Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Su Kirlenmesinin Çevreye Etkileri
Su kirlenmesinin çevreye etkilerini, insan sağlığına olan etkileri ve ekonomik etkileri olarak 2 grupta toplayabiliriz. Ancak bu etkilerin birbirinden ayrı düşünülmesi imkansızdır. İnsan sağlığının etkilenmesi, sonuçta ekonomik kayıplara neden olabileceği gibi, ekonomik kayıplar da beslenme ve giderek sağlık üzerinde etkili olabilir.
Su kirlenmesi, insan sağlığını, içme veya çeşitli amaçlarla kullanma sonucu etkiler. İnsan sağlığı, zehirli maddeler veya hastalık taşıyan mikroorganizmalarla kirlenmiş sulardan, bir defa kullanma sonucu zarar görebilir. Bunun yanısıra, biyolojik birikime yolaçan kalıcı kirleticilerin etkileri uzun süre kullanım sonucu görülür. Bazen birden fazla maddenin birarada buluması, bu maddelerin sağlık üzerindeki etkilerinin artışına yol açar. Bileşik etki adı verilen bu olguya örnek olarak kadminyum ve siyanürün su ortamında birarada bulunduklarında zehirli etkilerinin artışı verilebilir.
Nüfus arttıkça, teknoloji ilerledikçe suyun daha fazla tüketilmesi doğladır. 20. yüzyılın başlarında, batıda kişi başına su tüketimi günde 15lt’den 60 lt’ye yükseldi. Bir yandan dünya nüfusu hızla artarken diğer yandan otomotik yıkayıcılar ve pekçok yeni cihazların kullanılmasıyla su giderek yetmez oldu. Tarımda, üstün nitelikli bol ürün alınması, sulamada daha fazla suyun kullanılmasını gerektirdi. Endüstrinin gelişmesine bağlı olarak su gereksinimi de arttı. Özellikle günümüzde çevre kirlenmesinin artmasıyla canlıların yaşamında önemli rol oynayan suyun temini ve temizlenmesi de önemli bir çevre sorunu olarak karşımız çıkmaktadır.
Su canlıların yaşamı için vazgeçilmezdir. Canlı organizmaların % 60-90′ı sudan oluşmaktadır. Canlılar için bu kadar önemli olantatlı su doğada çok kısıtlı olarak bulunmaktadır. Yeryüzü su kaynaklarının yalnızca % 1,5′i canlı organizmaların kullanabileceği tatlı sudur. Bukadar kısıtlı olan su kaynaklarının kirletilmeden korunabilmesi canlılığın sürebilmesi için çok gereklidir. Su ancak temiz vesağlıklı olduğu durumda yararlı olabilir.
Değişik doğal kaynaklardan (yağmur, kar ve dolu gibi meteor suları, yeryüzü ve yeraltı suları) elde edilebilen su, havzalarda depolandıktan sonra arıtılarak şebeke aracılığıyla kullanıcıya ulaştırılır. Su farklı biçimlerde kirlenir ve kirli su, sağlığını değişik biçimlerde etkileyip yaşamı tehlikeye sokabilmektedir. Mutlak ve kısa mesafeli koruma alanında yapılaşma kesinlikle yasak, diğer alanlarda kisıtlı olmasına karşın yapılaşma kontrol edilememiş ve bu alanların yağmalanmasına yerel yönetimler seyirci kalmış, merkezi hükümetler ise oluşan yerleşim alanlarını ilçe ya da belde yaparak adeta ödüllendirmiş, altyapı ve değişik devlet olanaklarının sunulması ise yapılaşmayı teşvik etmiştir.
Her seçim öncesi dönemde adayların söylemleri ve getirilen imar afları su havzalarının iyi birer rant alanı olmasına neden olmuştur.
1980 – 97 döneminde Türkiye Nüfusu % 41 İstanbul Nüfusu % 124 Su havzaları Nüfusu % 515 Ömerli havzası Nüfusu % 1170 oranında artmıştır.
İstanbul su havzalarındaki yaklaşık 750.000 kişilik nüfus suyun kalitesinin bozulması için yeterli olmuş ve İstanbul’un su kalitesi 3-4. sınıf su konumuna gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü 4. sınıf suyun içilemez, 3. sınıf suyun ise dikkatle kullanılması gereken su olduğunu vurgulamaktadır. Suyun bakteriyolojik kirlenmesi sonucu; ishaller, tifo, kolera, dizanteri, hepatit-A, çocuk felci ve paraziter hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Suyun kimyasal olarak kirlenmesi sonucuise zehirlenmeler hatta bazı kanserlerin oluşumu kolaylaşmaktadır.
Su kalitesinin korunabilmesi için öncelikle su havzalarının korunması gereklidir; Su havzalarındaki yapılaşmanın derhal durdurulması ve kaçak olarak yapılanların ortadan kaldırılması gereklidir, İstanbul’un kalan ormanlarının yok olması engellenmeli, su havzalarının mutlak ve kısa mesafeli koruma alanları yağışı artırıcı cins ağaçlarla ağaçlandırılmalıdır, Yerüstü ve yeraltı sularının atıklarla kirlenmesinin önlenmesi için katı, kimyevi ve radyoaktif atıkların kontrollü olarak depolanması sağlanmalıdır, Önemli bir kirlilik kaaynağı olan konutlardaki su depolarının kontrolü ve denetlenmesi için gerekli yasal uygulama ve kontrol sistemleri geliştirilmelidir, Çevre ve Sağlığın korunması ile ilgili ulusal mevzuat ile uluslararası sözleşmelerin gerekleri yerine getirilmelidir.
SULARIN KİRLENMESİYLE ORTAYA ÇIKAN HASTALIKLAR
Sular, biyolojik kirlenme sonucunda önemli bir hastalık kaynağıdırlar. Sularda fenol türevleri, kurşun, amonyak olduğunu düşünerek, bunların hangi rahatsızlıklara yol açtığını görelim.
Fenol türevleri: Beyin ve dolaşım sisteminde bozukluk. Böbrek yetmezliği. Boğazda şiddetli yanma, kusma, mide kanaması, idrarda azalma, mide krampları, şok, solunum durması.
Kurşun: Beyin, böbrekler, karaciğer ve mide, bağırsak sistemi ile kemik iliğinde hastalıklar.
Amonyak: Boğaz, yemek borusu ve bağırsak sisteminde tahrişler. Bulantı, kusma, mide ağrıları yanı sıra metabolik ani doz gelişimine yol açar. Tifo, kolera, virütik sarılığın kirli sularla taşındığı bilinmektedir. Çocuk felci, amipli dizanteri ve basili dizanteri de sularla yayılmaktadır. Sıtma, sarı humma gibi hastalıkların aktarılmasında sular dolaylı bir rol oynamaktadırlar. Nüfusun büyük merkezlerde aşırı yoğunlaşması, içme sularına kanalizasyon sularının karışması, XXI. yüzyıla girerken hemen bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’nin en önemli çevre ve halk sağlığı sorunu olarak çözümlenmeyi bekleyen sorunlarıdır.
DEVAMI Su Kirliliği