birçoğuna, çevrilmiştir. 1839 yılında cetvelleri Fransızca tercümeleriyle birlikte, asıl eser de 1846 yılında aynen basılmıştır.

Zeyç Kürkani'nin asıl kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye'ye getirilmiş ve halen Ayasofya kütüphanesindedir. Bir hile ile oğlu Abdüllatif tarafından 1449 yılında öldürülmüştür.
Son düzenleyen Baturalp; 10 Aralık 2016 22:22 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Gece Prensesi - avatarı
Gece Prensesi
Ziyaretçi
7 Mayıs 2011       Mesaj #6
Gece Prensesi - avatarı
Ziyaretçi

ULUĞ BEY


(1394-1449)

Dünyaca ünlü Türk matematikçisi ve astronomi bilgini olan hükümdardır. 13 yaşında iken Horasan ve Maveraünnehir eyaletlerine hakan naibi oldu. 1446 yılında babasının ölümü üzerine hükümdar oldu. Saltanat yılları sırasında matematik ve astronomi ile yakından ilgilendi. Astronomiye ait tablosu yıllar sonra İngiltere ve Fransa’da basıldı. 1449 yılında kendisine isyan eden oğlu Abdüllatif Mirza tarafından 54 yaşında iken öldürüldü.

Uluğ Bey hakan olunca, Osmanlı Devleti ile münasebetlerini sıklaştırmaya ve geliştirmeye gayret etmiş ve iki Türk ülkesi arasında elçiler, bilim adamları gidip gelmeye başlamıştır. O, savaştan çok kendisini bilime adamış bir hükümdardı. Astronomi ilminin gelişmesine çalışmıştır Sarayına zamanın bilginlerini toplayarak onları korudu. İnceleme için Çin’e kadar heyetler gönderdi. Semerkant’ta bir medrese, bir de rasathane yaptırdı.. Bu rasathane orta çağdaki astronomi bilgisini en yüksek düzeye ulaştırmıştır.
Son düzenleyen Baturalp; 10 Aralık 2016 22:25 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
4 Ağustos 2011       Mesaj #7
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

ULUĞ BEY


(1394 Sultaniye-1449 Semerkant)
Moğol hükümdarı ve astronomi bilgini.

Babası Şahruh (Timur'un oğlu) tarafından, 1407 yılında Horasan ile Mazenderan'ın, bir süre sonra da Türkistan ve Semerkant'ın yönetimiyle görevlendirildi. Babasının ölümü üzerine, 1447'de Timur İmparatorluğu'nun yönetimini eline aldı. Ancak imparatorluğunun birliğini koruyamadı. Bir yandan Özbeklerin saldırıları, diğer yandan Timuroğulları arasında çıkan taht kavgaları, imparatorluğun kısa bir süre sonra parçalanmasına neden oldu. Kendisi de, başkaldıran oğlu Abdüllatif'e tutsak düştü ve onun emriyle öldürüldü.

Uluğ Bey, bilim adamlarını ve sanatçıları korudu. Şiire ve tarihe meraklıydı. Moğolların tarihiyle ilgili bir kitap yazdı. Matematik ve gökbilim alanındaki bilgisiyle tanındı. Semerkant'ta, çağına göre modern bir rasathane yaptırdı. Bu rasathanedeki gözlemlerle Uluğ Bey, "zici" denilen ve gökcisimlerinin konumunu ve hareketini gösteren yeni bir cetvel hazırlattı.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Baturalp; 10 Aralık 2016 16:27
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Mart 2013       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

ULUĞ BEY


Dünyaca ünlü Türk matematikçisi ve astronomi bilgini olan hükümdardır. 22 Mart 1395 tarihinde Semerkant'ta doğdu. Timurlenk'in torunlarından olup hükümdar Muînüddin Şah Ruh'un oğludur. Asıl adı Mehmet Torgay'dır.

13 yaşında iken Horasan ve Maveraünnehir eyaletlerine hakan naibi oldu. 1446 yılında babasının ölümü üzerine hükümdar oldu. Saltanat yılları sırasında matematik ve astronomi ile yakından ilgilendi. Astronomiye ait tablosu yıllar sonra İngiltere ve Fransa'da basıldı. 1449 yılında kendisine isyan eden oğlu Abdüllatif Mirza tarafından 54 yaşında iken öldürüldü.

