Ziyaretçi
Dini açıdan uyuşturucu kullanmanın hükmü nedir?
Uyuşturucu ve Bağımlılık Yapan Maddelerin Dini Hükmü
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bize bıraktığı en büyük miras, O'nun hayatı boyunca izlediği yolu yani sünnetidir. Sünnet, bir hayat modelidir.
Sponsorlu Bağlantılar
Sünnet bize Allah'a kulluk, ahlâk, sosyal münasebetler ve aile hayatı gibi insanı ilgilendiren her hususla ilgili davranış modelleri sunmaktadır. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ibadet, alış veriş, evlilik ve diğer muamelât bahisleri hakkındaki sünneti fıkıh kitaplarında tespit edilmiştir. İslâm âlimleri bir yandan hadis-i şeriflerin ifade ettiği hükümleri istinbat ederken, bir yandan da bu hükümlerin temel amaçlarını, yani dinin temel gayelerini tespit etmeye çalışmışlardır. Zira yeni ortaya çıkan meseleler hakkında hüküm verilirken veya belirlenmiş hükümler uygulanırken bu ilkeler dikkate alınmıştır. Toplum düzeninin sağlanması için Kur’ân ve Sünnet'in öngördüğü bu temel ilkelere "Zaruriyât: Zarurî yararlar" denilmiştir. Bu esaslar dinin gerçekleştirmeyi hedeflediği temel gayelerdir. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ısrarla üzerinde durduğu bu esaslar, beş ana başlıkta toplanmıştır: 1) Dinin korunması, 2) aklın korunması, 3) canın korunması, 4) malın korunması, 5) neslin/ailenin/namusun korunması. Günümüz toplumunda daha çok can ve mal emniyeti üzerinde ısrarla durulmakta; diğer hususlar ise yeterince ilgi görmemekte hatta ihmal edilmektedir. Hâlbuki bu temel haklar birbirine bağlıdır. Birinin ihmali çoğu kez diğerlerinin ihlaline neden olmaktadır.
Bağımlılık yapan maddeler meselesine bahsi geçen beş temel hak açısından yaklaşılması gerektiği kanaatindeyiz. Bağımlılık yapan, sarhoş edici ve uyuşturucu maddelerle mücadele konusuna daha çok can ve mal emniyeti açısından yaklaşılmaktadır. Hatta zarar vermeyeceği düşünülen miktarlarda alkol alınmasında mahzur görülmemekte; bazı ülkelerde belirli miktarlarda uyuşturucu maddelerin kullanılmasına müsaade edilmektedir. Alkol ve uyuşturucunun daha çok maddî ve kültürel imkânlar açısından gelişmiş toplumlarda ortaya çıktığı ve yaygınlık kazandığı göz önünde tutulursa, günümüzde bu iki problemle mücadelede başarısız kalındığı söylenebilir. Bir başka deyişle, alkolizmin ve uyuşturucunun çözümsüz kalmasının temel sebebi eğitim ve bilgilendirme eksikliği veya maddî imkânsızlıklar değildir. Kanaatimizce bu alışkanlıkların rağbet görmesinin, bağımlı olanların her türlü imkânlar seferber edildiği halde bu alışkanlıklardan vazgeçememesinin en önemli sebebi, söz konusu maddelerin bizatihi kötü görülmemesi, yalnızca sonuçları açısından kınanmasıdır. Hatta günümüzde popüler sosyal ve kültürel çevrelerin söz konusu maddelerin kullanımını zımnen teşvik ettiği bile söylenebilir. Bağımlıların bu alışkanlıklardan kurtulamamasının bir diğer sebebi de, yasaklayan kişi ve kurumların vicdanlar üzerinde etkili ve caydırıcı bir otoritesinin bulunmamasıdır.
