Arama

Hava, su, toprak kirliliğini önlemek için neler yapılmalıdır?

Güncelleme: 29 Mayıs 2016 Gösterim: 247.168 Cevap: 8
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
2 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Hava, su, toprak kirliliğini önlemek için neler yapılmalıdır?
Son düzenleyen Safi; 29 Mayıs 2016 03:55
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
2 Aralık 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.

çevre koruma


doğal kaynakların ya da belli bir ekosistemdeki bütün çevrenin, yasâl, kurumsal, bilimsel ve teknolojik düzenlemelerin de yardımıyla planlı biçimde korunması. 20. yüzyıl sonlarında, insanlığa, erişilebilen en yüksek yaşam düzeyini sağlama amacını içermeye başlamıştır.
Sponsorlu Bağlantılar

Besin, su, hava, ısı gibi yaşamı sürdürmek için gerekli kaynaklar binlerce yıldır insanlar tarafından kullanılmaktadır. Ama günümüzde artan nüfus baskısı, gelişmiş teknoloji ve insanların artık yalnızca temel gereksinimlerin karşılanmasıyla yetinmeyip dinlenme, eğlenme vb etkinlikler için de yeterli alan ve kaynaklar istemesi, doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı artırmıştır. Belli bir yaşam düzeyi sağlamak için tarımda ve bilimde gelişkin tekniklerin kullanılması gerekir. Doğal kaynakların gelecek için de korunması gerektiğinin bilincini taşıyan akılcı bir yaklaşımla bu kaynakların kullanımının denetlenmesi, doğadaki besin kaynaklarının tükenmemesini ve doğal çevrenin bozulup yok olmamasını sağlayacaktır.
İlk insanların çevreyi korumak için önlemler almasına gerek yoktu; zaten sayıları çok azdı ve teknolojileri de çevreye önemli bir zarar veremeyecek kadar kısıtlıydı. Çok sayıda insanı bir araya toplayan kentlerin gelişmesiyle çevre kirlenmesi gibi sorunlar da ortaya çıkmaya başladı. Antik Çağdan kalma buluntularda çevre kirlenmesine ilişkin kanıtlara rastlanır. AtinalIlar ve Romalılar her türlü atığı kent dışında açılan çukurlara boşaltırdı.

Tarihçilere göre, Roma’da görülen pek çok salgın hastalığın başlıca nedeni bu çukurlara cesetlerin de atılmasıydı. Ortaçağda kentlerin daha da gelişip karmaşıklaşmasıyla çevre kirlenmesi önemli boyutlara ulaşmaya başladı. Caddelere ve suyollarına çöp dökülmesini önlemek için çeşitli yasal önlemler alındı ve hava kirliliğine karşı ilk yasa 1273’te İngiltere’de çıkartıldı. Yaklaşık 1306’da Londra’da bir adam kömür yaktığı için idam edildi ve 1388’de Parlamento, hendeklere ve akarsulara çöp dökülmesini yasakladı. Ama ne çöp dökmeye, ne de kömür yakmaya karşı getirilen yasal önlemler etkili olabildi. Çöpleri pencereden caddeye boşaltma alışkanlığı, ortaçağ ve Rönesans dönemi boyunca sürdü.

Sanayi Devrimi’yle birlikte, çevre kirlenmesinin etkileri de ilk kez kendini göstermeye başladı. O dönemin teknolojisi, dar alanlarda yoğunlaşmış sanayi tesislerinin yol açtığı kirlenme ve gürültüyü önlemeye yeterli değildi. Klorür, amonyak, karbon monoksit ve metan gibi hava kirleticilerin etkisiyle bronşit ve zatürree olayları artmaya başladı. Sanayi atıkları su kaynaklarında da kirlenmeye yol açtı. Sanayileşmenin ilk geliştiği ülkelerden Ingiltere’de, 19. yüzyıl ortalarında, yoğun nüfuslu bölgelerdeki su kirlenmesi ciddi bir sorun durumuna gelmişti. Bu dönemde Thames Irmağından yükselen kötü kokular Londralıların yaşamını oldukça güçleştiriyordu. Bu arada, su kaynaklarına boşaltılan sanayi atıkları pek çok kolera ve tifo salgınına neden oldu. 19. yüzyılda Avrupa’da, havayı kirleten, insan sağlığı için tehlike yaratan, gürültü yapan işletmelere karşı çeşitli cezalar da içeren önlemler uygulamaya kondu. Bunun ilk örneği, 15 Ekim 1810’da Fransa’da çıkartılan bir yasadır. İngiltere’de de, 1821’de buhar makinelerinin sağlığa zararlı etkilerini, 1857’de de hava kirlenmesini önlemek amacıyla birer yasa çıkartıldı. 1881’de de ABD’de, Chicago kentindeki yoğun hava kirliliğine karşı benzer bir yasa çıkartıldı.

20. yüzyılda sanayinin hızla gelişip yaygınlık kazanması, kentlerin büyümesi, yaygın motorlu taşıt kullanımı, nükleer enerji üretimi ve yeni kimyasal maddelerin, zararlı ilaçlarının ve plastiğin geliştirilmesiyle çevre kirlenmesi çok ciddi boyutlara ulaştı. Özellikle motorlu taşıtlar yüzünden, pek çok büyük kentte hastalık ve ölümlere yol açan aşırı hava kirliliği dönemleri yaşandı. Aralık 1930’da, Belçika’nın sanayi bölgelerinden Meuse Irmağı vadisinde 4 gün süren sis, 60 kişinin ölümüne ve yüzlerce insanın hastalanmasına yol açtı. 1950’ler ve 60’larda da çeşitli yerlerde benzer olaylar görüldü.
64392d1497378257 cevre kirliligi 1

II. Dünya Savaşı’ndan sonra sanayideki elişmenin büyük bir ivme kazanması çevre irlenmesini artırırken, çevre sorunlarına karşı duyarlığın ve ilginin de gelişmesine neden oldu. Batı Avrupa’da, çevrecilerin ve başka baskı gruplarının verdiği mücadeleler sonucunda pek çok siyasal parti çevre sorunlarını da programına almak zorunda kaldı, bu konuda yasalar çıkartıldı ve kamuoyunda çevre kirlenmesine karşı duyarlık gelişmeye başladı. 1970’lere değin çeşitli ülkelerde, hava kirlenmesini önlemeye yönelik pek çok yasa çıkartıldı.

