Arama

Sadreddin Konevi

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 19 Eylül 2016 Gösterim: 4.517 Cevap: 1
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
25 Aralık 2012       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Sadreddin Konevi

Sponsorlu Bağlantılar
Yaklaşık olarak 1210 tarihinde Malatya'da doğdu. 1274’te Konya'da vefat etti.
Tasavvuf düşüncesine kazandırdığı boyutlarıyla ve özellikle tasavvufun kendisinden sonraki gelişimine etkileriyle "dönüm noktası" diye nitelenebilecek bir mutasavvıf-düşünürdür. Konevî'nin tasavvuf ve genel anlamda İslam düşüncesi tarihindeki önemi iki noktada odaklaşmıştır: Bunlardan birincisi, sufilerin keşif ve müşâhedelerini değerlendiren bir genel referans çerçevesi diye isimlendirilebilecek bir "miyar" ve "ölçü" arayışıdır. Böylelikle Konevî, tasavvufa yöneltilen "sübjektiflik (indîlik)" ve "şâirane ifadeler" suçlamasına karşı, objektif kural ve ölçüler tespitine çalışmıştır. Söz konusu "sübjektiflik" ve "şairane ifadeler" suçlaması mutasavvıf Davud el-Kayseri tarafından "zahir ehlinin tasavvufa ve sufilere yönelik suçlaması" bahsinde dile getirilmiş ve o da Konevî'nin bir takipçisi olarak bu sübjektifliği giderecek objektif bir "mizan" arayışına gitmiştir. Konevî, başta Miftahü'l-gayb olmak üzere bütün eserlerinde şunu vurgular: Herhangi bir insan, "müşâhede yöntemi" üst başlığı altında toplanabilecek tasavvufi yöntem ve riyazetlerin neticesinde hakikatin bilgisine ulaşabilir. Bu noktada Konevî, hiçbir kuşku duymaz. Böylelikle Konevî, "nazar" ve "istidlal"in özünü oluşturduğu akılcı araştırmanın yanında müşâhede yöntemini ikinci bir yöntem olarak açıkça savunur. Üstelik bu yöntemin ilkine göre daha yetkin olduğunu ve geniş imkanlar sağlayabileceğini iddia eder. Konevî'nin bu tavrı, kendisini "tasavvuf" geleneğine bağlayan ve onu bir "sufi" kabul etmede herhangi bir kuşku duymaya mahal bırakmayan yönüdür. Başka bir ifadeyle Konevî, hemen her mutasavvıf gibi, Mutlak'ın bilgisinin riyazet ve mücahede ile elde edilebileceğini belirtirken tam bir "mutasavvıf" olarak konuşmaktadır.
Konevî'yi kendisinden önceki sufilerden ayıran ve ona bariz bir hususiyet kazındıran şey ise, bu mücahede ve mükaşefeler sonucu elde edilen verilerin değerlendirilmesiyle ilgili görüşleridir. Bu noktada Konevî'nin tavrını anlayabilmek için meseleyi şöyle formüle etmek mümkünüdür: Herhangi bir şekilde ilhamın veya keşfin mümkün olduğunu kabul ettiğimizde –ki müşâhede yönteminin varlığını kabul bu neticeyi istilzam eder– bu durumda bir insanın sübjektif kabulüne ve değerlendirmesine bağlı bir şeyden, bir objektif sonuç nasıl çıkarabiliriz? Ya da, insanların kendi kabiliyet ve yeteneklerine göre farklı ilhamlara ulaşabileceklerini var saydığımızda, ilham ve keşiflerde "doğru" ile "yanlışı" nasıl ayırt edeceğiz, ilhamlar arasındaki görüş ayrılıklarını nasıl uzlaştıracağız? Konevî, bu noktada bir "miyar" ve "mizan" arayışından söz eder. Bunu yapabilmek için de, öncelikle müşâhede yönteminin kullanıldığı alanı bir "bilim" olarak inşa etmeye girişir. Bu sayede, kaynağı itibariyle sübjektif bir bilgiden objektif bir sonuç çıkartmaya çalışırken, öte yandan bu bilginin sahiplerinin de kendi bilgilerini kritize edebilecekleri ölçüler tespit eder.
Konevî, söz konusu ilmi "ilm-i ilahi" diye isimlendirir. İlm-i ilahi, bilindiği gibi, ma-ba'de't-tabia ya da ilk felsefe diye isimlendirilmiş metafiziğin bir adıdır. İbn Sina ya da Farabi gibi düşünürler bu ismi metafizik anlamında kullandıkları gibi, Konevî'nin de bu isimlendirmeyi benzer bir gayeyle kullandığını görmekteyiz. Bu nokta Konevî'nin özellikle İbn Sina olmak üzere İslam filozoflarıyla etkileşim içinde olduğu ana noktadır. Başka bir ifadeyle Konevî, mensuplarını "muhakkikler", "efrad", "kamillerin seçkinleri" gibi isimlerle ve vasıflarla nitelediği ilm-i ilahi'yi öncelikle İslam filozoflarının bu bahisteki görüşlerinden hareket ederek inşa etmeye girişir. Bunu yaparken de, İslam filozoflarının bir şeyin "bilim" diye nitelenmesinin asgari şartları diye ele aldıkları, ilmin mevzuu, mebadisi ve