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), her konuda insanlığa örnek ve rehberdir. İyilik ve güzellikleri emretmiş; kötülükleri ve çirkinlikleri yasaklamıştır. O getirdiği dini esaslar ile insanlık tarihinin farklı devirlerinde ortaya çıkması muhtemel bütün çirkinlikleri ortadan kaldırmayı ve kötü alışkanlıkları engellemeyi hedeflemiştir. İnsanın aklına, dinine, canına, malına ve namusuna zarar verdiği bilinen her türlü kötülük dinen yasaklanmıştır. Nitekim Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), habis şeyleri yasaklamıştır. Kur’ân-ı Kerim'de "O (Peygamber), onları kötülükten nehyediyor, onlara temiz şeyleri helal, murdar şeyleri de haram kılıyor." (A'râf sûresi, 157) buyrularak, Peygamber Efendimiz'in kötülükler karşısındaki hassasiyeti dile getirilmiştir. O halde uyuşturucu ve benzeri sarhoşluk ve bağımlılık yapan yeni ortaya çıkmış maddeler dinî naslarda açıkça isimleri belirtilmemiş olsa da dini açıdan yasaklanmışlardır. Bağımlılık yaptığı, mal kaybına yol açtığı, sağlığa ve topluma zararlı olduğundan dolayı sigarayı da aynı şekilde değerlendirmek mümkündür. Uyuşturucu ve bağımlılık yapan maddeleri, korunması gereken temel haklar açısından sırayla tetkik edelim.
1. Dinin Korunması
Din, akıl, beden, çocuklar ve mal Allah Teâlâ tarafından insana verilmiş nimet ve emanettirler. Bu emanetlerin nasıl kullanılacağı, malının ve bedeninin kişi üzerindeki haklarını İslâm dini açıklamıştır. Uyuşturucu ve bağımlılık yapan maddeler, içki gibi öncelikle diyanet/dindarlık duygusunun korunması açısından zararlı ve tehlikelidir.
Allah Resûlü (s.a.s.) bir hadislerinde "İçki, bütün kötülüklerin/pisliklerin anası (kaynağı)'dır." buyurmuştur (Nesâî, Eşribe 44). Bir başka hadislerinde ise "Sarhoşluk veren her içki (içeçek) haramdır." (Buhârî, Eşribe 4) buyurarak, sarhoşluk hakkındaki temel dini ilkeyi belirlemiştir. Sarhoşluk veren maddelerin içecek şeklinde olması şart değildir, sarhoşluk veren her şey haram kılınmıştır. Zira yine bir başka hadiste "Sarhoşluk veren her şey haramdır." (Tirmizî, Eşribe 2) buyurulmuştur. İslâm âlimleri çoğu sarhoş eden şeylerin azının kullanılmasının, başlangıçta sarhoşluk vermeyen veya vücudun alışmasından dolayı bazı insanlara sarhoşluk vermeyen şeylerin alınmasının da haram olduğunu söylemişlerdir (Abdülfettâh Mahmûd, Hükmü't-tedâvî bi'l-muharremât, s. 124).
Sarhoşluk nedir? Sarhoşluk, insanın irade kuvvetinin akıl ve diğer duyguları üzerindeki denetimini kaybetmesi neticesinde kişinin nefsanî tabiatının icaplarını kontrolsüz bir şekilde yerine getirmesidir. Bu durumda, iyi ve kötüyü ayırt edemeyen insan, dinî, ahlâkî ve toplumsal sorumluluklarını yerine getiremeyecek, bilakis, başkalarının hak ve hukukunu çiğneyecektir.
