
Ziyaretçi
1800'lü yıllarda ticaret nasıldı?
Yazar CİHAN DURA
Tarihî olarak 1850-1920 arası kapitalizmin gelişme sürecinde, bitiş ve başlangıçları birbirine geçmiş, iki aşamanın zaman boyutunu içerir.
-Bu iki aşamadan ilki, 19. Yüzyılın ilk çeyreğinde başlayan ve 1870’lerde hızını yitiren “serbest rekabetçi kapitalizm” aşamasıdır.
-İkincisi ise, 1860’larda belli belirsiz ortaya çıktığı görülen, 1873 büyük dünya bunalımından sonra belirginleşip, 1900-1903 bunalımıyla yaygınlaşan “tekelci kapitalizm”, yani emperyalizm aşamasıdır.
1800’lü yılların en gelişmiş kapitalist ülkesi olan İngiltere’nin, geri kalmış ülkelerle olan ilişkileri; özde aynı kalmakla birlikte, bu aşamalara göre farklılık göstermiş ve sonuçta iki tür “sömürülen ülke” tipi ortaya çıkmıştır: Yarı-sömürgeler, tam sömürgeler.
-Arjantin, Mısır, İran, Balkan ülkeleri, Osmanlı İmparatorluğu gibi politik bağımsızlıklarını şeklen de olsa koruyabilen, fakat ekonomik olarak büyük ölçüde sömürgeci- emperyalist ülkelere bağlanmış olan ülkeler yarı sömürge niteliği kazanmışlardır.
-Hindistan gibi ülkeler ise ekonomik bağımsızlıklarının yanı sıra politik bağımsızlıklarını da İngiltere’ye kaptırmış ve tam sömürge haline gelmişlerdir. İngiltere bunları doğrudan, “haydutça ve açık bir şekilde” sömürmüştür.
Burada iki ülke, Hindistan ve Osmanlı ülkesi karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır. Osmanlı ülkesi de, Hindistan da aynı sömürgeleşme aşamalarından geçmiştir. Sömürgeci ilk olarak bu iki ülkenin “geleneksel yapılar”ını hedef almış ve çökertmiştir. Bunlardan biri de mevcut olan zanaatlar, rakip konumunda “sanayiler”dir.
Bu yazıda konu “yerli sanayilerin çökertilmesi” ile sınırlandırılmıştır.
I) SÖMÜRGECİ HİNDİSTAN’DA…
“Moğolların Hindistan”ı, gelişen zanaatları sayesinde çok zengin bir üretime, verimli bir ticarete sahipti. Ancak XVIII. Yüzyıl’la birlikte her şey değişti: İngiltere’de, Sanayi Devrimi başlamıştı. İngiltere işlenmiş ürünlerini pazarlayacağı, sermayesini güvenli bir şekilde yatıracağı ülkelerin arayışına koyulmuştu.
İngiltere’de iktidarın, büyük ölçüde plütokrasi ve aristokrasinin elinde olduğu 18. Yüzyıl boyunca Hindistan, İngilizler tarafından dünyada görülmemiş bir şekilde sömürüldü, talan edildi.
İngiliz sömürgeciliğinin Hindistan’daki uygulayıcısı Doğu Hindistan Şirketi’dir (East İndia Company). İngiliz burjuvazisi ile Hindistan egemen sınıfı arasındaki ortaklık, bu şirket aracılığıyla pekiştirildi. İngiliz sanayi burjuvazisi, kendi ürünlerini rahatça satabilmek için, rakip ürünleri piyasadan silmek gerektiğine inanıyordu. Bu amaçla İngiltere ve Avrupa pazarlarını Hindistan’ın geleneksel ihraç malı olan pamuklu kumaşlara kapatmak yolunda büyük çaba gösterdi ve bunda başarılı oldu. Tabii bununla da yetinmedi, Hindistan’a gittikçe artan miktarlarda pamuk ipliği ve pamuklu kumaş ihraç ederek, ülkenin pamuklu sanayiini çökertti.
19. Yüzyıl’a girerken İngiltere’nin Hindistan’daki ikili görevinin birinci yönü, yani geleneksel yapıyı yıkma süreci, bütün hızıyla devam ediyordu.
