Arama

Kitap Severler / E-book (ebook) / E-kitap (ekitap) - Sayfa 6

Güncelleme: 3 Aralık 2014 Gösterim: 211.472 Cevap: 232
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #51
nünü - avatarı
Ziyaretçi
IZ
İZ
Sponsorlu Bağlantılar
Trace
PATRICIA CORNWELL
ROMAN
Zeliha İyidoğan Babayiğit

Kay Scarpetta, kendisinin yerine atanan Dr. Marcus tarafından Richmond'a davet edilir. Scarpetta, Marino'yla beraber Richmond'a gider. Ortada ölüm nedeni ve katili bilinmeyen cesetler vardır. Baştabip, yaptığı incelemeler sonucunda birbirleriyle hiçbir bağlantısı olmayan kurbanların üzerlerinde kemik tozları tespit eder.

İz kanıtları ve içinde bulundukları durum oldukça karmaşıktır. Bu arada Lucy ve çalışma arkadaşları dolaylı yoldan bu olayların içindedirler ve işin kötüsü, onlar da durumun farkında değildirler. Tüm bu olan bitenin yanında Scarpetta, ne Dr. Marcus'un başına ördüğü çorapların, ne içinde bulunduğu bilinmezler sarmalının, ne de aslında hedefin kendisi olduğunun farkındadır. Ta ki, Kay Scarpetta ve Lucy'nin yardımcısı Ruby yaşadıkları olayları birbirleriyle paylaşana dek.

Patricia Cornwell, her zamanki ritminden ve geriliminden hiçbir şey kaybetmediğini İz kitabıyla bir kez daha kanıtlıyor.
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #52
nünü - avatarı
Ziyaretçi
kupcadisi1
Kitap Adı :BANA DERLER KÜP CADISI
Sponsorlu Bağlantılar
Yazarı :NUR İÇÖZÜ
Türü :ALTIN ÇOCUK KİTAPLARI

Nur İçözü "Bana Derler Küp Cadısı"nda, "Bugün Ne Cadılık Yaptım?" kitabının sevimli cadısı Tuğçe'nin serüvenlerini anlatmaya devam ediyor.

"Bana Derler Küp Cadısı", Nur İçözü'nün yeni kitabı. Aralarında "Reyhan", "Dönemeç", "Bugün Ne Cadılık Yaptım", "Farafarafilli", "Sevginin Mırnavcası", "Yüreğimin Kıyısında" gibi kitapların bulunduğu çocuk ve gençlik romanlarını kaleme alan Nur İçözü, Çocuk Edebiyatı Mizah Öyküleri 2000 yarışması (Bugün Ne Cadılık Yaptım kitabı ile) ödülüne de sahip.

"Bana Derler Küp Cadısı"nın kahramanı Tuğçe, okurlarını şöyle selamlıyor: "Merhaba! Benim adım Tuğçe… Nedense, bana 'küp cadısı' derler genelde… Kim ne derse desin umursamayın. Benim işim iyilik yapmak, bunu böylece bilin… İyi ki ağabeyimin sözünü dinleyip, tıpkı izciler gibi her akşam, 'Bugün ne iyilik ettim?' diye düşünmüşüm. Sonra da yaptıklarımı bir bir yazmışım. Yazmışım da üç defteri doldurup dördüncüye bile başlamışım. Ne o inanmadınız mı? İşte kanıtı. Merakla beklenen üçüncü kitabımla yine karşınızdayım."
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #53
nünü - avatarı
Ziyaretçi
FAILI20MECHUL
FAİLİ MEÇHUL
The Closers
MICHAEL CONNELLY
ROMAN
Canan Kim

Yıl 2007. Yirmi yıl önce cinayete kurban giden bir genç kızın ölümü Los Angeles'ta tekrar gündeme gelir.

1988 yılında evinden kaçırılarak ortadan kaybolan bir genç kızın cesedi günler sonra ormanlık bir arazide bulunur. İlk bakışta intihar gibi görünen olay aslında bir cinayettir ve kız göğsünden vurulmuştur.

