Ziyaretçi
ANTARKTİKA
Antarktika, yeryüzünün en güneyde yer alan beşinci büyük kıtası. Yüzölçümü14.200.0 km2’dir. Güney Amerika’nın güney ucuna 970 km kadar yaklaşan Antarktika Yarımadasının oluşturduğu çıkıntı ile Ross ve Weddell denizlerinin oluşturduğu girintiler dışında, Güney Kutbu ile aynı merkezi paylaşan bir daire biçimindedir. Bu girintiler, kıtayı eşit olmayan iki kesime ayırır. Büyük bölümü doğu boylamlarında kalan kesim Doğu (ya da Büyük) Antarktika, tümüyle batı boylamları içinde kalan kesim ise Batı (ya da Küçük) Antarktika olarak adlandırılır. Doğu ve Batı Antarktika, 3.040 km uzunluğundaki Transantarktika Dağları ile birbirinden ayrılır. Antarktika adı, “Arktika’nm (Kuzey Kutbu) karşıtı” anlamına gelir.
Sponsorlu Bağlantılar
Yeryüzündeki toplam buz hacminin yüzde 90’ına eşit yaklaşık 30.000.000 km3’lük bir buz örtüşü, Antarktika’nın hemen tümünü kaplar. Örtünün ortalama kalınlığı yaklaşık 2.0 m’dir. Ross ve Weddell denizlerinin derin körfezlerinin büyük bölümü, suyun üzerinde yüzen buz örtüleri ya da buzlalarla kaplıdır. Kıta kenarları boyunca uzanan buzlalar ile Ross, Ronne ve Filchner buzlaları, Antarktika buz alanının yaklaşık yüzde 10’unu oluşturur.
Buzlalar, buzullar ve buz örtüleri, Antarktika kıyısı boyunca sürekli buzdağları “doğurarak” denizlere bırakır. Buz örtüsünün bir bölümü, Beardmore, Nimrod, Reedy buzullarında olduğu gibi, Transantarktika Dağlarının oluşturduğu barajın gediklerinden büyük buz ırmakları biçiminde akarak, Ross Buzlasını besler. Kutup buzlarından kaynaklanan birkaç akıntı da (Mackay, David ve Priestley buzulları) Ross Denizine buzdağları bırakır. Buz örtüsü düzeyindeki genel alçalma, bazı eski buzul ırmakların nerdeyse tümüyle yok olmasına yol açmış, böylece Taylor, Wright, Victoria gibi “kuru vadiler”in ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Kıtanın çevresinde saat ibresi yönünde esen ve batı akışlı okyanus akıntılarını sürükleyen batı rüzgârlarının karşı konulmaz gücünü kesecek hiçbir kara engeli yoktur.
Atlas ve Hint okyanusları ile Büyük Okyanusun en güney bölümleri Antarktika çevresinde birleşerek, tümüyle kendine özgü biyolojik ve fiziksel özellikleri olan soğuk bir su kütlesi oluşturur. Bu su kütlesi, Antarktika Okyanusu (ya da Güney Okyanusu) olarak da adlandırılır. Ilık astropik suların soğuk kutup sularıyla buluşup karıştığı, mevsimden mevsime çok az değişen okyanus sınırı, Antarktik Sınır Kuşağı adını alır. “Antarktik bölgeler” terimi ise, Antarktika Sınır Kuşağının güneyinde, Antarktika soğuk iklim bölgesinde yer alan adalar ile okyanus ve kıtasal alanları içerir.
JEOLOJİK YAPI
Antarktika’nın jeolojik tarihi, büyük ölçüde, kıtanın yüzde 95’inden çoğunu kaplayan kar ve buz katmanının altında gizlidir. Olağanüstü kalınlıktaki buz, çok zor çalışma koşulları ve uzak alanlara düzenlenen keşif gezilerinde maliyetin büyük boyutlara ulaşması, kıtanın jeolojik yapısına ilişkin bilgilerin, öteki kıtaların çok gerisinde kalmasına yol açmıştır.
