Arama

Milli ve evrensel kültür değerlerimiz nelerdir? - Sayfa 2

En İyi Cevap Var Güncelleme: 2 Şubat 2016 Gösterim: 213.542 Cevap: 13
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2012       Mesaj #11
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
milli kültür”, bir devleti ayakta tutan unsurların en önemlisidir. Bir devlet ne kadar gelişmiş olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun eğer ortak bir kültüre sahip değilse parça parça demektir. ben hocaya verdim 100 aldım cevap buu
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Şubat 2012       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Milli kültür değerlerimiz nelerdir? - Okula Destek burda milli değerlerimiz ar.
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Kasım 2013       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
TÜRK MİLLETİNİN MANEVİ DEĞERLERİ



Kültür insanın, insanlar yani evvelki ve şimdiki nesiller tarafından yaratılmış olan bütün çevre unsurlarını içine alan bir kavramdır.Bu unsurların gözle görülmeyen bir düşünceler ,aletler,zihniyetler halinde beliren iç yüzüne manevi kültür,bu manevi unsurların binalar,teknikler,yollar,vasıtalar halinde maddi kalıplara bürünerek dışlaşmış olan dış yüzüne de maddi kültür diyoruz.

Hiç bir kültür maddi ve manevi yüzünün birinden yoksun olamaz. Maddi kültür maddi imkanlara daha fazla önem veren manevi kültür ise maneviyata önem veren bir özelliğe sahiptir. Maddi örnek: Şimdiki Avrupa kültürü. Maneviyata örnek: Ortaçağ manastır ahlakı, İdeal kültür; her ikisinin yani maddi ve manevi unsurların uygun bir şekilde birleşimine ihtiva eder. Türk-İslâm kültürü ideal kültürdür.(Osmanlıların icatları)

Millet: Din, dil, ülkü, tarih, ahlak, töre, anane ve sanat anlayışında bir olan insan topluluğudur.

Manevi Değer: Büyük bir sosyal grubun mensuplarının sırf başkaları tarafından tasdik edildiği için kendi idrak ve anlayışları ile doğruluğunu tasdik ettikleri, için anlaşma halinde oldukları ve subjektif olarak da kıymet taktir halinde ettikleri değer hükümleridir.

Manevi kültürü sağlam olan milletler (uzun bir sürede) maddi kültürü kuvvetli milletlerden üstün hale gelirler. Çünkü alimler(maddeci)belirli bir doygunluk noktasından sonra ilmi araştırmaya yönelmezler. Manacı olanlar ise ilmin Allah rızası için yapıldığını bildikleri için gayret içindedirler.

Manevi değerlerimiz hiç bir zaman önemini kaybetmeyecektir. Başlıca manevi değerlerimiz şunlardır:

1-Vatan severlik

2-Milliyetçilik

3-Hürriyet severlik

4-Gerçek manasıyla cihangirlik ve fetih

5-İnsanlığa ve adalete yöneliş

6-Yardım severlik

7-İlme ve alime saygı

8-Ferdi iradeye saygı



1-VATANSEVERLİK:

İnsanın aslı vatanı Allah dediğimiz kuvvettir. Her fert ondan gelmiştir ona dönecektir. Ona dönünceye kadar kaldığı toprak parçasıda onun ikinci vatanıdır. Demek ki bizim şimdi üzerinde yaşadığımız vatan ikin vatandır. İşte insan dünyada Allah’a kavuşmak için yaşadığı toprak parçasına kutsal sayar(tabi ki bizim kültürümüzde)ve onun için canımı bile vermekten, yani şehit olmaktan çekinmez.



2-MİLLİYETÇİLİK

Milletini sevme ve onu diğer milletlerden üstün tutmadır. Türkler islamiyeti kabul etmeden önce birbiriyle mücadele eder savaşırlardı. İslamiyeti kabul ederek millet olma yaşama şansını yakalamışlardır. Çünkü dinimizin özü ve gerçeği cemiyetin ayrılık ve gediklerini kapatarak fertleri aynı idealle bütünleştiren vahdet akidesidir. İslamiyeti kabulden sonra millet olma özelliği ile islamı yayma cihad özelliği birleşerek büyük kahramanlıklar gösterdiler.



