Arama

James Frazer

Güncelleme: 15 Ekim 2015 Gösterim: 3.609 Cevap: 1
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
16 Ağustos 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
James Frazer (1854 - 1941)

Sponsorlu Bağlantılar
Sir James George Frazer (d. 1 Ocak 1854, Glasgow, İskoçya – ö. 7 Mayıs 1941, Cambridge, İngiltere), İskoç sosyal antropologtur.
İngiliz insanbilimci, yazar ve halk bilimci James George Frazer, 1 Ocak 1854'de Glasgow' da doğdu. Babası rahipti. 1869 - 1874 arasında Glasgow Üniversitesi'nde eski Yunan ve Latin Edebiyatı öğrenimi gördü. Frazer'ın insanbilimine ilk ilgisi, İngiliz evrimci insanbilimci Edward Tylor'ın 1871'de yayımlanan "Primitive Culture" (İlkel Kültür) kitabını okumasıyla başladı. 1874 - 1879 arasında Cambridge Üniversitesi'ne bağlı Trinity College'da öğrenciyken din bilimci W. Robertson Smith ile tanışması, bu ilginin artmasında önemli rol oynadı. Frazer, 1879'da Trinity College'da öğretim üyesi oldu. 1907 - 1908 yıllarını, toplumsal-insanbilim profesörü ünvanı alan ilk kişi olarak Liverpool Üniversitesi'nde geçirdi. Ertesi yıl Cambridge'e döndü ve yaşamı boyunca bu üniversitede çalıştı. 7 mayıs 1941'de Cambridge' de öldü.

