Arama

Roman ve Roman Türleri

Güncelleme: 5 Ağustos 2012 Gösterim: 23.055 Cevap: 6
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Kasım 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Roman
Bir düzyazı türü olan roman, insan ilişkilerini anlatımıdır diyebiliriz. İnsanın yaşadığı Serüvenler, iç dünyasının gerçekliği; insan-insan, insan-mekan, insan-doğa ilişkileri yaşadığı ortamın özellikleri toplumsal olay ya da olgular ekseninde belli insanlık durumları öne çıkarılarak işlenir.
Sponsorlu Bağlantılar
Romanın burjuva toplumunun bir ürünü olduğu, 18. ve 19. yüzyılda gerçek kimliğine kavuştuğu söylense de; burjuva öncesi dönemde, özellikle Ortaçağ ve Rönesans edebiyatında kimi roman örneklerine rastlamaktayız. Romanın ortaya çıkışında söylenceler, destanlar, kahramanlık öyküleri ve masalları ilk kaynak olarak alabiliriz. Roman sanatının günlük yaşama dönük soyutlayıcı bakışı öncesinde ise söylenceler, mitolojik öyküler, şövalye ve kahramanlık öyküleri, anılardır. Romana ilk elden kaynaklık eden Pikaresk roman anlayışıyla "yeni bir insan tipi" ortaya çıkarılır. Romandaki ana figür olan "tip" dünyaya ve toplumsal yaşama "aşağıdan yukarıya doğru yönelmiş" bir bakışla bakar, bu eksende gezgin bir ruhla yaşar. Sürekli bir dönüşüm içindedir.
İlk başarılı roman örneğini 17. Yüzyılda Miguel de Cervantes (1547-1616) Don Quijote (1605-1615) adlı yapıtıyla verir. 18. yüzyılda, Cervantes'in açtığı gerçekçi yolda, roman sanatının gelişmesinin ilk öncüleri İngiliz romancılar Samuel Richardson (1689-1761) ve Henry Fielding'in (1707-1754) ürünlerine rastlarız. Gerçeğe, tarihe bağlılıkları romanı olaylar dizisi anlatan, kahramana bu bakımdan anlamlar yükleyen bir tür olarak, diğer türlerden ayrıcalıklı bir yere getirir. 18. yüzyıla gelindiğinde romanın etkinlik alanı genişlerken; yaşanmışlık duygusunun ağır bastığı olayların "hikaye" edilmesiyle de yeni bir dönem başlar.
Daniel Defoe'nün (1660-1731) Robinson Crusoe'de (1719) "ıssız ada"ya sığınan insanın serüvenini anlatmasını roman sanatının gelişimine katkı olarak alabiliriz. Roman sanatının "anılar"ın ötesinde bir edebiyat türü olduğunun, belki de altını en iyi çizen, bir romandır. Ayrıca bu tür bir romanın ortaya çıkış koşullarını da ayrıca değerlendirmek gerekecektir. Çünkü bu yüzyıl bilimde, teknoloji ve toplumsal gelişmelerde birçok şeyin önünü açacak olan bir dönemin başlangıcıdır. Goethe'nin (1749-1832) Faust'unun (1831) bu süreçte çıkmış olması da önemlidir. Aydınlanma düşüncesi, kuşkusuz, romanın gelişimini de etkilemiştir. Bu anlamda Faust yeniçağın simgesi durumundadır. Romantizmin etkin olduğu bu süreçte aydınlanma romanının ilk nüveleri verilmektedir. Diderot (1713-1784) Rameau'nun Yeğeni'ni (1762-63), J. J. Rousseau (1712-1778) Yalnız Gezerin Hayalleri'ni yazar. Puşkin (1799-1837) Yüzbaşının Kızı, Lermontov (1814-1841) Zamanımızın Bir Kahramanı romanlarıyla; Victor Hugo (1802-1885) roman külliyatıyla yeni dönemin hazırlayıcı yazarlarındandırlar.
Romanda bakış açısının kurulması, anlatım biçiminin belirlenmesi, romanın yapısını oluştururken kahraman, çevre, olay ekseninde gelişen bireysel ve toplumsal durumların romanın bu yapısı içinde yer alış biçimi. . . gibi roman sanatına dair sorunlar 19. Yüzyıl romanıyla gündeme gelir, ele alınır. Roman kuramının asıl oluşma süreci de bu dönemde başlar. Stendhal (1783-1842), Balzac (1799-1850), Flaubert (1821-1880), Turgenyev (1818-1883), Dostoyevski (1821-1881), Tolstoy (1828-1910), Zola (1840-1902), Henry James (1843-1916), Proust (1843-1916) yüzyılın önemli romancıları olarak öne çıkmaktadırlar.
20. yüzyıla gelindiğinde roman sanatı bireyin zaferi olarak algılanır. İnsanlığın tarihinin dönüm noktalarında varolan bir sanat olarak yerini almıştır. Feodalizmin yıkılıp burjuvazinin ortalya çıkışı bir bakıma romanın da tarihini yazıyordur. Romanın gelişme çizgisi bu eksende yerini bulur. 19. yy. romanı bunun kanıtıdır. Yeni yüzyıl ise roman sanatı adına arayışlar, buluşlar, yenilikler getirir. Yeni anlatım yolları, teknikler denenir. Roman, edebiyat ortamlarında kabul gören bir tür olur. Yenilikçi bir roman anlayışının öncülerine yüzyılın başlarında rastlamaktayız : V. Woolf (1882-1941), J. Joyce (1882-1941), Kafka (1883-1924), W. Faulkner (1897-1962), D. H. Lawrence (1885-1930).
Bir yanıyla yazınsallığı ön plana alan, gerçekçiliğe yeni bir boyut getirerek, romana yeni anlatım olanakları sağlayan Yeni Roman akımının ortaya çıkması, özellikle A. Robbe-Grillet, N. Sarraute, M. Butor, C. Simon gibi yazarların bu akım ekseninde ürün vermeleri; öte yanıyla da G. G. Marquez öncülüğünde Latin Amerika Romanı yüzyılın gündemine şu yazarlarla girer : Miguel Asturias, Carlos Fuentes, Mario Vargas Llosa, Julio Cortazar, Jorge Amado, Isabel Allende, Cabrera Infante, Manuel Scorza, Vascancelos, Manuel Puig. .