1972’de Stockholm’de toplanan Dünya Çevre Sorunları Konferansında sulardaki kirlenmeye ağırlık verildi; Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 19 Mayıs 1972’de kabul ettiği Avrupa Toprak Antlaşması da su ve toprak kirlenmesinin önlenmesine yönelik hükümler içeriyordu. İtalya’da 21 Kasım 1984’te çıkartılan ve 1 Ocak 1991’de yürürlüğe giren yasa ile doğanın yok edemeyeceği malzemelerle üretilmiş olan ambalaj ve paketleme yasaklandı. Böylece, uzun vadede çevre kirlenmesinin başlıca öğelerinden biri olan plastik ürünlerine karşı önlem alındı. Çevre koruma çalışmalarının bakanlıklar düzeyinde örgütlü biçimde yürütülmesi, Hollanda, Belçika, Avusturya ve Almanya’da Sağlık Bakanlığı içinde; Kanada, İsveç ve Japonya’da Tarım Bakanlığı, Orman Bakanlığı ve benzeri bakanlıklarda; Türkiye, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde ise yalnızca çevre sorunlarına ayrılmış bakanlıklarda gerçekleştirilir.

Ösmanlı döneminde, 19. yüzyılda tarihsel ve kültürel varlıkların korunmasına ilişkin çeşitli yasal düzenlemeler yapıldı ve gerek Osmanlı, gerek Cumhuriyet dönemlerinde çevre sorunları benzer yasalar içinde ele alındı. Doğrudan doğal çevrenin korunmasına yönelik ilk düzenleme 9 Ağustos 1983 tarihli Çevre Kanunu’dur. Daha önceki Belediye Kanunu ve Hıfzıssıhha Kanunu’nda da çevre korumasına ilişkin hükümler yer almakla birlikte, bunlar dağınık ve yetersizdi. Çevre Kanunu, çevre koruma alanında ilke ve hedefleri belirleyecek, bu konudaki plan ve programlan inceleyip onaylayacak ve eşgüdüm sağlayacak bir Yüksek Çevre Kurulu ile doğrudan başbakanlığa bağlı Çevre Müsteşarlığı ve iller düzeyindeki Mahalli Çevre kurulları öngörüyordu. Çevre Müsteşarlığı, 8 Haziran 1984 tarihli kanun hükmünde kararnameyle Çevre Genel Müdürlüğü adını aldı. Kasım 1989’da Başbakanlık Özel Çevre Koruma Kurul Başkanlığı, Ağustos 199l’de Çevre Bakanlığı kuruldu.

903 sayılı kanun hükümlerine göre 1 Şubat 1978’de Ankara’da kurulan Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, ülkede çevre sorunlarıyla ilgili araştırma, yayın, kamuoyu eğitimi gibi çalışmaları yürüten en etkili gönüllü kuruluştur. Türkiye’nin çevre sorunlarının dökümünü yapan, Çevre Kanunu’nu hazırlayan, nü- fus-çevre-ekonomi-ekoloji ilişkileri üzerine konferanslar ve yarışmalar düzenleyen vakıf, kuruluşundan bu yana geçen sürede elli kitap çıkartarak Türkiye’de çevre konusundaki yayın eksikliğini de gidermeye çalışmıştır.

Çevre Kanunu’nun içerdiği en önemli ilkeler şunlardır:
1) Çevrenin korunması hedefine ulaşmak için alınacak önlemler kalkınma çabalarını olumsuz yönde etkilememelidir.
2) Çevre kirlenmesinin önlenmesi, sınırlandırılması ve kirlenmeyle mücadele için yapılacak harcamalar kirleten tarafından karşılanır (kirleten öder ilkesi).
3) Çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenlerin neden oldukları zararlardan dolayı sorumlu tutulabilmeleri için kusurlu olmaları koşulu aranmaz. Kirletme yasağını (m. 8) çiğneyenler için o yerin en büyük mülki amiri tarafından verilecek ağır para cezaları öngörülmüştür (m. 20-23). 1990’da çıkarılan Kıyı Kanunu da kıyıların korunmasını öngören hükümler içermektedir.
Türkiye’de, sanayi ve kentleşmede hatalı yer seçimi, çevre sorunları konusunda bilgi eksikliği ve birçok somut örneğe karşın konunun yeterince önemsenmeyişi çevre sorunlarını artırmaktadır. Başlangıçta ağırlıklı olarak hava kirliliği çerçevesinde gündeme gelen çevre sorunlarının öbür boyutlarının da gitgide önem kazanması sonucunda 1980’lerin ikinci yarısından başlayarak çevre koruma sorunu sıkça gündeme gelmiş ve kamuoyunun duyarlılığı gitgide artmıştır. Yurttaşların kendi girişimleriyle oluşan gönüllü çevreci hareketlerin elde ettiği başarılardan biri, Gökova’da planlanan termik santralın yapımının, büyük çevre kirliliğine olaçacağı gerekçesiyle 1991 sonunda hükümet tarafından durdurulmasıdır.

