ARAPÇA
a. Yaklaşık yüz milyon kişi tarafından konuşulan sami dili (Afrika’nın kuzeyi, Yakın Doğu, Arabistan vb.).(Bk ansikl. böl.)
♦ sıf, Arapçaya özgü, arapçayla ilgili şey için kullanılır: Arapça şarkılar dinlemek. Arapça yayınlar. Arapça kurallar.
—ANSİKL »Toplumsalve tarihsel toplu bakış. Genel olarak "arapça" adıyla anılan dil, gerçekte üç değişik dilsel gerçeklik içerir. Orta Arabistan'da ilk önce oluşan dil sami kökenliydi ve bu dil gelişerek, son biçimine Kuran'da kavuştu (İ S. 612-632). Bu dilin yazgısı, arap-İslam imparatorluğunun tarihine sıkı sıkıya bağlı kaldı. Yaklaşık altı yüzyıl boyunca, PireneTerden Endonezya'ya dek uzanan bir alanda Araplar'ın sağladığı kültürel, bilimsel ve siyasal üstünlük, arapçayı dünyanın önde gelen başlıca dillerinden biri durumuna getirdi. Gerileme XIII. yy.’ın ortalarına doğru, önce Kurtuba'nın (1236), sonra da Bağdat’ın (1258) düşüşüyle başladı ve arapça konuşan ülkeler de dahil olmak üzere, tüm İslam imparatorluğunun başına arap olmayan etnik grupların geçmesiyle sürdü. Türkler’in Şam'a (1516), Kahire'ye (1517) ve Tunus’a (1534) girmesiyle, arapçanın kurumsal gücü büyük ölçüde kaybolmuştu ve Arap yarımadasıyla Fas’ın dışında, müslüman dünyanın bütün toprakları üzerinde egemen olduğu birçok yerde tümden yok oldu. Dinbilim fakültelerinde (özellikle Kahire'deki el- Ezher fakültesi'nde) ve Kuran okullarında öğretimi sürdürülse de, arapça önemli ölçüde eskimiş bir dil durumuna gelmiştir ve değişik lehçeler ve azınlık dilleri, gündelik dil düzleminde de halk söylemi düzleminde de günden güne artan bir biçimde etkinlik kazanmaya başlamıştır.
Araplaştırılmış ülkeler kısa sürede büyük ölçüde çiftdilli oldular. Bu durum, değişik arap kabilelerindeki lehçe çeşitliliğinden olduğu kadar arapçanın zamanla etkisiz kıldığı dillerden de kaynaklanır. Konuşma dili ile yazı dili arasındaki ayrılık, siyasal denge ve kültürel tutarlılık dönemlerinde en aza inse de, sömürgeleştirmeyle belirginlik kazanır ve sesbilgisel, söz- dizimsel, sözcüksel ve anlamsal açılardan “standart''arapçadan ayrılan dizgelere dönüşür. Lehçeler, özellikle Mısır'da ve Doğu Akdeniz kıyı ülkelerinde olmak üzere önemli bir edebiyatın ortaya çıkmasına neden oldu. Bununla birlikte, bu lehçelerin yazılı bir biçimde yayılması önemli ölçüde engellenmiş, öğretimleri birkaç yer dışında, tümüyle arap dünyasının dışında gerçekleştirilmiştir.
XIX. yy. ortalarına doğru, öncelikle Akdeniz’in doğusundaki ülkelerde (Filistin, Lübnan, Suriye) baş gösteren ulusçu hareket, arapçanın kurumsal saygınlığını yeniden sağladı. Doğrudan doğruya klasik arapçadan türeyen, ancak bu dilden, kullanım koşulları bakımından ve bir takım sözcük ve tonlama farklarından gözle görülür biçimde ayrılan ortak bir dil, zamanla hem yazılı basının, haber bültenlerinin, siyasal tartışmaların, üniversite düzeyindeki yazışmaların, bilimsel ve uygulayımsal metinlerin dili ve araplığı benimseyen tüm ülkelerde yazınsal metinlerin büyük bir bölümünün dili durumuna geldi. Bu “orta” ya da “yeni” denen arapça, tüm arap ülkelerinde aynıdır ya da çok az farklılık gösterir, ama gerçekte, konuşma dili ve gündelik yaşam dili değildir.
Öte yandan, tiyatroda, sinemada, televizyonda ve radyoda kurgu kahramanları ve siyasal ya da dinsel amaçlı olmayan yayınlara katılanlar hemen hemen yalnızca ülkede egemen olan ağızla, bir başka deyişle, genellikle başkentte geçerli olan ağızla konuşurlar.
