Jean-Baptiste Lamarck
En ülnü fransız doğabilimci (Bazentin, 1744-Paris, 1829).
1783 yılında bir arkadaşıyla "Encyclopédie Botanique et L'İllustration des Genres"ı (Botanik Ansiklopedisi ve Türlerin Resimleri) yayımladı. Bu yapıt çok beğenildi. Paris Muséum'da, "Omurgasız Hayvanlar Kürsüsü"nde göreve çağrıldı (1793) ve ölene dek görevini sürdürdü. Göreve başladığı yıl "Recherches sur les Causes des Principaux Phénomènes Physiques" (Fiziksel Olayların Ana Nedenleri Üstüne Araştırmalar) adlı yapıtı ve 1802 yılında da "Recherches sur l'Organisation des Etres Vivants" (Canlı Varlıkların Yapısı Üstüne Araştırmalar) ile "Hydrologia" (Subilimi) adlı yapıtlarını yayımladı. Diğer araştırmaları şunlardır: "Philosophie Zoologique", (Zooloji Felsefesi, 1809), "Système Analytique des Connaissances de L'Homme" (İnsan Bilgisinin Analitik Sistemi, 1820).
En büyük ürünü olarak kabul edilen "Histoire Naturelle des Animaux sans Vertèbres"in (Omurgasız Hayvanların Tarihi) yayımına 1815'te başladı, 1822'de tamamlayabildi. Araştırmalarında hayvanların ve bitkilerin yaşadıkları ortamda ortaya çıkan değişmelerin, onların yapılarında da değişmelere neden olduğunu ileri sürdü. Lamarck'ın kuramını benimseyenler Lamarckçılık ekolünü yarattılar. Lamarck'ın ileri sürdüklerinin bir bölümü 20. yüzyıl başında kanıtlandı.
Din adamı olarak yetiştirilen, ama babasının ölümü üstüne askerlik mesleğini seçen Lamarck şövalyesi jean Baptiste de Monet, daha sonra askerlik mesleğinden de ayrılarak kendini tümüyle doğa bilimlerine verdi. 1793’te Doğa Bilimleri Müzesi’nde Omurgasız Hayvanlar kürsüsüne çağrıldı ve bu tarihten ölümüne kadar aynı görevde kaldı. Dönüşümcülüğün, oriama uyarlanma ve türlerin değişimlerinin temelini attı.
Lamarck, meteorolojiyle, özellikle de bulutlarla ügüendi; 1802 yüı için 3 numaralı meteoroloji yıllığında, bir yıl sonra Howard’m gerçekleştireceğine oldukça yakın bir bulut sınıflaması yaptı. Başlıca yapıtları arasında La Flöre française (Fransa’daki Bitki T opluluğu, 17 78), Philosophie zoologique (Hayvanbilim Felsefesi, 1809), Histoire Naturelle Des Animaux Sans Vertebres (Omurgasız Hayvanların Doğa Bilimi, 1815-1822) sayılabilir.
Lamarkizm nedir ?
Lamarkizm veya Lamark kalıtımı, Fransız doğa bilimci Jean Baptiste Lamarck (1744–1829) tarafından öne sürülen bir varsayım olup buna göre bir canlının yaşamı boyunca meydana gelen değişikliklerin (örneğin kullanım sonucu kasların büyümesi gibi) döllerine aktarılarak kalıtıldığını ileri sürer. Örneğin Lamarck’a göre kullanılan organlar gelişirken kullanılmayan organlar ise köreliyordu. Yeni kazanılan bu özellik ise gelecek nesillere kalıtım yoluyla aktarılabiliyordu. 1809 yılında yayınlanan ”Philosophie Zoologique” adlı eserinde Fransız zooloğu Jean Baptiste Lamarck bunu şöyle tanımlar: ”Eğer bir organ fazla kullanılıyorsa, o organ gelişmesini sürdürerek, daha etkin bir yapı kazanır.” Lamarck'a göre, bu durum canlıların türleşmesine ve türlerin değişimine yol açıyordu. Bunun en tanınan örneği, besin arayışındaki zürafaların boyunlarının yüksek dallardaki yapraklara ulaşabilmek için uğraşmaları sonucunda uzamış olduğu ve bu özelliğin sonraki nesillere aktarılarak o türün özelliği olmasıdır.Lamarck, kitabında hayvanları karmaşıklıklarına göre düzenlemeye çalışırken, yanlışlığı daha sonra kesin olarak saptanan yukarıdaki varsayımı ileri sürmüştü. Canlı türlerinin değişime uğramasının ve çeşitlenmesinin sebebi, Lamarck’ın öne sürdüğü gibi çevre değişiklikleriyle kazanılan özelliklerin ve becerilerin gelecek nesillere kalıtım yoluyla aktarılması değil, herhangi bir türün bireyleri içinde zaten var olan fenotipik farklılıklar ve değişkenliklerden, bu bireylerden çevre şartlarına daha iyi uyum gösterebilenlerin diğerlerinden daha elverişli şartlar bulup daha çok üreyip çoğalabilmesiydi. Charles Darwin’e göre çevreye uyum gösterebilme ve adaptasyondoğal seçilimin sonucu iken, Lamarck’a göreyse çevreye uyum ihtiyacının bir sonucuydu. Bunun gibi Lamarck, mağaralarda yaşayan ve gözleri görme özelliğinin yitiren ve kör olan hayvanların bu ortama uymak zorunda kaldıkları için körleştiklerini söylerken, Darwin ise sadece gözleri kör olanların mağarada yaşayabildiklerini ileri sürüyor, fakat kör olmanın sebebini açıklamıyordu.Her ne kadar tüm bu açıklamalar, kalıtım yasaları ortaya çıkartılmadan önce, çok iyi bir açıklama şekli olarak benimsenmiş olsa da kalıtım konusunda bilgiler gelişince, özellikle, August Weismann tarafından somatoplazma ilegermplazma arasındaki kuramsal farklar bulununca, evrimsel değişmenin, vücut hücrelerinde olmadığı, sadece eşeysel hücrelerdeki kalıtsal materyalin etkisi ile yürütüldüğü anlaşıldı. Böylece Lamarck’ın varsayımı tümüyle geçerliliğini yitirdi.
