Arama

Ebu'l Hasan Ali el-Maverdi

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 25 Mart 2013 Gösterim: 4.255 Cevap: 0
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
25 Mart 2013       Mesaj #1
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
Maverdi (972-1058)

Sponsorlu Bağlantılar

İmam Maverdi büyük bir fakih, sosyolog ve siyaset bilimi uzmanıdır. Bir fakihtir ve el-Ahkamu's Sultaniyye adlı eseri günümüzde büyük bir saygıyla ele alınır. Bu kitap kendi alanında bir klasik kabul edilmiş, Arap yazarlar ve oryantalistlerce çokça tartışılmış, bunun yanı sıra İslam hu¬kuku ve yönetim üzerine derslerde çokça alıntıda bulunulmuştur. Ma¬verdi, tefsir, kelam, siyaset, genel ve anayasa hukuku, dil ve ahlak dahil birçok konuda yazmıştır.

Ebu'l Hasan Ali el-Maverdi, 972'de Irak, Basra'da doğmuştur. Ba¬bası gülsuyu tüccarıdır. İlk eğitimi Basra'da tamamlar ve temel eğitimi sonrasında yine burada fakih Ebu'l Vahid el-Sımari'den fıkıh eğitimi al¬mıştır. Daha sonraki eğitimini Şeyh Abdulhamid ve Abdullah el-Baki gözetiminde almak üzere Bağdat'a gider. Fıkhın yanı sıra felsefe, siyaset bilimi ve edebiyatta da başarılı olduğunu kanıtlamıştır. Kadı olarak ta¬yin edilmiş ve çok geçmeden oldukça prestijli bir konum olan Bağdat başkadılığına atanmıştır. Abbasi halifesi el-Kaim Biemrillah onu gezici elçisi olarak atamış ve özel misyonların başı olarak birçok ülkeye gön¬dermiştir. Bu kabiliyetiyle, düşüşteki Abbasi halifeliği ve Şii Buveyhiler ile Selçuklu Türkleri arasında uyumlu ilişkiler kurmada anahtar bir rol oynamıştır. Bağdat, Buveyhiler tarafından alındığında bile Bağdat'ta kalmıştır. İmam Maverdi 1058'de vefat eder.

Zamanın politik çalkantıları ışığında Müslüman halkların yönetimi için savaşan farklı hanedanlara ilişkin yönetim hakkının kimde oldu¬ğu şeklindeki ezeli konu -bu konu Hz. Muhammed'in vefat ettiği dö¬nemden bu yana söz konusu olmuştur- özellikle önem taşır. Yönetimin kimde olması gerektiği meselesi bir kenara, asıl sorun gücün sınırları ve yöneticiye karşı itaatkârlıkta Müslümanlar'ın vazifesiyle alakalıdır. Şii İslam otoriteyi yeni kanunlar yapabilecek imamlar olarak karizmatik ve yanılmaz figürlere odaklı kılarken, Sünni İslam yavaş yavaş halifenin Müslüman toplumun (ümmet) önderi olduğu ancak hiçbir surette bir inanç yorumcusu olmadığı düşüncesine böylece de açık bir şeriat gerek¬sinimi yanında âlimlerden yani ulemadan oluşan bir konseyin İslami olmayan uygulamalara karşı dini savunma gereksinimine doğru kay¬mıştır. O halde teoride halife ancak şeriatın, Allah'ın kanununun sınır¬ları içinde eylemde bulunabilir. Bir halifenin adaletsiz olma olasılığı da vardır; bu durumda o yöneticiyi devirmek Müslümanlar'ın bir hakkı ve ödevi olur. Bu argüman 749'da Emevi halifesini deviren Abbasi haneda- nınca da kullanılır. Onlara göre Emeviler, İslami ilkeleri terk etmişlerdir. Abbasiler kendi paylarına sürekli olarak kendi yönetimlerini meşru kıl¬makla meşgul olurlar. Öte yandan çoğu durumda aynı suçlama onlara karşı da yöneltilmiştir.