Uluğ Bey, babası Şah Ruh ölünce, 1446’da hükümdar oldu. İlk işi olarak devletini güçlendirerek ülkesini parçalanmaktan kurtardı. Uluğ Bey hakan olunca, Osmanlı Devleti ile münasebetlerini sıklaştırmaya ve geliştirmeye gayret etti. İki Türk ülkesi arasında elçiler, bilim adamları gidip gelmeye başladı. O, savaştan çok kendisini bilime adamış bir hükümdardı. Sarayına zamanın bilginlerini topladı ve onları korudu. İnceleme için Çin’e kadar heyetler gönderdi. Uluğ Bey Semerkant’ta bir medrese, bir de rasathane yaptırdı. Astronomi ilminin gelişmesine çalıştı. Bu rasathane orta çağdaki astronomi bilgisini en yüksek düzeye ulaştırdı.

Uluğ Bey, tarihe adını “Asya Fâtihi” diye yazdıran Büyük Cihangir Timurlenk'in öz torunuydu. Ama dedesinin askerlik ve savaşçılık açısından hiçbir huyu onda görülmüyordu. Dedesi, çolak eli ve topal bacağına rağmen, at üzerinde kılıç sallayıp, ülkeler fethetmişti. Fakat, Uluğ Bey'in yeryüzünde bir karış toprak bile fethetmek gibi bir ihtirası yoktu. Onun bütün merak ve hevesi, yeryüzünde değil, gökyüzündeydi. Ülkeler fethetmekten ziyade, gökyüzü âleminde araştırmalar yapmayı, gök kubbenin sırrını çözmeye çalışmayı tercih ediyordu.

Uluğ Bey'in ilim adamı oluşunda, yaradılışının büyük rolü olduğu kadar, babası şah Ruh'un da büyük payı vardı. Çünkü, Şah Ruh, güzel sanatlara hayran bir kişiydi. İlme ve bilginlere büyük değer verirdi. Onun Horasan'ın başkenti olan Meşhed'de yaptırdığı cami bir şaheserdi. Uluğ Bey de, Herat'ta güzel bir köşk yaptırmış, bu köşkün duvarlarını ve tavanlarını, birer sanat âbidesi niteliğindeki tablolarla süsletmişti. İktidarı döneminde, Başta Semerkant ve Buhara olmak üzere tüm ülke, Türk mimarisinin seçkin eserleriyle donatıldı.

Fen bilimleri ve astronomiye merakı, ileride kendisini, dünya tarihinin en büyük astronomlarından biri haline getirdi. İlim adamlığı yanında devlet adamlığı vasfı da yüksek olan Uluğ Bey, Semerkant’ta 38 yıl hükümdarlık yaptı. Bir akademi haline getirdiği sarayı, devrin meşhur alimlerinin toplanıp bilimsel tartışmalar yaptığı ve eserler hazırladığı bir mekan oldu.

Matematikçi, astronom, tarihçi ve şair olan Uluğ Bey, Mesud el-Kâşî, Bursalı Kadızade Rûmî, Ali bin Muhammed (Ali Kuşçu) gibi bilginleri sarayına topladı. Semerkant medrese ve rasathanesini büyüttü ve yeni aletlerle donattı.

Uluğ Bey zamanında yeni astronomi aletleri yapılmış, eski aletler geliştirilmişti. IX. ve X. yüzyılda bir usturlab ile ancak 43 işlem yapılırken, Uluğ Bey zamanında geliştirilen usturlab, 1000’den fazla işlem yapıyordu. Uluğ Bey’in usturlabının çapı 40 metre idi.

Uluğ Bey, bu arada gökyüzünün bir de haritasını yapmayı başarmıştı. Bu gökyüzü haritası, kendisinden sonra gelecek nesillere astronomi çalışmalarında ışık tutacak, onlara rehber olacaktı. Uluğ Bey, astronomi çalışmalarının temelini teşkil eden trigonometri ilmi üzerinde de geniş çalışmalar yaptı. Kendisinden önceki Doğu ve Batı dünyasının tahmini bilgilerini bir kenara bırakıp, bilimsel esasları tespit ederek, trigonometride yeni bir araştırma yolu açtı. Dünya onu, astronomi alanındaki eseriyle tanıdı. Semerkant’taki rasathanesinde yapılan çalışmalar, bugünkü astronomiye hala ışık tutmaktadır.

