Ziyaretçi
Nietzsche'nin ahlak görüşü nedir?
Friedrich Nietzsche (1844-1900), felsefe tarihinin en ilgi çekici ve önemli isimlerinden biridir. Hem yaşamı, hem felsefi düşünceleriyle günümüzde hala, en çok tartışılan filozoflardandır.
Bir düşünürün fikirlerini, yaşadığı çağ ve ortamdan bağımsız olarak değerlendirmek mümkün değildir. Onun fikirlerinin içinde filizlendiği 19. yüzyıl Avrupa’sı düşünce bakımından yeni arayışlar ve kriz dönemi içerisindedir. Nietzsche de yaşadığı topluma egemen değerlerden olumlu ya da olumsuz etkilenmiştir. Nietzsche, aykırı bir filozoftur, nitekim o, çağının bütün ahlaki değerlerine savaş açar; başta kilise ve din adamları olmak üzere bütün dini otoritelere, felsefi sistemlere ve tarihi akımlara başkaldırır. O, yaşadığı çağa toptan bir karşı çıkış içinde olan bir başkaldırı filozofu olarak nitelendirilebilir. Düşünce sistemi oldukça karmaşık ve kendi içinde bir takım çelişkiler taşıyor olmasına rağmen, onun mevcut ahlak anlayışları karşısında aldığı tavır, kuşkuya yer bırakmayacak kadar kesin ve katıdır.
Nietzsche, çağında genel kabul gören değerlere karşı savaş açan bir düşünür olduğundan, onun, yaşadığı çağın değerlerini ve ahlakını nasıl algıladığı sorusu önem kazanır. Nietzsche’nin ahlak ile ilgili düşüncelerinin anlaşılması için, onun felsefesinin karakteristik özelliklerinin çerçevesinin belirlenmesinin yararlı olacağı düşüncesindeyiz. Zira bir filozofun ahlak ve değerlerle ilgili düşüncelerini, felsefesinin genel çizgileri ve bütünlüğünden bağımsız olarak değerlendirmek olanaklı değildir. Genel olarak baktığımızda Nietzsche’nin bütün felsefesinde göze çarpan en büyük erek, mevcut bütün değerlerin yeniden değerlendirilmesidir. O, taşıdığı, tüm mevcut değerleri yıkma misyonundan gurur duyar. Çünkü yeni değerlerin oluşturulabilmesi için mevcut olanların yok edilmesi gerekir. Dolayısıyla Nietzsche’nin ahlak ve değerler üzerindeki düşünceleri, felsefesinin tamamı ile çok yakından ilişkilidir. Bu yüzden onun ahlak anlayışı değerlendirilirken, tüm felsefesi bir bütünlük içerisinde ele alınıp yorumlanmalıdır.
Nietzsche, 19. yüzyıl Avrupa’sında Tanrı ve ahlak kavramlarının, geleneksel otoriteler tarafından aslından uzaklaştırılıp, sahteleştirildiğini savunur. Ahlaki söylemler, yüce idealleri daima ahlak çatısı altında toplar ve mevcut tüm değerler kutsal sayılır. Oysa Nietzsche ahlakın ve tüm değerlerin birer decadence (çürümüşlük) içerisinde olduğunu bildirerek, felsefesini bu çöküşten kurtulma projesi olarak şekillendirir.
Nietzsche, bir yaşam filozofudur. Onun felsefesi gerçek dünya ve bu dünyada yaşayan insan üzerinde temellenir. Problem insanın bir kriz dönemine girmesiyle başlar. O güne kadar aşkın bir dünya vaadi ile Tanrı’nın koyduğu değerlere göre yaşamını sürdüren insan, inandığı değerlerin çöküşüyle birlikte bir anlamsızlık içinde kalır. Tanrı’nın ölümü Nietzsche felsefesindeki en temel temalardan biridir. Tanrı ortadan kalkınca mevcut tüm değerler temelsiz kalır ve decadence başlar. Nietzsche’ye göre decadance beraberinde nihilizmi getirir. Her şey anlamını yitirir ve insan bir hiçlik ortasında tek başına kalır. Nihilizm, Nietzsche felsefesinde tüm değerlerin yok olduğu bir son değildir. Aksine nihilizm yeni değerler oluşturmak için bir fırsattır. Artık ne Tanrı, ne de ölümden sonra yeni bir hayat vardır. Yaşamın amacı bu dünyada ve yaşanılan hayatta saklıdır. Yaşam hiç durmadan kendini tekrar eden sonsuz bir dönüş içerisindedir. Nietzsche’ye göre insanın kendini tamamlayabilmesi için sonsuz dönüş içerisinde olması gerekmektedir.
