(1863-1938)
Zengin bir köylü ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Gabriele D'annunzio, ilköğrenimini Roma'da tamamladı. 1881 yılından itibaren serbest yazarlık, gazetecilik ve siyasetle uğraşmaya başladı. D'Annunzio'nun yaşama üslubu, halksal olan her şeyi hor gören, yalnızca kendine ön haklar tanıyan, iktisadi bakımdan güçsüzlere ve ezilenlere güç ve baskı kullanmayı onaylayan, aristokratik bir estetizmin damgasını taşır. 1. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında giriştiği şovenist propagandayı daha da ilerletmiş ve askeri eylemlere katılmıştır. Viyana üstünden uçarak Fiume'nin alınışına katıldığı sırada gözünü kaybederek kendinden söz ettirdi. 1924'ten sonra Montenevoso Prensi oldu. Faşistlerin iktidara gelişini büyük bir coşkuyla selamlarken Mussolini'yi kendi milliyetçi görüşlerinin uygulayıcısı olarak gördü. Edebi yaratımlarında ise, D'Annunzio, Avrupa'daki çökmüş sanatın çok yönlü anlatım araçları ile temalarını kendinde özümsemesini bilmiştir. İç yaşantı ile seçimde bulunma ilkesinden yoksun olması yüzünden, sanatı genellikle eklektik ve parlak, dili ise insani sıcaklıktan uzak kalmıştır. "İlkbahar", "Yeni Şarkılar" ve "Bakire Toprak" adlı eserlerinde olduğu gibi gençlik şiirleri de Carducci ile Verizmo'nun etkisinde yazılmış olup yer yer melankoliye karşın sağlıklı ve anlamlı bir canlılık gösterir.
D'Annunzio'nun, Fransız natüralizminin toplumsal içeriğini gözetmeksizin, yalnızca teknik-üslup özelliklerini kendisine örnek olarak alan ilk düzyazı çalışmaları, kendi memleketinden motifler işler. D'Annunzio, ilerleyen yıllarda kendi döneminin moda akımlarına peş peşe öykündükten sonra, en sonunda Nietzche'nin üst-insan felsefesini kabullenir. Buradan ulusal önder olarak şairin rolü ile ayrıcalıklı kişilerin ahlakdışı kalmaya haklı oldukları görünüşünü çıkaran yazar, yapıtlarını da bu görüş üzerine kurmaya özen gösterir. "Taştan Genç Kadınlar", "Ateş" gibi yapıtlarından da anlaşıldığı üzere hiçbir yapıtında güçlü bir yapıya, doğrudan eyleme ve insani kişiliklere rastlanmaz.
Şiir yaratımlarının doruk noktasını üç kitaplık "Şarkılar" oluşturur. Şair burada dil ve ölçü araçlarını ince bir biçimde kullanır. Tragedyaları ise, dramatik bir anlayış olmaksızın ard arda getirilmiş şatafatlı tablolardan oluşur. D'Annunzio'nun kamu gözünde olağanüstü bir başarıya ulaşmasının asıl nedeni, İtalya'nın iktisadi ve siyasal güçsüzlüğüyle yüz yüze kalmış bir İtalyan burjuvazisinin hastalıklı bir şekilde abartılmış beklentilerine, ulusal bir büyüklük ve bireysel bir kendini doğrulayış kazandırmış olmasından kaynaklanır. Faşizmin, milliyetçiliğin ve sömürgeciliğin geride bırakılmasından sonra, bu düşüncelere bel bağlayan yazarın da saygınlığı tartışılır olmuştur.
Gabriele D'Annunzio'nun edebiyat tarihine en büyük katkısı sanattan ve eleştirel gerçeklikten edindiği deneyimleri, İtalyan edebiyatının bölgesel geri kalmışlığının aşılmasında kullanmış olmasıdır. Yazar 1938'de Gordone'da yaşamını yitirmiştir.
