Alp Dağları
Orta Avrupa’nın güneyinde, Akdeniz kıyısındaki Cenova Körfezinden başlayıp 1.200 km uzunluğunda bir yay çizerek Viyana’ya kadar güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda uzanan ve 207.000 km2’lik bir alanı kaplayan sıradağlar.
Bölgenin belkemiği görünümündeki bu dağ sırası, Afrika’daki Atlas Dağlarından başlayıp Avrupa’nın güneyinden Asya’daki Himalayalar’a kadar kesintili olarak uzanan ve yerkabuğunun yaklaşık dörtte birini kaplayan dağ kuşağının bir bölümünü oluşturur. Avrupa’ nın başlıca ırmakları olan Rhöne, Ren, Adige ve Po ile Tuna’nm pek çok kolu Alp tepelerinden ve yaylalarından doğar. Ulaşım, vadileri ve yükseklerdeki sarp geçitleri dolanan yollar ve dağları geçen tünellerle sağlanır. Alpler Avrupa tarihinde kimi zaman ayırıcı, kimi zaman birleştirici bir rol oynarken bölgedeki yaşam biçimlerini derinden etkilemişlerdir. Fransa, İsviçre, Almanya, Avusturya, Slovenya ve İtalya’ nın bir bölümünü oluştururlar; ama bu altı ülkenin hiçbiri tümüyle bir Alp devleti değildir.
Avrupa kıtasının başlıca coğrafi değişimleri Alpler’den kaynaklanır. Akdeniz’e ve Atlas Okyanusuna özgü iklim özellikleri ile kuzey ve doğudaki toprakların iklim yapıları, aralarında coğrafi bir engel oluşturan bu sıradağlar nedeniyle birbirinden farklıdır.
Tarih öncesi çağlardan beri bu dağların vadilerinde yaşayagelmiş insanlar, aralarındaki siyasal, dilsel, dinsel ve benzeri farklılıklara karşın, üretim ve yaşam biçimleri açısından önemli benzerlikler gösterirler.
Alp kültürleriyle çevredeki ovalarda yaşayanların kültürleri arasında sürekli bir etkileşim olmuştur. Tarih boyunca kesintisiz olarak insan yerleşmelerine sahne olan Alpler, belki de dünyanın en “insancıllaşmış” dağlarıdır. Geçmişte yerli halk, Alpler’in soğuk kışlarından, toplumsal ve ekonomik geriliğinden kaçmışsa da, şimdilerde Alpler sağlık kuruluşları, dağcılık, kayak ve turizm tesisleri ile dünyanın başta gelen dinlence merkezlerinden biri haline gelmiştir; hidroelektrik kaynakları da sanayinin gelişimi için zengin olanaklar sağlar.
Fiziksel özellikleri.
Alpler, batı, doğu ve orta Alpler olmak üzere her biri çeşitli sıradağlardan oluşan üç bölüme ayrılır. Batı Alpler, Akdeniz kıyısından başlayıp Fransa’nın güneydoğusuyla İtalya’nın kuzeybatısı üzerinden geçerek İsviçre-İtalya sınırındaki Büyük St. Bernard Geçidine kadar uzanır. Alpler’in en yüksek doruğu olan Mont Blanc (4.807 m) bu kesimde yer alır. Gene İsviçre-İtalya sınırındaki Splügen Geçidinden ve Kuzey İtalya’nın orta kesimlerindeki Como Gölünden doğuya doğru uzanan Orta Alpler, daha yüksek bir kitle oluşturur. Doğu Alpler ise, kuzeyde Almanya’ya, güneyde Slovenya’ya doğru uzanır ve Avusturya topraklarının büyük bir bölümünü kaplar.
Alpler’in Fransa’daki en batı ucu ile kuzeydoğuda, Avusturya’nın kuzeyindeki Salzburg ve Viyana kesimlerinde uzanan bölümü Ön Alpler olarak adlandırılır; Ön Alpler alçak tepelerden meydana gelir. Jeolojik açıdan çökelti niteliğindeki bu bayırlar, iki, bazen üç katlı sıralar halinde yükselen İç Alpler’in billurlaşmış sert kaya yapısının tam karşıtı bir görünümdedir. Bu oluşum yeryüzünün iç katmanlarındaki billurlaşmış maddenin sıkışarak yukarı ve dışarı itilmesi sonucu, üstteki çökelti katmanının kaymasına ve çevreye yayılmasına bağlanmaktadır. Ön Alpler’in batı ucu, Mont Blanc’ı da içeren sert billur kütlenin yerkabuğunu yarıp çıkması sonucu çevreye bir örtü gibi yayılan üst çökelti katmanından oluşmuştur. Ama, Orta Alpler’in daha karmaşık yapısı, bu oluşum kuramı ile açıklanamamakta, Doğu Alpler’in yapısı da bilimsel soruları gündeme getirmektedir.
