Arama

Muhammed B. İdrîs Eş-Şafiî

Güncelleme: 12 Eylül 2012 Gösterim: 9.671 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Haziran 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Muhammed B. İdrîs Eş-Şafiî
Şafiî mezhebinin öncüsü ve müctehid imamlardan biri.
Sponsorlu Bağlantılar
Hicrî 150/Miladî 767 yılında Filistin'in Gazze şehrinde doğdu. Babası İdris bir iş için Gazze'ye gitmiş, orada iken vefat etmişti. Dedelerinden biri olan Şafiî İbn es-Sâib'e nisbeten Şafiî olarak bilinir. Soyu Abd-i Menâf'ta Hz. Peygamber'in soyuyla birleşir.
Henüz küçük yaşta iken babasını kaybeder. Fakir bir şekilde yaşayan annesi, oğlunu alıp Mekke'ye gitmeğe karar verir. Mekke'de, daha küçük yaşta kendisini ilme veren İmam Şafiî, yedi yaşında Kur'ân-ı Kerim'i; on yaşında da İmam Mâlik'in el-Muvatta' adlı hadis kitabını ezberlemiş ve on beş yaşına geldiğinde, fetva verebilecek bir seviyeye ulaşmıştı.
Bundan sonra yirmi yıla yakın bir süre çölde, Huzeyl kabilesi içinde yaşayarak fasih Arapça'yı ve câhiliye şiirlerini öğrendi. Hatta Asmaî, onun hakkında; "Huzayl'in şiirlerini Kureyş'ten Muhammed b. İdris denen bir genç ile düzelttim" demiştir. Böylece edip ve Arapçada söz sahibi olmuştur.
Akabinde birçok alimden hadis okudu. Mekke valisinin bir tavsiye mektubu ile Medine'ye gitti. Burada İmam Mâlik'e el-Muvatta adlı eserinin tamamını arzetti. Daha sonra tamamen fıkha yönelerek İmam Mâlik'ten Hicaz fıkhını öğrendi. Şafiî'nin eşsiz kavrayış ve üstün zekâsını müşahede eden İmam Mâlik, ona şu anlamlı tavsiyede bulundu: "Muhammed! Allah'tan kork, günahtan sakın; çünkü ben senin büyük bir şahsiyet olacağını ümid ediyorum. Gönlüne Allah'ın koymuş olduğu bu nuru günahla söndürme."
Medine'de İmam Mâlik'ten fıkıh ve hadis ilmi aldı. Süfyan b. Uyeyne'den, Fudayl b. İyâz ve amcası Muhammed b. Şâfi' ve diğerlerinden hadis rivayet etti.
İmam Şâfiî, bu arada çalışmak zorunda olduğu için bir süre Yemen'e gitti. Yemen kâdısı Mus'ab b. Abdillah el-Kureşî orada kendisine resmî bir iş bulmuştu. Bu arada, Halîfe Hârun er-Raşîd Hz. Ali taraftarlarının bir harekâtından korkuyordu. Yemen tarafından yakalanıp getirilen Şiîler arasında -Şiî olmadığı halde- Şâfiî de Medîne'de Halîfe'nin huzuruna çıkarıldı. Suçsuzluğu anlaşılınca Halife onu serbest bıraktırdı ve maddî yardımda bulundu. Sonra H.183 ve 195'te Bağdat'a gitti. Orada Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî'den Irak fakihlerinin kitaplarını okudu. Onunla fikir alış verişinde bulundu.
İmam Şâfiî bundan sonra H. 187'de Mekke'de ve 195'te Bağdat'ta İmam Ahmed b. Hanbel (Ö. 241/855) ile buluştu. Ondan Hanbelî fıkhını ve usulünü, Kur'an'ın nâsih ve mensuhunu öğrendi. Bağdad'ta onun eski mezhebinin esaslarını ihtiva eden "el-Hucce" adlı eserini yazdı. Sonra H. 200'de görüşlerinin en çok yaygınlaşacağı Mısır'a gitti. 204/819'da Receb'in son cuma günü Mısır'da vefat etti ve orada defnedildi (el-Hudarî, Tarihu't-Teşrîi'l-İslâmî, Kahire 1358/1939, s. 254 vd.; Muhammed Ebû Zehra, Usulü'l-Fıkh, Kahire, t.y., s.12 vd.; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, I, 35, 36; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, 9, 78 vd).
İmam Şâfiî'nin "er-Risâle" adlı eseri fıkıh usulünde ilk kaleme alınan usul kitabıdır. Hanefilerde, usul müctehid imamlar devrinde yazılı bir eser haline getirilmemiş daha sonra fürûdan hareket edilerek usûl kaideleri belirlenmiştir. İmam Şâfî, işin başında er-Risâle'yi yazarak sonraki Şâfiî bilginlerini bu külfetten kurtarmıştır. İmam Şâfii'nin "el-Ümm" adlı eseri ise Mısır'da mezhep görüşlerini kapsayan bir fıkıh eseridir.
Onun ilmî ve edebî şahsiyeti yanında, takvâsı, olgun karakteri ve güzel ahlâkı da zikredilmesi gereken hususlardandır. Kendisine Sıffın meselesi, sorulunca şu anlamlı cevabı vermişti: "Ömer b. Abdülazîz'e Sıffîn'da ölenler sorulunca o; "Allah'ın elimi bulaşmaktan koruduğu kanlardır" demişti. Şimdi ben de dilimi bu kana bulaştırmak istemiyorum."
