Arama

Yalçın Küçük

Güncelleme: 4 Eylül 2008 Gösterim: 69.123 Cevap: 3
INIFERNO - avatarı
INIFERNO
Ziyaretçi
13 Kasım 2006       Mesaj #1
INIFERNO - avatarı
Ziyaretçi
yalcin kucuk
Yalçın Küçük
Sponsorlu Bağlantılar

Prof. Dr. Yalçın Küçük, İskenderun'a Halep'ten gelip yerleşmiş bir ailenin çocuğudur. Baba tarafından Türkmen, anne tarafından ise Kafkasyalı bir aileye mensuptur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki öğrencilik hayatı boyunca, Fikir Kulüpleri Federasyonu, ardından Sosyalist Fikir Kulüpleri Federasyonu, Dev-Genç ve Türkiye Halk Kurtuluş Partisi olan Fikir Kulübü Başkanlığı'nı yaptı. Siyasal Bilgiler'i 1960 senesinde birincilikle bitiren Küçük, 27 Mayıs ihtilalinde, büyük öğrenci eylemlerinin başında yeraldı. 60 ihtilalinden sonra Devlet Planlama Teşkilatı'na girdi. Burada bir süre çalıştıktan sonra ABD'ye giderek Yale'de lisans eğitimi aldı. 1966'da ODTÜ'de çalışmaya başladı. 1968-70 yılları arasında Sovyetoloji araştırmalarını kitaplaştırdı. Bu kitaptan dolayı sekiz yıla mahkum edildi.

1970'lerde, İşçi Partisi'nin ikinci kez kuruluşu için çalışmalara katıldı. 1973 yılı sonlarında askere alındı. Kıbrıs Barış Harekatı'na katıldı. 12 Eylül 1980'den sonra ise 1402'liklerden biri olarak üniversiteden uzaklaştırıldı. 1983'te Sultanahmet Cezaevi'ne girdi. 1993'te Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanı olmasını öne sürerek Paris'e gitti. Çeşitli sol dergiler çıkarttı. PKK lideri Abdullah Öcalan'la ilk röportajı gerçekleştirdi. Türkiye'ye 1998'de döndü ve iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2000'de tahliye oldu. Son dönemde özellikle Sabetayistler'le ilgili yaptığı çalışmalarla adından sözettirdi.

GÜNDEM

İnönü'den Ecevit’e Musul’u al vasiyeti
Ercan YAVUZ
Aşmam 3 Ocak 2005

Gazeteci Hulki Cevizoğlu'nun Flash TV'de önceki akşam yayımlanan Ceviz Kabuğu adlı programına katılan Prof. Dr. Yalçın Küçük, tartışma yaratacak bir iddia ortaya attı. Kendisini 'devrimci' olarak nitelendiren Yalçın Küçük, Mustafa Kemal'in, Musul'un alınmasını ölmeden önce İsmet İnönü'ye vasiyet ettiğini ileri sürdü. Bu ay içinde ilk cildi çıkacak kitabında bu konuya değindiğini anlatan Yalçın Küçük, İsmet İnönü'nün de Atatürk'ün vasiyetini Bülent Ecevit'e aktardığını savundu. Küçük, 'İsmet İnönü CHP'nin genel sekreteri olduğu sırada Ecevit'i yanına çağırdı. 'Atatürk bana Musul'u al diye vasiyet etmişti. İlerde sen başbakan olacaksın. Fırsatını bulursan Musul'u al' dediğini ifade etti. Yalçın Küçük, Ecevit'in bu vasiyeti son ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e açtığını ve 'Musul'u almamız lazım, yoksa onlar gelip alacak' dediğini hatırlattı. ABD'nin 30 yıldır bu bölgede bir Kürt devleti kurmak istediğini vurgulayan Prof. Dr. Yalçın Küçük, 'Ben TC'nin Kürt politikasını yanlış buluyorum. Barzani devletini siz kuruyorsunuz. Türk devleti, Kürt devletini kuruyor' dedi. Türkiye'nin ortadan kaldırıldığını savunan Küçük, 'Bana göre Türkiye devleti bitmiştir artık, Cumhuriyet bitmiştir. Mustafa Kemal 2002'den sonra gerçekten ölmüştür' diye konuştu.

HATIRINDAN ÇIKARMA

Yalçın Küçük'ün Ceviz Kabuğu'nda ortaya attığı iddiaları üzerine eski Başbakanlardan Bülent Ecevit, AKŞAM'a sözkonusu vasiyeti doğruladı. Ecevit, Atatürk ve İsmet İnönü'nün, Musul'un aslında Türk toprağı olduğunu düşündüğünü ancak şartlar elvermediği için alamadıklarını vurguladı. Ecevit, 'İnönü bana, 'Şartlar elverdiğinde Musul'u Türk topraklarına kat. Bunu aklında çıkarma' dedi' diye konuştu. İnönü'nün bu vasiyeti kendisine 12 Mart Muhtırası'nın (1970) verilmesinden ve kendisinin genel sekreterlikten istifasından birkaç ay önce söylediğini açıklayan Ecevit, o günü şöyle anlattı:

'Benim genel sekreterliğim sırasındaydı. İnönü ile başbaşa görüşmelerimiz olurdu, haftalık değerlendirmeler yapardık. Birgün Musul konusunu açtı. Musul'un aslında Türkiye'ye ait olması gerektiğine inandığını ve bu konuda elinden gelen bütün çabayı sarfettiğini fakat o sırada şartların elvermemesi sebebiyle Musul'u Türkiye'ye dahil edemediklerini söyledi. 'Şartlar elvermiyordu biz alamadık. Şartlar elverdiğinde Türkiye'nin Musul'u topraklarına katması uygun ve gerekli olacaktır. Bunu hatırından çıkarma' dedi. Ben bu tarihi vasiyetten kimseye bahsetmedim. Bahsetmemeyi de düşünüyordum. Ancak bu konu tartışmaya açıldı ve Irak'taki son gelişmeler Türkiye'nin Musul'u topraklarına dahil etmesi konusunda elverişli bir ortam sağladı. Onun için bu açıklamayı yapmam gerekli oldu.'

