EDİRNE
Marmara bölgesinde Trakya bölümünün B. kesiminde tarihi sınır kenti;
aynı addaki ilin merkezi ve Trakya’nın İstanbul'dan sonra en kalabalık şehri; 102 345 nüf. (1990). Meriç, Tunca ve Arda vadilerini izleyerek gelen çok önemli yolların kavşağında, karayoluyla İstanbul’dan 228 km, Ankara'dan 686 km uzaklıkta. Demiryolu ile yurdun diğer merkezlerine ve Avrupa'ya bağlı, istasyonu, Meriç'in sağ yakasında Karaağaç.
COĞRAFYA.
Tarih boyunca olduğu gibi, günümüzde de Türkiye’nin Avrupa'ya açılan başlıca kapısı olan Edirne'nin üç büyük akarsuyun (Meriç, Tunca, Arda) ve bu akarsuların vadilerini izleyen tarihi ve güncel yolların kavşağındaki konumu stratejik bakımından çok önemlidir. Edirne'nin en eski çekirdeği B.'da, Tunca'nın çizdiği yayın uç kesimindedir. Kaleiçi denilen bu kesim eskiden, bugün hemen hemen hiçbir izi kalmamış surlarla çevriliydi. Alüviyal bir zeminde kurulmuş olan Kaleiçi ızgara biçimi planıyla dikkati çeker. Burada hiçbir önemli anıt yoktur. Günümüzde Edirne'nin başlıca iş ve ticaret merkezleri, Kaleıçi'nin hemen D. sunda, K G. doğrultusunda uzanan bir alanda, özellikle buradaki Saraçlar ve Talat Paşa caddeleri boyunca kümelenmiştir Sanayi kuruluşları daha çok Kapıkule ve İstanbul yolu çıkışlarında toplanmıştır.
Bazı kaynaklara göre Edirne, XVII yüzyıl sonlarında 350 000 nüfusu ile Avrupa'nın en büyük birkaç kenti arasında yer alıyordu, imparatorluğun gerilemesi, geçirdiği büyük yangınlar (1745, 1751), ama özellikle XIX. ve XX. yy.’larda uğradığı düşman işgalleri (1829 ve 1878’de rus, 1913'te bulgar; 1920-1922'de yunan) kentin giderek önemini kaybetmesine, harap olmasına ve tenhalaşmasına yol açmış, buna paralel olarak da nüfusu giderek azalarak Balkan savaşı ndan önce 100 000'e, 1927'de 35 000'e, (ikinci Dünya savaşı sırasında kısmen boşaltılarak adeta yarı yarıya terk edilmiş bir kent haline gelmesi sonucunda ise) 1945'te 29 000'e kadar inmiştir. Edirne ancak 50'li yıllardan sonra yeniden canlanmaya başlamış ve bu canlanmanın giderek hızlanması sonucunda nüfusu 1960'ta 40 000'e, 1970' te 54 000'e, 1980 de 72 000'e ulaşmış, 1990'daysa 100 000’i aşmıştır. Bu gelişmede, sınır kenti olarak Edirne'ye gösterilen özenin artması ve sanayinin teşvik edilmesi büyük rol oynamıştır.
Günümüzde Edirne, Trakya Üniversitesi'nin kuruluşuyla aynı zamanda, görkemli tarihi geçmişine uygun olarak, önemli bir kültür ve eğitim merkezi durumuna gelmiştir.
TARİH
Orestia, Orestıasya da Uskudama adlı trak yerleşmesini İ S. 125'e doğru yeniden kuran imparator Hadria- nus'un onuruna Hadrianopolis adını alan kent büyük bir ticaret ve silah üretim merkezi; imparator Diocletianus döneminde Haemimontus eyaletinin başkenti oldu Büyük Constantinus, Ucinıus'u (329); Gotlar, imparator Valens'i (378) burada yendiler. Bizans'ın ileri karakolu durumuna gelen kent, daha sonra önemini büyük ölçüde yitirdi. 586'da Avarlar kenti kuşattılarsa da ele geçiremediler.
