Ziyaretçi
Kut anlayışı nedir?
Kut Nedir?
Kut, Türkçenin en eski kelimelerinden birisidir. Tarih boyunca birçok anlam kazanmıştır. Kut her şeye girebilen ve kutsal nitelik kazandıran sihir gibi bir şeydi. Şamanizm’de ruh veya can anlamında kullanılmaktaydı. Eski Türk ve Moğollarda Kut’un semadan inen bir nur olduğuna inanılıyordu. Kut’un, bilgisiz, iyi ahlakını yitiren kimselerden uzaklaştığı kabul ediliyordu. Ayrıca Orhun Yazıtları’nda “Kut”, tanrı anlamında da kullanıldığı da görülmektedir.
Kut’un en yaygın ve belirgin anlamı, şüphesiz devlet veya siyasi hakimiyettir. Orhun Yazıtları’nda “Tanrı yarlıgadığı için kut’ım” şeklinde yani Hakan anlamında geçmektedir. Eski Türk hukuku ile ilgili en önemli kaynaklardan birisini teşkil eden Yusuf Has Hacib’in ünlü eserinin ismi “Kutadgu Bilig”in de buradan geldiği bilinmektedir. Eserin içerisinde de Kut kelimesi devlet ve siyasi hakimiyet anlamında sık sık kullanılmıştır. Netice olarak Kut, eski Türk kamu hukukunda temel bir yer tutmaktadır.
Kut Anlayışı
Kut Anlayışı, İslam öncesi Türk Devletleri’nden başlayarak; Osmanlı Devleti’ne kadar devam eden bir egemenlik anlayışıdır. Devleti yönetme yetkisinin, yöneten aileye Tanrı tarafından verildiğine inanılan bu anlayış, yüzyıllar geçse de, Türkler yeni dinlere inansalar da, devam etmiştir.
İslamiyet Öncesi Türk Devletleri’nde, yönetim her zaman aynı hanedanda kalmıştır. Çünkü Kut Anlayışına göre, bu hanedana emrahyönetme yetkisini Tanrı vermiştir. Bu yüzden devleti yönetme Kut verilen kişi ve hanedan dışına çıkamazdı. Her ne kadar Kut Anlayışı, ilahi bir temele dayansa da, ülkeyi yöneten kişi ilahi bir sıfata sahip değildi. Başka toplumlarda Tanrı Kral anlayışı görülürken, Türk Toplumunda bunun olmadığı çok açıktır. Yönetici de sıradan bir insandır ve ilahi bir vasfa sahip olmadığı için hata yapabilir, bilgisiz olabilir ve başarı da muhakkak değildir. Ulu olan Kut Anlayışıdır ve sorgulanamaz. Bu anlayış sayesinde Türk Devletleri’ni yöneten hanedanlar eleştirilmemiştir. Türk Tarihi’ne bakarsak, Memlük Devleti dışında hiçbir Türk Devleti’nde birden fazla hanedan ya da ailenin devleti yönettiğini göremeyiz. Çünkü Kut tek bir hanedana verilirdi.
İslamiyet’in kabulü ile beraber Kut Anlayışı sadece şekil değiştirmiştir. Ancak mantık gene aynıdır. Sadece İslamiyet’in getirdiği kurallar çerçevesinde Kut Anlayışı devam etmiştir. Artık Sultanlar, Halife’den menşur alarak saltanatlarını güçlendirmişler ve meşrulaştırmışlardır. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’e verilen Doğu’nun ve Batı’nın Sultanı ünvanı, kendisinin saltanatını dini açıdan pekiştirmiştir. Osmanlı Devleti’nde de Kut Anlayışı devam etmiştir. Devleti, kuruluştan yıkılışa kadar yöneten hanedan aynıdır ve tektir. Çünkü Kut Anlayışı’na göre devleti yönetme yetkisi Osmanoğulları Ailesi’ne aittir ve Kut Anlayışı da babadan oğla geçmiştir. Kut Anlayışı hem halk hem de ordu üzerinde çok etkili olmuştur. Türk Devletleri’nde çıkan isyanlara baktığımız zaman bunu rahatlıkla görebiliriz. Binlerce yıllık Türk Tarihi’nde ortaya çıkan isyanlar da hiçbir zaman ülkeyi yöneten hanedan direkt hedef alınmamıştır. Selçuklu zamanında çıkan isyanlar, devletin politikalarına yöneliktir. Hanedan ile doğrudan bir sorun yoktur. Osmanlı Devleti’nde çıkan isyanlarda da benzer durumlar görülür. Celali İsyanları, bozulan ekonomiye ve taşra’daki yöneticilerin yaptıkları haksızlıklara bir baş kaldırıdır. Osmanoğulları’nı tahttan indirme ya da başka bir yönetim şekline geçme gibi bir amaç yoktur. Yeniçeri İsyanları’nda da hedef aynıdır. İsyan edilen kişi bir şahıstır, aile ya da hanedan değildir. Zaman zaman padişahları öldürecek kadar ileriye giden Yeniçeriler, öldürdükleri padişahın yerine, aynı aileden başka bir kişiyi tahta çıkarmışlardır. Bu da, Kut Anlayışı’nın toplumun her kesimi tarafından nasıl sahiplenildiğinin ve kabul edildiğinin bir göstergesidir. Aradan binlerce yıl geçmesine rağmen Kut Anlayışı günlük hayatımızın halen bir parçasıdır. Bayram Kutlamak, Doğum günü Kutlamak gibi eylemlerdeki asıl fiil olan Kut, binlerce yıl öncesinden gelen bir geleneğin sonucudur.