Öğrencileri onun hakkında, "Şafiî Hz'leri bir âyeti tefsir etmeye başlayınca, sanki o âyetin indirilişini görmüş gibi büyük bir vukufla konuşurdu" derler.
İmam Şâfiî, müstakil mutlak müctehid idi. Hicazlılar'ın ve Iraklıların fıkhını kendinde toplamıştı. Ahmed b. Hanbel onun için; "Allah'ın kitabı ve Rasûlünün sünnetinde insanların en fakîhi idi"; "Eli hokka ve kalem tutup da, boynunda Şâfi'nin minneti olmayan kimse yoktur" demiştir. Taşköprülüzâde, Miftahu's-Saâde'sinde onun için şöyle der: "Ehli fıkıh usûl, hadîs, dil ve nahiv âlimleri, İmam Şâfiî'nin; emânet, adâlet ve zühdünde, vera, takvâ ve cömertliğinde, güzel ahlâkında, kıymetinin yüceliğinde birleşmiştir. Onu gerektiği şekilde anlatmak zordur" (ez-Zühaylî, a.g.e., I, 26).
Şâfiî mezhebinin usûlü kitap, Sünnet, icma ve kıyasa dayanmaktadır.
Hanefî ve Mâlikîlerin kabul ettiği istihsanla ameli terketti ve "istihsanı kullanan kendisi şeriat koymuştur" görüşünü ileri sürdü. İstihsanı geçersiz kılmak ve tenkid etmek için "İbtalü'l-İstihsân"isimli risâlesini kaleme almıştır (bk. "İstihsan" mad.).
İmam Şâfiî, râvisi sikâ, zabt ve hadis muttasıl olunca âhâd haberle amel etmenin gerekli olduğunu savunur. O, İmam Mâlik'in şart koştuğu gibi, âhâd haberin amelle desteklenmesini, Irak ekolünün gerekli gördüğü râvinin fakih ve ameli haber-i vâhide uygun olma gibi şartları aramaz (Ebû Zehra, a.g.e., s.12 vd.). O'nun haberi vâhidin delil olmasıyla ilgili, dayandığı çeşitli deliller vardır. Bunlardan birinde Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Benim sözümü dinleyip belleyerek ezberleyen ve olduğu gibi başkasına duyuran kimsenin Allah yüzünü ağartsın. Bazan fıkıh hâmili, fakih olmayana nakleder, niceleri de kendisinden daha fakih olan kimseye nakleder..." (Ebû Dâvud, İlm, 10; Tirmizî, İlm, 7; İbn Mâce, Mukaddime,18). Bu hadisi aktardıktan sonra İmam Şâfiî görüşünü şöyle açıklar: "Madem ki Hz. Peygamber, sözlerini dinleyip bellemeğe ve onları başkalarına duyurmağa davet etmiştir. Bunu yerine getiren kimse ister bir kişi olsun, ister cemaat olsun, O'nun davetine icabet etmiş sayılır. Hz. Peygamber'den rivayet eden kimse bir kişi de olsa güvenilir ve âdil olmak şartıyla rivayeti makbuldür."
Diğer yandan İmam Şâfiî istihsanı ve Mâlikîlerin mesâlih-i mürsele delilini reddederken, kendisi bunlara benzer "istidlâl" adını verdiği bir aklî delil kullanır.
Şfiîlerde, çeşitli konularda fetvâ, İmam Şâfiî'nin yeni mezhebine göredir, İmam Şafiî, eski mezhebini temsil eden el-Hucce'den dönmüş ve; "Onu benden rivayet edene hakkımı helâl etmiyorum" demiştir. Ancak on yedi kadar meselede eskiye göre fetva verilmiştir. Meselâ; eski görüşü, muarızı olmayan bir hadisle desteklenirse onunla fetva verilir. Onun şöyle dediği nakledilir: "Hadis sahih olunca, o benim görüşümdür. Benim böyle bir hadisle çelişen sözümü de duvara çarpın".
İmam Şâfiî Hicaz, Irak, Mısır ve diğer İslam beldelerinde çeşitli talebeler yetiştirmiştir. Yeni mezhebini Şâfiî'den alan Mısırlı beş öğrencisi şunlardır:
1) Ebû Ya'kub Yûsuf b. Yahyâ el-Büveydî (Ö. H. 231). Halîfe Me'mun'un çıkardığı "Halku'l-Kur'an" fitnesi yüzünden Bağdat'ta bir süre hapsedildi (bk. "Halku'l-Kur'an" mad.). Şâfiî, onu ders halkasına vekil olarak bırakmıştır. Şâfiî'nin sözlerinden derlediği ünlü bir özet eseri vardır.
2) Ebû İbrahim İsmail b. Yahyâ el-Müzenî (Ö. H. 266): Şâfiî mezhebine göre yazılmış çeşitli eserleri vardır. Mebsût adı verilen "el-Muhtasaru'l Kebîr" ve "el-Muhtasaru's-Sağîr" bunlardandır. Irak, Şam ve Horasan'dan pek çok ilim talibi ondan yararlanmıştır.
3) Ebû Muhammed er-Rabî' b. Süleyman b. Abdilcebbâr el-Murâdî (Ö.H. 270): İmam Şâfiî'nin kitaplarının ravisidir. Amr b. el-Âs Câmiinde (Fustat Câmii) müezzindi. Şafiî'nin er-Risâle, el-Ümm ve diğer kitapları, el-Murâdî kanalıyla bize ulaşmıştır.