3-HÜRRİYET SEVERLİK

Başkalarının haklarını tecavüz etmemek şartı ile ferdin kendi haklarını kullanma araştırma serbestliğidir. Fakat başlarının haklarına saldırmamak şartı ile. Ayrıca millet olarak esareti sevmeyiz. Kubilay’ın Çin’de ayaklanması ve Kurtuluş Savaşı.



4-GERÇEK MANASI İLE CİHANGİRLİK VE FETİH

İslam kültüründe fetih önce insanın içinde daha sonra ve çevresinde olur. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girdikten sonraki davranışları batı âlemi için o kadar hayat vericiydi ki onu hristiyan sempatisi olduğu kadar yanılmıştır. Türkler şanlı tarihinde gittikleri her yerde cihangillerini gösterip hak ve adalet götürmüşlerdir. Fakat gittikleri yerlerde, zorbalık yaptığını ileri sürenlere Mevlana’nın şu sözle cevap vermektedir. Aç bir insana el aç tatlı… şeherye diye emri olunmaz; buna emir denmez bir ikram sayılır”

Bundan dolayı Türkler harp yaparken ve kan dökerken asla toprak kazanmak ve sömürmek hedefini yürütmüşlerdir daima mazlum olduklarına inanmışlardır. Şunuda belirtmekte yarar var o zamanın teknolojisi onu gerektiriyordu yani savaşmayı şimdi ise haberleşme araçları ile pekâlâ cihat yapabilir. İslam kültürü yayılabilir. Bundan dolayı yeni istiklaline kavuşmuş 3. dünya ülkelerine kültürümüzün değerini tanıtılması dünyanın geleceği için faydalıdır.



5-İNSANLIĞA VE ADELETE YÖNELİŞİ

İnsanın dış görünüşü ile ele aldığı mezba insan-ı hayvandır. Ancak cemiyet hayatına uyan ve egoizmi terk etmesi ile gerçek manada insandır. Allah’a ibadet ettiği ölçüde insandır. Mevlana’ya göre gerçek manada insan olmayan hayvan bile değildir. Kendi memfatini cemiyetin memfatinden üstün tutan hayvan bile değildir.Hayvan kendi için yaptığı hareketlerde mazeret sahibidir. Çünkü aklı yoktur.



6-YARDIMSEVERLİK

Türk-islam kültüründe yardımseverliğin önemi büyüktür. Toplum dayanışması içinde birbiriyle yardımlaşarak gelişir eğer yardımlaşma olmazsa insan yo çok zengin olur yada çok fakir. Yardımlaşma sayesinde denge sağlanmış olur. Türk-islam kültürü gerçek manada insan severlik hükmününüde teşvik etmektedir. Çünkü insanın değerini gerçek manada insan olan takdir eder insan gerçek manada insan olabilmesi içinde maddi açıdan tatmin etmek lazım ne çok az fakir nede çok zengin olmaya yöneltilmemelidir. Daha çok gerçek manada insan olanlar hayır için harcamaya yönelirler böylece yardımseverlik ön plana çıkar. Türkler her zaman mazlumlara yardım etmişlerdir hazarlar Musevilere, Osmanlı, Fransuayuya, II. Dünya savaşında Almanlara ve Yahudilere ve peş germelere hep bu yüzden yardım edilmiştir.



7-İLME VE ÂLİME SAYGI

İslam dini dinine çok önem vermiştir. İlk ayet oku olmuştur. Bu önemden dolayı islam ve Türk-islam tarihi boyunca gerçek manada İslamiyet yaşadığı dönemlerde ilmi açıdan islam dünyası diye dünya milletlerinden üstün olmuşlar. Selçuklular zamanında ilk tür vesilesi nizamil mülk tarafından açılmıştır. Osmanlının yükselme döneminde de âlime saygı ve ilme önem verilmiştir. Yavuz Sultan Selim mısır seferinde kemal paşazadenin atını ayağından sıçrayan çamurundan dolayı korkarken o bu âlimin atından çamurlanan elbisesini ölümünden sonra sandıkasının üzerine konulmak üzere saklanmasını istemiş hala sandukasının yanında durmaktadır.