1980’lerde gerçekleşen ve uzun vadeli etkileri olan bazı önemli olaylar da, çevre korumanın ne kadar ciddi ve acil biçimde ele alınması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Bunlardan bazıları, 1984’te Hindistan’daki Bhopal’da ABD şirketi Union Carbide Corporation’a bağlı bir böcek ilacı fabrikasından yaklaşık 45 ton metil izosiyanat gazının çevreye yayılması, 1986’da SSCB’deki Çernobil Nükleer Santralı’nda gerçekleşen ve 30’u aşkın ölümün yanı sıra zaman içinde pek çok kanser olayına yol açacağı sanılan kaza, 1987’de Sandoz ilaç fabrikasından sızan kimyasal maddelerin Ren Irmağındaki canlıların yok olmasına ve ırmağın yıllarca temizlenemeyecek biçimde kirlenmesine neden olması, gene aynı yıl çeşitli sanayi ürünlerinde kullanılan kloroflüorokarbonlarm atmosferdeki ozon tabakasının incelmesine yol açtığının belirlenmesi ve atmosferde biriken gazların bir tür “sera etkisi” göstererek bütün gezegende sıcaklığın yükselmesine neden olduğunun saptanmasıdır.

Toprak Kirliliğinin Önlenmesi İçin Neler Yapılabilir?

  • Verimli tarım topraklarında yerleşim ve sanayi alanları kurulmamalı yeşil alanlar arttırılmalıdır.
  • Ev ve sanayi atıkları toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanıp depolanmalı ve toplanmalıdır.
  • Yapay gübre ve tarım ilaçlarının kullanılmasında yanlış uygulamalar önlenmelidir.
  • Nükleer enerji kullanımı bilinçli şekilde yapılmalıdır.

Su Kirliliğinin Önlenmesi

  • Arıtma tesisleri kurulmalı ve özenle işletilmeli
  • Belirli yerlerde nüfus artışının önüne geçilmeli
  • İnsanlar bilinçlendirilmeli
  • Su kaynaklarının korunması için iyi politikalar geliştirilmeli,plan ve programlar yapılmalı
  • Hava ve toprak kirliliğine sebep olan faktörler ortadan kaldırılmalıdır

Hava Krililiğinin Önlenmesi İçin Neler Yapılabilir?

  • Hava kirliliğinin en önemli nedenlerinden olan fosil yakıtlar olabildiğince az kullanılmalı. Bunun yerine doğalgaz, güneş enerjisi, jeotermal enerji vb. enerjilerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
  • Karayolu taşımacılığı yerine demiryolu ve deniz taşımacılığına ağırlık verilmelidir.Büyük kentlerde toplu taşıma hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Böylece otomobil egzoslarının neden oılduğu kirlilik azaltılabilir.
  • Sanayi kuruluşlarının atıklarını havaya vermeleri önlenmelidir.
  • Yeşil alanlar arttırılmalı, orman yangınları önlenmelidir.
  • Ozon tabakasına zarar veren maddeler kullanılmamalıdır
BAKINIZ
Çevre Kirliliği
Su Kirliliği
Toprak Kirliliği
Hava Kirliliği
Gürültü Kirliliği
Işık Kirliliği ve Enerji Tasarrufu
Radyasyon Kirliliği
Çevre Nedir? Çevre Hakkında Genel Bilgiler

Son düzenleyen Safi; 14 Haziran 2017 19:01
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Nisan 2011       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

TOPRAK ve KİRLİLİĞİ


TOPRAK
Hava ve su gibi, canlıların yaşaması için vazgeçilmez unsurlardan bir diğeri de topraktır. Toprak, bitki örtüsünün beslendiği kaynakların ana deposudur.
Toprağın üst tabakası insanların ve diğer canlıların beslenmesinde temel kaynak teşkil etmektedir.
Bir gram toprağın içerisinde milyonlarca canlı bulunmakta ve ekosistemin devamı için bunların hepsinin ayrı önemi bulunmaktadır.
Toprağın verimliliğini sağlayan ve humusça zengin olan toprağın 10 cm'lik üst tabakasıdır.
Dünyadaki toprakların ancak 1/10'inde üretim yapılabilmektedir. Ülkemizin arazi varlığının ise yaklaşık %36'sı işlenmekte, %28'i çayır ve mera, %30'u orman ve fundalık olup, geriye kalan bölümü diğer araziler içinde yer almaktadır. Ekilebilir arazinin ancak %11'i sulanabilmektedir.

Toprak en önemli doğal kaynaklardan birisi olup; tarım dışı amaçlarla kullanılması, ağır metallerle kirlenmesi ve erozyon sonucu oluşan etkilerle kayıplara uğramakta ve verim düşmektedir. Kaybedilen toprakların yeniden kazanılması çok zordur.
1 cm. kalınlıkta ki toprak ancak birkaç yüzyılda oluşabilmektedir.

TOPRAK KİRLİLİĞİ
Yirminci asrın başından itibaren modern tarıma geçilmesi ve sanayileşmenin hızlanması ile birlikte, toprak kirliliği de bir çevre sorunu olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Daha önceki asırlarda kullanılan güç ve enerji kaynaklarının yetersiz olması, nüfusun azlığı, endüstrileşmenin henüz gelişmemesi sebebiyle diğer çevre faktörlerinde olduğu gibi toprakta da herhangi bir kirlenme söz konusu değildi. Özellikle yirminci yüzyılın ortalarına doğru hızlı nüfus artışı ile birlikte, tarım ve diğer alanlardaki sanayi ve teknolojinin hızla gelişmesine paralel olarak toprak kirliliği de artmaya başlamıştır. Toprak kirliliği her geçen gün daha da ciddi boyutlara ulaşan önemli çevre problemlerinden birisini teşkil etmektedir.