Birbirinden kopuk en eski tarihli veriler, 3 milyar yıl öncesine, Erken Prekambriyen Zamana uzanır (Prekambriyen Zaman y. 4 milyar-570 milyon yıl önce). Kabuk oluşumu ve biyolojik evrim örüntüsü bakımından güney kıtaları arasındaki benzerlikler, 150 milyon yıl öncesine, belirgin ayrışmaların başlangıcı ise y. 65 milyon yıl öncesine Erken Senozoyik (Yakın) Zamana değin gider (Senozoyik Zaman y. 65 milyon yıl öncesinden günümüze). Kara memelilerinin çeşitlenerek geliştiği ve öteki tüm kıtalara yayıldığı dönemde, Antarktika’nın evrimi öteki kıtaların evriminden soyutlanmıştır. Erken Senozoyik Zamanda, güney kıtaları arasında yer değiştiren keseli hayvanların göç yolu olan Antarktika’da buz örtüsünün giderek büyümesi, kara hayvanlarının bu kıtaya ya da bu kıtadan geçerek başka kıtalara göçünü engellemiştir.
Günümüzde tümüyle kutup buzullarıyla kaplı olan Antarktika’nın, bir zamanlar, bugün yaşayan az sayıda ilkel böcek ve bitki türünden çok daha zengin bir hayvan varlığı ve bitki örtüsü olduğunu kanıtlayan pek çok fosil bulunmuştur. Özellikle Mezozoyik (İkinci) Zamana (y. 225-65 milyon yıl önce) ait sürüngen ve amfibyum fosillerinin, öteki güney kıtalarındaki buluntulara çok yakın oluşu, bütün güney kıtalarının önceleri Gondvana denen tek bir dev kıta olduğu varsayımına yol açmıştır. Kıtanın katman incelemesi ve deniz tabanlarının tarihlendirilmesi, Gondvana’mn Jura Döneminde (y.190-136 milyon yıl önce) oluşan kırıklar boyunca parçalandığını ve Afrika ile Avustralya’nın, Kretase (Tebeşir) Döneminde (y. 136-65 milyon yıl önce) ve Erken Senozoyik Zamanda Antarktika’dan ayrıldığını gösterir. Kırılmanın ilk aşamalarını, plato lavlarının akması (Kirkpatrick Dağı üzerindeki Kirkpatrick bazaltı) ile buna bağlı olarak oluşan ve Antarktika’yı boydan boya geçen damar katmanları belirler. Dünyanın en büyük katmanlı gabrolu korkayaçlan Pensacola Dağlarında yer alır.
Doğu ve Batı Antarktika’da yerkabuğunun ortalama kalınlığı, öteki kıtalardakine yakındır. Bugünkü buzların erimesi durumunda, Batı Antarktika’nın bir takımadaya dönüşeceği öne sürülürse de, 32 km’ye varan kabuk kalınlığı, kıtada okyanusa özgü bir yapı olmadığını gösterir. Kabuk kalınlığı, Transantarktika Dağları sınırında birden artarak Doğu Antarktika’da ortalama 40 km’ye ulaşır.
Antarktika’nın kabuğu eskiden çok hareketli, Prekambriyen Zamandaki yeryüzü şekilleri ise bugünkünden çok farkh olmalıdır. İlkel toprakların aşınması ile, eski deniz ve göl havzaları tortul ve volkanik kalıntılarla dolmuştur. Dağoluşumu dönemlerinde bu maddeler karmaşık biçim değişikliklerine uğrayıp yerkabuğunun derinliklerinde yeniden kristalleşerek, özellikle Doğu Antarktika’da görülen kristalleşmiş kayaç komplekslerini oluşturmuştur. Yüzeyde ise, kayalar yükselirken dağlar aşınmayla oyulmuş, aşınma sonucu oluşan tortullar yeni havzaları doldurmuş, böylece yerkabuğunun yeni katlan ortaya çıkmıştır. Bu döngü, Antarktika’nın evrimi boyunca defalarca tekrarlanmıştır
Transantarktika Dağlarının hareketliliği Devoniyen Dönemde (y. 395-345 milyon yıl önce) durmuştur. O tarihten Jura Dönemine (y. 190-136 milyon yıl önce) değin, kuvarslı tortullar göllere ve aşınarak yok olan eski dağ zincirlerinin yanındaki sığ denizlere yayılmıştır. Beacon Kumtaşı olarak bilinen bu platform tortullarında, Antarktika’da artık var olmayan yaşam biçimlerinin zengin kalıntıları bulunur. Bunlar arasında, Devoniyen kayaçlarda rastlanan tatlı su balıklan,Permiyen (y. 280-225 milyon yıl önce) ve Triyas (y. 225-190 milyon yıl önce) kayaçlannm kömür tortullannda yer alan ve Glossopteris olarak bilinen ıhman orman ağaçlan, gene Triyas kayaçlannda bulunan Lystrosaurus gibi büyük sürüngenler ile amfibyum türleri sayılabilir.
