Arama

Faruk Nafiz Çamlıbel

Güncelleme: 16 Mayıs 2011 Gösterim: 27.930 Cevap: 4
Kral_Aslan - avatarı
Kral_Aslan
VIP MsXTeam
14 Kasım 2006       Mesaj #1
Kral_Aslan - avatarı
VIP MsXTeam
18 Mayıs 1989'da İstanbul’da doğdu. 8 Kasım 1973’te Akdeniz’de seyreden Samsun gemisinde yaşamını yitirdi. Türk şiirinde "hecenin 5 şairi" diye bilinen şairlerden biri. Yenilikçi edebiyatımızın geçiş döneminde dili, tekniği ve romantik İstanbul’lu kişiliğiyle de olsa, Anadolu gerçeğine açıldı. Türkçenin gelişmesine büyük katkı sağladı. Milli edebiyat akımına verdiği güçle kendisinden sonra gelen kuşaktaki biçok şairi etkiledi. Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim şiirinin yanında üçüncü bir kümenin oluşmasına neden oldu. İstanbul Darülfünun'u Tıp Fakültesi'ndeki eğitimini yarım bıraktı. Kayseri, İstanbul ve Ankara’da liselerde ve öğretmen okullarında edebiyat dersleri verdi. 1946-1960 arasında Demokrat Parti'den İstanbul’dan milletvekili seçildi. 27 Mayıs 1960’tan sonra bir süre Yassıada’da tutuklu kaldı. Biraz Cenap Şahabettin'den, büyük ölçüde de Yahya Kemal Beyatlı'dan etkilenerek ilk şiirlerini aruz vezniyle yazdı. Sonra hece veznine döndü. Anadolu insanının duygularını işleyerek Milli edebiyat akımının yurtçu duyarlılığını zengileştirdi. Erkek bencilliğini yücelten aşk şiirleri de yazdı. Anayurt adlı dergiyi 8 sayı çıkardı. "Çamdeviren", "Deli Ozan" gibi takma isimlerle mizah şiirleri yazdı. Fıkra, manzum oyun, roman türünde eserleri de var.

Sponsorlu Bağlantılar


ESERLERİ:

ŞİİR:
Şarkın Sultanları (1919)
Gönülden Gönüle (1919)
Dinle Neyden (1919)
Çoban Çeşmesi (1926)
Suda Halkalar (1928)
Bir Ömür Böyle Geçti (1933)
Elimle Seçtiklerim (1934)
Akarsu (1937)
Tatlı Sert (Mizah Şiirleri, 1938)
Akıncı Türküleri (1938)
Heyecan ve Sükûn (1959)
Zindan Duvarları (1967)
Han Duvarları (Seçme Şiirler, 1969)

OYUN:
Canavar (1925)
Özyurt (1932)
Akın (1932)
Kahraman (1933)
Yayla Kartalı (1945)

ROMAN:
Yıldız Yağmuru (1936)

.
Son düzenleyen Kral_Aslan; 31 Ocak 2008 14:02
Biyografi Konusu: Faruk Nafiz Çamlıbel nereli hayatı kimdir.
Hayatın ne anlamı var.. Yanımda sen olmayınca....
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
25 Temmuz 2009       Mesaj #2
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Han Duvarları

Sponsorlu Bağlantılar

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgarların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına,
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız ara******n dudağında bir ıslık
Bu ıslakla uzayan, dönen kıvrılan yollar.
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgar serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince,
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine
Yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir koy var, ne bir evin hayali
Sonun ademdir diyor insana yolun hali,
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine,
Bir sarsıntı... uyandım uzun suren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu;
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmis vatanın dört bucağı
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı,
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor,
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Heryüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı,
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı
Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
*On yıldır ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben*
Altında da bir tarih. Sekiz mart otuz yedi..
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yarına
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk
Soğuk bir mart sabahı...Buz tutuyor her soluk
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri
Bulutların ardında gün yanmadan sönuyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar
Biz bu sonsuz yollarda varıyoz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu
Burada son fırtına son dalı kırıyordu
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı *İste Araplıbeli*
Tanrı yardımcı olsun gayri yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.
Bizden evvel buraya inen uç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor
Kimi haydut kimi kurt masalı anlatıyor
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri
Çicekliyor duvarı ocağın akisleri
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor
*Gönlümü çekse de yarin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgarın önüne katılmışım ben*
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık
Bir han yorgun argın tatlı bir uykudaydık
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım.
Başucumda gördüğüm su satırlarla yandım
*Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Şatılmış'ım ben*
Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında
Korkarım yaya kaldın bu gurbet çıkmazında
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı
Bahtına lanet olsun aşmadıysan bu dağı
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna
Post verenler yabanın hayduduna kurduna
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu
Hancı dedim bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi
Hana sağ indi ölü çıktı geçende
Yaşaran gözlerimde her sey artık değişti
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han raslasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar
Dönmeyen yolculara ağlayan yaşlı yollar
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları...