Toprak Kirliliğine Sebep Olan Faktörler;


  • Yerleşim alanlarından çıkan atıklar, egzoz gazları, endüstri atıkları, tarımsal mücadele ilaçları ve kimyasal gübreler toprak kirliliğine sebep olan en önemli etkenlerdir.
  • Yerleşim alanlarından çıkan çöplerin boşaltıldığı alanlar ile kanalizasyon şebekelerinin arıtılmaksızın doğrudan toprağa verildiği alanlarda toprak kirliliği meydana gelmektedir.
  • Egzoz gazları, ozon, karbonmonoksit, kükürtdioksit, kurşun ve kadmiyum vs. gibi zehirli maddeler havaya yayılmakta ve solunum yolu ile büyük bir kısmı canlılar tarafından alınmaktadır. Geriye kalanı ise, rüzgarlar ile uzak mesafelere taşınmakta ve yağışlarla yere inerek, toprak ve suları kirletmektedir.
  • Toprak kirliliğine sebep olan diğer bir faktör de tarımsal mücadele ilaçları ve suni gübrelerdir. Tarımsal mücadele ilaçlarının bilinçsiz ve aşırı kullanımı sonucu, toksik maddelerin toprakta birikimi artmakta ve doğal ortamın kirlenmesine sebep olmaktadır.
  • Sodyum, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, çinko, bakır, mangan, bor gibi besin maddelerini içeren suni gübreler de aşırı ve bilinçsiz kullanım sonucu toprağın yapısını bozmakta ve toprak kirliliğine yol açmaktadır.
  • Endüstri tesislerinden çıkan ve arıtılmaksızın havaya, suya ve toprağa verilen atıklar çevreyi kirletmektedir.
Ayrıca; ormanların insanlar tarafından tahrip edilmesi, yakılarak tarla açılması, tarım topraklarının hatalı işlenmesi, mera ve çayırların bilinçsiz kullanımı, aşırı otlatma vb. sebeplerle oluşan toprak erozyonu, bugün dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi ülkemizde de en önemli çevre sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

ANIZ YANGINLARI


Yurdumuzda hububat hasadından sonra verimin yüksek olduğu ve saman sıkıntısı olmayan yıllarda, hububat alanlarının yaklaşık %30 'unun anızı yakılmaktadır. Anızın çok kolay, çabuk ve masrafsız olarak yok edilmesinin sebebi; böcek ve diğer zararlılar ile çeşitli hastalıkların azaltılması, toprak işlemede kolaylık sağlaması ve daha yüksek verim beklentisidir. Bazı yararlar beklenerek anız yakmanın olumlu etkileri yanında pek çok olumsuz etkileri de bulunmaktadır.

a)Çevreye olan etkileri:
Hava kirliliğine sebep olması ve karayolunda görüşün azalmasıyla trafik kazalarına sebep olmasının yanı sıra; anız yangınları komşu tarlalardaki ürünlere ve meyve bahçelerine, telefon direklerine, yerleşim yerlerine, ormanlara ve pek çok yaban hayvanına zarar vermektedir.

b)Toprak özelliğine olan etkisi:

Anız yangınıyla yüzey toprağının organik maddesi yok edilmiş olur. Toprak için çok önemli olan organik maddenin; yağış sularının emilmesini ve tutulmasını sağlamak, kümeleşmeyi temin ederek erozyonla taşınmayı önlemek, toprağın havalanmasını sağlamak gibi önemli fonksiyonları vardır. Anızın yakılması sırasında toprağın 1-3 cm.lik üst katmanının ısısı 50-750 C'ye kadar çıkmakta, bu sebeple mikroorganizmaların %70 'i zarar görmektedir. Halbuki topraktaki mikroorganizmaların faaliyeti sonucu organik madde parçalanır, ayrışır ve humus haline dönüşür. Yapılan araştırmalar sonucunda anız yakmanın toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini bozduğu, verimliliği düşürdüğü ve biyolojik dengeyi olumsuz yönde etkilediği anlaşılmıştır. Bu nedenle modern tarımda anız yakmaya yer yoktur. Ülkemizde 1993 yılından beri anız yakılması yasaklanmıştır.

EROZYON VE ÇÖLLEŞME


- EROZYON:
Toprağın bulunduğu yerden; yağışlar, sel suları, rüzgar, çığ vb. etkenlerle taşınması olayıdır.
Erozyon, topraklarımızın yok olmasına sebep olan etkenlerin başında gelmektedir. Ülkemizdeki erozyon Avrupa'dan 12, Afrika'dan 17 kat daha fazladır. Ülkemiz topraklarının %14'ünde hafif, %20'sinde orta ve %63'ünde şiddetli ve çok şiddetli derecede erozyon tehlikesi mevcuttur. Sadece %3'lük kayalık alan ise erozyona maruz bulunmamaktadır. Erozyon sebebi ile toprağın verimi azalmakta, besin maddeleri yok olmakta, sular kirlenmekte, ürünlerde verim ve kalite düşmektedir. Ülkemizde erozyon sonucu her yıl 500 milyon ton verimli toprağımız kaybolmaktadır.

Erozyon, nedenlerine göre şöyle sınıflandırılır:

1. Su Erozyonu:


Su erozyonu, diğer erozyon çeşitleri içerisinde en yaygın ve en etkilisidir. Eğimli arazilerde, vejetasyonun (bitki örtüsünün) zayıfladığı veya tamamen yok olduğu bölgelerde; yere düşen yağmur damlaları darbe etkisi ile bir kısım toprak parçasını yerinden kopararak parçalar. Böylece yüzeysel akışa geçen yağmur suları, bu toprak parçalarını sürükleyerek aşağılara taşır. Yüzeysel akış halindeki sular aşağılara indikçe, diğer yüzeysel akış suları ile birleşerek güçlenir ve giderek taşıma gücü de artar. Böylece akış sularının beraberinde taşıdığı toprak ve iri materyal miktarı çoğalarak, taşkın şeklinde akan ve büyük zararlara sebep olan seller meydana gelir.
Su erozyonunun ileri boyutlarında büyük derelerin ve yarıkların oluşumu görülmektedir. Bu olayın diğer bir sonucu da, taban sularının yeteri kadar beslenememesi ve kuraklığa sebep olmasıdır.

