Gündüz - Gece ve Günün Ölçülmesi
MsXLabs.org & Temel Britannica
İlk insanlar, bazı olayların şaşmaz bir düzenle yinelendiğini görerek zamanı ölçebileceklerini fark ettiler. Kuşkusuz bu olayların en belirgini, yeryüzünde aydınlık ile karanlığın dönüşümlü olarak birbirini izleyip durmasıydı. Bugün, gündüz ve gece dediğimiz bu aydınlık-karanlık dönemlerin Dünya'nın kendi ekseni çevresinde dönmesinden ileri geldiğini biliyoruz. Dünya bu dönme hareketini yaparken, üzerindeki her nokta Güneş'e bakan yüzünde bulunduğu sürece aydınlık olur, sonra öbür yüzünde kaldığı için karanlığa gömülür. Bu iki zaman bölümünü, yani bir gündüz ile bir geceyi içeren süre bir gündür. Oysa ilk insanlar Güneş'in doğuşu ile batışı arasında geçen aydınlık süreyi bir gün olarak kabul ederlerdi. Bugün bile gün sözcüğü zaman zaman "gündüz" anlamında kullanılır.
Uygarlık geliştikçe, günün ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini kesin biçimde belirleyerek, akıp giden günleri birbirinden ayırt etme gereği doğdu. Özellikle ticaretin önem kazanmasından sonra, belirli günlerde pazar kurulması ve art arda gelen iki pazar arasındaki gün sayısının değişmemesi kararlaştırıldı. Hafta dediğimiz yedi günlük zaman biriminin başlangıcı bu uygulamadır. Ne var ki, Babil, Mısır, Yunan ve Roma gibi eski uygarlıklardan her birinde haftanın uzunluğu farklıydı. Haftanın bir gününü dinlenmek için ayırma geleneğini de ilk kez Babilliler başlattı.
Günün Ölçülmesi
Günlerin uzunluğunu ölçerek haftaların, ayların ve yılların geçişini, özellikle gündüz ile gecenin başlangıç ve bitişini belirlemek için her toplum ayrı bir yol bulmuştu. Örneğin, Eski Yunanlılar ve Keltler günün uzunluğunu bir günbatımından öbür günbatımına, Romalılar ise bir gece yarısından öbür gece yarısına kadar geçen süre olarak ölçüyorlardı. Çağdaş ülkelerde de genel olarak Romahlar'ın yöntemi benimsenmiştir.
Mekanik saatlerin bulunmasından önceki çağlarda, günün 12 saati gündüz, 12 saati gece olarak kabul edilirdi. Ama gündüz ve gecenin uzunluğu mevsimlere göre değiştiği için günün iki eşit parçaya bölünmesi çok kullanışlı bir yöntem değildi. Zamanı doğru olarak ölçen saatlerin kullanılmaya başlamasından sonra, bugün dünyanın hemen her yanında geçerli olan sistem benimsendi. Bu sisteme göre bir gün 24 saattir ve tam gece yarısı başlayıp bir sonraki gece yarısında sona erer. Böylece gündüz ve gece, 12'şer saate bölünmüş eşit ve değişmez zaman dilimleri olmaktan çıkmıştır. Ama, 24 saatlik süreyi ikiye ayırarak, günleri 12'şer saatlik iki bölüm halinde düşünme alışkanlığını sürdürürüz. Nitekim, kullandığımız mekanik saatler yalnızca 12 saati gösterecek biçimde düzenlenmiştir ve akrep ile yelkovan bir günü tamamlamak için iki dönüş yapmak zorundadır. Bu yüzden, saatin akrebi 8 rakamını gösterirken günün hangi bölümünde olduğumuzu belirtmek üzere "sabahın 8'i" ya da "akşamın 8'i" dememiz gerekir. Bu anlamda kullanıldığında sabah sözcüğü astronomideki tanımıyla gündüzü, akşam sözcüğü ise geceyi belirtir. Zamanı sayısal olarak gösteren bazı elektronik saatlerde de aynı sayı, Örneğin 8:30 günde iki kez kadranda belirir. Ama birinin yanında "a.m.", öbürünün yanında da "p.m." gibi birer kısaltma vardır. Bunlardan ilki, "gün ortasından önce" anlamına gelen Latince ante meridiem"sözcüklerinin baş harfleridir ve gece 12'den öğlen 12'ye kadar uzanan zaman bölümünde olduğumuzu gösterir. "Gün ortasından sonra" anlamındaki "post meridiem"sözcüklerinin kısaltması olan p.m. ise öğlen 12'den gece yarısına kadar olan zaman bölümünü belirtir.