1780’lerde Cenevre Üniversitesinden Profesör Horace Benedict de Saussure’ün başlattığı bilimsel keşif gezileri ve gözlemlerden bu yana, Alp Dağlarının jeolojik yapısı ayrıntılı olarak İncelenmektedir. Özellikle Grenoble ve Irınsbruck üniversitelerinde sürdürülen araştırmalar sonucu, Alp Dağları, iklimi, bitki örtüsü, hayvan türleri ve insan coğrafyasıyla dünyanın, üzerinde en çok çalışılmış dağlar sistemi niteliğini kazanmıştır.
Alpler’deki
en yüksek noktaları billur kütleler oluşturur. Mont Blanc’ın yanı sıra Dufourspitze’de 4.634 m’yi bulan Perınine Alpleri, Aar Masifi (4.272 m), Bernina (4.049 m), Ötztal (3.774 m) ve Avusturya’ daki Hohe Tauern (3.794 m) bunlar arasındadır.
Alpler’deki engebeler, akarsulardan çok, don ve buzulların etkisiyle oluşmuştur. Sarp tepeler, iğne diye adlandırılan sivri doruklar ve düz duvarlar halinde yükselen billurlaşmış yapı, çok çarpıcı ve yalnız görünümlü Matter Doruğunda 4.478 m’ye ulaşır. Dolomit Alpler’inde olduğu gibi kireçtaşı oluşumlu kesimlerde yüksek uçurumlar ve kanyonlar egemenken, özellikle Fransa ve Avusturya’ daki yumuşak kaya nitelikli yörelerde geniş vadiler oluşmuştur. Buzullar, vadi tabanlarını, yanı başlarındaki doruklarla aralarında çok büyük yükseklik farklılıklarına yol açacak biçimde aşmdırmıştır. Maggiore, Como, Garda gibi Alp göllerinin tabanları, bu nedenle deniz düzeyinin altındadır. Buzulların neden olduğu aşınma, kütlenin alçak sırtlarında ulaşıma elverişli geçitlerin oluşmasını sağlamıştır.
Alpler’de sıcaklık her 200 m’de yaklaşık 1°C düşer; 2.000 m’de yıllık ortalama sıcaklık 0°C’dir. Yüksekliklerin gölgesinde kalan pek çok vadi, kış aylan boyunca güneş görmez. İklim genellikle nemlidir; ama dış kesimlerdeki dağların yılda 2.000 mm yağış almasına karşılık, İç Alpler, daha yüksek oldukları halde daha az yağış alır (500 mm); buralarda ekim için sulama gerekir. 3.200 m’den yüksek kesimler yıl boyu erimeyen karlarla örtülüdür. Buralarda sıkışma ve dönüşümlü olarak çözülüp donma sonucu kar, önce neve olarak adlandırılan buz öncesi oluşuma, ardından buza dönüşür. Bunun sonucunda da yarlarda ve vadi yamaçlarında kubbe, amfi ve duvar biçiminde buzullar oluşur. Buzullar toplam 2.500 km2 dolayında bir alan kaplar. Bunların en büyüğü, 80 km2 genişliğinde bir alana yayılan, İsviçre’nin güneybatısındaki Aletsch buzuludur. Yağışların bol ve buharlaşma düzeyinin düşük oluşu, Alpler’den doğan akarsuları, kış ayları dışında, hidroelektrik güç üretimine son derece elverişli kılar. Alpler üzerinde inşa edilen barajlar, karların erime dönemlerinde selleri engelleyip kış aylarında azalan suları dengeleyen bir sistem oluşturur.
Alçak kesimlerin ormanlık olmasına karşılık, yüksek Alp otlaklarında hemen hemen hiç ağaç yoktur. Ormanlık yörelerin alt kuşağında kayın, daha yukarılarda ladin ve göknar, İç Alpler’deyse öteki iğneyaprakhlar görülür. Çeşitli ot ve çalılarla kır çiçeklerinden oluşan bitki örtüsünün sıklığı, toprağın türüne göre farklılık gösterir ve yüksek kesimlerde giderek seyrelir.
Yüksek dağlardaki yaşama uyum sağlamış birkaç hayvan türü vardır. Ayı artık yok olmuşsa da, olağanüstü çevik bir hayvan olan Alp dağ keçisi korunabilmiştir. Dağ sıçanları yeraltındaki kovuklarda kış uykusuna yatar. Tavşanlar ve kartavukları kışları tüy değiştirip beyaz tüylere bürünür. Yerel hayvanlar çeşitli ulusal parklarda korumaya alınmıştır.