Romancı kimdir?
Romancı edebiyat ortamıyla beslenen; varoluşunu bu ortamın ve yaşamın gelişme koşullarına göre biçimleyen sanat insanıdır. Yaşam gerçekliğiyle yazı gerçekliğini buluşturmada romanın ne olduğu sorusunu sorarak, sorgulamasını yaparak yola çıkandır da bir bakıma. Kendi roman dünyasını kurmak için bu tür bir hesaplaşmayı yapabilendir, bunu göze alabilen edebiyat insanıdır demeliyiz. Kuşkusuz bu da romancıyı romanın tarihini bilmeye, okumaya, bunu sorgulamaya itecektir. Bilme ve sorgulama süreci onun için bir nevi "roman okulu" dur. Bu süreç sonrasında da neyi, nasıl yazacağı sorusunu kendisine sorarak yola çıkar. Edindiği birikim, deneyimler önemlidir. Dönemin tarihsel, toplumsal gerçekliğiyle bireyin serüveni bütün boyutlarıyla onun gözlemevindedir. Romancı, kurduğu roman dünyası ile okura yeni bir evren sunandır. Özgün, yeni; anlamı, boyutu, derinliği olan bir yapıtı ortaya koyandır. Düşündürttüğü kadar yol aldırandır da. Roman yazarının eylemselliği de işte burada yatar. Onun roman/romancı kavrayışı okur katında karşılığını bulduğunda katılım, hatta yeniden yazım süreci başlar. Bu açıdan roman yazarı, bir maestro olmasa da; Adalet Ağaoğlu'nun deyimiyle; "İnsanı, onun sınıfsal, toplumsal konumu içindeki ilişkilerini, bu ilişkilerin karmaşıklığını ve çelişkilerini kavramak, kavradığını yeni bir yorumla yeniden üretmek; dışarıdan hemen görünmeyen insan gerçekliklerini ışıklandırmak zorunda" olan edebiyat insanıdır.


Romanın teknik sorunları
Roman sanatı, bugün geldiği noktada kendi kuramını/teorisini oluşturabilmiş ender edebiyat türlerindendir. Bu da, romanın toplumun dinamiğini yakalayan bir tür olma özelliğini gösterir bize. Bu gelişme çizgisinde, 20 yy. 'da roman türlerinin zenginliğinden söz edebiliriz: Macera romanı, gezi romanları, aşk romanları, evlilik romanları, aile romanları, oluşum romanları, gelişim romanları, eğitim romanları, sanatçı romanları, devlet romanları, tarihi romanlar, köy romanları, büyükşehir romanları, kasaba romanları, ütopya romanları, anahtar romanlar, kadın hakları romanları, çağ romanları, polisiye romanları, gerilim romanları, bilimkurgu romanları, yığın romanı, belgesel roman, coşumcu roman, gerçekçi roman, yaşamöyküsel roman. . . Bu da, ister istemez, roman sanatının teknik sorunlarını hep gündemleştirmiştir. Romanın bilinen öğelerinin; olay ve olgu, tip ve karakter, anlatıcı ve anlatım, içerik ve düşünsel boyut, yer ve zaman gibi kavramların; bu zenginlik içinde farklı anlamsal ve biçimsel yapılara büründüğünü gözleriz.
Değişmeyen konumdaki 'yazar'ın/'romancı'nın işlevi de sorgulanmıştır. "Roman öldü, krizde" gibisinden sözlerin açtığı tartışma boyutun da romanın biçim arayışlarından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Bir romanın bir tek yazar dışında da yazılabilirliği, bir uç nokta olarak görülse de, gerçekliği güncelliğini korumuştur. Roman sanatının asal sorunlarına gelince;dil, anlatım yöntemleri, tematik yapının kuruluşu, konu(lar); romancının donanımı, kimliği ile roman kuramı ekseninde hep yeni tartışmalar gündemde tutulmuştur. Dünya romanında "büyülü gerçeklik", "doğu egzotizmi" gibi kavramlarla yerleştirilmeye çalışılan bakışın roman sanatının giderek dünyanın ortak mirası/dili olma özelliğini (savını) güçlendirecek niteliktedir. Bu anlamda Dünya romanının gelişme seyri, ibresi roman sanatının yeni anlatım olanaklarına her an yöneldiğini göstermektedir. Türsel zenginlik de bunun bir göstergesidir.


Roman üzerine görüşler
*Roman, kendi mantığın ve kendi yöntemiyle yaşamın çeşitli yanlarını keşfetmiştir . (Milan Kundera)
*Roman yaşamdan daha gerçektir, çünkü romanda yaşam karşımıza içindeki anlamın kaybolup gitmesine yol açan ayrıntılardan ve fazlalıklardan arınmış olarak çıkmaktadır. (Henry James)
*Roman, bir yaşamdır. Roman, bir atmosferdir. Roman, yeni, yepyeni bir dünya kurmaktır. Bu düş dünyasıyla birlekte bir gerçeklik dünyası kurmaktır, yaratmaktır roman. (Yaşar Kemal)
*Romanın hiçbir genel kuralı yok, belli hiçbir tekniği yok, türlü biçimlerinin amaçlarında da birlik yoktur ve de denilebilir ki kaynağı ve doğası bunların olmasına engeldir. (Abdülhak Şinasi Hisar)
*Roman yazmak için, önce görmek gerektir : Hayatı, insanları ve tabiatı inceleyerek görmek. . (Mahmut Yesari)

