Ziyaretçi
Demokrasi konulu kompozisyon örneği verir misiniz?
Demokrasi Ile Ilgili Kompozisyon
Atatürk ve Demokrasi
Atatürkçü düsünce sistemi, temel araç olarak, Türkiye'de milli, laik,güçlü ve çagdas bir devlet kurmaya yönelmistir.Demokrasi ilkesi, Atatürkçü düsünce sisteminin, Cumhuriyetçilik,milli egemenlik ve halkçilik gibi diger temel ilkeleriyle de çok yakindan iliski içindedir.Gerçekten, halkçilik ilkesi çogu zaman siyasal demokrasi ile anlamdas olarak kullanilmistir.Bununla birlikte Atatürkçü siyasal rejimin gelisme süreci içinde halkçiligin egemen anlami, siyasal demokrasi olmustur.
Atatürk, Medeni Bilgiler kitabina esas olan notlarinda da halkçilikla "demokrasi prensibi"ni ayni anlamda kullanmistir. Bu prensibe göre: "Irade ve hakimiyet, milletin tümüne aittir ve ait olmalidir.Demokrasi prensibi, milli hakimiyet sekline dönüsmüstür.. Demokrasi esasina dayanan hükümetlerde hakimiyet, halka, halkin çogunluguna aittir.Demokrasi prensibi,hakimiyetin millette oldugunu , baska yerde olmayacagini gerektirir.Bu suretle demokrasi prensibi, siyasi kuvvetin, hakimiyetin kaynagina ve mesrutiyetine temas etmektedir."
Halkçilik (veya demokrasi) ilkesi ile milli egemenlik arasinda çok yakin iliski olduguna süphe yoktur.Daha dogrusu, halkçilik, milli egemenlik ilkesinin tabii ve zorunlu bir sonucudur.Egemenligin millette oldugu bir devlette hükümet sisteminin de elbette halkin kendi kendini yönetmesi, yani demokrasi olmasi gerekir.Atatürkçülük, sadece hükümdarin kisisel egemenligini yikmayi degil, onun yerine halk yönetimini yani demokrasiyi geçirmeyi amaçlamistir.Atatürkçü düsünce sisteminde milli egemenligin halkçilik ilkesiyle tamamlanmasi, ona demokratik içerigini kazandirmistir.
Atatürk, "demokrasi" deyimini, asil anlamindan saptirarak veya ona degisik içerikler yükleyerek degil, tam tersine, gerçek ve geleneksel anlaminda, yani hürriyetçi siyasi demokrasiyi ifade etmek üzere kullanmistir.Atatürk, bu konuda söyle demektedir: "Demokrasi esas itibariyle siyasi mahiyettedir.Demokrasi bir sosyal yardim veya bir iktisadi teskilat sistemi degildir.Demokrasi maddi refah meselesi de degildir.Bizim bildigimiz demokrasi, bilhassa siyasidir; onun hedefi, milletin idare edenler üzerindeki murakabesi sayesinde, siyasi hürriyeti temin etmektir."
Atatürk'ün halkçiliktan kastettigi seyin, geleneksel anlamda " hürriyetçi siyasi demokrasi" oldugu, kendisinin hürriyetin önemine iliskin su görüslerinden de açikça anlasilmaktadir. Atatürk'e göre: "ferdin birinci hakki, tabii yeteneklerini serbestçe gelistirebilmesidir.Bu gelismeyi temin için ise, en iyi vasita, ferde, baskalarinin benzer haklarina zarar vermeksizin, tehlike ve zarar kendine ait olmak üzere, ona kendi kendini istedigi gibi sevk ve idare etmeye müsaade etmektir.Kisi ve toplum hayatinda büyük önem tasiyan hürriyet, mutlak anlamiyla anlasilmaz.Söz konusu olan hürriyet insan hürriyetidir.Bu sebeple, ferdi hürriyeti düsünürken, her ferdin ve nihayet bütün milletin ortak menfaatinin ve devlet varliginin göz önünde bulundurulmasi gerekir.Anlasiliyor ki ferdi hürriyet mutlak olamaz.Baskalarinin hak ve hürriyeti ve milletin ortak menfaati ferdi hürriyeti sinirlar.Ferdi hürriyeti sinirlama, devletin de adeta temeli ve görevidir.Çünkü devlet ferdi hürriyeti saglayan bir teskilat olmakla beraber, ayni zamanda, bütün özel faaliyetleri, genel ve milli amaçlar için birlestirmekle mükelleftir. Devletsiz bir cemiyet ya da zayif bir devlet hayatinin neticesi, herkesin herkese karsi mücadelesidir. Bu mücadele, çogunlugun hürriyetini bogmayacak sekilde baskalastirilmalidir." Böylece devlet ve toplum hayati, kisi hürriyetlerinin sinirlandirilmasini zorunlu kilmakla beraber, bu sinirlama, "ferdin sorumluluguna, tesebbüsüne ve gelismesine zarar verecek dereceye -ürülmemelidir. Vatandaslarin tesebbüs ve sorumluluk hisleri ne kadar gelisirse, devlet için o kadar iyidir."