Bu arada Burjuvazi İngiltere’de iki yönlü bir mücadele başlatmıştı:
-Ticarete konulan kısıtlamaların kaldırılması, yani serbest ticaretin sağlanması;
-Parlamentoya yalnız plütokrasi ve aristokrasinin temsilcilerinin girmesini mümkün kılan seçim sisteminin değiştirilmesi.
Bu ikili mücadele aynen Hindistan’a da yansıdı. Doğu Hindistan Şirketi, Hindistan ticareti üzerinde 1600 yılından beri sahip olduğu tekelci konumunu 1813 yılında yitirdi. İngiltere’nin sanayi ürünleri artık Hindistan’da söz konusu şirketin denetimi olmadan satılabilecekti. Bu ve buna benzer değişiklikler Hindistan ticaretinin niteliğini değiştirdi. O zamana dek Hindistan, İngiltere’ye ihracat yapan bir ülke konumundaydı. Ancak bunun önü kesildi : İngiliz sanayi burjuvazisinin ürünleri Hindistan pazarlarına girmeye başladı, hem de hiçbir kısıtlama olmaksızın…
Sonuç: Hindistan’ın İngiltere’den ithalatı hızla artmaya başladı. İhracat yapan Hindistan, ithalat yapan Hindistan’a dönüştü.
İngiliz tekstil endüstrisinin, yarımadayı kaliteli ve ucuz ürünlere boğdu. Makinenin endüstriye sokulması, büyük modern endüstrinin gelişmesi, yoğun üretime geçilmesi ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi sayesinde, askerî bakımdan zaten silahsızlandırılmış ve boyun eğdirilmiş olan zanaat sahipleri, böylece ekonomik bakımdan da savunmasız duruma düştüler.
Buharlı gemilerin işletilmesine başlanmasıyla İngiltere ile Hint Okyanusu arasındaki ulaşım kolaylaştı. İngiliz malları ülkenin en ücra köşelerine kadar kolayca götürüldü, İngiliz rekabetinin etkileri daha büyük boyutlara ulaştı. Bu da Hindistan’ın ekonomik yıkılışını hızlandırdı. İngilizler, Hindistan’dan ucuza iplik satın alıp İngiltere’ye gönderdiler. Bu ipliği orada işleyerek ürettikleri tekstil mallarını yeniden Hint pazarlarına sürdüler. Böylece yerli zanaatlara son ve öldürücü darbeyi de vurmuş oldular. Asıl trajik etkiler istihdamda görüldü: Yüz binlerce Hint zanaatçısı ortada kaldı. Tarımla uğraşan yoksul ırgatlara dönüştüler. Çöküntü bütün Hindistan’a yayıldı.
Aynı etkileri 1800’lerin özellikle ikinci yarısında Osmanlı ekonomisinde de görüyoruz.
II) SÖMÜRGECİ OSMANLI ÜLKESİNDE…
Osmanlı İmparatorluğu ekonomik ve mali bağımsızlığını, İngiltere ile yaptığı 1838 Serbest Ticaret Antlaşması ile kaybetmeye başladı. Bu antlaşmayı, sözde reformlar, dış borçlanma (1854), Düyunu Umumiye izledi. O antlaşma ve bütün diğerleri, İngiltere’nin bir süper güce dönüşme sürecinin bir gereğiydi. Osmanlı’ya düşen ise, çöküp dağılmaktı. Yani İngiltere’nin bir güç haline gelmesi için, önce bu antlaşmanın ve sözde reformların yapılması, sonra da Osmanlı Devleti’nin çöküp dağılması gerekiyordu.Sanayi Devrimi’nin sonucu olarak, dünya sanayi üretimi ve dünya ticareti XIX. yüzyılda âdeta patlamıştır. 1838 İngiliz-Osmanlı Serbest Ticaret Antlaşması ile 1854’de ilk Osmanlı dış borçlanmasının yapılması, dünya sanayi üretimi ile dünya ticaretinin büyüme oranlarının hızlandığı yıllara denk gelmektedir. Bu bir tesadüf değildir.