mesailini dikkate alır. Konevî'nin bu bağlamdaki çabası, kelam ve fıkıh alanında Gazali'nin ya da Fahreddin Razi'nin çabasıyla benzerlik arz eder. Başka bir ifadeyle söz konusu düşünürlerin kelam ve felsefe arasında kurdukları ilişkilerin bir benzerini, bu kez Konevî'de tasavvuf ve felsefe alanında müşâhede etmekteyiz. Bu yönüyle de Konevî, tasavvuf tarihinde başka bir gelişmenin temsilcisi olmaktadır. Çünkü başta Kelabazi, Muhasibi, Kuşeyri gibi ilk dönem sufileri, tasavvufu özellikle Eşarilik olmak üzere Sünni kelam ile irtibatlandırmaya ve kelamın görüşleriyle sufilerin görüşleri arasındaki uyum ve benzerliklere dikkat çekmeye özen göstermişken, Konevî pek çok ifadesinde kelamcıları eleştirip, öncülüğünü İbn Sina'nın yaptığı İslam filozoflarından övgüyle söz eder.
Gerçi özellikle Fatiha Tefsiri ve el-Müraselat'ta tezahür eden ve Konevî'nin Gazali gibi bir felsefe eleştirmeni olarak nitelenmesine yol açabilecek çeşitli görüşleri vardır. Üstelik, bu yönüyle Konevî Gazali ile karşılaştırılmıştır. Ancak her iki düşünürün felsefe eleştirisi karşısındaki tavırları incelendiğinde Konevî ile Gazali arasında bu konuda ciddi farkların bulunduğu görülür. Bununla birlikte Konevî, bir konuda okuyucusunu ısrarla uyarır: Bu da, yaptığı işin kesinlikle bir felsefe olmadığıdır. Bu ikazı sadece kendisi için değil, felsefenin bahislerini ele alan bütün sufiler için geçerlidir. Nitekim bu ikazın bir benzerini İbnü'l-Arabî'de görmekteyiz. O da, sufilerin felsefe ile ortak konulardan bahs ettiklerinde ya da bu konularda ortak kavramları kullandığında er ikisinin aynı şekilde değerlendirilmemesi gerektiği konusunda okuyucusunu ikaz eder.
Böylelikle Konevî, bir "bilim" olarak inşa ettiği "ilm-i ilahi"de sufilerin ilham ve keşiflerini değerlendirebilecekleri kriter ve ölçüler tespit eder. Gerçi, ilk tasavvuf eserlerinde de bir kriter arayışı kendisini gösterir. Nitekim bizzat bu gibi eserlerin yazılması bile bu arayışın bir neticesidir. Ancak, daha önce de belirttiğimiz gibi, ilk eserlerde bu tavır ya "Kuran ve Sünnete" ya da Sünniliğe uygun olmak gibi genel ifadelerle ve özellikle Sünni-kelam ve fıkıh ölçüleriyle tespit edilmiştir. Konevî ise, ilk kez bu kadar açık bir üslupla, herhangi bir nassı doğrudan zikretmeden felsefi önermelerden söz etmektedir. Söz gelişi, ilk eserlerde insanların istidatlarının gereğini yapmalarını anlatmak için "Herkes yaratılışının gereğine göre amel eder" mealinde bir ayet delil gösterilirken, Konevî özü gereği mutlak bir olan Tanrı'dan alemin sudurunu ifade ederken filozofların meşhur "Bir'den bir çıkar" ilkesinden hareket eder. Böylelikle Konevî, ilkelerden ve genel kaidelerden hareket ederek, bir mizan ve "miyar" arayışına gider.
Konevî'nin tasavvuf tarihindeki ikinci önemli yönü ise, tesirleridir. Belki de hiç bir sufi, entelektüel tasavvuf tarihinde Sadreddin Konevî kadar etkili olmamıştır. Bunun bir istisnası olarak İbnü'l-Arabî kabul edilebilir. Ancak Sadreddin Konevî'nin eser ve yorumlarının İbnü'l-Arabî'nin anlaşılmasındaki rolü dikkate alındığında İbnü'l-Arabî'nin tesirinde de Konevî'nin azımsanmayacak tesiri olduğu görülür. Konevî'nin İbnü'l-Arabî'nin görüşlerinin anlaşılmasındaki katkısı Abdurrahman Cami tarafından dile getirilmiştir:
"Şeyh Sadreddin Hz. Şeyh’in sohbet ve hizmetinde terbiye gördü. Vahdet-i vücûda dair görüş ve sözlerini akla ve şeriata uygun gelecek tarzda Şeyh'in maksadını iyice anlamış olarak güzelce yorumlamıştır. Onun bu konudaki araştırma ve yorumlarını görmeksizin meseleyi gereği gibi anlamak mümkün değildir."
Konevî'nin kendisinden sonraki entelektüel tasavvuf üzerindeki etkisi, özellikle bir yazı dilinin ve üslubunun gelişiminde kendisini gösterir. Gerçekten de başta ilk Fusûsu'l-Hikem şarihi Müeyyüddin el-Cendi, İbnü'l-Fariz'in kasidesinin şarhi Saidüddin Fergani, Davud el-Kayseri, molla Fenari, Kutbuddin İznikî vb. pek çok sufinin eserlerinde meselenin ele alınış tarzı ve üslubu genellikle Konevî'nin üslubuna pek çok şey borçludur. Konevî'nin bu alandaki tesirleri, özellikle eserleri özerinde yazılmış şerhlerle devam etmiştir

