Arama

Şeyh Ahmed Ziyaüddin

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 22 Ağustos 2011 Gösterim: 2.638 Cevap: 1
AndThe_BlackSky - avatarı
AndThe_BlackSky
VIP VIP Üye
21 Ağustos 2011       Mesaj #1
AndThe_BlackSky - avatarı
VIP VIP Üye
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Sponsorlu Bağlantılar
Şeyh Ahmed Ziyaüddin Efendi (d. 1813 - ö. 1893), Gümüşhanevi Tekkesi’nin kurucusu. Gümüşhaneli bir tüccarın oğludur. "Milli İslamcılık" akımının başlatıcısı olarakta günümüzde bilinmektedir.
Ahmed Ziyaüddin; İstanbul’a gelerek önce Beyazıt, ardından da Mahmut Paşa medreselerinde okudu. Bu dönemde "Kürt Hoca" lakabıyla bilinen Nakşibendi Şeyhi Abdurrahman el-Harputi’ne öğrenci oldu. 1844’te müderrislik icazeti aldıktan sonra Beyazıt Medresesi’nde ders vermeye başladı.
1848’de, Üsküdar’daki Alacaminare Tekkesi’nde Mevlana Halid-i Bağdadi’nin halifelerinden Abdülfettah el-Ukari ile tanışarak onun aracılığıyla Trablusşam Müftüsü Ahmet Ervadi’ye bağlandı. 1859’da Cağaloğlu’ndaki Fatma Sultan Camii’nde irşada başladı ve bu camii zamanla Gümüşhanevi Dergahı olarak günümüze kadar anılmaya başlandı.Günümüzde dergahın postnişinlik vazifesini Halid Yaşar Mutlu yürütmektedir.
Ahmed Ziyaüddin; 28 yılını kitap çalışmalarına verdi, 18 bin eser bulunan 4 kütüphanesi bulunmaktaydı. "Mecmuatül Ahzab" adlı kitabı derledi.

Eserleri
  • Râmûzü’l-Ehâdîs
  • Levâmiu’l-Ukûl (Râmûz’un şerhi)
  • Acâibü’n-Nübüvve
  • Letâifü’l-Hikem
  • Hadîs-i Erbaîn
  • Câmiü’l-Usûl
  • Mecmûatü’l-Ahzâb
  • Rûhu’l-Arifîn
  • ''Necâtü’l-Gâfilîn
  • Devâü’l-Müslimîn
  • Netâicü’l-İhlâs

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Biyografi Konusu: Şeyh Ahmed Ziyaüddin nereli hayatı kimdir.
tokiohotel - avatarı
tokiohotel
VIP ''Ölü Gelin''
22 Ağustos 2011       Mesaj #2
tokiohotel - avatarı
VIP ''Ölü Gelin''
Şeyh Ahmed Ziyaüddin

Sponsorlu Bağlantılar
Beynelmilel şöhrete sahip, nâdirü’l-emsâl, meşhur bir İslam âlimi, gerçek bir âbid ve zâhid, cihâd-ı ekberi ve cihâd-ı küffârı bihakkın eda etmiş örnek bir mücâhid, turuk-ı aliyyemiz silsilelerinde kendi adına özel bir şube teşkil edecek kadar ileri mertebede bir şeyhler şeyhi, aşkın en yüksek tasavvufî makam olduğuna dair bir eser yazmış olmasına rağmen, şöhret ve şatafata kapılmamış, ilm-i zâhiri ve ilm-i bâtını, tasavvufu, tarikatı ve şeriatı beraber götürmüş, ehl- i sahh ve ehl-i temkinden, çok ciddi ve çok vakur bir ârif-i kâmil; yüzden fazla kâmil mürebbî ve halîfe yetiştirmiş bir mürşid-i kâmil ve mükemmil, nice nice hadis, kelam, fıkıh ve tasavvuf eseri yazmış çok velud bir müellif; muhaddis, mütekellim, fakih, kutbü’l-aktâb, gavsü’l-vâsılîn” Ahmed b. Mustafa b. Abdurrahman el-Gümüşhânevî 1228/1813 senesinde Gümüşhane’nin Emirler Mahallesinde dünyaya gelmiştir.
Ondokuzuncu yüzyıl gibi Osmanlı Devleti’nin çalkantılı, buhranlı bir devrinde yaşamış olan Gümüşhânevî hazretleri; tarikat anlayışı, tekkesi, irşad hususiyeti, bir milyondan fazla müridi, padişahlar nezdindeki nüfûzu, tasavvuf, fıkıh ve hadise dair eserleri ve dünyanın çeşitli bölgelerine gönderdiği yüz on altı halifesiyle günümüzde de halen canlılığını m uhafaza eden bir tesir ve şöhrete sahiptir.
YETİŞMESİ

