ürk dilinin korunmasında Türk kültürünün önemi nedir?
"Türk dilinin korunmasında Türk Kültürünün Önemi.!!"
Türk Milli Kültürünün Önemli
Bir Unsuru: Türk Dili
Öncelikle, Türk Milli Kültürü
denilince neleri anlıyoruz, kısaca bunlardan söz edelim. Türk Milli Kültürü,
Türklerin, tarihi süreç içerisindeki toplumsal yapılarını, dini, iktisadi hayatlarını, edebi
kültür, dil ve sanatlarını, düşünce ve ahlak özelliklerini içerisine alan
geniş bir konudur. Bu kadar geniş bir konuyu, tüm ayrıntılarıyla
ele almak oldukça zor bir iştir. Bu sebeple, yazımızda, Türk
Milli Kültür’ünün önemli bir unsuru olarak, Türk Dili üzerinde durulacaktır.
Türk Dili’nin tercih edilişinin bir diğer sebebi ise, dilin, bir
toplum için, son derece önemli ve etkili bir araç olduğu
gerçeğidir. Bize göre, dilini kaybetmiş bir millet, milli benliğini, değerlerini,
özünü, daha doğrusu, her şeyini kaybetmiştir. Peki, bir dil nasıl
olur da kaybedilir? Bu sorunun cevabını vermek bizler için pek
de zor bir durum değildir. Bugün, şehir merkezlerine gittiğimiz zaman,
etrafımızdaki alış-veriş yerlerine, dükkanlara dikkatlice bakarsak, gördüğümüz tablo karşısında şunu
söyleyebiliriz: Bir dil işte böyle kaybolur! Evet, ne yazık ki,
güzel Türkçemiz tehlikeli bir durumla karşı karşıyadır: Yok olma tehlikesi!
Bir dil, kullanılmazsa ortadan kalkar. Konuşulmayan, yazılmayan bir dilin devam
etmesi, kuşaklar boyunca var olması, söz konusu değildir.
Konuya, Türk
Dili’nin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu belirterek başladık. Buraya
tekrar döneceğiz; ancak, öncelikle, dilin bir toplum için ne kadar
önemli olduğuna değinelim. Dil, düşünmenin aracıdır. Düşünemeyen insanların fikir üretme
gibi bir şansları yoktur. Dil ile düşünme arasındaki bu sıkı
bağ, milli hissin oluşmasında da etkilidir. Milli bir his, ancak,
o milletin dili ile oluşturulabilir. Şöyle diyelim, İngilizce konuşup, fikirler
ortaya koyarak bir Fransız milliyetçiliğinden söz edebilir misiniz? Tabi ki,
bu gülünç bir durum olur. Demek ki, dil, bir milletin
milli duygularının oluşmasında, bu duyguların geniş kitlelere yayılmasında birinci derecede
önemlidir. Her millet, ancak, kendine özgü bir dil ile milli
hislerini kuvvetlendirip yayabilir. Bu gerçeği gören büyük önderimiz ATATÜRK, Türk
Dili’ne son derece önem vermiş, birçok yabancı kelimenin Türkçe karşılığını
aramış, Türkçe’ye hak ettiği değeri göstermiştir. Bugün, matematikte kullandığımız birçok
terim ATATÜRK’ün bizzat kendisinin ortaya koyduğu Türkçe kelimelerdir (örneğin; artı,
açı, üçgen). Bu konuda ATATÜRK ve ona destek verenlerin yaptıkları
tüm çalışmalar, hep bir düşüncenin ürünüdür: Milli bilinci canlandırmak. Milli
bilinç, her şeyden önce, dilin ayakta durması, gelişmesi, yabancı kelimelerden
arındırılması ile mümkün olabilir. Tabi ki böyle bir milli bilinç
sahibi olunabilmesi için de, ortada, bir milletin bulunması gerekir. Atatürkçülükte,
milletin tanımında dahi "dil birliği" esastır. Millet, dil, kültür ve
ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasi ve toplumsal
bir heyettir. Bu sebeple, tüm Atatürkçülerin (tabi ki gerçek Atatürkçülerin!)
Türkçe’ye önem vermeleri, bu konuya duyarlı olmaları gerekmektedir.
