Ziyaretçi
Arkadaşlarımızın hayatımızdaki yeri ve önemi nedir?
Başarılı arkadaşlıklar hayatımızda belirli bir rolü olan arkadaşlarla kuruluyor. Gallup bu rolleri, yani kaç tür arkadaşımız olabileceğini 8 ana başlıkta topluyor:
Bunlar; Yapıcı, Destek Veren, İşbirlikçi, Yoldaş, Birleştirici, Enerji Veren, Ufuk Açan ve Yönveren arkadaşlar.
Sokakta Yaşayanlar ve Arkadaşlık
Araştırmacılar, bir zamanlar evsizken, sokaklarda yaşarken, yaşamını değiştirme savaşına girişmiş, savaştan kazanan olarak çıkmış kişilerin kurtuluş macerasının başlangıcını sorgulamaya başlıyorlar.
Evsiz insanların en önemli ortak noktası, tartışmasız bir şekilde, şiddetli alkol ve madde bağımlılıkları ya da akıl hastalıkları olarak karşımıza çıkar. Ancak yapılan görüşmelerde görülüyor ki, alkolizm ya da bağımlılık, sorunun temel nedeni olmaktan çok bir belirti olma özelliği taşıyor. Vakaların çoğunda içki ya da uyuşturucu ile kurulan yakın ilişki temelde, yakın bir arkadaşın ya da sevgilinin olmamasından kaynaklanıyor.
Uzun süreler evsiz kalan insanların en önemli ortak noktası sağlıklı ilişkilere sahip olmamaları. Benzer şekilde sokakta yaşamaktan kurtulup, kendilerine bir hayat kurmayı başaranların çıkış noktası, sabırla ve inatla yanlarında kalıp “Ben varım ve senin dostunum/sevgilinim...” diyerek tutarlı bir şekilde hayatlarında kalan kişiler, yakın ilişkiler olarak karşımıza çıkıyor.
İnsan Doğası ve Temel İhtiyaçlarımız
İnsan doğasına ve temel ihtiyaçlarımıza bakacak olursak, yakın ilişkiler kurmak, diğer insanlarla bir arada yaşayabilmek, paylaşabilmek en temel ihtiyaçlarımızdan biri. Gerçek şu ki, bizler biyolojik olarak ilişki kurmaya programlanmış, ilişki kurma ihtiyacına sahip yaratıklarız. İçinde yaşadığımız ortam her gün bir yandan bu ihtiyacı perçinlerken, diğer yandan zorlaştırıyor da diyebiliriz.
Bu noktadan baktığımızda biz psikologların, sosyologların hatta antropologların atladığı bir nokta var gibi görülüyor. Araştırmalarımızı bireye ya da gruplara dönük olarak, bu alandaki dinamikleri ortaya çıkarabilmek için yapıyoruz ve iki kişi arasındaki etkileşimi ve ilişkiyi de sıklıkla gözardı ediyoruz. İlişki araştırmalarının psikoterapi alanında çığır açışının nedeni de bundan olsa gerek.
Bir kitapçıya gittiğinizde, gördüğünüz kitapların hemen hepsi liderlik, yöneticilik, kişisel gelişim gibi bireysel özellikleri geliştirmeye yönelik kitaplar. Kurumlar, şirketler yöneticilerine ve çalışanlarına kişisel gelişimle veya takım çalışmasının gelişimine yönelik eğitimler aldırabilmek için adeta yarış içindeler. Gallup araştırmaları da gösteriyor ki, insanların sadece küçük bir bölümü “ilişki yönetimi” gibi birebir ilişkileri geliştirebilmek için eğitimler almışlar. Aslında kendimizi geliştirmek, daha bilinen tabirle kişisel gelişim, hem bizim hem de dünyanın pek çok ülkesinin eğitim sisteminin ana fikri. Daha ilkokul yıllarından itibaren hedef kendimizi geliştirmekse ve 40 yaşına geldiğimizde hala kendimizi yetersiz hissediyorsak, belki de ilişkilerimizi nasıl geliştirebiliriz diye düşünmenin de sırası gelmiş demektir...