Polis teşkilatı, tüm birimleriyle bu cinayet vakasını çözmeye çalışır ama ortada işe yarar tek bir kanıt yoktur. Üstelik o yıllarda, teknoloji eldeki kanıtlardan sonuca ulaşacak kadar ilerlememiştir.

Yıllar sonra bu vaka Los Angeles Polis Teşkilatı tarafından yeniden incelemeye alınır ve soruşturmanın başına teşkilatın eski dedektiflerinden Harry Bosch getirilir.

Bosch tüm eski belgeleri yeniden incelerken kimi kanıtlar için DNA eşleştirmesinden faydalanacaktır. Tüm bu incelemeler, soruşturmalar ve kanıtlar, cinayete kurban giden kızın katilinin herkes tarafından bilindiğini ve aslında zavallı kızın bir komplonun kurbanı olduğunu ortaya koyar. Ancak, şimdi de Bosch'un mesleği, geleceği ve hayatı söz konusudur. Ya katilin adı ya da Bosch'un hayatı...
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
12 Aralık 2007       Mesaj #54
nünü - avatarı
Ziyaretçi
CINAYET20ILANI
Kitap Adı :CİNAYET İLANI
Orjinal Adı :A Murder Is Announced
Yazarı :AGATHA CHRISTIE
Türü :KLASİK POLİSİYE ROMANLAR
Çevirmen :Gönül Suveren

Yerel Gazete'de çıkan garip cinayet ilanı, Jane Marple dahil tüm Chipping Cleghorn köyü sakinlerini heyecanlı bir bekleyişe sürüklemiştir. 29 Ekim Cuma günü, saat 18.30'da Little Paddocks'ta cinayet işlenecektir.

Bu çocukça bir şaka mıydı, yoksa zavallı Letitia Blacklock'u korkutmak için yapılan bir oyun muydu? Bu esrarengiz davetiyeye karşı koyamayanlar belirtilen zamanda Little Paddocks'un kapısında belirirler ve ışıklar söner...
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
15 Aralık 2007       Mesaj #55
nünü - avatarı
Ziyaretçi
TANRININ20KAPISINI20CALAN20BILIM
Kitap Adı :TANRI'NIN KAPISINI ÇALAN BİLİM
Orjinal Adı :The Varieties of Scientific Experience
Yazarı :CARL SAGAN
Türü :ARAŞTIRMA
Çevirmen :Reşit Aşçıoğlu

"Tanrı'nın Kapısını Çalan Bilim" adlı eser, Carl Sagan'ın 1985 yılında ünlü Gifford Konferansları'nın yüzüncü yıldönümü nedeniyle aldığı davet üzerine İskoçya'da verdiği konferansın metinlerinden oluşmaktadır.

Sagan konferanslarda, diğer gezegenlerde akla dayalı yaşam olasılığından kendi gezegenimizdeki yaşamın karşı karşıya kaldığı nükleer tehlikeye, yaratılışçılık ve sözde akıllı tasarımdan bilimin 'bilgili tapma' olduğuna dair yeni bir kavrama, manik depresyondan tutun da kendinden geçmenin (huşu) muhtemel kimyasal yapısına kadar uzanan konulara ve sorunlara değinmiş.

On yıl önce kaybettiğimiz büyük astronom ve astrofizikçi kozmoloji, fizik, felsefe, edebiyat, psikoloji, kültürel antropoloji, mitoloji ve ilahiyat gibi farklı pek çok alanda yaptığı konuşmalarla, konferanslara katılan herkeste hayranlık uyandırarak dehasıyla tüm insanlığı aydınlatmıştır.

Sagan'ın ölümünün onuncu yıldönümü vesilesiyle ilk kez yayınlanan "Tanrı'nın Kapısını Çalan Bilim" adlı kitabı eşi ve uzun süre onunla birlikte çalışmış olan Ann Druyan tarafından hazırlanarak günümüzün bilgileriyle tazelenmiştir.