DOĞAL YAPI
YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ
Antarktika kıtasında iki farklı yüzey birbirinden ayırt edilebilir. Birincisi, gözle görülen kayaç ve buz yüzeyi, İkincisi ise, ancak sismik aygıtlarla ya da uzaktan algılamalı başka tekniklerle saptanabilen, buzlar altında kalmış anakayaç yüzeyidir. Antarktika’nın tümünde, buzul kaynaklı aşınma ve tortullaşmanın etkileri ağır basar; buna karşılık akarsuların aşındırma etkisi görece azdır. Buzulların biçimlendirdiği arazi şekilleri, 300 milyon yıl önce olduğu gibi bugün de baskın durumdadır. Deniz yüzeyinden yüksekliği ortalama 2.100-2.400 m olan Antarktika, dünyanın en yüksek kıtasıdır (ikinci sıradaki Asya’nın ortalama yüksekliği yaklaşık 900 m’dir). Doğu Antarktika’daki geniş buz katmanları, iki ana noktada 3.450 m ya da daha yükseğe ulaşır. Bunlardan biri, Wilkes Topraklarının batı kesiminde, yaklaşık 80p güney enleminde, öteki ise Kraliçe Maud Topraklarının orta kesiminde, 75“güney enleminden güneydoğuya uzanan bir kuşakta yer alır. Ama buzlar olmasa, kıtanın ortalama yüksekliğinin 4Ö0 m’yi biraz aşacağı hesaplanmaktadır. Bu durumda Antarktika çok daha küçük bir anakara (Doğu Antarktika) ile bir takımada grubundan oluşacaktır. 90°doğu ve 150°doğu boylamları arasında ortaya çıkacak geniş bir alçak düzlük üzerinde 2.000-4.000 m yükseklikteki Transantarktika ve Gamburtsev Buzulaltı Dağları yükselecek, çok engebeli bir görünüm kazanan kıtanın en yüksek noktası, 5.140 m ile Sentinel Sıradağları üzerindeki Vinson Masifi olacaktır. Bugün “Kara” olarak tanımlanan ve Ellsworth Topraklarının büyük bölümü ile Marie Byrd Topraklarının da aralarında bulunduğu çoğu bölge ise, deniz altında kalacaktır.
Kıtanın, çoğu bugün de etkin olan yanardağları, Ellsworth Topraklarının batı kesimi, Marie Bryd Topraklan ve Antarktika Yarımadası ile Victoria Toprakları kıyılarının bazı bölümlerinde yer alır. Ama genel olarak yanardağ etkinliği, volkanik İskoçya Yayında yoğunlaşmıştır. Doğu Antarktika’da bugün kıyı boyunca tek bir yanardağ, Gaussberg (90° doğu) bulunur. Ross Adasındaki Erebus Dağı, uzun süre sessiz kaldıktan sonra 1970’lerin ortasında giderek artan bir etkinlik göstermiştir; bu etkinlik, yanardağın eteklerinde yer alan ve Antarktika’nın en büyük araştırma istasyonu olan McMurdo İstasyonu (ABD) tarafından yakından izlenmiştir. Bir volkanik kaldera olan Deception Adasının şiddetli püskürmelerinden biri de (1967-70) İngiltere’nin ve Şili’nin yöredeki istasyonlarını tahrip etmiştir.