4) Harmele b. Yahya b. Harmele (Ö.H. 266): İmam Şâfiî'den er-Rabî'in rivayet etmediği kitapları nakletti. Kitabü'ş-Şurût, Kitabü's-Sünen, Kitabü'n-Nikâh ve Kitâbü'l-İbil ve'l-Ganem ve Sıfatühâ ve Esnânühâ bunlar arasında sayılabilir.
5) Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem (Ö.H. 268): İmam Mâlik'in de öğrencilerinden idi. Mısırlılar onu diğer fakihlerden üstün kabul ediyordu. Daha sonra Şâfiî'nin görüşlerini bırakarak İmam Mâlik'in ictihadlarıyla amel etmeye başladı.
Şâfiî'nin mezhebi; Mısır, Güney Arabistan, Doğu Afrika, Doğu Anadolu, Seylan, Endonezya, Cava, Filipinler, Malaya, Mâveraü'n-Nehir ve Horasan gibi yerlerde yayılmıştır (ez-Zühaylî, a.g.e., I, 37 vd.; Hamdi Döndüren, a.g.e., s. 78 vd.).
İmam Şâfiî İctihad'da izlediği usûl:
Delillerden hüküm çıkarma ve ictihad'ta izlediği usulü "İhtilâfü'l-Hadis", "Cimâu'l-İlm" ve "er-Risâle" isimli eserlerinin çeşitli yerlerinde açıklamıştır. Özetle şöyle der: "Kitap ve ihtilafsız mütevatir sünnetle hükmolunur. Bu hüküm için "görünüşte ve gerçekte (zahir ve batında) hak ile hükmettik" deriz. Üzerinde ittifak edilmeyen ve âhâd yoldan gelen sünnetle hükmolunur. Bunun için, "görünüşte hak ile hükmettik", deriz. Fakat "gerçekte..." diyemeyiz. Çünkü hadisi rivayet eden yanılmış olabilir. İcma, daha sonra da kıyas ile hükmederiz. Bu, ondan da zayıftır, fakat zaruret bulunduğu yerde kullanılır. Çünkü haber varken kıyası kullanmak helal değildir. Nitekim teyemmüm de, seferde su bulunmayınca temizliği sağlar, fakat su bulununca teyemmüm bozulur (eş-Şafiî, er-Risâle, s. 512, 599, 600).
Şafiî, Kitap ve Sünnet'in te'vile muhtaç kısımlarını doğru tevil etmek için Arapçanın, yapılan te'vile müsait bulunmasını ve Kitap, Sünnet ve İcma kaynaklarında, anlaşılan manâyı takviye eden bir delilin bulunmasını şart koşar. Te'vilini de bu doğrultuda yapar. Sünnete göre hüküm vermesi için, mütevatir olmayan hadiste sika, doğru, ne dediğini ve hadisin anlamını değiştirecek sözleri bilen; hadisin anlamını tam olarak bilmiyorsa, onu manâ yoluyla değil, asıl lafızlarıyla rivayet eden; rivayetini hıfzetmiş, kitabını muhafaza etmiş, sika ravilere muhalefetten uzak ve hadisin ilk kaynağına kadar aynı şartları taşıyan raviler tarafından rivayet edilmiş bulunması şartını arar.
İstihsanı, mesnedsiz, keyfî hüküm olarak anladığı için reddeden İmam Şafiî, rey ictihadını kıyastan ibaret kabul etmiş, kıyası da delâlet yoluyla ilahî beyan çeşitlerinden biri saymıştır. Hakkında nass bulunan meselenin illeti ile nass bulunmayan meselenin illeti aynı olursa, yapılan kıyasta ihtilaf edilmez. Ancak, asıl mesele ile nass bulunmayan fer'î meselenin illeti aynı olmayıp benzer olursa, bu konuda yapılan kıyasta ihtilaf olur ve farklı hükümlere varılır.
İmam Şafii'nin ictihad ve taklid konusundaki şu sözleri kayda değer: "Delilsiz ve hüccetsiz olarak bilgi toplayan kimse gece karanlığında odun toplayana benzer; topladığı bir arkalık odunu yüklenirken bunun içinde kendisini sokacak bir yılanın bulunduğunu bilmez."; "Sahih hadis bulununca benim mezhebim odur."; "Kıblenin hangi yönde olduğunu kestiren bir kimsenin bir başkasını taklid etmesi nasıl uygun olmazsa, mükellefin dininde, çağdaşı olan bir kimseyi taklit etmesi de öyle uygun değildir."

İctihadına örnek:
"Cuma günü yıkanmak vaciptir" hâdisini rivayet ettikten sonra Şafiî, şöyle der: "Hadiste geçen "vacip" ifadesinin "başkasına caiz değil, ahlaken gerekli, temizlik ve pis kokunun giderilmesi için tercih edilmeli." gibi manâya ihtimali vardır. Kur'an, abdesti abdestsiz olanlara; guslü, cünüplere tahsis ettiği göz önüne alınırsa, bu son manâ en uygun olanıdır. Şafiî burada te'vil ve anlayış ictihadı yapmıştır.
