Dr. İsmail Faruki, 21 Ocak 1921’de Filistin’in Yafa şehrinde doğdu. Babası Abdulhüda el-Faruki, İslami ilimlerde çok bilgili bir din âlimi ve İslam hukukçusuydu. Faruki, ilk zamanlarda İslami eğitimini evde babasından ve yerel camilerdeki hocalardan almıştı. İlk ve orta öğrenimini Fransızlara ait Des Frères (St. Joseph) Koleji’nde 1936 yılında tamamladı.
İlk görevine İngilizlerin mandası olan Kudüs’te kooperatif dernekleri idaresinde kayıt memuru olarak başladı.(1942) Ardından 1945 yılında Celile valiliğine atandı. (Celile İsrail topraklarının üçte birine tekabül eder) Görevi boyunca Filistinlilerin haklarının ısrarlı bir savunucusu oldu. 1948 yılında İsrail Yahudi devletini İngilizlerin desteğiyle bölgede kurduktan sonra Faruki ilk önce Beyrut’a göç etti. Beyrut’ta Amerikan Üniversitesi’ne kayıt olduktan sonraki yıl Beyrut’ta Müslümanlar arasındaki tefrikalaşma ve iç bölünme ile hayal kırıklığına uğradığı için A.B.D’ye göç gitti. Burada İndiana Üniversitesi’nde Modern Ahlak alanında eğitim aldı. İlk mastırını aynı üniversitede felsefe alanında yaptı.(1949) Harvard Üniversitesi felsefe bölümünde “İyinin Hakkı: Değerin Epistemolojisi ve Metafiziği” adlı teziyle ikinci mastırını yaptı.(Mart 1951) Ardından tekrar İndiana Üniversitesi’ne döndü ve doktora çalışmasını burada tamamladı. (1952) Klasik felsefe alanında ve batı geleneği düşünce alanlarında derin ve köklü bir birikime sahip olan Faruki eşi ile birlikte 1953 yılında Suriye’ye, ardından Mısır’a gitti.Amerika'da yaşadığı zaman zarfında geçimini Amerikan Kültür derneğiyle birlikte çeşitli çeviriler yaparak kazandı. Faruki aynı zamanda iyi bir müteahhit olarak çalıştı. Onun güzellik anlayışı, sanatı ve doğu tarzı dekorasyonu birçok Amerikalı müşterinin dikkatini çekti. Faruki bu alanda çok para kazanabilirdi. Fakat o bu işi sürdürmedi ve âlim olmayı tercih etti ve Mısır’da kaldığı süre içinde el-Ezher Üniversitesi’nde (1954-1958) “İslam” alanında başka bir doktora çalışmasını yapmış oldu.
1958 yılında Kanada McGill Üniversitesi’ne misafir akademisyen olarak davet edilen Faruki burada ilahiyat fakültesinde de Hıristiyanlık ve Yahudilik alanlarında eğitim aldı ve burada ünlü Pakistanlı âlim Fazlur Rahman’la tanıştı. Faruki ile ilgili anılarını anlatan Fazlur Rahman her ne kadar Faruki ile aynı düşünce sistemlerine sahip olmasalar bile Faruki’yi genç Arap kuşak içerisinde en iyi kafalardan birine sahip biri ve en soyut felsefi konulara gayet iyi yaklaşabilen biri olarak niteledikten sonra onun çağdaş batıyı kapkara bir leke olarak görmesini ve klasik İslami malzemeyi ise tertemiz olarak görmesini “ne yazık ki” diyerek ifade etmiştir. Faruki ile 3 yıl McGill üniversitesinde çalışan Fazlur Rahman onu son