Arama

Gezi yazısı örnekleri verir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 12 Ocak 2012 Gösterim: 31.840 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gezi yazısı örneği bulabilir misiniz?
EN İYİ CEVABI Mira verdi
3000 Yıllık Tarihiyle Assos

Sponsorlu Bağlantılar
Batı Anadolu’da Edremit Körfezi’nin kenarında bulunan Assos, antik çağlara uzanan tarihiyle, denizi, doğasıyla sevimli bir köy. Andezit taşından yapılmış eski evler ve köy ürünlerini satmaya çalışan köylüler arasından geçerek oldukça rüzgarlı ve soğuk bir havada en tepeye kadar tırmandık.

Antik çağlarda önemli bir yerleşim yeri olan Assos’ta yaklaşık 230 metre yükseklikle Athena Tapınağı bulunuyor. M.Ö.VI. yüzyılın ortalarında yapılan tapınak, tüm köye, Ege Denizi’ne ve Midilli Adası’na tepeden bakmaya devam ediyor. Dikörtgen planlı, Anadolu’daki en eski dorik tarzındaki tapınaktan günümüze birkaç sütunu kalmış. Tapınak, Agora’sı, Tiyatro’su ve diğer kalıntılarıyla Bahramkale Köyü ile iç içe zamana direnmeye çalışıyor. Bulunduğu tepe itibarıyla oldukça güzel bir havası var. Midilli Adası’nın en net göründüğü yerlerden biri olan tapınaktan tekrar köye doğru inerken minaresi olmayan güzel bir cami görüyoruz. Hüdavendigar Camii’nin bir bölümü bölgedeki Bizans ve Roma döneminden kalma devşirme taşlar kullanılarak yapılmış.

Assos, Behramkale ya da Behramköy adıyla da biliniyor. Köy içinden tepeye çıkan Arnavut kaldırımlı yokuş boyunca köylülerin ürünlerini sattıkları tezgahlar sıralanıyor. Gittiğimizde sabahın erken saatleri ve çok rüzgarlı olmasından dolayı tezgahlar yeni yeni açılsa da, buranın meşhur kekiğini alma şansımız oldu. Limon ve dağ kekiği kokusuyla gerçekten çok güzel. Bölgedeki evlerin bir kısmı pansiyon ve restoran olarak işletilmekte
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

Gezi yazısı örneği bulabilir misiniz?

Kırıkkale’ye Giderken
Ankara kalesi, telsiz direkleri ve bir tünel… Yarım dakika karanlık. Ankara geride kaldı. Bu yol, bütün bozkırı geçer, Karadeniz’e dek ulaşır.
Sponsorlu Bağlantılar
İsmet Paşa yıllardır fikir döktü, ray döşedi. şimdi ben, bu ray üstünden fikir taşıyan kültür savaşının zırhlı trenine yetişmek için kilometrelerin sekişini sayıyorum. Tren yolunda… Gezici eğitim sergisi Kırıkkale istasyonunda…

Tren yolunda dediğim zaman dudaklarımızda yabansı bir kıvrıntı seziyor gibiyim. Sezmeye de gerek yok gerçekten:
“Tren yolunda da laf mı a canım.” diyebilirsiniz.


Eğer siz, bir zamanlar Yahşıhan’a dek böyle gidip gelen eski tren bozuntusunu anımsarsınız hiç de böyle düşünmezsiniz.
Hele benim gibi Yahşıhan yolunda tuhaflıklara tanık olmuşsanız…


Size, istasyonların kimi bodurumsu, kimi kavaklar gibi birbirlerinin sırtından sırıtan uzun dallı ağaçlarından, çeşmelerinden, bayrak direklerinden, makaslarından, telgraf direklerine tünemiş güvercinlerinden, yol kenarında doygun doygun treni seyreden öküzlerden, özgür ve neşeli sıpalardan söz edeceğimize bizim orta Anadolu’ya kültür ve yeninin aşkını taşıyan trene rast gelinceye dek bugünkü güzel trenin yerindeki o eski tren ve ray bozuntusundan söz edeyim, her halde canınız sıkılmaz.

Yıl 1921, İnönü ile Sakarya savaşının araları… Ankara’dan Kayseri’ye doğru bir akın var.
Kağnı, kağnı, kağnı Yollardan, dağlardan, taşlardan gıcırtıdan geçilmiyor.