lO.yy'a kadar halifelik teorisinin tam formülü geliştirilmemiştir. Ab¬basi hanedanı bu dönemde, yalnızca yükselen güçlerce önlerine konan meşruluk tehdidinin oldukça farkında olmuşlardır. Kahirede'ki Şii Fatı¬mi halifesinin, o dönemde Endülüs'te bulunan Emevi halifesiyle birlikte ortaya çıkışı yalnızca kimin meşru halife olduğu sorununu değil ayrıca aynı anda birden fazla halifenin olup olamayacağı sorununu da berabe¬rinde getirmiştir. Dahası Bağdat içinde Büveyhiler adlı askeri bir hane¬dan, Büveyhiler'in Şia sempatizanı olmaları gerçeğine rağmen halifeyi bir birlik sembolü olarak kullanarak, gücü etkin biçimde ellerinde tut¬muşlardır. Üstelik ufukta diğer bir güç daha belirmektedir: el-Maverdi hayattayken Bağdat'ı fetihte başarılı olan Selçuklu Türkleri.
Bu bağlamda halifeliğe ilişkin en ünlü teorik açıklama ve gerekçe, Şafii âlim (bkz. El-Şafii) el-Maverdi tarafından kaleme alınmıştır. Onun başlıca siyaset eseri olan el-Ahkamu's Sultaniyye Selçuklu Türklerinin Bağdat'ta yönetimi ele aldığı 1045-1058 yılları arasında yazılmıştır. Maverdi, kitabında güçlü ve vahye dayalı bir halifelik tercihini vurgu¬lar. Dolayısıyla onun halifelik kavramı her ne kadar siyasi otorite ya-nında dini otoriteyi uygulasa da Hıristiyanlıktaki Papa kavramından farklı değildir. Burada el-Maverdi felsefecilerin bir devleti yönetmede salt aklın yeterli olduğu anlayışını eleştirmektedir. Maverdi'ye göre muhakeme -bir insan yapısı olarak- kendi sınırlarına sahipken vahiy Tanrı kelamıdır ve mantıksal olarak Tanrının insandan istediği bilgisi muhakemenin gerektirdiğinden daha büyüktür. İslami liderlik muha-kemeden çıkarsanamaz. Hıristiyan düşünür Aziz Thomas Aquinas gibi el-Maverdi de Tanrının vahyettiği düzenle politik düzen arasında doğ¬rudan bir bağlantı görür.

Halife ve onun siyasi bakanı olan vezir arasındaki ilişkiyi tanımlar¬ken, el-Maverdi vezirin -Sultan, Emir veya diğer bir unvanı taşısa da- dönemindeki politik gerçekliğin sıklıkla halifeden daha büyük bir güce sahip olduğunu belirtir. Maverdi kimi durumlarda vezirin konumunun, halife tarafından özel politik -hatta kimi dini- görevleri gerçekleştir¬mek üzere verildiğini aktarır. Bir vezirin güç kullanarak başa getirile¬bilmesi olasılığı, vezirin halifeyi nominal anlamda bile Müslümanlar'm önderi olarak kabul etmesi ve ülkeyi şeriat uyarınca yönetmesi koşuluy¬la mümkün olduğunu ifade eder. Bununla birlikte, vezirin adil davranıp davranmadığına kimin karar vereceği açık değildir ve bunun halifeye açık bir seçenek olup olmadığı hatta halifenin fetihlerde bulunan bir vezirin otoritesini tanımayı reddetme seçeneğine sahip olup olmadığı konusunda hiçbir gösterge yoktur.