Çünkü emperyalizm mutlaka başkalarının kaybetmesi karşılığında hayat bulabilmektedir. Antlaşmanın imzalandığı dönemde (1830-1840) gerek dünya sanayi üretimi gerekse dış ticaret artış oranları (sırasıyla yüzde 2,9 ve yüzde 2,8) bir önceki döneme göre (sırasıyla yüzde 2,6 ve 1,4) hızlanmıştır, özellikle de dış ticaret... Hızlanma sonraki yirmi yılda da devam etti. Bu yıllar da İngiltere’nin, Osmanlı’nın boynuna borç boyunduruğunu geçirdiği yıllardır. Bu neden böyle oldu? Çünkü İngiltere’de sanayi üretimi arttı. Üretim iç talebin çok üzerindeydi. Bu fazlalık için yeni pazarlar lazımdı. İngiltere tabii hangi ülkeye dişini geçirebiliyorsa, o ülkeye yöneldi; tabii Hindistan’a olduğu gibi Osmanlı ülkesine de, onun pazarlarına da... Mal ve sermaye akımlarının önünü açacak ve bu akışı sürekli kılacak alt yapıyı ve örgütlenmeyi oluşturdu. Bunlardan biri yukarda belirttiğimiz gibi 1838 Serbest Ticaret Antlaşması’ydı... İngiltere’de ve ondan sonra sanayileşen diğer üç ülkede (Fransa, Almanya ve ABD’de) Sanayi Devrimi’nin birinci dalgası, pamuklu tekstil dalında gerçekleşmiştir. İstatistiklerden anlıyoruz ki, önce İngiltere’de, ardından ABD, Fransa ve Almanya’da pamuk ipliği üretimi büyük artış gösterdi.
Acaba bu artış gerçekleşirken, Osmanlı iplik ithalatı ve üretimi nasıl bir seyir izledi? İstatistiklerde açıkça görüyoruz: İthalat artıyor, üretim azalıyor. Başka bir deyişle o ülkelerin üretimi artarken bizim üretimimiz azalıyor, ithalatımız artıyor. Bu tam Batı’nın istediği bir gelişme, Osmanlı ekonomisi Batı ekonomisi ile “bütünleşmiş” oluyor. Pazar haline geliyor, Türkiye. Gerçekten, Prof. Dr. Şevket Pamuk’un kaydettiği gibi Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan Güney ve Doğu Asya’ya kadar pek çok çevre ülkesinde zanaatlara dayalı tarım-dışı üretim faaliyetleri (örneğin elde eğrilen iplik) ithal mallarının (örneğin pamuk ipliği ithalatının) rekabeti karşısında gerilemiştir. Osmanlı İmparatorluğu gibi sanayi-öncesi ekonomilerde, tekstil tarım-dışı üretimin en önemli dalıydı.
Ne var ki serbest ticaret antlaşmalarının yapıldığı 1800’lerin Osmanlı ekonomisinde “pamuklu tekstil en fazla darbe yiyen üretim dalı olmuştur.” Oysa 1700’lü yıllarda İmparatorluğun pamuklu kumaşta kendi kendine yeterli olduğu bir gerçektir. Durum, “İngiltere’de pamuklu dokuma sanayiinin, Sanayi Devrimi’nin etkisiyle hızlı bir dönüşüm” yaşadığı 1800’lerin ilk yirmi yılında da böyledir. Osmanlı pamuklu tekstil üretimi yaklaşık 12 milyon nüfus barındıran iç pazarın ihtiyacını karşılayabilmektedir. Doğrudan tüketim için evlerde yapılan pamuklu ve yünlü dokuma üretimi, toplam üretim içinde en büyük paya sahiptir. Kırsal alanlarda örgütlenen sipariş sistemi de hesaba alınırsa, Avrupa sanayinin darbesinden önceki dönemde, pamuk ipliği ve pamuklu kumaş üretiminin çok büyük bir kısmının kırsal alanlarda gerçekleşmekte olduğu anlaşılır.
Üretimin coğrafî dağılımına gelince, en önemli merkezler İstanbul ve Bursa’dır. Bunları Kuzey Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu takip ediyordu.Ne var ki Avrupa tekstilinin yoğun rekabeti başlayınca, Osmanlı İmparatorluğu’nun pamuklu dokuma alanındaki kendine yeterliliği değişiyor, hızla geriliyor. 1838 ve sonrasında imzalanan serbest ticaret antlaşmaları ithalattan alınan gümrük resmi oranının, 70 yıl boyunca, 1910’lara kadar çok düşük düzeylerde, yüzde 5 oranında tutulmasını sağladı.