Yüzey toprağı besin maddeleri yönünden çok zengindir. Su erozyonu sonucu yüzey toprağının kaybolması, toprağı fakirleştirmekte ve toprağın verimini düşürmektedir. Bu erozyon çeşidi bütün ülkelerde görülmekte olup, erozyonla kaybolan toprak verimliliğinin yeniden kazanılması mümkün değildir. Rüzgar erozyonu ile mücadelede başarı sağlanmasına rağmen, su erozyonu ile mücadele çalışmalarında henüz yeterli mesafe alınamamıştır.

2. Rüzgar Erozyonu:


Kurak ve yarı kurak iklime sahip bölgelerde yaygın olan rüzgar erozyonu; yeterli bitki örtüsü bulunmayan oldukça düz ve geniş arazilerde, gevşek yapıdaki kuru ve ince bünyeli toprağın şiddetli rüzgarların etkisi ile parçacıklar halinde yerinden oynatılarak, toz bulutları şeklinde yer değiştirmesi olayıdır. Rüzgar erozyonu ile toprakta yer yer çukurlar oluşur. Bu çukurlardan çıkan toprak, başka yerlerde toplanarak kum tepeleri meydana getirir. Rüzgar erozyonu; yolları, binaları ve su yollarını etkileyebilir, ayrıca tarımsal alanlarda hasara sebep olabilir.

3. Çığ Erozyonu:


Çığ; yamaç üzerinde toplanan kar kütlesinin, yeni yağan karlarla aşırı yüklenmesi veya yamaçla bağlantısının zayıflaması halinde, herhangi bir etki ile dengesini kaybederek dağ yamacından aşağıya doğru kayması ve yuvarlanması olayıdır. Çığlar önlerine gelen engelleri tahrip eder, beraberinde toprak, taş ve ağaçları söker götürür. Bu şekilde meydana gelen aşınma ve taşınma olayına çığ erozyonu denir.

4. Yerçekimi Erozyonu (Kitle Hareketleri):


Kitle hareketleri, genellikle ayrışma ürünü olan ve sağlam kaya üzerine oturmuş bulunan örtünün, esas itibariyle yerçekimi etkisi ile küçük veya büyük kitleler halinde yamacın aşağısına doğru yer değiştirmesi olayıdır.

5. Buzul Erozyonu:


Yüksek dağlık arazilerdeki derelerde, çeşitli zamanlarda oluşmuş buzulların parça parça aşağılara doğru kayması sırasında, beraberinde moren (buzultaş) denilen çeşitli büyüklükteki materyal kitlelerini sürüklemesi ile meydana gelen aşınma ve taşınma olayına buzul erozyonu denir.

ÇÖLLEŞME:


Kurak, yarı kurak ve az yağışlı alanlarda iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri de dahil olmak üzere, çeşitli faktörlerden kaynaklanan toprak bozulmasıdır. Toprağın aşırı kullanımı, aşırı otlatma, sağlıksız sulama yöntemleri, ormanların tahribi ve özellikle son yıllarda ekolojik dengenin bozulması sonucunda meydana gelen iklim değişiklikleri, çölleşmeyi meydana getiren en önemli etkenlerdir.

Çölleşme ve kuraklık sorunları küresel bir nitelik taşımakta ve dünyanın bütün bölgelerini etkilemektedir. Bu sebeple çölleşmeyle mücadele etmek ve kuraklığın etkilerini hafifletmek için, uluslararası ortak bir eyleme ihtiyaç duyulmaktadır.

Erozyon ve Çölleşmeyi Önlemek İçin Alınabilecek Tedbirler
  • Erozyon riski yüksek olan, yetersiz toprak özelliklerine sahip, ıslaklık ve iklim şartları dolayısıyla işlenmeye uygun olmayan arazilerde tarım yapılmaması, bu tip arazilerin mera olarak ayrılması veya orman örtüsü altına alınmasının sağlanması,
  • Yanlış toprak işlenmesi, yanlış ekim ve sulamanın önlenmesi,
  • Çayır ve mera alanlarının tahribinin önlenmesi ve mevcut alanların geliştirilmesi,
  • Orman tahribatına son verilmesi, ağaçlandırmanın hızlandırılması ve orman yangınlarına karşı gerekli tedbirlerin alınması,
  • Su kaynaklarının kaybolması sonucu taban suyunun düşmesiyle toprak tuzlanması oluşmakta, bu yüzden su kaynaklarının korunması gerekmektedir.
Son düzenleyen Safi; 29 Mayıs 2016 03:58
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Mayıs 2011       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Arkadaşlar;hava,su,toprak,hayvanlar,madenler ve biitki örtüsü bizlerin doğal kaynaklarıdır.Eğer bu kaynaklarımızı korumazsak hayatımız cok kötü olacak.Bitmez diye düşünüyorsunuz ama bizim milletimiz doğal kaynakları böyle kullanmaya devam ederse yakında doğal kaynaklarımız bitecekya da çok kötü bir hale gelecek.Ayrıca ''TÜM CANLILAR''yaşamını devam ettirebilmek için doğal kaynaklardan yararlanır.(buna bizde dahiliz)örneğin su;
Su, sağlıklı bir hayatın devamı için canlıların gereksinim duyduğu en önemli doğal kaynaklardandır. Yeryüzünün yaklaşık dörtte üçünü ve canlı vücudunun önemli bir kısmını su oluşturur. İnsanlar birçok alanda (temizlik işlerinde, elektrik enerjisinin elde edilmesinde, bahçe ve tarlaların sulanmasında, deniz ulaşımında vb.) sudan yararlanır. Su, içinde yaşayan birçok canlıya da yaşama ortamı sağlar. Burada yaşayan balıkların beslenmemiz açısından önemi büyüktür.

