
Ziyaretçi
Dalgıçlık
Özel bir donanımla ve belirli bir amaçla bir süre için sualtına dalmaya dalgıçlık, bu dalışı yapan kimseye de dalgıç denir. Denizaltında yapılması gereken çok çeşitli işler için dalgıçlara gereksinim vardır. Gemilerin, iskele ve limanların sualtındaki bölümlerinde yapılacak inceleme ve onarımlarda dalgıçlardan yararlanılır. Çok derin olmayan denizlerde batan bir gemiye inen dalgıçlar kalın halatlar bağlayarak geminin yukarıya çekilmesini sağlayabilir ya da gemideki değerli yükleri denizden çıkartabilirler. İÖ 300'lerde Doğu Akdeniz'deki Rodos Adası'nda, batık gemilerden mal çıkartacak dalgıçlara verilen ve dalınan derinliğe göre artan ücreti gösteren bir çizelge yapılmıştı.
İlk dalgıçlar suya batmalarını sağlayan bir taştan başka bir donanım kullanmıyorlar ve sualtında yalnızca 1-2 dakika kalabiliyorlardı. Bu tür "çıplak dalış" günümüzde de dünyanın kimi bölgelerinde deniz yatağından istiridye ve sünger çıkartmak için kullanılan bir yöntemdir. Dalgıçların sualtında dolaşabilmelerini sağlayacak bir dalgıç giysisi yapmak içinbirçok çalışma yapılmıştır. Bir Alman mühendis olan Augustus Siebe günümüzde kullanlanların öncüsü sayılabilecek bir dalgıç giysisini 1830’da yapmıştır.
Klasik dalgıç giysileri iki kat kumaş arasına kauçuk koyularak üretilen su geçirmez bir maddeden yapılır. Bu giysi ayaktan boyuna kadar bütün bedeni kaplar. Eldivenler su geçirmeyecek biçimde bileklere oturur. Çok ağır olan ayakkabılar dalgıcın ayakta dik durmasını sağlar. En son yuvarlak bakır başlık su geçirmeyecek biçimde takılır. Başlığın iki yanında kalın camdan yapılmış gözetleme pencereleri vardır; önündeki yuvarlak ön pencere dalıştan hemen önce başlığa vidalanır. Bazı başlıkların tepesinde de bir pencere bulunur. Esnek bir hava borusu başlığı dalgıç teknesindeki hava pompasına bağlar. Dalgıcın suya kolayca dalmasını sağlamak için elbisenin göğsüne ve sırtına iki ağırlık asılır.

Dalgıcın gemidekilerle ya da öbür dalgıçlarla haberleşebilmesi için başlığa bir de haberleşme kablosu bağlanır. Telefon alıcısı ve vericisi başlığın içindedir. Dalgıç konuşmak istediği zaman başlığın alt bölümündeki düğmeye çenesiyle basınca gemideki zil çalar. Dalgıcın sualtında kullanacağı el feneri, bıçak gibi aygıtlar kemerine takılıdır. Dalgıç teknesindeki ya da rıhtımdaki yardımcılar dalgıca hava pompalanması ve haberleşme bağlantısının sürdürülmesi ile ilgili işleri yaparlar. Hava pompası elle çalıştırılabildiği gibi derin dalışlarda motorlu kompresör de kullanılabilir. Pompadan gelen hava başlığa tek yönlü bir vanadan geçerek girer. Bu vana gelen havanın geri gitmesini önler. Giysi içindeki fazla hava ayrı bir çıkış vanasından dışarı atılır. Dalgıç bu çıkış vanasını açıp kapayarak giysi içindeki havanın miktarını denetleyebilir. Çıkış vanası kapandığı zaman içindeki havanın etkisiyle giysi şişer ve suyun dalgıcı kaldırma gücü artar. Çıkış vanası açılınca havanın bir bölümü dışarı çıkar; büzülen giysinin hacmi küçülür ve suyun dalgıcı kaldırma gücü azalır. Böylece dalgıç çıkış vanasını açıp kapayarak, su içinde aşağı ya da yukarı doğru hareket edebilir.