Bu düzeyin ne denli komik olduğunu görebilmek için, 1900’lerin başlarında İngiliz sanayi ürünlerine diğer bazı ülkelerin uyguladığı gümrük vergisi oranlarıyla karşılaştırmak yeterli olacaktır: Rusya’da %131, ABD’de %73, Fransa’da %34, Almanya’da %25.Sanayi Devrimi ile birlikte yünlü dokumadan pamuklu dokumaya geçiş başlamıştı. 1840-1873 dönemi İmparatorluğun dünya pazarlarına hızla açıldığı dönemdir.
İç pazar Avrupa sanayi malları tarafından istila edilmektedir. İlk etkiler şunlardır:
-Pamuklu tekstil fiyatları hızla düşer.
-Osmanlı nüfusunun giyim tercihleri yünlü kumaştan, pamuklu kumaşa doğru kayar.
1820 ile 1909 arasında Osmanlı ülkesine giren ithal pamuk ipliği miktarı, 150 tondan 12 550 tona çıkarak, yüz kata yakın artmıştır. Ş. Pamuk’un hesabına göre, bu muazzam istilanın sonucu olarak, 1910’ların başında toplam tüketim içinde ithal mallarının payı yüzde 80’i aşmıştır (Dikkat, bu pay 1820’de yalnızca yüzde 4’dü). Çöküş ve işsizlik daha 1840’larda belirgin bir hale gelmiştir, özellikle Bursa ve Halep bölgelerinde… Osmanlı zanaatlarının yıkılması sürecinin en fazla hız kazandığı dönem ise, 1840-1870 arasıdır. Bu dönem Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa devletleri arasında serbest ticaret antlaşmalarının imzalanmasıyla başlıyor. Dönemin en belirgin eğilimlerinden biri de bu yıllara rastlar:
Elde eğrilen iplik üretimi 1820’de 11 550 tondan, 1840’da 8250, 1870’de 3 000, 1909’da 1000 tona düşerek, adeta silinip ortadan kalkıyor. Ş. Pamuk’un tahminine göre bu çöküş 1820-1870 arasında 4750 dokumacının işsiz kalması sonucunu doğurmuştur. Toparlarsak 1800’lerin ilk yıllarından itibaren ithal mallarının rekabeti üretim ve istihdamda gerilemeye yol açmıştır. Dış darbenin en şiddetli yılları 1840-1870 arasında yer almaktadır ki bu dönem Osmanlı dış ticaretinin hızla genişlediği yıllardır. Oysa 1820’lerin başında Osmanlı ekonomisi pamuklu ve yünlü tekstilde kendi kendine yeterli durumdaydı. 1900’lerin başlarına geldiğinde ise bu yeteneğini tamamen yitirmiştir: 1910’larda pamuklu tekstil tüketiminin yaklaşık beşte dördü ithal kaynaklıdır.
Daha da önemlisi Osmanlı köylüsünün pamuklu tekstil tüketiminin en azından üçte ikisi, ithal malı kumaşla karşılanmaktadır.Türkiye’de kendi pamuklu tekstil sanayimizin iç pazarda egemen olması, ancak bir bağımsızlık savaşı verilip Cumhuriyet kurulduktan sonra, 1930’larda ulusal bir ekonomi çerçevesinde mümkün olabilmiştir.
SONUÇ
Sonuç kısa ve özdür, açıkça da görülüyor.
Gerek Hindistan’da gerekse Osmanlı ülkesinde sömürge ilişkileri nisbeten geri durumda olan ülkenin aleyhine sonuç vermiştir.
Bugünkü Türkiye’de olacak olan da budur. Çünkü AB ile kurulu ilişkiler de sömürge ilişkileridir.
Bilim “aynı koşullar bir araya gelince, sonuç da aynı olur” der.
Öyleyse bugünkü Türkiye’nin sanayileri de birer birer çökecektir.
Ve yeniden İstiklal Savaşı koşullarına dönülecektir.
KAYNAKLAR
Çavdar, Tevfik, Millî Mücadelenin Ekonomik Kökenleri, Köz Yayınları, İst., 1974.
Dura, Cihan, Sömürgeleşen Türkiye, İleri Yayınları, İst., 2004.
Luraghi, Raimondo, Sömürgecilik Tarihi, (Çev.: Halim İnal), e Yayınları, İst.,2000.
Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, 3.B., Savaş Yayınları, Ank., 1982.
Pamuk, Şevket, Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık ve Büyüme (1820-1913), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İst., 1994.