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Jumong; 19 Eylül 2016 08:21 Sebep: pasif kaynak linki
Biyografi Konusu: Sadreddin Konevi nereli hayatı kimdir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Avatarı yok
insomnia42
Yasaklı
19 Eylül 2016       Mesaj #2
Avatarı yok
Yasaklı

Sadreddin Konevi



Sponsorlu Bağlantılar
Sadreddin Konevi 1208 yılında Malatya’da doğdu. Sema kayıtlarında künyesi ‘Sadrüddin Ebül Mealî Muhammed bin el imam eş-şeyhül İslam İshak bin Yusuf bin Ali’ olarak kayıtlıdır.
Ad:  image043.jpg
Gösterim: 410
Boyut:  42.5 KB

Malatyalı Şeyh Mecdüddin İshak Sadreddin Konevi’nin babasıdır. Mecdüddin İshak Bağdat’ta fütüvvet teşkilatında hizmet etmiş alim bir zattır. Selçuklu Sultanı ve Abbasi Halifesi nezdinde Diplomat olarak görevler yapmıştır. Selçuklu sultanlarından 1. Giyaseddin Keyhüsrevin şeyhzade iken hocasıdır. Selçuklu sarayında ağırlığı olan bir zattır. Mecdüddin İshak, Bağdat ve hac ziyaretlerinde tanıştığı İbni Arabi, Evhadüddin Kirmani, Ahi Evren, Ebu Cafer Muhammed el Berzaî, Ebul Hasen Ali el İskenderanî gibi zatları Konya’ya dönerken yanında getirmiş, bu zatları sultanla görüştürüp Konya’nın ilim ve maneviyatına büyükkatkılar sağlamıştır.