VII. yy da Bizans için tehlike olmaya başlayan Bulgarlar, kenti birkaç kez ele geçirmelerine karşın (620, 813, 914), her seferinde eski sahiplerine geri vermek zorunda kaldılar. XI. yy. ortalarında Hadrianopolis BizanslIlar, Bulgarlar ve Orta Asya'dan gelen Peçenekler arasında çekişme alanı olarak elden ele geçti. İstanbul'u alarak (1204) Latin İmparatorluğu'nu kuran Latinler'in işgaline uğradı İstanbul'u geri alan (1261) ve Latin imparatorluğu' nu yıkan BizanslIlar ın yeniden egemenlik sınırları içine girdi. XIII. yy.’da konumu nedeniyle bir ticaret merkezi olarak gelişti XIV. yy. başlarında birkaç kez bulgar saldırısına uğrayan kent, yine de bızans yönetiminde kaldı.
Tahta çıktıktan sonra Rumeli'nin ele geçirilmesi için yapılan girişimlere büyük önem ve hız veren Murat I, Çorlu ile Keşan'ın osmanlı yönetimine geçmesinin ardından Lala Şahin Paşa’yı Hadrianopo- lis'in fethiyle görevlendirdi. Lala Şahin Paşa bu görevi yerine getirerek kerıti Bızanslılar'dan aldı (1361). Murat l'in Celayirli hükümdarı Üveys Han'a gönderdiği fetihnamede kentin adı
Edirne (Edrinus, Edrune, Edrinebolu, Endiriye, Edrine) olarak yer aldı. Fethedilen kenti ziyarete gelen Murat I, kalenin yönetimini Lala Şahin Paşa’ya bıraktı. Böylece bundan sonra Edirne, Türkler için Rumeli'nin fethi hareketlerinde çok önemli bir askeri üs oldu. Lala Şahin Paşa Filibe'yi ele geçirmek amacıyla buradan harekete geçti (1363). Ertesi yıl sırp, eflak ve macar birliklerinden oluşan haçlı ordusuyla Sırp Sındığı savaşı, Edirne'nin 25 km batışında gerçekleşti (1364) Yıldırım Bayezit İstanbul'u kuşatma hareketlerini buradan yönetti. Yıldırım Bayezit'ten sonraki fetret döneminde kent, daha büyük bir önem kazandı. Bayezit'in şehzadelerinden Süleyman Çelebi devlet hâzinesini Bursa'dan Edirne’ye taşıyarak burada tahta çıktı. Daha sonra kent, kardeşlerden Musa Çelebi'nin eline geçti (1411).
Osmanlı devletini yeniden toparlayan Mehmet I (Çelebi), Edirne'yi kardeşinin elinden aldı (1413).
Murat II döneminde iyice gelişen Edirne, Bursa'dan sonra ikinci başkent durumuna geldi. Bu arada, Bayezit l'in Ankara savaşı'nda kaybolan oğlu olduğunu öne sürerek taht üzerinde hak iddia eden Düzmece Mustafa. Edirne'yi aldıktan sonra burada kendi adına para bastırdı (1419). Ardından güçlü bir orduyla Edirne'den Anadolu'ya geçen Düzmece, Bursa yakınlarında Murat H’ye yenildi. Edirne'de bıraktığı hâzinesini aldıktan sonra Eflak'a giderken Kızılağaç Yenicesi'nde yakalanan Mustafa, yeniden Edirne'ye getirilerek öldürüldü (1422). Edirne'de şehzadeleri Alaettin ile Mehmet'e çok görkemli sünnet düğünleri düzenleyen Murat II, Segedin (Szeged) barışı'ndan sonra tahtı oğlu Mehmet H'ye bırakarak Manisa'ya çekildiyse de bir haçlı ordusunun harekete geçmesi üzerine yeniden Edirne'ye geldi ve sonra da haçlı ordusunu Varna'da kesin bir yenilgiye uğrattı
(1444).
Zaferin ardından yönetimi yine oğluna bırakmasına karşın, yeniçerilerin züyuf akçe yüzünden ayaklanması üzerine Edirne'ye gelerek üçüncü kez tahta çıktı. Babası ölünce (5 şubat 1451), Manisa'dan Edirne'ye gelerek tahta çıkan Mehmet II, İstanbul'u almaya yönelik hareketi buradan başlattı. İstanbul'un fethinden (1453) sonra Edirne başkent olma durumundan çıktıysa da, önemini yitirmedi. Gedik Ahmet Paşa'yı Edirne sarayı'nda idam ettiren Bayezit II ile oğlu Selim I arasındaki taht kavgasına da sahne olan kent, XVI. yy.'da batıya düzenlenen seferlerin merkez üssü ve padişahların çoğu zamanlarını geçirdikleri bir yer durumuna geldi.
Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve Selim II kentin bayındırlığına büyük önem verdiler.