BAKINIZ Teknolojiye Yenik Düşen Meslekler (Eski Meslekler)
Tarihî olarak 1850-1920 arası kapitalizmin gelişme sürecinde, bitiş ve başlangıçları birbirine geçmiş, iki aşamanın zaman boyutunu içerir.
Sponsorlu Baglantilar
-İkincisi ise, 1860’larda belli belirsiz ortaya çıktığı görülen, 1873 büyük dünya bunalımından sonra belirginleşip, 1900-1903 bunalımıyla yaygınlaşan “tekelci kapitalizm”, yani emperyalizm aşamasıdır.
1800’lü yılların en gelişmiş kapitalist ülkesi olan İngiltere’nin, geri kalmış ülkelerle olan ilişkileri; özde aynı kalmakla birlikte, bu aşamalara göre farklılık göstermiş ve sonuçta iki tür “sömürülen ülke” tipi ortaya çıkmıştır: Yarı-sömürgeler, tam sömürgeler.
-Arjantin, Mısır, İran, Balkan ülkeleri, Osmanlı İmparatorluğu gibi politik bağımsızlıklarını şeklen de olsa koruyabilen, fakat ekonomik olarak büyük ölçüde sömürgeci- emperyalist ülkelere bağlanmış olan ülkeler yarı sömürge niteliği kazanmışlardır.
-Hindistan gibi ülkeler ise ekonomik bağımsızlıklarının yanı sıra politik bağımsızlıklarını da İngiltere’ye kaptırmış ve tam sömürge haline gelmişlerdir. İngiltere bunları doğrudan, “haydutça ve açık bir şekilde” sömürmüştür.
Burada iki ülke, Hindistan ve Osmanlı ülkesi karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır. Osmanlı ülkesi de, Hindistan da aynı sömürgeleşme aşamalarından geçmiştir. Sömürgeci ilk olarak bu iki ülkenin “geleneksel yapılar”ını hedef almış ve çökertmiştir. Bunlardan biri de mevcut olan zanaatlar, rakip konumunda “sanayiler”dir.
Bu yazıda konu “yerli sanayilerin çökertilmesi” ile sınırlandırılmıştır.
I) SÖMÜRGECİ HİNDİSTAN’DA…
“Moğolların Hindistan”ı, gelişen zanaatları sayesinde çok zengin bir üretime, verimli bir ticarete sahipti. Ancak XVIII. Yüzyıl’la birlikte her şey değişti: İngiltere’de, Sanayi Devrimi başlamıştı. İngiltere işlenmiş ürünlerini pazarlayacağı, sermayesini güvenli bir şekilde yatıracağı ülkelerin arayışına koyulmuştu.
İngiltere’de iktidarın, büyük ölçüde plütokrasi ve aristokrasinin elinde olduğu 18. Yüzyıl boyunca Hindistan, İngilizler tarafından dünyada görülmemiş bir şekilde sömürüldü, talan edildi.
İngiliz sömürgeciliğinin Hindistan’daki uygulayıcısı Doğu Hindistan Şirketi’dir (East İndia Company). İngiliz burjuvazisi ile Hindistan egemen sınıfı arasındaki ortaklık, bu şirket aracılığıyla pekiştirildi. İngiliz sanayi burjuvazisi, kendi ürünlerini rahatça satabilmek için, rakip ürünleri piyasadan silmek gerektiğine inanıyordu. Bu amaçla İngiltere ve Avrupa pazarlarını Hindistan’ın geleneksel ihraç malı olan pamuklu kumaşlara kapatmak yolunda büyük çaba gösterdi ve bunda başarılı oldu. Tabii bununla da yetinmedi, Hindistan’a gittikçe artan miktarlarda pamuk ipliği ve pamuklu kumaş ihraç ederek, ülkenin pamuklu sanayiini çökertti.
19. Yüzyıl’a girerken İngiltere’nin Hindistan’daki ikili görevinin birinci yönü, yani geleneksel yapıyı yıkma süreci, bütün hızıyla devam ediyordu.
Bu arada Burjuvazi İngiltere’de iki yönlü bir mücadele başlatmıştı:
-Ticarete konulan kısıtlamaların kaldırılması, yani serbest ticaretin sağlanması;
-Parlamentoya yalnız plütokrasi ve aristokrasinin temsilcilerinin girmesini mümkün kılan seçim sisteminin değiştirilmesi.