derece cana yakın, tebessümlü biri olarak tasvir etmekte ve beraber oldukları bu üç yıl içerisinde de onu hiç kimseyle münakaşa ederken görmediğini söylemektedir. Fazlur Rahman, Faruki’nin kendisini çeken yönünün isyankâr ruha sahip olması ve İslam’a dair yapılan Batılı araştırmacıların saçmalıklarını tenkit edebilecek kadar zeki ve kavrayışlı olmasını gösterir. Onun çok iyi bir arkadaş olduğunu ve sürekliliğini devam ettiren entelektüel canlılığa sahip olduğunu, İslam düşüncesinin klasik alanları olan fıkıh, kelam ve tasavvufa ise ciddi olarak asla yönelmediğini söyler. Ünlü Türk bilim adamı Niyazi Berkes ile aynı üniversitede görev yapan Faruki’nin Filistinli olması ve Filistin topraklarında bir İsrail Yahudi Devleti’nin kurulmasını sanki Arapların suçuymuş veya İsrail’in orada devlet kurmasına Filistinliler topraklarını satarak izin verdiğini gören klasik Kemalist söyleme Berkes de inanıyordu. “Türkiye’de Çağdaşlaşma” adlı eser yazmış olan Berkes seküler bir kafa yapısına sahip olduğu için ve Batılılaşmış ve kendi değerlerinden uzaklaşmış olduğu için İslami konularda kafa yoran ve ABD’de İslami kurumlar oluşturmaya çalışan Faruki’yi sevmesi beklenemezdi. Faruki ile ilgili olarak Berkes şunları söylemektedir: “Kendi vatanını Siyonistlere kaptırdıktan sonra bu genç adam (Faruki) burada ne tür bir hayali saray kurmaya çalışıyor?” diyerek onun fikirlerini hayal olarak nitelendiriyordu.
Arapçılıktan İslamcılığa
Bu dönemde Faruki anti-Siyonizm ve Arapçılık konularında fikirlerini yoğunlaştırıyordu. İlk dönemlerinde İslam ve Müslüman kimliğinin taşıyıcısı olarak Arapçılık’ın önemine vurgu yaptı. Filistin meselesinden dolayı ilk zamanlar gayrişuurî olarak Arapçılık’ı sömürgeciliğe karşı bir direniş noktası olarak görüyor ve bu fikrin bütün Müslümanların sahip olması gereken bir fikir olarak gören Faruki, zamanla bu fikrinden vazgeçerek arı bir İslamcılığa dönüş yapmıştır. Faruki’nin sahip olduğu fikirsel dönüşüm sadece kendisine ve Araplara has bir şey değildi. Türkiye’de de benzer söylemlere sahip Müslümanlar olmuştur. Bu fikirlerin bütün İslam toplumunca kabul görmesi mümkün olmadığı gibi tefrikalara da sebep olmaktadır. Müslümanlara ulus devletler kurduran “Batılılara” karşı onların fikirlerini savunup ulusçuluk yaparak karşı çıkmayı uygun gören Faruki bu fikirlerinden 1968’de uzaklaşmıştır. Faruki ilk zamanlar Arapçılık’ın bir ırkı savunma olmadığını, onun bütün Müslümanları kapsadığını, çünkü Müslümanların “Arap bilincinin kategorileri” ile yoğrulduğunu savunmaktaydı. Faruki’ye göre Arapçılık daha genel bir şeydi. Çünkü İslam’dan bahsedildiği zaman diğer Hıristiyan azınlıkların hemen Batılıların beşinci kolu haline gelmeye maruz kalacaklarını ifade etmişti.