Gümüşhânevî (k.s.)’nin çocukluğundan beri ilim tahsiline ayrı bir merak ve kaabiliyeti vardır. Beş yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i hatmeder, sekiz yaşına geldiğinde ise Kasâid, Delâil-i Hayrât ve Hizb-i A’zâm adlı eserleri hatmedip icâzet alır.
On yaşlarına geldiğinde ailesiyle birlikte Trabzon’a göç eder. Ağabeyinin askere gitmesiyle yalnız kalan babasına işyerinde yardım etmektedir ama bir taraftan da o yörenin âlimlerinden sarf, nahiv ve fıkıh dersleri almaya başlar. Hem ilim tahsili hem ticari işler altında ezilmesinden endişe eden babası, ağabeyi askerden gelince onu İstanbul’a Dârü’l-Ulûm’a göndermeye söz verir. O da bunun sevinciyle bir taraftan derslerine devam eder; hıfzını tamamlar, bir taraftan da eli ile ördüğü para keselerini satarak ileride ihtiyacı olacak parayı biriktirmeye başlar. Düşündüğü, hayal ettiği ve en çok arzuladığı şey ise mâsivâdan soyutladığı bedenini yalnızca ilim tahsiline hasretmektir.
İLİM TAHSÎLİ

Onsekiz yaşlarına geldiğinde ticari alış-veriş için amcasıyla İstanbul’a gelir. Babasının verilmiş bir sözü vardır, ağabeyi de askerden dönmüştür. Bunları göz önünde bulunduran genç Ahmed, gerekli malzemeleri satın alıp amcasına teslim ettikten sonra Trabzon’a onunla dönmeyeceğin i , ilim tahsili için artık İstanbul’da kalmaya karar verdiğini uygun bir dille anlatır. İhtiyaçları için biriktirdiği bir miktar parayı da kendisine hiç pay ayırmadan babasına gönderir.
“Yardımcı ve dost olarak Allah bana yeter” diyerek İstanbul’da hiç bir tanıdığı, yanında da tek kuruş parası olmadığı halde Rabbi’ne tam bir teslimiyet ve tevekkül duygusu içinde Bayezid Medresesi’nde yapayalnız kalır. Burada bir velînin mânevî murakabesinde Hikmet, Ahbâr, Tasavvuf ve Fen gibi aklî-naklî ilimleri tahsil ed e r. Bu zâtın vefatının ardından Mahmutpaşa Medresesi’nde bir hücreye yerleşerek kendisini ilme verir.
Çocukluğundan beri hep Şeyh Salim, Şeyh Ömer el-Bağdâdî, Şeyh Ali el-Vefâî ve Şeyh Ali gibi şeyhlerin dizi dibinde olan Gümüşhânevî (k.s.), mânevî bir olgunluk içerisindedir. Bir gece Süleymaniye Camii ile ilgili dehşetli ama bazı mânevî müjdelere de işaret eden bir rüya görür. Bu rüya Süleymaniye menşeli Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî (k.s.)’nin yine Süleymaniye menşeli Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî’yi O’nun irşâdı ile görevlendirmesi ve nihayet kendi türbesinin de Süleymaniye Camii Şerîfi avlusunda bulunmasıyla geniş tabirini bulmaktadır. Mahmud Paşa Medresesi’nde Abdülaziz, Abdülmecid ve II. Abdülhamid’in hocası Abdullah el-Mekkî el-Erzincanî’nin halifesi ve d a ha sonra kendisine intisap eden Şehri Hafız Muhammed Emir el-İstanbulî ile Erzincan’lı Nakşî Şeyhi Kürd Hoca namıyla bilinen Abdurrahman el-Harpûtî’den ders okumuştur. Bu hocaların rahle-i tedrisinde ikmâl-i nüsah ederek İstanbul’daki onüç yıllık tahsil h a yatı sonunda 1844’de icâzet almıştır.
Şer’î ve zâhirî ilimleri, padişah ve saray hocalarının rahle-i tedrîsinde tamamlayan, icâzet almadan önce ardadaşlarına ders verebilecek kadar başarılı olan Gümüşhânevî (k.s.), icâzet aldıktan sonra Bayezid ve Mahmud Paşa Medreselerinde müderrisliğe başlar. Bir yandan geceli gündüzlü otuz yıl sürecek olan ilmî eserler tertip ve te’lîfine çalışırken bir yandan da gittikçe ders halkasını genişletir.
TASAVVUFA İNTİSÂBI