Bu ikili mücadele aynen Hindistan’a da yansıdı. Doğu Hindistan Şirketi, Hindistan ticareti üzerinde 1600 yılından beri sahip olduğu tekelci konumunu 1813 yılında yitirdi. İngiltere’nin sanayi ürünleri artık Hindistan’da söz konusu şirketin denetimi olmadan satılabilecekti. Bu ve buna benzer değişiklikler Hindistan ticaretinin niteliğini değiştirdi. O zamana dek Hindistan, İngiltere’ye ihracat yapan bir ülke konumundaydı. Ancak bunun önü kesildi : İngiliz sanayi burjuvazisinin ürünleri Hindistan pazarlarına girmeye başladı, hem de hiçbir kısıtlama olmaksızın…
Sonuç: Hindistan’ın İngiltere’den ithalatı hızla artmaya başladı. İhracat yapan Hindistan, ithalat yapan Hindistan’a dönüştü.
İngiliz tekstil endüstrisinin, yarımadayı kaliteli ve ucuz ürünlere boğdu. Makinenin endüstriye sokulması, büyük modern endüstrinin gelişmesi, yoğun üretime geçilmesi ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi sayesinde, askerî bakımdan zaten silahsızlandırılmış ve boyun eğdirilmiş olan zanaat sahipleri, böylece ekonomik bakımdan da savunmasız duruma düştüler.
Buharlı gemilerin işletilmesine başlanmasıyla İngiltere ile Hint Okyanusu arasındaki ulaşım kolaylaştı. İngiliz malları ülkenin en ücra köşelerine kadar kolayca götürüldü, İngiliz rekabetinin etkileri daha büyük boyutlara ulaştı. Bu da Hindistan’ın ekonomik yıkılışını hızlandırdı. İngilizler, Hindistan’dan ucuza iplik satın alıp İngiltere’ye gönderdiler. Bu ipliği orada işleyerek ürettikleri tekstil mallarını yeniden Hint pazarlarına sürdüler. Böylece yerli zanaatlara son ve öldürücü darbeyi de vurmuş oldular. Asıl trajik etkiler istihdamda görüldü: Yüz binlerce Hint zanaatçısı ortada kaldı. Tarımla uğraşan yoksul ırgatlara dönüştüler. Çöküntü bütün Hindistan’a yayıldı.
Aynı etkileri 1800’lerin özellikle ikinci yarısında Osmanlı ekonomisinde de görüyoruz.
II) SÖMÜRGECİ OSMANLI ÜLKESİNDE…
Osmanlı İmparatorluğu ekonomik ve mali bağımsızlığını, İngiltere ile yaptığı 1838 Serbest Ticaret Antlaşması ile kaybetmeye başladı. Bu antlaşmayı, sözde reformlar, dış borçlanma (1854), Düyunu Umumiye izledi. O antlaşma ve bütün diğerleri, İngiltere’nin bir süper güce dönüşme sürecinin bir gereğiydi. Osmanlı’ya düşen ise, çöküp dağılmaktı. Yani İngiltere’nin bir güç haline gelmesi için, önce bu antlaşmanın ve sözde reformların yapılması, sonra da Osmanlı Devleti’nin çöküp dağılması gerekiyordu.Sanayi Devrimi’nin sonucu olarak, dünya sanayi üretimi ve dünya ticareti XIX. yüzyılda âdeta patlamıştır. 1838 İngiliz-Osmanlı Serbest Ticaret Antlaşması ile 1854’de ilk Osmanlı dış borçlanmasının yapılması, dünya sanayi üretimi ile dünya ticaretinin büyüme oranlarının hızlandığı yıllara denk gelmektedir. Bu bir tesadüf değildir.