Fazlur Rahman, Faruki’nin farklı İslam kültürlerini, özellikle onun Arapçılık düşüncesine karşı Arap olmayan Müslümanları ve İslam’a katkılarını görsün diye onu yeni açılmış olan Pakistan İslam Araştırmaları Enstitüsü Merkezi’ne atanmasını sağladı.(1961) Ancak onun Arapçılık düşüncesi ve Kahire’de akademisyenlik yapmak istemesinden dolayı orada fazla kalmadı. 1968 yılına kadar bu şekilde düşünen Faruki bu tarihten sonra İslam merkezli düşünmeyi daha fazla ön plana alarak değişimini şu şekilde ifade etmektedir: “Birkaç ay öncesine kadar, Filistinliydim, Arap idim ve Müslüman’dım fakat şimdi Filistinli Arap olan bir Müslüman’ın” diyerek artık düşüncesinin merkezinde İslam’ın olduğunu arkadaşlarına anlatmıştır. Fikirlerinden ve faaliyetlerinden korkulan biri olan Faruki’ye akademisyenlik görevi verilirken fikri sorulan Fazlur Rahman, cevaben Faruki’nin doğru bildiği fikirlerini serbestçe anlatmasına karışılmaması koşuluyla bu fikri desteklemiştir. Peki, Faruki’den korkmalarının sebebi neydi? Çünkü Faruki, yüksek düzeyde gelişmiş, çağdaş fikri donanıma sahip, entelektüel, öfkeli genç Filistinli bir Müslümandı. İyi bir entelektüel olan Faruki, sadece akademisyenlikle, ilim adamı olma rolüyle yetinmemiş; enerjisini ve fikri imkânlarını genel olarak Batı’ya özellikle de Siyonizm’e hücum yöneltmişti. Çünkü o, Filistin’in işgal edilmesinin, binlerce Filistinlinin göçe zorlanmasının, İslam dünyasının işgal edilmesinin temelinde yatan sorunun temelinde “Batı”nın olduğunu biliyordu. Faruki, samimi bir aktivistti ve hayatını bir şeylerin değiştirilebilir olmasına adamıştı ki bundan dolayı çalıştığı üniversitede kendisine “Gerilla ilim adamı” lakabı takılmıştı. Kahire’de Arap Birliği’ne bağlı Arap Dili Yüksek Araştırmaları Enstitüsü ve Kahire el-Ezher Üniversitelerinde dersler verdi. 1964 ile 1968 yılları arasında Syracuse Üniversitesi İslam Araştırmaları merkezinin din alanında programın geliştirilmesinde doçent görevlerinde bulundu. 1968 yılından şehadeti olan 1986 yılına kadar Temple Üniversitesi Din Bölümü’nde profesör olarak görev yaptı ve bu üniversitede İslam Araştırmaları bölümünü kurdu.
Kurumsal Çalışmaları
Amerika’daki Müslüman öğrencilerin kültürel dayanışmasını sağlamak amacıyla 1963’te teşkil edilen Müslüman Öğrenciler Derneği mensuplarıyla yakınlık kurarak ilmi ve fikri konularda onlara rehberlik yaptı. 1972’de kurucu başkanı olduğu Müslüman Sosyal Bilimciler Derneği, Faruki’nin Amerika’daki teşkilatçı faaliyetlerinin ikinci basamağını oluşturdu. Bu dernek Amerika üniversitelerinde çalışan Müslüman hoca ve öğrenciler için önemli bir kültür merkezi haline geldi. 1970’li yılların sonlarına doğru Müslüman Öğrenciler Derneği ve Müslüman Sosyal Bilimciler Derneği’nin öteki öncü şahsiyetleriyle bir İslam koleji veya üniversitesi kurulması için çalışmalara girişti. Bu teşebbüs sonunda Chicago’da Amerikan İslam Koleji kuruldu. Bu teşebbüslerin milletlerarası çaptaki diğer önemli sonucu Uluslar arası İslam Düşüncesi Enstitüsü’nün 1981’deki kuruluşu oldu. Kuzey Amerika’da büyük bir İslam araştırmaları merkezi haline gelen bu enstitünün özellikle “Bilginin İslamileştirilmesi” yolundaki araştırma programlarının belirlenmesinde Faruki’nin öncü bir rolü oldu. Amerikan Din Akademisi’nin İslami Araştırmalar Grubunu kuran Faruki, bu kurumun 10 yıl başkanlığını da yapmıştır. Dinler arası Barış Konferansı’nın ve Müslüman-Yahudi ve Hıristiyan Konferansı’nın asbaşkanlıklarını ve Chicago Amerikan İslam Koleji’nin başkanlığını da yapmıştır. Dr. Faruki, son derece aktif bir akademisyendi. Entelektüel faaliyetlerindeki teşkilatçı ve aktif özelliğiyle Faruki Pakistan, Hindistan, Güney Afrika, Malezya, Libya, Suudi Arabistan ve Mısır’daki İslami araştırma kurumlarına proje, uygulama ve danışmanlık seviyesinde önemli katkılarda bulundu. Bu arada iştirak ettiği ilmi toplantılar, verdiği konferanslar, katkıda bulunduğu önemli dergiler de önemli bir yekûn tutmaktadır.