Kaynak:
eflatunyarim.com


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Temmuz 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Roman
İçindeki belli bir kişi ya da bir grup insanın başından geçenleri, bu insan ya da insanların iç ve dış yaşantılarını belli bir kronolojik, mantıksal, duygusal ya da sanatsal ilişkiyi gözeterek öyküleyen ve belli bir uzunluğu aşan anlatılar için kullanılan edebi terimdir. Edebi türler içinde en yenisidir. Çünkü matbaanın bulunması ve kentsoylu bir okur kitlesinin ortaya çıkmasından sonra gelişmiştir.
Sponsorlu Bağlantılar
Tanımlanması zor bir edebi türdür. Gelişmesini tamamlamamış tek türdür denebilir.
Roman düzyazıyla yazılır. Anlatılan olaylar kahramanlık öyküleri değil, sıradan insanların günlük yaşantılarıdır. Anlatılan olaylar, saraylar ve savaş alanları gibi destansı mekanlarda değil, sokaklar, evler, meyhaneler gibi sıradan mekanlarda geçer. Kullanılan dil, nazım türlerinde olduğu gibi ağdalı değil günlük ve sıradandır.
Roman tarihe en bağlı edebiyat türüdür. Toplumsal, politik olaylar gelişmelerle de yakın ilişkidedir.
Roman, felsefe ve sanattan boş inançları kovmak ve bunların yerine akıl ve gerçeği geçirmek isteyen bir kültürel dönüşümün ürünüdür. Bu nedenle toplumların gelişimine, yani tarihe kopmaz biçimde bağlıdır. İnsanı, öncelikle toplumsal ve tarihsel bir varlık olarak konu alan ilk sanat türüdür.
Romanın şimdiki hali, bir dönem dillere düşen reklam sloganını andırıyor. MFÖ'nün Mazhar'ı 'Şapkasız çıkmam abi' diyordu ya, tam o hesap: Artık aksesuvara, kostüme, dış donanıma bürünmeksizin, roman KENDİSİ OLARAK çıkmıyor, çıkamıyor. Çıksa da görünmüyor, görülmüyor, dolaşıma girmiyor.
Nedir romanın büründüğü donanım?
Son dönemde en çok göze batan boyutu tanıtım ve pazarlama tekniklerinin yaygın, etkin olarak romana da uygulanması. Ama birilerinin sandığı gibi sorun bu değil. Ortada bir 'ürün' varsa, bu 'pazar'a sunuluyorsa, pazarın koşulları da belliyse, o koşullar belirleyiciyse, 'yüce kitap, sanat, edebiyat' gibi sığınaklar bir şeyi değiştirmez.
Roman, evet bir 'mal'dır. Soru şu: Sadece mal mıdır? Görünen haliyle şapkasız-dış donanımsız çıkamayan roman, mal'dan öte bir anlam ve değere sahip değil. Her şeyden ve herkesten önce yazar için böyle bu. Neden?
Pazar'ı veri olarak kabul ettiğinizde, ürün tasarımı denen temel gerçeklikle karşı karşıya gelirsiniz: Ürünü pazarın durumuna, tüketici profiline, trentlerine göre düzenlemeniz gerekir. Kitaba, romana uygulayın bunu. Hangi anlatı tekniğini, yöntemini, hangi estetik anlayışı, ideolojiyi benimserseniz benimseyin, uygularsanız uygulayın sonuçta bir tür ISMARLAMA ROMAN yazıyorsunuzdur.
Öyleyse şunu saptayalım: Reklam, sadece profesyonellerin ücret karşılığı yaptığı ürün sonrası tanıtım-pazarlama etkinliği değildir. Söz konusu olan edebiyat ürünüyse, reklamın ana aktörleri pazar ve tüketici, daha ilk adımdan itibaren metne, yapıta, yazara nüfuz eder, onu DIŞARIDAN BELİRLER. Ortaya çıkan ürün -estetik niteliği(?!) ne olursa olsun PARA-ROMAN'dır.
Hemen söyleyeyim, buradaki 'para' mal ya da hizmetlerin piyasa değerinin göstergesi olan para değil. Yunanca'dan gelen 'para', önüne geldiği sözcüğe aslından farklı, onun yanında, ötesinde, karşısında, çevresinde anlamlarını kazandırır. Para-psikoloji, para-militer vb. örneklerde olduğu gibi, şimdi PARA-ROMAN var önümüzde.
Düşünsel, yazınsal, estetik tür, disiplin olarak biçimlenen romanla, onun yapısını, dilini, kurgusunu, geleneğini... her şeyini kullanan, ama onun temel öğesini; yazıyı, metni 'dışarı'nın; piyasanın güdümüne bırakan bugünün pazar ürünlerini ayrıştırmak gerekiyor. PARA-ROMAN'ı bu anlamda öneriyorum.
Kavramsal ayrıştırmanın ötesinde, niteliksel ayrıştırma ve sorgulama gerekiyor. Yukarıda 'para-militer' sözünü andım, onun ne olduğuna bakarsak, para-roman'ın da ne olup ne olmadığı, neye karşılık geldiği biraz açıklık kazanır.
Tüm dünyadaki faşist hareketleri düşünelim. Bizdeki örnekte de olduğu gibi 'devlete yardımcı güçler' olarak çıkarlar sahneye. Örgütlenme tavandan tabana askeri hiyerarşi, disiplin üzerine oturur. Dolayısıyla öngörülen toplum-insan modelini çekirdek yapıdan üretmeye başlarsınız. Mussolini'nin Kara Gömlekliler'i, Hitler'in SA'ları, bizde Çatlı-Ağca'yla şahikasına ulaşan ülkücüler gibi. Kısaca, ordunun yanında-onun dışında sivil ordu. İşte bu yapıya 'para-militer' deniyor.
Şimdinin para-roman'ını bir de bu gözle okumak gerekir. İşin ideolojik boyutu hiç konuşulmadığı için anımsatma gereği duyuyorum. Ve yine hiç konuşulmayan estetik boyut. O noktada da Terry Eagleton'ın saptamasını anmakla yetiniyorum, şimdilik: "Estetik değer, burjuva ahlakına (tüketime) teslim edilmeyecek kadar değerlidir. Olduğu gibi alınamayacak kadar da burjuva ahlakı tarafından kirletilmiştir."
Şapkasız çıkmam abi durumundaki PARA-ROMAN ve yazarlarına dönüp sormamız gerekiyor artık: Mal'ın ötesinde ne var?

Roman Türleri

Romantik Roman
Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür. Örneğin Sir Walter Scott’un tarihsel romanları, Jean-Jacques Rousseau’nun eserleri ve Goethe’nin Genç Werther’in Acıları romanı gibi.

Gerçekçi Roman
Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır. Balzac ve Stendhal’in romanları bu üsluptadır.

Doğalcı Roman

Üslup bakımından gerçekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür. Emile Zola ve Robin Sharma ve Guy de Maupassant romanları doğalcı romanlardır.

Estetik Roman
Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert estetik romanın en önemli yazarıdır.

İzlenimci Roman
Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları ortaya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir. Ford Madox Ford’un romanları izlenimciliğin en sistemli ürünleridir.

Dışavurumcu Roman

20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumculuk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir.Dostoyevski,Franz Kafka,Samuel Beckett ve Bertold Brecht’in romanları bu türün örneklerindendir.