Çünkü emperyalizm mutlaka başkalarının kaybetmesi karşılığında hayat bulabilmektedir. Antlaşmanın imzalandığı dönemde (1830-1840) gerek dünya sanayi üretimi gerekse dış ticaret artış oranları (sırasıyla yüzde 2,9 ve yüzde 2,8) bir önceki döneme göre (sırasıyla yüzde 2,6 ve 1,4) hızlanmıştır, özellikle de dış ticaret... Hızlanma sonraki yirmi yılda da devam etti. Bu yıllar da İngiltere’nin, Osmanlı’nın boynuna borç boyunduruğunu geçirdiği yıllardır. Bu neden böyle oldu? Çünkü İngiltere’de sanayi üretimi arttı. Üretim iç talebin çok üzerindeydi. Bu fazlalık için yeni pazarlar lazımdı. İngiltere tabii hangi ülkeye dişini geçirebiliyorsa, o ülkeye yöneldi; tabii Hindistan’a olduğu gibi Osmanlı ülkesine de, onun pazarlarına da... Mal ve sermaye akımlarının önünü açacak ve bu akışı sürekli kılacak alt yapıyı ve örgütlenmeyi oluşturdu. Bunlardan biri yukarda belirttiğimiz gibi 1838 Serbest Ticaret Antlaşması’ydı... İngiltere’de ve ondan sonra sanayileşen diğer üç ülkede (Fransa, Almanya ve ABD’de) Sanayi Devrimi’nin birinci dalgası, pamuklu tekstil dalında gerçekleşmiştir. İstatistiklerden anlıyoruz ki, önce İngiltere’de, ardından ABD, Fransa ve Almanya’da pamuk ipliği üretimi büyük artış gösterdi.
Acaba bu artış gerçekleşirken, Osmanlı iplik ithalatı ve üretimi nasıl bir seyir izledi? İstatistiklerde açıkça görüyoruz: İthalat artıyor, üretim azalıyor. Başka bir deyişle o ülkelerin üretimi artarken bizim üretimimiz azalıyor, ithalatımız artıyor. Bu tam Batı’nın istediği bir gelişme, Osmanlı ekonomisi Batı ekonomisi ile “bütünleşmiş” oluyor. Pazar haline geliyor, Türkiye. Gerçekten, Prof. Dr. Şevket Pamuk’un kaydettiği gibi Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan Güney ve Doğu Asya’ya kadar pek çok çevre ülkesinde zanaatlara dayalı tarım-dışı üretim faaliyetleri (örneğin elde eğrilen iplik) ithal mallarının (örneğin pamuk ipliği ithalatının) rekabeti karşısında gerilemiştir. Osmanlı İmparatorluğu gibi sanayi-öncesi ekonomilerde, tekstil tarım-dışı üretimin en önemli dalıydı.
Ne var ki serbest ticaret antlaşmalarının yapıldığı 1800’lerin Osmanlı ekonomisinde “pamuklu tekstil en fazla darbe yiyen üretim dalı olmuştur.” Oysa 1700’lü yıllarda İmparatorluğun pamuklu kumaşta kendi kendine yeterli olduğu bir gerçektir. Durum, “İngiltere’de pamuklu dokuma sanayiinin, Sanayi Devrimi’nin etkisiyle hızlı bir dönüşüm” yaşadığı 1800’lerin ilk yirmi yılında da böyledir. Osmanlı pamuklu tekstil üretimi yaklaşık 12 milyon nüfus barındıran iç pazarın ihtiyacını karşılayabilmektedir. Doğrudan tüketim için evlerde yapılan pamuklu ve yünlü dokuma üretimi, toplam üretim içinde en büyük paya sahiptir. Kırsal alanlarda örgütlenen sipariş sistemi de hesaba alınırsa, Avrupa sanayinin darbesinden önceki dönemde, pamuk ipliği ve pamuklu kumaş üretiminin çok büyük bir kısmının kırsal alanlarda gerçekleşmekte olduğu anlaşılır.
Üretimin coğrafî dağılımına gelince, en önemli merkezler İstanbul ve Bursa’dır. Bunları Kuzey Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu takip ediyordu.Ne var ki Avrupa tekstilinin yoğun rekabeti başlayınca, Osmanlı İmparatorluğu’nun pamuklu dokuma alanındaki kendine yeterliliği değişiyor, hızla geriliyor. 1838 ve sonrasında imzalanan serbest ticaret antlaşmaları ithalattan alınan gümrük resmi oranının, 70 yıl boyunca, 1910’lara kadar çok düşük düzeylerde, yüzde 5 oranında tutulmasını sağladı.
Bu düzeyin ne denli komik olduğunu görebilmek için, 1900’lerin başlarında İngiliz sanayi ürünlerine diğer bazı ülkelerin uyguladığı gümrük vergisi oranlarıyla karşılaştırmak yeterli olacaktır: Rusya’da %131, ABD’de %73, Fransa’da %34, Almanya’da %25.Sanayi Devrimi ile birlikte yünlü dokumadan pamuklu dokumaya geçiş başlamıştı. 1840-1873 dönemi İmparatorluğun dünya pazarlarına hızla açıldığı dönemdir.