Sagan bu kitapta din ve bilim arasındaki ilişki konusundaki fikirlerini ayrıntılı bir biçimde ortaya koyarken evrenin enginliğinde kutsalın ne demek olduğunu anlamak için sürdürdüğü kişisel arayışını ve yolculuğunu oldukça anlaşılır, mizahi, akılcı ve tamamen gözleme dayalı bir ifadeyle bizlere aktarıyor.
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
25 Aralık 2007       Mesaj #56
nünü - avatarı
Ziyaretçi
DERİN İMPARATORLUK
Orjinal Adı :
Yazarı :ORKUN UÇAR, SAYGIN ERSİN
Türü :ROMAN

DERIN20IMPARATORLUK

Orkun Uçar ve Saygın Ersin'in üç yıl süren araştırmalarının ardından kaleme aldıkları Derin İmparatorluk özellikle Osmanlı İmparatorluğu hakkındaki iddiaları ile büyük tartışmalar yaratmaya aday! Büyük bölümü günümüze geçen politik kurgu türünde bir roman olan Derin İmparatorluk'a tarihsel kurgu da eşlik ediyor. Derin İmparatorluk, tarihe farklı bir açıdan bakan, şifrelerin ve gizli bir örgütün izlerini arayan heyecanlı bir roman.

Orkun Uçar ve Saygın Ersin imzalı Derin İmparatorluk bildiğimiz tarihe tartışmalara neden olacak farklı bir bakış getiriyor. Yüzyıllardır var olduğu iddia edilen gizli bir örgüt üzerine politik kurgu türündeki roman, Osmanlı İmparatorluğu ve resmi tarihe karşı 'aykırı' iddialar barındırıyor.

Derin İmparatorluk, günümüzde geçen, ülkemizin geçmiş, bugün ve geleceğini değiştiren farklı bir roman. Dur durak bilmeyen aksiyon ve şifrelerle dolu…

Okurların Metal Fırtına, Asi ve Zifir romanlarıyla tanıdığı Orkun Uçar ve Zülfikar'ın Hükmü, Erbain Fırtınası ve Emekli Polisler Lokali romanlarıyla tanıdığı Saygın Ersin bu iddialı politik kurgu için üç yıl araştırma yaptı ve kitapta insanı şaşırtan şifrelerle tarihsel iddialarını hazırladılar.

"Kayı boyuna imparatorluk yolunu açan kimlerdi?", "Timur, Ankara Savaşı'nda Yıldırım Beyazıd'ı cezalandırmak için mi kullanıldı?", "Fatih Sultan Mehmet kimlerin kellesini istedi?", "Kurucular kim ve Türkiye Cumhuriyeti'nden ne istiyorlar?", "Politikada hızla yükselen genç adamı kimler öldürdü?" Derin İmparatorluk, tarihe farklı bir açıdan bakan, şifrelerin ve gizli bir örgütün peşinde heyecanlı bir roman.

Orkun Uçar, "Derin İmparatorluk kitabının, Metal Fırtına'dan bile çok ses getireceğine inanıyorum; zira sadece şimdiyi ve geleceği değil geçmişi de değiştirme iddiasında," diyor. "Biz yazarları olarak gizli bir örgütün ayak izlerini belirlemeye çalışırken, okurların da maceramıza katılacaklarını düşünüyoruz."

Saygın Ersin ise kitabın okuyucular üzerinde 'sarsıcı bir etki' bırakacağını vurgulayarak, şöyle devam ediyor: "Kimse bu kitabı bilinen tarihsel kurgu içerisinde bir yere oturtamayacak. Kahramanlar arasında taraf tutmak çok zor olacak. Çünkü kitap tarihimizin en derin çelişkilerinden bir tanesinin üzerinde şekilleniyor."

AH20BENIM20AKORTSUZ20KALBIM
Kitap Adı :AH BENİM AKORTSUZ KALBİM
Yazarı :AYŞE KİLİMCİ
Türü :ANI-ROMAN

Bu kitap, lise sıralarından üniversiteye, yürümekle aşınmayan sokaklardan siperlere, 1968'den 12 Eylül'e bir dönemi ve dönemin gençlerini anlatıyor. Hem peri masalı hem ejderha...