Dalgıç ne kadar derine inerse üzerindeki su basıncı da o kadar artar. Bu nedenle hem dalgıcın solumasına, hem de dalgıç giysisinin içinde, dışardaki su basıncına eşit bir basınç oluşmasına yetecek kadar çok hava olmalıdır. Örneğin 65 metre derinlikte, dalgıç elbisesi 6.500 milibarlık bir basınçla şişmiş olmalıdır. Bu basınç atmosfer basıncının 6 katından fazladır. Bu yüksek basınç altında havanın azotu dalgıcın kanına ve dokularına girer; ama vücut azotu oksijeni kullandığı gibi kullanamaz. Eğer dalgıç böyle bir derinlikten yukarı hızla çıkarsa kana karışmış olan azot damarlarında gaz kabarcıkları oluşturur. Bu gaz kabarcıkları damar tıkanmasına yol açarak felç ve ölüme yol açabilir. Vurgun denen bu olayı önlemek için dalgıç su yüzeyine yavaş yavaş çıkmalıdır. Bu durumda azotun dalgıcın vücudunu terk etme süreci uzayacak ve kanda tehlikeli olabilecek büyüklükte gaz kabarcıkları oluşmayacaktır. Dalgıcın su yüzeyine çıkması için gereken süre dalgıcın indiği derinliğe bağlıdır. Örneğin 65 metre derinlikte bir saat kalan bir dalgıç su yüzeyine 5,5 saatte çıkmalıdır.
Daha sonra geliştirilen bir dalgıç giysisi dalgıca serbest hareket olanağı vermiştir. Bu donanımı kullanan dalgıç kendisine gerekli olan havayı bir tüp içinde yanında taşır. Bu tür donanımda solunan hava dışarı atılır ya da arındırılarak yeniden kullanılır. Solunan havanın yeniden kullanıldığı türde, basınçlı bir tüpten gelen oksijen göğüs üzerindeki bir lastik torba içinde solunur. Kullanılan oksijen kimyasal bir arıtıcıdan geçtikten sonra yeniden lastik torbaya döner. Vücudu sıkıca saran bu dalgıç giysilerini, II. Dünya Savaşı sırasında (1939-45), düşman gemilerine patlayıcı yerleştiren dalgıçlar kullanmıştır. Bu donanımın üstünlüğü dalgıcın yerini belli edebilecek hava kabarcıkları çıkarmamasıdır.
Öteki tür dalgıç giysisinde, dalgıcın sırtındaki tüplerden gelen hava otomatik bir vanadan geçerek yüz maskesine gelir. Bu vana dalgıç soluk aldığı zaman kendiliğinden açılır. Dalgıç soluk verince çıkan kullanılmış hava da tek yönlü bir başka vanadan dışarı atılır. Çok çeşitli biçimlerde yapılan bu tür dalgıç donanımının yaygınlaşmasında Jacques Cousteau'nun büyük rolü olmuştur.
Soluduğumuz havada bulunan azot, yüksek basınç altında solunduğu zaman azot uyuşukluğu denen bir olaya yol açar. Azot uyuşukluğu dalgıcın kendi üzerindeki denetimini azaltır. Bu nedenle 100 metrenin altına inen dalgıçlar içinde helyum ve oksijen karışımı bulunan tüpler kullanırlar.
Dalgıç donanımında hava tüpünün kullanılmasıyla birlikte denizaltı araştırmaları çok büyük bir artış gösterdi. 1952'de Jacques Cousteau Fransa'nın Marsilya kıyısı açıklarında, 35 metre derinlikte, Eski Yunan'dan kalma batık gemiler buldu. Buradan birçok eşyayla birlikte, o dönemde şarap, tahıl gibi maddelerin taşınmasında kullanılan 2.500 amfora (toprak testi) çıkarıldı. Mısır'da Abukir Körfezi'nde, 1798 Nil Savaşı'nda Amiral Horatio Nelson'un donanmasının batırdığı birçok Fransız savaş gemisinin kalıntıları bulundu. 1982'de Solent'te sabırlı bir çalışma sonunda ünlü İngiliz kalyonu Mary Rose çıkarıldı.