Tarih bize
göstermiştir ki, milli kültürünü kaybeden milletler, daima "güçlü milli duygu"lara
sahip olan milletlerin egemenliğine girmişlerdir. Başlangıçta da belirttiğimiz gibi, madem
ki dil, milli kültürün ve milli kültür de bağımsızlığın temeli,
öyleyse, bize düşen görev, Türkçe’ye gereken önemi vermek; Türkçe konuşmaktan,
Türkçe yazmaktan gurur duymaktır. Bugün, ABD ve Batılı ülkelere olan
hayranlıkları ile İngilizce’ye duydukları özenti birçok insanı ve özellikle "sözde
aydınlar"ımızı Türkçe konuşmaktan alıkoymuş, bu durumdan utanır hale getirmiştir. Böyle,
aşağılık duygusuna sahip insanların, bir de, büyük önderimizi ağızlarına almaları
yok mu, işte bu durum işin en ilginç, en düşündürücü
ve korkutucu tarafıdır. Bu zihniyete sahip kişilerin, kurtuluş savaşı sonrası
ikinci bir kurtuluş savaşı başlatıp, ilk işi Türkçe ‘yi korumak,
geliştirmek olan bu büyük insanı ağızlarına almaları, akıl sır erdirilebilir
bir durum değildir. Şöyle ki, bu eşsiz insan, dili, milli
kurumların en başta geleni sayıyor, milli duygu, düşünce ve yönelişin,
milli benlik ve şuurun milli dile bağlı olduğu üzerinde önemle
duruyor, uzun vadeli düşünülürse, milli bağımsızlığın, ancak, Türk dili varoldukça,
dil bağımsız oldukça mümkün olacağı temelinden yürüyordu. Nasıl olabilir de,
Batılılaşmak uğruna güzel Türkçe’den vazgeçilebilir. Böyle bir Batılılaşmayı ne Mustafa
Kemal ATATÜRK kabul ederdi, ne de günümüzde herhangi bir Türk
vatanseveri kabul edebilir. Türkiye, eğer ki, AB ya da benzeri
birtakım örgütlerin içerisinde yer alacaksa, böyle bir durum ancak, Türk
Milli Kültürü ‘nün tam anlamıyla korunacağı bir ortamda gerçekleşmelidir (Böyle
bir durum Batılı ülkeler ve ABD’nin asla kabul etmeyeceği açıktır.
Ne acıdır ki, bu devletlerin, Türk Milli Kültürü’nü, hatta, Türkleri
dünya üzerinde görmeye tahammülleri yoktur.)
Türk Dili’nin ne kadar önemli
olduğunu kısaca anlattıktan sonra, yazının başında, tekrar döneceğimizi belirttiğimiz konuya
gelelim: "Türkçe’nin yok oluşu sorunu." Evet, Türkçe yok olmaya yüz
tutmuştur; gerek içte, gerek dışta bu yok oluşa destek verilmekte,
adeta seferberlik içine girilmektedir. Bu tehlikeli durum, kem}isini en açık
şekli ile sokaklarımızda, iş yerlerimizde göstermektedir. Bu yerlerin isimlerine bakıldığında,
Türkçe bir kelime görmek neredeyse imkansızdır. Ayrıca, kendisini aydın sanan
kişiler arasında da, her geçen gün, Türkçe’den kopuş söz konusudur.
Ne kadar üzücü bir durum! Bunun için mi verildi onca
mücadele? Şurası bilinmeli ki, bu topraklar, yalnızca İngilizlerden, Fransızlardan kurtarılmadı,
aynı zamanda İngilizce’nin, Fransızca’nın egemenliğinden de kurtarıldı, bu uğurda savaşıldı.
Tüm bunları görmezlikten gelerek, birtakım ülkelere yaranmak, özenmek ve bu
doğrultuda hareket etmek cidden içler acısı bir durumdur.
Konumuzla ilgili
olduğu için, "Eurovision Şarkı Yarışması"na değinmek istiyoruz. Bu yarışmadaki birinciliğimiz
ve bir sonraki yarışmanın Türkiye’de yapılacak olması, cidden, bizleri gururlandırdı.
Ancak, bu sevincimizin içerisine hüzün de karıştı. Birinciliği elde ettiğimiz
parça, ne yazık ki, İngilizce. Peki, bu parça Türkçe olsaydı
daha iyi olmaz mıydı? Hem de, öyle iyi olurdu ki,
kendimizi bize özgü değerlerden birisiyle ( Türkçe ) ifade etmiş
olurduk.
Buraya kadar söylediklerimizden, Türkçe dışında herhangi bir dili bilmeyelim,
öğrenmeyelim anlaşılmasın. Tabi ki birçok dil öğrenip, kendimizi her alanda
geliştirmek durumundayız. Bizim isteğimiz, Türkçe’nin konuşulduğu bir Türkiye olarak kalmaktır.
Bu doğrultuda hareket etmeyen her kişiye, kuruma karşı ise mücadelemiz
sürecektir. Bu mücadele, her şeyden önce, tepki ile başlamalıdır. Örneğin;
İngilizce eğitim yapan okullara, sırf bu sebeple çocuklarımızı yollamayarak ya
da ismi Türkçe olmayan yerlerden alışveriş yapmayarak, yemek yemeyerek tepkimizi
gösterebiliriz. Bizim düşüncemizde, Türk demek Türkçe demektir! Bu sebeple, ne
uluslar arası yarışmalarda, toplantılarda, ne de ülke içerisindeki etkinliklerde, Türkçe’
den asla vazgeçmeyeceğiz.
SONUÇ
Dil, milli kültürün ilerlemesi ve yayılmasında
önemli bir araç olduğu gibi, milli duygunun gelişmesinde ve bağımsızlığın
korunmasında da önemli bir etkendir. Bu sebeple, Atatürkçülükte, milli kültürün,
bağımsızlığın, milli bütünlük ve toplumsal barışın korunması, sürdürülmesi için, milleti
oluşturan kişiler arasında konuşulan dilin, birbirinden farklı olmaması, sade, anlaşılır
ve zengin olması gereklidir. Türk’üm diyen herkesin Türk Dili’ni bilmesi
ve kullanması şarttır. Türkçe’nin en büyük koruyucusu, geliştiricisi eşsiz liderimiz
ATATÜRK’ün dediği gibi" Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Milleti,
dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır." Bu uğurda mücadeleye devam…