İnsanların yıllarca deniz, göl ve akarsulara bıraktığı atık maddeler, buralarda yaşayan canlı türlerinin azalmasına, bazılarının da yok olmasına neden olmuştur. Ayrıca buna bağlı olarak birçok önemli turizm merkezi de özelliğini yitirmiştir. Örneğin, bugün yurdumuzda Haliç ve İzmit Körfezi'nin çeşitli şekillerde kirletilmesi, çevre ve orada yaşayan canlılar için önemli bir tehlike oluşturmaktadır. Sanayinin hızla gelişmesi de su kaynağının tüketimini etkilemektedir. Ancak ülkelerin kalkınmasında ve iş olanaklarının oluşturulmasında sanayi kuruluşlarına da gereksinim vardır. Burada dikkat edilmesi gereken konu, suyun tutumlu bir şekilde ve kirletilmeden kullanılmasıdır.
pesimist - avatarı
pesimist
Ziyaretçi
5 Haziran 2011       Mesaj #5
pesimist - avatarı
Ziyaretçi

SU KİRLİLİĞİNİN NEDENLERİ


Çevre kirlenmesi denilince genellikle hava, su ve toprağın kirlenmesi düşünülür. Bunlardan en kolay ve çabuk kirlenen kuşkusuz sudur. Çünkü her kirlenen şey genelde su ile yıkanarak temizlenir, bu da kirliliğin son mekanının su olması anlamına gelir. Havanın ve toprağın kirlilik bakımından zamanla kendi kendilerini yenilemeleri bir bakıma kirliliklerini suya vermelerine neden olur.

Havanın içinde bulunan katı ve sıvı tanecikler, havadan çok ağır olduklarından, çok geçmeden aşağı doğru inerek karalara ve sulara ulaşırlar. Havanın içinde bulunan gaz ve buhar halindeki kirleticilerde zamanla yağmur suları ile yeryüzünde toprak ve suya karışırlar. Bunlara örnek olarak, kükürt, azot ve karbon dioksitler verilebilir. Havaya karışan pek çok kirletici madde çok dayanıklı olmadığından, zamanla oksijen, ışık ve ültraviyole ışınlarının etkisi ile parçalanır. Daha sonra dünyada toprağa, göle, denize ve havaya inerler. Bu kirleticilerden toprağa yayılanlarda zamanla mekaniksel ve sel suları yardımı ile veya başka etkenlerin yardımı ile topraktan suya geçerler.

Su kirliliği antropojin etkiler sonucunda ortaya çıkan, kullanımı kısıtlayan veya engelleyen ve ekonomik dengeleri bozan kalite değişimleridir. Su kirliliğinin bir başka tanımı ise; su kaynağının kimyasal, fiziksel, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi, şeklinde gözlenen ve doğrudan veya dolaylı yoldan biyolojik kaynaklarda, insan sağlığında, su ürünlerinde, su kalitesinde ve suyun diğer amaçlarla kullanılmasında engelleyici bozulmalar yaratacak madde ve enerji atıklarının boşaltılmasını ifade etmektedir.

a) Havadaki ve topraktaki kirletici maddeler eninde sonunda suya geçerler.
b) Dünyadaki tüm suların % 99′undan daha fazlası bir tek sistem içinde birbirine bağlı olup genel mahiyette kirlenme tehdidi altında bulunmaktadır.
c) Sularda, muazzam bir canlı varlık hazinesi, dolayısı ile gıda deposu mevcuttur. Burada vaki olabilecek bir denge bozulması bütün dünyamızdaki yaşamı ciddi ve olumsuz yönde etkiler.
d) Kirletici madde miktarı çok az olsa bile suda erimediği zaman, su üzerinde çok ince bir tabaka teşkil edince sudaki hayat önemli bir derecede etkilenebilir. Bunun nedeni atmosferden oksijen ve ısı alışverişinin zorlaşmasıdır.
Son düzenleyen Safi; 29 Mayıs 2016 03:59
pesimist - avatarı
pesimist
Ziyaretçi
9 Haziran 2011       Mesaj #6
pesimist - avatarı
Ziyaretçi

Toprak Kirliliğininin Önlenmesi İçin Alınması Gereken Önlemler


Ülkemiz topraklarına yönelik mevcut toprak kirliliği ile ilgili tespit çalışmaları ne yazık ki istenen düzeyde yapılamamıştır. Coğrafi bilgi sistemleri kullanılarak hazırlanacak toprak kirlilği haritaları mevcut durumun analizi ve yapılacak çalışmalar açısından büyük önem taşımaktadır.

Avrupa Birliği mevzuatının üstlenilmesi için uyum programı sürecinde toprak koruma politikasının geliştirilmesi yolunda, öncelikle toprağa yönelik tehditlerin belirlenip, toprak özelliklerine ve sınıflarına bağlı kullanma ve işletme potansiyelinin ortaya konması gerekmektedir.

Avrupa Birliği, üye ve aday ülkelerin ulusal bazda toprak koruma stratejilerini geliştirmesinde ilk adım olarak ülkelerin mevcut yasa ve yönetmeliklerini birliğin toprak koruma stratejilerine göre uyarlamalarını ve toprağı ilgilendiren tüm sektörleri entegre bir biçimde dikkate alan yeni toprak koruma politikası oluşturma çalışmalarını başlatmalarını öngörmektedir.