Uyuşturucuyla doğrudan ilgili hadislerin sayısı oldukça azdır. Zira o devirde uyuşturucu maddeler her bölgede tanınmamakta ve zararları bilinmemektedir. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), sarhoşluk veren ve vücudu uyuşturan (müftir) her şeyi yasaklamıştır (Ahmed b. Hanbel, 6/309). Bu hadiste geçen "müftir" kelimesi, vücudu hararetlendirerek vücuda kırgınlık veren, yani vücudu uyuşturan nesneler anlamındadır. İslâm âlimleri "Sarhoşluk veren her şey haramdır." hadisine dayanarak sarhoşluk verdiği için afyon ve benzeri uyuşturucuların da haram olduğunu belirtmişlerdir. Afyonun sarhoşluk vermediği, uyuşturucu olduğunun öne sürülmesi üzerine İbn Hacer, söz konusu hadiste geçen "müftir" kelimesiyle afyon ve benzeri uyuşturucu maddelerin kastedildiğini, bu sebeple onun da hadisle yasaklandığını söylemiştir. (Fethu'l-bârî, 21/142)
İçki ve uyuşturucu, dinî emirleri yerine getirmeye engeldir. İbadet etmek isteyen birçok insan, içkiden vazgeçemediği için, ibadetten uzak durmaktadır. Uyuşturucu maddeler de ibadetlerden alıkoymaktadır.
İbadetten ve hayırdan alıkoyan, onları engelleyen nesneler ise dinen haramdır. İçki ve benzeri kötü alışkanlıkların genç yaşlı birçok insanı hayırdan alıkoyduğunun pek çok örneği vardır. Mesela cahiliye devri şairlerinden A'şâ, Hudeybiye Antlaşması'nın yapıldığı yıl Hicaz'a gelmiş ve Müslüman olmak istemiştir. Kureyşliler onun Müslüman olmasından endişe ederek, "İslâm'ın içki, zina ve kumarı yasakladığını" söylemişlerdir. Gençliğinde içki ticareti yapan şair, yaşlandığı için kadına ve kumara karşı bir isteğinin kalmadığını ancak içkiyi bırakmasının zor olduğunu söyleyerek, düşünmek için bir sene izin isteyip Mekke'den ayrılmıştır. Köyüne dönerken devesinden düşerek ölmüş ve içki alışkanlığı sebebiyle Müslümanlık nimetinden istifade edememiştir.
2. Aklın Korunması
Allah Teâlâ, insanları yaratırken onlara iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırma; güzeli çirkini bilme kabiliyeti vermiştir. Bu kabiliyet, akıl ve iradedir. İrade, yani iyiyi kötüden tefrik etme kabiliyeti, insanlara verilmiş nimetlerin en büyüğüdür. Hatta denebilir ki, insanı diğer varlıklardan farklı yapan, onu dinî ve beşerî sorumluluk sahibi kılan en önemli özelliği insanın akıl ve irade sahibi olmasıdır. İrade, insanın bir şeyi dileme ve yapma isteği olarak tanımlanabilir. Âyet-i kerimede insana verildiği bildirilen "emânet" (Ahzâb sûresi, 72) bazı âlimler tarafından irade olarak yorumlanmıştır. Buna göre, insanî ve dinî bütün sorumluluklar iradeye bağlıdır. İrade, insanı mesuliyet sahibi yapan ulvi bir emanettir.
Bu nedenle aklın kontrol mekanizması olan iradenin korunması dinî bir zorunluluktur. Akıl ve iradeyi etkisiz hale getiren bütün maddeler, sarhoşluk vermeseler bile İslâm âlimlerinin icmâı ile haram kabul edilmiştir.
İnsanoğlu kötülük yapmaya müsait bir şekilde yaratılmıştır. Zira insan yaratılıştan hata, unutma, yanılma ve gaflet gibi bazı eksikliklerle kuşatılmıştır. Bu eksiklikler, insanla ilgili kötülüklerin birçoğunun sebebidir. Zira bu kabil beşerî zaaflardan kaynaklanan sürçmelerden insanların hiçbirisi kurtulamamıştır. Ancak bunlar sürekli ve bilerek yapılmadığı sürece, gerçek manada kötülük olarak kabul edilmemiştir. Aksine alışkanlık hâline getirilen küçük günahlar, büyük günah gibi telakki edilmiş; böylece insan fiillerindeki kötülüğün temel niteliklerinden birisinin alışkanlık olduğu vurgulanmıştır.