ATATÜRK'ÜN OLABİLİR

Aynı vasiyetin Atatürk tarafından da İsmet İnönü'ye yapılıp yapılmadığına ilişkin bir soruya ise Ecevit, 'Elbette yapılmıştır. Beraber karar vermişler. O zaman Irak politikasını birlikte yürütmüşlerdi. Mutlaka Atatürk'le aynı şeyi düşünüyorlardı. O görüşmemizde bu kadar ayrıntıya girmedi' karşılığını verdi.

AKLIMDAN ÇIKMADI

Musul'un Türkiye'ye dahil edilmesi için İsmet Paşa'nın büyük bir mücadele verdiğini hatırlatan Bülent Ecevit, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

'Musul, 1920 yılların başından itibaren Türkiye'nin ciddi bir sorunu oldu. Bu konuda özellikle İngilizlerle Türkler arasında ciddi çatışmalar oldu. Türkiye o günkü adıyla Milletler Cemiyeti'ne konuyu götürdü. Hatırladığıma göre, referandum bile teklif etti. Ancak kabul edilmedi. Türkiye'nin hakkı olduğu çeşitli vesilelerle dile getirildi. Ama İngiltere'nin o dönemde karşı çıkması nedeniyle Türkiye'nin hakkı olan sonuçları alması mümkün olamadı.'

Ecevit, daha sonra üç kez başbakanlık koltuğuna oturduğunu, bu dönemlerde Musul konusunun aklından hiçbir zaman çıkmadığını da belirterek, 'Hiç aklımdan çıkmadı. Çıkması da mümkün değildi. Irak yönetimi işbaşındayken, Saddam yönetimiyle bütün komşu ülkelerin sorunu olmasına rağmen Türkiye'nin sorunu yoktu. Ben Saddam'la üç kere görüştüm. Biz Irak'ın toprak bütünlüğünün hem bölgenin hem de Türkiye'nin yararına olduğunu düşünüyorduk. O nedenle, o yıllarda bu konuyu gündeme getirmedim' dedi.

ŞİMDİ ŞARTLAR UYGUN

Şimdi Türkiye'nin Musul'u topraklarına dahil etmesi için şartların uygun hale geldiğini belirten Bülent Ecevit, gündemi sarsacak açıklamalarına devam etti:

'Şimdi şartların elvermesi bir yana, bunu zorunlu kılıyor. Son gelişmeler üzerine geçen hafta Cumhurbaşkanı Sezer ile yaptığım görüşmeden sonra Türk ordusunun Irak'a girmesi gerektiğini söyledim. Eğer biz bunu yapmazsak Kuzey Irak, Türkiye'ye girecektir' dedim. Şimdi şartlar çok değişti. Türkiye için elverişli hale geldi. Ben hükümette olmadığım için bu gibi ayrıntılara giremem. Ne yapabiliriz, nasıl yapabiliriz? Ama Musul Türkiye'nin hakkıydı. Türkiye, şimdiye kadar gündeme getirmemişti. Fakat şimdi K. Irak'ta Güneydoğu'da tek çatı altında bir Kürt devleti kurulma hareketleri çok açık bir şekilde cereyan ediyor. Bunun için BM'ye

dilekçe bile verdiler. Bir süre sonra Kuzey Irak'ta kurulacak Kürt devletine bizim buradaki unsurlar da katılmak isteyecektir. İş bu noktaya doğru gidiyor.'

ABD'Yİ İKNA ETMELİYİZ

Türkiye'nin Musul'u topraklarına dahil etmesinin veya Türk Ordusu'nun Kuzey Irak'a girmesinin ABD'ye rağmen mümkün olup olamayacağını sorusuna ise Ecevit ilginç bir yanıt verdi. Bunun ABD'ye rağmen değil, ABD'yi buna ikna edilerek yapılması gerektiğini söyleyen Ecevit, 'Bu Türkiye'nin güvenliği açısından gereklidir. Orada Türkmenlerin güvenliğini sağlamak için, bu tür saldırıların Türkiye'ye yönelmesini engellemek için oraya girmemiz gerekiyor' dedi. Bunun 'işgal' anlamına gelmeyeceğini savunan Ecevit, 'Bildiğim kadar, bu konuda bir devlet politikası oluşturulmuş değil. Oysa şartlar o kadar ilginç hale geldi ki, ABD ne der, İngiltere ne der diye düşünmeden, öncelikle bölge ülkesi olarak Türkiye'nin üzerine düşen görevleri vardır. Öncelikle Irak olayının bir devlet politikasına dönüştürülmesi gerekiyor. Biz Kıbrıs'ta İngiltere ve ABD'ye rağmen, Kurtuluş Savaşı'nda ise bütün emperyalist ülkelere rağmen neyi başarabilidiğimizi gösterdik. Şimdi çok daha güçlü ve haklı durumdayız' diye konuştu. Ecevit, sır gibi saklanan vasiyetin Araştırmacı Yalçın Küçük'e İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker tarafından aktarılmış olabileceğini ifade etti. Ecevit, Türkiye'nin Musul'u topraklarına katması için şartların elverişli hale geldiğini de sözlerine ekledi.

ESERLERİ

Türkiye Üzerine Tezler
1908-1998
1. Kitap
Yalçın Küçük
Tekin Yayınevi

İkinci kitabı tamamlayıp, birincisini genişletme hazırlıklarını bitirdikten sonra gördüğüm şu: Birinci kitap, fersiz bir ışıkla karanlıkta yürümeye veya sık ağaçlı bir ormanda yol aramaya benziyor. Her adımda çekingen, ürkek ve bir ölçüde korkak. Bir kayaya çarpıp devrilmemek veya kuyuya düşmemek için. Çekingenliği, ürkekliği ve bir ölçüde korkaklığı, yolunu arayan ve bulan biliyor. Ürkek ve bir ölçüde korkak da olsa, henüz stabilize olmayan, asfaltlanmamış bir yoldan ilk kez geçmenin heyecanını duyuyor. Başkalarına ne yaptı, bilemem; birinci kitap bana yol açtı. Üçüncü baskıda bu yolu pekiştirmeye ve asfaltlamaya çalıştım.