İç pazar Avrupa sanayi malları tarafından istila edilmektedir. İlk etkiler şunlardır:
-Pamuklu tekstil fiyatları hızla düşer.
-Osmanlı nüfusunun giyim tercihleri yünlü kumaştan, pamuklu kumaşa doğru kayar.
1820 ile 1909 arasında Osmanlı ülkesine giren ithal pamuk ipliği miktarı, 150 tondan 12 550 tona çıkarak, yüz kata yakın artmıştır. Ş. Pamuk’un hesabına göre, bu muazzam istilanın sonucu olarak, 1910’ların başında toplam tüketim içinde ithal mallarının payı yüzde 80’i aşmıştır (Dikkat, bu pay 1820’de yalnızca yüzde 4’dü). Çöküş ve işsizlik daha 1840’larda belirgin bir hale gelmiştir, özellikle Bursa ve Halep bölgelerinde… Osmanlı zanaatlarının yıkılması sürecinin en fazla hız kazandığı dönem ise, 1840-1870 arasıdır. Bu dönem Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa devletleri arasında serbest ticaret antlaşmalarının imzalanmasıyla başlıyor. Dönemin en belirgin eğilimlerinden biri de bu yıllara rastlar:
Elde eğrilen iplik üretimi 1820’de 11 550 tondan, 1840’da 8250, 1870’de 3 000, 1909’da 1000 tona düşerek, adeta silinip ortadan kalkıyor. Ş. Pamuk’un tahminine göre bu çöküş 1820-1870 arasında 4750 dokumacının işsiz kalması sonucunu doğurmuştur. Toparlarsak 1800’lerin ilk yıllarından itibaren ithal mallarının rekabeti üretim ve istihdamda gerilemeye yol açmıştır. Dış darbenin en şiddetli yılları 1840-1870 arasında yer almaktadır ki bu dönem Osmanlı dış ticaretinin hızla genişlediği yıllardır. Oysa 1820’lerin başında Osmanlı ekonomisi pamuklu ve yünlü tekstilde kendi kendine yeterli durumdaydı. 1900’lerin başlarına geldiğinde ise bu yeteneğini tamamen yitirmiştir: 1910’larda pamuklu tekstil tüketiminin yaklaşık beşte dördü ithal kaynaklıdır.
Daha da önemlisi Osmanlı köylüsünün pamuklu tekstil tüketiminin en azından üçte ikisi, ithal malı kumaşla karşılanmaktadır.Türkiye’de kendi pamuklu tekstil sanayimizin iç pazarda egemen olması, ancak bir bağımsızlık savaşı verilip Cumhuriyet kurulduktan sonra, 1930’larda ulusal bir ekonomi çerçevesinde mümkün olabilmiştir.
SONUÇ
Sonuç kısa ve özdür, açıkça da görülüyor.
Gerek Hindistan’da gerekse Osmanlı ülkesinde sömürge ilişkileri nisbeten geri durumda olan ülkenin aleyhine sonuç vermiştir.
Bugünkü Türkiye’de olacak olan da budur. Çünkü AB ile kurulu ilişkiler de sömürge ilişkileridir.
Bilim “aynı koşullar bir araya gelince, sonuç da aynı olur” der.
Öyleyse bugünkü Türkiye’nin sanayileri de birer birer çökecektir.
Ve yeniden İstiklal Savaşı koşullarına dönülecektir.
KAYNAKLAR
Çavdar, Tevfik, Millî Mücadelenin Ekonomik Kökenleri, Köz Yayınları, İst., 1974.
Dura, Cihan, Sömürgeleşen Türkiye, İleri Yayınları, İst., 2004.
Luraghi, Raimondo, Sömürgecilik Tarihi, (Çev.: Halim İnal), e Yayınları, İst.,2000.
Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, 3.B., Savaş Yayınları, Ank., 1982.
Pamuk, Şevket, Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık ve Büyüme (1820-1913), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İst., 1994.
BAKINIZ Teknolojiye Yenik Düşen Meslekler (Eski Meslekler)
Son düzenleyen Safi; 6 Mayıs 2019 14:09