Eğitimi


Sadreddin Konevi’nin hocaları;

  • Muhyiddin Arabî,
  • Evhadüddin Kirmanî,
  • İbni Şebin,
  • Muhyiddin Dımaşkî,
  • Şeyh İzzeddin,
  • Muhammed bin İbrahim es Silefi el İsfehanî dir.

Konevi, şeyh Evhadüddin Kirmani’ye de uzun yıllar hizmet etmiş, beraber Anadolu seyahatleri yapmış Hacca gitmişlerdir. Sadreddin Konevi 1233 yılında İbni Arabi’nin izniyle Evhaddüddin Kirmani ile birlikte Mısır’a gitmiştir. Mısır dönüşü Kirmani Bağdat’a gitmiş Konevi ise Şam’da kalarak burada dersler vermeye başlamıştır. Bu dönemde babasında kalan malları tasadduk etmiştir. Konevi’nin 1242 yılında Halep’te ders verdiğine dair sema kayıtları vardır. Bu tarihten sonra ise Konya’ya gelerek yerleşmiştir.

Konevi Konya’da


Oğlu Ali Han’ın hastalığından iyileşmesine vesile olduğu için Hacei Cihan tarafından tahsis edilen Meram Çeşme Kapı daki Konakta Konevi müderrisliğe başladı. Alim ve seçkin insanlara Camiul- Usul, Ahkâmul Kübra, Tersir ve Tasavvuf dersleri veriyordu. Sağlığında oturduğu konak Hak’ka yürümesinden sonra cami, hanikah, imaret, mektep ve türbenin meydana getirdiği Sadreddin Konevi mamuresi meydana geldi. Sultan II İzzeddin Keykavus, Sadreddin Konevi’yi, Konya’dan Denizli’ye giden Ahi Evreni getirmesi için görevlendirmiş, Konevi’de Denizli’ye giderek Ahi Evreni tekrar Konya’ya getirmiştir.


Hakka Yürümesi


Sadreddin Konevi 13. Yüzyılda Konya’da yaşamış büyük ilim, fikir ve tasaavuf üstadı, insanı kamildir. Zamanında Konya’nın en büyük alimi ve şeyhi idi. Ekberiye geleneğinin kurucusu ve temsilcisi idi, Şeyhi Kebir olarak diye anılırdı. O’na sultanlar divanında ‘Arap ve Acem diyarının halifesi’ diye hitap edilirdi. Zamanı Anadolu’nun Moğol istilasına uğradığı ve siyasetin karışık olduğu dönemlerdi. Vasiyeti meşhurdur.Sadreddin Konevi vasiyetinde Selçuklu devletinin yıkılışına kadar varacak olan karışıklıkları ‘Yakında burada bir takım fitneler zuhur edecek’ şeklinde haber vermiştir. 16 Muharrem 673 / 22 Temmuz 1274 tarihinde Hakk’ka yürüdü.

Eserleri


Konevi pek çok eser vermiştir. Eserlerine şerhler yazılmış, İslam felsefesi ve tasavuuf alemini etkilemiştir. Böyle önemli bir şahsiyet olmasına karşılık özellikle ülkemizde tarihte olduğu gibi yeterli yayın yapılmamıştır. Eserleri henüz tamamı Türkçe ye tercüme edilerek yayınlanmaıştır. Ekrem Demirli tarafından bazı eserleri tercüme edilerek Türkçe isimlerler yayınlanmıştır. Mebkam tarafından ise Miratül Ariîn isimli eseri, Arapça metni, Muhammed Hacevi tarafından yazılan Talikât iel birlikte, Türkçe tercümesiyle yayınlanmıştır.