Türkiye Üzerine Tezler
1908-1998
3. Kitap
Yalçın Küçük
Tekin Yayınevi

Bilim mi daha gerçekçi, yoksa somut gerçek mi daha gerçek? Bilim, eğer bilim olabiliyorsa, somut gerçekten çok daha gerçek'dir, çok daha "sahih"; buna inanıyorum. Bulgularımın, yurttaş düşünenlerin acımasız hücumlarına uğramasını istiyorum; kuşkusuz, bu hücumların sonunda ayakta kalabilmelerini diliyorum.Bulgularımın, yurttaş düşünenlerin, yoldaş kafaların, açacakları bir savaşı yaşamadan ayakta kalmalarından kaygılanıyorum. Bunun, bu ülke için, önemli bir talihsizlik olabileceğini görebiliyorum.

Türkiye Üzerine Tezler
1908-1998
4. Kitap
Yalçın Küçük
Tekin Yayınevi

Bu çalışmam, bir geçiş, bir interregnum, bir fetret devrine yoğun ve derinlemesine bir bakışı kapsıyor. 1960 yıllarının bir yaz yağmurundan daha kısa "sanayi demokrasisi" ile 1980 yıllarının artık faşizmin tüm kurumlarını asimile eden tekelsi düzeni arasında Türkiye gericiliğiyle ilericiliğinin bir kanlı savaşı anlatılıyor. Perspektiften yoksun, kanının ne için akıtıldığını pek iyi bilemeyen Türkiye ilericiliği bu savaşta yorgun düşüyor ve eylülist darbe ile bir daha yeşermek üzere eziliyor. Bu çalışmam, bu döneminin yer yer güncelinde yapılmış çözümlemeleriyle birlikte vardığı noktayı ele alıyor...

Davalarım
Yalçın Küçük
Tekin Yayınevi

İnsan en çok savaşta insan oluyor ve en iyi romanlar savaş romanlarından çıkıyor. Davalarım'da tanıdığınız, bildiğiniz insanlar var, bir bölümü insan oluyor ve bir bölümü insanlıktan çıkıyor. Davalarım, yakın tarihimizin direngen ve korkak, dik ve titrek insan manzarasıdır. Bir yanda çürüme var ve bir yanda yeniden diriliş duyuluyor, bunları yazdım. İnsan için yürek ve akıl gerekiyor. Yürek, aklın özgürlüğüdür. Felsefe aklın sınırında bir serüven alanıdır. Davalarım, benim, felsefeyle en çok içli dışlı
çalışmamdır. Burada insan, bilgi ve yaşam dalgalarına binerek, yüreğin ve aklın sınırlarında dolaşmaya cüret ettim…


Son düzenleyen Kral_Aslan; 28 Temmuz 2008 16:35
Biyografi Konusu: Yalçın Küçük nereli hayatı kimdir.
MaTTo - avatarı
MaTTo
Ziyaretçi
25 Nisan 2007       Mesaj #2
MaTTo - avatarı
Ziyaretçi
Babadan işbirlikçi anneden ihtilalci

Sponsorlu Bağlantılar
İskenderun"un iki konağının evliliğinden doğan Prof. Dr. Yalçın Küçük, baba tarafından Türkmen, anne tarafından ise Kafkasyalı bir aileye mensuptur. Küçük, hayatı boyunca, kritik anlardaki kaçışlarıyla bugün bulunduğu konuma gelmiş biridir.
Yalçın Küçük
Yalçın Küçük"ü benim kuşağım profesör unvanıyla, kısmen isyancı ve daha çok "sivri" muhalif çıkışlarıyla tanıdı. O kadar ki, çoğunluk tarafından, Türkiye Cumhuriyeti"ne bile uzak düşmüş birisi olarak algılandı; özellikle de terörist lider Abdullah Öcalan"la olan ilişkilerinden dolayı. Küçük"ü son yıllarda da, özellikle 1999 yılından itibaren Sabetayistler hakkındaki açıklamaları ile gündemdeki yerini almış olarak gördük.

-Sizdeki bu merak nereden başladı?

"İsmail Cem"in cumhurbaşkanlığını engellemek için bunu kullandım. Başarılı da oldum. Bu işi ben başlatmadım. Teşhislerime güveniyorlar. Partilerden, yöneticilerden, devletin en yüce katında görev alanlardan bu eve gelenler oluyor. Gelenler arasında, beni her gün hücrelere attıranlar da var. Başbakanları, cumhurbaşkanlarını soruyorlar; kendilerini soranlar da var. Hâlâ devletin içindeler. İsim vermiyorum."

-Sizin Sabetayist dediğiniz birisi hakikaten değilse, o zaman ne düşünürsünüz?

"Şöyle derim böyle derim, sonradan da özür dilerim. Çünkü bunun hiç bir hakaretamiz yanı yok. Benim onlara söylediğim, "Yaşadığınız hayat ne kadar kötü bir hayat. Ne kadar iki yüzlü... Bunların öyle kuralları var ki. Yeni kitabımda bir resim basacağım... (Küçük, Tekeliyet adıyla yeni bir kitap hazırlığı yapıyor.)"

Ailesi Türkmen ve Kafkasyalı

Gelelim Yalçın Küçük"e. Peki Yalçın Küçük kimdir? Kimlerdendir? Yalçın Küçük, baba tarafından, bugün Toroslar"da Abacılı adıyla bir de köyleri bulunan Türkmen bir aileye mensuptur: "Biz Akkoyunluyuz, yerleşmiş, Yörük. Akkoyunlular isyancı olur." İskenderunlu bir aile olan Yalçın Küçük"ün ailesi, yörede Küçükefendiler olarak tanınmaktadır. Kendisi de Küçükefendi"nin Yalçın"ı olarak bilinmektedir. Özellikle baba tarafı, zamanın varlıklı ailelerindendir. Ticaret ve kereste tüccarlığı yapan dedesi Hüseyin Küçükefendi"nin Teslime Hanım"la evliliğinden doğan dört çocuğundan biri, Yalçın Küçük"ün de babası olan Hakkı Bey, diğer erkek kardeşi ile birlikte ailenin mal varlığını batırmış biri olarak aile tarihine geçmiştir: "Halep"te para yemişler, lüks içinde yaşamışlar."