Zîc-i Ulûgî denilen cetveli, diğer ilmî eserleri ve rasatları, akademiden farkı olmayan sarayındaki çalışmalarının sonucudur. Zîc-i Ulûgî, diğer adı “Gûrgânî Takvimi” olan bu cetvel, o devrin ilmî esaslara dayanan yegâne takvimi sayılmaktadır.

Bu eser, daha önce yazılan ‘zîc’lerin yanlışlarını düzeltiyor ve yıldızların hareketini daha mükemmel gösteriyordu.Zîc-i Ulûgî, 1655 yılında İngiltere'de Oxford şehrinde İngilizce, 1853’te de Fransızca olarak basıldı. Daha sonra da çeşitli dillere tercüme edildi. Batı bilim dünyası, Uluğ Bey’e “XV. yüzyıl Astronomu” unvanını layık görürken, Milletrerarası Astronomi Derneği de Ay yüzeyindeki bir kratere onun adını verdi. Beş ülkenin astronomlarından ve özellikle Ay’a uydu gönderen ülkelerin uzmanlarından oluşan bir komisyonun hazırladığı Ay Haritasında, üç Türk astronomunun adları da yer alır. Büyük bir kratere Uluğ Bey adı verilmiştir. Ay atlasında adları bulunan diğer iki Türk bilgini, Bîrûnî ve Nasireddîn Tûsî’dir.

Kozmografya konusunda yazdığı bir kitap da günümüze kadar, birçok ilmî araştırmalara kaynak olmuştur. Tarihin en âlim olduğu kadar en âdil bir hükümdarı olarak da tanınan Uluğ Bey, aynı zamanda kötü talihli bir hükümdardı. Oğlu Abdüllatif Mirza, babasına baş kaldırmış ve gözünü tahta dikerek işi bir iç savaşa kadar götürmüştü. Bu savaşta ağırlığını ortaya koyan Uluğ Bey, oğlu Abdüllatif Mirza kumandasındaki âsileri yenmeyi başarmıştı. Bu iç savaş sonunda Abdüllatif Mirza da esir düşmüştü. Uluğ Bey, dedesi Timurlenk gibi katı yürekli bir insan değildi. Asi evlâdını bağışladı, kendisine nasihatte bulundu. Bu konuda bir hükümdar olarak değil de, yüreği evlât sevgisiyle dolu hassas bir baba olarak düşünmüş ve ona göre hareket etmişti.

Fakat oğlu Abdüllatif Mirza, o iyi yürekli, âlim ve kâmil babanın oğlu değilmiş gibi, Uluğ Bey ile taban tabana zıt karakter taşıyan bir insandı. Babasına baş kaldırıp yenilmesinden sonra, onun verdiği manevî dersi alamamıştı. Serbest kalır kalmaz derhal yeni bir darbenin hazırlıklarına koyuldu. Bu kez geçen seferkinden daha kuvvetli bir ordu toplayıp başarı kazanmak için ne gerekirse yaptı. Ve bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra babası Uluğ Bey'e tekrar baş kaldırdı ve onun üzerine tekrar saldırdı.

Bu ikinci iç savaşta şans hiç de Uluğ Bey'e gülmedi. Doğrusunu söylemek gerekirse, affettiği oğlunun kendisine karşı yeniden bir hücuma girişeceğine ihtimâl vermiyordu âlim baba.Uluğ Bey fena halde gafil avlanmıştı. Emrindeki kuvvetler yenildi. Her şey tamamen tersine gelişti; bu kez 54 yaşındaki baba, âsi oğlunun eline esir düştü.Uluğ Bey, oğluna göstermiş olduğu anlayış ve merhameti ne yazık ki ondan göremedi. İsyankâr evlât, savaşın galibi kumandan olarak, babasını 25 Ekim 1449 tarihinde ölüme mahkûm etti.