İslâm hiçbir şeyin vazgeçilmez alışkanlık haline getirilmesini onaylamaz. Hatta ibadetlerimizin bile alışkanlığa dönüşmesi, onların kıymetini düşürür. Zira insanın fiillerini anlamlı kılan, niyetlerini değerli eyleyen kasıt ve iradedir. İradenin devre dışı kalması, yapılan işin kıymetini düşürmektedir. Dinin kınadığı fiilleri sürekli yapmak ve alışkanlık edinmek ise, şiddetle yasaklanmıştır. Peygamber Efendimiz, "Allah, dünyada içki müptelası olup tövbe etmeyene ahirette cennet içeceklerinden içirmez." (Müslim, Eşribe 73) buyurarak kötü alışkanlığın akıbetini bildirmiştir. Bir başka hadislerinde ise "İçkiye devam eden kişi puta tapan gibidir." (İbn Mâce, Eşribe 3) buyurarak, içki alışkanlığını putperestliğe benzetmiştir. Putperestler nasıl kendilerine hiçbir fayda vermeyen putlara akıl ve mantık dışı bir alışkanlıkla tapınıyorlarsa içki müptelaları da kendilerine zarar veren içki alışkanlığını benzer şekilde devam ettirmektedirler.
İradesi zayıf insanlar bütün kötülüklere açıktır. Bu sebeple insanları etkilemek ve bâtıl davalarına destekçi yapmak isteyen şahıs ve gruplar, önce onların iradelerini devre dışı bırakmanın yollarını aramışlardır. Bir kısmı psikolojik etkileme yöntemlerini kullanarak ya da kitle ruh haletinden yararlanarak insanların iradelerini etkisiz hale getirmeye çalışmışlardır. Bunun yanında, bu tür art niyetli gruplar, insan iradesini zayıflatan içki ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardan da tarihin ilk zamanlarından itibaren yararlanmışlardır.
Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi, İsmâîlî mezhebinin önde gelen dâilerinden Hasan Sabbah'ın Alamut kalesinde kurduğu "Haşhaşiyyûn" (Afyoncular) çetesidir. Afyon ve benzeri alışkanlık yapan maddeler vasıtasıyla zayıf iradeli kişileri kendilerine kul, ideolojilerine köle yapmaya çalışmışlardır. Bazı Doğu dinlerinde afyon ve benzeri keyif verici uyuşturucuların, insanları etkilemek, onları sahte bir mistik havaya sokmak için eskiden beri kullanıldığı bilinmektedir. Günümüzde Batı'da yeni ortaya çıkan bazı din görünümlü organizasyonların afyon ve benzeri uyuşturucu maddelerden aynı maksatla yararlandıkları; hatta bazı grupların bu şekilde etki altına aldıkları mensuplarını toplu intiharlara sürükledikleri bilinmektedir.
3. Canın Korunması
İslâm'a göre bütün insanlar temiz bir yaratılışa/fıtrata sahiptir. Nitekim bir kudsî hadiste "Allah Teâlâ, 'Ben kullarımın hepsini kötülükten arınmış olarak yarattım; Fakat şeytanlar, bilahare onları dinlerinden saptırdılar.' buyurmuştur." (Müslim, Cennet 63) İnsanlar, günahsız yaratılmışlardır. Bu sebeple İslâm hukukunda beraat-i zimmet (ispat edilinceye kadar suçsuzluk) asıl kabul edilmiştir. Can güvenliğinin temini temel insani haklardandır. İnsan başkasının canını tehlikeye atacak davranışları yapamayacağı gibi kendi canını da tehlikeye atamaz. Nitekim bir hadiste "Zarar vermek ve zarara zararla mukabele etmek yasaklanmıştır." (Ahmed b. Hanbel, 1/313) buyrularak, can ve mal emniyetinin önemi vurgulanmıştır. Alkol ve bazı uyuşturucular aşırı bir cesaret ve saldırganlığa sebep olmakta; bunun sonucunda alkol alan ve uyuşturucu kullanan kişiler öldürme ve yaralama hâdiselerine sıkça karışmaktadır. Kısaca onlar, hem kendi canlarını hem de başkalarının can ve mallarını tehlikeye atmaktadırlar.