"Baba tarafım işbirlikçi, anne tarafım ihtilâlcidir"

Hakkı Bey, İskenderun"a Halep"ten gelip yerleşmiş Sabuni ailesinden Şerife Hanım"la evlenmiştir. Şerife Hanım, İskenderun Belediye Reisliği de yapmış olan Ahmet Sabuni"nin torunudur: "Annemle babam, İskenderun"un Sabuniler ile Küçükefendiler adlı iki konağının evliliğidir." Şerife Hanım, Ahmet Sabuni"nin kızı olan Behiye Hanım"ın, yörede ihtilâlci olarak bilinen Osman Yanuçoğlu ile evliliğinden dünyaya gelmiştir. Ailesi Kafkasyalı olan Osman Yanuçoğlu"nun, Kurtuluş Savaşı yıllarında Hatay ve civarında çete reisliği yaptığı bilinmektedir: "Hüseyin Kıvrıkoğlu zamanında Genelkurmay, Hatay/Dörtyol"un düşmana ilk kurşun atılan yer olduğunu kabûl etti. İlk kurşunu atanlardan biri deseler ben buna inanmam; ama bizim bildiğimiz, dedemiz orada çete reisi idi. İskenderun"da CHP"den belediye başkanlığı yapmış dayım Orhan Yanuçoğlu da, babasının Teşkilat-ı Mahsusa"dan olduğunu söyledi. Dolayısıyla benim anne tarafım ihtilâlci, baba tarafım işbirlikçi idi."

-İşbirlikçi derken...

"Fransız komutanlarının en güvendiği adam. Ailemizdeki bütün bilgiler öyle. Babam bizi tam bir Fransız terbiyesi ile yetiştirmeye çalışırdı."

Küçükefendi"nin Yalçın"ı; Talay, Nilgün, Ömer Faruk ve Nilüfer"in de aralarında yer aldığı beş çocuklu böyle bir ailenin ferdi olarak 1938 yılında dünyaya gelir. O tarihte İskenderun Fransız işgali altında olduğundan, küçük Yalçın da Fransız yurttaşı olarak doğmuş olur. Fransız yurttaşı olarak doğmanın faydasını Yalçın Küçük, hayatının ilerleyen yıllarında, 1993 senesinde Türkiye"den kaçıp Fransa"ya gittiğinde görecektir: "Orada kolaylıkla pasaport alabileceğimi öğrendim. Fransız kimliği alabilir miyim diye düşündüm. "Alabilirsin" dendi. İskenderun"dan kayıtları getirdim; ama almadım. Zaten, üniversite profesörü olarak gittiğim için yeşil pasaportum vardı."

Alevisi, Sünnisi, Arap"ı, Yahudisiyle bir kültürel mozaik içinde geçen Yalçın"ın çocukluğu, İkinci Dünya Savaşı"nın sürdüğü yıllara denk gelir.

Aile henüz fakirleşmediği için Küçük, çocukluğunun o ilk yıllarında tipik bir konak hayatı yaşamaktadır. Ancak, babası ve amcasının ailenin varlığı üzerinde sefa sürmesi sonucu ekonomik olarak fakirleşen Küçükefendi ailesinde Yalçın"ın okullu olması ile birlikte sıkıntılı yıllar da başgösterir. Küçük, bu ortamda ilk ve orta eğitimini İskenderun"da tamamlar.

Bölge ileri gelenlerinin çocuklarını okuttuğu neredeyse tek bir lise vardır o yıllarda: Kabataş Lisesi. Yalçın Küçük de, Sakıp Sabancı gibi bölge insanlarının okuduğu Kabataş Lisesi"nde yatılı olarak devam ettirir tahsil hayatını. Yıl 1952-53"lerdir. Küçük, aile için yokluk ve yoksulluğun arttığı bu dönemde annesinin altın, halı ve tarlalarını satmasıyla okur: "Benim yetişmemde daha çok annemin etkisi vardır. Köyümüze gittiğimiz iki-üç yaz babam istemezdi ama annem özendirirdi, köyde din okuluna, medreseye giderdik. Babam istemediği için biz Elham cüzünde kaldık. Bayram namazlarını, beceremezdik ama kılardık. Onun için ben dünyada en çok inanan adam yüzünü severim." Kabataş Lisesi"nde, Koç Holding"in yönetim kurulunda bulunan Prof. Yavuz Alangoya, Yargıtay Cumhuriyet eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu gibi arkadaşları olan Yalçın Küçük, üniversite eğitimi için de Mülkiye"ye (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) birincilikle girer. Tahsil hayatı boyunca çalışkan bir talebe olan Küçük, burada, sonradan Fikir Kulüpleri Federasyonu, ardından Sosyalist Fikir Kulüpleri Federasyonu, Dev-Genç ve nihayetinde de Türkiye Halk Kurtuluş Partisi olan Fikir Kulübü Başkanlığı"nı yapar, bu dönemde. Genel Sekreteri de Hikmet Çetin"dir: "Bizim sınıf çok hareketli bir sınıftı. Vecdi Gönül bizim sınıfta idi. O zaman da muhafazakârdı. Yaşar Yakış bana daha yakındı. İlk kadın büyükelçimiz Filiz Dinçmen de bizim sınıfta idi."

Türkeş öğrenci eylemi yapmasını istiyor

Yalçın Küçük okulda çok aktiftir. Siyasal Bilgiler"i 1960 senesinde bitiren Küçük, 27 Mayıs"a doğru yol alındığı o günlerde, "subayların bile irtibat için peşinde olduğu" bir öğrenci lideridir: "27 Mayıs"ın üç sütunundan biri, gençlik hareketidir. Büyük öğrenci eylemlerinin başında idim. O dönemde Nurettin Sözen, Kemal Alemdaroğlu, işadamı Tuğrul Erkin bizim takımda idi. Ankara"daki gençlik eylemlerinde bizimle beraber hareket eden, ama bizim takımdandı diyemeyeceğim Deniz Baykal vardı."