İKLİM
Antarktika, yeryüzünün en soğuk kıtasıdır. Yeryüzünde bugüne değin kaydedilmiş en düşük sıcaklık olan-89,2°C’lik ölçüm, 21 Temmuz 1983’te, kıtanın yüksek iç kesim buz örtüsü üzerinde Vostok İstasyonu’nca gerçekleştirilmiştir. Kış aylarında denize yakın yerlerde de sıcaklığın -60°C’ye kadar düştüğü saptanmıştır. Kıtanın en ılıman bölgesi olan Antarktika Yarımadasının kuzey kesiminde kış aylarında sıcaklık, denizin etkisiyle çok ender ll°C’ye kadar yükselir. En soğuk aylarda ortalama sıcaklık, kıyıda -20°C ile -30°C, iç kesimde ise -40°C ile -70°C arasında değişir. Kutup platosunda en soğuk dönem ağustos sonları, yani güneşin dönmesinden hemen önceki günlerdir. Yaz ortasında sıcaklık Antarktika Yarımadasında 15°C’ye kadar yükselebilmekle birlikte, yaz ortası sıcaklık ortalaması kıyıda0°C,iç kesimlerde ise-20°C ile-35°C arasındadır. Bu değerler, aylık ortalamaların kışın -35 °C ile yazın 0°C arasında değiştiği Kuzey Kutbu’na göre çok düşüktür.
Antarktika’da keşif gezilerini zorlaştıran başlıca etken soğuk rüzgârlardır. Kıyı kesimlerinin, özellikle Doğu Antarktika kıyılarının belirleyici özelliği, iç yükseltilerin dik yamaçlarından aşağı inen yoğun havanın oluşturduğu sert rüzgârlardır. Hızları düşükken oldukça düzenli esmekle birlikte, belli bir hızın üzerine çıktığında, gevşek kar örtüsünü yükseklere savuran burgaçlar oluşturarak esen bu rüzgârlar “katabatik rüzgârlar” olarak bilinir. Birdenbire oluşan burgaçlar, gerçekte kar yağmadığı ve yükseklerde hava açık olduğu halde, kısa süreli Antarktika tipilerine yol açar. Mirni İstasyonu, bir kış boyunca rüzgâr hızının 7 kez saatte 176 km’nin üstüne çıktığını saptamıştır. 9 Aralık 1960’ta, hızı saatte 224-248 km olarak saptanan katabatik rüzgârlar, Mac Robertson Topraklan kıyısındaki Mawson İstasyonu’nda bir Beaver uçağını tahrip etmiştir. Kutup platosunda ise rüzgârlar genel olarak yumuşaktır. Güney Kutbu’nda ortalama rüzgâr hızı, aralıkta (yaz) saatte 14 km, haziran ve temmuzda (kış) saatte 27 km’dir.
Antarktika atmosferinde su buharı yoğunluğu, daha ılıman bölgelerdekinin onda biri kadardır. Yağışların büyük bölümü kar biçiminde düşer. Buzlann oluşturduğu çok büyük su potansiyeline karşın, Antarktika dünyanın en büyük çöllerinden biri sayılabilir. Kutup platosunda yıllık ortalama yağış yalnızca 50 mm’dir. Kıyı kuşağında ise bu ortalama 10 katına çıkabilir.
Antarktika iklimini belirleyen en önemli etmen Güneş-Yer ilişkisinin geometrik yapısıdır. Yer ekseninin, Güneş çevresindeki yörünge düzlemine göre 23,5° eğik olması, iki kutup bölgesi arasında dönüşümlü olarak uzun kış geceleri ile uzun yaz gündüzlerine ve iklimde mevsimlik değişmelere yol açar. Kışın, Antarktika’yı çevreleyen denizlerin donmasıyla kıtanın boyutları iki katının üzerine çıkar; iklimi ılımanlaştıran okyanus, böylece orta kutup platosundan yaklaşık 2.880 km uzaklaşmış olur.
Atlas ve Hint okyanusları ile Büyük Okyanusun güney kesimlerinden aldığı atmosfer ısısını kıtaya ileten büyük siklon fırtınaları, sürekli batı-doğu esintileriyle Antarktika’yı kuşatır. Nemli deniz havası ile soğuk kutup havasının karşılıklı hareketi, Antarktika Okyanusunu dünyanın en fırtınalı denizlerinden biri haline getirir.
BUZUL VE DENİZLER.
