Arama

Molla Gürani

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 22 Temmuz 2012 Gösterim: 15.007 Cevap: 3
Kral_Aslan - avatarı
Kral_Aslan
VIP MsXTeam
25 Kasım 2006       Mesaj #1
Kral_Aslan - avatarı
VIP MsXTeam
Osmanlı âlimlerinden ve büyük velî. Dördüncü Osmanlı şeyhulislâmı. İsmi, Ahmed bin İsmâil bin Osman Gürânî, lakabı Şerefüddîn, Şihâbüddîn ve Molla Gürânî'dir. Daha çok Molla Gürânî lakabıyla tanınıp, meşhûr oldu. 1410 (H.813) senesinde, Sûriye'nin Gürân kasabasına bağlı bir köyde doğdu. Doğduğu yere nisbetle "Gürânî" denilmiştir.

Sponsorlu Bağlantılar
Molla Gürânî, küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Sarf, nahiv, beyân, meânî gibi âlet ve kırâat ilmini öğrendi. Sonra ilim öğrenmek için Bağdât, Diyarbakır, Hıns ve Hayfa şehirlerine gitti. On yedi yaşında iken de Şam'a gidip, bir müddet oradaki âlimlerden ders alıp, ilim tahsîl etti. Şam'dan Kâhire'ye gitti.Kâhire'de zamânın âlimlerinden ders alarak; kırâat, tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimlerini öğrendi ve bu ilimlerde icâzet aldı. O devrin en meşhûr âlimi İbn-i Hacer Askalânî'den hadîs ve fıkıh ilmine dâir eserler okudu. Bu hocasından okuduğu eserler arasında, Sahîh-i Buhârî ve fıkıh ilminde meşhûr eserler vardı.Hadîs ilminde İbn-i Hacer Askalânî'den icâzet aldı. Molla Gürânî bu şekilde çalışarak tahsîlini tamamladıktan sonra; tefsîr, kırâat, hadîs ve fıkıh ilimlerinde değerli bir âlim olarak yetişti.Yavaş yavaş tanınmaya ve Kâhire'deki medreselerde ders vermeye başladı. Memlûk Devleti hükümdarları ile devletin ileri gelenlerinin kurdukları ilim meclislerine katılıp, münâzaralara girdi. İlmi ve fesâhati, güzel konuşmasıyla kısa zamanda tanındı. Hattâ Kâhire'de herkese açık bir ders verdi. Dersini dinleyen âlimler, onun ilimdeki üstünlüğünü takdîr ettiler. Hocası İbn-i Hacer Askalânî ona icâzet verdikten sonra, Sahîh-i Buhârî'yi gâyet güzel bir mahâretle okuttuğunu bizzat görüp, şâhid oldu. Bundan sonra hayâtının bir bölümünü Kâhire ve Şam taraflarında geçirip İstanbul'a geldi. İstanbul'a gelişi, hayâtında değişikliğe yol açtı. Önce Şâfiî mezhebindeydi. Sonradan Hanefî mezhebine geçti.

Molla Gürânî'nin İstanbul'a gelişi şöyle vukû bulmuştur: O devrin meşhûr Osmanlı âlimlerindenMolla Yegân hacca gittiğinde, Kâhire'ye uğradı. Orada Molla Gürânî'yi tanıyıp, onun dîne bağlılığını ve ilimdeki yüksek derecesini görünce, İstanbul'a getirmek istedi. Lütuf ve iltifât göstererek istanbul'a gelmesini söyledi. O da bu teklifi kabûl edip, Molla Yegân ile birlikte İstanbul'a geldi. Meşhûr âlim MollaYegân, hacdan dönüp İstanbul'a gelince, Sultan İkinci Murâd Hanın otağına gidip, bir sohbet yaptı. Sohbet sırasında Pâdişâh; "Gezip gördüğün yerlerden bize ne armağan getirdin?" diye sordu. Bunun üzerine Molla Yegân; "Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilminde iyi yetişmiş bir âlim getirdim" dedi. "Şimdi nerededir?" deyince; "Bâb-üs-seâdede beklemektedir" dedi. Bunun üzerine Pâdişâh, onu içeri getirmelerini söyledi. Molla Gürânî içeri girip, selâm verdi, el öptü. Sohbet sırasında Molla Gürânî'nin konuşması ve hâli, pâdişâhın hoşuna gitti. Onu önce, dedesi Murâd-ı Hüdâvendigâr Gâzî'nin eski kaplıcadaki medresesine sonra da Yıldırım Medresesine müderris tâyin etti. Böylece bir müddet bu vazifede bulundu.Bundan sonra da Sultan İkinci Murâd Hân, Molla Gürânî'yi oğlu Şehzâde Mehmed'in yâni Fâtih'in yetiştirilmesi ile görevlendirdi.