İmam Şafiî, annenin çocuğu emzireceğini, babanın da yiyecek ve giyeceğini temin etmesinin, süt anne tutulursa bunun da emzirme ücretini ödemesinin gerektiğini belirten el-Bakara 2/233. ayeti ile Hz. Peygamber'in (s.a.s) Hind'e, Ebu Süfyan'ın malından kendisi ve çocuğu için yetecek kadar malı habersiz olarak alabileceğini ifade eden hadisini naklettikten sonra; babadan olması nedeniyle, çocuğun emzirilme ve beslenme külfetinin babaya ait olduğu hükmünü çıkarır. Daha sonra da bu hükümden hareketle kıyas yaparak evlâdın da babaya bakması gerektiği hükmüne varır.
İctihadla kıyası aynı anlamda kullanan İmam Şafiî, yalancı şahidlikle bir kimsenin eşini üç talakla boşadığını iddia ederek hâkimin eşleri ayırmasına sebep olanların yalancılıkları anlaşılınca, mağdura eşinin mehri mislini vermeye mecbur kılınması ictihadında olduğu gibi, maslahat-ı mürsele delilini de kullanır.
Hikmetli sözleri ve şiirlerini ihtiva eden bir Dîvân'ın sahibi olan İmam Şâfiî, edebî yönüyle de eşsiz bir şahsiyet sayılır. Aşağıdaki dörtlük ona aittir.
Hafızamın bozukluğunu (hocam) Vekî'e şikayet ettim.
Bana günahları terketmemi tavsiye etti.
Ve bana şunu bildirdi ki; ilim bir nurdur
Ve Allah'ın bu nuru âsilere verilmez.

Biyografi Konusu: Muhammed B. İdrîs Eş-Şafiî nereli hayatı kimdir.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
16 Ocak 2008       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
İmam-ı Şafii

Sponsorlu Bağlantılar
İmam-ı Şafii (Arapça: ابو عبد الله محمد بن إدريس الشافعي Abu Abdullah Muhammad ibn Idrīs al-Shafi'i 767-820), ünlü İslam hukuku bilgini. Şafii mezhebinin kurucusudur.

Hayatı ve Eğitimi

Asıl adı Muhammed bin İdris'tir. Babası İdris bin Abbas'tır. Dedesinin dedesi Şâfiî, Kureyş kabilesinden ve sahabi (Müslümanlar için Muhammed'in arkadaşı) olduğu için, Şâfiî adı ile meşhur olmuştur. Hicri 150 (MS.767) senesinde Gazze'de doğdu. Hicri 204 (MS.820)'de Kahire'de 54 yaşında vefat etti. Kabri, Kurafe kabristanlığında büyük bir türbe içindedir. Doğumundan kısa bir süre sonra babası vefat etmiştir. Annesi onu iki yaşında, asıl memleketleri olan Mekke'ye götürmüş ve orada büyütmüştür.
Yedi yaşına gelince Kur'an'ı ezberledi. İlim tahsiline bu yaşlardan itibaren başladı. Küçük yaşlardan itibaren Mekke'de bulunan zamanın tanınmış âlimlerinin derslerine ve sohbetlerine devam etmiştir. Kendisi, eğitimine başladığı bu ilk günleri için : "Kur'an-ı kerimi ezberledikten sonra devamlı Mescid-i Harama gidip, fıkıh ve hadis âlimlerinden pek çok istifade ettim. Fakat çok fakir idik, bir yaprak kağıt almaya bile gücümüz yoktu. Derslerimi ve öğrendiğim meseleleri yazmakta çok sıkıntı çekerdim." demiştir.
Mekke'deki bu ilk tahsilinden sonra Arapçanın inceliklerini ve edebiyatını öğrenmek için, Hüzeyl kabilesine gitti. Bu hususta ise: "Ben Mekke'den çıktım. Çölde Hüzeyl kabilesinin yaşayışını ve dilini öğrendim. Bu kabile, Arapların dil bakımından en fasihi (güzeli) idi. Onlarla birlikte gezdim, dolaştım, ok atmayı öğrendim. Mekke'ye döndüğüm zaman, birçok rivayet ve edebiyat bilgilerine sahip olmuştum." demiştir. İmam Şâfiî Hüzeyl kabilesinin şiirlerinde ihtisas sahibi olmuştur. Cahiliye dönemi ve ilk İslâm döneminin sanat ve edebiyatı konusunda yazılar yazan El-Asmaî Hüzeyl kabilesi şiirlerinin İmam Şâfiî tarafından doğru bir şekilde kayıt edildiğinden bahsetmiştir.
Daha on yaşında iken, o zamanın en tanınan âlimlerinden İmam-ı Malik'in "Muvatta" adlı hadis kitabını, dokuz günde ezberlemiştir. Gençliğinin ilk yıllarında kendini tamamen ilme verip, Mekke'deki Süfyan bin Uyeyne, Müslim bin Halid ez-Zenci gibi fakih (İslam hukuku bilgini) ve muhaddislerden (Hadis bilginleri) ilim tahsil etti. Hadis, fıkıh, lügât ve edebiyatta çok yükseldi.
Tahsilinde en önemli bölüm, İmam-ı Malik'e talebe olmasıyla başlamıştır. İmam-ı Malik'in yanına geldiği zaman, yirmi yaşlarında bulunuyordu. İmam-ı Malik onu himayesine alıp, dokuz yıl müddetle ilim öğretti.