Yeni Roman
Aslında dışavurumculuğun izlerini taşır. Özellikle 1930 s**rasında ilk örnekleri görülmeye başlandı. Kendisinden önceki akımlardan hiçbirine benzemeyen, yazma deneyini, hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl k**usu haline getiren romanlardır. Yeni roman, yazma eyleminin kendisini sorgulamaya yönelir. Alain Robbe-Grillet, Michel Butor, Claude Sim**, Philippe Soller, Julio Cortazar gibi yazarlar bunu denemişlerdir.

Konu Bakımından
Konusu bakımından roman "tarihsel roman pikaresk roman duygusal roman, gotik roman, ruhbilimsel roman, töre romanı, oluşum romanı" türlerine ayrılır.

Tarihsel Roman
Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır. Ama tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evresel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılmış olabililer. Tarihi romanların örnekleri arasında Walter Scott’un romanlarını, Tolstoy’un Savaş ve Barış’ını, Stendhal’in Parma Manastırı’nı sayabiliriz. Bu türün önemli örnekleri arasında Lesage’nin Gil Blas de Santilane’ın Serüvenleri, Defoe’nun Talihli Metres’i, Thomas Mann’ın Dolandırıcı Felix Krull’un İtirafları’nı sayabiliriz.

Duygusal Roman
İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen romanlardır. Bazen bu türde yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar. Laurence Sterne’in Fransa ve İtalya’da Hissi Seyahat adlı eseri, Rousseau’nun romanları, Madame de La Fayette’in Prenses de Cleves adlı romanı bu türe örnek gösterilebilir.

Gotik Roman
Gotik roman, İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü bir türdür. 18. yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir türdür. Karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır.Gotik romanın günümüzdeki uzantıları bilimkurgu ve fantastik roman olarak gösterilebilir.

akinmen - avatarı
akinmen
Ziyaretçi
11 Nisan 2008       Mesaj #3
akinmen - avatarı
Ziyaretçi
Roman Nasıl Yazılır?

Roman yazı konusunda bazı incelikler ve öğütler
Çoğu insan yazar olmak için hayal kurar. Bu yüzden saatlerce duvarı seyreder ve çok az satır ve hatta paragraf yazarlar. Bunlardan bazıları romanlarını bitirmek için çok fazla zaman harcarlar. Roman yazmak için metotları bilmeniz gerekir. İşte burada bu metotlardan bazıları var.
1- Tema
2- Olay Örgüsü
3- Karakter geliştirme
4- Diyalog
5- Zaman yönetimi
6- Aşamalar
7- Romanın bitirilmesi
8- Hataları gözden geçirme
9- Tekrar gözden geçirmek

Romanınızın Teması
İlk önce ne tip bir eser yazacağınıza karar vermelisiniz: Kurgu, bilim kurgu, Tarihi, korku, ya da sosyal içerikli roman. Bir kere buna karar verdiniz mi, hikaye temasına, planına ve romanınızın bir parçası olacak karakterlere karar vermeniz gerekecektir. Romanınızı kurmak roman yazmanın en önemli parçasıdır.Yarattığınız dünyayı bilmek zorundasınız. Çünkü romanın örgüsü, seçtiğiniz bu dünyada geçer. Eğer bilinen bir şehirde geçmesini istiyorsanız o zaman oranın coğrafya şekillerine, kültürüne, toplumuna, caddelerine, ünlü yerlerine, tarihi önemine aşina olmanız gerekir. Uygun bir olay örgüsünden sonraki işiniz romanı yazmaya başlamaktır.

Romanınızın Karakterleri
Gelelim can alıcı noktaya. Karakterleriniz romanınızın bir parçası olacaklar. Sadece ana karakteri geliştirip diğerlerini görmezlikten gelmemelisiniz. Her karakteri tek tek ele almalı ve üzerinde çalışmalısınız.Romanınızın ana öğeleri olacak iki ya da üç ana karakterden fazlası olmamalıdır. Diğerlerinin basit ayrıntıları olacaktır. Bu ana karakterleri romanınızın başındaki iki üç sahnenin tam ortasına yerleştirmelisiniz.

Romanınızdaki Diyalog
Diyalog roman yazımının en önemli parçalarından biridir. İlk önce hangi anlatımı seçeceğinize kara vermelisiniz: Birinci tekil kişi mi, üçüncü tekil kişi mi? Roman kimin ağzından anlatılacak bu önemlidir. Mesela: “Karşıya doğru bakıyordum, ansızın bir kurşun geldi ve bacağıma saplandı.” Ya da “ karşıya doğru bakıyordu, ansızın bir kurşun geldi, bacağına saplandı.” ‘Birinci tekil kişi’nin ağzından yazmayı seçtiğiniz zaman bazı sınırlamalarınız olacaktır. Ana karakterin bildiğinin dışında başka bir şey bilemezsiniz; çünkü ana karakter anlatıyordur hikayeyi. Temanın her bir köşesini ve açısını keşfedebileceğiniz için ‘üçüncü tekil kişi’ roman yazmak için en iyi yoldur her bir durumu ana karakterden bağımsız olarak kurarak daha iyi sonuçlar elde edebilirsiniz.

Zaman Yönetimi ve Aşamalar
Birkaç saat içinde roman yazmak imkansızdır. Umulandan çok daha fazla zaman alır. Ortalama bir romanın 90,000,000 ile 150,000,000 kelime arasında olduğunu biliyor muydunuz? İşte bu zamanınızı tüketir. Evet, roman yazımı, haftalar, aylar, hatta yıllar alır. Roman yazmak için, yüksek düzeyde zaman yönetimine ihtiyacınız vardır. Romanınızı küçük bölümlere ayırmalısınız, böylece günlük birkaç saatlik çalışma süresinde onları yönetebilirsiniz; günde 5 saat, haftada 30 saat, ayda 120 saat diyelim.
Romana başlamak ve sonuna kadar aşamaları sürdürmek kolay bir iş değildir. Romanı iyice ilerletinceye kadar, ana fikrinize gönderme yaparak ve bağlı kalarak olay örgünüzü sürdürün.Ek temaların sizi şaşırtacağı durumlar olacaktır, ve bu sizin romanınıza derinlik katacaktır, ancak ana temadan uzaklaşmadığınıza emin olmalısınız. Eğer romanınızı nasıl yazacağınızı uygun bir şekilde planlarsanız, bu kontrol altında olacaktır. Anahatlar roman aşamasını sürdürmenize yardımcı olurken hayal gücünüzün tema ve fikirlerinizden uzaklaşmasını önleyecektir.