Lamarckçılık, canlı türlerinin evrimi üstüne Lamarck’ın yürüttüğü düşünceler bütünüdür. Temel iki görüş, organizmanın ortama kesin olarak uyumu ve kazanılmış niteliklerin kalıtımıdır. İklim, yer, beslenme ve yaşam biçimindeki değişiklikler, bireyde yeni hareketler, yeni alışkanlıklar doğurur ve organlarında küçük değişikliklere yol açarlar. Zamanla,incelenen türde yavaş yavaş gereksinimlere göre oluşan gerçek anlamda yeni organlar belirir.
Organlarm büyümesi, kullanım sıklıklarıyla artar; buna karşılık, kullanım azlığı, körelmelerine ve hatta ortadan kalkmalarına yol açar. Sözgelimi, karanlıkta yaşayan köstebeğin çok küçük ve çoğunlukla da belli bir işlevi olmayan gözleri vardır.
Yiyeceklerini çiğnemeden beslenen karmcayiyen ve balina gibi bazı omurgalılarda dişler körelmiş ya da dişetlerine gömülmüştür. Buna karşılık, yeşilağaçkakan, böcekleri tuzağa düşürmek için dilini sürekli üeriye doğru fırlatır, bu nedenle de söz konusu organın uzamasına neden olur.
Sonradan Edinilen Niteliklerde Katılım
Bu savlar sonradan edinilen niteliklerin kalıtımını içerirler. Gerçekten de bir tür, bir kuşağın edindiği küçük değişiklikleri kendinden sonraki kuşaklara aktardığı, yeni kuşakların da sırası geldiğinde yeni nitelikler edinerek bunları kendinden sonraküere aktardığı durumlarda dönüşüm geçirir. Bununla birlikte, Lamarck, sonradan edinilen değişikliklerin her iki cinste de ortak olması gerektiğini belirtti. Hayvanın ruhsal davranışı da benzer biçimde açıklanır; içgüdü, hayvanın davranışını ortamına uydurması için birçok kuşaktan sonra tamamlanmış, bir yığın çabanın sonucudur; içgüdü, kısaca bir “kalıtımsal alışkanlık”tır.
Yeni Lamarkçılık
Çatısı böylelikle kurulan lamarckçılık, önce pek başarılı olmadı, özellikle de saptanımcılığın savunucuları Cuvier’yle birlikte başarı kazandüar Ama giderek Darvvin’in evrim kuramlarını ortaya atmasmdan sonra, Lamarck’m görüşleri yeniden ele almdı, belli bir bölgede yaşayan hayvanların tümündeki değişiklik ve ortam değişikliği arasmdaki üişkiyle çok sayıda paleontoloji uzmanı ilgilendi. Ama aralarından bazıları, sözgelimi Edvvard Cope, öğretiye yeni bir düzen verip belli bir yenileşme getirerek, daha çok benimsenen ve daha yeni bir kuram olan yeni lamarckçüığı ortaya attılar. Hocalarının temel görüşlerinin tümünü koruyan yeni lamarkçılar (Houssay, Rabaud, vb.), XIX. yy’ın başmda biyoloji bügüerinin bulunduğu durumdan kaynaklanan sistemdeki bazı yanılgı ve yetersizlikleri gidermek istediler (sözgelimi, her zaman kusursuz bir uyuma aşırı derecede inanma). İçgüdüye gelince, lamarckçı çaba kavramı tersine, korunmuş, hatta açıklığa kavuşturulmuştur.