Atatürkçü düsünce sistemi içinde demokrasi ile es anlamli olarak kullanilan halkçilik, milli mücadele yillarinin ve özellikle T.B.M.M. nin demokratik atmosferi içinde gelismistir. Milli Mücadelemizin en dikkate deger yönlerinden birisi, bu ölüm -kalim savasinin, hukuk açisindan her seye yetkili, uygulamada da denetim yetkilerini titizlik ve kiskançlikla kullanan demokratik bir meclis eliyle yürütülmüs olmasidir. Prof. Feyzioglu'nun belirttigi gibi, "Bagimsizlik Savasi milli egemenlik ilkesinden güç alinarak, her konuda hesap soran, kiyasiya elestiren, milletin haklarina titizlikle sahip çikan bir meclisle kazanilmistir.Büyük bir savasin, millet adina, bir parlemento tarafindan yönetilip yürütülmesi , dünya tarihi açisindan da üzerinde durulmaya deger bir olaydir." Ayni konuda Ismet Inönü d sunlari söylemistir: " Milli Mücadelenin askeri safha da idaresi kadar siyasi idaresi de nazikti.Hatta daha nazikti denilebilir. Atatürk , siyasi safhanin idaresinde de ayni derecede maharetli, daha maharetli olmustur. Mesela, benim kanaatimce Milli Mücadelenin, bir millet meclisi kurularak onunla beraber yürütülmesi son derece güç, fakat harikulade isabetli bir karar olmustur. Askeri sahada, idari sahada , iç ve dis siyaset sahasinda bu, harikulade bir bulustur. Emsali de hemen hemen yok gibidir."
Birinci T.B.M.M (1920-23) tarihi görevini tamamlayip, seçimlerin yenilenmesiyle Ikinci Dönem T.B.M.M olustuktan sonra da, yeni Türk Devleti'nin siyasi rejiminin demokratik bir rejim olmasi karari devam etmistir.Atatürk, bu dönemdeki çesitli beyanlarinda demokratik rejime olan inancini tekrarlamistir. Nitekim bu ortam içinde, 1924 Kasiminda Halk Firkasi'ndan ayrilan bir gurup milletvekili, Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi adi altinda bir muhalefet partisi kurmuslardir.Ne yazik ki bu çok partili hayat denemesi fazla uzun sürmemis, 1925 Subatinda, dogu illerinde çikan Seyh Sait isyaninin çok ciddi boyutlara ulasmasi üzerine olaganüstü tedbirler alma geregi duyulmus; 4 Mart 1925 tarihli "Takrir-i Sükun Kanunu" hükümete genis yetkiler vermis; Kurtulus Savasi sirasinda çalistirilmis, fakat daha sonra kaldirilmis olan olaganüstü Istiklal Mahkemeleri yeniden kurulmustur.Bu tedbirler arasinda, Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi da 3 Haziran 1925 tarihinde Bakanlar Kurulu karariyla kapatilmistir.