Sonuçlandırma
“Son” her kitabın ya da romanın büyülü bir sözcüğüdür. Başından sonuna kadar roman yazımı büyük ölçüde kelimeyi ihtiva eder. Ortalama olarak 90,000,000 ile 150,000,000 kelimeyi içerir, romanın uzunluğuna göre bu değişir. Romanınızın başına bir gün oturup başından sonuna kadar bitiremezsiniz. ‘Çözüm’ bir roman yazımının en önemli parçalarındandır. İşte bu yüzden olay örgülerini bitirirken dikkatli olmalısınız, Çözüm sizin roman yazmadaki yeteneğinizi gösterir. Çözüm başlangıç ve bitiş arasındaki köprüdür. Bazı yazarlar sonu başta yazarak akıllıca bir oyun oynarlar. Sonrada başlangıç ve sonuç arasını istedikleri her şeyle doldururlar. Siz bunu yapmayın.

Hataları gözden geçirmek
Bir romanı hatasız yazmak hiç kimse için mümkün değildir, bu yüzden üzülmeyin. Hataları düzeltmek için en iyi yol, eşinizden ve dostunuzdan bunu yapmasını istemektir. Onlara bunu dikkatlice yapmalarını söyleyin ve hatta dilbilgisi hatalarını da düzeltmelerini isteye bilirsiniz.

Romanınızı Yeniden Gözden Geçirin
Eserinizi gözden geçirmeniz gerekir böylece yayımcıdan geri dönmeyecektir. Evet, okuyucular da romanınızda hataları bulup şikayet edebilirler. Bu sizin kitabınızın satılabilirliğini de etkileyebilir.Romanınızın gözden geçirilmesi için en iyi yol aşağıdakileri takip etmektir.
  • Kitabınızın basılı bir kopyasını edinin.
  • Hataları not alacağınız bir defter edinin.
  • Hataları düzeltirken değişik renkte kalemler kullanın.
  • Kitap boyunca kelime kelime, sahne sahne, karakter karakter ilerleyin.
  • Lütfen romanınızın mantıksal ve doğru bir şekilde yazılıp yazılmadığını kontrol edin.
  • Gereksiz olay örgüsünü, karakteri ve sahneyi romandan atın.
  • Tekrar imla ve dilbilgisi kontrolü yapın.
  • En sonunda gözden kaçmış hatalardan kaçınmak için romanınızı tekrar gözden geçirin. SON sözcüğüne ulaştığınızda romanınız gerçekten bitmiştir.
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
25 Ağustos 2009       Mesaj #4
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Roman ve Roman Türleri
MsXLabs.org & Temel Britannica