Eserleri
Roman: Masumlar (L'lnnocenti, 1891), Ölümün Zaferi (Trionfo della morte, 1893), Taştan Genç Kadınlar (Le vergini delle rocce, 1896), Ateş (II Fuoco, 1900), Ölümün Bakışı (Contemplazione della morte, 1913), Solus ad solam (1939)
Şiirler: İlkbahar (Primo vere, 1878), Yeni Şarkılar (Canto novo, 1882), Şiirsel Intermezzo (Intermezzo di rime, 1883), Bakire Toprak (Terra vergine, 1884), Roma Elejileri, 1892), Şarkılar (Laudi, 1903-1904), Alcyone (1904),
Öyküler: Pescara Öyküleri (Novelle della Pescara, 1902), Belki Evet Belki Hayır (Force che si, forse che no, 1909)
Oyunları: Ölü Kent (La citta morte, 1897), La Gioconda (1898), Francesca di Rimini (1901), Iorio'nun Kızı (La figlia di Iorio, 1904), Gemi (La nave, 1907)
Zengin bir köylü ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Gabriele D'annunzio, ilköğrenimini Roma'da tamamladı. 1881 yılından itibaren serbest yazarlık, gazetecilik ve siyasetle uğraşmaya başladı. D'Annunzio'nun yaşama üslubu, halksal olan her şeyi hor gören, yalnızca kendine ön haklar tanıyan, iktisadi bakımdan güçsüzlere ve ezilenlere güç ve baskı kullanmayı onaylayan, aristokratik bir estetizmin damgasını taşır. 1. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında giriştiği şovenist propagandayı daha da ilerletmiş ve askeri eylemlere katılmıştır. Viyana üstünden uçarak Fiume'nin alınışına katıldığı sırada gözünü kaybederek kendinden söz ettirdi. 1924'ten sonra Montenevoso Prensi oldu. Faşistlerin iktidara gelişini büyük bir coşkuyla selamlarken Mussolini'yi kendi milliyetçi görüşlerinin uygulayıcısı olarak gördü. Edebi yaratımlarında ise, D'Annunzio, Avrupa'daki çökmüş sanatın çok yönlü anlatım araçları ile temalarını kendinde özümsemesini bilmiştir. İç yaşantı ile seçimde bulunma ilkesinden yoksun olması yüzünden, sanatı genellikle eklektik ve parlak, dili ise insani sıcaklıktan uzak kalmıştır. "İlkbahar", "Yeni Şarkılar" ve "Bakire Toprak" adlı eserlerinde olduğu gibi gençlik şiirleri de Carducci ile Verizmo'nun etkisinde yazılmış olup yer yer melankoliye karşın sağlıklı ve anlamlı bir canlılık gösterir.
Sponsorlu Bağlantılar
D'Annunzio'nun, Fransız natüralizminin toplumsal içeriğini gözetmeksizin, yalnızca teknik-üslup özelliklerini kendisine örnek olarak alan ilk düzyazı çalışmaları, kendi memleketinden motifler işler. D'Annunzio, ilerleyen yıllarda kendi döneminin moda akımlarına peş peşe öykündükten sonra, en sonunda Nietzche'nin üst-insan felsefesini kabullenir. Buradan ulusal önder olarak şairin rolü ile ayrıcalıklı kişilerin ahlakdışı kalmaya haklı oldukları görünüşünü çıkaran yazar, yapıtlarını da bu görüş üzerine kurmaya özen gösterir. "Taştan Genç Kadınlar", "Ateş" gibi yapıtlarından da anlaşıldığı üzere hiçbir yapıtında güçlü bir yapıya, doğrudan eyleme ve insani kişiliklere rastlanmaz.
Şiir yaratımlarının doruk noktasını üç kitaplık "Şarkılar" oluşturur. Şair burada dil ve ölçü araçlarını ince bir biçimde kullanır. Tragedyaları ise, dramatik bir anlayış olmaksızın ard arda getirilmiş şatafatlı tablolardan oluşur. D'Annunzio'nun kamu gözünde olağanüstü bir başarıya ulaşmasının asıl nedeni, İtalya'nın iktisadi ve siyasal güçsüzlüğüyle yüz yüze kalmış bir İtalyan burjuvazisinin hastalıklı bir şekilde abartılmış beklentilerine, ulusal bir büyüklük ve bireysel bir kendini doğrulayış kazandırmış olmasından kaynaklanır. Faşizmin, milliyetçiliğin ve sömürgeciliğin geride bırakılmasından sonra, bu düşüncelere bel bağlayan yazarın da saygınlığı tartışılır olmuştur.
Gabriele D'Annunzio'nun edebiyat tarihine en büyük katkısı sanattan ve eleştirel gerçeklikten edindiği deneyimleri, İtalyan edebiyatının bölgesel geri kalmışlığının aşılmasında kullanmış olmasıdır. Yazar 1938'de Gordone'da yaşamını yitirmiştir.
Eserleri
Roman: Masumlar (L'lnnocenti, 1891), Ölümün Zaferi (Trionfo della morte, 1893), Taştan Genç Kadınlar (Le vergini delle rocce, 1896), Ateş (II Fuoco, 1900), Ölümün Bakışı (Contemplazione della morte, 1913), Solus ad solam (1939)
Şiirler: İlkbahar (Primo vere, 1878), Yeni Şarkılar (Canto novo, 1882), Şiirsel Intermezzo (Intermezzo di rime, 1883), Bakire Toprak (Terra vergine, 1884), Roma Elejileri, 1892), Şarkılar (Laudi, 1903-1904), Alcyone (1904),
Öyküler: Pescara Öyküleri (Novelle della Pescara, 1902), Belki Evet Belki Hayır (Force che si, forse che no, 1909)
Oyunları: Ölü Kent (La citta morte, 1897), La Gioconda (1898), Francesca di Rimini (1901), Iorio'nun Kızı (La figlia di Iorio, 1904), Gemi (La nave, 1907)
Son düzenleyen KisukE UraharA; 24 Nisan 2009 20:04
Biyografi Konusu: Gabriele D'annunzio nereli hayatı kimdir.
Gerçekçi ol imkansızı iste...