25 kitabın dışında çeşitli ilmi dergilerde yayınlanan yüzden fazla makele yazan Faruki’nin Batılılar tarafından“Hristiyan Ahlakı: Baskın Fikirlerinin Tarihi ve Sistematik Analizi” adlı eseri en çok dikkat çeken eseridir. Türkçeye çevrilmiş önemli eserleri ise Asya Dinleri, Tevhid, Bilginin İslamileştirilmesi, İslam Aydınlatıyor, İslam ve Diğer İnançlar, İbrahimi Dinlerin Diyaloğu, İslam, İslam Kültür Atlası, İslam ve Siyonizm gibi eserlerdir.
Siyonizm Düşmanı Olması ve Suikast
Faruki Siyonizm karşıtıydı. Filistin ulusal davası ve Siyonizm arasındaki tarihi anlaşmazlığa İslami bir perspektiften bakarak İsrail'i parçalamanın İslam topluluğu için hem dinsel bir yükümlülük (farz-ı kifaye),hem de gücü yeten her yetişkin Müslüman için kişisel bir yükümlülük (farz-ı ayn) olduğuna inandı. Bunu Siyonist devlete karşı kutsal savaş yani (cihad) olarak adlandırdı. Amerikan İsrail lobisinin resmi bülteni Yakın Doğu Raporu tarafından Faruki 'İsrail'i yıkmak isteyen adam' olarak adlandırıldı. Darusselam’ın Hebrew Üniversitesinde onun fikirlerini konu alan bir konferans düzenlendi. Konferansın son önergesinde Faruki İsrail'in 'en tehlikeli düşmanı' olarak tanımlandı.
Şehadeti
27 Mayıs 1986 yılında Ramazan ayı içerisinde sahur vaktinde Faruki’nin Wyncote, Pennsylvania’daki evine giren saldırganlar Dr.Faruki’ye, eşi Lois Lamia’ya ve kızları Anmar Zain’e bıçaklarlarla saldırdılar. Saldırıda Faruki ve eşi Lamya hunharca şehit olurken hayatta kalan kızları Anmar Zain’in vucuduna isabet eden bıçakların açtığı yaraları kapatmak için 200 dikiş gerekecekti. Olay sonrasında yayınlanan raporda Faruki’nin evine giren kişilerin evden bir şey almadıkları saptanmıştı. Olayın Arap-İslam karşıtları tarafından özellikle Filistin davasına olan bağlılığından dolayı Yahudilerce düzenlenmiş olduğunu gösteriyor. Özellikle cinayetten iki hafta önce Village Voice Gazetesi’nin ön sayfasında Yahudileri Müdafaa Derneği New York başkanı Victor Vancier'in ''Ünlü Filistinli Amerikan profesörün susturulması'' planından bahsetmesi bu cinayetin ardında Siyonistlerin olduğu yönünde ciddi şüphe uyandırmaya yetti. Suikasttan 3 gün sonra Cuma günü 4.000'den fazla Müslüman cenaze töreni için toplandılar. Kuzey Amerika'daki bütün cemaat liderleri, dünya Müslümanlarının ileri gelenleri, büyükelçiler, farklı dini cemiyetlerin temsilcileri ve büyük bir Müslüman topluluk cenazede hazır bulundular. Cuma namazından sonra onlarca konuşmacı tarafından verilen demeçlerde İsmail el-Faruki evrensel bir şahsiyet, sevgili bir baba, dünyayı daha yaşanır hale getiren adam şeklinde adlandırıldı.