Nietzsche, Yunan Kültürü’nün trajedi sanatından son derece etkilenir ve yaşam ile trajedi arasında çok güçlü bir bağ olduğunu savunur. Trajedi insana ne olduğunu, onu geleneklerin tüm bağlarından kurtararak bildirir. Ona özgür bir birey olduğu bilincini verirken, varlığının, bu özgürlük ve alın yazısı arasında bir denge olduğunu da gösterir. Bu nedenle insan varlığı ve hayatı trajiktir. Trajedide ele alınan insan, alın yazısı ve karar özgürlüğüyle baş başa kalmış tek insandır.Nietzsche yaşamın trajik olduğunu belirlerken, bu trajik yaşamı kabullenip tüm zorluklarına katlanabilecek; getirdiği acı ve savaş gibi durumları da kapsayacak biçimde yaşama “evet” diyen bir insan ideali tasarlar. Bu, üstinsandır. Nietzsche’de üstinsan yeryüzünün anlamıdır ve insanın ulaşabileceği en üst nokta, evrimin son aşamasıdır. Nietzsche’nin gözünde insan, üstinsana ulaşmak için bir basamak, geçiş için bir köprüdür sadece… Yaşam bir güç istencidir ve insan hep sahip olduğundan daha fazla güç ister. Nietzsche’ye göre insan içgüdüsel olarak hep daha fazla güçle kendini aşma çabası içindedir.
Üstinsana giden yol zor ve aşılması güç engellerle doludur. Aşılması gereken ilk engel “sürü insanı”nın oluşturduğu engeldir. Sürü insanı, kendisine verilmiş tüm değerleri sorgusuz sualsiz kabul eden, bu değerler doğrultusunda yaşamını idame ettiren insan tipidir. Cesaretten yoksun, kendi başına karar veremeyen, baskı altında ezilen ve bundan rahatsızlık duymayan sürü insanı Nietzsche tarafından çok katı biçimde eleştirilir ve hor görülür. Sürü psikolojisinden kurtulmayı başarıp, bir üst aşamaya ulaşan insan, “özgür insan”dır. Özgür insan, sürü insanı ile üstinsanın arasında yer alır. Mevcut değerlere karşı çıkmayı başarıp, bu değerlerin boyunduruğundan kurtularak özgürleşmiş; fakat henüz yeni değerler yaratabilecek seviyeye gelememiştir. İnsanın ulaşabileceği en üst aşama üstinsandır. üstinsan tüm değerleri yok edip, kendi değerlerini kendisi yaratabilen insandır. Nietzsche’ye göre her insanın ulaşmak için çaba harcaması gereken idealdir üstinsan.
Nietzsche felsefesinde yer alan, kısaca değinmeye çalıştığımız Tanrı’nın ölümü, güç istenci, decadence ve nihilizm, sonsuz dönüş, üstinsan kavramları oldukça özgündür. Nietzsche, bu kavramlar çerçevesinde felsefesini inşa ederken en büyük kaygısı, daha önce de değindiğimiz gibi çöken mevcut değerler yerine yeni değerler yaratarak insanlığı “konukların en tekinsizi” dediği nihilizmin pençesinden kurtarmaktır. Nietzsche’nin geleneksel ahlaki değerlere karşı açtığı savaş, onları yerle bir edip yok etme çabası, immoralist bir tutum olarak algılanabilir. Onun savaş açtığı sürü ahlakıdır. Sürü ahlakında insanla ilgili her şey (sürüye göre, sürü tarafından) önceden belirlenmiştir. Sürüye sonradan katılan fert için bütün kültürel değerler adeta apriorik bir mahiyet arz etmektedir. Bireye düşen, toplum yararı adına önceden oluşturulmuş kural ve kaidelere uygun yaşamaktır. Bu durumda birey hayatını yaşayamaz, kendinden uzaklaşarak kendisine yabancılaşır ve sürü içerisinde eriyerek kaybolur. Nietzsche için bu tür bir ahlak kabul edilemezdir, yıkılmalıdır. Bu noktada Nietzsche, immoralisttir fakat onun felsefesi sadece yıkıma yönelik değildir. O, yıkmayı, yeniden kurmak için istemektedir. Nietzsche’yi tam bir ahlak karşıtı olarak algılamadan önce dikkat etmemiz gereken çok önemli bir nokta vardır. Onun karşı çıktığı, savaş açtığı ve tümden yıkmak istediği geleneksel ahlaktır. Nietzsche, değersiz bir yaşamı öngörmez. O, sadece insanı özgürleştirmek ve kendi değerlerini yaratabilme gücünü ona vermek ister. Sürünün içinde yok olup giden insana, birey olduğunu, sürüye mahkum olmadığını, gerçek yaşamın bu dünyada olduğunu hatırlatır. Ona kendini ve kendine ait değerleri yaratma şansı tanır.