Mumyalanmış bir eşeğe benzeyen cılız, sanki tenekeden yapılma bir lokomotif, ince, uzun hörgücünü kaldırmış, bitkin develeri anımsatan vagonlar da bunların arasında Kayseri yolunu tutuyor.
Her nedense o zaman burada işleyen dekovilde, sudan geçmeyen hayvanın inadına benzer bir inat vardı. Zaman zaman tutarağı tutardı. Bakarsınız, tıpış t ıpış giderken birdenbire zınk yerinde sayar. Bir ses duyulur:


“Lokomotifin suyu tükendi. Allah’ını seven su getirsin!…”
Kovalarla, ibriklerle, testilerle bir sürü halk su aramaya çıkar, su bulunmayan bir yerde ise herkes mataralarındaki, testilerindeki, teneke ya da toprak ibriklerindeki suları lokomotife boşaltırlar. Mübarek, yürümeye başlar. Ama yürüyüş de ne yürüyüş!…
Trenin üstünde pinekleyen ihtiyarlar, kimi zaman şöyle konuşurlardı:
“Tren giderken indim, aptes bozdum, elimi yudum, trene bindim.”
“Abdest tazeledim, yine geldim, yetiştim.”
Yokuş bir yere gelindi mi bir ses yükselirdi:
“Allah’ını seven vagonları ardından itsin!”


Yüzlerce adam trenden iner, trenin durduğunu gören köylüler de gelir. Helesa yelesa ile treni yürütürlerdi. Trenin kömürü tükenip yöreden çalı çırpı topladığımızı da ben bilirim.
Bunları söylerken sadece bir anıyı anlatıyorum. Dün süngüsünü tüfeğine çaputla bağlayıp düşmana saldıran bir ulusun o günü böyle geçerdi.
Şimdi İsmet Paşa’nın döşediği raylar üstünde fikir gibi hızlı, düzenli ve rahat trenle Kırıkkale’ye yaklaşıyoruz.


Makinenin, tekniğin dokunduğu yer, çölün ortasında bile olsa yepyeni bir uygarlığı f ışkırtıveriyor. Kırıkkale işte böyle bozkırın ortasında baca, fabrika, asfalt, geometri, boyalı ev, sağlam tavan, iş gömleği giyen alın terli insan demektir. Kırıkkale bana, kopmuş bir film parçasının sarı bakkal kâğıdına yapıştırılması etkisini yaptı. Kırıkkale, başlı başına minnacık bir fabrika yuvasıdır. Sağı solu, önü arkası bozkırdır.

İstasyon kalabalık… Siyahlar giyinmiş öğretmenler, iş gömlekli işçiler, ustalar, mühendisler, bereli kadınlar, irili ufaklı çocuklar vagonların çevresinde toplanıyorlar…

[Sadri Etem (Ertem). "Kırıkkale'ye Giderken",Türk Dili Dergisi, Gezi Özel Sayısı, 1 Mart 1973.]


örnek veriyoruz siz bunlara göre gezi yazısı sizde yazabilirsiniz.Kolay gelsin.

kosovalı hulya - avatarı
kosovalı hulya
VIP VIP Üye
19 Eylül 2011       Mesaj #3
kosovalı hulya - avatarı
VIP VIP Üye
Gezi Yazısı Örnekleri

Yaşamın ve yaşadıklarımızın tanıklıklarını içeren yazı türlerinin başında gezi yazıları gelmektedir.

ızlenim, gözlem birliğine dayalı bir yanı olan bu tür yazıların günümüzde daha da zengin söyleyiş özellikleri taşıdığını gözlüyoruz.

Gezi yazılarında esas öğe gezilip görülen yerlere dair izlenim ve gözlemlerin dile getirilmesidir. Gezmek, bir bakıma, yeni yerler görmek/tanımak/keşfetmekle ilgili olduğuna göre; tüm bunların yazıya aktarılması da bu türün gelişmesine neden olmuştur.