Küçük, "öğrencileri kullandık" diyen 27 Mayıs"ın ihtilâlci Kurmay Binbaşısı Şefik Soyuyüce"yi teyit eden açıklamalarına devam ediyor: "28-29 Nisan"da, ihtilâli hazırlayan iki öğrenci eylemi vardır. 28 Nisan"daki İstanbul Üniversitesi"nde oldu. Biz irtibat halinde idik onlarla. 29 Nisan"da da Ankara Hukuk ve Siyasal Bilgiler fakültelerinde oldu. 29 Nisan"da silah da patlayınca ilk aranan ben oldum. Ankara"daki öğrenci eylemlerinden sonra Meclis"te kurulan Tahkikat Komisyonu beni arıyordu. Saklanmıştım. Onu uzun uzun anlatmak istemiyorum. Ankara"da hiç bir yerde beni saklayamıyorlardı, Güney"e kaçtım. Dayım Orhan Yanuçoğlu, o sırada CHP İskenderun ilçe başkanı idi. Beni Suriye sınırında dağlara kaçırdılar. Sonra ben dayanamadım tekrar döndüm. Döndüğümde Hikmet Çetin"den bana bir haber geldi, "bazı subaylar seninle görüşmek istiyor" diye. Daha sonra Hikmet"in bana söylediği, o subay Türkeş"ti. Türkeş"in Hikmet vasıtasıyla benden istediği, bir cuma günü Kızılay"da bu sefer çok daha büyük bir öğrenci eylemi yapılması... Dolayısıyla kendimi 27 Mayıs"ı yapanlardan biri olarak görüyorum."

Askerlerle o kadar yakın olur ki Yalçın Küçük, evliliğini de bir asker kızı ile yapar. Küçük"ün 1961 yılında evlendiği Temren Hanım, 1960 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi"ni kuşatan alayın komutanı Albay Sabri Süer"in kızıdır.

Kayınvalidesi Sadriye Hanım ise, genç yaşta Dersim temsillerine katılmış bir cumhuriyet kadınıdır: "Sadriye Hanım"ın bir damadı ODTÜ eski Rektörü Süha Sevük, diğer damadı Gübre Sanayi, TMO gibi birçok kurumun genel müdürlüğünü yapmış Önal Ulutaş, bir diğeri de Şam eski Büyükelçisi ve halen Prag Büyükelçiliği yapan (Şenkal Atasagun"dan önce MİT Müsteşarlığı için adı geçen ve zaten Dışişleri Bakanlığı"nda da İstihbarat Genel Müdürü olan) Cenk Duatepe"dir. Bana göre Cenk, Kürt sorununda en önemli adamdır. Bazıları "Öcalan"ı Şam"dan iki bacanak Cenk Duatepe ile Yalçın Küçük çıkarttı" derler. Ama o öyle değildir." Küçük, Sabri Süer"in vazifesi nedeniyle bulunduğu İskenderun"da Temren Hanım"la tanışmıştır, bir nevi ortaokul aşkıdır onlarınkisi. Ve çiftin 1962"de doğan, Ömer, Mızrak ve Devrim gibi üç adı bulunan, ama en çok Devrim"i kullanan bir çocukları gelmiştir dünyaya.

"Demirel, ilk zamanlar 27 Mayıs"ı destekledi"

İşte 1960"larda böylesine bir hayatın içinde bulunan ve Mülkiye"yi birinci olarak bitiren Yalçın Küçük, ardından Devlet Planlama Teşkilatı"na (DPT) girer. Bir süre sonra Uzun Vadeli Planlar Dairesi Müdürlüğü"ne getirilir; Hikmet Çetin de yardımcısıdır: "DPT"de evvela ulaştırma, transport, televizyon benim alanımda idi.

Ben Birinci Plan döneminde Türkiye"ye televizyonun gelmemesini yazdım. Çok büyük tartışmalar oldu. Elimden gelse idi hiç sokmazdım, bugün bile sokmam. Ve çok memnunum. Türkiye"ye televizyonun girişini beş yıl geciktirdim." Süleyman Demirel başbakan yardımcısı olunca, Küçük de DPT"de ona bağlı olarak çalışmaya başlar. Ardından Demirel"in, Turgut Özal"ı DPT"ye müsteşar olarak atayacağını öğrenince, hemen istifasını verir. Demirel"le Küçük"ün burada başlayan geçimsizliği çok uzun yıllar boyunca sürecektir; 2000"ler Türkiye"sinde bile... Küçük, bu dönemde, 1962 yılında, Yön dergisinde Demirel"in ilk defa Adalet Partisi"nin başına geleceğini yazdırmıştır: "Demirel, Planlama"da yedek subaydı, müsteşar olmayı kabul etmişti, görüş değiştirdi. Ben düşündüm, böyle yorumladım. Demirel o tarihe kadar 27 Mayıs"ı destekliyordu, saf değiştirdi ve ben teşhis ettim."

Yalçın Küçük, buradan ayrılınca Amerika"ya gider, Yale"de lisans eğitimi alır. Ardından, mülakatı kazanarak, dört ay boyunca da, Dünya Bankası"nda staj yapar. Döndüğünde SBF"de Sadun Aren"in açmış olduğu asistanlık sınavına katılır, kazanır da: "Ama tayin etmediler. Dekan Cumhur Ferman"dı. O zaman Ferman"ın Sabetayist olduğunu bilmiyordum. Şimdi anlıyorum, Sabetayist olmadığım için almamışlar. Çünkü, SBF"ye Sabetayist olmayan kedi bile giremez."