Şehzâde Mehmed (Fâtih), bu sırada Manisa'da emîrdi. Babası İkinci Murâd Hân, oğlunun (Fâtih'in) yetişmesi ve eğitilmesi için pekçok âlimi ona hoca olarak göndermişti. Fakat Şehzâde Mehmed, zekî ve celalli olduğundan, giden hocalar onu bir türlü derse yanaştıramamıştı. Bu sebeple pâdişâh İkinci Murâd Hân, oğlunu yetiştirecek heybetli bir muallim arıyordu. Molla Gürânî'nin heybetli ve vakûr bir âlim olduğunu görerek, sert tutumunu duyup, bu iş için onu tâyin etti. Onun iyi bir eğitimden geçmesini istediğini söyleyip, gerekirse dövebileceğini de işâret etti. Bunun üzerine Molla Gürânî, Manisa'ya gönderildi. Molla Gürânî, Şehzâde Mehmed'in (Fâtih'in) yetişmesi için ona ders vermeye başladı. Gördüğü gevşeklik karşısında, vakûr ve sert tutumuyla, Şehzâde Mehmed'in hırçınlığını yatıştırdı. Hattâ ders sırasında; "Darabtühû te'dîben" Terbiye etmek, eğitmek için onu dövdüm mânâsındaki Arabca cümleyi dil bakımından incelettirdi, tahlîl ve tercüme ettirdi. Bu tutum karşısında Şehzâde Mehmed derslere devâm edip, kısa zamandaKur'ân-ı kerîmi hatmetti ve ilim öğrendi. Pâdişâh İkinci Murâd Hân, oğlu Şehzâde Mehmed'in Kur'ân-ı kerîmi hatmettiğini öğrenince, çok sevinip, hocası Molla Gürânî'ye fazla mikdârda mal ve parayı hediye gönderdi.

Fâtih Sultan Mehmed Hanın yetişmesinde, Molla Gürânî'nin büyük emeği geçti. Bu bakımdan Fâtih, şehzâdeliğinden beri hocasını çok sever, saygı ve hürmette kusûr etmezdi.

Babası İkinciMurâd'dan sonra tahta geçen Fâtih Sultan Mehmed Han, Molla Gürânî'yi vezîr yapmak istedi. Molla Gürânî bu teklifi kabûl etmeyip; "Huzûrunuzda, size devlet işlerinde çok hizmet edenler vardır. Onların ciddî çalışmaları, sonunda vezîrliğe, sadr-ı a'zamlığa kavuşmak ideallerine bağlıdır. Vezîriniz onlardan başkası olursa, kalbleri kırılır ve sultânımıza zarar gelir" dedi. Sultan bu sözü beğendi ve onu kadısker yapmak istediğini bildirince, bunu kabûl etti. Kâdılığa başlayınca, ayrıca müderrislik görevini de yürüttü. Daha sonra Bursa evkâf idâresi vazifesi ve kâdılık vazifesi ile Bursa'ya gönderildi. Bursa'da bir müddet bu vazifeleri yaptı. Sonra bâzı sebeplerle Anadolu'dan ayrılıp, Mısır'a gitti

Molla Gürânî Mısır'a vardığında, Mısır Sultânı Kayıtbay'dan tam bir kabûl ve çok ikrâm, hürmet gördü. Bir müddet sonra Fâtih Sultan Mehmed Hân, Mısır Sultânı Kayıtbay'a, Molla Gürânî'yi göndermesini ricâ etti. Kayıtbay, Fâtih Sultan Mehmed Hanın bu ricâsını Molla Gürânî'ye bildirerek; "Gitme, ben sana onunkinden daha çok ikrâm ve ihtirâm ederim" dedi. Molla Gürânî; "Evet inanıyorum, sizden çok fazla ikrâm gördüm. Ancak, benimle onun arasında baba ile oğul arasındaki gibi büyük bir sevgi vardır. Aramızdaki bu hâdise ise, bir başka şeydir. Bu sebepten o, tabiî olarak kendisine meyledeceğimi bilir. Eğer ona gitmezsem, sizin tarafınızdan gönderilmediğimi zanneder ve aranıza bir düşmanlık girebilir." cevâbını verdi. Sultan Kayıtbay bu cevâbı beğendi ve kendisine çok para ve yolda lâzım olabilecek eşyâları verip, büyük hediyelerle Fâtih Sultan Mehmed Hana gönderdi.

Molla Gürânî İstanbul'a gelince, Sultan ona çok hürmet gösterip, ikinci defâ Bursa kâdılığına tâyin etti. Sonra yeniden Kadıaskerliğe getirildi. Bu arada müderrislik ve eser yazmakla da meşgûl iken, 1480 (H.885) senesinde Şeyhülislâmlık makâmına getirildi. Fâtih Sultan Mehmed Hân ona; maaş, hizmetçi ve diğer yardımları yanında, çok hediyeler vererek, ikrâm ve hürmet gösterdi. Sekiz sene Şeyhülislâmlık yaptı ve hakka, adâlete uymakta, titizlik göstererek, gayet güzel bir şekilde vazifesini yerine getirdi.

Fâtih Sultan Mehmed Hana çok nasîhat eder, işlerinde yardımcı olurdu. Ona karşı duyduğu samîmi sevgi ve alâka sebebiyle, yeri geldikçe tenkid etmekten, uyarmaktan çekinmezdi. Hattâ giydiği ve yediği şeylere dikkat etmesini, dâimâ dînin emirlerine uygun olmasını isterdi. Nasîhatlerini sert sözlerle söylemekten çekinmezdi.