Faruk Nafiz Çamlıbel

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
7 Ağustos 2009       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Çoban Çeşmesi

Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
Ne söyler su dağa çoban çeşmesi.

'Göynünü Şirin'in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dagları Ferhat yarınca
Başlamış akmağa çoban çeşmesi...'

O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.

Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,
Kerem'in sazına cevap veren bu,
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
Ateşten kızaran bir gül ararda,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,

Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...


Faruk Nafiz Çamlıbel
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Aralık 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İçimden tanırım ben o illeri
Onlar ki zahirde viran olurlar
Ardıçlı dağları çamlı belleri
Aşanlar Şirin'e hayran olurlar

Dökülür köpüklü sular yarından
Baharlar yaratır kışın karında
İçenler sihirli pınarlarında
Şöyle bir silkinir ceylan olurlar

Başı boş kırlara salar tayını
Elinden düşürmez okla yayını
Aklına getirmez zafer payını
Memleket yolunda kurban olurlar
.

Faruk Nafiz Çamlıbel

.
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
16 Mayıs 2011       Mesaj #5
ener - avatarı
Ziyaretçi
Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs

Faruk Nafiz Çamlıbel

(1898 İstanbul-1973 Samsun Gemisi/Akdeniz), şair. Ortaöğrenimini Bakırköy İdadisi'nde tamamladı. Bir süre Tıp Fakültesi'nde okudu. İstanbul'dan milletvekili seçilerek parlamentoya girdi (1946-27 Mayıs 1960). Bir süre Yassıada'da tutuklu kaldı. Sürekli değişimler içinde yaşayan öteki yaşıtları gibi kendisini, bir önceki kuşağın çözümleme savaşı verdiği sorunların ortasında bulur. Peyâm-ı Edebî (1913-1914), Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası (1916-1919), Ümid (1917-1921), Şair (1918-1919), Nedim (1919), İleri gazetesi (1917-1918), Yarın (1919-1922) dergilerinde çıkan ilk şiirlerinde bireysel duyguları işlerken de fazla sıradanlığa düşmediği görülür. Asıl kişiliğini, hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde bulduğu söylenebilir. Çeşitli mizah dergilerinde Çamdeviren, Deli Ozan takma adlarıyla mizah şiirleri yazdı, manzum oyunlarıysa yıllarca halkevleri ve okul sahnelerinde oynandı. Yapıtları:
  • "Şarkın Sultanları" (1918),
  • "Gönülden Gönüle" (1919),
  • "Dinle Neyden" (1919),
  • "Çoban Çeşmesi" (1926),
  • "Suda Halkalar" (1928),
  • "Bir Ömür Böyle Geçti" (1933),
  • "Elimle Seçtiklerim" (1934),
  • "Akarsu" (1937),
  • "Tatlı Sert" (mizah şiirleri, 1938),
  • "Akıncı Türküleri" (1938),
  • "Heyecan ve Sükûn" (1959),
  • "Canavar" (manzum oyun, 1925),
  • "Akın" (manzum oyun, 1932),
  • "Özyurt" (oyun, 1932),
  • "Kahraman" (oyun, 1933),
  • "Yayla Kartalı" (oyun, 1945),
  • "Yıldız Yağmuru" (roman, 1936),
  • "Zindan Duvarları" (1962),
  • "Han Duvarları" (seçme şiirler, 1969).

Benzer Konular

21 Mayıs 2008 / Misafir Asker tr
11 Mart 2010 / _KleopatrA_ Siyaset tr
25 Aralık 2015 / Safi X-Sözlük