Sentinel Sıradağları gibi yüksek bölgelerde, belki y. 50 milyon yıl önce oluşan dağ buzulları, vadiler boyunca ilerleyip parçalanarak denize ulaşmıştır. Böylece saçaklar halinde buzlalar oluşmuş ve buzullaşmanın yoğunlaşmasıyla bunlar sabitleşmiştir. Doğu Antarktika Sıradağlarının yanı sıra, Batı Antarktika ada gruplarını da örten takke buzullar oluşmuş; bunlar zamanla birleşerek. Doğu ve Batı Antarktika’yı tek bir kıta biçiminde birbirine bağlayan büyük buz örtülerine dönüşmüştür. Antarktika kıtası, ilk buzulların ortaya çıkmasından bu yana, sürekli bir buzullaşma süreci yaşamaktadır. Antarktika buz örtüsünün, belirgin bir artış ya da belirgin bir azalma göstermeksizin, tam bir denge durumunda olduğu anlaşılmaktadır. En büyük hacim kaybı, buzlalardan, özellikle Ross, Ronne, Filchner ve Amery buzlalarından büyük parçaların kopmasıyla gerçekleşir.
Atlas ve Hint okyanusları ile Büyük Okyanusun batı kesimlerinde, ılık astropik yüzey akıntıları güneye yönelir ve Batı Rüzgârı Akıntısıyla karşılaşınca da doğuya döner. Ilık sular, Antarktika yüzey suyu adı verilen soğuk kutup sularıyla karşılaşır ve bu sularda bir ölçüde karışarak Alt-Antarktika yüzey suyu olarak bilinen, daha yumuşak bir su kütlesi oluşturur. Karışma, Astropik Sınır Kuşağının (40° güney) güneyi ile Antarktik Sınır Kuşağının (50°-60° güney arasında) kuzeyinde uzanan sığ, ama geniş bir alanda gerçekleşir. Astropik Sınır Kuşağı, Antarktika Okyanusunun kuzey sınırlarını tanımlar; Antarktika Okyanusu, dünya okyanus hacminin yüzde 10’unu kaplar.
İki sınır kuşağının iklim, deniz yaşamı, dip çökeltisi, buz kütlesi ve buzdağı kayması üzerinde önemli etkileri vardır. Tuzluluk ve sıcaklıktaki belirgin farklar, bu kuşaklann kolayca tanımlanabilmesini sağlar. Antarktika suları, sıcaklığın düşüklüğü ve buharlaşmanın azlığı nedeniyle, tropik sulara göre daha az tuzludur. Yüzey suları, Astropik Sınır Kuşağından güneye, Alt-Antarktika iklim kuşağına yönelince yaklaşık 5°C-9°C arasında sıcaklık yitirir. Bu sular, Alt- Antarktika iklim kuşağından, Antarktika iklim bölgesine yönelerek Antarktik Sınır
Kuşağını geçtiğinde sıcaklık daha da azalır; su sıcaklığı yaz aylannda 8 ° C’den 4° C’ye, kış aylannda ise 3 ° C’den 1 ° C’ye düşer.
Kıta çevresinde iki tip yüzen buz kütlesi vardır:
1) Ross Buzlası gibi olağanüstü boyutlara ulaşan ve buzullardan beslenen yarı-sabit buz sığlıklan;
2) yılın belli dönemlerinde donan, belli dönemlerinde eriyen ve kış aylannda Atlas Okyanusunda56° güney, Büyük Okyanusta da 64° güneye kadar uzanan buz kütlesi. Rüzgârlar ve akıntılar tarafından itilen buz kütlesi sürekli hareket halindedir. Bu hareket, kıtanın kenanndaki, Doğu Rüzgân Akıntısının kıyı kuşağında batıya, daha kuzeyde Batı Rüzgân Akıntısı kuşağında ise doğuya yönelir. Buzullardan ve buzlalardan kopmuş parçalar olan buzdağlarmm, kuzey sınırı Astropik Sınır Kuşağı yakınındadır. Antarktika buz kütlesinin yüzölçümündeki yıllık değişme, Kuzey Kutbu buz kütlesinin yaklaşık altı katıdır. Bu nedenle Antarktika buz kütlesi, okyanus ve atmosfer arasındaki ısı alışverişinde, dolayısıyla da bir olasılıkla tüm yeryüzündeki hava durumunda, Kuzey Kutbu’na göre daha büyük rol oynar. Antarktika buz kütlesinin hareketleri ile dünyadaki iklim değişiklikleri arasındaki bağlantı, uydular aracılığıyla araştırılmaktadır.