Atatürk, 1930 yilinda çok-partili hayata geçmeyi tekrar denemis, bu amaçla eski Basbakanlardan Paris Büyükelçisi ve kendi yakin arkadasi Fethi(Okyar) Bey'e bir muhalefet partisi kurmayi telkin etmistir.Serbest Cumhuriyet Firkasi adi altinda 12 Agustos 1930 tarihinde kurulan bu parti, Atatürk'ten tesvik ve yardim görmüstür . Partinin kurulusu üzerine Atatürk'ün Fethi Bey'e yazdigi su mektup onun demokrasi hakkindaki görüslerini belirtmesi bakimindan önemlidir: "Büyük Millet Meclisi'nde ve millet önünde, millet islerinin serbest münakasasi ve iyi niyet sahibi zatlarin ve firkalarin düsüncelerini ortaya koyarak milletin yüksek menfaatlerini aramalari, benim gençligimden beri asik ve taraftar oldugum bir sistemdir. Memnuniyetle tekrar görüyorum ki laiklik esasinda beraberiz. Zaten benim siyasi hayatta bir tarafli olarak daima aradigim ve arayacagim temel budur.Cumhurbaskani bulundugum müddetçe, Cumhurbaskanliginin bana verdigi yüksek ve kanuni vazifeleri, hükümette olan ve olmayan firkalara karsi adilane ve tarafsiz ifa edecegime ve laik cumhuriyet esasi dahilinde firkanizin her nevi siyasi faaliyet ve cereyanlarinin bir engele ugramayacagina emniyet edebilirsiniz efendim."
Ancak bu derece iyi niyetlerle girisilen Serbest Cumhuriyet Firkasi denemesi de sadece üç ay sürebilmistir. Serbest Firka liderlerinin Atatürk'e ve inkilaplarina tartismasiz bagliliklarina ragmen, inkilaplarin toplumca benimsenip yerlesmesi için gerekli zamanin henüz geçmemis olmasi sebebiyle, inkilaplara karsi olan bazi unsurlarin Serbest Firka'ya sizmaya çalistiklari görülmüstür.Bunun dogurdugu siyasi sertlesme ortami içinde Serbest Cumhuriyet Firkasi, sartlarin kendilerini Atatürk ile karsi karsiya getirme ihtimali tasidigini görerek, kendisini feshetmeye karar vermistir.
Gerçekten, üç aylik Serbest Firka denemesi bir yana birakilirsa Türkiye 1925 yilinda Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi'nin kapatilmasindan,1945 sonlarinda çok-partili rejime geçene kadar, bir tek-parti rejimi ile yönetilmistir.Ancak bu rejim, totaliter ve dogmatik ideolojilere dayanan Fasist ve Komünist tek-parti sistemlerinden temelde farklidir.Türkiye'de bir tek-parti olgusu mevcut olmus,fakat tek-parti ideolojisi veya doktrini mevcut olmamistir.Diger bir deyimle Türkiye'de tek-parti, sürekli ve arzulanir bir model olarak mesrulastirilmamis; aksine, zorunluluklar sebebiyle basvurulan ve zamani geldiginde yerini çogulcu demokrasiye birakacak olan bir geçici bir rejim olarak görülmüstür. Çok-partili siyasi demokrasi, bu alanda yapilan denemelerin de gösterdigi gibi, erisilmesi gerekli bir ideal olarak muhafaza edilmistir.
Atatürk'ün tek-parti sistemini Türkiye için sürekli bir ideal olarak degil, Türkiye'nin belli bir asamasinda, zorunluluklarin ortaya çikardigi geçici bir dönem olarak gördügü ,Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi'nin kurulus hazirliklarinin yapildigi günlerde söyledigi su sözlerden çok iyi anlasilmaktadir: "Cumhuriyet Halk Firkasi'nin esas prensibi, memleket ve milletin gerçek selamet ve saadetini temine çalismaktir ve amaca -üren yol bence budur ve bellidir. O da Cumhuriyet'i güçlendirme ve saglamlastirma ile beraber fikri ve sosyal inkilapta ve medeniyet ve yenilesme yolunda milletin azimle ve basariyla yürümesini saglamaya yol göstermektir. Bu belli olan ve fakat süphesiz yorucu ve uzun olan yolun yolculari baslangiçtan sona kadar bir hizada ve ayni zamanda ayni yorgunluk derecesinde yürümeyebilir ve bu takdirde düsünce ve tedbirleri arasinda fark olabilir. Fakat yoldan sapmamalari, genel hedeften gözlerini ayirmamalari, esas amaci ihlal etmemeleri lazim gelir.Bugün belli olan yolun basinda bulunuyoruz.Henüz düsünceleri etkileyecek kadar yol alinmis degildir.Görüsler gerekli ölçüde açiklik kazanmalidir.Ondan evvel tefrika fikri alelade firkaciliktir ki, memleket ve milletin huzur ve güven sartlari henüz böyle bir tefrikaya yol açmaya elverisli degildir, efendiler." Yine Atatürk Serbest Cumhuriyet Firkasi'nin kendisini feshetmesini takip eden aylarda, ayni yönde olarak, sunlari söylemistir: "Milletin tarihinde bazi devirler vardir ki, muayyen maksatlara erebilmek için maddi ve manevi ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve ayni istikamete sevk etmek lazim gelir. Yakin senelerde milletimiz böyle bir toplanma ve birlesme hareketinin mühim neticelerini idrak etmistir.Memleketin ve inkilabin içeriden ve disaridan gelebilecek tehlikelere karsi masuniyeti için bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanmasi lazimdir. Ayni cinsten olan kuvvetler müsterek gaye yolunda birlesmelidir."
