Arama

Biyosfer (Canlı Küre)

Güncelleme: 26 Şubat 2017 Gösterim: 25.784 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Kasım 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Biyosfer


canlıların yaşadığı, sürekli enerji ve besin alışverişinin gerçekleştiği, görece ince yeryüzü ve su katmanı.
Sponsorlu Bağlantılar

Yaşam başlamadan önce, büyük bölümü metan, amonyak, hidrojen sülfür ve su buharından oluşmuş ince bir gaz karışımıyla çevrili olan yerküre, sığ denizler ve çıplak kayalarla kaplıydı. Litosfer (taş ve toprak), hidrosfer (su) ve atmosferden (hava) oluşan bu cansız dünya ya da jeosfer, milyonlarca yıl, Güneş enerjisinden kaynaklanan kimyasal ve fiziksel olayların etkisi altında kaldı. Sonunda, şekilsiz, peltemsi, çevredeki enerjiden yararlanabilen ve kendi benzerlerini üretebilen ilk canlılar ortaya çıktı. Böylece canlı varlıklar, jeosferin ince üst katmanı olan biyosfere ya da yaşam kuşağına yerleşip çeşitlenmeye başladılar.
Yer’in canlı (biyotik) ve cansız (abiyotik ya da jeofiziksel) katmanlarını, ekosfer denen karmaşık bir sistemin bağımsız, ama karşılıklı ilişki içindeki bileşenleri olarak görmek oldukça yeni bir yaklaşımdır. Biyosferdeki canlılar, en basit tekhücrelilerden insana kadar uzanan büyük bir çeşitlilik gösterir. Belirli bir bölgede yaşayan değişik türden canlılar biyolojik karma topluluğu, bu karma topluluklar da yaşadıkları çevrenin cansız bileşenleriyle birlikte ekosistemi oluşturur.
Ad:  biyosfer.JPG
Gösterim: 1053
Boyut:  128.0 KB
Biyosferdeki tüm canlılar, işlevlerine göre üç kategoride toplanabilir.
  1. Birinci kategorideki yeşil bitkiler, yaşam için gerekli temel besin maddesi olan karbonhidratları, fotosentez yoluyla su ve karbon dioksitten oluşturabildikleri için üretken canlılardır.
  2. İkinci kategori, bitkilerle beslenen ve bitkilerin depoladığı enerjiyi başka biçimlere dönüştürerek kendi yararlarına kullanan canlıları kapsar; bütün hayvan türleri bu kategoridendir.
  3. Üçüncü kategori, organik birikintileri basit bileşenlerine ayrıştırarak, bitkilerin üretim sürecinde yeniden kullanabilecekleri biçime dönüştüren mikroorganizmaları içerir.
Biyosferde gelişen olayları kavramak için, yalnızca biyosferin canlı öğelerini değil, enerji akışını, besin, su ve gaz çevrimini, organik ve inorganik madde yığılmasını da incelemek gerekir.

Enerji akışı


Yaşamın temel enerji kaynağı Güneş ışınları ve Güneş enerjisinin canlıların yararlanabileceği besinlere dönüştürülmesinin ilk evresi olan fotosentezdir. Fotosentezde, klorofil tarafından emilen güneş ışığı karbon dioksit ve suyu, karbonhidrat ve oksijene dönüştürür. Böylece klorofilde biriken enerji, karbonhidrat oluşumuyla daha üst enerji düzeyine yükselir. Bu karmaşık süreçte, yüksek enerjili fosfat bağları kurularak adenozin trifosfat (ATP) açığa çıkar. Bu sürecin son ürünleri olan karbonhidratlar ve yüksek enerjili bileşikler, bitki yiyenlerden (otçul) hayvan yiyenlere (etçil) kadar uzanan bir dizi canlının besinidir. Ekosistemin beslenme zinciri bu yoldan kurulur.