El-Maverdi herhangi bir vezirin gücünün ancak halife tarafından ta¬yin edilen kadılardan oluşan "Şikâyetlerin Halli" biçiminde adlandırılan mahkemenin oluşumuyla kontrol edilebileceğini ummaktadır. Şeriat bir vezirin gücünü kontrol etmenin bir yoluyken, el-Maverdi şeriatın değişen koşullara daima yanıt sağlayamadığının farkındadır. Bununla birlikte Şikâyetlerin Halli şeriatle işlemeyip gerçekte ondan daha geniş ve daha özgür güçlere sahip olmuştur. Ancak prensipte mahkeme, ilave bir kontrol sağlayabilirken, uygulamada böyle yapması mümkün değil¬dir. Çünkü eğer şeriat sınırları içinde değilse, böylesi bir mahkemenin nasıl "İslami" olacağı sorunu ortaya çıkar. Ayrıca herhangi bir güçlü ve¬zirin, bir halifeye vezirin uygun davranıp davranamadığını dile getire¬cek mahkemeyi tayin yetkisini isteyerek vermesi olası değildir. Gerçekte olan şey -özellikle Osmanlı İmparatorluğunda- vezirin "Sultan-Halife" unvanının aynı kişi tarafından üstlenilene kadar kendinden daha ziyade halifenin işlevlerini vermesidir.

Burada el-Maverdi seküler güç ve dini güç arasında bir ayrıma yö¬nelik eğilime karşı, onları "Sultan-halife"nin otoritesi altında birleştirme yoluyla hareket eder. Bu Sultan-Müslüman, tebaayı yönetmenin yanı sıra dini takdirle de sosyo-politik sistemin dayanak noktası olarak işlev görür. Dolayısıyla Sultan-halife halkının yaşamlarının her yönü üzerin¬de otoriteye sahiptir. El-Ahkamus-Sultaniyyede belirttiği gibi:
"Allah ümmete kendisiyle Peygamber'in vekilliğini sunduğu ve onunla dini birliği muhafaza ettiği bir önder (halife) emretti; ona siyaset verdi ki işlerin yönetimi hak din (temeli) üzre devam etsin... halifelik Dini Birliğin temel¬lerinin üzerine kurulduğu ve insanların refahının tanzim edilip ortak işlerin sabit kılındığı, belli umumi işlevlerin kendinden hasıl olduğu ilke haline gelmiştir."( )

Diğer birçok âlim gibi o da ciltlerce kitap yazan bir bilgedir. Diğer bir önemli eseri Kitabu'l Edebul Dünya vazul dindir. Bu eserde sosyal ve politik düzenin ya da dünyanın düzeninin (salahul dünya) anlaşılır bir özetini sunar. Dünya düzeninin alcı kaynağını ana hatlarıyla belirtir. İlkin, insanın arzularını kontrol altında tutan kurulu bir din gereksinimi vardır. İkinci olarak, güçlü bir yönetici (Sultan) gereksinimi vurgular çünkü din kendi payına insanların kötü fiilleri işlemelerini engellemede yeterli değildir. Üçüncüsü eşitler, astlar ve üstlere yönelik adalet gerek¬sinimidir. Dördüncüsü hukuk ve düzen, beşincisi ise ekonomik refahtır. Nihayet insanlara umut ve ilerlemenin gerektiğine işaret eder. Bu yüz¬den politika, ekonomi, din ve hukuk birbirine bağlıdır ve dayanışma için gereklidir.

El-Maverdi, ortaçağda siyaset biliminin en meşhur düşünürlerinden birisi olarak kabul edilir. Orijinal eserleri bu bilimin gelişimiyle birlikte daha sonra İbni Haldun tarafından geliştirilen sosyoloji bilimine de et¬kide bulunmuştur. Özellikle el-Maverdi'nin El Ahkamu's-Sultaniyye adlı eseri, Sultanın gücüne ilişkin Sünni doktrinin yetkin bir beyanı olarak geniş ölçüde kabul görmüş ve aslında siyasi otoriteyi -özellikle Osmanlı İmparatorluğu'ndakini- meşrulaştırmaya yardım etmiştir.


kaynak: İslamda 50 Önemli isim

Biyografi Konusu: Ebu'l Hasan Ali el-Maverdi nereli hayatı kimdir.

Benzer Konular

28 Haziran 2015 / KisukE UraharA Edebiyat tr
27 Aralık 2012 / KENCISii Dinler Tarihi
19 Kasım 2014 / _EKSELANS_ Spor tr
9 Haziran 2015 / Safi Dinler Tarihi
22 Haziran 2015 / Safi Siyaset ww