Molla Gürânî; heybetli, vakûr, sarsılmaz bir ilim haysiyetine ve ahlâkına sâhipti. Uzun boylu, gür sakallı, doğru ve açık sözlüydü. Vezîrleri adlarıyla çağırır, Sultanın huzûruna girince, yüksek sesle selâm verip, müsâfeha yapardı.Dâvet edilmedikçe ve bayram günlerinden başka zamanlarda saraya gitmezdi. Bir defâsında bir Arafe günü, Sultan, Molla Gürânî'ye bir haberci göndererek; "Yarın bayramı kutlamak üzere teşrif etsin, geç kalmasın." diye haber yollamıştı. Molla Gürânî, gelen haberciye; "Yağışlı günlerdir, her yer çamur. Gelirsek, kılık kıyâfet değiştirmek îcâb eder. Yarın bizi bağışlasınlar. Biz uzaktan duâ ederiz. Bayramı uzaktan kutlayalım." dedi. Haberci dönüp bu sözleri pâdişâha iletince, Pâdişâh; "Biz onların gelmesi ile bayram yaparız. Her şeye rağmen gelmelerini bekliyoruz." dedi.Üzerlerinin çamur olmaması için de, sarayın selâmlığına kadar at ile girmesine izin verildi. Bunun üzerine dâveti kabûl etti. Molla Gürânî, devrin âlimlerine mütevâzî davranır ve onlara karşı kıskançlık göstermezdi. Hattâ resmî vazifelerde kendinden daha üst makamlara çıkan âlimleri takdîr ederdi. Müderrislikden resmen ayrıldıktan sonra da ilim öğretmeye devâm etti. Pekçok âlim yetiştirdi. Osmanlı âlimleri arasında ahlâkının üstünlüğü, ilmî hususlarda tâvizsiz olan ve ilme çok önem veren bir âlim bilinip öyle tanındı. Günlerini hep ders vermekle, kitap yazmakla ve ibâdetle geçirirdi. Bir defâsında talebelerinden biri, bir gece onun konağında kalmıştı. Hocası Molla Gürânî, yatsı namazından sonra Kur'ân-ı kerîm okumaya başladı. Başından başlayıp devamlı okurken talebesi bir müddet sonra uyuyakaldı. Sabaha doğru uyanınca hocası Molla Gürânî'nin Kur'ân-ı kerîm okumaya devâm ettiğini gördü. Sabahleyin o talebe bu durumu hizmetçilere anlatınca, hizmetçileri; "O, her gece böyle Kur'ân-ı kerîm okur ve bunu hiçbir sebeple terk etmez." demiştir. MollaGürânî, ayrıca çok hayır ve hasenât yapmıştır. Dört câmi, bir Dâr-ül-hadîs medresesi, bir hamam ve binâlar yaptırmıştır.

Molla Gürânî, vefât ettiği 1488 (H.893) senesinin bahar mevsiminde bir bahçe satın aldı. Kışa kadar o bahçede kaldı. Vezîrler haftada bir bu bahçede ziyâretine gelirlerdi. Kış geldiğinde iyice hâlsizleşti. İstanbul'daki konağına göçtü. O günlerde bir sabah namazını kıldıktan sonra, kendisine bir yatak hazırlanmasını istedi. Yatak hazırlandı. Kuşluk namazını kıldıktan sonrakıbleye dönerek, sağ yanı üzerine yattı. O gün, kendisinden Kur'ân-ı kerîmi, kırâat ilmini öğrenen hâfızların yanında toplanmasını istedi. Bu arzusu üzerine, talebelerine haber gönderildi.Onlar da yanına toplandılar. Talebelerine; "Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamânı bu gündür. İkindi vaktine kadar benim üzerime Kur'ân-ı kerîm okumaya devâm ediniz, ikindiden fazla uzamaz." dedi. Hâfız talebeleri, Kur'ân-ı kerîm okumaya başladılar. Vezîrler durumu öğrenince, yanına geldiler. Vezîrler arasındaki Dâvûd Paşa, Molla Gürânî hazretlerini çok sevdiği için, hâlini görünce dayanamayıp, ağlamaya başladı. MollaGürânî onun ağladığını görüp; "Niye ağlar durursun ey Dâvûd!" dedi. Dâvûd Paşa; "Sizi böyle zayıf görünce kendimi tutamadım." dedi. Bunun üzerine; "Ey Dâvûd, kendi hâline ağla! Ben dünyâda rahat ve huzûr içinde yaşadım. Allahü teâlâdan ümîdim odur ki, ömrümün sonunda da, son nefeste de selâmet üzere olurum." dedi.Sonra vezîrlere dönüp; "Benden Bâyezîd'e (İkinci Bâyezîd Hana) selâm söyleyin ve deyin ki, Adâlet üzere olsun, kulları himâye, beldeleri muhâfaza etsin. Namazımı bizzat kendisi kıldırsın ve borçlarımı, defnimden önce ödesin" dedi. Sonra; "Size vasiyetim olsun! Beni kabrin yanına koyunca, ayağımı tutun ve beni kabrin başına çekin, sonra kabre koyun." dedi. Öğle namazını îmâ ile kıldı. Sonra; "İkindi ezânı ne zaman okunacak?" dedi. İkindi vakti gelince, müezzinin ezân okumasını bekledi. Müezzin, Allahüekber diye ezân okumaya başlayınca, Molla Gürânî hazretleri; "Lâilâhe illallah" diyerek vefât etti.