1958-1963 yılları arasında birlikte olduğu Faruki’yi anlatan Fazlur Rahman onu başlı başına yüzyıl önce sarsıcı ve durmak bilmeyen kişiliği ile Cemaleddin Afgani gibi kabul edilebileceğini söylemektedir.
Kaynak:
acemimuslumanlar.blogcu.com :
-Ahmad Zaki Engku Alwi, Al-Faruqi and His Views on Comparative Religion,International Journal of Business and Social Science sayı: 1 No. 1; Ocak 2010 s.106-119
-Fazlur Rahman, “Filistin ve Genç Faruki ile Anılarım”, İslami Araştırmanlar Dergisi, Cilt:4, Sayı:4, Ekim 1990, s.295-300
-İsmail Raci el-Faruki, İslam Aydınlatıyor, İnkılâb basım yayım
-http://www.search.com/reference/Ismail_al-Faruqi
-http://www.search.com/reference/Lois_Lamya_al-Faruqi
-http://iiit.org/Research/IsmailalFaruqi
-http://en.wikipedia.org/wiki/Ismail_al-Faruqi
-www.dunyabizim.com
Sponsorlu Bağlantılar
1958 yılında Kanada McGill Üniversitesi’ne misafir akademisyen olarak davet edilen Faruki burada ilahiyat fakültesinde de Hıristiyanlık ve Yahudilik alanlarında eğitim aldı ve burada ünlü Pakistanlı âlim Fazlur Rahman’la tanıştı. Faruki ile ilgili anılarını anlatan Fazlur Rahman her ne kadar Faruki ile aynı düşünce sistemlerine sahip olmasalar bile Faruki’yi genç Arap kuşak içerisinde en iyi kafalardan birine sahip biri ve en soyut felsefi konulara gayet iyi yaklaşabilen biri olarak niteledikten sonra onun çağdaş batıyı kapkara bir leke olarak görmesini ve klasik İslami malzemeyi ise tertemiz olarak görmesini “ne yazık ki” diyerek ifade etmiştir. Faruki ile 3 yıl McGill üniversitesinde çalışan Fazlur Rahman onu son derece cana yakın, tebessümlü biri olarak tasvir etmekte ve beraber oldukları bu üç yıl içerisinde de onu hiç kimseyle münakaşa ederken görmediğini söylemektedir. Fazlur Rahman, Faruki’nin kendisini çeken yönünün isyankâr ruha sahip olması ve İslam’a dair yapılan Batılı araştırmacıların saçmalıklarını tenkit edebilecek kadar zeki ve kavrayışlı olmasını gösterir. Onun çok iyi bir arkadaş olduğunu ve sürekliliğini devam ettiren entelektüel canlılığa sahip olduğunu, İslam düşüncesinin klasik alanları olan fıkıh, kelam ve tasavvufa ise ciddi olarak asla yönelmediğini söyler. Ünlü Türk bilim adamı Niyazi Berkes ile aynı üniversitede görev yapan Faruki’nin Filistinli olması ve Filistin topraklarında bir İsrail Yahudi Devleti’nin kurulmasını sanki Arapların suçuymuş veya İsrail’in orada devlet kurmasına Filistinliler topraklarını satarak izin verdiğini gören klasik Kemalist söyleme Berkes de inanıyordu. “Türkiye’de Çağdaşlaşma” adlı eser yazmış olan Berkes seküler bir kafa yapısına sahip olduğu için ve Batılılaşmış ve kendi değerlerinden uzaklaşmış olduğu için İslami konularda kafa yoran ve ABD’de İslami kurumlar oluşturmaya çalışan Faruki’yi sevmesi beklenemezdi. Faruki ile ilgili olarak Berkes şunları söylemektedir: “Kendi vatanını Siyonistlere kaptırdıktan sonra bu genç adam (Faruki) burada ne tür bir hayali saray kurmaya çalışıyor?” diyerek onun fikirlerini hayal olarak nitelendiriyordu.