Yalçın Küçük, 1966 yılında ise ODTÜ"de çalışmaya başlar. Küçük bu yıllarda, Sovyetler Birliği"ni model olarak gördükleri için, onu birinci elden incelemek ister. Rusça öğrenir. 1968-70 yılları arasında Birmingham Üniversitesi Rus ve Doğu Avrupa Araştırmaları Merkezi"nde bulunur. Sovyetoloji araştırmalarını kitaplaştırır. Daha sonra bu kitaptan dolayı sekiz yıla mahkûm edilir. 1970"lerde, İşçi Partisi"nin ikinci kez kuruluşu için çalışmalara katılan Küçük, 1971 yılında ihtilâl hazırlığı içinde olan Doğan Avcıoğlu ile sıkı bir diyalog halindedir. Tabanı olmadığı için ihtilâlin başarısız olacağını söylemektedir Avcıoğlu"na: "O tarihlerde ODTÜ"de hocayım. Bana geliyorlar, radyoda okunacak bildiriyi yazmamı istiyorlar. Dolayısıyla ben de bu işin içindeyim. 27 Mayıs"tan önce beraber olduğum insanlar Memduh Esen, Castro Nuri (Yazıcı)... Hepsini reddettim."

-İhtilal istemiyordunuz....

Her zaman ihtilâli isterim. Sonunda bir gün Numan Esin üniversiteye geldi. ODTÜ Rektörü de Erdal İnönü. Onun odası dinlenmez diye, Numan Esin de eski ihtilâlci olduğu için, İnönü"nün odasında Atilla Sönmez"le beraber oturduk, konuştuk. Sonradan öğrendim ki Numan Esin gidince komiteye... Yani beni de, Türkiye"yi yöneteceklerini düşündükleri 40 kişilik listeye koymuşlar. Diktatorya, 40"lar Meclisi. Tabiî içlerinden biri, öbür tarafa da bilgi veriyormuş. Sonunda bizim dediğimiz gibi oldu ve 9 Mart 71"de bunlar yenildiler, 12 Mart oldu."

Belçika"dan gelen pasaport

Küçük, sonunda o raporlara dayanarak, orduda birtakım taraftarları olduğu düşüncesi ile ODTÜ"den atılır. Bütün arkadaşları yurtdışına giderken, Yalçın Küçük Türkiye"de kalmayı yeğler. Hem de Belçika"dan pasaportu gelmiş olmasına rağmen.

-Kim gönderdi size pasaportu?

"Bilemezsiniz. Dünyada böyle ilerici solcular olur. Ama onları oradaki Türkler harekete geçirir. Gitmedim, o dönemde işsiz kaldım."

İşsiz olduğu için Yalçın Küçük bu dönemde askerliğini yedek subay olarak yapmak istemektedir. Ancak, kendisine göre, evraklarının eksikliği bahane edilerek onun askere alınması geciktirilmek istenmektedir: "Onların şöyle bir düşünceleri vardı. Orduda hâlâ ihtilâlciler var, Yalçın Küçük de onların sevdiği adamlardan..." Küçük, bu dönemde, Mehmet Ali Kışlalı"dan Yankı"da çalışması için bir öneri alır. Yankı"yı o zaman Mehmet Ali ile beraber Ahmet Taner Kışlalı, Hıncal Uluç çıkarmaktadır: "Mehmet Ali Kışlalı, Time"ın da temsilcisi olduğu için daha çok dışarıda olurdu. Onun yerine başyazıları da yazardım. Mehmet Ali"nin dili anlaşılmaz. Güzel bir Türkçe"yle yazar, sonra bozardım. O Mehmet Alice olurdu. Hıncal genellikle okuyucu mektuplarını yazardı." Küçük"ten, aynı zamanda Cumhuriyet"te de yazması istenir. Fakat bir süre sonra, 1973 sonlarına doğru, ansızın askere alınır. Evvela Polatlı"da Topçu Okulu"na gönderilir. Yedek subaylık vazifesini yaparken bu arada Cumhuriyet"te yazmayı da sürdüren Küçük, Ecevit Hükümeti"ndeki Erol Çevikçe, Deniz Baykal gibi arkadaşlarının talebi ile Genelkurmay"da görevlendirilir. O sıralarda orduda Kıbrıs"a çıkarma yapılması konuşulmaktadır. Harekâta karar verildiğinde, aralarında Küçük"ün de bulunduğu dört kişiye birtakım yazılar gelir: "Türk Ordusu, Kıbrıs"a çıkarken dört yedek subayı casus olabilecekleri ihtimali ile Genelkurmay"dan uzaklaştırdı. Bunlardan bir tanesi de bendim. O sırada beni Zırhlı Birlikler Mekanize Tümeni"ne götürdüler." Fakat az bir süre sonra, ikinci harekâta katılanlardan biri olarak 1974 yılında, Kıbrıs"ta savaşa gider: "İkinci harekâtta Magosa"yı biz aldık." Burada askerleri tarafından çok sevilir. Hatta o kadar ki, askerleri ona "Kabadayı, profesör, asteğmen" diye isim bile yakıştırır. Küçük, Magosa"da iken, öldüğü haberini okur gazetede: "O sırada Meclis oturum halinde iken, Genelkurmay, Ecevit"e bir kâğıt ulaştırmış, "Yalçın Küçük şehit oldu" diye. Ağlamış adam." Küçük"ün ölmediği ancak üç gün sonra anlaşılabilir.

"Hapis yatmayanı adamdan saymazlar"