Sultan İkinci Bâyezîd Hân, namazında bulundu ve borçlarını ödedi. Cenâze namazı çok kalabalık olup, İstanbul ahâlisi onun vefâtından dolayı gözyaşı döktü. Cenâzesi kabrin başına getirilince, vasiyetine rağmen kimse ayağından tutup çekmeye cesâret edemedi. Cenâzesini bir hasır ile kabrin yanına çektiler ve kabre indirip defnettiler. Kabri,Aksaray-Topkapı arasındaki eski tramvay yolunun sol tarafında bulunan kendi yaptırdığı câminin önündedir.

Arabca kaynaklarda "Diyâr-ı Rûm'un, Anadolu'nun âlimi" olarak zikredilen Molla Gürânî, kıymetli eserler yazmış olup, eserleri şunlardır:

1) Gâyet-ül-Emânî fî Tefsîr-i Seb'il-Mesânî,
2) El-Kevser-ül-Cârî alâ Riyâd-il-Buhârî; Hadîs-i şerîf kitaplarının en kıymetlisi olanSahîh-i Buhârî'ye yazdığı şerhdir.
3) Şâtıbiyye Kasîdesi'nin Ca'berî şerhine güzel bir hâşiye yazmıştır.
4) Keşf-ül-Esrâr an Kırâat-il-Eimmet-il-Ahyâr,
5) Şerh-i Cem'ul-Cevâmi': Usûl-i fıkha dâirdir.
6) Arûz ilmiyle ilgili bir kasîde.
.
1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c1. ,s.166

2) El-A'lâm; c.1, s.97

3) Tam İlmihâl Seâdet-iEbediyye; (49. Baskı) s.1112

4) Ed-Dav-ül-Lâmi; c.1, s.241

5) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.102

6) Tabakât-üs-Seniyye fî Terâcim-il-Hanefiyye; c.1, s.280

7) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.135

8) Keşf-üz-Zünûn; c.1, s.553, 646, 899; c.2, s.1190, 1486

9) Tâc-üt-Tevârih (Ulemâ kısmı)