Dünyanın en ünlü matematikçisi ve astronomi bilgini olan Uluğ Bey, bir hükümdardan ziyade bir baba için en acı son ile hayatını kaybetti ve dedesi Timur Han’ın yanına defnedildi.
Son düzenleyen Baturalp; 10 Aralık 2016 22:55 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Nisan 2013       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Uluğ Bey


1393 yılında Sultaniye'de doğmuştur. Dönemin en büyük bilim alimlerinden bir tanesidir. Aynı zaman çokta iyi bir hükümdardır. Bilimde ilgilendiği alan matematik ve astronomidir. Timur'un erkek torunlarından hükümdar olanların bir tanesinin oğludur. Asıl adı Mehmettir. Ama onu herkes Uluğ Bey olarak tanır. Timur'un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkand'da bulunuyordu. Semerkand ve Maveraülnehir'e Mirza Halil Sultan'ın saldırısı üzerine babasının yanına gitmek zorunda kaldı. Babası bu bölgeleri yeniden ele geçirerek oğlu Uluğ Bey'e yönetimi bırakmıştır. Daha sonra Uluğ bey hem ülkeyi idare etmiş hem de öğrenimini sürdürmüştür. Uluğ Bey hem çok iyi bir bilim adamı hem de çok iyi bir padişahtı. Boş vakitlerini genelde kitap okuyarak ve bilim adamlarıyla fikir alış verişinde bulunarak geçirmiştir. Uluğ Bey tüm bilginleri etrafına toplamıştır. Aynı zamanda sadece kendisi bilimle ilgilenme kalmayıp diğer insanları da bilimle uğraşmaları için teşvik etmiştir. Medreselerde ders verilmesini sağlamıştır. O dönemin bir çok ünlü bilim adamını bir araya toplamıştır. Bilim merkezleri kurmuştur.

Uluğ Bey aynı zamanda çok zeki ve hafızası çok güçlü bir bilim adamıdır. Bir kitabı çok dikkatli okuduğunda o kitabı ezberleyebiliyordu. Daha çok matematik ve astronomi bölümleriyle ilgilenirdi. Bu bölümler hakkında bir çok bilgiye sahiptir. Bir rivayete göre kendi falına bakmış ve oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bu sebepten dolayı oğlunu yanından uzaklaştırmıştır. Oğlunun babasına duyduğu bu soğukluk basının küçük oğluna daha fazla ilgi göstermesiyle daha da şiddetlenmiştir.

Semerkand'a bir rasathane kurmuştur, bu rasathanenin başkanlığını Kadı Zade etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları buraya çağırmıştır. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için çok para harcamıştır. Bu gözlem evinde yapılan gözlemler ancak on iki yolda bitirilebilmiştir. Gözlem evini sadece Kadı Zade değil Cemşit tarafından da yönetmiştir. Kadı Zade gözlemlerin sonucunu göremeden ölmüştür. Daha sonra gözlem evi Ali Kuşçuya bırakılmıştır. Uluğ Bey bu gözlem evinde en büyük eserini yani Zîc-i (Zeyç) burada yapmıştır. Bu eser daha bir kaç yüzyıl doğu ve batı tarafından kullanılmıştır. Zeyç'in ilk makalesi 1650 yılında Londra'da ilk olarak yayınlanmıştır. Avrupada bir çok dile çevrilmiş ve 1839 yılında cetvelleri Fransızca tercümesi ile basılmış. Daha sonrada orijinal olarak 1846 yılında basılmıştır.

Zîc-i Irak ve İran savaşı sırasında Türkiye'ye Aysofya'ya getirilmiştir. Bu büyük eserin sahibi 1449 yılında kendisinin de korktuğu gibi oğlu Abdüllatif tarafından öldürülmüştür
Son düzenleyen Baturalp; 10 Aralık 2016 22:57
nicely - avatarı
nicely
VIP VIP Üye
24 Şubat 2014       Mesaj #10
nicely - avatarı
VIP VIP Üye

