André Malraux (1901-1976) Fransız romancı, sanat tarihçisi ve devlet adamıdır.
1922'de bir Khmer tapınağını görmek amacıyla Kamboçya'ya gitti. Tapınağın kabartmalarını sökmek suçundan bir süre hapis yattı. Burası,Malraux'un sömürge karşıtı düşüncelerinin geliştiği yer oldu. Güneydoğu Asya'da L'lndochine Enchainee adlı gazeteyi kurdu. Daha sonra Çin'e geçerek Devrimci eylemlerde bulundu.1929'da Afganistan ve İran'da, 1934'te Arabistan Yarımadası'nda incelemelerde bulundu. 1945'te Roman yazmayı bırakarak Sanat Tarihine yöneldi. 1958-1968 arasında Fransa'da Kültür Bakanı olarak görev yaptı. Çağın felsefi ve ideolojik yapısını sorgulayan Malraux'nun yapıtlarında, burjuva toplumuyla ve bu toplumda yaşayan bireylerin varoluşsal sorunlarıyla bir hesaplaşmasını görürüz.Sponsorlu Bağlantılar
En önemli eseri Dünya klasikleri arasında bulunan (La Condition Humaine) İnsanlık Durumu'dur (1933).
André Malraux, 1976 kasımında öldüğünde, cenaze törenine iki kırmızı çelenk gelir. Biri, hiçbir zaman üyesi olmadığı Fransız Komünist Partisi'nden; biri de, öğle yemeklerini yediği, Grand Palais yakınlarındaki Lasserre adlı lokantadan. Ama Lasserre, bu en muteber müdavimine duyduğu saygıyı daha sağlığında, entrée'ler arasına pigeon André Malraux'yu katarak göstermiştir. Fransa'nın ilk romantik yazarlarından Chateaubriand'ın adı çok önceleri Paris restoranlarının yemek listelerine girmemiş olsaydı, Malraux, adını bir yemeğe veren ilk edebiyatçı mı olacaktı, bilinmez.
Malraux'nun 75 yıllık hayatı, sözcüğün gerçek anlamında dolu dolu yaşanmış ömürlerden biridir herhalde. 21 yaşında, bir arkeoloji bülteninde keşfedildiğini okuduğu bir Khmer tapınağını görmek için, Paris'ten kalkıp Kamboçya ormanlarına kaç kişi gider? Tapınağın kabartmalarını söküp aldığı için başkent Phnom Penh'de hapse atılan delikanlı Malraux'nun koyu bir sömürge karşıtı ve toplumsal değişim yanlısı olmasında, "Zincire Vurulmuş Hindiçini" diye bir gazete çıkarmasında, hapishanede Fransız sömürge yetkililerinden gördüğü kötü muamelenin ne ölçüde payı olmuştur?
Arabistan Yarımadası'ndaki Rubü'l -Hali Çölü üstünde uçakla incelemelerde bulunurken, Sabâ melikesi Belkıs'ın efsanevî kenti olduğunu ileri sürdüğü eski bir kent bulduğunda, 33 yaşındadır. O sıralar, Batı'nın Çekiciliği ve Fatihler gibi iki romanı ardında bıraktığı yetmezmiş gibi, İnsanlık Durumu ile Goncourt Ödülü'nü almış, Fransa'nın önde gelen romancıları arasına girmiştir. 1935'te, bir komünistin Nazilerce acımasızca hapsedilmesini konu alan Aşağılanma Zamanı adlı kısa romanını yayımladığında, dünya kamuoyu henüz toplama kamplarının varlığından habersizdir.
Ertesi yıl, İspanya İç Savaşı patlak verince, Cumhuriyetçiler'e katılır, uluslararası bir hava filosu kurar Malraux. Bir yıl sonra, İspanya deneyimini dile getirdiği Umut romanı yayımlanacak ve yazarın kendisi tarafından beyazperdeye aktarılacaktır.