Kut, Türkçenin en eski kelimelerinden birisidir. Tarih boyunca birçok anlam kazanmıştır. Kut her şeye girebilen ve kutsal nitelik kazandıran sihir gibi bir şeydi. Şamanizm’de ruh veya can anlamında kullanılmaktaydı. Eski Türk ve Moğollarda Kut’un semadan inen bir nur olduğuna inanılıyordu. Kut’un, bilgisiz, iyi ahlakını yitiren kimselerden uzaklaştığı kabul ediliyordu. Ayrıca Orhun Yazıtları’nda “Kut”, tanrı anlamında da kullanıldığı da görülmektedir.
Sponsorlu Baglantilar
Kut’un en yaygın ve belirgin anlamı, şüphesiz devlet veya siyasi hakimiyettir. Orhun Yazıtları’nda “Tanrı yarlıgadığı için kut’ım” şeklinde yani Hakan anlamında geçmektedir. Eski Türk hukuku ile ilgili en önemli kaynaklardan birisini teşkil eden Yusuf Has Hacib’in ünlü eserinin ismi “Kutadgu Bilig”in de buradan geldiği bilinmektedir. Eserin içerisinde de Kut kelimesi devlet ve siyasi hakimiyet anlamında sık sık kullanılmıştır. Netice olarak Kut, eski Türk kamu hukukunda temel bir yer tutmaktadır.
Kut Anlayışı
Kut Anlayışı, İslam öncesi Türk Devletleri’nden başlayarak; Osmanlı Devleti’ne kadar devam eden bir egemenlik anlayışıdır. Devleti yönetme yetkisinin, yöneten aileye Tanrı tarafından verildiğine inanılan bu anlayış, yüzyıllar geçse de, Türkler yeni dinlere inansalar da, devam etmiştir.
İslamiyet Öncesi Türk Devletleri’nde, yönetim her zaman aynı hanedanda kalmıştır. Çünkü Kut Anlayışına göre, bu hanedana emrahyönetme yetkisini Tanrı vermiştir. Bu yüzden devleti yönetme Kut verilen kişi ve hanedan dışına çıkamazdı. Her ne kadar Kut Anlayışı, ilahi bir temele dayansa da, ülkeyi yöneten kişi ilahi bir sıfata sahip değildi. Başka toplumlarda Tanrı Kral anlayışı görülürken, Türk Toplumunda bunun olmadığı çok açıktır. Yönetici de sıradan bir insandır ve ilahi bir vasfa sahip olmadığı için hata yapabilir, bilgisiz olabilir ve başarı da muhakkak değildir. Ulu olan Kut Anlayışıdır ve sorgulanamaz. Bu anlayış sayesinde Türk Devletleri’ni yöneten hanedanlar eleştirilmemiştir. Türk Tarihi’ne bakarsak, Memlük Devleti dışında hiçbir Türk Devleti’nde birden fazla hanedan ya da ailenin devleti yönettiğini göremeyiz. Çünkü Kut tek bir hanedana verilirdi.
İslamiyet’in kabulü ile beraber Kut Anlayışı sadece şekil değiştirmiştir. Ancak mantık gene aynıdır. Sadece İslamiyet’in getirdiği kurallar çerçevesinde Kut Anlayışı devam etmiştir. Artık Sultanlar, Halife’den menşur alarak saltanatlarını güçlendirmişler ve meşrulaştırmışlardır. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’e verilen Doğu’nun ve Batı’nın Sultanı ünvanı, kendisinin saltanatını dini açıdan pekiştirmiştir. Osmanlı Devleti’nde de Kut Anlayışı devam etmiştir. Devleti, kuruluştan yıkılışa kadar yöneten hanedan aynıdır ve tektir. Çünkü Kut Anlayışı’na göre devleti yönetme yetkisi Osmanoğulları Ailesi’ne aittir ve Kut Anlayışı da babadan oğla geçmiştir. Kut Anlayışı hem halk hem de ordu üzerinde çok etkili olmuştur. Türk Devletleri’nde çıkan isyanlara baktığımız zaman bunu rahatlıkla görebiliriz. Binlerce yıllık Türk Tarihi’nde ortaya çıkan isyanlar da hiçbir zaman ülkeyi yöneten hanedan direkt hedef alınmamıştır. Selçuklu zamanında çıkan isyanlar, devletin politikalarına yöneliktir. Hanedan ile doğrudan bir sorun yoktur. Osmanlı Devleti’nde çıkan isyanlarda da benzer durumlar görülür. Celali İsyanları, bozulan ekonomiye ve taşra’daki yöneticilerin yaptıkları haksızlıklara bir baş kaldırıdır. Osmanoğulları’nı tahttan indirme ya da başka bir yönetim şekline geçme gibi bir amaç yoktur. Yeniçeri İsyanları’nda da hedef aynıdır. İsyan edilen kişi bir şahıstır, aile ya da hanedan değildir. Zaman zaman padişahları öldürecek kadar ileriye giden Yeniçeriler, öldürdükleri padişahın yerine, aynı aileden başka bir kişiyi tahta çıkarmışlardır. Bu da, Kut Anlayışı’nın toplumun her kesimi tarafından nasıl sahiplenildiğinin ve kabul edildiğinin bir göstergesidir. Aradan binlerce yıl geçmesine rağmen Kut Anlayışı günlük hayatımızın halen bir parçasıdır. Bayram Kutlamak, Doğum günü Kutlamak gibi eylemlerdeki asıl fiil olan Kut, binlerce yıl öncesinden gelen bir geleneğin sonucudur.