İradenin zayıflamasıyla birlikte içki ve uyuşturucu kullanan kişiler saldırganlaşmaktadırlar. Bunun yanında içki ve uyuşturucu, kişilerin bedenlerini yavaş yavaş zehirlemektedir. Hâlbuki Allah Teâlâ, "Kendinizi öldürmeyin, Allah size çok merhametlidir." (Nisâ sûresi, 29) buyurarak, insanların kendilerine hem manevi hem de maddi açıdan zarar vermesini yasaklamıştır. Bugün içkinin birçok hastalığın temel sebebi olduğu bilinmektedir. Uyuşturucu ise insanlara hastalanma şansı dahi tanımamaktadır. Hâlbuki Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadislerinde "Kendisini zehirleyerek öldüren kişi, ebediyyen cehennemdedir." (Buhârî, Tıbb 56)buyurmuştur.
Uyuşturucunun yavaş yavaş öldüren bir tür zehir olduğu hatta bazı türlerinin "beyaz zehir" diye nitelendirildiği malumdur.
İçki ve uyuşturucunun yol açtığı öldürme ve yaralama gibi zararların örneklerini ise her gün müşahede etmekteyiz. Hatta içki yasağının da böyle bir kavga ve yaralama hadisesinin akabinde indirildiği bildirilmektedir. Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a.) anlatıyor: İçki haram kılınmadan önce yemek için ensardan birisinin evinde toplanmıştık. Bu arada içki içtik, sarhoşluğun tesiriyle Ensar 'Biz daha faziletliyiz.'; Kureyşliler ise 'Hayır, biz daha faziletliyiz.' diye böbürlenmeye başladılar. Bu arada ensardan birisi devenin kemiğini kaptığı gibi benim burnuma indirdi ve burnumu kırdı. İşte bunun üzerine içki hakkındaki âyet indirildi." (Beyhakî, Sünen, 8/285)
4. Malın Korunması
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), "Malın zayi edilmesini yasaklamıştır." (Buhârî, Zekât 18) İsraf haram kılınmıştır. İçki ve uyuşturucu kullanımı büyük miktarlarda paranın boş yere harcanmasına neden olmaktadır. İsraf etmek ve kötü alışkanlıklara para harcamak dinen yasaklanmıştır. Nitekim Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), "Kıyamet gününde insan muhakkak ömrünü nerede tükettiğinden, bildikleriyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve bedenini nerelerde yıprattığından hesaba çekilecektir." (Tirmizî, Kıyamet 1) buyurmuşlardır.
5. Neslin (Ailenin) Korunması
Neslin korunması temel insan haklarından birisidir. Cenab-ı Hak, "Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlarla taşlar olan o müthiş ateşten koruyun." (Tahrim sûresi, 6) buyurarak ailelerimizin manevi açıdan korumamız gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle çocukların eğitimi ve kötülüklerden korunması sağlıklı nesiller yetiştirme açısından son derece önemlidir. Neslin korunması iki açıdan ele alınabilir. Alkol ve uyuşturucu madde kullananlar ailelerine karşı sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanırlar. Hatta bazen eşlerine ve çocuklarına zarar verirler. Ayrıca doğmamış çocuklarına genetik kalıtım yoluyla bazı kötü özelliklerin intikal etmesine de sebep olabilirler. Nitekim alkol ve uyuşturucu bağımlısı anne-babaların çocuklarının da genelde bağımlılığa yatkın olduğu bilinmektedir. Araştırmalara göre, bir bağımlı, birkaç nesil boyunca yaklaşık 50 kişinin hayatını etkilemektedir.