Küçükefendi"nin Yalçın"ı askerden sonra da Cumhuriyet"te çalışmaya devam ederken, 1977 senesinde, "kaçışlarından" birini yapar; Cumhuriyet"ten ayrılır. Ardından ANKA Ekonomik Bülteni"ni çıkartan Küçük, 12 Eylül gelip çattığında, Gazi Üniversitesi"nde doçent unvanı ile öğretim üyesidir. 12 Eylül 1980"den sonra ise 1402"liklerden biri olarak üniversiteden uzaklaştırılan Küçük, Bir Yeni Cumhuriyet kitabı dolayısıyla da tutuklanır, 8 yıla mahkûm edilir ve 1983"te Sultanahmet Cezaevi"ne girer: "Fevzi Öz ve Kürt İdris"lerin (Özbir) arasında yattım. İkisi arasında ölümcül bir kavga çıkmıştı. Kürt İdris"i bizim koğuşa aldık. Yeraltı dünyasının kuralları, Türkiye aydın morfolojisinde de var. Yani yeraltı dünyasında hapis yatmayan hiç kimseyi adamdan saymazlar. Hapse girmeyen aydın da, hareketimizde böyledir. İdris Bey"i ben daha sonra görmek istedim; ama olmadı." Yargıtay, Küçük hakkındaki hükmü bozunca o da bir yılın sonunda cezaevinden çıkmış olur. Prof. Dr. Yalçın Küçük, bu tarihten sonra kitap yazmaya daha bir ağırlık verir; sol ve sosyalist çevrelerle sert bir mücadele içinde bulunur. Bu dönemde mahkeme kararıyla tekrar üniversiteye döner. Sonra, 1993 senesinde, Süleyman Demirel"in cumhurbaşkanı olmasını öne sürerek Paris"e kaçışına kadar çeşitli sol dergiler çıkaran Küçük, terörist lider Abdullah Öcalan"la yaptığı röportajla da tartışılan bir isim olur.

"Öcalan"a başkası gitseydi ben gitmezdim"

Paris"e gidişi de onun, daha önceki mühim kaçışlarından biridir. Küçük, 1993 senesinde Süleyman Demirel"in cumhurbaşkanı, Tansu Çiller"in başbakan ve kadın vücudunu sattığı için de bir kadının (Matild Manukyan) en fazla vergi vererek vergi şampiyonu olmasını protesto etmek için böyle bir harekete giriştiğini söylemektedir. İkinci nokta ise, Türkiye"nin izlediği Kürt politikasıdır. Yalçın Küçük"ün toplumda tepki uyandıran bir fiili de, terörist başı Abdullah Öcalan"la basında ilk kez röportaj yapması olmuştur: "Bir başkası Öcalan"a gitse idi, ben gitmezdim." Küçük"ün Abdullah Öcalan nezdindeki izlenimi iyi olur ki, daha sonra Öcalan, Doğu Perinçek kendisiyle görüşmek istediğinde Yalçın Küçük"e sorar, "Doğu Perinçek gelmek istiyor. Ne dersin?" diye.

"Paris"te yardım aldım"

Yalçın Küçük, Emin Çölaşan başta olmak üzere bazılarının iddiasına göre burada PKK"dan (Küçük, PeKeKe diye telaffuz ediyor) para almıştır. Ancak Küçük, bunu reddettiği gibi, Paris"te kaldığı süre içerisinde de çok sıkıntılar çektiğini anlatmaktadır: "Bir defa ben kitaplarımın telif hakkıyla yaşarım diyordum. Emekliliğim vardı. Fakat çok büyük devalüasyonlar oldu, çok sıkıntı çektim. Onun için Fransızların LME dedikleri, istasyonlardaki sarhoşlara da verdikleri bir para var, yardım. Onu aldım. Alman üniversitelerinde ayda bir konferans veriyordum." Küçük, burada öğrenci olur, İranoloji ve Kürdoloji okur; Kırmançi, Sorani, Farisi öğrenir. Burada ismi birçok sansasyona karışan Küçük, onomastik üzerine çalışmalarına yoğunlaşır ve bir 29 Ekim günü de Türkiye"ye dönmeye karar verir. Yıl 1998"dir: "Bir hesap yaptım, 2 yılla 10 yıl arasında beni tutarlar dedim. Dönmek için risk aldım. Oraya gitmek de bir riskti." Yalçın Küçük 10 yılı göze alarak geldiği Türkiye"de iki yılla cezalandırılır ve Haymana Mezarı dediği cezaevinde kalır. 2000 yılında serbest kalan Yalçın Küçük, artık kendisini onomastik/isim-bilim konusuna adar; çalışmalarını, özellikle, bugün dezenformasyon yapıldığı seslerinin yükseldiği Sabetaycılık hususunda yoğunlaştırır: "Her gün benim için bir dönüm noktasıdır. Ancak, bana göre bütün kaçışlarım dönüm noktasıdır. Çok şükür ki, iyi ki kaçmışımdır. Kaçmayı bir sanat haline getirdim. İyi ki Planlama"dan kaçmışım... Yale"de çok parlaktım, iyi ki Amerika"dan kaçmışım. Çünkü ikinci senede Amerika beni içine alırdı. İyi ki Cumhuriyet"ten kaçmışım. Cumhuriyet"te kalsa idim, bugünkü Yalçın olamazdım. Burdan Paris"e gittim, o da bir kaçıştı. Sonra Paris"ten kaçtım. Kaçmasını bilirim ben." Küçük"ün kaçışları bu kadar da değildir. Kıbrıs"ta da, komutanı kalmasını isterken, o, yine bir yolunu bulup kaçar: "Hiç pişmanlık yoktur. Bende şu vardır. Ben ne yapıyorsam Türkiye aydını adına yapıyorum. Ben o kadar aptal bir adam değilim."
TiglonBoYs - avatarı
TiglonBoYs
Ziyaretçi
21 Temmuz 2008       Mesaj #3
TiglonBoYs - avatarı
Ziyaretçi
yalcin kucuk 2038 ic
I Miss You - avatarı
I Miss You
Ziyaretçi
4 Eylül 2008       Mesaj #4
I Miss You - avatarı
Ziyaretçi
Son günlerde ilginç açıklamaları ve tuhaf tavırlarıyla gündeme gelen Yalçın Küçük'ün terör örgütü PKK'yla yakın ilişki içinde olduğu ortaya çıktı.

Konuşmalarında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komutanlarına sözde saygısının ifadesi olarak sık sık "Hazretleri" şeklinde hitap eden Yalçın Küçük'ün terörist başıyla da oldukça samimi olduğu anlaşıldı. İşte Samanyolu Haber'in özel araştırmasıyla Yalçın Küçük gerçeği...