Şu dünyayı yeni baştan daha güzel yaratmak isteyenlerin kırk katır kırk satırla sınandığının masalı.

Dünya bilim ve sanatta alıp başını giderken, birilerinin bizimle, bizim yeldeğirmenleriyle cenk etmekten, bir arpa boyu yol alamadığımızın da masalı.

Gökten üç elma düştü;
Biri gençlere ve genç kalanlar.
Biri demokrasiye.
Biri umuda..


alt sayfa 08GIZEMLI20MELODI
Kitap Adı :GİZEMLİ MELODİ
Orjinal Adı :The Mission Song
Yazarı :JOHN Le CARRE
Türü :ROMAN
Çevirmen :Esat Ören

Babası İrlandalı bir Katolik misyoner, annesi ise Kongolu bir kabile reisinin kızı olan, Bruno Salvador, Doğu Kongo'nun Kivu Bölgesi'ndeki misyoner okulunda büyür. Ve sonra Roma'nın gizli çocukları olarak bilinen bir grup tarafından eğitilir. Birader Michael, onu Afrika dilleri çevirmeni olarak yetiştirir.

Dostları ve düşmanları tarafından "Salvo" diye tanınan Bruno, aldığı eğitim sayesinde kısa sürede ilerleyerek İngiliz gizli servisinin en başarılı isimlerinden biri olur. Bir İngilizle evli olan Salvo, aslında melez oluşu yüzünden gizliden gizliye karısının ailesi ve arkadaşları tarafından hor görülmektedir.

Kuzey Denizi'nde çok gizli birtoplantıya görevli olarak gönderilen genç adam, Batılı parababaları ve Doğu Kongo kabile reisleri arasında çevirmenlik yaparken ortada dönen birçok pis oyuna kulak misafiri olur. Bu arada, görevi sırasında tanıştığı Kongolu bir hemşire onun hayata bakışını değiştirerek unutmakta olduğu Kongolu köklerini hatırlatır. Ve Salvo tanık olduğu pis oyunlara alet olmamak için Kongolu vicdanını dinleyerek olan bitene karşı koyar. Ama ne yazık ki bedeli çok ağır olacaktır.

Gerilim, aşk ve zamanımızın komik alegorik öğeleriyle bezeli Gizemli Melodi, Salvo'nun Batı ikiyüzlülüğünden sıyrılarak Kongo'ya dönme düşlerini anlatıyor.
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
10 Ocak 2008       Mesaj #57
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Kendine Düşünmeyi Öğret

wgocak4
"Bir kitap okudum hayatım değişti" diyenlerden olmak ister misiniz? Öyleyse bu haftasonu kitap raflarına şöyle bir göz gezdirin. Beynimizi en iyi şekilde kullanmamızı amaçlayan, mutluluğumuzun ve başarımızın buna bağlı olduğunu savunan Edward de Bono, sonunda bu düşüncelerini kitaplaştırdı. Altı Değer Madalyası, Altı Şapkalı Düşünme Tekniği gibi kitapları dünyada satış rekorları kıran yazar, hayatınızda bir dönüm noktası oluşturabilir.
Ne Kadar: 12 ytl
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
14 Şubat 2008       Mesaj #58
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Yüzyılın Aşkları

Kitap Severler / E-book (ebook) / E-kitap (ekitap)
Can Dündar'ın geçtiğimiz asra damgasını vuran aşkları ele aldığı Yüzyılın Aşkları sevdiceğe hediye olabilecek bir başka alternatif. Aşkınıza aşkınızı gösteren aşkla dopdolu bir hediye. Mustafa Kemal'den Latife Hanım'a, Melih Kibar'dan Çiğdem Talu'ya efsane aşıkların hikayeleri anlatan kitabın benzerlerinde bir gün sizin aşkınızın da yer alması dileğiyle. Msn Happy
Ne Kadar: 12 ytl
tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
23 Şubat 2008       Mesaj #59
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
çok teşekkür ederim arkadaşlar kitap tavsiyeleriniz için ben de Atatürk'ün askeri okulların müfredatına konulmasını emrettiği bir kitabı öneriyorum size