Toprak sistemi ilişkili olduğu su ve hava sistemlerinin içerdiği kirletici unsurlar için son depolama noktasıdır. Diğer taraftan toprak, karasal ekosistemin taşıyıcı unsurudur ve toprak kalitesindeki değişim, gerek doğal ve gerekse tarım ekosisteminin verimliliğini etkilemektedir.

Toprağın ve mevcut kirliliğin karakterizasyonu için kriterlerin tanımlanması, metodolojilerin oluşturulması örnekleme ve analiz standartlarının Avrupa Birliği kriterlerine uygun saptanması ileriye yönelik olarak uyumun sağlanabilmesi açısından önemlidir.

Toprak kirliliğinin tespiti, giderimi ve önlenmesi kapsamlarının genişletilmesi, uygulama ve yaptırımlarına ilişkin çalışmaların artırılması gerekmektedir. Kirlenmiş alanların belirlenmesi, kayıt altına alınması, incelenmesi, sınıflandırılması ve kirlenmiş sahaların, toprakların yeniden iyileştirilmesinde uygulanan metodlar ve teknikler konusunda ülkemiz için ulusal bir program oluşturulmalıdır.

Çevre Mevzuatı çerçevesinde 08.06. 2010 Tarih ve 27605 Sayılı Resmi Gazete’de "Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik" yayımlanmış olup 31.05.2005 tarih ve 25831 sayılı Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.

Toprak kirliliğinin önlenmesi, kirlenmenin mevcut olduğu veya olması muhtemel sahaların ve sektörlerin tespiti, kayıt altına alınması, kirlenmiş toprakların ve sahaların temizlenmesi ve izlenmesine ilişkin teknik ve idari usul ve esasları kapsamaktadır.

Bu amaç doğrultusunda, arazi ve doğal kaynaklarla ilgili planlama, uygulama, değerlendirme, kontrol, izleme ve eşgüdüm mekanizmaları güçlendirilmeli; tarım ve orman arazilerinin amaç dışı kullanımı engellenmeli; ormanlaştırma, yeniden ormanlaştırma, erozyon kontrolü ve çayır/mera ıslahı için gerekli finansman sağlanmalıdır. Toprak kirliliğinin ulusal düzeyde tespiti için envanter çalışması oluşturulmalı, belirlenen alanların kayıt edilmesi, izlenmesi ve iyileştirme çalışmaları yapılması gerekmektedir.
Son düzenleyen Safi; 29 Mayıs 2016 03:59
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Ekim 2011       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hava kirliliğinin en önemli nedenlerinden olan fosil yakıtlar olabildiğince az kullanılmalı. Bunun yerine doğalgaz, güneş enerjisi, jeotermal enerji vb. enerjilerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
Karayolu taşımacılığı yerine demiryolu ve deniz taşımacılığına ağırlık verilmelidir.Büyük kentlerde toplu taşıma hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Böylece otomobil egzoslarının neden oılduğu kirlilik azaltılabilir.
Sanayi kuruluşlarının atıklarını havaya vermeleri önlenmelidir.
Yeşil alanlar arttırılmalı, orman yangınları önlenmelidir.
Ozon tabakasına zarar veren maddeler kullanılmamalıdır.
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
24 Nisan 2013       Mesaj #8
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime

Su kirliliğini önlemek için yapılması gerekenler:


  • Canlı artıklarının sulara atılmaması
  • Sentetik deterjanlı suların bir yerde toplanması
  • Tarımda kullanılan ilaçların ve gübrelerin sulara karışmasının önlenmesi
  • Sanayi artık ve atık sularının suları kirletmesinin önlenmesi
  • Su kaynakları çevresinin temiz tutulması
  • Çöp ve diğer atıkların sulara bırakılmaması
  • İçme sularının on dakika kaynatılıp, bütün parazit yumurtalarının tahrip edilerek dezenfekte edilmesi,
  • Suları kirletenlerin uyarılması
Son düzenleyen Safi; 29 Mayıs 2016 04:00
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Şubat 2014       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
“Üstünde yoksa yeşil bir yaprak, Bence ölüdür o toprak.” Diyen: K.G. Çok yerinde konuşmuştur.

Bizlere iş-aş ve aynı zamanda sinesinde bizleri saklayan toprağı bilim adamları, toprağı inceden inceye incelemeye almışlar. Tabiatın 1 cm. kalınlığındaki tarım toprağının oluşabilmesi için en azından 200 yılın gerektiği sonucuna varmışlar. Çünkü; bitkilerin topraktan beslenip, büyüme güçlerini veren bakterilerden almaktadırlar. Cansız toprak (ham) yani ham toprakta ürün yetiştirme olasılığı oldukça kıttır. İşte; bu kadar güç ve geç oluşan o bereketli topraklar korunmazsa çeşitli nedenlerle bir anda kaybolup giderler.

Tarıma elverişli, bereketli tarım toprağının kalınlığı ortalama 20-25 cm. arasında değişmektedir. Yurdumuz da tarım yapılan toprakların kalınlığı, daha da az ve azalmaya da devem etmektedir. Yani; Ülkemiz de tarım toprağının bugünkü kalınlığı dünkünden daha da düşüktür. Nedeni: Her yıl o verimli toprağın yüzeyindeki (üstü) kısmındaki bakterili (canlı) toprağı çeşitli nedenlerle kaybediyoruz.
Tarımda elverişli topraklarımızın kalınlığı zamanla azalıyor ve toprak verimden düşüyor. Bu düşüşte bizlerin maddi gelirini aşağı çekiyor demektir. Çuval boş olunca dolayısıyla kesemiz de boş oluyor.