Yeryüzüne ulaşan Güneş ışığının ancak yüzde 25’i fotosentezde kullanılabilecek dalgaboylarındadır; bu dalgaboyundaki ışığın da ancak bir bölümü yeşil bitkiler tarafından kullanılabilir. Gelen ışınların organik maddeye dönüştürülmesindeki verim oranı en çok yüzde 3, genellikle de yüzde 1 ya da daha azdır. Bu enerjinin besine dönüşmesi ve bitkilerden hayvanlara aktarılması sırasında, her basamakta yararlanma oranı giderek düşer. Bitkilerde depolanan enerjinin ancak yüzde 10-15 kadarı, otçul hayvanlar tarafından doku bileşenlerine dönüştürülebilir. Güneş ışığından sağlanan enerjinin bitki, hayvan ve insanlara kadar uzanan dönüştürme işlemi içindeki toplam verimliliği 100 binde 1 dolayındadır. Her canlı, aldığı enerjiden en yüksek düzeyde yararlanabilmek için, vücut sıcaklığını, çevreden sağladığı suyu ve temel elementleri belli düzeyde tutmanın yollarını bulmak zorundadır.

Madde çevrimi


Enerji, Güneş ışınlarından bitki ve hayvanlara doğru tek yönde akar ve bu akışın her basamağında kayba uğrarken, yaşam için gerekli olan kimyasal elementler de biyojeokimyasal çevrimle cansız doğadan canlılara doğru akar ve sonunda organik parçalanma ürünleri biçiminde cansız doğaya geri döner. Gaz halindeki elementler genellikle atmosfer ya da hidrosfer yoluyla aktarılırken magnezyum, bor, kükürt, kalsiyum, potasyum ve fosfor gibi mineral halindeki elementler topraktan emilip su aracılığıyla bitkilere ve hayvanlara iletilir. Üstün yapılı hayvanlardaki metabolizma süreçlerinin enerji kaynağı olan oksijen, hayvanlar tarafından solunum yoluyla alınır, organik ürünlere bağlanır, su ve karbon dioksidin bileşimine girer, sonunda serbest oksijen biçiminde fotosentezle atmosfere döner. Ayrıca suyun ve minerallerin bileşiminde yer alan bir element olarak biyosferdeki çeşitli madde çevrimlerine de katılır.

Atmosferin yaklaşık yüzde 80’ini oluşturan serbest azot, ancak bazı bakteriler ve algler tarafından nitrit, nitrat ya da amonyağa dönüştürüldükten sonra bitkiler tarafından kullanılabilir; böylece aminoasitlerin ve bitkisel proteinlerin yapısına katılır. Suda çözünen bu azot bileşikleri, nitrat bozucu bakteriler tarafından parçalandığında hem enerji, hem de ya atmosfere dönen ya da başka bileşiklere katılan serbest azot açığa çıkar.

Birçok elementin gaz bileşenleri biyojeo-kimyasal çevrime katılırken, bazı elementlerin biyosferdeki çevrimi özellikle suya bağlı olarak gerçekleşir. Yeşil bitkilerin besince zengin topraktan aldıkları suda çözünmüş bileşikler, bu bitkilerin hücre yapılarına katıldıktan sonra, beslenme zinciriyle hayvanlara geçer, bitki ve hayvanların ölüp çürümeleriyle de toprağa geri döner. Suda çözünen bazı bileşikler buharlaşmayla atmosfere taşınır ve yağışlarla yeniden yeryüzüne iner.

Kalsiyum, potasyum, silisyum ve magnezyumun biyosferde önemli rolleri vardır; örneğin magnezyum, klorofil moleküllerinin temel elementidir; kalsiyum ve silisyum hayvanların kabuk, kemik ve dişlerinin oluşumuna katılır; demir, manganez ve sodyum, canlılarda az ya da eser miktarda bulunmakla birlikte gene de yaşamsal önem taşır.