Arapçılıktan İslamcılığa
Bu dönemde Faruki anti-Siyonizm ve Arapçılık konularında fikirlerini yoğunlaştırıyordu. İlk dönemlerinde İslam ve Müslüman kimliğinin taşıyıcısı olarak Arapçılık’ın önemine vurgu yaptı. Filistin meselesinden dolayı ilk zamanlar gayrişuurî olarak Arapçılık’ı sömürgeciliğe karşı bir direniş noktası olarak görüyor ve bu fikrin bütün Müslümanların sahip olması gereken bir fikir olarak gören Faruki, zamanla bu fikrinden vazgeçerek arı bir İslamcılığa dönüş yapmıştır. Faruki’nin sahip olduğu fikirsel dönüşüm sadece kendisine ve Araplara has bir şey değildi. Türkiye’de de benzer söylemlere sahip Müslümanlar olmuştur. Bu fikirlerin bütün İslam toplumunca kabul görmesi mümkün olmadığı gibi tefrikalara da sebep olmaktadır. Müslümanlara ulus devletler kurduran “Batılılara” karşı onların fikirlerini savunup ulusçuluk yaparak karşı çıkmayı uygun gören Faruki bu fikirlerinden 1968’de uzaklaşmıştır. Faruki ilk zamanlar Arapçılık’ın bir ırkı savunma olmadığını, onun bütün Müslümanları kapsadığını, çünkü Müslümanların “Arap bilincinin kategorileri” ile yoğrulduğunu savunmaktaydı. Faruki’ye göre Arapçılık daha genel bir şeydi. Çünkü İslam’dan bahsedildiği zaman diğer Hıristiyan azınlıkların hemen Batılıların beşinci kolu haline gelmeye maruz kalacaklarını ifade etmişti.
Fazlur Rahman, Faruki’nin farklı İslam kültürlerini, özellikle onun Arapçılık düşüncesine karşı Arap olmayan Müslümanları ve İslam’a katkılarını görsün diye onu yeni açılmış olan Pakistan İslam Araştırmaları Enstitüsü Merkezi’ne atanmasını sağladı.(1961) Ancak onun Arapçılık düşüncesi ve Kahire’de akademisyenlik yapmak istemesinden dolayı orada fazla kalmadı. 1968 yılına kadar bu şekilde düşünen Faruki bu tarihten sonra İslam merkezli düşünmeyi daha fazla ön plana alarak değişimini şu şekilde ifade etmektedir: “Birkaç ay öncesine kadar, Filistinliydim, Arap idim ve Müslüman’dım fakat şimdi Filistinli Arap olan bir Müslüman’ın” diyerek artık düşüncesinin merkezinde İslam’ın olduğunu arkadaşlarına anlatmıştır. Fikirlerinden ve faaliyetlerinden korkulan biri olan Faruki’ye akademisyenlik görevi verilirken fikri sorulan Fazlur Rahman, cevaben Faruki’nin doğru bildiği fikirlerini serbestçe anlatmasına karışılmaması koşuluyla bu fikri desteklemiştir. Peki, Faruki’den korkmalarının sebebi neydi? Çünkü Faruki, yüksek düzeyde gelişmiş, çağdaş fikri donanıma sahip, entelektüel, öfkeli genç Filistinli bir Müslümandı. İyi bir entelektüel olan Faruki, sadece akademisyenlikle, ilim adamı olma rolüyle yetinmemiş; enerjisini ve fikri imkânlarını genel olarak Batı’ya özellikle de Siyonizm’e hücum yöneltmişti. Çünkü o, Filistin’in işgal edilmesinin, binlerce Filistinlinin göçe zorlanmasının, İslam dünyasının işgal edilmesinin temelinde yatan sorunun temelinde “Batı”nın olduğunu biliyordu. Faruki, samimi bir aktivistti ve hayatını bir şeylerin değiştirilebilir olmasına adamıştı ki bundan dolayı çalıştığı üniversitede kendisine “Gerilla ilim adamı” lakabı takılmıştı. Kahire’de Arap Birliği’ne bağlı Arap Dili Yüksek Araştırmaları Enstitüsü ve Kahire el-Ezher Üniversitelerinde dersler verdi. 1964 ile 1968 yılları arasında Syracuse Üniversitesi İslam Araştırmaları merkezinin din alanında programın geliştirilmesinde doçent görevlerinde bulundu. 1968 yılından şehadeti olan 1986 yılına kadar Temple Üniversitesi Din Bölümü’nde profesör olarak görev yaptı ve bu üniversitede İslam Araştırmaları bölümünü kurdu.