Neslin korunması için soyların/neseplerin birbirine karışmaması ve çocukların anne-babalarının belli olması gereklidir. Hâlbuki zina ve benzeri günahlar neseplerin karışmasına sebep olmaktadır. Zina, büyük günahlardan birisidir. Zina aklı başında, ahlaklı bütün insanların kötü gördüğü ve çirkin kabul ettiği bir fiildir. Bu çirkin fiilin yaygınlaşmasının en önemli amillerinden birisi de alkol ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardır.
Hâsılı uyuşturucu maddeler yalnızca verdikleri maddi zararlar itibarıyla yasaklanmamıştır. Aynı zamanda bunların manevi zararları da dikkate alınmıştır. Ayrıca içkinin bizatihi çirkin olduğu, yalnızca sonuçlarına bakılarak değerlendirilmemesi gerektiği anlaşılmaktadır. Zira Kur'an-ı Kerim'de "Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlara kurban kesilen sunaklar, fal okları, şeytana ait murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan geri durun ki felah bulasınız!" (Mâide sûresi, 90) buyrulmuştur. Cenab-ı Hak, haram kıldığı günahları "murdar/pislik" ve "şeytan işi" olarak adlandırmıştır.
Böylece haramların hem sonuçları itibarıyla kötü hem de tabiatları itibarıyla -Cenab-ı Hakk'ın emriyle birlikte çirkin kılındığı haber verilmiştir. Yasaklanan bir fiilin dünya ve âhirette insanlara birtakım zararlar vereceğini bildirmek her insan üzerinde aynı derecede caydırıcı olmayabilir. Söz konusu fiilin veya nesnenin bizzat kendisinin kötü olması bazı kişiler üzerinde daha caydırıcı bir etki yapabilir. Bu sebeple İslâm, yasakladığı hususların ontolojik açıdan (tabiatları itibarıyla) da kötü olduğunu belirttiği için, yasaklar, insanlar tarafından daha kolay benimsenmiştir. İnsanlar, "Bir şeyin iyi yönleri mi, kötü yönleri mi fazladır?" hususunda farklı görüşlere sahip olabilirler ama ilâhî Kitap'ta kötü olarak anılmış bir nesnenin iyi olduğunu iddia etmekten çekinirler.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), yasakları uygularken insanlara şefkatli davranmış; kendisi ve aile efradının titizlikle uygulamadığı hiçbir hususta insanlara yasak koymamıştır. Kendisinin dini yasaklara uymadaki hassasiyeti O'nun emirlerine muhatap olan ashabının da yüzlerce yıldan beri alışkanlık haline getirdikleri kötü alışkanlıkları bir anda bırakmalarını temin etmiştir. Kötü âdetleri ve zararlı alışkanlıkları kaldırmadaki başarısı, Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberliğinin delillerindendir. İçki yasağı gelince Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in emriyle içki küpleri sokaklara boşaltılmış; Medine sokaklarında içkiler sel gibi akmıştır. (Ahmed b. Hanbel, 3/181, 182) İçkiye alışmış bu insanlar, içki yasaklandıktan sonra içkiden o kadar nefret etmişlerdir ki, içkiyi Allah'a şirk koşmaya eş tutmuşlardır. Nitekim ashâbdan Ebû Mûsa (r.a.), "İçki içmekle, Allah'ı bırakarak bir direğe tapınmak arasında fark görmem." (Nesâî, Eşribe 42) demiştir. Görüldüğü gibi dindarlık duygusu iyi yönlendirilirse bütün kötülükleri ortadan kaldırmaya yeterlidir
Son düzenleyen Safi; 25 Kasım 2016 23:52