Hem kendi aralarında ayrılıklar bulunan, hem de yazı arapçasından farklı olan lehçese! dillerin varlığı ender olarak tartışılsa da yazı arapçasının tarihsel ve dilbilimsel betimlenmesi ve sınırlandırılması, ateşli tartışmalara konu olmaktadır. Arapça konuşanların büyük bir bölümüne göre, arapça birdir, bölünmez ve değişmez. Gerçekten de günümüzde, yaklaşık yüz milyon kişiyi birleştiren ulusal, kültürel ve tarihsel bir birliğin başlıca etkenlerinden biri de budur
Büyük bir bölümü belirli bir kadroyla ve dolaylı ya da dolaysız olarak Yakındoğu'dan gelen programlara göre gerçekleştirilen zorunlu öğretimin yaygınlaştırılması, görsel-işitsel basının parlak başarısı ve sinemanın olağanüstü canlılığı, yalnızca arap dünyasında pazar bulabilen müziğin büyük önemi, çağdaş arapçayı, geniş çaplı bildirişim lehçelerine yaklaştırdı.
Bu lehçeler, arapçanın yapısına uymayan özelliklerini giderek yitirdiler: Mısır'da, Lübnan'da, Libya’da, Suriye’de ve Irak’ta İngilizce, fransızca ya da İtalyanca kökenli terimlerin kullanılmamasına yönelik bir eğilim baş gösterdi ve bu amaçla Radio -Alger (Cezayir Radyosu), tarafından bir kampanya başlatıldı. Öte yandan, eğitim görmüş kimselerin, doğru saydıkları “standart" arapçaya ters düşen birtakım deyişleri düzeltmeye eğilimli oldukları da görülmektedir.
Yeni arapçanın yapısı.
Arapçanın sesçil dizgesi 28 ünsüz içerir (bunlardan ikisi [y] ve [v] ve üç ünlü [a,i,u), kısa ya da uzun olabilirler).Arapçaya sesçil özgünlüğünü kazandıran bir dizi sese, "tumturaklı" adı verilen ünsüzlerde rastlanır. Bunlar: şSd (ıslıklı, dişetsil, ötümsüz, gırtlaksıllaşmış), zâd (kapantılı, dişsil, ötümlü, gırtlaksıllaşmış), ta (kapantılı, dişsil, ötümsüz, gırtlaksıllaşmış), zâ (sızıcı, dişsil, ötümlü, gırtlaksıllaşmış), kâf (kapantılı, artdamaksıl, ötümsüz, gırtlaksıllaşmış) gırtlaksılarıdır. Ayrıca, hâ (sızıcı, ötümsüz) ve'ayn (sızıcı, ötümlü) boğazsıllarını da burada saymak gerekir. Araplar dillerini âSd dili olarak adlandırırlar. Gerçekte, bu ünsüz ile yukarıda adı anılan iki boğazsıl, arap dünyasında hiçbir değişkenlik göstermezler. Diğer tumturaklı ünsüzler ve birkaç başka ünsüz için durum aynı değildir. Örneğin, cim, Mısır başta olmak üzere bir takım ülkelerde (hem yeni arapçada hem de lehçelerde) kapantılı, artdamaksıl, ötümlü bir özellik sunarken, diğer arap ülkelerinin çoğunda kapantılı, damaksıl, ötümlü bir ünsüzdür.
Geleneksel arapça sözlüklerde her madde başı iki,üç (en yaygını da budur) ya da dört ünsüzün birleşimiyle oluşan bir kökün karşılığıdır. Düzenli türetme kuralları, oluşturucu ünsüzlerin ve ünlülerin bu kökenlere eklenmesiyle bir dizi kalıp elde etmeyi sağlar; bu kalıplarda kök, ada, fiile ya da değişkene dönüşür. Dilbilgisel gelenek, on beş fiil kalıbı ortaya çıkarmış, bunlardan klasik dönemde bile az rastlanan beşi yeni arapçada ortadan kalkmıştır. Aynı gelenek bu kalıplarla adsal biçimlerden ya da uygun değişkenlerden ikisi arasında göreceli bir düzenlilik sunan türetme bağıntıları kurmuştur. Birçok kalıbın kategoriye ilişkin tek bir açıklaması olduğundan, arapçanın tüm dilbilgisini yalnızca biçimbilimden kalkarak açıklama ve betimleme eğilimi ağır basmıştır. Sözdizimsel nitelikli bilgilerin kalıpların biçimine eklenmesi, kimilerine göre, bunların ünlüleşmelerini bile öngörmeye olanak sağlayabilir. Arap yazısında ünlüler yalnızca ayırt edici göstergelerle belirtilir; bunlar da genellikle kullanılmazlar, ancak ters anlamlara engel olmak için kaçınılmaz olanları kullanılır. Anadili arapça olan bir kimse, ortaöğreniminin bitiminden iki ya da üç yıl önce ayırt edici göstergelere gerek duymadan bir metni doğru bir biçimde ünlüleştirebilir. Ancak, bu kural ne denli geniş kapsamlı olursa olsun yine de görece bir nitelik sunar. Kimi kalıpların, bir biçimin değerinin açık seçik yorumlanmasına olanak sağladığı doğrudur. Ancak bunun yanı sıra kalıbın, belirli bir yorumlamada (örneğin yaptırım ya da pekiştir mede) özgün nitelik kazandığı durumlara da sık rastlanır. Ayrıca, hiçbir şey biçimbilimsel kurallara uyârak yapılacak bir türetmeyi engellemese de, kullanım, çağdaş üretimlerde somut bir biçimde gerçekleştirilen türetmelerin sınırlı olarak benimsendiğini göstermektedir; üstelik bu benimsenme, ülkeden ülkeye değişken bir nitelik sunar.