Kurumsal Çalışmaları
Amerika’daki Müslüman öğrencilerin kültürel dayanışmasını sağlamak amacıyla 1963’te teşkil edilen Müslüman Öğrenciler Derneği mensuplarıyla yakınlık kurarak ilmi ve fikri konularda onlara rehberlik yaptı. 1972’de kurucu başkanı olduğu Müslüman Sosyal Bilimciler Derneği, Faruki’nin Amerika’daki teşkilatçı faaliyetlerinin ikinci basamağını oluşturdu. Bu dernek Amerika üniversitelerinde çalışan Müslüman hoca ve öğrenciler için önemli bir kültür merkezi haline geldi. 1970’li yılların sonlarına doğru Müslüman Öğrenciler Derneği ve Müslüman Sosyal Bilimciler Derneği’nin öteki öncü şahsiyetleriyle bir İslam koleji veya üniversitesi kurulması için çalışmalara girişti. Bu teşebbüs sonunda Chicago’da Amerikan İslam Koleji kuruldu. Bu teşebbüslerin milletlerarası çaptaki diğer önemli sonucu Uluslar arası İslam Düşüncesi Enstitüsü’nün 1981’deki kuruluşu oldu. Kuzey Amerika’da büyük bir İslam araştırmaları merkezi haline gelen bu enstitünün özellikle “Bilginin İslamileştirilmesi” yolundaki araştırma programlarının belirlenmesinde Faruki’nin öncü bir rolü oldu. Amerikan Din Akademisi’nin İslami Araştırmalar Grubunu kuran Faruki, bu kurumun 10 yıl başkanlığını da yapmıştır. Dinler arası Barış Konferansı’nın ve Müslüman-Yahudi ve Hıristiyan Konferansı’nın asbaşkanlıklarını ve Chicago Amerikan İslam Koleji’nin başkanlığını da yapmıştır. Dr. Faruki, son derece aktif bir akademisyendi. Entelektüel faaliyetlerindeki teşkilatçı ve aktif özelliğiyle Faruki Pakistan, Hindistan, Güney Afrika, Malezya, Libya, Suudi Arabistan ve Mısır’daki İslami araştırma kurumlarına proje, uygulama ve danışmanlık seviyesinde önemli katkılarda bulundu. Bu arada iştirak ettiği ilmi toplantılar, verdiği konferanslar, katkıda bulunduğu önemli dergiler de önemli bir yekûn tutmaktadır.
25 kitabın dışında çeşitli ilmi dergilerde yayınlanan yüzden fazla makele yazan Faruki’nin Batılılar tarafından“Hristiyan Ahlakı: Baskın Fikirlerinin Tarihi ve Sistematik Analizi” adlı eseri en çok dikkat çeken eseridir. Türkçeye çevrilmiş önemli eserleri ise Asya Dinleri, Tevhid, Bilginin İslamileştirilmesi, İslam Aydınlatıyor, İslam ve Diğer İnançlar, İbrahimi Dinlerin Diyaloğu, İslam, İslam Kültür Atlası, İslam ve Siyonizm gibi eserlerdir.