Sponsorlu Bağlantılar
Nietzsche, çağında genel kabul gören değerlere karşı savaş açan bir düşünür olduğundan, onun, yaşadığı çağın değerlerini ve ahlakını nasıl algıladığı sorusu önem kazanır. Nietzsche’nin ahlak ile ilgili düşüncelerinin anlaşılması için, onun felsefesinin karakteristik özelliklerinin çerçevesinin belirlenmesinin yararlı olacağı düşüncesindeyiz. Zira bir filozofun ahlak ve değerlerle ilgili düşüncelerini, felsefesinin genel çizgileri ve bütünlüğünden bağımsız olarak değerlendirmek olanaklı değildir. Genel olarak baktığımızda Nietzsche’nin bütün felsefesinde göze çarpan en büyük erek, mevcut bütün değerlerin yeniden değerlendirilmesidir. O, taşıdığı, tüm mevcut değerleri yıkma misyonundan gurur duyar. Çünkü yeni değerlerin oluşturulabilmesi için mevcut olanların yok edilmesi gerekir. Dolayısıyla Nietzsche’nin ahlak ve değerler üzerindeki düşünceleri, felsefesinin tamamı ile çok yakından ilişkilidir. Bu yüzden onun ahlak anlayışı değerlendirilirken, tüm felsefesi bir bütünlük içerisinde ele alınıp yorumlanmalıdır.
Nietzsche, 19. yüzyıl Avrupa’sında Tanrı ve ahlak kavramlarının, geleneksel otoriteler tarafından aslından uzaklaştırılıp, sahteleştirildiğini savunur. Ahlaki söylemler, yüce idealleri daima ahlak çatısı altında toplar ve mevcut tüm değerler kutsal sayılır. Oysa Nietzsche ahlakın ve tüm değerlerin birer decadence (çürümüşlük) içerisinde olduğunu bildirerek, felsefesini bu çöküşten kurtulma projesi olarak şekillendirir.
Nietzsche, bir yaşam filozofudur. Onun felsefesi gerçek dünya ve bu dünyada yaşayan insan üzerinde temellenir. Problem insanın bir kriz dönemine girmesiyle başlar. O güne kadar aşkın bir dünya vaadi ile Tanrı’nın koyduğu değerlere göre yaşamını sürdüren insan, inandığı değerlerin çöküşüyle birlikte bir anlamsızlık içinde kalır. Tanrı’nın ölümü Nietzsche felsefesindeki en temel temalardan biridir. Tanrı ortadan kalkınca mevcut tüm değerler temelsiz kalır ve decadence başlar. Nietzsche’ye göre decadance beraberinde nihilizmi getirir. Her şey anlamını yitirir ve insan bir hiçlik ortasında tek başına kalır. Nihilizm, Nietzsche felsefesinde tüm değerlerin yok olduğu bir son değildir. Aksine nihilizm yeni değerler oluşturmak için bir fırsattır. Artık ne Tanrı, ne de ölümden sonra yeni bir hayat vardır. Yaşamın amacı bu dünyada ve yaşanılan hayatta saklıdır. Yaşam hiç durmadan kendini tekrar eden sonsuz bir dönüş içerisindedir. Nietzsche’ye göre insanın kendini tamamlayabilmesi için sonsuz dönüş içerisinde olması gerekmektedir.
