
Ziyaretçi
Antakyadaki hristiyan ortodokslar rum mudur? yoksa süryani midir?
XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Antakya kazası hakkında bilgi aldığımız kaynaklardan biri olan Cevdet Paşa'nın Tezakir'inde, 1867 yılında Antakya kazası nüfusunun 9904 haneden oluştuğu belirtilmektedir. Ayrıca bunların 8775'inde Müslümanların, 1129'unda ise gayri müslimlerin oturduğu ve Müslüman olmayan hanelerin 33'ünün Yahudilere ait olduğu yazılıdır. Antakya'yı büyük bir kasaba olarak niteleyen Cevdet Paşa, kentte çok sayıda cami, mescid ve mektep ile bin kadar dükkan ve sekiz han ile diğer binaların bulunduğunu kaydeder. O tarihlerde, Antakya'daki ticaretin zeytinyağı, sabun ve bir miktar ipekten ibaret olduğu, Tezakir'de verilen diğer bilgiler arasındadır.
Tanzimat ile başlayan ve Osmanlı toplumunun sosyal yapısında değişimlere neden olan batı tarzı yaşam modeli ve kent yönetimindeki yeniliklere paralel olarak kentin Harbiye tarafından Hıristiyan mahallesinin bittiği yerde bir hükümet konağının inşası ve kaza kaymakamlığı teşkilatının kurulmasından sonra XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren memur aileleri gelip, Antakya'ya yerleşmeye başladılar. Kışladan yeni inşa edilen Hükümet Konağına giden yol zaman içinde genişleyerek Saray Caddesi adını aldı ve bu cadde üstünde inşa edilen yeni binalar ve bunların altındaki mağazalar, gazinolar ve lokantalar ile bu mahalle, Antakya'nın en modern semti haline geldi.
Sultan Albulhamid'e izafeten Hamidiye Mahallesi adı ile bilinen bu mahallede yeni inşa edilen modern yapılar nedeniyle doğu kentlerine özgü karakterin kaybolduğunu söyleyen Weulerse, "... Avrupa stili, demir, tuğla ile inşa edilmiş, büyük açıklıklı binalar, eski Antakya stiline ihanet ediyorlar" derken, yeni oluşan bu mahalledeki yapıları, mimari karakterleri bakımından yadırgandığını ifade eder.
XIX. yüzyılın ikinci ikinci yarısına kadar surlar dışında bir mahalle bulunmayan Antakya'da, 1876 Osmanlı-Rus Harbi'nden sonra topraklarından atılan Çerkez göçmenleri için, Asi'nin karşı tarafında, Muhacirin Osmaniye ya da daha sonra ki adı ile Yeni Mahalle adı altında yeni bir yerleşme kurulmuştur.
Gerek geniş düzlüklerden oluşan topografik yapısı, gerekse kent dışında olmasından ötürü arsa fiyatlarının düşük olması nedeniyle, ileriki yıllarda hızla yayılan bu yeni yerleşme (ki sonradan, Cumhuriyet, Akevler ve Cebrail mahalleleri adını almıştır) modern yapıları ile, Eski Antakya'nın karşısında, Asi'nin öbür yakasındaki Yeni Antakya'yı oluşturmaktadır.
1822 tarihli Lugat-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye'de Antakya nüfusunun 12.000 olduğu yazılırken, eski çağda 200.000' den fazla insanın yaşadığı büyük bir kent olan Antakya'nın o zamanlar Haleb'den daha mamur olduğu belirtilir. Ancak zaman içinde uğradığı hücumlar ve depremler nedeniyle harab olan Antakya'nın önceki haline nispetle şimdi bir köy halinde olduğu ve kentte çok miktarda ipek, zeytinyağı ve sabun ticaretinin yapıldığı yazılıdır.
Osmanlı döneminde Antakya'da vukubulan çok sayıda deprem arasında 1615, 1822 ve 1872 yıllarındaki depremler en önemli olanlarıdır. Son zamanların en etkili depremi 9 Nisan 1872 sabahı vukubulmuş sarsıntının şiddetinden surların bir kısmı çökerken, Asi üzerindeki köprü çatlamıştır. Kentin üçte ikisinde çok ciddi hasar yapan bu depremde 1.000 kişi hayatını yitirmiştir.
1872 depreminde hasar gören yapılar arasında yer alan ve ahşap olan eski kilise, yeniden fakat taş malzeme ile inşa edilmiştir. Bu yapı Antakya'nın en önemli yapılarından biri olmuştur. Bab-il cısir 1972 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.
1889 tarihli Kamus-ül A'lam'da Antakya hakkında şu bilgiler yer alır: "Haleb Vilayeti, Haleb Merkez Sancağı'na bağlı kaza merkezi olan bir kenttir. Eski zamanda çok mamur ve büyük bir kentti. Şimdiki kasabanın etrafını çevreleyen surlar eski Antakya'nın büyüklüğünün bir delilidir.