Gümüşhânevî (k.s.), şer’î ilimlerde zirvede iken, bâtınını teslim edip, gönül bağlayabileceği, kâmil bir mürşid arayışı içine girmiştir. Bu sıralarda 1845’de İstanbul’a gelip yerleşen ve Üsküdar Alaca Minare Tekkesi’nde tarîkat neşrine çalışan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (k.s.)’nin İstanbul halifelerinden Ab d ülfettah el-Ukarî (1281/1864) ile bir sohbet meclisinde tanışır. Kendisine intisap etmek isteyen Gümüşhânevî (k.s.)’nin bu arzusunu ileride gelecek olan bir zâtın buna izinli olduğunu söyleyerek kabul etmez.
Nihayet bir gün Abdülfettah Efendi’nin bulunduğu tekkede kendisi için önceden tayin edilmiş ve yalnızca kendisinin mânevî irşadıyla görevli olarak İstanbul’a gönderilmiş bulunan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (k.s.)’nin bir başka halifesi Trablus Şam Müftüsü diye anılan Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî ile karşıl a şır ve O’na intisap eder. O’nun mânevî murakabesi altında seyr-u sülûkunu tamamlar.
İki yıl aralıkla iki defa halvete giren Gümüşhânevî, ikinci halveti müteakip 1848’de şeyhi Ervâdî’den Nakşbendiyye, Kâdiriyye, Kübreviyye, Çeştiyye, Sühreverdiyye, Şâzeliyye, Desûkiyye, Halvetiyye, Müceddidiyye, Mazhariyye, Rifâiyye, Hâlidiyye tarikatlarından hilâfet-i tâmme ile icâzet alır. Bu ledün ilmi alış verişi onaltı yıl sürer. Kendileri artık mânevî ilimlerin de bir kutbu olmuştur.
Pek çok meşayıhın mânevî bir işaretle varlığını öğrendikleri mürşidlerini arayıp bulmak için diyar diyar gezdikleri ve uzun yolculuklar yaptıkları bilinir. Gümüşhânevî hazretlerinde ise tamamen farklı bir durum sözkonusudur. Şems-i Tebrîzî’nin Mevlânâ’yı arayıp bulmasında olduğu gibi E rvâdî (k.s.)’nin de Şam’dan İstanbul’a kadar gelerek Gümüşhânevî’yi irşâd etmesi O’nun ileride Hâlidiyye Tarîkatı içindeki yerinin büyüklüğüne işaret etmektedir.
Ervâdî hazretleri, 1858 senesinde Şam’da vefat eder. Şeyhinin tavsiyesi üzerine Gümüşhânevî, O’nun vefatından sonra Abdülfettah Efendi’yi sohbet şeyhi ittihaz eder. Bu bağlılığını kendisi Cağaloğlu’nda, Ukarî (k.s.) de Üsküdar’da olduğu halde haftada bir defa karşılıklı ziyeretlerle devam ettirir. Gümüşhânevî, Hâlidî âdâbına riayet ederek, bu z â tın vefatına kadar müstakil hareket etmekten sakınmış ve böylece Mevlânâ Hâlid (k.s.)’in İstanbul halifelerinde bulunmasını istediği en kıdemli halifeye uygun hareket etme esasına riayet etmiştir.
1864’de Abdülfettah Efendi’nin vefatına kadar tarîkat neşrinden daha çok ilmî çalışmalarda bulunmuş, bütün te’lifâtını bu tarihe kadar tamamlamıştır.
1864’de başladığı haftalık sohbetlerde Râmûzü’l-Ehâdîs’in şerhedilmesi ve yorumlandırılması ile Levâmiu’l-Ukûl adlı eserini meydana getirmiştir. On altı yıl müridlerine Nakşbendiyye ve Hâlidiyye usûlü zikir tâlim etmiş ve Hatme-i Hace zikri icra eylemiştir.
Bu dönemden sonra artık irşad faaliyetlerine de hız vermiş, pek çok talebe yetiştirmiştir. İsimleri bir icâzetnâme hacmine sığmayacak kadar çok olan eserin kendisi tedkik ve mütâlaa ettiği gibi bazı talebelerine de bu eserlerin tamamından icâzet vermiştir.
O’nun bu ilmî seviyeye gelmesinde etkili olan hocalarından Şehri Hafız Muhammed Emin el-İstanbulî ilk önce Abdullah-ı Mekkî (k.s.)’den hilâfet aldığı halde daha sonradan Ervâdî (k.s.)’den Hâlidî Tarîkatı üzere irşad icâzeti alan talebesi Gümüşhânevî (k.s.)’ye intisab etmiştir. Hocalarından bir diğeri de belirtildiği gibi Kürd Hoca diye meşhur olan Abdurrahman el-Harpûtî’dir.
İLMÎ ŞAHSİYETİ