Serbest Firka denemesinin basarisizlikla sonuçlanmasindan sonra da demokrasi yolunda bazi girisimlerde bulunulmustur.Mesela 1931 ve 1935 milletvekili seçimlerinde, bazi milletvekilleri için Cumhuriyet Halk Firkasi tarafindan aday gösterilmeyerek, bu sandalyeler bagimsiz adaylara birakilmistir.Cumhuriyet Halk Firkasi'nin gerek 1927 Kongresi'nde kabul edilen program beyannamesinde, gerek 1931 Kongresi'nde kabul edilen programinda, tek dereceli seçime geçilmesi bir hedef olarak belirtilmistir.1931 programi bu konuda aynen söyle demektedir: "Bir dereceli intihabi tatbik etmek yüksek emellerimizdendir.Ancak vatandasi, seçecegini taniyabilecek vasiflar, sartlar ve vasitalarla donatmak gerekir.Bunun saglanmasi hususundaki çalismalarin istenen sonucu verecegi güne kadar vatandasi, yakindan tanidigi ve güvendigi insanlari seçmekte serbest birakmayi demokrasinin hakiki icaplarina daha uygun buluruz."
Türkiye, bir tek-parti sisteminin, savas, isgal, ihtilal, darbe vs. gibi zora dayanan bir kesinti olmaksizin, kendi evrim kanunlari uyarinca çogulcu bir demokrasiye dönüstügü pek az örnekten biridir. Bunun temel sebebi de, Atatürkçü dünya görüsünün demokratik karakteridir.
BAKINIZ Devlet Yönetim Biçimleri - Demokrasi
Sponsorlu Bağlantılar
Atatürkçü düsünce sistemi, temel araç olarak, Türkiye'de milli, laik,güçlü ve çagdas bir devlet kurmaya yönelmistir.Demokrasi ilkesi, Atatürkçü düsünce sisteminin, Cumhuriyetçilik,milli egemenlik ve halkçilik gibi diger temel ilkeleriyle de çok yakindan iliski içindedir.Gerçekten, halkçilik ilkesi çogu zaman siyasal demokrasi ile anlamdas olarak kullanilmistir.Bununla birlikte Atatürkçü siyasal rejimin gelisme süreci içinde halkçiligin egemen anlami, siyasal demokrasi olmustur.
Atatürk, Medeni Bilgiler kitabina esas olan notlarinda da halkçilikla "demokrasi prensibi"ni ayni anlamda kullanmistir. Bu prensibe göre: "Irade ve hakimiyet, milletin tümüne aittir ve ait olmalidir.Demokrasi prensibi, milli hakimiyet sekline dönüsmüstür.. Demokrasi esasina dayanan hükümetlerde hakimiyet, halka, halkin çogunluguna aittir.Demokrasi prensibi,hakimiyetin millette oldugunu , baska yerde olmayacagini gerektirir.Bu suretle demokrasi prensibi, siyasi kuvvetin, hakimiyetin kaynagina ve mesrutiyetine temas etmektedir."
Halkçilik (veya demokrasi) ilkesi ile milli egemenlik arasinda çok yakin iliski olduguna süphe yoktur.Daha dogrusu, halkçilik, milli egemenlik ilkesinin tabii ve zorunlu bir sonucudur.Egemenligin millette oldugu bir devlette hükümet sisteminin de elbette halkin kendi kendini yönetmesi, yani demokrasi olmasi gerekir.Atatürkçülük, sadece hükümdarin kisisel egemenligini yikmayi degil, onun yerine halk yönetimini yani demokrasiyi geçirmeyi amaçlamistir.Atatürkçü düsünce sisteminde milli egemenligin halkçilik ilkesiyle tamamlanmasi, ona demokratik içerigini kazandirmistir.