Hicretin 16. senesinde ve Hz. Ömer'in halifeliği döneminde, Hazret-i ebu Ubeyde tarafından feth edilerek müslüman ülkesi olmuştur. Daha sonra Bizans, Selçuklular, Haçlılar ve Memluklar'ın eline geçen Antakya, son olarak 921 tarihinde Yavuz Sultan Selim Han tarafından fethedilmiştir.
Antakya kenti, bir taraftan birbirini takip eden şiddetli depremler ve diğer taraftan uğradığı istilalar nedeniyle bir kaç kere tahrip olmuş, eski büyüklüğü ve ihtişamını kaybetmiştir. Kentte saray, tiyatro, mabed ve su yolu gibi eski yapıların kalıntıları meşhurdur. Bugün eski yerinin yalnız bir kısmını işgal eden Antakya'nın nüfusu 16.818'dir. Bunun 3.000'e yakın miktarını Hıristiyan ve Yahudiler oluşturmaktadır. Geri kalanı tamamiyle Müslümandır. Bulunduğu yer gayet güzel ve hoş olan Antakya'da 14 cami, bir kaç medrese, rüşdiye mektebi ve bir kaç hamam vardır.
Münbit ovaları, limon, portakal, dut, zeytin ve çeşitli meyve ağaçları ile dolu olan Antakya'da Antakya'da ipek, zeytinyağı üretimi büyük miktarlara ulaşır. Bunun yanında pamuk da yetiştirilir. Sabun üretimi ve ihracı yapılan kazada, ipek gömlek, bez, çarşaf, Trablus kuşağı ve maşlah gibi dokunan ürünleri yanında ağaç oymacılığı, kuyumculuk ve demircilik de bir hayli ilerlemiştir.
1891 yılında Antakya'yı ziyaret etmiş olan ve kent hakkında ayrıntılı bilgiler veren Fransız Seyyahı Cuinet'e göre kentin nüfusu 23.550 kişi olup, bunun 16.000'inin müslümanlar, geri kalanını da Hıristiyan ve Yahudiler oluşturmakta idi. Bu nüfus içinde Türkler, Suriyeliler, Araplar ve Ensariler Müslüman grubu teşkil ederken, Rumlar ile Katolik ve Gregorien Ermeniler, Hıristiyan grubu oluşturmakta idiler. Kazanın tümünde yaşayan nüfus ise çeşitli etnik kökene bağlı çeşitli mezheplere mensup müslüman ve Hıristiyan cemaatten oluşan çok daha heterojen bir yapıya sahipti.
XVII. yüzyıla kadar hiç Hıristiyan bulunmayan Antakya'da, XVIII. yüzyıldan itibaren Hıristiyan aileler yeniden yerleşmeye başladılar. 1846 yılında bir İtalyan papazın başlattığımisyon, 1851'de Hıristiyanların tekrar örgütlenmesini sağladı ve misyonerler 1860'da Antakya'da kendi evlerini inşa ettiler.
Gene Cuinet'in verdiği bilgilere göre, 1891 yılında Antakya'da 1 kışla, 24 cami, 28 mescit, 2 tekke, muhtelif seviyede toplam 42 okul, 3 kilise, 5 hamam, 117 çeşme, 3.374 hane, 1.451 dükkan, 35 toptancı mağazası, 20 han, 3 otel, 14 kahvehane, 1 eczane, 25 fırın, 5 su değirmeni, 9 sabunhane, 13 ipek atelyesi ile kaymakamın resmi ikametgahı olan bir konak bulunmaktaydı.
Sponsorlu Baglantilar
Sultan Albulhamid'e izafeten Hamidiye Mahallesi adı ile bilinen bu mahallede yeni inşa edilen modern yapılar nedeniyle doğu kentlerine özgü karakterin kaybolduğunu söyleyen Weulerse, "... Avrupa stili, demir, tuğla ile inşa edilmiş, büyük açıklıklı binalar, eski Antakya stiline ihanet ediyorlar" derken, yeni oluşan bu mahalledeki yapıları, mimari karakterleri bakımından yadırgandığını ifade eder.
XIX. yüzyılın ikinci ikinci yarısına kadar surlar dışında bir mahalle bulunmayan Antakya'da, 1876 Osmanlı-Rus Harbi'nden sonra topraklarından atılan Çerkez göçmenleri için, Asi'nin karşı tarafında, Muhacirin Osmaniye ya da daha sonra ki adı ile Yeni Mahalle adı altında yeni bir yerleşme kurulmuştur.
Gerek geniş düzlüklerden oluşan topografik yapısı, gerekse kent dışında olmasından ötürü arsa fiyatlarının düşük olması nedeniyle, ileriki yıllarda hızla yayılan bu yeni yerleşme (ki sonradan, Cumhuriyet, Akevler ve Cebrail mahalleleri adını almıştır) modern yapıları ile, Eski Antakya'nın karşısında, Asi'nin öbür yakasındaki Yeni Antakya'yı oluşturmaktadır.