Geçmişteki seyahatnameler gezginlerin/seyyahların bu tür gezilerini içeren metinlerdir. Venedikli Marco Polo'nun (1254-1324) Asya'ya 1271 yılında yaptığı serüvenli yolculuğun gezi notlarını içeren Geziler Kitabı bu alandaki ilk kitaplardan biridir. Marco Polo, ulaştığı Çin'de, Büyük Moğol ımparatoru Kubilay Han'ın gözüne girerek resmi görevler üstlenir. Çin'in ve Hindistan'nın birçok yerine geziler yapar. Tüm bu gezilerinde görüp duyduğu her şeyi yazıya geçiren Marco Polo 1295'te Venedik'e dönüp ticaretle uğraşır. Venediklilerle Cenevizliler arasındaki deniz savaşında tutsak düşen Marco Polo, Cenova'da dört yıl tutsak kalır. Hücre arkadaşı Piza'lı Rusticano'ya notlarından yola çıkarak bu gezilerini kaleme aldırır.

Çeşitli dillerde el yazması olarak yazılan kitap, 1477'de ilk kez basılır. Polo'nun bu kitabı bir dönüm noktasıdır Avrupa'da. Çin uygarlığının bir tür keşfi olarak nitelendirilebilir. Ortaçağ Avrupa'sının, bir gezi kitabı aracılığıyla bunun farkına varması, yeni keşiflerin de önünü açmıştır.

Polo'nun anlattıkları, yaklaşık iki yüz yıl sonra Kristof Kolomb'un eline geçer. Gezi notlarında sözü edilen yerlere gitmek düşü Kolomb'un yeni dünyayı keşfetmek seferlerini başlatmıştır diyebiliriz.

ılginç olanı da, Kolomb bu seferlere çıkarken gezi günlükleri yazmış olmasıdır. gezi yazısı yazma duygusunu veriyor. Bu da, denememsi düzyazılar biçeminde olduğu gibi, yol günlükleri, yol notları, hatta mektuplarla da yazılagelir.

Öyle ki, böylesi gezi yolculukları zamanla bir keşfe dönüşebilir. ınsanoğlunun bu tanıklıklarını yazma çabası ise, bu alanda önemli bir birikimi oluşturmuştur.

Türklerde gezi yazılarının, yani seyahatnamelerin yazımı çok sonraki yıllara rastlar. Ünlü coğrafyacı ve haritacı Pirî Reis'in (1475-1554) kaleme aldığı Kitab-ı Bahriye'yi Akdeniz'in kitabı olarak nitelendirebiliriz. Gezdiği bütün Akdeniz yöresini adım adım resimleyip haritalarla bezeyerek kitabına geçen Pirî Reis, deniz yolculukları için bir tür el kitabı sunar. Onun bu çabası, günümüzde bir başka boyutta yazılacak olan gezi/yolculuk kitaplarının ilk örneğidir de diyebiliriz.

ılk seyahatname örneği ise Hoca Gıyâsüddin Nakkâş'ın Acâibü'l-Letâif'idir. Bir diğeri de tüccar Ali Ekber Hatâî'nin 1515'te kaleme aldığı Hıtâînâme'dir.

Klasik Osmanlı döneminde ise Seydi Ali Reis'in (? - 1562), donanma kaptanı olarak Portekizlilere karşı gönderildiği Hint denizinde fırtınaya tutularak karaya çıkması, sonrasında ise dört yılı bulacak olan kara yolculuğunun öyküsünü dile getiren Mirâtü'l-Memâlik adlı kitabını sayabiliriz. Katip Çelebi'nin (1609-1657), fene bir coğrafya kitabı olarak nitelendirebileceğimiz Cihan-nümâ'sını (1648) sayabiliriz.

Bizim, bu açıdan, en tanınmış gezginimiz olan Evliya Çelebi'nin (1611-1682) ıstanbul'un dört bucağını arşınladıktan sonra önce Bursa, ızmit, Trabzon (1640); ardından Kırım ve Girit'e giden (1645) Evliya Çelebi; ımparatorluğun ulaşabildiği üç kıtaya geziler yapar. Son olarak da Almanya, Avusturya, Hicaz, Mısır ve Habeşistan'ı gören Evliya Çelebi bütün bu gezilerinin izlenim ve notlarını on ciltlik Seyahatname'de topladı. Bu seyahatname, bir tür yeryüzü coğrafyasının renklerini getirir bizlere. Gidilen yerlerin tarihsel, kültürel, etnografik, sosyolojik birçok özelliğinden seyahatnamesinde söz eden Evliya Çelebi, önemli tanıklıklar getirmektedir.