Fotoğrafçılık, Louis Boutan'ın 1893'teki ilk denemelerinden bu yana, denizaltı araştırmalarında çok önemli bir rol oynamıştır. Otomatik fotoğraf makineleriyle 5.000 metreyi aşan derinliklerde resimler çekilmiştir.
Sponsorlu Bağlantılar
İlk dalgıçlar suya batmalarını sağlayan bir taştan başka bir donanım kullanmıyorlar ve sualtında yalnızca 1-2 dakika kalabiliyorlardı. Bu tür "çıplak dalış" günümüzde de dünyanın kimi bölgelerinde deniz yatağından istiridye ve sünger çıkartmak için kullanılan bir yöntemdir. Dalgıçların sualtında dolaşabilmelerini sağlayacak bir dalgıç giysisi yapmak içinbirçok çalışma yapılmıştır. Bir Alman mühendis olan Augustus Siebe günümüzde kullanlanların öncüsü sayılabilecek bir dalgıç giysisini 1830’da yapmıştır.
Klasik dalgıç giysileri iki kat kumaş arasına kauçuk koyularak üretilen su geçirmez bir maddeden yapılır. Bu giysi ayaktan boyuna kadar bütün bedeni kaplar. Eldivenler su geçirmeyecek biçimde bileklere oturur. Çok ağır olan ayakkabılar dalgıcın ayakta dik durmasını sağlar. En son yuvarlak bakır başlık su geçirmeyecek biçimde takılır. Başlığın iki yanında kalın camdan yapılmış gözetleme pencereleri vardır; önündeki yuvarlak ön pencere dalıştan hemen önce başlığa vidalanır. Bazı başlıkların tepesinde de bir pencere bulunur. Esnek bir hava borusu başlığı dalgıç teknesindeki hava pompasına bağlar. Dalgıcın suya kolayca dalmasını sağlamak için elbisenin göğsüne ve sırtına iki ağırlık asılır.

Dalgıcın gemidekilerle ya da öbür dalgıçlarla haberleşebilmesi için başlığa bir de haberleşme kablosu bağlanır. Telefon alıcısı ve vericisi başlığın içindedir. Dalgıç konuşmak istediği zaman başlığın alt bölümündeki düğmeye çenesiyle basınca gemideki zil çalar. Dalgıcın sualtında kullanacağı el feneri, bıçak gibi aygıtlar kemerine takılıdır. Dalgıç teknesindeki ya da rıhtımdaki yardımcılar dalgıca hava pompalanması ve haberleşme bağlantısının sürdürülmesi ile ilgili işleri yaparlar. Hava pompası elle çalıştırılabildiği gibi derin dalışlarda motorlu kompresör de kullanılabilir. Pompadan gelen hava başlığa tek yönlü bir vanadan geçerek girer. Bu vana gelen havanın geri gitmesini önler. Giysi içindeki fazla hava ayrı bir çıkış vanasından dışarı atılır. Dalgıç bu çıkış vanasını açıp kapayarak giysi içindeki havanın miktarını denetleyebilir. Çıkış vanası kapandığı zaman içindeki havanın etkisiyle giysi şişer ve suyun dalgıcı kaldırma gücü artar. Çıkış vanası açılınca havanın bir bölümü dışarı çıkar; büzülen giysinin hacmi küçülür ve suyun dalgıcı kaldırma gücü azalır. Böylece dalgıç çıkış vanasını açıp kapayarak, su içinde aşağı ya da yukarı doğru hareket edebilir.