İmam-ı Şafii Mekke'ye dönünce, oraya gelen Yemen valisi, onu Yemen'e götürüp kadılık vazifesi verdi. Beş yıl kadar bu görevi yaptıktan sonra, Bağdat'a giderek, ilmini ilerletmek için, Ebu Hanife'nin talebesi olan İmam Muhammed'den ders almaya başladı. İmam-ı Muhammed yazmış olduğu kitaplarını okutmak suretiyle, Irak'ta tedvin edilen fıkıh ilmini ve rivayetleri öğretti, İmam Muhammed ayrıca İmam-ı Şafii'nin üvey babası idi. İmam Şafii onun ilminden ve kitaplarından çok istifade etmiştir.
İmam Şafii, Bağdat'ta İmam Muhammed'den aldığı dersleri tamamlayıp, Mekke'ye döndü. Burada bir müddet inceleme ve araştırmalar yapıp, talebelerine dersler verdi. Özellikle hac mevsiminde çeşitli İslam beldelerinden gelen ilim adamları ondan ilim öğrenirlerdi. Mekke'deki bu ikameti dokuz yıl kadar sürdü. Sonra tekrar Bağdat'a döndü. Bu sırada Bağdat İslam âleminin önemli bir ilim merkezi idi. Burada bulunan âlimler, İmam-ı Şafii'den ders almışlardır. Daha önce Mekke'de İmam-ı Şafii ile görüşen ve ondan hadis dinleyen Ahmed bin Hanbel talebesi olmuştur. Yine İmam-ı Şafii ile emsal olan İshak bin Raheveyh ve benzerleri ondan ilim tahsil etmiştir. Ders ve fetva vermekte uyguladığı usul, geniş olarak açıkladığı istinbat (kaynaklardan hüküm çıkarma) usulü olan, usul-i fıkıh ilmi idi. İmam-ı Şafii Bağdat'ta bulunduğu sırada "el-Kitab-ül Bağdadiyye" adını verdiği eserini yazdı.
İmam-ı Şafii hazretlerinin rivayet ettiği hadisler, Sahih-i Müslim'de, Sünen-i Ebu Davud, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Nesai, Sünen-i İbn Mace ve Sahih-i Buhari'nin ta'likatında1 yer almıştır.
İmam-ı Şafii hazretleri, ikinci defa Bağdat'a gidişinden sonra, Bağdat'taki siyasi ve fikri kargaşalar sebebiyle Mısır'a gidip, ömrünün sonuna kadar orada kalmıştır. Kendisi iyi bir edip olduğundan, ayet ve hadislerin ifade tarzına bakıp, kuvvetli bulduğu tarafa göre hüküm verirdi, iki tarafta da kendi usulüne göre kuvvet bulamazsa, o zaman kıyas yolu ile içtihad ederdi. Böylece müslümanların ibadetlerinde ve işlerinde uyacakları bir yol göstermiştir. Onun kendi usulüne göre şer'i delillerden çıkardığı hükümlere, yani gösterdiği bu yola Şafii Mezhebi denildi. Ehl-i sünnet itikadında olan müslümanlardan, amellerini yani ibadet ve işlerini, bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara Şafii denir.
Hemoroid (basur) rahatsızlığına bağlı şiddetli bir kanama neticesinde vefat etmiştir. Kahire'de el-Mukattam dağının eteğinde Benû Abdülhakem türbesine defnedilmiştir. Eyyûbi sultanlarından El-Melik El-Kâmil kabri üzerine, 1211 yılında çok güzel kubbeli bir türbe yaptırmıştır. Selahaddin-i Eyyubi tarafından da, türbenin yanına büyük bir medrese yaptırılmıştır.
İmam Şafii'nin birçok eseri vardır. Bazıları şunlardır:
* El-Ümm: Fıkıh yani İslam hukukuna dair olup, İmam Şafii'nin içtihad ederek bildirdiği meseleleri ihtiva eden bir eserdir. Yedi cilt olarak basılmıştır.
* Kitab-üs-Sünen vel-Müsned: Hadis ilmine dairdir.
* Er-Risale fil-Usul: Usul-i fıkha dairdir. Usul-i fıkhın kitap halinde yazıldığı ilk eserdir.
* El-Kitab-ül Bağdadiyye
* El-Mebsut
* Ahkam-ül-Kur'an
* İhtilaf-ül-Hadis
* Müsned-üş-Şafii
* El-Mevâris
* El-Emali el-Kübra
* El-Emali es-Sagir
* Edeb-ül-Kadi
* Fedail-i Kureyş
* El-Eşribe
* Es-Sebku ve'r-Remyü
* İsbat-ün-Nübüvve
* Reddi alel-Berahime

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
26 Temmuz 2011       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Muhammed İbn-i İdris eş-Şâfiî
MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi

Fürû-ı Din denen ibadet ve dün­ya işleri konusundaki rey ve ictihadları (görüş ve düşünceleri) mezhep olmuş büyük İslâm bilginidir.
Hane­fi, Şafiî gibi mezhep sahiplerinden hiçbiri, "Ben şu konuda şu görüşün sahibiyim. Gelin bana tâbi olun, be­nim görüşlerimi benimseyin" deme­miştir. Ama dinin ana kaynakların­dan hüküm çıkarma yetki ve yetene­ğine sahip olamayanlar kendiliklerin­den büyük din bilginlerine, Kur'an, Sünnet gibi asli kaynaklardan hüküm çıkarma gücüne sahip imamlara ken­diliklerinden tâbi olmuşlar ve mez­hepler bu şekilde doğmuştur.
