HAKKINDA YAZILANLAR
Sürgündeki şehzade vatan ve Fenerbahçe hasretiyle can verdi
Murat Bardakçı
Hürriyet 16 Ocak 2006
Sürgün, padişah torunları için ıstırap, sefalet ve sıkıntı ile beraber
hayal ve bekleyiş demekti. Türkiye^ye girişleri yasak olan Son Osmanlılar,
yıllar boyunca memleketten gelecek olan "Artık dönebilirsiniz" haberini
hayal etmişlerdi.
Bu izni bekleyenler arasında Son Halife Abdülmecid Efendi^nin oğlu olan ve
1919 ile 1924 yılları arasında Fenerbahçe Kulübü^nün başkanlığını yapan
Şehzade Ömer Faruk Efendi de vardı.
İşte, sürgündeki şehzadenin 1966^da yazdığı bir mektubunun bazı bölümleri:
Ömer Faruk Efendi, sürgünde bil bağlı olduğu kulübünden "Cánım Fenerbahçe"
diye bahsediyor ve satırlarında kahreden bir vatan hasretini naklediyor.
Kader, Fenerbahçe Kulübü^nün sabık başkanına memleketini bir daha görmeyi
nasib etmeyecek, Ömer Faruk Efendi sürgünde can verecek ve Türkiye^ye ancak
cenazesi gelebilecekti.
BAŞLARKEN
Kanal D^de, önümüzdeki 18 Ocak Çarşamba gününden itibaren benim hazırladığım
dört bölümlük bir belgesel yayınlanacak: "Son Osmanlılar"... Konusunda bir
"ilk" olan bu belgeselde, 1924 Martı^nda Türkiye^den sınırdışı edilen
Osmanlı Hanedanı^nın bazı mensuplarının sürgünde yaşadıkları ve filmlere
bile taş çıkartacak derecede hüzünle yüklü gurbet hayatlarından kesitler yer
alıyor. Üç gün devam edecek olan bu yazı dizisinde, belgeselin tanıtımının
yanı sıra hanedanın kadın mensupları için 28, erkekleri için de tam
50 yıl devam eden bu sürgünün hüzünlü ve şaşırtıcı bazı anlarını
okuyacaksınız.
Sürgün, birçok Son Osmanlı için ıstırap, sefalet ve sıkıntı ama daha da
önemlisi, hayal ve bekleyiş demekti.
Türkiye^ye girişleri yasak olan Son Osmanlılar, yıllar boyunca memleketten
gelecek olan "Artık dönebilirsiniz" haberini hayal etmişlerdi. Bu hayal,
hanedanın kadınları için 28, erkekleri için de tam 50 sene boyunca devam
edecek ve geçen her gün sürgündeki Osmanlılar^a acı, sıkıntı ve hüzün
getirecekti.
Gurbetin getirdiği bütün bu acıları çekerken memlekete dönebilme hasretiyle
yanan Son Osmanlılar^ın arasında Şehzade Ömer Faruk Efendi de vardı.
Ömer Faruk Efendi, Son Halife Abdülmecid Efendi^nin oğluydu.
İstanbul^da, 1898^de doğdu. Almanya^da Potsdam Askeri Akademisi^ni bitirdi,
ilk dünya savaşında Verdun cephesinde savaştı, sonra Türkiye^ye döndü ve bir
kuzeniyle, zamanın hükümdarı Sultan Vahideddin^in kızı Sabiha Sultan ile
evlendi ve üç çocukları oldu: Neslişah, Hanzade ve Neclá sultanlar...
Şehzade, 1919^da Fenerbahçe Kulübü^nün başkanlığına seçildiğinde henüz 21
yaşındaydı. Başkanlığı 1924 Martı^na, hanedanın bütün mensuplarıyla beraber
Türkiye^den sürgüne gönderilmesine kadar, beş sene devam etti.
Faruk Efendi, memleketini bir daha göremedi. Sürgünü tam 45 sene boyunca
yaşadı ve hayata ailenin erkeklerine memlekete dönebilme izninin
verilmesinden beş yıl önce, 1969^da Kahire^de, memleket ve İstanbul hasreti
içerisinde veda etti. Mezarı yıllar sonra, Ankara^nın "sessizce
nakledilmesi şartıyla" verdiği özel bir izinle Türkiye^ye getirildi ve
gurbette can veren şehzadenin naaşı, Cağaloğlu^ndaki Sultan Mahmud
Türbesi^ne defnedildi.