Halklar ve ekonomi.
Altı Avrupa ülkesinin topraklarına yayılmış olan Alp Dağlarında yaşayan halklar, genellikle özgün ve ortak bir kültürü paylaşırlar. Kırsal nitelikli Alp kültürünün belirleyicisi, Almanca Alp ya da Alm, Fransızca alpage olarak adlandırılan geniş otlaklardır. İsviçre’nin dörtte biri, Avusturya’nın beşte biri bu tür yüksek yaylalardan oluşur. Bu otlaklardan yararlanma, sürülerin mevsiminde sürekli yerleşimlerden buralara çıkarılması biçiminde gerçekleşir; mevsim bitiminde geri dönülür.
Dağlar arasındaki bol yağış alan ve ekime uygun olmayan serin vadilerde büyükbaş hayvan beslenir, süt ürünleri elde edilir; güneş alan, geniş ve daha kuru vadilerdeyse tarımsal üretim yapılır.
Alp halkları arasında tarihsel, ırksal, dinsel ve dilsel farklılıklar vardır. Kullanılan başlıca diller Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Slovencedir. Alpler’de yaşayanların çoğu Katoliktir; Vaud, Bern, Glarus gibi İsviçre kantonları ile Fransız, İtalyan ve Avusturya Alpleri’nde bazı Protestan topluluklara da rastlanır.
Alplilerin kültürünü siyasal, ırksal, dinsel ya da dilsel özelliklerden çok, ekonomik uğraşın biçimi belirler. En büyük zıtlık, büyükbaş hayvancılık ve mandıracılığın tümüyle ya da büyük ölçüde egemen olduğu kuzey ve doğu kesimler ile hayvancılık ve tarımın birlikte yürütüldüğü kendine yeterli bir ekonomi türü yaygın olan iç ve güney kesimler arasındadır. Koyun sürülerinin yazın yüksek Alp otlaklarına çıkarıldığı, kışın ise Akdeniz bölgesindeki alçak düzlüklere indirildiği kesimler ise daha farklı bir kültüre sahiptir.
Ekonomik uğraşın türüne göre Alpler dört bölgeye ayrılabilir: 1) yalnızca büyükbaş hayvancılık ve mandıracılık yapılan Fransa’ daki Savoie’un kuzey kesimleriyle İsviçre’ deki Gruyere, Bern Alpleri, Uri, Schwyz, Untenvalden, Luzern, Glarus ve Appenzell kesimleri;
2) hayvancılık ve mandıracılığın büyük ölçüde egemen olduğu Almanya’nın Allgâu, Yukarı Bavyera ve Berchtesgaden, Avusturya’nın Vorarlberg, Tirol, Salzburg, Salzkammergut, Kârnten ve Steiermark bölgeleri ile Slovenya’daki Yukan Kranjska kesimi;
3) hayvancılıkla tarımın birlikte ve dengeli yürütüldüğü kendine yeterli ekonomi tipinin yaygın olduğu Fransa’daki Dauphine ve Savoie’un güney kesimleri, İsviçre’ nin Valais, Ticino ve Grisons kesimleri ve İtalya’daki Piemonte, Alto Adige ve Friuli yöreleri;
4) göçebe hayvancılık bölgeleri olan Güney Fransız Alpleri ile İtalya’daki Orobie Alpleri ve Piemonte’un bazı bölümleri.
Eski Alp kültürlerine özgü araç ve gereçlerin pek çoğu bugün bile bu yörelerde kullanılmaktadır. Tahtadan yapılmış uzunluk ölçülerine, çeşitli çanak, çömlek ve lambalara, sabuntaşından ocaklara, çalı çırpıdan yapılmış oyuncak ineklere, çayırlarda ve kar üstünde kullanılan kızaklara, tahta tekerlekli el arabalarına sık sık rastlanır. Alplilerin yerel lehçeleri eski dillerin izlerini taşır. Otlakların ortak mülk sayılışı, miras, çeyiz gibi toplumsal yaşama ilişkin pek çok gelenek ve görenek hâlâ yaygındır.