***
Gezi, yolculukları içerdiğinden, bu tür yazıları çeşitlendiren bir boyut da; yol notları/yolculuk günlükleridir. Gezginliğin çetelesini tutmak için günü gününe yazılan günlük ve notların önemli tanıklıklar getirdiğini söyleyebiliriz.

Günümüzde gezi kavramı, seyahat düşüncesi gelişip zenginleşmiştir. Bu yan da, ister istemez, yazınsal bir tür olarak gezi yazılarının ayrı ayrı adlarda nitelendirilmesini getirmiştir. Bilgi, belge, kılavuz türünden kitapların yanı sıra sözünü ettiğimiz günlükler/yolculuk notları bu alanı daha da ilgi çekici kılmıştır diyebiliriz.

Ahmet Haşim, seyahati biraz daha farklı görenlerden: ""ınsan, hayatının tatsızlığından ve etrafında görüp bıktığı şeylerin o yorucu alelâdeliğinden bir müddet kurtulabilmek için ümidiyle seyahate çıkar. Bu itibarla seyahat 'harikuladelikler avı' demektir.""

Bunda haklı olduğu yanlar yok değil! Gezilerin içerdiği yolculuklar yeni/ilginç yerleri görme duygumuzu körüklediği gibi, kezlerce gidilen yerlere dönüşün de derin bir anlamını içerek yolculuklardan da söz edebiliriz. Örneğin; tarihsel ve kentsel yerlere yapılan yolculuklar biraz da bunu içerir diyebiliriz.

Her ne yanıyla bakarsak bakalım gezinin hayatımızdaki yeri çok yönlülükler içerir. Homeros'un Odysseus'unu ilk uzun yolculuk kitabı olarak alırsak, bunun serüvenler içeren boyutu olduğunu da söyleyebiliriz.
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
12 Ocak 2012       Mesaj #4
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
3000 Yıllık Tarihiyle Assos

Batı Anadolu’da Edremit Körfezi’nin kenarında bulunan Assos, antik çağlara uzanan tarihiyle, denizi, doğasıyla sevimli bir köy. Andezit taşından yapılmış eski evler ve köy ürünlerini satmaya çalışan köylüler arasından geçerek oldukça rüzgarlı ve soğuk bir havada en tepeye kadar tırmandık.

Antik çağlarda önemli bir yerleşim yeri olan Assos’ta yaklaşık 230 metre yükseklikle Athena Tapınağı bulunuyor. M.Ö.VI. yüzyılın ortalarında yapılan tapınak, tüm köye, Ege Denizi’ne ve Midilli Adası’na tepeden bakmaya devam ediyor. Dikörtgen planlı, Anadolu’daki en eski dorik tarzındaki tapınaktan günümüze birkaç sütunu kalmış. Tapınak, Agora’sı, Tiyatro’su ve diğer kalıntılarıyla Bahramkale Köyü ile iç içe zamana direnmeye çalışıyor. Bulunduğu tepe itibarıyla oldukça güzel bir havası var. Midilli Adası’nın en net göründüğü yerlerden biri olan tapınaktan tekrar köye doğru inerken minaresi olmayan güzel bir cami görüyoruz. Hüdavendigar Camii’nin bir bölümü bölgedeki Bizans ve Roma döneminden kalma devşirme taşlar kullanılarak yapılmış.

Assos, Behramkale ya da Behramköy adıyla da biliniyor. Köy içinden tepeye çıkan Arnavut kaldırımlı yokuş boyunca köylülerin ürünlerini sattıkları tezgahlar sıralanıyor. Gittiğimizde sabahın erken saatleri ve çok rüzgarlı olmasından dolayı tezgahlar yeni yeni açılsa da, buranın meşhur kekiğini alma şansımız oldu. Limon ve dağ kekiği kokusuyla gerçekten çok güzel. Bölgedeki evlerin bir kısmı pansiyon ve restoran olarak işletilmekte
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 18 Ağustos 2016 17:28
theMira

Benzer Konular

5 Mart 2011 / evliya çelebi Cevaplanmış
18 Nisan 2015 / Misafir Cevaplanmış
13 Haziran 2012 / Misafir Edebiyat
9 Mart 2015 / Misafir Soru-Cevap