Atatürk, "demokrasi" deyimini, asil anlamindan saptirarak veya ona degisik içerikler yükleyerek degil, tam tersine, gerçek ve geleneksel anlaminda, yani hürriyetçi siyasi demokrasiyi ifade etmek üzere kullanmistir.Atatürk, bu konuda söyle demektedir: "Demokrasi esas itibariyle siyasi mahiyettedir.Demokrasi bir sosyal yardim veya bir iktisadi teskilat sistemi degildir.Demokrasi maddi refah meselesi de degildir.Bizim bildigimiz demokrasi, bilhassa siyasidir; onun hedefi, milletin idare edenler üzerindeki murakabesi sayesinde, siyasi hürriyeti temin etmektir."
Atatürk'ün halkçiliktan kastettigi seyin, geleneksel anlamda " hürriyetçi siyasi demokrasi" oldugu, kendisinin hürriyetin önemine iliskin su görüslerinden de açikça anlasilmaktadir. Atatürk'e göre: "ferdin birinci hakki, tabii yeteneklerini serbestçe gelistirebilmesidir.Bu gelismeyi temin için ise, en iyi vasita, ferde, baskalarinin benzer haklarina zarar vermeksizin, tehlike ve zarar kendine ait olmak üzere, ona kendi kendini istedigi gibi sevk ve idare etmeye müsaade etmektir.Kisi ve toplum hayatinda büyük önem tasiyan hürriyet, mutlak anlamiyla anlasilmaz.Söz konusu olan hürriyet insan hürriyetidir.Bu sebeple, ferdi hürriyeti düsünürken, her ferdin ve nihayet bütün milletin ortak menfaatinin ve devlet varliginin göz önünde bulundurulmasi gerekir.Anlasiliyor ki ferdi hürriyet mutlak olamaz.Baskalarinin hak ve hürriyeti ve milletin ortak menfaati ferdi hürriyeti sinirlar.Ferdi hürriyeti sinirlama, devletin de adeta temeli ve görevidir.Çünkü devlet ferdi hürriyeti saglayan bir teskilat olmakla beraber, ayni zamanda, bütün özel faaliyetleri, genel ve milli amaçlar için birlestirmekle mükelleftir. Devletsiz bir cemiyet ya da zayif bir devlet hayatinin neticesi, herkesin herkese karsi mücadelesidir. Bu mücadele, çogunlugun hürriyetini bogmayacak sekilde baskalastirilmalidir." Böylece devlet ve toplum hayati, kisi hürriyetlerinin sinirlandirilmasini zorunlu kilmakla beraber, bu sinirlama, "ferdin sorumluluguna, tesebbüsüne ve gelismesine zarar verecek dereceye -ürülmemelidir. Vatandaslarin tesebbüs ve sorumluluk hisleri ne kadar gelisirse, devlet için o kadar iyidir."
Atatürkçü düsünce sistemi içinde demokrasi ile es anlamli olarak kullanilan halkçilik, milli mücadele yillarinin ve özellikle T.B.M.M. nin demokratik atmosferi içinde gelismistir. Milli Mücadelemizin en dikkate deger yönlerinden birisi, bu ölüm -kalim savasinin, hukuk açisindan her seye yetkili, uygulamada da denetim yetkilerini titizlik ve kiskançlikla kullanan demokratik bir meclis eliyle yürütülmüs olmasidir. Prof. Feyzioglu'nun belirttigi gibi, "Bagimsizlik Savasi milli egemenlik ilkesinden güç alinarak, her konuda hesap soran, kiyasiya elestiren, milletin haklarina titizlikle sahip çikan bir meclisle kazanilmistir.Büyük bir savasin, millet adina, bir parlemento tarafindan yönetilip yürütülmesi , dünya tarihi açisindan da üzerinde durulmaya deger bir olaydir." Ayni konuda Ismet Inönü d sunlari söylemistir: " Milli Mücadelenin askeri safha da idaresi kadar siyasi idaresi de nazikti.Hatta daha nazikti denilebilir. Atatürk , siyasi safhanin idaresinde de ayni derecede maharetli, daha maharetli olmustur. Mesela, benim kanaatimce Milli Mücadelenin, bir millet meclisi kurularak onunla beraber yürütülmesi son derece güç, fakat harikulade isabetli bir karar olmustur. Askeri sahada, idari sahada , iç ve dis siyaset sahasinda bu, harikulade bir bulustur. Emsali de hemen hemen yok gibidir."