Altın Dal
Ondokuzuncu yüzyıl sonlarından bu yana yayımlanmış insanbilim kitaplarının hemen hemen hepsinde adına sık sık rastladığımız James Frazer'ın Altın Dal adlı yapıtı, tarihsel dönemin ulaşamadığı çağlardan günümüze dek uzanan evrede, insan düşüncesinin ve kurumlarının gelişmesini incelemektedir. Sir James Frazer'ın başyapıtı olarak kabul edilen Altın Dal’ın ilk baskısı 1890’da yapılmıştı. Frazer’ın sürekli yeni eklemelerle genişlettiği eser o günden beri antropolojiye, psikolojiye, sosyolojiye, mitlere, dinlere, bilime, sanata, coğrafyaya, tarihe, edebiyata, siyasete – sözün özü, insana ilgi duyanların başucu kitabı oldu. Frazer'ın ilkel büyü, tabular, cinsel uygulamalar, batıl inançlar ve büyücülük üzerine yaptığı incelemeler, insan imgeleminin en zengin başarılarından biridir.
Frazer'ın sosyal antropolojiye olan ilgisi Tylor’ın İlkel Kültür adlı eserini okumasıyla başlamış ve kendisi bu araştırmalar sonucunda insanın akli evrimini ve büyüden dine yönelen süreci anlattığı Altın Dalı yazmıştır. Araştırmalarını mitler ve dinler üzerine yoğunlaştırmış, mitlerin ve ritüellerin din ile olan ilişkisini kapsamlı bir şekilde ele almıştır. Ancak Tylor kaçamak ve müphem davranırken daha atak ve samimi davranmıştır. Frazer müphemliğe yer vermeyecek şekilde ilkel büyünün ve modern bilimin doğanın tekbiçimliliği nosyonunu çerçevesinde ortak olduğunu ileri sürmüştür.
Frazer’a göre büyü "insana ve doğaya ilişkin olaylar arasındaki neden – sonuç ilişkisine sembolik bir anlam yükleyen kültürlerde önemli bir yer tutar" ve büyü bu noktada dinden önce gelir. Altın Dal’daki yaklaşımlarında özellikle kitabın 3. ve 4. bölümlerinde din-büyü ilişkisini karşılaştırmalı olarak ortaya koyarken eski topluluklardan da örnekler vererek büyünün dinin içinde örtülü olarak bulunduğunu, dine rengini verdiğini, onunla karıştığını ve din tarafından desteklenip gücünü muhafaza ettiğini vurgular.
Frazer düşüncenin gelişimini üç aşamada inceler: En alt basamaktaki mitler ve büyüsel düşünce yer alır. Büyü zamanla yerini dine bırakır. Nihai olarak, din de etkisini yitirir ve bilimsel düşünce zuhur eder. Teori şu şekilde özetlenebilir:
“Düşüncenin ilerleme sürecinde, büyü daha yüksek bir entelektüel aşamayı ifade eder ve muhtemelen her yerde dinden önce gelir”.
Gelişiminin ilk döneminde, ilkel insan doğa ve doğaüstünü, kendinden o kadar da üstün görmez. Doğa güçleri insan tarafından korkutulabilmekte, büyü yoluyla bu güçlerin zorlanabildiğine inanılmaktadır. Düşüncenin bu ilk aşamasında insan başat yere sahiptir. Ancak ilkel insan bilgilendikçe, doğayı ve onun gücünü tanıdıkça kendi küçüklüğünün ve zayıflığının farkına varır. Anlaşılamayan, açıklanamayan durum ve olayların ardında olduğu varsayılan doğaüstü varlıkların gücü gözünde bir kat daha artar. Böylece, bilginin ilk gelişimi beraberinde inancı, dua ve kurban törenlerini getirir. Mitlerin ortaya çıkışı, dinsel tapınmanın sistemleşmeye başladığı, törenlerin belli bir disiplinle yinelendiği bu dönemde görülür. Bu noktada mitosun genel inanışın aksine masal ya da destan gibi türlerden bütünüyle ayrıldığını ve bu anlamları yapısında barındırmadığını belirtmek gerekir. Mitos, ilkel insan için gerçeğin ta kendisi, yaşamı açıklamanın biricik yoludur. İlkelin düşüncesinde mitler işlevseldir. Öncelikle açıklayıcıdırlar, doğayı, evreni, insanı, doğum ve ölüm gibi bütün bilinmeyenleri açıklama gücüne ve yetkisine sahiptirler. Üstelik bunları varlığı tartışılmayan doğaüstü güçlere dayanarak açıkladıkları için tartışılmaz bir doğruluğa ve kesinliğe sahiptirler.
İlk insan büyü vasıtasıyla anlamaya mahkumdur, doğasındaki yanlışı geç tanıması ve büyünün kısırlığı insanoğlunun daha düşünceli kısmını engeller, fakat insan doğa hakkında daha doğru bir teori ve verimli bir met od bulduğu anda onu bir kenara fırlatıp atar. Böylece insan büyünün başarısız olduğunu acı bir şekilde tecrübe etmiş olur ve gözle görünmeyenle anlaşma içinde kendisine daha farklı ve daha iyi bir metot bulma yoluna girmiş olur. “Büyü çağı” aşamalı olarak “Din çağı”na yol verir. Kısaca ifade edecek olursak insanın büyüden ümidini kesmesi dinin başlangıcı anlamına gelir.