Roman, düzyazı biçiminde yazılan ve öykü­ye göre daha uzun olan bir edebiyat türüdür. Romanın en yaygın ve kısa tanımlarından biri budur. Roman, kişi ve olaylar aracılığıyla geçmişin ve bugünün gerçek yaşamını, az ya da çok karmaşık bir örgü içinde anlatan bir edebiyat türü olarak da tanımlanır. Bazı tanımlamalara göre ise, roman düş ürünüdür. Gerçek yaşama uygun olabileceği gibi uygun olmayabilir de; romancı kafasında kurduğu bir dünyayı yansıtabilir. Romanda serüven; gelenek, görenek ve kişilik incelemesi; duy­guların ve tutkuların çözümlemeleri vardır. Bütün bu tanımlar ve nitelemeler çağdaş roman için de geçerli olmakla birlikte, daha çok 19. yüzyıl romanının özelliklerine da­yanır.
Roman sürekli değişen bir edebiyat türü olarak 20. yüzyılın ilk yansında yeni bir nitelik kazandı. 20. yüzyılın ikinci yansından sonra ise daha kökten değişimler geçirdi; "yeni roman" diye adlandırılan bir roman anlayışı ortaya çıktı. Başta sinema olmak üze­re 20. yüzyılın yenilikleri romanı da etkiledi; anlatım ve kurguda yeni yollar denendi.
Roman öteki edebiyat türlerine göre olduk­ça genç sayılır. İngilizce ve İtalyanca'da ro­man sözcüğüne karşılık olarak kullanılan söz­cüklerin kaynağı, "yeni" anlamına gelen "novus" sözcüğüdür. "Roman" sözcüğü ise, ilk kez ortaçağda uzun öyküleri adlandırmak için kullanıldı. Bu uzun öyküler halkın kullandığı ve "Roman dili" diye adlandınlan Latince'yle yazılıyordu. Böylece bu yeni türün adı "ro­man" olarak kaldı.
Roman niteliği taşıyan yapıtlann varlığı çok eski zamanlardan beri bilinmekle birlikte romanın bir edebiyat türü olarak yaygınlaş­ması 12. yüzyılda Fransa'da başlar. Öte yan­dan İÖ 2000'lerde Mısır'da romana benzeyen öyküler yazıldığı bilinmektedir. Hint, İran, Çin, Japon edebiyatlannda 8. yüzyıldan sonra roman sayılabilecek edebiyat ürünleri görü­lür. Eski Yunan edebiyatının son dönemlerin­de roman niteliğinde ilk yapıt ortaya çıktı. Bu, Longos'un yazdığı Daphnis'le Chloe (Daphnis kai Khloe) adlı bir aşk öyküsüydü.
Romanı, atalan olan ilk uzun öykülerle karşılaştırırsak daha iyi anlayabiliriz. 12. yüz­yılda ortaya çıkan ilk örnekler düzyazı değil, koşuk biçimindeydi. Sekiz heceli dizelerden oluşan bu ilk örneklerin efsane ve fabl ile ortak yönleri vardır. Gerçekleşmesi, yaşan­ması olanaksız olaylan ve serüvenleri anlatır­lar, bu olaylar ve serüvenler anlatılırken, kişilerin yaşadığı dünya ile ilgili fazla ayrıntıya girilmez, kişilerin düşünceleri üzerinde durul­mazdı. Bunlar tarihsel olayları, özellikle sa­vaşları konu alan romanlardı. Aşk öykülerini anlatan romanlar da vardı. Kişileri hayvanlar­dan oluşan, eğlendirici nitelikteki romanlar da yaygındı.
Şövalyelerin başından geçenleri anlatan bir başka tür roman da ortaçağda, yaygınlık kazandı. Bir ünlü örnek Sir Thomas Malory' nin 15. yüzyılda İngiltere'de yazdığı Arthur'un Ölümüdür (Morte d'Arthur; 1485). Bu öykü dizisi, şövalyelerin ejderhalar, büyü­cüler, esrarlı şatolarla dolu serüvenlerini anla­tır; kişilerin düşünceleri konusunda bir bilgi vermez.
15. yüzyılda halk arasında tanınıp yaygınlık kazanan bir başka düzyazı biçimi de "pika-resk" romandır. Bu sözcük İspanyolca "kül­hanbeyi", "serüvenci serseri" anlamındaki "picaro"dan gelir. Pikaresk romanda serü­venleri anlatılan kişi, şövalye romanlarının kahramanlarıyla taban tabana zıttır. Çapkın, hileci, ama çoğu kez sevimli olan roman kişisi aracılığıyla, okur yaşamın saçma ve çirkin yönünü görür.
Büyük romancılar bazen şövalye romanı ve pikaresk roman biçimlerini değişik amaçlarla kullanmışlardır. Buna bir örnek, 17. yüzyılın başında İspanyol romancı Miguel de Cervan­tes Saavedra'nın yazdığı Don Kişotıur (Don Quijote; 1605-15). Don Kişotıa yazar, şöval­ye romanıyla alay eder ve iki ana kişisini pika­resk kahramanların karşılaştıkları gibi bir dizi serüvenin içinde sunar. Don Kişot günümüze kadar yazılmış en büyük romanlardan biridir.
17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa'daki toplum­sal değişmeler edebiyatı da etkileyince roman önem kazanmaya başladı. İngiltere'de Daniel Defoe ve Samuel Richardson, Fransa'da Ma­rie de La Fayette ve Alain-René Lesage gibi romancılar yeni bir anlayışla ürünler verdiler. Ama 19. yüzyıla gelene kadar roman başlı başına bir tür olamadı. Pierre Marivaux, Voltaire, Jean-Jacques Rousseau, Denis Di­derot, Bernardin de Saint-Pierre gibi Fransız yazarlar ve Alman yazar Goethe roman örnekleri verdiler. Romanın yaygınlaştığı ve başlı başına bir tür özelliği kazandığı çağ ise 19. yüzyıl oldu. Fransa'da Stendhal, Balzac, Hugo, Flaubert, Zola; Almanya'da Novalis ve Ludwig Tieck; İtalya'da Alessandro Man­zoni; İngiltere'de Jane Austen, William M. Thackeray, Dickens; Rusya'da Gogol, Dosto-yevski ve Tolstoy; ABD'de Edgar Allan Poe, Herman Melville, Nathaniel Hawthorne, Mark Twain ve Henry James bu dönemin en tanınmış romancılarıdır. Çağdaş romanda ise Fransız romancı Marcel Proust, Alman ro­mancı Franz Kafka, İngiliz romancı James Joyce roman anlayışına yenilik getirenler arasındadır.
Romanların anlatım biçimleri değişiktir.
Birinci tekil kişinin ya da romancının ağzın­dan anlatılan romanlar olduğu gibi roman kahramanlarını üçüncü kişi olarak anlatanlar da vardır. Roman, anı ya da mektup biçimin­de yazılabilir. "Bilinç akışı" adı verilen akım­da ise anlatımda noktalama işaretleri kullanıl­maz; insanın kafasından geçenleri, düşüncele­ri vermeyi amaçlayan yazar sözcükleri art arda sıralar.
Romanlar konularına göre serüven, polisi­ye, aşk, psikolojik çözümlemelere ağırlık veren, bir dönemin ya da bir çevrenin gelenek ve göreneklerini yansıtan töre romanları ola­rak sınıflandırılabilir. Çağdaş roman anlayı­şında romanı belli bir anlatım ya da kalıp içine sokmak söz konusu değildir. Bütün bu türler­den yararlanarak roman yazan romancılar vardır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
29 Aralık 2011       Mesaj #5
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Roman
Belli bir tarihsel ya da coğrafi çevre içindeki belli bir kişi ya da bir grup insanın başından geçenleri, bu insan ya da insanların iç ve dış yaşantılarını belli bir kronolojik, mantıksal, duygusal ya da sanatsal ilişkiyi gözeterek öyküleyen ve belli bir uzunluğu aşan anlatılar için kullanılan edebi terimdir. Edebi türler içinde en yenisidir. Çünkü matbaanın bulunması ve kentsoylu bir okur kitlesinin ortaya çıkmasından sonra gelişmiştir.

Aslında tanımlanması en zor edebi türdür. Gelişmesini tamamlamamış tek türdür denebilir. Bunun bir nedeni romanın tarihsel koşullara bağlı olması, diğer nedeni ise yazarına geniş bir özgürlük ve deney alanı bırakmasındandır. Romanın ataları arasında nesirsel özellikler taşıyan Petronius’un Satyricon (1’inci yüzyıl) ve Apuleius’un Metamorphoseon’u (2’nci yüzyıl) gösterilir.

Roman düzyazıyla yazılır. Anlatılan olaylar kahramanlık öyküleri değil, sıradan insanların günlük yaşantılarıdır. Anlatılan olaylar, saraylar ve savaş alanları gibi destansı mekanlarda değil, sokaklar, evler, meyhaneler gibi sıradan mekanlarda geçer. Olaylara yön veren tanrılar değil, kişilerin kendi tutum, davranış, duygu ve düşünceleridir. Kullanılan dil, nazım türlerinde olduğu gibi ağdalı değil günlük ve sıradandır.

Roman tarihe en bağlı edebiyat türüdür. Toplumsal, politik olaylar gelişmelerle de yakın ilişkidedir. Romanın tarihe bağlı oluşu, çok köklü bir geçmişi olmayan yeni bir sınıfın, yani burjuvazinin kendine tarih içinde bir geçmiş, şimdi ve gelecek kurma çabasından doğmuş olmasında yatar. 18. yüzyıl romanlarının çoğu, burjuvazinin aristokrasiye karşı mücadelesinde kullanılmak üzere kaleme alınmış metinler gibidir.

Roman, işte bu nedenle, felsefe ve sanattan boş inançları kovmak ve bunların yerine akıl ve gerçeği geçirmek isteyen bir kültürel dönüşümün ürünüdür. Bu nedenle toplumların gelişimine, yani tarihe kopmaz biçimde bağlıdır. İnsanı, öncelikle toplumsal ve tarihsel bir varlık olarak konu alan ilk sanat türüdür.