Şafiî Suriye'de Gazze'de doğdu. Mısır'da öldü. Arap kabileleri arasın­da yetişti. Dili düzgündür. Medine'­de İmâm-ı Mâlik'ten okudu. Yemen'e gitti. Orada Şiîlikle itham olundu. Ya­kalanıp Hânın Reşid'in huzuruna ge­tirildi ve serbest bırakıldı. Bağdat'ta Muhammed İbn-i Hasan'dan ders al­dı. Onunla ilmi münakaşalar yaptı. Mezhep meselelerini müzakere et­ti. 199 senesinde Mısır'a göçtü. Irak'­taki ictihadlarını, "El-Hücceh" adlı kitabında toplamıştır. Mısır'da yeni hadiselerle karşılaşınca muhitin icap­larına göre yeni ictihadlarda bulundu. Bunları "El-Üm" adlı kitabında top­lamıştır. Zamanın ve mekânın değiş­mesiyle hükümlerin değişmesi inkâr olunmadığından Şafiî'nin ictihadları iki devreye bölünmüştür. Birinciye Mezheb-i Kadîm, ikinciye mezheb-i Cedîd nâmı verildi. Muhitin, örf ve âdetlerin onun ictihadları üzerinde te­siri gayet açık görülür. O hem İmâm-ı Mâlik'ten, hem de İmâm-ı Muham­med'den ders aldığından Hadîs fıkhıyla re'y fıkhı arasında bir ittisal hal­kası sayılır. Hanefi fıkhı ile Hicaz fık­hı arasında bır köprüdür. Onları bir­leştirmiştir. Ondan sonradır ki, bu iki fıkıh mesleği arasındaki derin uçurum biraz kapanmış, her iki taraf birbiri­ne yaklaşmıştır.
Şâfıî, usûl-ü fıkha dair ilk eser ya­zandır. Er-Risâle, bu ilmin ilk kita­bıdır. İmam-ı A'zam Ebû Hanife usûl-ü fıkıh kaidelerini tedvin edip bir eser halinde bırakmamıştır. Hüküm çıkarırken kaide olarak kullandığı esasları vardır, fakat bunları yazılı bı­rakmamıştır. Bunlar şifahi bir halde kalmıştır. Şâfıî ise kullandığı kaide­leri tesbit etmiş ve bunları bir kitap halinde yazmıştır. El-Üm adlı eserin­de ise fıkıh meselelerini münakaşe eder. Bu kitap, birçok meseleleri içi­ne alır. Bunda Ebû Hanife ve İbn-i Ebi Leyla arasındaki ihtilafları, Ebû Yusuf'un kendi eserinde yazdığı gibi aynen alır. Sonra münakaşasını ya­par, kendi görüşünü söyler.
Fıkha ve hadise ait yüzden fazla kitabı olan Şâfıî, hilafetin, Kureyş'­in hakkı olduğunu kabul eder, ilk dört halifenin en üstünü olarak Ebûbekr'i kabul etmekle beraber Ali'ye özel bir sevgi besler, şiirlerinde Ehlibeyt'e bağlılığını belirtir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
NeverWaLkALone - avatarı
NeverWaLkALone
Ziyaretçi
21 Mart 2012       Mesaj #4
NeverWaLkALone - avatarı
Ziyaretçi
Asıl adı Muhammed bin İdris'tir. Babası İdris bin Abbas'tır. Dedesinin dedesi Şâfiî, Kureyş kabilesinden ve sahabi (Müslümanlar için Muhammed'in arkadaşı) olduğu için, Şâfiî adı ile meşhur olmuştur. Hicri 150 (MS.767) senesinde Gazze'de doğdu. Hicri 204 (MS.820)'de Kahire'de 54 yaşında vefat etti. Kabri, Kurafe kabristanlığında büyük bir türbe içindedir. Doğumundan kısa bir süre sonra babası vefat etmiştir. Annesi onu iki yaşında, asıl memleketleri olan Mekke'ye götürmüş ve orada büyütmüştür.
Yedi yaşına gelince Kur'an'ı ezberledi. İlim tahsiline bu yaşlardan itibaren başladı. Küçük yaşlardan itibaren Mekke'de bulunan zamanın tanınmış âlimlerinin derslerine ve sohbetlerine devam etmiştir. Kendisi, eğitimine başladığı bu ilk günleri için : "Kur'an ezberledikten sonra devamlı Mescid-i Harama gidip, fıkıh ve hadis âlimlerinden pek çok istifade ettim. Fakat çok fakir idik, bir yaprak kâğıt almaya bile gücümüz yoktu. Derslerimi ve öğrendiğim meseleleri yazmakta çok sıkıntı çekerdim." demiştir.
Mekke'deki bu ilk tahsilinden sonra Arapçanın inceliklerini ve edebiyatını öğrenmek için, Hüzeyl kabilesine gitti. Bu hususta ise: "Ben Mekke'den çıktım. Çölde Hüzeyl kabilesinin yaşayışını ve dilini öğrendim. Bu kabile, Arapların dil bakımından en fasihi (güzeli) idi. Onlarla birlikte gezdim, dolaştım, ok atmayı öğrendim. Mekke'ye döndüğüm zaman, birçok rivayet ve edebiyat bilgilerine sahip olmuştum." demiştir. İmam Şâfiî Hüzeyl kabilesinin şiirlerinde ihtisas sahibi olmuştur. Cahiliye dönemi ve ilk İslâm döneminin sanat ve edebiyatı konusunda yazılar yazan El-Asmaî Hüzeyl kabilesi şiirlerinin İmam Şâfiî tarafından doğru bir şekilde kayıt edildiğinden bahsetmiştir.