Arapçada fiil dizgesinde iki zaman vardır: mazi ("geçmiş”, bitmişlik) ve muzari (“benzeyen", bitmemişlik, geleceklik). Bunların edilgen biçimi, etkeninden yalnızca bir ses değişimi ile ayrılır. Örneğin ketebe: yazdı, kûtibe: yazıldı; daraba: dövdü, duribe: dövüldü, basıldı; yaktubu: yazar, yuktebu: yazılır, vb Bitmemiş zaman, sözdizimsel konumuna göre bildirme kipinin şimdiki zamanı, sıfatfiil ya da isteme kipi işlevlerini üstlenebilir; bir önek yardımıyla gelecek zamanı anlatabilir. Öte yandan bu biçimler, koşacın bitmişlık ya da bıtmemişlik zamanıyla bırleşerek bileşik geçmiş zamanlara ya da gelecek zamana ve birtakmı kıpsel biçimlere eşdeğer biçimler oluştururlar. Etken ortacın kullanımı ve yorumu, sözkonusu fiilin gjı ünüşsel türüne bağlıdır (fiilin yetkinlik belirten bir anlama yönelik olup olmaması durumu). Genel bir deyişle, arapça zaman ve kiplik kavramlarını, özü bakımından görünümsel değerler içeren biçimlerin gerçekleşmesi ve birleşmesiyle belirtir.
Fiil, ad ve adıllar iki türe (eril ve dişil) ve üç sayıya ayrılırlar (tekil, ikil ve çoğul).
Birkaç yıldan beri çağdaş betimleme yöntemleriyle (özellikle dağılımsal ve dönüşümsel yöntemlerle) gerçekleştirilen eğitim yaygınlık kazanmış, ama daha çok, ayrıntılara ve lehçelere yönelmiştir. Çağdaş arapçanın genel nitelikli bilimsel incelenmesi, anadili arapça olan birçok konuşucunun bu dilde üretilen söylemleri benimsemede doğal dilsel sezgiden yoksun olmasıyla ve genellikle, yaşadıkları ülkelere,öğrenim gördükleri kurumuntürüne göre, aynı söylem üzerinde çelişkili yargılarda bulunmaları dolayısıyla önemli ölçüde engellenmektedir.
Bu bakımdan, batı dünyasının başvurduğu başlıca dilbilgisi yapıtı W.Wright’ın A Grammar of the Arabic Language adlı yapıtıdır (1859-1862, yeniden basımı 1974). Bu yapıt, batıda arapçanın dilbilgisi konusunda yazılmış iki yapıtın, Alman Caspari'nin ve Fransız Silvestre de Sacy' nin yapıtlarıyla eski ve çağdaş arap dil- bilgicilerin birtakım çalışmalarının bir birleşimi niteliğindedir.
Yazı
Arapça sağdan sola yazılır. III. yy.’a doğru nabatçadan alınan yazı, günümüzdeki biçimine VIII. yy.'a doğru kavuştu. Arap abecesi, arapçadan başka, bazı değişiklik ve eklemelerle farsça, urdu dili.Sevahili dili ve yakın bir zamana kadar havsa dili için de kullanıldı. Arap abecesi X yy.'dan XX. yy.'ın başlarına kadar birtakım ek işaretler ve farklı imla uygulamalarıyla türkçe (kuzeydoğu türkçesi, kuzey türkçesi, doğu türkçesi, batı türkçesi) için de kullanıldı. Türkiye'de arap abecesinin kullanılması 1 kasım 1928’de “Türk harflerinin kabulü ve tatbiki hakkında kanun''un yürürlüğe girmesine kadar sürdü. ( OSMANLICA.) Bugün arap abecesi, Irak ve İran’daki türk topluluklarıyla Çin'deki Uygurlar tarafından kullanılmaktadır.SSCB'de arap abecesini bırakmış olan Azerbaycan, Türkmen, Özbek, Kazak, Kırgız vb. Türkleri'nin kiril kökenli ayn ayrı abeceleri vardır. Arapçanın yazım dizgesinin başlıca iki özelliğinden ilki, yazıda yalnızca ünsüzlerin ve yarı ünsüzlerin belirtilmesi, ünlülerinse — hiç yazılmayabilirler—yazıya sonradan eklenen ve fet- ha (—), kesre (—) ve zamme (-4) adları verilen ayırt edici göstergeler yardımıyla belirtilmesi, İkincisi de, yazı biçimlerinin büyük ölçüde değişkenlik sunmasıdır Arap yazısının bu son özelliği mimarı süsleme sanatında önemli bir işlev üstlenmiştir. Tarihsel yapıların üzerinde en sık rastlanan y'azılar arasında, günümüzde Kuran’ın yazımında da kullanılan küfi yazısını anmak gerekir. Her harf, başta, diğer iki harf arasında, sonda ya da tek başına bulunmasına göre değişik biçimlerde yazılır.
Kaynak: Büyük Larousse