Biyosferdeki karbonun büyük bölümü, ya kayaçlarda ve okyanuslarda inorganik karbonatlar biçiminde ya da kömür, petrol, doğal gaz gibi organik fosil yakıtlarında bulunur. Karbon, atmosferde karbon dioksit, canlılarda karbonhidrat ve öbür organik bileşikler biçiminde yer alır. Atmosfer ile hidrosfer arasındaki karbon dioksit değişimi fotosentez ve solunum yoluyla gerçekleşirken, fosil yakıtlar atmosferdeki karbon dioksidin yoğunluğunu artırmakta, bu artan miktarın önemli bir bölümü de çözünmüş halde deniz suyuna geçmektedir.

Proteinin bileşiminde karbon ve azotun yanı sıra kükürt de bulunur. Karbonun indirgenmesi için yeşil bitkiler ve güneş ışığı gerekliyken, azot ve kükürtün oksijensiz ortamda indirgenmesini genellikle mikroorganizmalar sağlar. Bu etkinliğin en yoğun gerçekleştiği yerler oksijence yoksul topraklar, turbalıklar ve bataklıklardır.

Kükürt, genellikle suda çözünen sülfat bileşikleri biçiminde aktarılırsa da, bu elementin çevrimi azot ve karbon çevrimi kadar iyi bilinmemektedir. Ölen canlıların bakteri ve mantarlar tarafından ayrıştırılmasıyla mineral biçimine dönüşen kükürt, oksijensiz koşullarda hidrojen sülfür gibi sülfür bileşiklerine indirgenebilir. Hidrojen sülfürün önemli bir bölümü de su ekosisteminin derin (oksijensiz) bölgelerinde oluşur. Fosil yakıtlar atmosfere büyük ölçüde kükürt dioksidin karışmasına ve çevre kirlenmesine yol açar. Fosfor doğada çok az bulunur; örneğin gübre katkısıyla artırılmış yoğun fosfor birikimi de bir ekosistemin dengesini ciddi biçimde bozabilir.

Su, çok yönlü etkisiyle yaşam için temel maddelerin başında gelir; atmosferde sıvı ve gaz biçiminde bulunarak iklimi düzenler. Yaşam denizde başlamış, sularda gelişmiş ve karalara yayılmıştı; bugün de suya bağımlı olarak sürmektedir. Kullanılabilir suyun karalar üzerindeki dağılımı, bitki örtüsünü doğrudan belirleyen etkenlerden biridir. Su, bir yandan yeryüzündeki kay alan aşındırır, oyar, taşır ve çökeltirken, bir yandan da göl, bataklık, akarsu ve denizleri oluşturup, biçimlendirir. Güneş ışığı karalardaki ve denizlerdeki suyu buharlaştırarak atmosfere katar; su buharı hava akımlarının etkisiyle yer değiştirir ve yağmur ya da kar biçiminde yeryüzüne döner. İçinde çözünmüş madde taşıyan su, aynı zamanda yüzey gerilimi en yüksek olan sıvıdır. Bitkiler suyu büyük ölçüde kökleriyle alır ve terleme olarak bilinen işlemle yapraklarından buharlaştırır. Bütün canlıların temel bileşeni olan su, aynı zamanda besinlerin dokulara aktarılmasını sağlayan bir ortam ve vücut sıcaklığı gibi bazı iç koşulların düzenlenmesine yardımcı olan önemli bir etkendir.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen perlina; 26 Şubat 2017 02:41
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Şubat 2010       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Biyosfer Nedir?
Dünyanın çevresinde, canlıların yaşadığı kesimlere verilen ad. Canlı küre. Biyosfer, atmosfer içinde 10.000 metreye kadar olan bölümleri içine alır. Bu yüksekliklerde, özellikle bakterilerin ve mantar sporlarının toplandığı tespit edilmiştir. 6700 metreye kadar olan yükseltilerde de, kara hayvanları yaşamaktadır. Denizlerde yaşayan canlıların da 5.000 metreye kadar bulundukları tespit edilmiştir.
Sponsorlu Bağlantılar