Gümüşhânevî hazretleri, talebelerinden birine verdiği icâzette şunları söylüyor:
-Bu aciz kula Cenâb-ı Hakk ikramlarda bulunmuş, onu itaatlerin en üstünü ile meşgul etmiş ve ibadetlerin en büyüğünde çalıştırmıştır ki o da şerefli ilmi taleb etme işidir. Zira insan Allah Tealâ’nın rızasını istemekte, ihlas sahibi olduğu, çirkin olan gösteriş ve desinlerden uzak bulunduğu zaman, ilâhî emirle mükellef olanlar arasında t emâyüz eder ve şeref kazanır. Aksi halde ilim, sahibine vebal olur.
Kulluk ve yaradılış gayesinin Cenâb-ı Hakk’ın vahdâniyetine ermek olduğunu ifade eden Gümüşhânevî, kişiyi bu gayeye götüren sebeplerin başında ilmi görmektedir. Gerek meşrebi, gerekse tasavvuf ve tarikat anlayışı bakımından ilme ve ilim tahsiline ağırlık verilmesini isteyen Gümüşhânevî’nin eserleri, sohbetleri ve talebelerinin hususiyeti de bunu yansıtmaktadır.
Bütün eserlerini Arapça yazmış olması, Mısır’daki derslerini Arapça takrîri onun yazacak ve okutacak derecede Arapça’ya vukûfiyetinin dolayısıyla ilmî kudretinin delilidir.
Vasiyetlerinde “amelleriniz, tahsiliniz ve ahlakınızla âlim olup, insanlara seviyelerine göre hitap ediniz. Alimlerin zâlim ve inatçılarından olmayınız. Daima müzâkere, Hakk ve hakikati izhar için ilminizi ve araştırmalarınızı artırınız.” diyen Gümüşhânevî (k.s.), bu konudaki hassasiyetini göstermektedir. Kendisi de ilme ve ilmî araştırmalara büyük önem vermiş, ömrünün yirmi sekiz senesini telif hayatına vakfe t miş nice geceleri uykusuz geçirip, durup dinlenmeden çalışmıştır.
Halifelerinden Kastamonu’lu Hasan Hilmi Efendi (k.s.) bir defasında altı ay boyunca geceleri hiç uyumadığını anlatarak şöyle demektedir: “Çok uzun süren bu dönem içerisinde, öğleye az bir zaman kala kıbleye karşı döner, başına bir havlu örterek uyumaya çalışırdı. Böyle yaparken de her defasında çevresindekilere, “öğle ezanına az bir zaman kala beni uyandırın” diye tenbih ettiği halde her defasında kendiliğinden uyandığı için O’nu uyandırmak hiç kimseye nasip olmamıştır. “
Gümüşhânevî (k.s.) tekkesinde kurduğu yardımlaşma ve yatırım sandığında biriken sermaye ile büyükçe bir matbaa satın alarak, ilmî eserlerin ilim erbabına bedelsiz ve hediye usûlü dağıtılarak, ilmin daha verimli ve yaygın hale getirilmesine gayret göstermişti. Aynı sermayeden tahsis edilen beşyüzer altınlık vakıflarla İstanbul, Bayburt, Rize ve Of’ta onsekizbin ciltlik dört ayrı kütüphane tesis edilerek ilmin Anadolu’da da yayılması temin edilmeye çalışılmıştır.
Tekkeler za manın şartları ve imkanları dahilinde ictimâî hayata yön veren çeşitli faaliyetleri tarihin her döneminde gerçekleştirmişlerdir. Ancak Gümüşhâneli Dergâhı’nın toplumun ihtiyaçlarına ve zamanın şartlarına hitap eden böyle verimli bir metodla, ilmî, iktisâd î ve ictimâî gayeleri hedef alan bir usul ile ortaya çıkması takdire şayandır.
İlme ve Sünnet-i Seniyye’ye uymaya ayrı bir önem verdiği görülen Gümüşhânevî’nin ikinci büyük hususiyeti, tekkesinde hadis ilmine ağırlık vermesi ve hadis ilmi ile meşguliyeti tarikatının bir rüknü haline getirmiş olmasıdır.
Alfabetik sıraya göre yazmış olduğu Râmûzü’l-Ehâdîs adlı Hadis kitabından, haftanın iki günü , çoğu defa sorulu-cevaplı ders takrir eden Gümüşhânevî ömrü boyunca yetmiş defa bu usulle Râmûz ’u hatmettirmiş tir. Kendisinden okuyup icâzet alanlar da aynı usule riayet etmişlerdir. Bu silsilenin en son halifelerinden Mehmed Zâhid Kotku (Rh.a) İskender Paşa Camii imamı iken burada Râmûz okutarak, bu geleneği günümüze kadar devam ettirip getirmiştir.
Günümüzde d e Mahmud Es’ad Coşan Hoca Efendi Pazar günleri ikindi namazını müteakip İskender Paşa Camii’nde Râmûz sohbetlerine devam etmektedir.
Hadis ilmine yaptığı hizmetlerden dolayı “Muhaddisîn-i Rûm”, “Hâtimetü’l-Muhaddisîn” gibi ünvanlarla da anılan Gümüşhânevî’nin bu gayretleri meyvesini vermiş ve Gümüşhâneli Dergâhı bir Dârü’l-Hadîs hüviyetine bürünmüştür. Bu çalışmalar, Gümüşhâneli Dergâhı’nda icâzet almış, yüzlerce hadis âliminin yetişmesine, bir çoğunun “Huzur Dersleri” mukarrir ve muhataplığına, bazılarının da Safranbolu’lu İsmail Necâti Efendi ve Dağıstan’lı Ömer Ziyâeddin Efendi hazretleri gibi Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi hadis ve hilâfiyyat dersleri müderrisliğine kadar yükselmelerine sebep olmuştur.
ESERLERİ