Nietzsche, Yunan Kültürü’nün trajedi sanatından son derece etkilenir ve yaşam ile trajedi arasında çok güçlü bir bağ olduğunu savunur. Trajedi insana ne olduğunu, onu geleneklerin tüm bağlarından kurtararak bildirir. Ona özgür bir birey olduğu bilincini verirken, varlığının, bu özgürlük ve alın yazısı arasında bir denge olduğunu da gösterir. Bu nedenle insan varlığı ve hayatı trajiktir. Trajedide ele alınan insan, alın yazısı ve karar özgürlüğüyle baş başa kalmış tek insandır.Nietzsche yaşamın trajik olduğunu belirlerken, bu trajik yaşamı kabullenip tüm zorluklarına katlanabilecek; getirdiği acı ve savaş gibi durumları da kapsayacak biçimde yaşama “evet” diyen bir insan ideali tasarlar. Bu, üstinsandır. Nietzsche’de üstinsan yeryüzünün anlamıdır ve insanın ulaşabileceği en üst nokta, evrimin son aşamasıdır. Nietzsche’nin gözünde insan, üstinsana ulaşmak için bir basamak, geçiş için bir köprüdür sadece… Yaşam bir güç istencidir ve insan hep sahip olduğundan daha fazla güç ister. Nietzsche’ye göre insan içgüdüsel olarak hep daha fazla güçle kendini aşma çabası içindedir.
Üstinsana giden yol zor ve aşılması güç engellerle doludur. Aşılması gereken ilk engel “sürü insanı”nın oluşturduğu engeldir. Sürü insanı, kendisine verilmiş tüm değerleri sorgusuz sualsiz kabul eden, bu değerler doğrultusunda yaşamını idame ettiren insan tipidir. Cesaretten yoksun, kendi başına karar veremeyen, baskı altında ezilen ve bundan rahatsızlık duymayan sürü insanı Nietzsche tarafından çok katı biçimde eleştirilir ve hor görülür. Sürü psikolojisinden kurtulmayı başarıp, bir üst aşamaya ulaşan insan, “özgür insan”dır. Özgür insan, sürü insanı ile üstinsanın arasında yer alır. Mevcut değerlere karşı çıkmayı başarıp, bu değerlerin boyunduruğundan kurtularak özgürleşmiş; fakat henüz yeni değerler yaratabilecek seviyeye gelememiştir. İnsanın ulaşabileceği en üst aşama üstinsandır. üstinsan tüm değerleri yok edip, kendi değerlerini kendisi yaratabilen insandır. Nietzsche’ye göre her insanın ulaşmak için çaba harcaması gereken idealdir üstinsan.
Nietzsche felsefesinde yer alan, kısaca değinmeye çalıştığımız Tanrı’nın ölümü, güç istenci, decadence ve nihilizm, sonsuz dönüş, üstinsan kavramları oldukça özgündür. Nietzsche, bu kavramlar çerçevesinde felsefesini inşa ederken en büyük kaygısı, daha önce de değindiğimiz gibi çöken mevcut değerler yerine yeni değerler yaratarak insanlığı “konukların en tekinsizi” dediği nihilizmin pençesinden kurtarmaktır. Nietzsche’nin geleneksel ahlaki değerlere karşı açtığı savaş, onları yerle bir edip yok etme çabası, immoralist bir tutum olarak algılanabilir. Onun savaş açtığı sürü ahlakıdır. Sürü ahlakında insanla ilgili her şey (sürüye göre, sürü tarafından) önceden belirlenmiştir. Sürüye sonradan katılan fert için bütün kültürel değerler adeta apriorik bir mahiyet arz etmektedir. Bireye düşen, toplum yararı adına önceden oluşturulmuş kural ve kaidelere uygun yaşamaktır. Bu durumda birey hayatını yaşayamaz, kendinden uzaklaşarak kendisine yabancılaşır ve sürü içerisinde eriyerek kaybolur. Nietzsche için bu tür bir ahlak kabul edilemezdir, yıkılmalıdır. Bu noktada Nietzsche, immoralisttir fakat onun felsefesi sadece yıkıma yönelik değildir. O, yıkmayı, yeniden kurmak için istemektedir. Nietzsche’yi tam bir ahlak karşıtı olarak algılamadan önce dikkat etmemiz gereken çok önemli bir nokta vardır. Onun karşı çıktığı, savaş açtığı ve tümden yıkmak istediği geleneksel ahlaktır. Nietzsche, değersiz bir yaşamı öngörmez. O, sadece insanı özgürleştirmek ve kendi değerlerini yaratabilme gücünü ona vermek ister. Sürünün içinde yok olup giden insana, birey olduğunu, sürüye mahkum olmadığını, gerçek yaşamın bu dünyada olduğunu hatırlatır. Ona kendini ve kendine ait değerleri yaratma şansı tanır.
BAKINIZ Friedrich Wilhelm Nietzsche
Son düzenleyen _Yağmur_; 27 Ocak 2016 15:10