Yapılan pek çok araştırmada görülüyor ki, yanınızda bir arkadaşınızın olması en katlanılmaz durumları bile eğlenceli hale getirebiliyor. Ayrıca güçlü sosyal ilişkilerin varlığı yaşamdan aldığımız doyumu da belirleyen konulardan biri ve bu özellik kültürlerarasında da farklılaşma göstermiyor. Tüm kültürlerde “mutluyum” diyen insanlarla “güçlü sosyal ilişkilerim var” diyen insanlar arasında olumlu bir korelasyon var. Aynı zamanda arkadaşlıklar ve yakın ilişkiler beklentilerimizi, isteklerimizi, hedeflerimizi hatta yaşam koşullarımızı da belirleyen önemli özellikler.
Yalnızlık Yaramıyor
Yakın ilişkilerin sağlığımız üzerindeki etkisi de şaşırtıcı boyutlarda. Duke Üniversitesi tarafından 2001 yılında yapılan bir araştırmada, kalp hastalığı olan kişilere yakın ilişkilerle ilgili bir anket yapılıyor ve bu kişiler dört yıl süren bir çalışmaya dahil ediliyorlar.
Araştırma sonuçlarına göre yaşamında dörtten az yakın ilişki bulunan kişilerin, diğer gruptakilere oranla dört kat daha fazla ölümle sonuçlanan kalp krizi geçirdikleri görülüyor. Araştırmacılar stres, sosyal statü, gelir düzeyi, sigara, saldırganlık ve hastalığın şiddeti gibi faktörlerin anlamlı bir fark göstermediğini, yakın ilişkiler faktörünün tek başına ölüm oranını diğer özelliklerden daha fazla belirlediğini göstermiştir.
Özetle, yaşamımızda en azından dört yakın ilişkinin bulunması, daha uzun yaşamamızı sağlıyor. Daha fazla arkadaş sahibi olmak, daha uzun yaşamak demek de değil. Araştırmada yaşamında dört, beş, altı hatta sekiz yakın ilişkiye sahip olan kişiler arasında anlamlı bir fark görülmüyor.
Araştırmalar gösteriyor ki, yalnız kişiler hem psikolojik hem de fiziksel pek çok sorun yaşıyor. İnsanların hayatlarında kaliteli arkadaşlıkların bulunmaması, fiziksel ve ruhsal sağlığı, üretkenliği ve yaşam süresini olumsuz etkiliyor.
Sponsorlu Bağlantılar
Sokakta Yaşayanlar ve Arkadaşlık
Araştırmacılar, bir zamanlar evsizken, sokaklarda yaşarken, yaşamını değiştirme savaşına girişmiş, savaştan kazanan olarak çıkmış kişilerin kurtuluş macerasının başlangıcını sorgulamaya başlıyorlar.
Evsiz insanların en önemli ortak noktası, tartışmasız bir şekilde, şiddetli alkol ve madde bağımlılıkları ya da akıl hastalıkları olarak karşımıza çıkar. Ancak yapılan görüşmelerde görülüyor ki, alkolizm ya da bağımlılık, sorunun temel nedeni olmaktan çok bir belirti olma özelliği taşıyor. Vakaların çoğunda içki ya da uyuşturucu ile kurulan yakın ilişki temelde, yakın bir arkadaşın ya da sevgilinin olmamasından kaynaklanıyor.
Uzun süreler evsiz kalan insanların en önemli ortak noktası sağlıklı ilişkilere sahip olmamaları. Benzer şekilde sokakta yaşamaktan kurtulup, kendilerine bir hayat kurmayı başaranların çıkış noktası, sabırla ve inatla yanlarında kalıp “Ben varım ve senin dostunum/sevgilinim...” diyerek tutarlı bir şekilde hayatlarında kalan kişiler, yakın ilişkiler olarak karşımıza çıkıyor.
İnsan Doğası ve Temel İhtiyaçlarımız
İnsan doğasına ve temel ihtiyaçlarımıza bakacak olursak, yakın ilişkiler kurmak, diğer insanlarla bir arada yaşayabilmek, paylaşabilmek en temel ihtiyaçlarımızdan biri. Gerçek şu ki, bizler biyolojik olarak ilişki kurmaya programlanmış, ilişki kurma ihtiyacına sahip yaratıklarız. İçinde yaşadığımız ortam her gün bir yandan bu ihtiyacı perçinlerken, diğer yandan zorlaştırıyor da diyebiliriz.