Böylece, biyosferin bu iki sınırı içinde yaşayan canlılar, ısı, sıvı şartları ve hayat için gerekli bütün şartların, o bölgelerde bulunma durumları ve nispetlerine göre, çok değişik cinslerde, yaşamalarına devam etmektedirler.
Son düzenleyen Safi; 25 Şubat 2017 22:59
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
25 Şubat 2017       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Biyosferle İlgili Temel Kavramlar


BİYOSFER

Ad:  1.JPG
Gösterim: 1064
Boyut:  20.5 KB

Canlıların okyanusların dibinden atmosferde yükselebildikleri en yüksek seviyeye kadar olan bölüme biyosfer denir. Biyosfer kelimesi “canlı küre” anlamına gelmektedir. Canlılar toprak yüzeyinden birkaç metre aşağıya kadar olan kısımlarda yaşamaktalarsa da insanoğlunun beşeri etkileri bu derinliği yüzlerce metreye kadar indirmiştir. Atmosferde ise kuş ve mikroorganizmaların yüzlerce metre yükseğe kadar çıkmaları biyosferin, yerin üzerinde ve altında geniş bir katman halinde uzanmasını sağlar. Yerde yaşayan kara hayvanları için biyosfer 6500-6800 m, yeşil bitkiler için 6200 m, yüksekliğe kadar çıkabilir. Denizin altında 5000 m derinlikte canlıların yaşadığı saptandığından bu da biyosferin alt sınırını oluşturur. Biyosferin toplam kalınlığı yaklaşık 16 km’ye ulaşır.

Biyosferin kalınlığı ve sınırları hakkında çeşitli görüşler öne sürülmekle beraber; genel anlamda biyosfer toprağın 10 metre altından başlayarak yeryüzünden 117 metreye kadar olan kısmının ana yaşam alanı olduğu kabul edilir. Diğer taraftan canlılar nadiren atmosferde binlerce metre yüksekliklere çıkabildiği gibi, deniz altında 5000 metreye kadar inebildikleri tespit edilmiştir.

Ad:  2.JPG
Gösterim: 1102
Boyut:  25.3 KB

BİYOM


Aynı iklim ve bitki örtüsü koşullarına bağlı olarak oluşmuş canlı türleri ile beraber ele alınan yaşam kuşaklarına biyom adı verilmektedir. Örneğin, Ekvatoral iklim kuşağının bitki örtüsü ekvatoral yağmur ormanlarıdır. Bu ormanlarda yalnızca bu alana özgü fil, şempanze, leopar ve çok fazla sayıda böcek türü yaşar. Ekvatoral yağmur ormanları kendi başına bir biyom oluşturmaktadır. Karasal biyomlar bulunabildiği gibi sular da kendi içinde biyomlar oluşturmaktadır. Tuzlu su biyomu, tatlı su biyomu olabileceği gibi, kapalı havzalar da bir biyom olabilirler.

HABİTAT


Bir bitkinin veya hayvanın doğal olarak bulunduğu yetişebildiği ve yaşayabildiği ortama habitat denilmektedir. Bu alan yeryüzünün herhangi bir yeri olabileceği gibi, bir insanın midesi de habitat olabilir. Örneğin, Köyceğiz gölü çevresinde taban suyunun yüksek olduğu yerler, sığla ağacının yetişebilmesi için ayrı bir ortam oluşturur. Bu alan sığla habitatıdır. Ya da yalnız insan vücudunda yaşayabilen bir kıl kurdu için insan bağırsağı habitattır. Yani habitat, yaşam alanı demektir.