10) Osmanlı Müellifleri; c.2, s.1

11) İzâh-ul-Meknûn; c.2, s.92

12) Brockelmann; Sup-2, s.319

13) Devhat-ül-Meşâyıh; s.10

14) Rehber Ansiklopedisi; c.12, s.184

15) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.12, s.298



Osmanlı Devletinin dördüncü şeyhülislâmı ve Fâtih Sultan Mehmed Hanın hocalarından. İsmi, Ahmed bin İsmâil bin Osman Gürânî olup, lakabı Şerefeddîn ve Şihâbeddîndir. 1410 (H.813) yılında Sûriyenin Gürân kasabasına bağlı bir köyde doğdu. Doğduğu yere nisbetle Gürânî denildi. 1488 (H. 893) yılında İstanbulda vefât etti. Kabr-i şerîfi Aksaray-Topkapı arasındaki kendi yaptırdığı câminin önündedir. Molla Gürânî, daha küçük yaşta kendi memleketinde ilk tahsîlini yaptı. Bundan sonra Bağdat, Diyârbakır, Hıms ve Hayfa şehirlerine ve on yedi yaşında da Şama gidip, tanınmış âlimlerin derslerine devâm ederek ilmini arttırdı. Şamdan Kâhireye gitti ve o devrin en meşhûr âlimi İbn-i Hacer Askalânîden hadîs ve fıkıh ilmine dâir eserler okudu. Bu hocasından okuduğu eserler arasında Sahîh-i Buhârî ve fıkıh ilminde meşhûr eserler vardı. Molla Gürânî bu minval üzere tahsilini tamamladıktan sonra; tefsir, kırâat, hadis ve fıkıh ilimlerinde değerli bir âlim olarak yetişti. Yavaş yavaş tanınmaya ve Kâhiredeki medreselerde ders vermeye başladı. Memlûk Devleti hükümdâr ve devlet ileri gelenlerinin kurdukları ilim meclislerine katılıp, münâzaralara girdi. İlmi ve fesâhati, güzel konuşmasıyla dikkat çekip tanındı. Hattâ Kâhirede herkese açık bir ders de verdi. Dersini dinleyen âlimler, onun ilimdeki üstünlüğünü taktir ettiler. Sahîh-i Buhârîyi gâyet güzel bir mahâretle okuttuğunu bizzât görüp şâhit olan hocası İbn-i Hacer Askalânî ona icâzet verdi. Bundan sonra hayâtının bir bölümünü Kâhire ve Şam taraflarında geçirip Anadoluya geldi. Anadoluya gelişi, hayâtında başka bir safha olmuştur.
Molla Gürânînin Anadoluya gelişi şu şekildedir: O devrin meşhur Osmanlı âlimlerinden Molla Yegân, hacca gittiğinde, Kâhireye uğradı. Orada Molla Gürânîyi tanıyıp, onun dîne bağlılığını ve ilimdeki yüksek derecesini görünce, Anadoluya getirmek istedi. Lütuf ve iltifât göstererek berâber gelmesini söyledi. O da bu teklifi kabûl ederek, Molla Yegân ile birlikte geldi. Meşhur âlim Molla Yegân, hacdan döndüğünde Sultan İkinci Murâd Hanın otağına gidip, bir sohbet yaptı. Sohbet sırasında Pâdişâh; Gezip gördüğün yerlerden bize ne armağan getirdin diye sordu. Bunun üzerine Molla Yegân; Tefsir, hadis ve fıkıh ilminde iyi yetişmiş bir âlim getirdim diyerek, hiçbir milletin kültür târihinde görülmeyen durumu bildirdi. Sultan; Şimdi nerededir? deyince, Dışarıda beklemektedir cevâbını verdi. Bunun üzerine Pâdişâh, onu içeri getirmelerini söyledi. Molla Gürânî, içeri girip selâm verdi. Sohbet sırasında Molla Gürânînin konuşması ve hâli, Pâdişâhın hoşuna gitti. Onu hemen dedesi Murâd-ı Hüdâvendigâr Gâzinin eski kaplıcadaki medresesine müderris tâyin etti. Daha sonra Yıldırım Medresesine müderrislikle vazîfelendirildi. Bir müddet bu vazîfede kalan Molla Gürânî, Sultan İkinci Murâd Hanın oğlu Şehzâde Mehmedin, yâni Fâtihin yetiştirilmesiyle görevlendirildi.
Fâtih Sultan Mehmed Hanın yetişmesinde, Molla Gürânînin büyük emeği geçti. Bu bakımdan Fâtih, şehzâdeliğinden beri hocasını çok sever, saygı ve hürmette kusûr etmezdi.
Babası İkinci Murâddan sonra tahta geçen Fâtih Sultan Mehmed Han, Molla Gürânîyi vezir yapmak istedi. Molla Gürânî bu teklifi kabul etmeyip; Huzûrunuzda, size devlet işlerinde çok hizmet edenler vardır. Onların ciddî çalışmaları; vezirliğe, sadrâzamlığa kavuşmak ideallerine bağlıdır. Vezîriniz onlardan başkası olursa, kalpleri muğber olur ve sultânımıza zarar gelir. dedi. Sultan bu sözü beğendi ve onu Kazasker yapmak istediğini bildirince, bunu kabul etti. Ayrıca müderrislik vazifesini de yürüttü. Daha sonra, evkâf idâresi ve kâdılık vazîfesi ile Bursaya gönderildi. Bursada bir müddet hizmet etti. Ancak bâzı sebeplerle Anadoludan ayrılıp, Mısıra gitti.
Molla Gürânî Mısıra vardığında, Mısır Sultânı Kayıtbaydan tam bir kabûl ve pek çok ikrâm, hürmet gördü. Bir müddet sonra Fâtih Sultan Mehmed Han, Mısır Sultânı Kayıtbaya, Molla Gürânîyi göndermesini ricâ etti. Kayıtbay, Fâtih Sultan Mehmed Hanın bu ricâsını Molla Gürânîye bildirerek; Gitme, ben sana onunkinden daha çok ikrâm ve ihtirâm ederim. dedi. Molla Gürânî; Evet inanıyorum, sizden çok fazla ikrâm gördüm. Ancak, benimle onun arasında baba ile oğul arasındaki gibi büyük bir sevgi vardır. Aramızdaki bu hâdise ise, bir başka şeydir. Bu sebepten tabiî olarak ona meyledeceğimi bilir. Eğer ona gitmezsem sizin tarafınızdan gönderilmediğimi zanneder ve aranıza düşmanlık girebilir cevâbını verdi. Bu cevâbı çok beğenen Sultan Kayıtbay, kendisine çok para ve yolda lâzım olabilecek eşyâları verip, büyük hediyelerle Fâtih Sultan Mehmed Hana gönderdi.