Roman Türleri
Romanlar konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere ayrılabilir. Üslup bakımından “romantik roman”, “gerçekçi roman”, “doğalcı roman”, “estetik roman”, “izlenimci roman”, “dışavurumcu roman”, “yeni roman” türleri sayılabilir.

Romantik roman
Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür. Örneğin Sir Walter Scott’un tarihsel romanları, Jean Jack Rousseau’nun eserleri ve Goethe’nin Genç Verther’in Acıları romanı gibi.

Gerçekçi roman
Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır. Balzac ve Stendhal’in romanları bu üsluptadır.

Doğalcı roman
Üslup bakımından gerçekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür. Emile Zola ve Maupassant romanları doğalcı romanlardır.

Estetik roman
Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert estetik romanın en önemli yazarıdır.

İzlenimci roman
Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları ortaya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir. Ford Madox Ford’un romanları izlenimciliğin en sistemli ürünleridir.

Dışavurumcu roman
20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumculuk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir. Dışavurumculuk, şiddetli, fırtınalı ve tanımsız duyguları vurgulamasıyla, abartma, karikatürleştirme, çarpıtma ve soyutlama tekniklerinden yararlanmasıyla bir tür “yeni romantizm” olarak da değerlendirilir. Dostoyevski, Kafka, Beckett ve Brecth’in romanları bu türün örneklerindendir.

Yeni roman
Aslında dışavurumculuğun izlerini taşır. Özellikle 1930 sonrasında ilk örnekleri görülmeye başlandı. Kendisinden önceki akımlardan hiçbirine benzemeyen, yazma deneyini, hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl konusu haline getiren romanlardır. Yeni roman, yazma eyleminin kendisini sorgulamaya yönelir. Alain Robbe-Grillet, Michel Butor, Claude Simon, Philippe Soller, Julio Cortazar gibi yazarlar bunu denemişlerdir.

Konusu bakımından roman “tarihsel roman”, “pikaresk roman”, “duygusal roman”, “gotik roman”, “ruhbilimsel roman”, “töre romanı”, “oluşum romanı” türlerine ayrılır.

Tarihsel roman
Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır. Ama tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evresel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılmış olabililer. Tarihi romanların örnekleri arasında Walter Scott’un romanlarını, Tolstoy’un Savaş ve Barış’ını, Stendhal’in Parma Manastarı’nı sayabiliriz.

Pikaresk roman
İsmini, İspanyolca alt tabakadan serüvenci ya da serseri anlamına gelen sözcükten alır. Çoğunlukla ahlaksız, rezil bir kahramanın başıboş gezginlik yaşamında yaşadığı olayları gevşek ve rahat bir üslupla anlatır. Bu türün önemli örnekleri arasında Lesage’nin Gil Blas de Santilane’ın Serüvenleri, Defoe’nun Talihli Metres’i, Thomas Mann’ın Dolandırıcı Felix Krull’un İtirafları’nı sayabiliriz.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
5 Ağustos 2012       Mesaj #6
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Roman
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Anlatım yolu olarak düzyazının kullanıldığı bir edebiyat türü. İnsanların serüvenlerini, iç dünyalarını, toplumsal bir olayı ya da durumu ayrıntılarıyla öykülemeyi amaçlayan anlatı biçiminde tanımlanabilir. Yalnız roman türünü tek bir tanımla sınırlamak sakıncalıdır. Türün gelişim sürecinde verilmiş örneklere dayanılarak yapılan tanımlar yeni örneklerle aşılabilir. Roman teriminin kavramsal gelişimi de bunu kanıtlar. Bilindiği gibi Roma İmparatorluğu devlet dili olarak Lâtinceyi benimsemiş, imparatorluğun egemenliği altında bulunan ülkelerde konuşulan, Lâtinceden türemiş diller topluluğuna Roman dilleri adı verilmiştir. Dilbilimcilerin sınıflamasına göre Roman dilleri topluluğu şu dillerden oluşmaktadır:
  • Fransızca
  • Provansça
  • İspanyolca
  • Portekizce
  • İtalyanca
  • Rumence
  • Sardca
  • Reto-Romanşça.
İşte sözcüğün bu anlamından yola çıkılarak, Roman dilinde koşuklu ya da düzyazı halinde kaleme alınmış, gerçek ya da uydurma bir olay anlatan yapıtlara roman denmiştir. 15.-16. yüzyıllarda ise geçmiş ya da geçmesi mümkün bir olayı ayrıntılarıyla betimleyen, bunu yaparken de ahlâkı, töreleri, duyguları ve olasılıkları göz önüne alan yapıtlar roman sözüyle nitelenmiştir. Böylece roman, destandan, Orta Çağ öyküsünden ayrılır, şiirin egemenliğinden kurtulur. Günümüzdeki anlamıyla romanın başlangıcı sayılan bu dönem yapıtları için düzyazı roman kavramını kullanmak daha doğrudur. Bu anlamda roman, öteki edebiyat türleriyle karşılaştırıldığında, oldukça yeni bir türdür.

Dünya Edebiyatında Roman
Nitekim roman sanatının ilk yetkin örneği sayılan Don Kişot (Miguel de Cervantes Saarvedra'nın El İngenioso Hidalgo Don Quijote de la Mancha adlı yapıtı, 1605-1615) 17. yüzyılın ürünüdür. İngiltere'de, Fransa'da da ilk örnekler 17. yüzyılda verilmiştir. Ama roman asıl 18. yüzyılda, giderek bu yüzyılın ikinci yarısıyla 19. yüzyılda gelişmiştir. Bunun nedeni Batı'da romanın, feodalizmin yıkılıp burjuvazinin egemen olduğu dönemde belirmiş olmasıdır. Edebiyat türü olarak olgunlaşması ise bu egemenliğin pekişme süreciyle doğru orantılıdır. Yani roman, insanın birey olma bilincine ulaştığı, insani ilişkilerin karmaşıklaştığı bir sosyo-ekonomik gelişim sürecinde doğmuş ve yetkinleşmiştir.