Alpler’de doğal koşulların yarattığı yaşam güçlükleri, aileler arası rekabetin, kaçınılmaz bir işbirliğiyle bir arada sürmesini zorunlu kılar. Bir Alp deyişine göre, dağlılar mecbur kalmadıkça birbirlerine yardım etmezler; ama sık sık da mecbur kalırlar. Alp halkları Romalılar döneminden bu yana özgürlük ve bağımsızlık savaşçıları olarak bilinir. Derebeylik bu dağlarda hiçbir zaman aşağıdaki ovalarda olduğu ölçüde tutunamamış, Alpler savaş zamanlarında özgürlük arayanların barınağı olmuştur. Tarih boyunca Avrupa düzlüklerinde büyük merkezî devletler kurulduğu halde, Alp toplulukları bir ölçüde kendi özerkliklerini korudukları konfederasyonlarda birleşmişlerdir (Tirol; Uri, Schwyz, Underwalden, Luzern kantonları; Valais; Savoie; Valle d’Aosta; Briançorınais gibi). Nüfuslarının çok küçük bir kesimi Alp çobanı ve köylüsü olmasına karşın İsviçre ve Avusturya’da, Alp kültürü ulusal kültürün önemli bir bölümünü oluşturur. Bedensel güç, dayanıklılık, hastalık ve acıya aldırmama Alplilerin önem verdiği niteliklerdir. Bildik ve denenmiş yöntemler yeniliklere yeğlenir. Yaşamın hata kabul etmediği bu ortamda geleneğe saygı büyüktür. Alpliler özellikle geçime ilişkin konularda tutucudurlar. Acımasız doğa koşullarının yönlendirdiği güçlü dinsel inançları vardır; ancak bu kaderciliğe değil, tam tersine yaşama sıkıca bağlanmaya yol açmıştır.
Çağdaş gelişmeler.
Alplilerin tarıma dayalı yaşam biçimi 19. yüzyıla değin hiç değişmeden süregeldi. Sınırlı bir teknoloji ile belli bir sosyoekonomik düzeye ulaşmayı başaran köy topluluklarında, oğulların babalarının yaşam ve çalışma biçimlerini benimsemeleri geleneğin baskısı ile sağlandı. İnsan ve hayvan sayısının birbirine oranı, ekilebilir toprağın boyutları, geç yaşta evlenme, mevsimlik ya da sürekli göçler gibi toplumsal yöntemlerle dengelendi. Tüm gelenek ve ahlak anlayışları düzeni sürdürmeye yönelik olan Alp halkları, Reform ya da Fransız Devrimi gibi büyük tarihsel çalkantılardan bile çok etkilenmediler. Ancak Sanayi Devrimi köklü değişikliklere yol açtı; kara ve demiryollarının yapımı, telgraf ve telefon hatlarının döşenmesiyle bu dağlar, turizme ve sanayiye açıldı. Kendilerininkinden çok ayrı yaşam düzeylerinin farkına varan Alplilerin bir bölümü, yamaçlarda yeni yeni kurulan fabrikalarda çalışmaya, fabrika işçiliğini çiftçilikle bir arada sürdürmeye başladı. Yol yapımı ve bakımı, ormancılık, çığdan korunma projeleri, hidroelektrik enerji tesislerinin kurulması gibi geçici işlerde çalışanlar Alp vadilerine giren toplam gelirin artmasını sağladılar. Bunlara çocuk yardımı, emekli aylığı gibi sosyal yardımlar da eklenince, Alp ekonomisinde makineleşme olanakları ortaya çıktı. Bu arada, dağ tarımının ovalardaki tarımsal üretimle asla yanşamayacağı da açıkça anlaşıldı; ekim yapılan dağ vadilerini terkederek ovalara inenlerin sayısı giderek arttı. Günümüzde babalarının işçi ya da çiftçi olarak sürdürdükleri yaşam biçimini benimsemeyip köylerini tümüyle terkedenlerin sayısı, özellikle Güney ve Iç Alpler’de çok yüksektir. Daha zengin otlakların bulunduğu kuzey kesimlerde bile, çobanların çok yüksek aylıklar istemesi ve buralarda üretilen süt ürünlerinin fabrika ürünlerine göre çok daha pahalıya mal olması, hayvancılığın giderek daha güç koşullarda sürdürülen bir uğraş haline gelmesine yol açmıştır.
Sanayinin dağ köylerine girmesi sonucu ortaya çıkan nüfus azalması sorununa en ivedi çözüm turizmin geliştirilmesi gibi görünmektedir. Ama, geleneklerine çok bağlı olan Alp insanları turizme yatkın olmadığı gibi, ne yerel sermaye, ne de mesleki eğitim buna elverişlidir. Şimdilerde Alpler’in bir bölümü, dışardan gelenlerin girişimleriyle ve teknokrat bir anlayışla lüks dinlence merkezlerine dönüştürülmekte, Alpliler, kendileri için geleneksel bir gurur kaynağı olan toprak sahipliğini, dağda dinlence için bir ev yaptırmak isteyen kentlilere bırakmaktadır. Alp çobanlarının ve köylülerinin geleneksel giysileri, Alpler’e özgü müzik ve danslar, yerel görenekler turizme yönelik eğlencelerin bir parçası olmuş, kitle iletişim araçlarıyla da uluslararası düzeyde tanınmaya başlamıştır.
kaynak: Ana Britannica