Molla Gürânî İstanbula gelince, Sultan ona çok hürmet gösterip, ikinci defâ Bursa Kâdılığına, sonra yeniden Kazaskerliğe tâyin etti. Müderrislik ve eser yazmakla meşgûl olan Molla Gürânî, 1480 (H. 885) senesinde Şeyhülislâmlık makâmına getirildi. Fâtih Sultan Mehmed Han ona; maaş, hizmetçi ve diğer yardımları yanında pek çok hediye vererek, ikrâm ve hürmet gösterdi. Sekiz sene Şeyhülislâmlık yaptı ve hakka, adâlete uymakta titizlik göstererek, gâyet güzel bir şekilde vazîfesini yerine getirdi.
Fâtih Sultan Mehmed Hana çok nasîhat eder, işlerinde yardımcı olurdu. Ona karşı duyduğu samîmi sevgi ve alâka sebebiyle, yeri geldikçe tenkit etmekten, uyarmaktan çekinmezdi. Hattâ giydiği ve yediği şeylere dikkat etmesinde, dâimâ dînin emirlerine uygunluk isterdi. Nasîhatlerini sert sözlerle söylemekten çekinmezdi.
Molla Gürânî; heybetli, vakûr, sarsılmaz bir ilim, haysiyet ve ahlâka sâhipti. Uzun boylu, doğru ve açık sözlüydü. Vezirleri adlarıyla çağırır, Sultanın huzûruna girince, yüksek sesle selâm verip müsâfaha yapardı. Dâvet edilmedikçe ve bayram günlerinden başka zamanlarda saraya gitmezdi.
Müderrislikten resmen ayrıldıktan sonra da ilim öğretmeye devâm etti. Pek çok âlim yetiştirdi. Günlerini ders vermek, kitap yazmak ve ibâdetle geçirirdi. Çok hayır ve hasenâtta bulundu. Vakıf olarak; dört câmi, bir dârülhadîs medresesiyle bir hamam ve binâlar yaptırmıştır.
Molla Gürânî, vefât ettiği senenin bahar mevsiminde bir bahçe satın aldı. Kışa kadar o bahçede kaldı. Vezirler haftada bir bu bahçeye ziyâretine gelirlerdi. Kış geldiğinde iyice hâlsizleşti. İstanbuldaki konağına göçtü. O günlerde sabah namazını kıldıktan sonra, kendisine bir yatak hazırlanmasını istedi. Yatak hazırlandı. Kuşluk namazını kıldıktan sonra kıbleye dönerek, sağ yanı üzerine yattı. O gün, kendisinden Kurân-ı kerîm ve kırâat ilmini öğrenen hâfızların, yanında toplanmasını istedi. Bu arzusu yerine getirildi. Yanına toplanan talebelerine; Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamânı bu gündür. İkindi vaktine kadar benim üzerime Kurân-ı kerîm okumaya devâm ediniz, ikindiden fazla uzamaz.dedi. Talebeleri, Kurân-ı kerîm okumaya başladılar. Durumu öğrenen vezirler de yanına geldi. Bunlar arasında bulunan Dâvûd Paşa, Molla Gürânî hazretlerini çok sevdiği için hâlini görünce dayanamayıp, ağlamaya başladı. Molla Gürânî, bu hâli görünce; Niye ağlar durursun ey Dâvûd! dedi. Dâvûd Paşa; Sizi böyle zayıf görünce kendimi tutamadım cevâbını verdi. Bunun üzerine; Ey Dâvûd! Kendi hâline ağla! Ben dünyâda râhat ve huzûr içinde yaşadım. Allahü teâlâdan ümîdim odur ki, ömrümün sonunda ve son nefesimde de selâmet üzere olurum dedi. Sonra vezire dönüp; Benden Bâyezîde (İkinci Bâyezîd Han) selâm söyleyin, namazımı bizzât kendisi kıldırsın ve borçlarımı, defnimden önce ödesin dedi. Sonra; Size vasiyetim olsun! Beni kabrin yanına koyunca, ayağımı tutun ve beni kabrin başına çekin, sonra kabre koyun buyurdu. Öğle namazını îmâ ile kıldı. Sonra; İkindi ezânı ne zaman okunacak? dedi. İkindi vakti gelince, müezzinin ezân okumasını bekledi. Müezzin, Allahü ekber, diye ezân okumaya başlayınca, Molla Gürânî hazretleri; Lâilâhe illallah... diyerek vefât etti.
Sultan İkinci Bâyezîd Han, namazında bulundu ve borçlarını ödedi. Cenâze namazı çok kalabalık olup, İstanbul ahâlisi bu büyük âlimin vefâtına ziyâdesiyle üzüldü. Cenâzesi kabrin başına getirilince vasiyetine rağmen kimse ayağından tutup çekmeye cesâret edemedi. Cenâzesini bir hasırla kabrin yanına çektiler ve kabre indirip defnettiler.
Arapça kaynaklarda, Diyâr-ı Rum yâni Anadolunun âlimi olarak zikredilen Molla Gürânî, kıymetli eserler yazmış olup, eserleri şunlardır: 1) Gâyet-ül-Emânî fî Tefsîr-i Sebil-Mesânî, 2) El-Kevser-ül-Cârî alâ Rıyâd-il-Buhârî: Hadîs-i şerîf kitaplarının en kıymetlisi olan Sahîh-i Buhârîye yazdığı şerhtir. 3) Keşf-ül-Esrâr an Kırâat-il-Eimmet-il-Ahyâr, 4) Şerh-i Cemul-Cevâmî: Usûl-i fıkha dâirdir. 6) Arûz ilmiyle ilgili bir kasîde.