BÜYÜK BİYOMLAR


Biyomların kendine özgü bitki ve hayvan türlerinin barındığı alanlardır. Buna göre Dünya üzerinde çok sayıda biyom bulunmaktadır. Biyomların ortaya çıkmasında en fazla etkisi olan faktör iklimdir. İklim Dünya’nın şekline ve güneş ışınlarının yıl içindeki geliş açısındaki değişime bağlı olarak Ekvator’dan kutuplara doğru farklılıklar gösterir. Bunun sonucunda biyomlar da Ekvator’dan kutuplara gidildikçe canlı ve bitki çeşitliliğinin değişime uğradığı görülmektedir. Diğer taraftan yeryüzünün yüksek ve çukur alanları da iç içe biyomların oluşmasına neden olmuştur. Örneğin; Ekvatoral bölgedeki Klimanjaro Dağı (5895 m) eteklerinde yağmur ormanları, orta kesimlerinde savanlar yüksek kesimlerinde ise dağ biyomları yer alır. Bu durum yükseltinin neden olduğu bir çeşitliliktir. Biyomlar hâkim bitki türleri ile içinde bulundukları suların kimyasal özelliklerine göre de sınıflandırılabilirler. Örneğin, İç Anadolu Bölgesinin biyomunu stepler, buradaki Kızılırmak akarsuyunun biyomunu ise tatlı su canlıları meydana getirir. Karasal biyomların dağılışında enlem oldukça önemli bir faktördür. Ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe biyomlar ve bu biyomlardaki başlıca canlı grupları değişime uğrar.
Ad:  3.JPG
Gösterim: 2598
Boyut:  46.8 KB
kaynak: coğrafya hocası
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
26 Şubat 2017       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM

BİYOSFER


a. (fr. bıosphöre) Yerkürede canlı organizmalara rastlanan bölüm. (Eşanl. EKOSFER.)

—ANSİKL. Biyosfer, atmosferin alt kesimini, suküreyi ve taşkürenin bir bölümünü içerir; yer yer 2 km’ye ulaşan bu taşküre bölgesinde, petrol yataklarına bağlı kimi bakterilere rastlanır. Biyosferle yerkürenin öbür bölümleri arasında biyosfer çevrimleriyle kurulan bir bağ vardır; bu çevrimler kimyasal öğelerin canlı organizmalara girmesini, birinden öbürüne geçmesini ve metabolizma ürünleri ya da mineralleşme kalıntıları biçiminde biyosferden uzaklaşmasını sağlar. Biyosferin oluşumu yaşamın başlangıcıyla çakışır ve bu nedenle aynı varsayımlara bağlanır. Ancak biyosferin evrimi daha iyi bilinmektedir. Cambriaöncesinde oksijensiz atmosferde yalnızca dışbeslek organizmalar yaşayabiliyordu. Fotosentez (klorofilli) yapabilen organizmaların ortaya çıkışı, biyosferin oksijen açısından zenginleşmesini ve yaşamın çeşitlenmesini sağlayan temel evrelerden biri oldu. Karbon devriyle günümüz arasında, biyosferin kimyasal bileşimi ve büyük biyojeokimyasal çevrimler çok az değişmiştir.

Biyosferin bütün bileşenleri arasındaki karşılıklı ilişkilerin bilinmesine rağmen, çevrebilimciler, biyosferi, ekosistemler adı verilen, birbirlerinden görece bağımsız işlevsel birimlere ayırırlar. Ekosistemlerin boyutları, su birikintisiyle, madde değişimi açısından gerçek "kapalı" tek çevrebilimsel birim olan biyosfer arasında değişebilir. Bu sistemler Güneş enerjisinin katkısına sıkı sıkıya bağlıdır.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

20 Aralık 2007 / we come one Bilgisayar
9 Eylül 2008 / MaRCeLLCaT X-Sözlük
 Küre
28 Mart 2010 / Mystic@L Matematik
23 Aralık 2011 / Misafir Soru-Cevap
21 Şubat 2010 / _KleopatrA_ Matematik