Aşağıda, Şehzade Ömer Faruk Efendi^nin Kahire^den 1966^nın 20 Temmuz günü
İstanbul^da yaşayan dostu meşhur tarihçi İsmail Hami Danişmend^e
gönderdiği mektubun Fenerbahçe ile ilgili kısımları yer alıyor. Şehzade,
mektubunda seneler önce başkanlığını yaptığı Fenerbahçe Kulübü^nün o zamanki
başkanı Faruk Ilgaz^dan bir mektup aldığını söylüyor, kulübün kendisini
hatırlamasından duyduğu memnuniyeti anlatıyor ve gözyaşlarını tutamadığını
yazıyor.
Sürgündeki şehzadenin mektubunun sonlarındageçen "Beyefendi" bahsini biraz
açayım: Ömer Faruk Efendi şehzadelere "Efendi hazretleri" diye hitap
edilmesi gerektiği halde kulüpten gelen mektupta kendisine "Muhterem
Beyefendi" dendiğini yazıyor ama Fenerbahçe aşkından dolayı bu protokol
hatasına önem vermediğini anlatıyor...
CANIM FENERBAHÇE
İşte, Şehzade Ömer Faruk Efendi^nin Fenerbahçe^den bahsettiği mektubunun
bazı bölümleri: "Pek muhterem beyefendi,
...İçimden, bu sene bir kavuşma senesi olacak diye geldi! Sonra, o kavuşma
kim ile? Sevgili vatanım ve 15 senedir görmediğim çocuklar ile mi, yoksa
toprak ile mi diye düşündüm!
...^Maneviyatınızı bozmayın, ye^se kapılmayın^ buyuruyorsunuz ama buna imkán
kaldı mı? İnsan taştan çelikten olsa yine dayanmaz! Kaçıncı senedir bu
tahammülümüz! Artık tahammül edebilme imkanları da kalmadığı gibi işkencenin
de bir derecesi var. Öyle bir hále geldim ki ne isteyeceğimi bilemez oldum.
...Geçen gün ... postacı geldi ve büyükçe bir zarf uzattı. Üstünde cánım
Fenerbahçe Spor Kulübü^nü görünce şaşırdım. Mektubu okuyunca büsbütün
hayretlere düştüm. Kulübün yeni müdürü, sabık reislerinin resmini istiyor!
Salonlarını tezyin (süslemek) için! Kırk küsur senedir böyle bir aláka
görmediğimden şaşırdım ve mütehassis oldum, teessür duydum ve gözlerimden
yaşlar boşandı. Yeni ve eski birer fotoğrafımı, kulüp ázálarıyla çıkmış olan
bir eski resmimi ve göstermiş oldukları aláka dolayısıyla teşekkürlerimi
yazdım ve gönderdim. Yeni reisin ismi de Faruk olduğundan, adaşlık hasebiyle
bir sempati doğmuş olacak! Bana gönderdikleri kulübün ismi, işareti ve
arkasına yazdıkları beni çok mütehassis etti: ^Kulüp erkánı, eski reislerine
saygılarını sunarlar.^ Şimdi resim çerçeveye geçmiş halde yanımda duruyor.
^Muhterem Beyefendi^ diye yazmalarına dikkat bile etmedim. Çünki,
bilmediklerinden! Bundan birkaç sene evvel de biri bana kezá ^Beyefendi^
diye hitap edince ^Affedersiniz ama ben efendi değilim. Öyle olmuş olsa idim
memleketten çıkarılmazdım. Bana çok pahalıya malolan unvanımdan vazgeçmeyin,
rica ederim^ demiştim. Bunu size gülün diye yazıyorum. Gülmeyi bile unutmak
üzereyim ve unutmamaya uğraşıyorum. ...Ömer Faruk"
Osmanlı tahtının várisini haçların arasına defnettik
İSTANBUL^da 1909^da doğan Mehmed Orhan Osmanoğlu, Osmanlı hükümdarı İkinci
Abdülhamid^in torunuydu. 15 yaşındayken ailesiyle beraber sürgüne
gönderildi ve gurbette hayatını kazanmak için otomobil tamirciliğinden
kamyon şoförlüğüne kadar her işte çalıştı.
Orhan Efendi, kendisiyle tanıştığım 1970^lerin sonunda Paris^teki Amerikan
Askeri Mezarlığı^nın bekçiliğini yapıyordu!