Türkiye'de ve Avrupa ülkelerinde, saatleri belirtmek için daha değişik bir sistem uygulanır. Bu sistemde, günün saatlerini iki kez l'den başlayarak 12'ye kadar saymak yerine, öğleden sonraki saatler 12'den 24'e kadar olan sayılarla belirtilir. Böylece, öğleden sonra saat 3'ü göstermek için 15.00, gece 9.30'u göstermek için de 21.30 yazılır. Bazen de, saat ve dakika için ayrılmış basamaklarda olmayan sayının yerine 0 yazarak, örneğin sabah ikiyi beş geçe 02.05 biçiminde gösterilir.
Ayrıca, hemen her toplumda günün saatlerini sabah (gece yarısından öğlene kadar), öğleden sonra (öğleden akşam karanlığına kadar) ve gece (akşam karanlığından gece yarısına kadar) gibi daha değişik gruplara ayırma geleneğine rastlanır. Akşam dediğimiz dönemin sınırları daha belirsizdir; genellikle öğleden sonra saat 5 sularından alacakaranlığın, yani günbatımından sonraki yarı aydınlık dönemin bitimine kadar geçen süreyi kapsar. Bu yüzden, yazın Güneş daha geç battığı için yaz akşamlan kış akşamlarından daha uzundur; yani gece daha geç başlar.
Günlerin hafta denen kümeler halinde gruplandırılması hiçbir doğa olayına dayanmayan, doğrudan insanın yarattığı bir sistemdir. Buna karşılık, kullandığımız zaman bölümlerinden çoğu, gökte yeniayın art arda iki kez belirmesi ya da aynı mevsimin belirli aralarla yinelenmesi gibi doğal çevrimlere dayanır. İnsanlar bu çevrimler arasındaki sürenin kabaca eşit olduğunu, örneğin Ay'ın evrelerinin yaklaşık 30 günde, dört mevsimin 365 günde tamamlandığını saptayarak ay ve yıl kavramlarına vardılar. Hem doğadaki, hem toplum yaşamındaki belirli dönemler için temel zaman birimi olarak günün kullanılması da takvimin icadına yol açtı.
MsXLabs.org & Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar
İlk insanlar, bazı olayların şaşmaz bir düzenle yinelendiğini görerek zamanı ölçebileceklerini fark ettiler. Kuşkusuz bu olayların en belirgini, yeryüzünde aydınlık ile karanlığın dönüşümlü olarak birbirini izleyip durmasıydı. Bugün, gündüz ve gece dediğimiz bu aydınlık-karanlık dönemlerin Dünya'nın kendi ekseni çevresinde dönmesinden ileri geldiğini biliyoruz. Dünya bu dönme hareketini yaparken, üzerindeki her nokta Güneş'e bakan yüzünde bulunduğu sürece aydınlık olur, sonra öbür yüzünde kaldığı için karanlığa gömülür. Bu iki zaman bölümünü, yani bir gündüz ile bir geceyi içeren süre bir gündür. Oysa ilk insanlar Güneş'in doğuşu ile batışı arasında geçen aydınlık süreyi bir gün olarak kabul ederlerdi. Bugün bile gün sözcüğü zaman zaman "gündüz" anlamında kullanılır.
Uygarlık geliştikçe, günün ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini kesin biçimde belirleyerek, akıp giden günleri birbirinden ayırt etme gereği doğdu. Özellikle ticaretin önem kazanmasından sonra, belirli günlerde pazar kurulması ve art arda gelen iki pazar arasındaki gün sayısının değişmemesi kararlaştırıldı. Hafta dediğimiz yedi günlük zaman biriminin başlangıcı bu uygulamadır. Ne var ki, Babil, Mısır, Yunan ve Roma gibi eski uygarlıklardan her birinde haftanın uzunluğu farklıydı. Haftanın bir gününü dinlenmek için ayırma geleneğini de ilk kez Babilliler başlattı.
Günün Ölçülmesi
Günlerin uzunluğunu ölçerek haftaların, ayların ve yılların geçişini, özellikle gündüz ile gecenin başlangıç ve bitişini belirlemek için her toplum ayrı bir yol bulmuştu. Örneğin, Eski Yunanlılar ve Keltler günün uzunluğunu bir günbatımından öbür günbatımına, Romalılar ise bir gece yarısından öbür gece yarısına kadar geçen süre olarak ölçüyorlardı. Çağdaş ülkelerde de genel olarak Romahlar'ın yöntemi benimsenmiştir.