Birinci T.B.M.M (1920-23) tarihi görevini tamamlayip, seçimlerin yenilenmesiyle Ikinci Dönem T.B.M.M olustuktan sonra da, yeni Türk Devleti'nin siyasi rejiminin demokratik bir rejim olmasi karari devam etmistir.Atatürk, bu dönemdeki çesitli beyanlarinda demokratik rejime olan inancini tekrarlamistir. Nitekim bu ortam içinde, 1924 Kasiminda Halk Firkasi'ndan ayrilan bir gurup milletvekili, Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi adi altinda bir muhalefet partisi kurmuslardir.Ne yazik ki bu çok partili hayat denemesi fazla uzun sürmemis, 1925 Subatinda, dogu illerinde çikan Seyh Sait isyaninin çok ciddi boyutlara ulasmasi üzerine olaganüstü tedbirler alma geregi duyulmus; 4 Mart 1925 tarihli "Takrir-i Sükun Kanunu" hükümete genis yetkiler vermis; Kurtulus Savasi sirasinda çalistirilmis, fakat daha sonra kaldirilmis olan olaganüstü Istiklal Mahkemeleri yeniden kurulmustur.Bu tedbirler arasinda, Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi da 3 Haziran 1925 tarihinde Bakanlar Kurulu karariyla kapatilmistir.
Atatürk, 1930 yilinda çok-partili hayata geçmeyi tekrar denemis, bu amaçla eski Basbakanlardan Paris Büyükelçisi ve kendi yakin arkadasi Fethi(Okyar) Bey'e bir muhalefet partisi kurmayi telkin etmistir.Serbest Cumhuriyet Firkasi adi altinda 12 Agustos 1930 tarihinde kurulan bu parti, Atatürk'ten tesvik ve yardim görmüstür . Partinin kurulusu üzerine Atatürk'ün Fethi Bey'e yazdigi su mektup onun demokrasi hakkindaki görüslerini belirtmesi bakimindan önemlidir: "Büyük Millet Meclisi'nde ve millet önünde, millet islerinin serbest münakasasi ve iyi niyet sahibi zatlarin ve firkalarin düsüncelerini ortaya koyarak milletin yüksek menfaatlerini aramalari, benim gençligimden beri asik ve taraftar oldugum bir sistemdir. Memnuniyetle tekrar görüyorum ki laiklik esasinda beraberiz. Zaten benim siyasi hayatta bir tarafli olarak daima aradigim ve arayacagim temel budur.Cumhurbaskani bulundugum müddetçe, Cumhurbaskanliginin bana verdigi yüksek ve kanuni vazifeleri, hükümette olan ve olmayan firkalara karsi adilane ve tarafsiz ifa edecegime ve laik cumhuriyet esasi dahilinde firkanizin her nevi siyasi faaliyet ve cereyanlarinin bir engele ugramayacagina emniyet edebilirsiniz efendim."
Ancak bu derece iyi niyetlerle girisilen Serbest Cumhuriyet Firkasi denemesi de sadece üç ay sürebilmistir. Serbest Firka liderlerinin Atatürk'e ve inkilaplarina tartismasiz bagliliklarina ragmen, inkilaplarin toplumca benimsenip yerlesmesi için gerekli zamanin henüz geçmemis olmasi sebebiyle, inkilaplara karsi olan bazi unsurlarin Serbest Firka'ya sizmaya çalistiklari görülmüstür.Bunun dogurdugu siyasi sertlesme ortami içinde Serbest Cumhuriyet Firkasi, sartlarin kendilerini Atatürk ile karsi karsiya getirme ihtimali tasidigini görerek, kendisini feshetmeye karar vermistir.
Gerçekten, üç aylik Serbest Firka denemesi bir yana birakilirsa Türkiye 1925 yilinda Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi'nin kapatilmasindan,1945 sonlarinda çok-partili rejime geçene kadar, bir tek-parti rejimi ile yönetilmistir.Ancak bu rejim, totaliter ve dogmatik ideolojilere dayanan Fasist ve Komünist tek-parti sistemlerinden temelde farklidir.Türkiye'de bir tek-parti olgusu mevcut olmus,fakat tek-parti ideolojisi veya doktrini mevcut olmamistir.Diger bir deyimle Türkiye'de tek-parti, sürekli ve arzulanir bir model olarak mesrulastirilmamis; aksine, zorunluluklar sebebiyle basvurulan ve zamani geldiginde yerini çogulcu demokrasiye birakacak olan bir geçici bir rejim olarak görülmüstür. Çok-partili siyasi demokrasi, bu alanda yapilan denemelerin de gösterdigi gibi, erisilmesi gerekli bir ideal olarak muhafaza edilmistir.