Talebeleri;

  • Sadreddin Konevi den talebesi olan ve fikirlerinden etkilenenlerden bazıları;
  • Fahreddin Irakî,
  • Müeyyeddin Mahmut el Cendî,
  • Sadüddin Ferganî, O
  • smanlı’nın ilk müderrisi Davudu Kayserî,
  • Kutbuddin İznikî,
  • Yazıcızade Mehmet Efendi,
  • Abdullah Bosnavî dir.
  • Osmanlının işlk şeyhülislamı Molla Fenari’de

Konevinin talebesi kabul edilir. Konevinin Miftahül Gatb isimli eserine “Misbahül üns” isimli çok kapsamlı bir şerh yazmış olup halen bu eser İran’da üniveriste de okutulmaktadır. Ayrıca mesnevi şarihleri İsmail Ankaravî , Sarı Abdullah Efendi ve Ahmet Avni Konuk gibi isimlerde Ekberi geleneğinden beslenmişlerdir.


Hakkında Söylenenler



Şeyh Sdareddin Muhammed Konevi zahiri ve Batıni, akli ve nakli büütn ilimleri cem etmişti (Şeyhülislam Molla Cami 1414-1492 )

Sadereddin Konevi kibarı evliyadan olup, zahiri ve Batıni ilimlerde asrının feridi (bir tanesi) olup talebelerinden nice meşhur alimler yetimiştir (Şemseddin Sami 1850-1904)

Kelam ilmini de çok iyi bilen Sadreddin Konevi hadisi, tasavvufu, kelamı, felsefeyi, ve tefsiri kendisinde mezceden bir ilmi kişiliğe sahiptir. Onda Mekke, Medine, Semerkand, Buhara,
Endülüs, birleşmiş Konevi olmuştur.(Prof Dr Şerafeddin Gölcük)

Belki de hiçbir mutasavvıf teorik tasavvuf tarihinde Sadreddin Konevi kadar etkili olmamıştır.” (Doç Dr Ekrem Demirli)

Her ne kadar genellikle uzmanlar İbni Arabi’nin en önemli müridi ve O’nun ekolünün ilk aktarıcısıdır. Sadreddin Konevi hala batıda hemen hemen bilinmeyen ve çalışılmamış birisidir. Stephane Ruspoli’nin en son doktora tezi halen basılmış değildir, bildiğim kadarıyla da batıda bundan başka geniş bir çalışma batı dillerinde yoktur. Konevi İbni Arabi’nin en önemli tefsircileri olan Sadeddin Fergani, Muhyeddin Cendi ve Fahreddin Irakî’ nin en önemli hocasıdır.” (William Chittick – ABD)

ibni Arabi’nin müfessirlerinin ve şarihlerinin rolüne işaret etmek gerekiyor ki, bu önemli şahsiyetler arasında bütün doğu İslam ülkeleri özellikle İran’la ilgili olan şahsiyetlerin en önemlisi İbni Arabi’nin Konya’lı talebesi ve üvey oğlu Sadreddin Konevi’dir. İbni Arabi’nin talimatı onun vasıtasıyla bu memleketlere ulaşmıştır. Hakikaten şaşırtıcıdır ki tesiri bu kadar geniş olan bu çok önemli ve büyük sufi şeyhi hakkında çok az raştırma yapılmıştır. “ (Seyit Hüseyin Nasr - ABD)

“Şüphesiz Sadreddin Konevi klasik İslâmın en otantik düşünürüdür. Fakat aynı zamanda metafizik sahasında yeni ufukların adamıdır. O, yeni felsefede kendine ait güçlü ve özellikli ifadelere sahiptir.” (Ömer Binisa-Fransa)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.

Benzer Konular

10 Ağustos 2012 / [WoL]bL Dünyadan