Hadis öğretimine önem veren, hadîse dair eserler kaleme alan Gümüşhânevî, tasavvuf tarihi içinde köklü bir geleneğin sürdürücülerinden biri olmuştur. Onun bu yönü en azından hadis sahasında verdiği eserlerin hacmi bakımından, seleflerinin çoğundan daha belirgindir.
Hadise dair eserlerin den ilki ve en önemlisi adı geçen Râmûzü’l-Ehâdîs’tir Kendi ifadesiyle az sözle çok mana veren veciz ve alimlerce muteber bir kısım hadisleri bir araya getirip yazdığı bir eserdir.
Levâmiu’l-Ukûl adlı eseri ise Râmûz ’un şerhidir. Bunlar dışında hadisle alakalı Acâibü’n-Nübüvve, Letâifü’l-Hikem, Hadîs-i Erbaîn adlı üç eseri daha vardır.
Gümüşhanevi’nin tasavvufî yorumlarını ihtiva eden hadisle ilgili eserleri ile tasavvuf ve kelâma dâir te’lifâtı dünyanın dört bir yanına dağılarak yakın-uzak bütün bölge ilim adamlarının el kitabı olma hüviyeti kazanabilmiştir.
Tasavvuf konusundaki eserlerinden ikisi daha önce adı geçen Câmiü’l-Usûl, Mecmûatü’l-Ahzâb dışında Rûhu’l-Arifîn gibi tasavvufun inceliklerini ihtiva eden eserleri de mevcuttur.
Ahlak konusunda Necâtü’l-Gâfilîn, Devâü’l-Müslimîn, Netâicü’l-İhlâs adlı eserlerinden başka Gümüşhânevî hazretleri Fıkıh ve Kelam ilmine dair eserler de vermiştir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
''Boşver''

Benzer Konular

9 Eylül 2012 / The Unique Türkiye'den
7 Eylül 2015 / MaRCeLLCaT X-Sözlük
19 Aralık 2015 / KisukE UraharA Siyaset ww
9 Eylül 2012 / The Unique Türkiye Cumhuriyeti