Atatürk'ün tek-parti sistemini Türkiye için sürekli bir ideal olarak degil, Türkiye'nin belli bir asamasinda, zorunluluklarin ortaya çikardigi geçici bir dönem olarak gördügü ,Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi'nin kurulus hazirliklarinin yapildigi günlerde söyledigi su sözlerden çok iyi anlasilmaktadir: "Cumhuriyet Halk Firkasi'nin esas prensibi, memleket ve milletin gerçek selamet ve saadetini temine çalismaktir ve amaca -üren yol bence budur ve bellidir. O da Cumhuriyet'i güçlendirme ve saglamlastirma ile beraber fikri ve sosyal inkilapta ve medeniyet ve yenilesme yolunda milletin azimle ve basariyla yürümesini saglamaya yol göstermektir. Bu belli olan ve fakat süphesiz yorucu ve uzun olan yolun yolculari baslangiçtan sona kadar bir hizada ve ayni zamanda ayni yorgunluk derecesinde yürümeyebilir ve bu takdirde düsünce ve tedbirleri arasinda fark olabilir. Fakat yoldan sapmamalari, genel hedeften gözlerini ayirmamalari, esas amaci ihlal etmemeleri lazim gelir.Bugün belli olan yolun basinda bulunuyoruz.Henüz düsünceleri etkileyecek kadar yol alinmis degildir.Görüsler gerekli ölçüde açiklik kazanmalidir.Ondan evvel tefrika fikri alelade firkaciliktir ki, memleket ve milletin huzur ve güven sartlari henüz böyle bir tefrikaya yol açmaya elverisli degildir, efendiler." Yine Atatürk Serbest Cumhuriyet Firkasi'nin kendisini feshetmesini takip eden aylarda, ayni yönde olarak, sunlari söylemistir: "Milletin tarihinde bazi devirler vardir ki, muayyen maksatlara erebilmek için maddi ve manevi ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve ayni istikamete sevk etmek lazim gelir. Yakin senelerde milletimiz böyle bir toplanma ve birlesme hareketinin mühim neticelerini idrak etmistir.Memleketin ve inkilabin içeriden ve disaridan gelebilecek tehlikelere karsi masuniyeti için bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanmasi lazimdir. Ayni cinsten olan kuvvetler müsterek gaye yolunda birlesmelidir."
Serbest Firka denemesinin basarisizlikla sonuçlanmasindan sonra da demokrasi yolunda bazi girisimlerde bulunulmustur.Mesela 1931 ve 1935 milletvekili seçimlerinde, bazi milletvekilleri için Cumhuriyet Halk Firkasi tarafindan aday gösterilmeyerek, bu sandalyeler bagimsiz adaylara birakilmistir.Cumhuriyet Halk Firkasi'nin gerek 1927 Kongresi'nde kabul edilen program beyannamesinde, gerek 1931 Kongresi'nde kabul edilen programinda, tek dereceli seçime geçilmesi bir hedef olarak belirtilmistir.1931 programi bu konuda aynen söyle demektedir: "Bir dereceli intihabi tatbik etmek yüksek emellerimizdendir.Ancak vatandasi, seçecegini taniyabilecek vasiflar, sartlar ve vasitalarla donatmak gerekir.Bunun saglanmasi hususundaki çalismalarin istenen sonucu verecegi güne kadar vatandasi, yakindan tanidigi ve güvendigi insanlari seçmekte serbest birakmayi demokrasinin hakiki icaplarina daha uygun buluruz."
Türkiye, bir tek-parti sisteminin, savas, isgal, ihtilal, darbe vs. gibi zora dayanan bir kesinti olmaksizin, kendi evrim kanunlari uyarinca çogulcu bir demokrasiye dönüstügü pek az örnekten biridir. Bunun temel sebebi de, Atatürkçü dünya görüsünün demokratik karakteridir.
BAKINIZ Devlet Yönetim Biçimleri - Demokrasi
Son düzenleyen Safi; 6 Haziran 2017 19:21