Sonra mezar bekçiliğinden 160 dolar aylıkla emekli oldu ve Güney Fransa^nın
Nice şehrine yerleşti. Aramızdaki dostluk seneler geçtikçe arttı ve o
yıllarda Osmanlı Hanedanı^nın "reisi" yani en yaşlı şehzadesi olan Orhan
Efendi^yi 1992 Ağustosu^nda Hürriyet^in davetlisi olarak on günlüğüne
İstanbul^a getirdim. Sekiz dili rahatça konuşabilen ama gözleri artık çok az
gören Orhan Efendi vatanına 68 yıl aradan sonra ilk defa geliyordu ve
gelişi gazetelerin manşetlerinde yer almıştı.
Mehmed Orhan Osmanoğlu, tam 70 senelik sürgününü, Nice^deki tek odalı
evinde 1994^ün 12 Mart akşamı noktaladı. Vefat haberini alır almaz Nice^e
gittim ve çileli şehzadeyi şehrin "Doğu Yakası Mezarlığı"nda toprağa
verdik.
Cemaat, sadece altı kişiydi: *Sultan Abdülmecid^*in soyundan gelen ve
Nice^de yaşayan Melike ve Emire hanımsultanlar, hanımsultanların Katolik
olan Fransız eşleri, Gazi Osman Paşa ile Sultan Abdülhamid^in
torunu Bülent
Osman ve ben... Osmanlı tahtının várisinin cenaze namazını, Melike
*Hanımsultan^ın
şehrin Arap mahallelerinde bulduğu ve Bülent Osman^ın bahşiş vererek
mezarlığa gelmeye binbir güçlükle ikna edebildiği dört Tunuslu kıldı.
Sultan Abdülhamid^*in torunu, Osmanlı Hanedanı^nın sabık reisi ve saltanat
yıllarındaki resmi unvanı "Şehzáde-i civan-baht devletlu necabetlu Mehmed
Orhan Efendi Hazretleri" olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Mehmed Orhan
Osmanoğlu, son uykusunu şimdi Nice^in "Doğu Yakası Mezarlığı"nda,
haçların arasında uyuyor. Haçların mevcudiyetinin sebebi mezarın bulunduğu
yerin Müslümanlar ve Hıristiyanlar tarafından ortaklaşa kullanılan ama
"fakirlere mahsus" bölüm olması ve şehzadenin mali imkánsızlıklar yüzünden ancak
buraya defnedilebilmesi...
.
Sponsorlu Bağlantılar
Murat Bardakçı
Hürriyet 16 Ocak 2006
Sürgün, padişah torunları için ıstırap, sefalet ve sıkıntı ile beraber
hayal ve bekleyiş demekti. Türkiye^ye girişleri yasak olan Son Osmanlılar,
yıllar boyunca memleketten gelecek olan "Artık dönebilirsiniz" haberini
hayal etmişlerdi.
Bu izni bekleyenler arasında Son Halife Abdülmecid Efendi^nin oğlu olan ve
1919 ile 1924 yılları arasında Fenerbahçe Kulübü^nün başkanlığını yapan
Şehzade Ömer Faruk Efendi de vardı.
İşte, sürgündeki şehzadenin 1966^da yazdığı bir mektubunun bazı bölümleri:
Ömer Faruk Efendi, sürgünde bil bağlı olduğu kulübünden "Cánım Fenerbahçe"
diye bahsediyor ve satırlarında kahreden bir vatan hasretini naklediyor.
Kader, Fenerbahçe Kulübü^nün sabık başkanına memleketini bir daha görmeyi
nasib etmeyecek, Ömer Faruk Efendi sürgünde can verecek ve Türkiye^ye ancak
cenazesi gelebilecekti.
BAŞLARKEN
Kanal D^de, önümüzdeki 18 Ocak Çarşamba gününden itibaren benim hazırladığım
dört bölümlük bir belgesel yayınlanacak: "Son Osmanlılar"... Konusunda bir
"ilk" olan bu belgeselde, 1924 Martı^nda Türkiye^den sınırdışı edilen
Osmanlı Hanedanı^nın bazı mensuplarının sürgünde yaşadıkları ve filmlere
bile taş çıkartacak derecede hüzünle yüklü gurbet hayatlarından kesitler yer
alıyor. Üç gün devam edecek olan bu yazı dizisinde, belgeselin tanıtımının
yanı sıra hanedanın kadın mensupları için 28, erkekleri için de tam
50 yıl devam eden bu sürgünün hüzünlü ve şaşırtıcı bazı anlarını
okuyacaksınız.
Sürgün, birçok Son Osmanlı için ıstırap, sefalet ve sıkıntı ama daha da
önemlisi, hayal ve bekleyiş demekti.