İşte Apo'nun sevgili dostu Yalçın Küçük !

yalcin kucuk 1

yalcin kucuk 2

yalcin kucuk 3

yalcin kucuk 4

yalcin kucuk 5

yalcin kucuk 6

yalcin kucuk 7

yalcin kucuk 8

yalcin kucuk 9

yalcin kucuk 10

yalcin kucuk 11

yalcin kucuk 12

yalcin kucuk 13

yalcin kucuk 14

yalcin kucuk 15

yalcin kucuk 16

yalcin kucuk 17

yalcin kucuk 18

yalcin kucuk 19

yalcin kucuk 20

yalcin kucuk 21

yalcin kucuk 22

yalcin kucuk 23

yalcin kucuk 24

yalcin kucuk 25

yalcin kucuk 26

yalcin kucuk 27

yalcin kucuk 28

yalcin kucuk 29

yalcin kucuk 30

yalcin kucuk 31

yalcin kucuk 32

yalcin kucuk 33

yalcin kucuk 34

yalcin kucuk 35
Onu son zamanlarda ekranlarda çok sık görmeye başladık. Bazen ulusalcı kanallarda bazen ünlü televizyon programlarında sık sık boy gösteren bir isim; Yalçın Küçük.

İlgili Video İçin TIKLAYIN

Samanyolu Haber kamuoyunun daha yakından tanımak istediği bu tuhaf giyimli, ilginç mimikli ve ekranda sık sık el şaklatan kişi hakkında, detaylı bir araştırma yaptı. Bu araştırmadan Küçük'ün hiç de konuştuğu gibi biri olmadığı sonucu ortaya çıktı.

PKK İLE SARMAŞ DOLAŞ

Kısa sürede Ergenekon'un müdafii ve ulusal kanalların vazgeçilmez ismi haline gelen Yalçın Küçük, tam bir Abdullah Öcalan hayranı. Küçük'ün halen İmralı'da yatmakta olan teröristbaşı ve dağdaki bölücü kadrolarla çektirdiği fotoğraflar neredeyse bir albümü dolduruyor.

Samanyolu Haber'in elde ettiği bazı fotoğraflarda Küçük'ün, teröristbaşını kanlı örgütün kampında, defalarca ziyaret ettiği, beraber yemek yediği, sohbette bulunduğu, kahkahalar attığı görülüyor.

KANDİL'İN MUTAD KONUĞU

Şimdinin ulusalcısı dünün "Aposever'i" Küçük'ün örgüt kampını "ziyaretgah" haline getirdiği, teröristlerin tek tek ellerini sıktığı ve terörist başıyla pek sıkı fıkı olduğu anlaşılıyor.

Küçük'ün PKK albümü, 30 yıldır terörle mücadele eden ve binlerce evladını bu hain saldırılara kurban veren ülke insanının canını acıtacak türden. Küçük hep Apo'nun yanında, fotoğraflardaki ikili hep birbirine sevgiyle bağlı iki dost modunda.

Yalçın Küçük'ün ulusla, ulusal kimlikle yakından uzaktan ilgisi olmayadığı aslında ekranlarda sık sık insanların yüzüne doğru salladığı kitaplarından da okunuyor. 1993 yılında basılan BİR DİKİNE ÜLKE isimli kitabında Küçük, teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın adının geçtiği hemen her yerde "kardeşim, arkadaşım" ifadelerini kullanıyor. Katıldığı terörist faaliyetlerden dolayı mahkemeye çıkarılınca da mahkemede bakın neler söylüyor?

“'Öcalan kardeşim' yazısından dolayı yargılanıyorum. Apo'ya 'kardeşim' dediğim için beş yıl mı? Eğer fiyatı buysa seve seve öderim. Daha fazlasını da ödeyebilirim. Ve tekrar 'Öcalan kardeşim' derim. Öcalan kardeşim Kürt halkının pek seçkin bir oğludur, 'kardeşim' diye hitap etmekten ayrıca sevinç duyuyorum.”

"Kürt halkı için yaptıklarına bakıyorum ve bunları çok önemli buluyorum, bu nedenle 'Öcalan kardeşim' demeyi seçiyorum. Mahkeme de benim yaptığımı yapmalıdır."

O gün Apo'ya "kardeşim" diyen Küçük, bugün Türk Silahlı Kuvvetleri'nin saygın komutanlarına -güya saygısını ifade etmek için- "hazretleri" diye hitap ediyor. Bu tuhaf karakterin mazisini bilmeyen kimi insanlarda bu riyakar üsluba itimad ediyor. Oysa ekranlarda ilkokul müsameresinden bin beter çirkin bir oyun oynanıyor.

APO'NUN SADIK KORUYUCUSU

Sık sık PKK kamplarını ziyaret eden Küçük, bu ziyaretlerinden birinden dönüşünü anlattığı "Kürtler Üzerine Tezler" kitabında, teröristbaşına suikastler yapılabileceğine dair endişesini aktarıyor. Abdullah Öcalan'ın üzerine titriyor.

BÖLÜCÜLÜK DERSLERİ

Bölücü kamplara ziyaretler sadece hoş beşle sınırlı kalmıyor. Yalçın Küçük terörist yuvasındaki bölücülere sözde eğitim veriyor. Ve bunu defalarca tekrarlıyor. İşte bu fotoğraflar o bölücülük derslerini tarihe kaydediyor.

Bugün ulusalcı saflarda kendisi gibi düşünmeyen herkesi "vatan haini" ilan eden bu şahıs bakın dün Türkiye Cumhuriyet'i Devleti'ni hakkında neler söylüyor?

"Latin Amerika'da 'muz cumhuriyetleri' vardı, bu nitelemeden çok hoşnutluk duymuyorum. 'Ahtapot Cumhuriyeti' bana çok daha yerinde bir söyleyiş olarak görünüyor. 'Ahtapot Cumhuriyeti' içinde yaşıyoruz. Yıkılacaktır. “Bizim” işimiz, 1920 yıllarındaki birliği tersyüz etmektir."

Benzer Konular

8 Haziran 2011 / Jumong Tiyatro tr
23 Kasım 2007 / The Unique X-Sözlük
16 Ocak 2008 / KisukE UraharA Bilim tr
1 Nisan 2009 / Sivoy Spor tr
23 Nisan 2015 / Jumong Sinema tr