Türk Edebiyatında Roman

Türk edebiyatında roman Tanzimat'tan sonra görülür. Üstelik bir gelişim değil, doğrudan aktarmacılığın ürünüdür. Tür olarak Batı edebiyatından yapılan çevirilerle edebiyatımıza girmiştir. Bu yolda ilk örnek, Fénelon'dan çevrilen Telemak'tır. Onu Robinson Cruzoe, Monte Kristo gibi yapıtlar izler. İlk yerli romanlar ise Şemsettin Sami'nin "Taaşşuk-i Talat ve Fitnat" (1872), Namık Kemal'in "İntibah" (1876), Ahmet Mithat'ın "Hasan Mellah", "Hüseyin Fellah", "Felatun Beyle Rakım Efendi" (1875-1876) adlı yapıtlarıdır. Klasik tanımlara göre tür olarak romanın başlıca özellikleri, uzun oluşu, kişilerin sayıca çokluğu, kişilerin ya da başkişinin yaşamının ayrıntılı anlatılması, genellikle geniş bir zaman parçasını kapsamasıdır. Öykü türü göz önünde tutularak sıralanan bu özellikler, her roman için kesin, belirleyici bir özellik sayılmamalıdır.

Roman Türleri
Romanlar, konuları, anlatım biçimleri, kişileri, giderek okurlarına göre çeşitlere ayrılmış, edebiyat tarihlerinde, eleştirilerde bu adlarla nitelenmişlerdir. Başlıca roman türleri şunlardır: Okuru heyecanlandırıp gerilim içinde tutmak amacıyla sürükleyici olaylarla örülü romanlara serüven romanları denir. Bu tür yapıtlarda olağanüstü kahramanların olağanüstü serüvenleri sergilenir. Dil ve üslup kaygısı yoktur. Polisiye olaylar üzerine kurulmuş romanlar polis romanı adını alır. Hemen her polis romanında çözülecek bir problem vardır. Olayın gelişimi, okurun merak duygusunu kamçılayacak biçimdedir. Ayrıca birçok polis romanı yazarı, resmî ya da sivil bir detektif tipi yaratmıştır. Halk romanı, popülist roman ya da yığın romanı denilen yapıtlar da bir bakıma serüven romanı içinde ele alınabilir. Yalnız bu yapıtlarda serüvenin boyutları değişmiştir. Konular genellikle duygusal, acıklı olaylardır. Kurgusu yalındır. Olaylar tek bir çizgide gelişir ve genellikle mutlu sona ulaşır. Konularını geçmişten, tarihî olay ve kişilerden alan romanlara da tarihî roman denir. Bu tür yapıtlarda olayların ve kişilerin geçmişten seçilmesi yetmez, geçmişin kendi gerçekliğiyle verilmesi gerekir. Biyografik ya da yaşamöyküsel romanlar, gerçekten yaşamış bir kişiyi konu edinen romanlardır. Romancı nesnel verilere, belgelere, tanıklara dayanarak anlattığı insanın kişiliğini oluşturan belirleyici nitelikleri onun yaşam serüveni içinde yeniden yaratarak yansıtır. Nesnel verilerden, iletişim araçlarından yararlanıp araştırma ve incelemeye dayanan romanlara da belgesel roman denir. Bu tür yapıtlarda yazar aradan çekilir, topladığı malzemeyi kurgulayarak romanlaştırır. Roman kişilerinin iç dünyalarını yansıtmayı amaçlayan, ruh çözümlemelerinin ağır bastığı romanlar ise psikolojik roman adını alır. Ayrıca edebiyat akımlarına bağlı olarak romantik roman, gerçekçi roman, natüralist roman, toplumsal gerçekçi roman biçiminde ayrımlara da gidilmiştir.
[WoL]bL - avatarı
[WoL]bL
VIP -Dream is Destiny-
5 Ağustos 2012       Mesaj #7
[WoL]bL - avatarı
VIP -Dream is Destiny-
Kurgusal Olmayan Roman

Kurguya dayanmayan bir roman türüdür. Bu türde tarihsel veriler ve gerçek olaylar, kurgusal iddialarla beraber anlatılır. Kurgunun anlatım teknikleri de bu türde kullanılır.
Türün Truman Capote'nin 1965'te yazdığı In Cold Blood kitabıyla başladığı kabul edilir. Romanın yazılmasının ardından romanın türüyle ilgili tartışmalar bir süre devam etti. Capote kendisinin bir "kurgusal olmayan roman" yazdığını ve yeni bir tür yarattığını iddia etmekteydi.Sonunda romanın bir kurgusal olmayan roman olduğu yönünde genel bir uzlaşmaya varıldı.Jesse Brady, Norman Mailer'ın The Armies of the Night kitabının da türün "önemli bir örneği" olduğunu belirtmiştir.
Bu romana kadar da Capote birkaç kurgusal olmayan roman denemesi daha yapmıştı. Bu denemeler ve Capote'nin bu yeni türe yönelik ilk iddiaları ilk başta eleştirmenler tarafından olumsuz karşılanmıştı. Martin Bucco kurgusal olmayan romanı "talihsiz", "kendini beğenmiş" ve "çelişkili" olarak nitelemişti.George Garrett ise bu yeni türü "reklamlardaki sloganlarla aynı seviyede" olarak nitelendirmişti.
Jesse Brady, Capote ve Mailer'ın kurgusal olmayan romanlarının bu iki yazarın gazeteci geçmişleriyle ilgili olduğunu belirtmiştir.Buna rağmen Brady, bu türün kendi parametreleri ve hedefleri ile bir edebiyat türü olarak kabul edilmesi gerektiğini söylemiştir.
Bazı araştırmacılar bu türdeki ilk romanın 1957'de Arjantinli yazar Rodolfo Walsh tarafından yazılan Operación Masacre olduğunu öne sürmüşlerdir.John Russell, Isak Dinesen'in 1937'de yazdığı Out of Africa'nın bu türün bir örneği olarak kabul edilebileceğini iddia etmiştir.Russell, E.E. Cummings'in 1940'larda yazdığı The Enormous Room kitabının da bu türün bir örneği olabileceğini belirtmiştir.
Peter Rubie, bu tür bir roman yazarken zor olanın bir konu bulmak olduğunu belirtmiştir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
She's remembered everything and now i am dead..

Benzer Konular

29 Ocak 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
24 Eylül 2006 / Misafir Edebiyat
19 Mayıs 2009 / ThinkerBeLL Edebiyat
7 Temmuz 2016 / Baturalp Spor ww
8 Ağustos 2015 / nötrino Edebiyat