Türkiye^ye girişleri yasak olan Son Osmanlılar, yıllar boyunca memleketten
gelecek olan "Artık dönebilirsiniz" haberini hayal etmişlerdi. Bu hayal,
hanedanın kadınları için 28, erkekleri için de tam 50 sene boyunca devam
edecek ve geçen her gün sürgündeki Osmanlılar^a acı, sıkıntı ve hüzün
getirecekti.
Gurbetin getirdiği bütün bu acıları çekerken memlekete dönebilme hasretiyle
yanan Son Osmanlılar^ın arasında Şehzade Ömer Faruk Efendi de vardı.
Ömer Faruk Efendi, Son Halife Abdülmecid Efendi^nin oğluydu.
İstanbul^da, 1898^de doğdu. Almanya^da Potsdam Askeri Akademisi^ni bitirdi,
ilk dünya savaşında Verdun cephesinde savaştı, sonra Türkiye^ye döndü ve bir
kuzeniyle, zamanın hükümdarı Sultan Vahideddin^in kızı Sabiha Sultan ile
evlendi ve üç çocukları oldu: Neslişah, Hanzade ve Neclá sultanlar...
Şehzade, 1919^da Fenerbahçe Kulübü^nün başkanlığına seçildiğinde henüz 21
yaşındaydı. Başkanlığı 1924 Martı^na, hanedanın bütün mensuplarıyla beraber
Türkiye^den sürgüne gönderilmesine kadar, beş sene devam etti.
Faruk Efendi, memleketini bir daha göremedi. Sürgünü tam 45 sene boyunca
yaşadı ve hayata ailenin erkeklerine memlekete dönebilme izninin
verilmesinden beş yıl önce, 1969^da Kahire^de, memleket ve İstanbul hasreti
içerisinde veda etti. Mezarı yıllar sonra, Ankara^nın "sessizce
nakledilmesi şartıyla" verdiği özel bir izinle Türkiye^ye getirildi ve
gurbette can veren şehzadenin naaşı, Cağaloğlu^ndaki Sultan Mahmud
Türbesi^ne defnedildi.
Aşağıda, Şehzade Ömer Faruk Efendi^nin Kahire^den 1966^nın 20 Temmuz günü
İstanbul^da yaşayan dostu meşhur tarihçi İsmail Hami Danişmend^e
gönderdiği mektubun Fenerbahçe ile ilgili kısımları yer alıyor. Şehzade,
mektubunda seneler önce başkanlığını yaptığı Fenerbahçe Kulübü^nün o zamanki
başkanı Faruk Ilgaz^dan bir mektup aldığını söylüyor, kulübün kendisini
hatırlamasından duyduğu memnuniyeti anlatıyor ve gözyaşlarını tutamadığını
yazıyor.
Sürgündeki şehzadenin mektubunun sonlarındageçen "Beyefendi" bahsini biraz
açayım: Ömer Faruk Efendi şehzadelere "Efendi hazretleri" diye hitap
edilmesi gerektiği halde kulüpten gelen mektupta kendisine "Muhterem
Beyefendi" dendiğini yazıyor ama Fenerbahçe aşkından dolayı bu protokol
hatasına önem vermediğini anlatıyor...
CANIM FENERBAHÇE
İşte, Şehzade Ömer Faruk Efendi^nin Fenerbahçe^den bahsettiği mektubunun
bazı bölümleri: "Pek muhterem beyefendi,
...İçimden, bu sene bir kavuşma senesi olacak diye geldi! Sonra, o kavuşma
kim ile? Sevgili vatanım ve 15 senedir görmediğim çocuklar ile mi, yoksa
toprak ile mi diye düşündüm!
...^Maneviyatınızı bozmayın, ye^se kapılmayın^ buyuruyorsunuz ama buna imkán
kaldı mı? İnsan taştan çelikten olsa yine dayanmaz! Kaçıncı senedir bu
tahammülümüz! Artık tahammül edebilme imkanları da kalmadığı gibi işkencenin
de bir derecesi var. Öyle bir hále geldim ki ne isteyeceğimi bilemez oldum.
...Geçen gün ... postacı geldi ve büyükçe bir zarf uzattı. Üstünde cánım
Fenerbahçe Spor Kulübü^nü görünce şaşırdım. Mektubu okuyunca büsbütün
hayretlere düştüm. Kulübün yeni müdürü, sabık reislerinin resmini istiyor!