Bu noktadan baktığımızda biz psikologların, sosyologların hatta antropologların atladığı bir nokta var gibi görülüyor. Araştırmalarımızı bireye ya da gruplara dönük olarak, bu alandaki dinamikleri ortaya çıkarabilmek için yapıyoruz ve iki kişi arasındaki etkileşimi ve ilişkiyi de sıklıkla gözardı ediyoruz. İlişki araştırmalarının psikoterapi alanında çığır açışının nedeni de bundan olsa gerek.
Bir kitapçıya gittiğinizde, gördüğünüz kitapların hemen hepsi liderlik, yöneticilik, kişisel gelişim gibi bireysel özellikleri geliştirmeye yönelik kitaplar. Kurumlar, şirketler yöneticilerine ve çalışanlarına kişisel gelişimle veya takım çalışmasının gelişimine yönelik eğitimler aldırabilmek için adeta yarış içindeler. Gallup araştırmaları da gösteriyor ki, insanların sadece küçük bir bölümü “ilişki yönetimi” gibi birebir ilişkileri geliştirebilmek için eğitimler almışlar. Aslında kendimizi geliştirmek, daha bilinen tabirle kişisel gelişim, hem bizim hem de dünyanın pek çok ülkesinin eğitim sisteminin ana fikri. Daha ilkokul yıllarından itibaren hedef kendimizi geliştirmekse ve 40 yaşına geldiğimizde hala kendimizi yetersiz hissediyorsak, belki de ilişkilerimizi nasıl geliştirebiliriz diye düşünmenin de sırası gelmiş demektir...
Yapılan pek çok araştırmada görülüyor ki, yanınızda bir arkadaşınızın olması en katlanılmaz durumları bile eğlenceli hale getirebiliyor. Ayrıca güçlü sosyal ilişkilerin varlığı yaşamdan aldığımız doyumu da belirleyen konulardan biri ve bu özellik kültürlerarasında da farklılaşma göstermiyor. Tüm kültürlerde “mutluyum” diyen insanlarla “güçlü sosyal ilişkilerim var” diyen insanlar arasında olumlu bir korelasyon var. Aynı zamanda arkadaşlıklar ve yakın ilişkiler beklentilerimizi, isteklerimizi, hedeflerimizi hatta yaşam koşullarımızı da belirleyen önemli özellikler.
Yalnızlık Yaramıyor
Yakın ilişkilerin sağlığımız üzerindeki etkisi de şaşırtıcı boyutlarda. Duke Üniversitesi tarafından 2001 yılında yapılan bir araştırmada, kalp hastalığı olan kişilere yakın ilişkilerle ilgili bir anket yapılıyor ve bu kişiler dört yıl süren bir çalışmaya dahil ediliyorlar.
Araştırma sonuçlarına göre yaşamında dörtten az yakın ilişki bulunan kişilerin, diğer gruptakilere oranla dört kat daha fazla ölümle sonuçlanan kalp krizi geçirdikleri görülüyor. Araştırmacılar stres, sosyal statü, gelir düzeyi, sigara, saldırganlık ve hastalığın şiddeti gibi faktörlerin anlamlı bir fark göstermediğini, yakın ilişkiler faktörünün tek başına ölüm oranını diğer özelliklerden daha fazla belirlediğini göstermiştir.
Özetle, yaşamımızda en azından dört yakın ilişkinin bulunması, daha uzun yaşamamızı sağlıyor. Daha fazla arkadaş sahibi olmak, daha uzun yaşamak demek de değil. Araştırmada yaşamında dört, beş, altı hatta sekiz yakın ilişkiye sahip olan kişiler arasında anlamlı bir fark görülmüyor.
Araştırmalar gösteriyor ki, yalnız kişiler hem psikolojik hem de fiziksel pek çok sorun yaşıyor. İnsanların hayatlarında kaliteli arkadaşlıkların bulunmaması, fiziksel ve ruhsal sağlığı, üretkenliği ve yaşam süresini olumsuz etkiliyor.
Son düzenleyen Safi; 3 Ekim 2018 02:59