Dalgıç ne kadar derine inerse üzerindeki su basıncı da o kadar artar. Bu nedenle hem dalgıcın solumasına, hem de dalgıç giysisinin içinde, dışardaki su basıncına eşit bir basınç oluşmasına yetecek kadar çok hava olmalıdır. Örneğin 65 metre derinlikte, dalgıç elbisesi 6.500 milibarlık bir basınçla şişmiş olmalıdır. Bu basınç atmosfer basıncının 6 katından fazladır. Bu yüksek basınç altında havanın azotu dalgıcın kanına ve dokularına girer; ama vücut azotu oksijeni kullandığı gibi kullanamaz. Eğer dalgıç böyle bir derinlikten yukarı hızla çıkarsa kana karışmış olan azot damarlarında gaz kabarcıkları oluşturur. Bu gaz kabarcıkları damar tıkanmasına yol açarak felç ve ölüme yol açabilir. Vurgun denen bu olayı önlemek için dalgıç su yüzeyine yavaş yavaş çıkmalıdır. Bu durumda azotun dalgıcın vücudunu terk etme süreci uzayacak ve kanda tehlikeli olabilecek büyüklükte gaz kabarcıkları oluşmayacaktır. Dalgıcın su yüzeyine çıkması için gereken süre dalgıcın indiği derinliğe bağlıdır. Örneğin 65 metre derinlikte bir saat kalan bir dalgıç su yüzeyine 5,5 saatte çıkmalıdır.
Daha sonra geliştirilen bir dalgıç giysisi dalgıca serbest hareket olanağı vermiştir. Bu donanımı kullanan dalgıç kendisine gerekli olan havayı bir tüp içinde yanında taşır. Bu tür donanımda solunan hava dışarı atılır ya da arındırılarak yeniden kullanılır. Solunan havanın yeniden kullanıldığı türde, basınçlı bir tüpten gelen oksijen göğüs üzerindeki bir lastik torba içinde solunur. Kullanılan oksijen kimyasal bir arıtıcıdan geçtikten sonra yeniden lastik torbaya döner. Vücudu sıkıca saran bu dalgıç giysilerini, II. Dünya Savaşı sırasında (1939-45), düşman gemilerine patlayıcı yerleştiren dalgıçlar kullanmıştır. Bu donanımın üstünlüğü dalgıcın yerini belli edebilecek hava kabarcıkları çıkarmamasıdır.
Öteki tür dalgıç giysisinde, dalgıcın sırtındaki tüplerden gelen hava otomatik bir vanadan geçerek yüz maskesine gelir. Bu vana dalgıç soluk aldığı zaman kendiliğinden açılır. Dalgıç soluk verince çıkan kullanılmış hava da tek yönlü bir başka vanadan dışarı atılır. Çok çeşitli biçimlerde yapılan bu tür dalgıç donanımının yaygınlaşmasında Jacques Cousteau'nun büyük rolü olmuştur.
Soluduğumuz havada bulunan azot, yüksek basınç altında solunduğu zaman azot uyuşukluğu denen bir olaya yol açar. Azot uyuşukluğu dalgıcın kendi üzerindeki denetimini azaltır. Bu nedenle 100 metrenin altına inen dalgıçlar içinde helyum ve oksijen karışımı bulunan tüpler kullanırlar.
Dalgıç donanımında hava tüpünün kullanılmasıyla birlikte denizaltı araştırmaları çok büyük bir artış gösterdi. 1952'de Jacques Cousteau Fransa'nın Marsilya kıyısı açıklarında, 35 metre derinlikte, Eski Yunan'dan kalma batık gemiler buldu. Buradan birçok eşyayla birlikte, o dönemde şarap, tahıl gibi maddelerin taşınmasında kullanılan 2.500 amfora (toprak testi) çıkarıldı. Mısır'da Abukir Körfezi'nde, 1798 Nil Savaşı'nda Amiral Horatio Nelson'un donanmasının batırdığı birçok Fransız savaş gemisinin kalıntıları bulundu. 1982'de Solent'te sabırlı bir çalışma sonunda ünlü İngiliz kalyonu Mary Rose çıkarıldı.
Fotoğrafçılık, Louis Boutan'ın 1893'teki ilk denemelerinden bu yana, denizaltı araştırmalarında çok önemli bir rol oynamıştır. Otomatik fotoğraf makineleriyle 5.000 metreyi aşan derinliklerde resimler çekilmiştir.
MsXlabs.org & Temel Britannica