Uluğ Bey

bugün yabancısı olduğumuz eski bir kültüre aittir. Ama onunki bugünkü kültürümüzün kendisini antika, giderek köhne, belki de bayağı gösterecek değerli ve yüksek bir kültürdü despotik Asya'nın ortasında Klasik tinin anlaşılması olanaksız bir çiçeklenmesi. Uluğ Beyi bizden ayıran altı yüzyıl sanki onu değil ama bizleri eskitmiş gibidir, ve sanki onun soylu, bilgili, erdemli dünyası yerini kültürsüzlüğe teslim etmiş gibidir. Uluğ Beyi biliminde olduğu gibi kişiliğinde de modern görmeliyiz. Bugünün arabesk-akademik kültürü karşısında onu bu önemsizliğin terimlerinde ölçmeyi düşünmek bile uygunsuz olacaktır. Onu modern dünyaya bağlayan ve büyük bir ilgiye değer kılan şey Timur’un torunu olması, etnik kökeni vb. değil, ama çalışması gibi kişiliğinin de hiçbir zaman değerini yitirmeyen evrensel, ussal öğelerde kurulmuş olmasıdır. Bizim yerel, değersiz, boş kültürümüzün gözünden kaçmayı sürdürüyor olsa da, Uluğ Bey evrensel insanlığın gururudur. Ve Doğunun onu yok etmiş ve altı yüzyıl boyunca yok saymış olmasına karşın, Batı tarafından bulunur bulunmaz hak ettiği gibi kucaklanmıştır. Ona başardığı pekçok büyük şeyin yanında insanın büyüklüğünü, insanın görkemini gösterdiği için de minnettar olmalıyız.

Eğer Uluğ Bey dünyanın güneş çevresinde döndüğünü tanıtlamış olsaydı, bu hiç kuşkusuz muhteşem olurdu. Ama böyle birşeyi başarmış olması olasılığı bir yana, onu ileri sürmüş olması bile olanaksızdır, çünkü onun gözlemevinin ve aygıtlarının sığaları ile böyle bir olguyu saptayabilmek açıkça olanaksızdı. Eğer böyle birşeyi ileri sürmüş olsaydı, bu çalışmasının bilimsel değerini arttırmaz ama azaltırdı. Uluğ bey 22 Mart 1394’te Sultaniye kentinde (İran) doğdu ve 27 Ekim 1449’da Semerkant’ta öldü.

Asıl adının Mehmet Tarağay olmasına karşın, bir süre sonra Uluğ Bey adı kullanılmaya başlamış ve asıl adı unutulmuştur. Timur’un (1336-1405) torunu, ve Şahrun’un (ya da Şah Ruh) en büyük oğluydu. Babası Maveraünnehir (Transaxonia; şimdi Özbekistan; Amu Derya ve Syr Derya arasındaki bölge) bölgesindeki Barlas kabilesindendi. Annesi Gevher Şad bir Pers soylusuydu. Baba tarafından soyu Hindistan’da Mughal Hanedanını kuran Babür’e dek uzanıyordu.

Timur’un imparatorluk başkenti olan Semerkant’taki sarayında yetiştirilmiş ve yüksek bir eğitim almış olmasına karşın, Uluğ Bey kentte kalmaktan çok dedesi ile birlikte onun fethettiği Orta Doğunun ve Hindistan’ın geniş bölgelerini gezdi. Timur askeri seferlerine ara verdiği zamanlar ordusu ile birlikte bir bölgeden bir başkasına geçer ve Uluğ Bey de aralarında olmak üzere bütün bir saray onunla birlikte yolculuk ederdi. Çin’in fethi için hazırlıklar sürerken, Timur torunlarından bir bölümünün düğünlerini kutladı. O sıralar 10 yaşında olan Uluğ Bey’in henüz fethedilmemiş olan Moğolistan’ın önemli bir bölümü üzerinde egemen olması kararlaştırıldı (Tin Shan Dağları ve KB Xinjian). 1403-4’te Timur’u sarayında ziyaret eden İspanyol elçisi Clavijo tarafından görülen prenslerden birinin Uluğ Bey olması olasıdır.

Büyük İskender, Arap Fetihleri, Cengiz Han ve Timur Lenk’in zamanlarında yaşanan önemli dönüşümlere tanık olmuş kent 2.500 yıl kadar gerilere giden çarpıcı tarihi ile Atina, Roma ve Babil ile yaşıttır. Ama Semerkant’ı Dünya Tarihine bağlayan ve onu Doğunun değil, Dünyanın İncilerinden biri yapan gerçek etmen Uluğ Bey’in ölümsüz kültürüdür.
Son düzenleyen Baturalp; 10 Aralık 2016 22:34 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Birbirimize tutundukça ;Bıçakların ucu kapanacak.. ~Smiley9TenderMsn Inlove

Benzer Konular

21 Mart 2018 / Misafir Cevaplanmış
10 Aralık 2016 / Misafir Cevaplanmış
19 Ekim 2009 / Daisy-BT Bilim tr
1 Mayıs 2015 / 35x35 Soru-Cevap
10 Aralık 2016 / Misafir Cevaplanmış