Salonlarını tezyin (süslemek) için! Kırk küsur senedir böyle bir aláka
görmediğimden şaşırdım ve mütehassis oldum, teessür duydum ve gözlerimden
yaşlar boşandı. Yeni ve eski birer fotoğrafımı, kulüp ázálarıyla çıkmış olan
bir eski resmimi ve göstermiş oldukları aláka dolayısıyla teşekkürlerimi
yazdım ve gönderdim. Yeni reisin ismi de Faruk olduğundan, adaşlık hasebiyle
bir sempati doğmuş olacak! Bana gönderdikleri kulübün ismi, işareti ve
arkasına yazdıkları beni çok mütehassis etti: ^Kulüp erkánı, eski reislerine
saygılarını sunarlar.^ Şimdi resim çerçeveye geçmiş halde yanımda duruyor.
^Muhterem Beyefendi^ diye yazmalarına dikkat bile etmedim. Çünki,
bilmediklerinden! Bundan birkaç sene evvel de biri bana kezá ^Beyefendi^
diye hitap edince ^Affedersiniz ama ben efendi değilim. Öyle olmuş olsa idim
memleketten çıkarılmazdım. Bana çok pahalıya malolan unvanımdan vazgeçmeyin,
rica ederim^ demiştim. Bunu size gülün diye yazıyorum. Gülmeyi bile unutmak
üzereyim ve unutmamaya uğraşıyorum. ...Ömer Faruk"
Osmanlı tahtının várisini haçların arasına defnettik
İSTANBUL^da 1909^da doğan Mehmed Orhan Osmanoğlu, Osmanlı hükümdarı İkinci
Abdülhamid^in torunuydu. 15 yaşındayken ailesiyle beraber sürgüne
gönderildi ve gurbette hayatını kazanmak için otomobil tamirciliğinden
kamyon şoförlüğüne kadar her işte çalıştı.
Orhan Efendi, kendisiyle tanıştığım 1970^lerin sonunda Paris^teki Amerikan
Askeri Mezarlığı^nın bekçiliğini yapıyordu!
Sonra mezar bekçiliğinden 160 dolar aylıkla emekli oldu ve Güney Fransa^nın
Nice şehrine yerleşti. Aramızdaki dostluk seneler geçtikçe arttı ve o
yıllarda Osmanlı Hanedanı^nın "reisi" yani en yaşlı şehzadesi olan Orhan
Efendi^yi 1992 Ağustosu^nda Hürriyet^in davetlisi olarak on günlüğüne
İstanbul^a getirdim. Sekiz dili rahatça konuşabilen ama gözleri artık çok az
gören Orhan Efendi vatanına 68 yıl aradan sonra ilk defa geliyordu ve
gelişi gazetelerin manşetlerinde yer almıştı.
Mehmed Orhan Osmanoğlu, tam 70 senelik sürgününü, Nice^deki tek odalı
evinde 1994^ün 12 Mart akşamı noktaladı. Vefat haberini alır almaz Nice^e
gittim ve çileli şehzadeyi şehrin "Doğu Yakası Mezarlığı"nda toprağa
verdik.
Cemaat, sadece altı kişiydi: *Sultan Abdülmecid^*in soyundan gelen ve
Nice^de yaşayan Melike ve Emire hanımsultanlar, hanımsultanların Katolik
olan Fransız eşleri, Gazi Osman Paşa ile Sultan Abdülhamid^in
torunu Bülent
Osman ve ben... Osmanlı tahtının várisinin cenaze namazını, Melike
*Hanımsultan^ın
şehrin Arap mahallelerinde bulduğu ve Bülent Osman^ın bahşiş vererek
mezarlığa gelmeye binbir güçlükle ikna edebildiği dört Tunuslu kıldı.
Sultan Abdülhamid^*in torunu, Osmanlı Hanedanı^nın sabık reisi ve saltanat
yıllarındaki resmi unvanı "Şehzáde-i civan-baht devletlu necabetlu Mehmed
Orhan Efendi Hazretleri" olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Mehmed Orhan
Osmanoğlu, son uykusunu şimdi Nice^in "Doğu Yakası Mezarlığı"nda,
haçların arasında uyuyor. Haçların mevcudiyetinin sebebi mezarın bulunduğu
yerin Müslümanlar ve Hıristiyanlar tarafından ortaklaşa kullanılan ama
"fakirlere mahsus" bölüm olması ve şehzadenin mali imkánsızlıklar yüzünden ancak
buraya defnedilebilmesi...
.
Son düzenleyen Kral_Aslan; 31 Ocak 2008 12:57
Biyografi Konusu: Ömer Faruk Osmanoğlu nereli hayatı kimdir.
Hayatın ne anlamı var.. Yanımda sen olmayınca....