Gençliğinin ilk yıllarında kendini tamamen ilme verip, Mekke'deki Süfyan bin Uyeyne, Müslim bin Halid ez-Zenci gibi fakih (İslam hukuku bilgini) ve muhaddislerden (Hadis bilginleri) ilim tahsil etti. Hadis, fıkıh, lügât ve edebiyatta çok yükseldi.
Tahsilinde en önemli bölüm, İmam-ı Malik'e talebe olmasıyla başlamıştır. İmam-ı Malik'in yanına geldiği zaman, yirmi yaşlarında bulunuyordu. İmam-ı Malik onu himayesine alıp, dokuz yıl müddetle ilim öğretti.
İmam-ı Şafii Mekke'ye dönünce, oraya gelen Yemen valisi, onu Yemen'e götürüp kadılık vazifesi verdi. Beş yıl kadar bu görevi yaptıktan sonra, Bağdat'a giderek, ilmini ilerletmek için, Ebu Hanife'nin talebesi olan İmam Muhammed'den ders almaya başladı. İmam-ı Muhammed yazmış olduğu kitaplarını okutmak suretiyle, Irak'ta tedvin edilen fıkıh ilmini ve rivayetleri öğretti, İmam Muhammed ayrıca İmam-ı Şafii'nin üvey babası idi. İmam Şafii onun ilminden ve kitaplarından çok istifade etmiştir.
İmam Şafii, Bağdat'ta İmam Muhammed'den aldığı dersleri tamamlayıp, Mekke'ye döndü. Burada bir müddet inceleme ve araştırmalar yapıp, talebelerine dersler verdi. Özellikle hac mevsiminde çeşitli İslam beldelerinden gelen ilim adamları ondan ilim öğrenirlerdi. Mekke'deki bu ikameti dokuz yıl kadar sürdü. Sonra tekrar Bağdat'a döndü. Bu sırada Bağdat İslam âleminin önemli bir ilim merkezi idi. Burada bulunan âlimler, İmam-ı Şafii'den ders almışlardır. Daha önce Mekke'de İmam-ı Şafii ile görüşen ve ondan hadis dinleyen Ahmed bin Hanbel talebesi olmuştur. Yine İmam-ı Şafii ile emsal olan İshak bin Raheveyh ve benzerleri ondan ilim tahsil etmiştir. Ders ve fetva vermekte uyguladığı usul, geniş olarak açıkladığı istinbat (kaynaklardan hüküm çıkarma) usulü olan, usul-i fıkıh ilmi idi. İmam-ı Şafii Bağdat'ta bulunduğu sırada "el-Kitab-ül Bağdadiyye" adını verdiği eserini yazdı. İmam-ı Şafiinin rivayet ettiği hadisler, Sahih-i Müslim'de, Sünen-i Ebu Davud, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Nesai, Sünen-i İbn Mace ve Sahih-i Buhari'nin ta'likatında1 yer almıştır. İmam-ı Şafii, ikinci defa Bağdat'a gidişinden sonra, Bağdat'taki siyasi ve fikri kargaşalar sebebiyle Mısır'a gidip, ömrünün sonuna kadar orada kalmıştır. Müslümanların ibadetlerinde ve işlerinde uyacakları bir yol göstermiştir. Onun kendi usulüne göre şer'i delillerden çıkardığı hükümlere, yani gösterdiği bu yola Şafii Mezhebi denildi. Ehl-i sünnet itikadında olan müslümanlardan, amellerini yani ibadet ve işlerini, bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara Şafii denir.
Kahire'de el-Mukattam dağının eteğinde Benû Abdülhakem türbesine defnedilmiştir. Eyyûbi sultanlarından El-Melik El-Kâmil kabri üzerine, 1211 yılında kubbeli bir türbe yaptırmıştır. Selahaddin-i Eyyubi tarafından da, türbenin yanına büyük bir medrese yaptırılmıştır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
13 Ağustos 2012       Mesaj #5
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Rivayetlerin çoğuna göre îmâm-ı Şafiî Suriye'de (Filistin'de) Gaz-ze'de doğdu.Fukahâ tarihçilerinin ve Tabakât yazarlanmn büyük bir çoğunluğunun görüşleri bunda birleşiktir. Fakat, çoğunluğun benimsediği bu rivayetin yanısıra onun Askalân'da doğduğunu söyleyenler de vardır. Askalân, Gazze'den üç fersah uzaktadır. Hattâ Suriye'den Yemen'e atlayarak onun Yemen'de doğduğunu söyleyenler bile olmuştur. Fakat ekseriyet bunlardan doğru olanı seçip almıştır. Bâzıları bu üç rivayetin arasını şöyle birleştirmek ister: O Yemen'de doğmuştur, demekten maksat, Yemenlilerin bir mahallesinde doğmuş demektir.