Mimar Sinan türk yapıcılığının en görkemli eserlerinden biri olan
Selimiye camisi'ni yaptı. XVII. yy.'da Ahmet l'den başlayarak padişahların bu kente gösterdikleri ilgi gitgide arttı. Osman II ve daha sonra Murat IV, Edirne koruluk ve ormanlarında büyük av eğlenceleri düzenlediler. Edirne'yi ikinci bir yönetim merkezi yapan (1670) ve "Avcı" lakabıyla anılan Mehmet IV ise, çoğu zamanını burada sürek avına çıkarak geçirdi.
Yaşamını Edirne’de sürdürmeyi seven Mustafa II de Edirne'vakası diye bilinen ayaklanma sonunda tahtından uzaklaştırıldı (1703) XVIII. yy. Edirne'nin gözden düştüğü, gerilemeye başladığı dönemdir.
Büyük 1745 yangını ve 1751 depremi, kötüye gidişin iki başlangıç olayı oldu.
XIX. yy.’da Selim lll’ün Nizamıcedit ıslahatını onaylamayan Rumeli âyanı ve derebeyleri, Edirne'de 1801 ve 1806'da (Edime kıyamı) devlete karşı iki kez ayaklandılar. 1828-1829 türk-rus savaşı'nda düşman eline geçen kent, 1829 Edirne' antlaşması ile yeniden osmanlı yönetimine geçti. Ancak, bu savaşın Edirne’yi olumsuz yönde etkilemesi sonucu müslüman halk başka yerlere göçerken, onların yerine buraya hıristiyanlar yerleşmeye başladı. Bu durum karşısında halkın moralini güçlendirmek amacıyla Edirne' ye gelen Mahmut II (1831), bu gezinin anısına Hayriye, Nısfiye ve Rubiye adlarını taşıyan Edirne damgalı paralar bastırdı. 1877-1878 türk-rus savaşı’nda kent ikinci kez işgale uğradı (20 ocak 1878). Birçok semti yakılıp yıkıldıktan sonra yine OsmanlI devletine bırakıldı (13 mart 1879). XX. yy. başlarında (1912) Balkan devletlerinin Osmanlı devletine karşı giriştikleri Balkan savaşı'nda Edirne 160 günlük kahramanca bir savunma vermesine rağmen bulgar ve sırp kuvvetleri tarafından işgal edildi (26 mart 1913).
Daha sonra (temmuz 1913) Balkanlar’da Bulgaristan'a karşı bir durum ortaya çıkınca, OsmanlI Mebusan meclisi toplanarak ordunun Edirne üzerine gönderilmesini kararlaştırdı. Türk birliklerinin Midye-Enez hattını aşmasını İngiltere şiddetle protesto ettiyse de Enver Bey (Paşa) komutasındaki kuvvetler hiçbir direnişle karşılaşmadan Edirne'ye girdi (22 temmuz 1913). Rusya başta olmak üzere büyük Avrupa devletlerinin Türkler'i Edirne'den çıkarma çabaları sonuçsuz kaldı, imzalanan Bükreş antlaşması (10 ağustos 1913) ile kent osmanlı toprağı sayıldı. Edirne, Birinci Dünya savaşı'ndan sonra yunan isteklerine karşı kendini savunmak amacıyla önce Trakya-Paşaeli cemiyeti yapısı içinde bütünleşti, sonra da Anadolu ve Rumeli Müdaafayı Hukuk cemiyeti hareketine katıldı.