1822 tarihli Lugat-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye'de Antakya nüfusunun 12.000 olduğu yazılırken, eski çağda 200.000' den fazla insanın yaşadığı büyük bir kent olan Antakya'nın o zamanlar Haleb'den daha mamur olduğu belirtilir. Ancak zaman içinde uğradığı hücumlar ve depremler nedeniyle harab olan Antakya'nın önceki haline nispetle şimdi bir köy halinde olduğu ve kentte çok miktarda ipek, zeytinyağı ve sabun ticaretinin yapıldığı yazılıdır.
Osmanlı döneminde Antakya'da vukubulan çok sayıda deprem arasında 1615, 1822 ve 1872 yıllarındaki depremler en önemli olanlarıdır. Son zamanların en etkili depremi 9 Nisan 1872 sabahı vukubulmuş sarsıntının şiddetinden surların bir kısmı çökerken, Asi üzerindeki köprü çatlamıştır. Kentin üçte ikisinde çok ciddi hasar yapan bu depremde 1.000 kişi hayatını yitirmiştir.
1872 depreminde hasar gören yapılar arasında yer alan ve ahşap olan eski kilise, yeniden fakat taş malzeme ile inşa edilmiştir. Bu yapı Antakya'nın en önemli yapılarından biri olmuştur. Bab-il cısir 1972 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.
1889 tarihli Kamus-ül A'lam'da Antakya hakkında şu bilgiler yer alır: "Haleb Vilayeti, Haleb Merkez Sancağı'na bağlı kaza merkezi olan bir kenttir. Eski zamanda çok mamur ve büyük bir kentti. Şimdiki kasabanın etrafını çevreleyen surlar eski Antakya'nın büyüklüğünün bir delilidir.
Hicretin 16. senesinde ve Hz. Ömer'in halifeliği döneminde, Hazret-i ebu Ubeyde tarafından feth edilerek müslüman ülkesi olmuştur. Daha sonra Bizans, Selçuklular, Haçlılar ve Memluklar'ın eline geçen Antakya, son olarak 921 tarihinde Yavuz Sultan Selim Han tarafından fethedilmiştir.
Antakya kenti, bir taraftan birbirini takip eden şiddetli depremler ve diğer taraftan uğradığı istilalar nedeniyle bir kaç kere tahrip olmuş, eski büyüklüğü ve ihtişamını kaybetmiştir. Kentte saray, tiyatro, mabed ve su yolu gibi eski yapıların kalıntıları meşhurdur. Bugün eski yerinin yalnız bir kısmını işgal eden Antakya'nın nüfusu 16.818'dir. Bunun 3.000'e yakın miktarını Hıristiyan ve Yahudiler oluşturmaktadır. Geri kalanı tamamiyle Müslümandır. Bulunduğu yer gayet güzel ve hoş olan Antakya'da 14 cami, bir kaç medrese, rüşdiye mektebi ve bir kaç hamam vardır.
Münbit ovaları, limon, portakal, dut, zeytin ve çeşitli meyve ağaçları ile dolu olan Antakya'da Antakya'da ipek, zeytinyağı üretimi büyük miktarlara ulaşır. Bunun yanında pamuk da yetiştirilir. Sabun üretimi ve ihracı yapılan kazada, ipek gömlek, bez, çarşaf, Trablus kuşağı ve maşlah gibi dokunan ürünleri yanında ağaç oymacılığı, kuyumculuk ve demircilik de bir hayli ilerlemiştir.
1891 yılında Antakya'yı ziyaret etmiş olan ve kent hakkında ayrıntılı bilgiler veren Fransız Seyyahı Cuinet'e göre kentin nüfusu 23.550 kişi olup, bunun 16.000'inin müslümanlar, geri kalanını da Hıristiyan ve Yahudiler oluşturmakta idi. Bu nüfus içinde Türkler, Suriyeliler, Araplar ve Ensariler Müslüman grubu teşkil ederken, Rumlar ile Katolik ve Gregorien Ermeniler, Hıristiyan grubu oluşturmakta idiler. Kazanın tümünde yaşayan nüfus ise çeşitli etnik kökene bağlı çeşitli mezheplere mensup müslüman ve Hıristiyan cemaatten oluşan çok daha heterojen bir yapıya sahipti.
XVII. yüzyıla kadar hiç Hıristiyan bulunmayan Antakya'da, XVIII. yüzyıldan itibaren Hıristiyan aileler yeniden yerleşmeye başladılar. 1846 yılında bir İtalyan papazın başlattığımisyon, 1851'de Hıristiyanların tekrar örgütlenmesini sağladı ve misyonerler 1860'da Antakya'da kendi evlerini inşa ettiler.
Gene Cuinet'in verdiği bilgilere göre, 1891 yılında Antakya'da 1 kışla, 24 cami, 28 mescit, 2 tekke, muhtelif seviyede toplam 42 okul, 3 kilise, 5 hamam, 117 çeşme, 3.374 hane, 1.451 dükkan, 35 toptancı mağazası, 20 han, 3 otel, 14 kahvehane, 1 eczane, 25 fırın, 5 su değirmeni, 9 sabunhane, 13 ipek atelyesi ile kaymakamın resmi ikametgahı olan bir konak bulunmaktaydı.
Alıntı
Son düzenleyen Baturalp; 26 Ekim 2016 02:52