.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 21 Temmuz 2009 13:27
Biyografi Konusu: Molla Gürani nereli hayatı kimdir.
Hayatın ne anlamı var.. Yanımda sen olmayınca....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
21 Temmuz 2009       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Molla Gürâni (d. 1410 - ö. 1488), Kürt İslam âlimi, dördüncü Osmanlı şeyhülislâmı. Tam ismi, Ahmed bin İsmâil bin Osman Gürânî`dir. 1410 yılında Suriye'nin Güran kasabasına bağlı bir köyde dünyaya geldi. 1488 yılında İstanbul'da vefat etti. Molla Gürani Osmanlı sarayı ve halkı tarafından çok sevilen ve sayılan değerli bir şahsiyetti. Fatih Sultan Mehmed henüz şehzade iken hocalığını yapmıştır. Cenaze namazı bizzat II. Bayezid tarafından kıldırılmıştır.

Sponsorlu Bağlantılar
İlmi


Küçük yaşta Kur'an'ı ezberledi. Bilgisini artırmak için Bağdat, Diyarbakır, Hıns ve Hayfa şehirlerine gitti. On yedi yaşında Şam'a giderek oradaki alimlerden dersler aldı. Kahire'de kıraat, tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerini öğrendi. Dönemim ünlü alimi İbn-i Hacer Askalani'den hadis ve fıkıh dersleri aldı. Sahih-i Buhari'nin eserlerini çalıştı.

Kahire'de ders vermeye başladı. Zamanla tanınan ve sayılan bir alim oldu. Şam'da dersler verdi. Daha sonra Molla Yegan'ın teklifi üzerine İstanbul'a geldi. Bu dönemde Şafii mezhebinden Hanefi mezhebine geçti. Molla Yegan tarafından II. Murad ile tanıştırıldı. II. Murad onu önce dedesi Murad-ı Hüdavendigar Gazi'nin medresesine atadı. Sonradan Yıldırım Medresesi'ne tayin etti.

Taviz vermez tavrı padişahın hoşuna gitmişti. Molla Gürani'ye gerekirse şehzadeyi dövebileceğini bile ima etti ancak Gürani buna gerek kalmadan kısa zamanda Şehzade Mehmed'i dizginlemeyi başardı.

Şehzade hocasına büyük bir sevgi besliyor saygıda kusur etmiyordu. Onun sayesinde kısa zamanda Kur'an'ı hatmetti ve birçok alanda bilgi sahibi oldu. II. Murad oğlunun Kur'an'ı hatmettiğini duyunca Molla Gürani'ye büyük miktarda mal ve para armağan etti.

Fatih'in padişahlık dönemi

II. Mehmed padişah olunca Molla Gürani'yi vezir yapmak istedi. Gürani, bu makam için bekleyen ve çok çalışan birçok değerli insan olduğunu, kendisinin vezir olmasının onların şevkini kıracağını ve padişaha faydadan çok zarar getireceğini söyleyerek bu teklifi kabul etmedi. Kadaskerlik, müderrislik ve Bursa kadılığı yaptı. Bir müddet Mısır Sultanı Kayıtbay'ın yanında bulundu. Fatih'in geri çağırması üzerine İstanbul'a döndü ve yeniden kadaskerlik ve Bursa Kadılığı yaptı.

1480 yılında dördüncü Osmanlı şeyhülislamı oldu. Adaleti ve dürüstlüğü ile herkesin sevgisini kazandı. Dört cami, bir Dar-ül Hadis Medresesi, bir hamam inşa ettirdi. Dersler vermeye devam etti.

Molla uzun boylu, gür sakallı, vakur ve heybetliydi. Saraya pek sık gitmez, vezirlere isimleri ile hitap ederdi. Bir bayram günü padişah saraya davet edince çamuru bahane ederek gitmek istemedi. Padişah onun gelmesinin kendileri için bir bayram olduğunu söyledi ve sarayın sahanlığına kadar at sırtında girmesine müsade etti.

Fâtih Sultan Mehmed'e çok nasîhat eder, işlerinde yardımcı olurdu. Ona karşı duyduğu samîmi sevgi ve alâka sebebiyle, yeri geldikçe tenkid etmekten de çekinmezdi.

Vefatı

Molla sekiz sene şeyhülislamlık yaptıktan sonra rahatsızlandı. İstanbul'daki konağında kendisine bir yatak hazırlattı. Yanına toplanan hafız öğrencilerine "Bugün üstünüzde olan hakkımı ödeme gününüzdür," dedi. Aynı gün kendisi ölene kadar Kur'an okumalarını istedi. Vezirlerden Davud Paşa ağlıyordu. Molla ona "Ey Dâvûd, kendi hâline ağla! Ben dünyâda rahat ve huzûr içinde yaşadım. Allahü teâlâdan ümîdim odur ki, ömrümün sonunda da, son nefeste de selâmet üzere olurum," dedi. Cenaze namazını II. Bayezid'in kıldırmasını ve borçlarını ödemesini vasiyet etti. Ayrıca mezarı başına getirilince ayağından çekilerek mezara konulmasını vasiyet etti.

1488 yılının kışında bir ikindi vakti vefat etti. II. Beyazıd cenaze namazını kıldırdı ve kalan borçlarını ödedi. Ancak kimse ayağından sürüklemeye cesaret edemedi. Hasır üzerinde taşınarak mezarına kondu.

Kabri, Aksaray - Topkapı arasındaki Fındıkzade semtinde bulunan kendi yaptırdığı camiinin önündedir.

Nereli olduğu


Ünlü Alman Türkolog ve Tarihçi Franz Babinger, II. Mehmed: Fatih ve Zamanı adlı kitabında Molla Gürani'nin Kürdistan'da doğduğunu ve Kürt olduğunu yazmaktadır. (Franz Babinger, Mahomet II, Le Conquérant et Son Temps (II. Mehmed: Fatih ve Zamanı), Trad. De L'Allemagne H. E. Del Medico, Payot, Paris-1954, s: 37, 574.)