O Askalân'da ve Gaz-ze'de yetişti. Askalân'da Yemenli kabileler ve Yemen soyundan olanlar vardır. Bu itibarla Yemenliler arasında doğmuş demektir.Yâkût Hamevî der ki: "Eğer o rivayet doğru ise, bu tarzda anlamak bence güzel bir te'vildir."Bütün rivayetler onun 150 yılında doğduğunda ittifak eder. Aym senede îmam-A'zam Ebû Hanîfe vefat etmiştir. Hattâ bâzıları Ebû Hanîfe'nin öldüğü gece Şafiî'nin doğduğunu söylerler. Bu, halk tarafından; bir imam öldü, aynı gece de diğer bir imam doğdu, tarzında söylenmiş bir sözden başka bir şey değildir.Bundan ne fazilet çıkar?Nesebine gelince, fıkıh tarihini yazanların çoğunun benimsediği rivayete göre o,Kureyş ve Muttalib kabilesinden olan bir babadan doğmuştur. Çoğunluk onun soyunu şöyle tesbît eder: Abdi Menâf oğlu, Muttalib oğlu, Hâşim oğlu, Abdi
Yezid oğlu, Ubeyd oğlu, Sâib oğlu, Şâfi' oğlu, Osman oğlu, Abbas oğlu, İdrisoğlu Muhammed'dir. Soyu,Hz. Peygamber'le Abd-i Menâf da birleşmektedir.Şafiî'nin nesebinin vardığı Muttaîib, Abdi Menâfin dört oğlunun biridir. Onlarda şunlardır: Muttalib, Hâşim, Emevîlerin atası olan Abdi Şems, Cübeyr b.Mut'im'in atas Nevfel.Bu Muttalib, Hazret-i Peygamber'in Atası Hâşinı'in kardeşi oğlu Abdulmuttalib'i büyütüp yetiştirmiştir. Muttalib oğulları ile Hâşimoğullan beraber olup bir taraf idiler. Câhiliyet zamanında Abdi Şems oğulları yâni Emevîler onlara karşı idiler. Bunun İslâmiyet devrinde iki işte eseri görülmüştür:
1- Kureyşîiler Hz. Peygaraber'e ve akrabasından onun tarafını tutanlara boykot ilân edince, Muttaliboğulları Peygamber'in yardımına koştular. Bu işte Müslüman olan da, olm›yan da beraberdi. Peygamber'in yan nda ezâ ve cefayakatlanmağı kabul ettiler.
2- Hz. Peygamber: Ganimet taksimine dâir olan âyeti kerîmede zilkurbâye ayrılan hisseden Muttalib oğullarına da pay ayırdı. Abdi Şems oğullarına, Nevfel oğullarına böyle bir pay ayırmadı.Cübeyr b. Mut'im rivayet ediyor: "Hz. Peygamber Hayber'den alınan ganimetten Zevilkurbâ hissesinden Benî Hâşim'e ve Benî Muttalib'e pay verince ben ve Osman b. Affân Hz. Peygamber'e gittik. Ben dedim ki: Yâ Resûla'llâh, bunlar Benî Hâşim'den anin kardeşlerin. Onların fazileti inkâr olunamaz. Allâhu Teâlâ Seni onlardan k›ld . Ancak Sen Abdü'l-Muttalib oğullarına pay verdin, bizi bıraktın. Biz onlarla ayın derecedeyiz."Hz. Peygamber cevaben: "Onlar, hem câhiliyette, hem de Islâmiyette bizden hiçbir vakit ayrılmadılar. Hâşim oğulları, Muttalib oğulları hep bir şeydir."buyurdular ve sonra da iki elini birbirine kilitlediler.Nesebi hakkında Cumhur'un benimsediği budur. Fakat Şafiî'ye karşı olan bâzı Mâliki ve Hanefî Mezhebi mutaassıbar, mezhebler aras nda taassub fikrinin nefret derecesinde hüküm sürdüğü devirlerde, Şafiî'nin soy itibariyle Kureyş olmayıp, kölelik Kureyş olduğunu iddia ettiler. Çünkü atası Şafiî,Ebû Leheb'in kölesi imiş. Hz. Ömer onu Kureyş kölelerine katmamış. Ömer'den sonra Osman onu bunlara katmış. Bu çürük bir iddiadır. Bu, Şafiî'nin soyu hakkında kendisinin söylediklerine uymaz. Onun söylediklerini çağında hiçbir kimse yalanlamadı. Mevsuk râviler nesebi hakkındaki sözleri ondan naklettiler;kitaplar bunu birbirinden alarak böylece yazdı. Bu haber her tarafa böyle yayıldı. Meşhur olan bir habere aykırı birşey ileri sürenler dâvalarını isbât edecek kuvvetli bir delil, sağlam bir senede getirmelidirler. Halbuki bunların elinde böyle bir şey yok.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
12 Eylül 2012       Mesaj #6
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
ŞAFİÎ, İmam Ebu Abdullah Muhammet bin İdris (767 Gazze-820 Kahire)
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Şafiîlik mezhebinin kurucusu. İmam Muhammet Şafiî, Mekke'de büyüdü, Medine'de İmam Malik'ten ders gördü, bir ara Yemen'e giderek Alevîler ile yakınlık kurdu ve tutuklandı. Sonraları Bağdat ve Mısır'da ders vermeye başlayarak büyük ün kazandı. Öğrencileri arasında Hambelîlik mezhebinin kurucusu Ahmet İbni Hambel de vardır. Fıkıh bilimi yönteminin kurucusu sayılır. En ünlü yapıtı "Kitabü'l-Ümm", fıkıh biliminin temel kitaplarından biridir
theMira

Benzer Konular

7 Temmuz 2012 / Misafir Dinler Tarihi
25 Kasım 2006 / Kral_Aslan Edebiyat tr
12 Ocak 2010 / BiRuMuT Edebiyat tr
30 Nisan 2008 / KENCISii Edebiyat tr
10 Kasım 2009 / _KleopatrA_ Rüya Tabirleri