Tarım toprağının nedeni: Toprak aşınması, yani kısaca EROZYON denilen kemiricidir. İşte; kemirgen olayı verimi düşürüyor. Bu nedenle de kesemiz boşalıyor. Bu durum Su, Rüzgar ve yerçekimi nedeniyle toprağın bir yerden (olduğu) başka bir yere taşınarak (aşınarak) sürüklenip kaybolmasına sebep (neden) oluyor. Bu durumu önlemek için değişik yöntemlerle önlenmesini gerekmektedir. Yoksa; bu büyük bir sorundur.

Her toprakla uğraşanlar, önce topraklarının suyla ve rüzgarla sürüklenip gitmesini önlemek zorundadır. Yağmur ve akar sular bereketli (verimli) tarım toprağını devamlı olarak sürükleyip götüren su ve rüzgardan korumalıdır. Öyle ki: Önce yağmur toprağı döver, toprakta küçük küçük oluklar sel çukurları açar. Yine yağmurun etkisiyle, toprak tanecikleri bu çukurlara sürüklenir. Çukurlarda çamur haline gelen topraklar, yerçekiminin etkisiyle derelere, derelerden nehirlere, nehirlerden de barajlara, göllere ve denizlere akarak bir daha dönüşsüz kaybolup giderler. Bu durum yalnız toprak kaybıyla kalmaz. Barajların ve göllerin dolmasına neden olurlar. Dolan gölleri su seviyelerinin yükselmesiyle bir toprak kaybımız da burada oluşur.
EROZYON tarıma elverişli geride belirtildiği gibi bu kadar geç ve güç oluşan bereketli topraklar dönüşünü bir daha mümkün olmayan bir kayba uğramış olur. Tarıma elverişli toprakları sadece su ve rüzgarla değil, iklim durumları da EROZYON’UN hızlanmasına neden olmaktadır.

Yurdumuz da Konya Ovası rüzgarla en çok toprak kaybına uğrayan bölgelerden biri iken ağaçlandırma bu durumu yarı yarıya önlemiş vaziyettedir.
Rüzgar ve akar sulara rağmen toprak, başka nedenlerle de korunabilir. Son içinde bulunduğumuz yıllar da toprak EROZYONU önlemek TEMA VAKFI Ülke çapında halkımızı EROZYON’A karşı bilinçlendirme çalışmaları yapmaktadır. Çiftçi ve bahçıvanlara toprak Erozyonunun ne olduğunu, önlenmezse ne gibi maddi ve manevi zararlar meydana getirdiği anlatılarak, Erozyondan korunma (önleme) yolları uygulamalı olarak (yaparak-yaşayarak) toplumumuz bilinçlendirilmektedir.

Toprak aşınmasını (Erozyonu) önlemek için neler yapmalıyız?

1-Özellikle meyilli araziler (yamaçlar) yatay sürülüp, yağmurlarda meydana gelen su akıntısını bırakmayacak ve toplayacak şekilde kesintisiz, kavisler halinde sürülmeli. Böylece yağmur suyunun hızla aşağı akarak toprağın alınıp dönüşsüz götürülmesi önlenmiş olur.
Toprağın eğimine dik olarak yapılan sürümlere kontr (biribirinin zıttına) sürerek ekim denilmektedir.

2-Özellikle tarıma elverişli, oldukça dik tepe yamaçlarında teraslama yapılmalı. Teraslama, yağmur ve rüzgarlar da toprağın kaybolmasını önlemek için, tepe yamaçlarında geniş düzlükler meydana getirilmesidir. Bu nedenlerle yamaçlar merdiven şeklinde kesilir, gerekirse duvar örülür. Meydana gelen merdivenin geniş düzlüklerinde böylece tarıma elverişli topraklar korumaya alınmış olur.

3-Erozyona uğramış çıplak toprak, herhangi bir bitki örtüsü ile örtülü topraktan daha kolay aşınır ve taşınır. Bunun bilincinde olan çiftçiler ve bahçıvanlar, tarlalarına şerit halinde koruyucu örtü bitkileri ve bunların arasına da yetiştirici ve koruyucu hasır bitkileri ekerler. Bu şekildeki ekime, şerit biçimi ekim adı verilmektedir. Sözgelimi: Koruyucu örtü bitkisi olarak yonca, veya fi türleri ekilir. Koruyucu örtü bitkileri daha önceden yetişen koruyucu örtü bitkileri, toprak şeritlerinden suyun akıp gitmesi böylece önlenmiş olur. Aynı zamanda koruyucu örtü bitkileri rüzgarla sürüklenen toprakları da koruyacağından dolayı su ve rüzgar erozyonuna da karşı korumayı sağlar. Koruyucu örtü bitkileri özenle iyi seçilmelidir.

Örneğin: Buğday yetiştirilecek bir tarlaya (yere) koruyucu bitki örtüsü olarak yonca seçilirse, yonca erozyonu daha iyi önlediği gibi toprağı daha verimli kılma özelliğine de sahiptir. Böylece de buğday, arpa, susam, şıfan ve mısırın verimi de artmış olur.
Tarımcılıkta: Bitki ve hayvan kalıntılarının çürüyerek toprağı karışmasıyla toprağı daha da verimlileştirir. Organik maddeler ne verimli Humuslu toprağı oluşturur. Devam edecek.
“TOPRAĞINA SAHİP ÇIK.” “TOPRAK SATMAYIN-TOPRAK SATIN ALIN. ÇÜNKÜ ARTIK KİMSE TOPRAK YAPMIYOR? “VATAN TOPRAĞI KUTSALDIR.”
Son düzenleyen Safi; 29 Mayıs 2016 04:01

Benzer Konular

24 Nisan 2014 / kanaryalar fb Soru-Cevap
14 Haziran 2017 / Misafir Çevre Bilimleri
11 Mayıs 2009 / SARE Çevre Bilimleri
14 Haziran 2017 / Misafir Çevre Bilimleri