Eserleri

* Gâyet-ül-Emânî fî Tefsîr-i Seb'il-Mesânî
* El-Kevser-ül-Cârî alâ Riyâd-il-Buhârî (Sahîh-i Buhârî'ye yazdığı şerh)
* Şâtıbiyye Kasîdesi'nin Ca'berî şerhine dair bir hâşiye
* Keşf-ül-Esrâr an Kırâat-il-Eimmet-il-Ahyâr
* Şerh-i Cem'ul-Cevâmi (fıkıh usulüne dâir)
* Arûz ilmiyle ilgili bir kasîde

Lakapları

* Diyâr-ı Rûm'un, Anadolu'nun âlimi
* Şerefüddîn
* Şihâbüddîn

Vikipedi


Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
1 Ekim 2010       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Molla Güranî 1416'da Irak'in Güran sehrinde dogdu, 1488'de Istanbul'da öldü. II. Murad ona Bursa'da yaptirdigi medresede müderrislik görevi verdi. "Fatih'i egiten Hoca" olarak da ün yapti. Fatih, padisah olunca hocasini vezir yapmak istediyse de Güranî bu görevi kabul etmedi. Bunun üzerine kazaskerlige (kadi asker) getirildi.

Güranî ilk önemli eseri olan "Tefsir" ini padisaha (Fatih'e) sunduktan sonra seyhülislamliga getirildi. Bu din bilgini, ilmî çalismalarinin yanisira çesitli sanat dallariyla, özellikle siirle de ilgilendi Gayetü'l-Mesanî fî Tefsir-i Kelamü'r-Rabbanî (Allah Kelaminin Açiklanmasi yolunda Tekrarin Gayesi), El-Kevserü'l-Câri ilâ Riyaz-i Sahihü'l-Buhari (Sahihü'l-Buhari'nin Bahçelerine Akan Kevser), Kesfü'l-Esrar an Kira'at-i Eimmetü'l-Ahyâr (Hayirli imamlarin Okuyusu Konusundaki Sirlarin Açiklanisi) adli eserleri disinda, Istanbul'un, fethini anlatan bir de Fetihname'si vardir.



MsXLabs.org & Osmanlı Tarihi
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
22 Temmuz 2012       Mesaj #4
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Molla Şemsettin Gürani
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

(1416 Güran/Irak - 1488 İstanbul), Osmanlı bilgini ve şeyhülislâmı. İlköğrenimini Irak'ta yaptı. Bağdat, Diyarbakır ve Hasankeyf'te çeşitli bilginlerin ve 18 yaşındayken de Kahire'ye giderek ünlü bilgin Askalani'nin Buhari üzerindeki derslerini izledi. Mısır'da Berkukiye Medresesi'ne fıkıh müderrisi atandı. Bu arada Memluk sultanları ile yakınlık kurarak büyük bir servet edindi. Gururu ve geçimsizliği yüzünden Mısır'dan kovuldu. Osmanlı bilginlerinden Molla Yegân aracılığıyla II. Murat'a takdim edildi. Bursa'da Kaplıca Medresesi müderrisliğine atandı. Şafii mezhebinden ayrılıp Hanefi mezhebine girdi. Bir yıl sonra da Manisa'da sancakbeyi olan Şehzade Mehmet'e (II. Mehmet) hoca oldu. II. Mehmet padişah olunca hocasını kazasker yaptı. Kazaskerliği sırasında kimseye danışmadan atamalar yapması, bağımsız hareket etmesi, sonunda Fatih'i bazı önlemler almaya zorladı ve hükümdar, hocasını Bursa kadılığına gönderdi. Ancak bu görevde de fazla kalmadı, görevinden azledildi. Hac bahanesiyle Suriye ve Arabistan'a gitti. 1457'de İstanbul'a döndü. Tekrar Bursa kadılığına atandı. Bu görevdeyken ünlü Kuran tefsirini tamamlayarak Fatih'e ithaf etti. Bunun üzerine 1480 yılında şeyhülislâmlığa getirildi. Ölünceye kadar bu görevde kaldı. Molla Gürani, daha çok din bilgini olarak tanınır. Şiirle de ilgilendi, gazeller yazdı.

Yapıtları:
  • "Gayet-ül-Mesani fi Tefsiri Kelâm-ür-Rabbani" (Tanrı Kelamının Açıklanması Yolunda Tekrarın Amacı),
  • "Kevser-ül-Câri ilâ Riyazi Sahih-il-Buhârî" (Sahih-il-Buhârî'nin Bahçelerine Akan Kevser),
  • "Keşf-ül-Esrâr an Kıra'ati Eimmet-il Ahyâr" (Hayırlı İmamların Okuyuşu Konusundaki Sırların Açıklanışı)
  • İstanbul'un Türkler tarafından alınışını anlatan "Fetihname".
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

11 Nisan 2015 / virtuecat Bilim tr
13 Temmuz 2011 / asla_asla_deme Bilim tr
25 Kasım 2006 / Kral_Aslan Edebiyat tr
21 Temmuz 2009 / asla_asla_deme Edebiyat tr
16 Eylül 2015 / Safi Siyaset tr