Mekanik saatlerin bulunmasından önceki çağlarda, günün 12 saati gündüz, 12 saati gece olarak kabul edilirdi. Ama gündüz ve gecenin uzunluğu mevsimlere göre değiştiği için günün iki eşit parçaya bölünmesi çok kullanışlı bir yöntem değildi. Zamanı doğru olarak ölçen saatlerin kullanılmaya başlamasından sonra, bugün dünyanın hemen her yanında geçerli olan sistem benimsendi. Bu sisteme göre bir gün 24 saattir ve tam gece yarısı başlayıp bir sonraki gece yarısında sona erer. Böylece gündüz ve gece, 12'şer saate bölünmüş eşit ve değişmez zaman dilimleri olmaktan çıkmıştır. Ama, 24 saatlik süreyi ikiye ayırarak, günleri 12'şer saatlik iki bölüm halinde düşünme alışkanlığını sürdürürüz. Nitekim, kullandığımız mekanik saatler yalnızca 12 saati gösterecek biçimde düzenlenmiştir ve akrep ile yelkovan bir günü tamamlamak için iki dönüş yapmak zorundadır. Bu yüzden, saatin akrebi 8 rakamını gösterirken günün hangi bölümünde olduğumuzu belirtmek üzere "sabahın 8'i" ya da "akşamın 8'i" dememiz gerekir. Bu anlamda kullanıldığında sabah sözcüğü astronomideki tanımıyla gündüzü, akşam sözcüğü ise geceyi belirtir. Zamanı sayısal olarak gösteren bazı elektronik saatlerde de aynı sayı, Örneğin 8:30 günde iki kez kadranda belirir. Ama birinin yanında "a.m.", öbürünün yanında da "p.m." gibi birer kısaltma vardır. Bunlardan ilki, "gün ortasından önce" anlamına gelen Latince ante meridiem"sözcüklerinin baş harfleridir ve gece 12'den öğlen 12'ye kadar uzanan zaman bölümünde olduğumuzu gösterir. "Gün ortasından sonra" anlamındaki "post meridiem"sözcüklerinin kısaltması olan p.m. ise öğlen 12'den gece yarısına kadar olan zaman bölümünü belirtir.
Türkiye'de ve Avrupa ülkelerinde, saatleri belirtmek için daha değişik bir sistem uygulanır. Bu sistemde, günün saatlerini iki kez l'den başlayarak 12'ye kadar saymak yerine, öğleden sonraki saatler 12'den 24'e kadar olan sayılarla belirtilir. Böylece, öğleden sonra saat 3'ü göstermek için 15.00, gece 9.30'u göstermek için de 21.30 yazılır. Bazen de, saat ve dakika için ayrılmış basamaklarda olmayan sayının yerine 0 yazarak, örneğin sabah ikiyi beş geçe 02.05 biçiminde gösterilir.
Ayrıca, hemen her toplumda günün saatlerini sabah (gece yarısından öğlene kadar), öğleden sonra (öğleden akşam karanlığına kadar) ve gece (akşam karanlığından gece yarısına kadar) gibi daha değişik gruplara ayırma geleneğine rastlanır. Akşam dediğimiz dönemin sınırları daha belirsizdir; genellikle öğleden sonra saat 5 sularından alacakaranlığın, yani günbatımından sonraki yarı aydınlık dönemin bitimine kadar geçen süreyi kapsar. Bu yüzden, yazın Güneş daha geç battığı için yaz akşamlan kış akşamlarından daha uzundur; yani gece daha geç başlar.
Günlerin hafta denen kümeler halinde gruplandırılması hiçbir doğa olayına dayanmayan, doğrudan insanın yarattığı bir sistemdir. Buna karşılık, kullandığımız zaman bölümlerinden çoğu, gökte yeniayın art arda iki kez belirmesi ya da aynı mevsimin belirli aralarla yinelenmesi gibi doğal çevrimlere dayanır. İnsanlar bu çevrimler arasındaki sürenin kabaca eşit olduğunu, örneğin Ay'ın evrelerinin yaklaşık 30 günde, dört mevsimin 365 günde tamamlandığını saptayarak ay ve yıl kavramlarına vardılar. Hem doğadaki, hem toplum yaşamındaki belirli dönemler için temel zaman birimi olarak günün kullanılması da takvimin icadına yol açtı.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!