8-FERDİ İRADEYE SAYGI
Allahu teala insanlara akıl vermiştir irade vermiştir. Her insan ne yaparsa kendi iradesiyle yapar. Allahu teala onun ne yapacağını bildiği için kaderine yazmıştır. Her şeye kader deyip geçemeyiz. Mevlana hazretleri iyi davranışların karşılığını mutlak görüleceği gibi kötü davranışlarında cezasını çekeceğimizi şu sözleriyle belirtmiştir:

“Âlem bir doğaya benzer. İyi ve kötü olarak ne dersen aynısını dağdan işitirsin. Ben iyi söyledim, dağ kötü cevap verdi der ve zannedersen bu imkânsızdır. Çünkü bülbül doğaya öttüğü zaman oradan eşek sesi gelmesi mümkün olmaz. Böyle olunca kesin olarak eşek sesi çıkardığını bilmelisin. Dağa gelince sesini güzelleştirir, oradan niçin eşek sesiyle bağırıyorsun.”

Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi ferdi iradeyle kader zıt düşmez. Türk-islam kültüründe hiçbir fert zorlanmaz iradede serbesttir. Türkler eğer iradeleri zorlamış olsalardı bugün Avrupa belki de Müslüman olacaktı.

Alp Arslan’ın Malazgirt’te orduya seslenişi buna örnektir.

Bu anlattıklarımdan şu çıkmalıdır. Türk milletinin manevi değerlerine bağlılık ve mutluluk ve menefate götürür. Bazılarının dediği gibi geriye götürmez. Onun için manevi değerlerimizi ve tarihimizi iyi bilmemiz gerekir.







MANEVİ DEĞERLERİMİZİ KORUMAK İÇİN NE YAPMALIYIZ?



Manevi değerler olmaksızın toplum olamayacağımızın bilincinde olmalıyız. Manevi değerlerin hafife alınmasının veya küçümsenmesinin topluma zarar verdiğini bilmeliyiz.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Şubat 2016       Mesaj #14
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Milli ve evrensel kültür değerlerimiz nelerdir?