Altın Dal’ın Büyü ve Din adlı 4. bölümünde Frazer dikkate değer bir görüşünü tartışır. “Böylece büyünün ve bilimin dünya tasavvurlarındaki benzerliklerinin birbirine yakın olduğu ortadadır. Her ikisindeki etkinliklerin kusursuz bir şekilde kurallara uygun olarak ve kesin bir biçimde birbirine mütecanis olduğu varsayılmıştır. Buradaki öngörülebilir ve tam olarak hesaplanabilir işlem değişmez kanunların bir zorunluluğudur. Geçici heveslerin, şansın ve tesadüfün unsurları tabiatın gidişatı tarafından uzaklaştırılmıştır.” Bu bağlamda mitin anlaşılması gereken bir olgu olduğunu ve mitin insan düşüncesinden ayrı bir alan olarak görüldüğü sürece meselenin çözülemeyeceği gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Her şeyden önce mit ile insanlığın birbirinden ayrı olarak telakki edilmesi bir kenara bırakılmalıdır. Çünkü insan düşüncesi bu gibi köktenci ayrımlarla açıklanamaz. İnsanın düşünce yapısı, ilerleyişi en başından en sonuna, ilk hazırlık adımlarından ulaştığı en yüksek noktaya kadar hep aynı kalır. İnsan düşüncesi, Kant’tan mülhem olarak, homojen bir yapıdadır ve tek biçimlidir. Büyünün çözümlenmesi meselesine bu ilkeyi uygulayan Frazer büyü yapmakta olan birisinin ilke olarak laboratuarda deney yapan bir bilim adamından farklı olmadığını ileri sürer. Büyücü, ilkel toplulukların hekimi, modern bilim adamı ise günümüzün hekimidir. Onlar aynı ilkelere göre düşünüp eylemlerde bulunmaktadır. Bu bağlamda Frazer’ın yaklaşımı modern biliminki ile özdeştir. Tüm sistemin temelini oluşturan, tabiatın düzen ve tekbiçimliliğini duyulan ve dile getirilmeksizin anlaşılan ama gerçek ve kesin olan bir inançtır. Büyücünün yaklaşımı ile modern bilim adamının yaklaşımı meseleleri kavrama noktasında yakın bir benzerlik içindedir. Dolayısıyla yabanıl insan zihni ile uygarlaşmış insan zihni arasında hiçbir temel ayrımın olmadığını düşünme hususunda Frazer ve Tylor ortak bir noktada buluşmaktadır.
Frazer'in teorisi bütünüyle aleni olanı ispat eder. Ancak düşünce şüphesiz gerçekliğin esaslarını içerir ve Frazer’in teorisi bu bağlamda kabul edilemez kesin karşıtlıklar içerir. Frazer ilkel insanın yaşamıyla ilgili olarak sadece bu türden önermeler ileri sürerek onun düşünce yapısını yansıtan hususları bundan ibaret görüp teorisini bunlara dayandırmıştır. Daha da ötesi Frazer’in teorisi, dinin zuhuru ile ilgili olarak negatif bir izahat yolunu seçmiş ve büyünün başarısızlığını dinin ortaya çıkışına temel almıştır. Bu teoride eksik olan, dinin ortaya çıkışındaki pozitif etkenlerin ortaya konmamış olmasıdır. Zira Frazer tarafından çizilen tabloda insan spontane duygularla hareket eden bir varlıktır ve dine olan ihtiyacı büyünün artık kendisine yetemez oluşundan sonraki döneme tekabül eder. Ayrıca dinin kökenini büyüsel dönemde aramak bize konuyla ilgili bütünlüklü bilgiyi vermediği gibi bizi ana kaynağa götürme hususunda da yeterli değildir. Zira dinin gerçek kökeninin düşünce ve duygunun daha derin tabakalarında aranması gerekir.
Büyünün inançlardan, ritlerden, mitlerden, doğmalardan, kurban törenlerinden, dualardan, ilahilerden ve danslardan tezahür ettiğini belirttikten sonra büyüler aracılığıyla çağrılan varlıkların ve güçlerin sadece dinin işaret ettiği durumlara benzemekle kalmadığını aynı zamanda sıklıkla aynı olduklarını belirtir. Ama yine de tarihsel olarak büyünün ve dinin genellikle birbirlerine düşman bir konumda sergilenmiş oldukları belirtilmelidir.
Bunun yanı sıra eğer Frazer’in sözünü ettiği ilkel insanlık, bütün büyüselliğine rağmen önceden de dindar bir yapıya sahipti. Burada, büyüden daha önce dini bir dönem olmadığı gibi Frazer’in öne sürdüğü gibi dinden daha önce de büyüsel bir çağ yoktu. Zira mitin hakikati bir iman hakikatidir. Mit gerçektir ve yalnızca doğru olabilir.
Eğer gerçekten Büyü ve Din, Frazer’in öne sürdüğü gibi, Doğa’nın açıklanması ve anlaşılması konusunda Bilim—öncesi zihniyetin ürettiği formülasyonlar olsalardı (Tylor, ‘Büyü, ilkel bilimdir’ diyordu), o takdirde, birer törensel pratik olarak dua ve büyü sözleri ile, gerçekleşmesi öngörülen dilek arasında bir nedensellik bağlamı kurulabilirdi. Oysa din ve elbette büyü, kökenleri itibariyle, Ludwig Wittgenstein’ın Frazer antropolojisini eleştirirken belirttiği gibi, zihinsel değil, heyecansal olgulardır. Wittgenstein bunu, sevdiği kişinin fotoğrafını öpen birinin konumunu örnek göstererek şöyle anlatır:
‘Bu öpücüğün, o resme, onun temsil ettiği obje (sevilen kişi) üzerinde kesin bir etki yapması inancıyla kondurulmadığı açıktır.’
Öyleyse, burada söz konusu olan bir heyecansal tavırdır; —bir dileğin gerçekleşmesi temennisi!
Bir dileği betimlemek, Wittgenstein’a göre, o dileğin nasıl yerine getirileceğini de betimlemek demektir. Frazer’a karşı yapılan eleştirilerin en ses getirenini ortaya koyan Wittgenstein Tylor/Frazer’ın büyünün ilkel bir din olduğuna dair düşüncelerini tamamıyla reddetmiştir.


Derlemedir.


Son düzenleyen Safi; 15 Ekim 2015 17:19
Biyografi Konusu: James Frazer nereli hayatı kimdir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
15 Ekim 2015       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
James Frazer

Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  James Frazer.jpg
Gösterim: 833
Boyut:  49.9 KB


Benzer Konular

23 Ocak 2012 / KisukE UraharA Sinema ww
24 Ekim 2015 / ThinkerBeLL Müzik ww
19 Ekim 2015 / ThinkerBeLL Felsefe ww
12 Mart 2010 / ThinkerBeLL Sanat ww
26 Haziran 2011 / AndThe_BlackSky Taslak Konular