Ardından, II. Dünya Savaşı yılları. Bir Fransız tank birliğine yazılır; yakalanırsa da, kaçmayı başararak Direniş'e katılır. Almanlar tarafından vurularak yakalanır, Fransız İç Güçleri'nce kurtarılır; Özgür Fransa tugayını kurar. Alsace cephesinde General De Gaulle ile tanışması, bundan sonraki hayatında önemli bir rol oynayacaktır.
Savaşın bitiminde kısa bir süre haberleşme bakanlığı yaptıktan sonra, Kuzey Fransa'da Boulogne'daki villasına çekilerek, sanat tarihi ve eleştirisine yönelir. Sanat Psikolojisi adlı yapıtının gözden geçirilmiş biçimi olan Sessizliğin Sesi'nde, bütün ülke ve dönemlere eğilen, ayrıntılı belgelerle dolu bir sanat tarihi yazacaktır. Malraux'ya göre, estetik üstüne düşünceler, tıpkı romanlarında dile getirdiği eylem felsefesi gibi, insanın yazgısını sorgulayışının ve verdiği yanıtların bir parçasıdır; sanat, yaratıcılığın en üstün anlatımıdır ve insanın içinde bulunduğu anlamsızlığı, değersizliği aşmasını sağlar. Malraux, bu yaklaşımını, Dünya Heykel Sanatının Düşsel Müzesi ve Tanrıların Değişimi'nde de sürdürecektir.
I. Dünya Savaşı'nda 13, Ekim Devrimi'nde 16, İspanya İç Savaşı'nda 35, II. Dünya Savaşı'nda 38 yaşında olan Malraux, 20. yüzyılın üç çeyreğini düşünerek, savaşarak, yöneterek ve yazarak kat etmiştir: Siyasal eylemci, romancı, sanat tarihçisi, eleştirmen, kültür bakanı, havacı, asker ve daha neler neler. Belki de, onun için en doğrusunu, resim sanatı üstüne bir sohbetten sonra Jacqueline Kennedy söylemiştir:
"Tam bir Rönesans insanı!"Malraux üzerine yazılmış en önemli yaşam öykülerinden birinin, Jean Laconture'ün 1973'te yayımlanan André Malraux'su olduğu söylenir.
Kimi yazarlar, yalnızca yapıtlarıyla etkiler okurları. Kimi yazarların hayatı, yapıtlarından daha çok ilgisini çeker insanların. Malraux ise, muhtemelen okurları, hem birkaç kişilik yaşanmış hayatı, hem de bu hayata eşlik eden kitaplarıyla derinden sarsmış pek az yazardan biriydi. Bu yüzden, en iyisi, onun iki özyaşam öyküsünü, Karşı Anılar ile Devrilen Meşeler'i okumaktır belki de.
İnsanlık Durumu
İnsanlık Durumu, Şanghay kentinin 1927 yılında milliyetçi Kuomintang ordularınca ele geçirilmesi sonrasında, şehirde yaşanan komünist direnişin hikâyesini anlatır. Başkent Pekin’in ve bütün ülkenin geleceğini belirleyen birkaç günlük süreç komünist liderleri ölüme götürürken, işçi kalabalıklarını da teslimiyet dolu bir acze sürükler. Yaşanan kitlesel trajedi, aynı zamanda bireyin çıkmazını da yansıtır: Anlamdan yoksun felaketler çağında yaşayan insanın en büyük uğraşı, hayatını anlamlı kılma çabasıdır. Ortak bir ülkü etrafında kenetlenseler de, insan olmanın mutlak yalnızlığından kaçamayan roman kahramanlarının her biri, erdemleriyle olduğu kadar zaaflarıyla da hayat karşısında bir tavrı temsil eder. Yirminci yüzyılın en önemli yazarları arasında sayılan André Malraux, Goncourt Ödülü kazanan ve kendisini dünya çapında üne kavuşturan romanını yazarken esas amacının, “insanların kendilerinde fark edemedikleri asaleti tasvir etmek” olduğunu söylemiştir.