Günümüzde en çok kullanılan kültürel kavramlardan biri de evrensel kültürdür. Buna bazen küresel kültür denmektedir.
Küreselleşme toplumların yönetimi ve yönetim politikaları, ideolojisi ve kültürleri üzerinde uluslararası sermayenin ekonomik politikası, kültürü ve ideolojisinin egemenliğini kurması ve geliştirmesini anlatır. Küreselleşme yeni-sömürgeciliğe geçişi büyük ölçüde tamamlamayan emperyalizmin kendi için koyduğu yeni isimdir. Küreselleşmede esnek üretim, yerellik, bürokrasinin küçültülmesi, yapısal uyarlamalar, özelleştirme, deregülasyon, gümrüklerin kaldırılması, uluslararası şirketlere garantiler, teşvikler ve teşviki kolaylaştıran yasalar gibi küresel sermayenin ve ortaklarının işini kolaylaştıran, karını artıran ve ona güvenli pazar ortamı yaratan kurumsallaşma ve ilişkinin doğasını biçimlendirme vardır. Bilinç yönetimiyle ilgili meşrulaştırıcı gerekçe ise bu şirketlerin gittikleri yerlerde iş alanı açtığı, istihdamı artırdığı, standartları yükselttiği, demokratikleşmeyi getirdiği gibi iddialardır. Dolayısıyla, ekonomik küreselleşmenin başarısı bilinçsel, bilişsel, davranışsal ve kültürel küreselleşmenin yaygınlık kazanmasına bağlıdır. Bu ikinci türle küreselleşme desteklenerek tamamlanır.
Emperyalizm küreselleşme olarak satılmaya başlandığından beri küresel pazarın kültürü, yani kültürel emperyalizm de evrensel kültür olarak dönüşüme uğratıldı. Küresel kültür çıktığı yerin çok ötesinde işler. Menşeiyle hiç bir gerçek bağ tutmaz; bağlamsızdır, başka yerlerden (ve hiç bir yerden) gelen ayrı elemanlara sahiptir. Ortak bir geçmişle bir bağ kurmaz ve tutmaz; ulusal kültürden farklı olarak “hafızasızdır” veya çok kısa bir hafızaya sahiptir. Aslında küresel kültür teknolojiyle üretilmiş, bilinç yönetimi yapıları içinde hesaplanmış bir kültürdür. Görünüşte bir yere, dine, inanca, dünya görüşüne bağlı değildir, kopmuştur ve yansızdır. Varlığı önce teknolojik kitle üretimine ve uluslararası dağıtıma bağlıdır; sonra da tüketen kitlelere. Sürekliliği uluslararası pazar yapısı ve iletişim sistemlerine bağlıdır.
İnsanın toplumsal yaşamında hiç bir şey her insanı kapsayan evrenselliğe sahip olamaz. Doğum, ölüm, üretim, yemek, içmek, barınmak ve iletişim gibi evrensel gerçekler vardır, fakat evrensel gerçekler somut insanın somut yaşam koşullarında evrenselliğini yitirir. Kadınların doğurduğu evrensel bir gerçektir, çünkü dünyanın her yerinde kadınlar doğurur. Fakat dünyanın her yerinde kadınlar aynı şekilde doğurmaz, aynı şekilde çocuk yetiştirmez. Dolayısıyla evrensel gerçek ile kültürü karıştırmamak gerekir. Evrensel gerçek somut sosyal üretimin kültürel pratiğinde evrensel karakterini yitirir.
Niceliksel çoklukla evrenselliği de karıştırmamak gerekir. Evrensel olanı belirleyen nicel çokluk değil, nitel karakterdir. İnsanların susadığı ve su içtiği evrensel bir gerçektir. Suyun ne tür olduğu, nasıl içildiği ve suyun içilmesinden ne tür doyumlar elde edildiği kültüreldir. Herkesin Coca Cola içmesi, Coca Cola kültürünün evrenselliğini anlatmaz; bir tüketim kültürünün diğer kültürler üzerindeki egemenliğini anlatır. Herkesin Coca Cola içmesi evrensellik için yeterli bir koşul değildir, o kültürel pratiğin her yerde yeniden üretilmesi ve anlamlandırılmasında ortaklık olmalıdır: Her yerde herkes Coca Colayı aynı nedenlerle, aynı doyumlarla ve aynı atıflarla içmezler. Mal tüketiminin nicel yaygınlığının nedenleri, sağladığı psikolojik doyumlar ve giderdiği gereksinimler aynı değildir. Dolayısıyla, tüketim her yerde olsa bile, evrensel kültürden bahsedilemez. Dönerin her yerde yenmesi döner kültürünü evrensel bir kültür yapmaz. Marlboro içen biri Amerikanın bir parçasına sahip olamaz. Aynı paralelde, örneğin Smith (1990) evrensel kültürün imkansız olduğunu belirtmektedir.
Global köyün insanları, özellikle Batılıların dışındakiler, 1980’den beri elektronik medyanın haber, hayal ve imaj dünyasının içine kitleler halinde atılmışlardır, fakat küreselcilerin iddiasının aksine, globalleşme ve dönüşüm siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel farklılıklar ötesine geçerek insanları egemen bir dünya cemiyetinin üyesi yapmamıştır. Üyelik ile kölelik ve sömürü karıştırılmamalıdır. Zincire vurulanın zincirine üyeliği, zincirine vurgunluğunu (sahte bilinci) anlatır ve bu üyelik zincire vurulmanın (örneğin ücret köleliğinin) ortadan kalktığını (veya emperyalizmin olmadığını) anlatmaz (Erdoğan, 2000: 279). Özlüce, evrensellik ve küresellik baskınlığı, boyun sunmayı, boyun sundurmayı ve mücadeleyi içinde taşıyan bir öznelliği anlatır.





Benzer Konular

3 Aralık 2010 / bambu Cevaplanmış
10 Şubat 2012 / mediha Cevaplanmış
24 Şubat 2012 / Misafir Soru-Cevap
30 Eylül 2012 / mor Soru-Cevap
6 Kasım 2013 / Misafir Cevaplanmış