Ancak Yunanlılar Edirne’yi işgal ettiler (22 temmuz 1920). Büyük zafer sonunda yapılan Mudanya ateşkesinden sonra türk ordusu Edirne'ye girdi (25 kasım 1922) , Lozan antlaşmasıyla (24 temmuz1923)
(Bakınız Lozan Antlaşması) Türkiye Cumhuriyeti egemenlik sınırlan içinde kaldı. Montreux antlaşması'ndan sonra da il merkezi oldu (20 ağustos 1938)
MİMARLIK
Edirne erken ve klasik dönem osmanlı sanatının gelişimini yansıtması açısından öhemli merkezlerden biridir. Ancak kentte Roma ve Bizans dönemlerinden de kimi yapıların kalıntıları vardır. Günümüze ulaşmayan roma yapılarının bir bölümü dönemin sikkelerindeki betimlemelerinden bilinmektedir (Zeus, Hermes, Apollon, Artemis, Athena, Asklepios, Hygieia, Dionysos, Kybele. Herakles, Tykhe, Nike tapınakları, çeşme, vb.). Roma imparatoru Hadrianus'un, Tunca nehri kıyısında yaptırdığı kale XIX. yy.’a değin sağlamdı. 360 000 m2Tik bir alanı kaplayan kalenin köşeleri silindirik, duvarları dört köşe kulelerle güçlendirilmişti (en önemlileri Büyük kule, Yelliburgaz kulesi, Germekapı kulesi, Zindan kulesi). Yapının değişik adlarla anılan dokuz kapısı vardı. Duvarlarda Bizans döneminde yapılan onaranlarla ilişkili yazıtlar vardır. Edirne'nin gelişimi ve yayılımı sırasında kentin ortasında kalan kaleden günümüze yalnızca saat kulesi ile Top kapısı ve Kafes kapı yakınındaki birkaç duvar kalıntısı ulaşabildi. Bizans döneminden Kilise camisi, fetihten sonra camiye dönüştürülmüş, 1752 depreminde ise yıkılmıştır. Kentin Bizans döneminden en önemli yapısı Ayasofya kilisesi'dir (XII. - XIII. yy.'lar). Murat I zamanında.camiye dönüştürülen kilise, Halebî medresesi camisi adını almış, 1752 depreminde yıkılmıştır.
Türk döneminin en eski yapısı Yıldırım Bayezit camisi'dir (1397 ya da 1400). Haç planlı bir bizans kilisesinden camiye dönüştürülen yapı, temeli dışında tümüyle yenilenmiştir. Günümüzdeki biçimiyle, kubbeli, tek minareli bir camidir. Erken Osmanlı döneminden günümüze ulaşan en anıtsal yapılardan biri olan Eski cami (1403-1414), mimar KonyalI Hacı Alaettin'in ürünüdür. Çok kubbeli ulu camiler planında olup dokuz kubbeyle örtülüdür. Orta kubbenin oturduğu tonoz bingiler mukarnas süslemelidir. Taçkapı, son cemaat yeri girişi ve minber beyaz mermerdendir. Dört paye ile bölünmüş olan ıç mekân, büyük yazıları ve barok süslemeleriyle dikkati çeker. Minberi türk sanatının en önemli örneklerindendir Murat II döneminde Rumeli beylerbeyi Sinanettın Paşa'nın yaptırdığı Beylerbeyi camisi (1429), yan mekânlı, çok köşeli planı, sivri kemerli mermer taçkapısıyla ilgi çeker. Gazimihal camisi de (1422) yan mekânlı camiler planındadır. Tek kubbeli yapının alçı mihrabındaki yıldız ve geometrik motifli süslemeleri özgündür. Kentteki yan mekânlı camilerin bir başka örneği de 1422 tarihli Mezitbey (Yeşilce) camisi’dir.
Murat II döneminden Muradiye camisi bu planın uygulandığı en güzel örneklerdendir. Vakfiyesine dayanılarak 1436'ya tarihilendirilen cami, mihrap ekseninde iki kubbeyle örtülüdür. Yan mekânlar da kubbelidir. Dıştaki yalın görünüşüne karşılık, içteki XV. yy. kalem işleri ve çiniler türk süsleme sanatının en önemli örneklerini oluşturur. Yapı görkemli mihrabı ve minberiyle de dikkati çeker. Osmanlı mimarlığında erken dönemle klasik dönem arasında yer alan Üçşerefeli cami de (1438-1447) ilk kez enine gelişen bir mekân anlayışıyla karşılaşılmaktadır (bu plan anlayışı daha sonra
Mimar Sinan'ın İstanbul'daki yapıtlarında doruk noktasına ulaşır). 1484-1488 arasında tamamlanan Bayezit külliyesi ise Edirne’deki en önemli yapıla' topluluğudur. Kenti süsleyen bir başka anıt, osmanlı sanatının ve dünya mimarlık tarihinin başyapıtlarından olan ve Mimar Sinan’ın ustalık eseri olarak nitelendirdiği Selimiye camisi’dir (1569-1575). Bunların dışında Şahmelek camisi (1429), Ayşekadın camisi (1469), Defterdar camisi (1576), Kadıbedrettin camisi (1530), Kasımpaşa camisi (1479), Lari camisi (1514), Sarıcapaşa camisi (1435), Sittihatun camisi (1482) belirtilebilir. Kentin önemli yapı gruplarından biri de çarşılarıdır.
Kaynak: Büyük Larousse