Siyonizm Düşmanı Olması ve Suikast
Faruki Siyonizm karşıtıydı. Filistin ulusal davası ve Siyonizm arasındaki tarihi anlaşmazlığa İslami bir perspektiften bakarak İsrail'i parçalamanın İslam topluluğu için hem dinsel bir yükümlülük (farz-ı kifaye),hem de gücü yeten her yetişkin Müslüman için kişisel bir yükümlülük (farz-ı ayn) olduğuna inandı. Bunu Siyonist devlete karşı kutsal savaş yani (cihad) olarak adlandırdı. Amerikan İsrail lobisinin resmi bülteni Yakın Doğu Raporu tarafından Faruki 'İsrail'i yıkmak isteyen adam' olarak adlandırıldı. Darusselam’ın Hebrew Üniversitesinde onun fikirlerini konu alan bir konferans düzenlendi. Konferansın son önergesinde Faruki İsrail'in 'en tehlikeli düşmanı' olarak tanımlandı.
Şehadeti
27 Mayıs 1986 yılında Ramazan ayı içerisinde sahur vaktinde Faruki’nin Wyncote, Pennsylvania’daki evine giren saldırganlar Dr.Faruki’ye, eşi Lois Lamia’ya ve kızları Anmar Zain’e bıçaklarlarla saldırdılar. Saldırıda Faruki ve eşi Lamya hunharca şehit olurken hayatta kalan kızları Anmar Zain’in vucuduna isabet eden bıçakların açtığı yaraları kapatmak için 200 dikiş gerekecekti. Olay sonrasında yayınlanan raporda Faruki’nin evine giren kişilerin evden bir şey almadıkları saptanmıştı. Olayın Arap-İslam karşıtları tarafından özellikle Filistin davasına olan bağlılığından dolayı Yahudilerce düzenlenmiş olduğunu gösteriyor. Özellikle cinayetten iki hafta önce Village Voice Gazetesi’nin ön sayfasında Yahudileri Müdafaa Derneği New York başkanı Victor Vancier'in ''Ünlü Filistinli Amerikan profesörün susturulması'' planından bahsetmesi bu cinayetin ardında Siyonistlerin olduğu yönünde ciddi şüphe uyandırmaya yetti. Suikasttan 3 gün sonra Cuma günü 4.000'den fazla Müslüman cenaze töreni için toplandılar. Kuzey Amerika'daki bütün cemaat liderleri, dünya Müslümanlarının ileri gelenleri, büyükelçiler, farklı dini cemiyetlerin temsilcileri ve büyük bir Müslüman topluluk cenazede hazır bulundular. Cuma namazından sonra onlarca konuşmacı tarafından verilen demeçlerde İsmail el-Faruki evrensel bir şahsiyet, sevgili bir baba, dünyayı daha yaşanır hale getiren adam şeklinde adlandırıldı.
1958-1963 yılları arasında birlikte olduğu Faruki’yi anlatan Fazlur Rahman onu başlı başına yüzyıl önce sarsıcı ve durmak bilmeyen kişiliği ile Cemaleddin Afgani gibi kabul edilebileceğini söylemektedir.
Kaynak:
acemimuslumanlar.blogcu.com :
-Ahmad Zaki Engku Alwi, Al-Faruqi and His Views on Comparative Religion,International Journal of Business and Social Science sayı: 1 No. 1; Ocak 2010 s.106-119
-Fazlur Rahman, “Filistin ve Genç Faruki ile Anılarım”, İslami Araştırmanlar Dergisi, Cilt:4, Sayı:4, Ekim 1990, s.295-300
-İsmail Raci el-Faruki, İslam Aydınlatıyor, İnkılâb basım yayım
-http://www.search.com/reference/Ismail_al-Faruqi
-http://www.search.com/reference/Lois_Lamya_al-Faruqi
-http://iiit.org/Research/IsmailalFaruqi
-http://en.wikipedia.org/wiki/Ismail_al-Faruqi
-www.dunyabizim.com
Son düzenleyen Safi; 8 Aralık 2015 21:50
Biyografi Konusu: İsmail Raci El-Faruki nereli hayatı kimdir.
Her şeyin genellenmesi genellikle yanlışa götürür