BİTKİ ÖRTÜSÜ
Antarktika’nın soğuk çöl iklimi, ancak soğuğa ve fotosentezin olanaksızlaştığı yarı karanlık ya da tam karanlık uzun kış dönemlerine dayanıklı bitkilerin yaşamasına olanak verir. Bitki büyümesi, enlem, mevsimlik kar örtüsü, deniz düzeyindeki yükseklik, topografik ortam, rüzgâr ve nem gibi çok çeşitli etkenlere bağlı olarak, birkaç gün, birkaç hafta ya da bir-iki ay süren dönemlerde tamamlanmak zorundadır. Atmosferdeki su buharından, yerel kar erimesinden, çatlaklardaki karlardan ve sürekli don altındaki topraklardan kaynaklanan nem, bitki yaşamını belirleyen en önemli etkendir. Akarsu yok denecek kadar azdır. Aşırı soğuk sert rüzgârlar ve kuraklık, çoğu bölgelerde yaz aylarında bile bitki büyümesini sınırlar. Bununla birlikte, karanlık yüzeyler arasındaki ısınma farklarının oluşturduğu mikroklimalann etkisinde kalan bazı yüksek bölgeler, bitkisel yaşama olanak verir. Bu tür mikroklimalann önemi, Byrd’in ikinci Antarktika keşif gezisiyle de (1933-35) belirlenmiştir. Bu araştırma, Marie Byrd Topraklarında likenlerin, koyu renkli, güneş ısısını daha çok çeken kayalarda büyüme eğiliminde olduğunu ortaya koymuştur.
Antarktika’da yaşayan bitki türleri toplam 800 dolayındadır ve bunların 350’sini likenler oluşturur. Likenler, yavaş büyümelerine karşın, kıtadaki yaşam koşullarına çok iyi uyum sağlar; uzun kış uykusu dönemlerine dayanabilir ve koşulların değişmesiyle de hemen fotosentez yapmaya başlar. Yüzden çok türü bulunan yaprakyosunları ve cigerotları kıyı kesimlerinde baskındır; ama özellikle yaprakyosunları, likenlerin bulunduğu hemen her yerde yetişir. Sayısız küf, maya ve başka mantar türleri ile birlikte tatlı su algleri ve bakterileri, Antarktika bitki örtüsünü tamamlar. Çok yaygın olan bu bitkiler, 87° güney enlemi kadar uzak yerlerde bile görülür. Antarktika denizleri, özellikle kıyıya yakın kesimler, plankton bakımından çok zengindir. Bir tür alg olan diyatomeler çok boldur.
Genel olarak humuslu olmayan Antarktika toprağında gene de bakteri gibi mikroorganizmalar ya da mavi-yeşil alg türleri bulunur. Antarktika, bugünkü çorak görüntüsüyle bitki örtüsünün çok daha zengin olduğu Birinci ve İkinci zamanlar Antarkti- kası ile pek az benzerlik taşır. Kıtanın, büyük olasılıkla 50 milyon yıl önce başlayan buzullaşma süreci damarlı bitkileri (eğrelti- otları, iğneyapraklılar ve çiçekli bitkiler) kuzeye kaymaya zorlamıştır. Yalnızca odunsu olmayan bitkiler, Alt-Antarktika’da ve seyrek olarak da Antarktika bölgesinde yeniden yaygınlaşabilmiştir.
Antarktika Sınır Kuşağının kuzeyinde ise, Alt-Antarktika bitki alanında yer alan Güney Georgia, Crozet, Kerguelen ve Macquarie gibi adaların temel özelliği, çeşitli türlerde damarlı bitkilerin bolluğudur. Yalnızca Güney Georgia’da 50 tür damarlı bitki saptanmıştır. Sporlarla üreyen bitkiler Antarktika’nın, tohumlu bitkilerse Alt-Antarktika bölgesinin ana özelliğidir.
Antarktika ve Alt-Antarktika bölgelerinin çoğu kesiminde doğal ekosistemi insanlar büyük ölçüde etkilemiştir. Balina avı merkezlerinin çevresinde kıtaya yabancı damarlı bitki türleri ekosisteme katılır; araştırma istasyonlarının yakınlarında da çok sayıda yabancı mikroorganizmanın yaşadığı kuşkusuzdur. Başta koyun ve tavşan olmak üzere gene kıtaya yabancı otçul hayvanlar, Alt- Antarktika adalarının çoğunda bitki topluluğunu tüketmiştir.
kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 31 Mayıs 2017 21:40