Beyaz Zambaklar Ülkesinde--------- Grikory Petrov
Uyan Türkiye ---------- İsmail Şefik Aydın
Kan Uykusu ---- Serdar Akinan


bu kitapların yanında size bir e- kitap daha bende okuyamadım ama anlatılanlara göre kitap bir harika linke tıklayın (link TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN SİTESİNDEN TAMAMEN GÜVENİLİR)
Genelkurmay Başkanlığı Resmi Kurumsal İnternet Sitesidir - Anasayfa - Turkish General

tüm kitap dostalarına saygılarımla
yimake - avatarı
yimake
Ziyaretçi
9 Mart 2008       Mesaj #60
yimake - avatarı
Ziyaretçi
Altın Yaldızlı Adam
41516 k 5245
Yazarı: Feyza Zaim
Yayınevi: Sel Yayınları

Sayfa Sayısı: 94






ARKA KAPAK
Feyza Zaim yeni bir yazar, ama Türkiye'de örneğine sık rastlanmayan uzun bir hazırlanma döneminin ardından, olgun bir ilkyapıtla okur önüne çıkmayı seçmiş bir şehrazat. Dünya edebiyatının, aklın iki yakası arasında gidip gelen ünlü sıradışı kişileriyle aşık atan, alabildiğine özel bir kahramanla buluşturuyor bizi.
Uğultularla zenginleşmiş, doludizgin bir roman.






İNCELEME
Daha önce Fransızca’dan yaptığı Nathalie Sarraute, Robert Pinget ve Jean Boisselier çevirileriyle tanıdığımız Feyza Zaim’in ilk romanı “Altın Yaldızlı Adam”, bir solukta okunacak dört (iç)monolog biçiminde kurgulanmış 94 sayfalık kısa bir roman. Yazarın aldığı edebiyat eğitiminin, editörlük ve çevirmenlik deneyimlerinin anlatı diline dolaysızca yansıdığı “Altın Yaldızlı Adam”, dili ve anlatımı kadar seçtiği insan tipleri ve mekanlarıyla da dikkat çekici.

Herkesin bir hikayesi var
Ahmet adlı bir gencin köyünü ziyaret ettiği gece gördüğü kabuslar ile gidiyoruz geçmişe. Acı olayların yaşandığı günleri dört ayrı kişinin bakış akışından aktarıyor Feyza Zaim; Ahmet’in, Gülistan’ın, teyzeleri Vildan’ın ve köyün delisi Remzi’nin…
İlk anlatıcımız Ahmet’i Gülistan ablası aklına düştü düşeli uyku tutmuyor. Gözlerini yumsa da açsa da hep onu görecek, bunca zaman onu düşünmemek için kendisini zorladığını, duygularını bastırdığını düşünecek ve ablasının köyden kaçıp gitmesiyle yıkılan ailesini deli Remzi’nin tetiklediği imgelerle hatırlayacaktır.
Televizyon bile olmadığı zamanlarda, herkesin birbirinin zayıf, eksik, ezik, çürük çarık tarafıyla elleşip, oynaştığı, “açık açık, yemedi miydi gizliden gizliye eğleşmek için” birbirinin açığını kolladığı bir sırada deli Remzi’nin gelişi heyecan yaratmış köyde; “en çok da kadınlar arasında... Çocuklarına bir şey yapar diye korkmuşlar, sokağa salmamışlar yumurcakları. Avlularda tıkılmış kalmışlar uzun süre. Analarının korkmasından korkmuşlar, geceleri kabuslar görür, bir araya geldiklerinde de birbirlerini deliyle kandırır, korkutur olmuşlar. Kadınların demesinden fenalık getiren erkekler deliyi kovuyorlarmış koymasına ama deli ürkek enik gibi koşup kaçsa da sabaha geri geliyormuş gene. Zaten köyün dışında, bayağı da uzağında bir kovukta kalıyormuş da, yalnızca gündüzleri yanaşıyormuş köye. Sonunda artık iş öyle bir hale gelmiş ki, erkekler yere eğilip taş alır gibi yaptıklarında bile koşup kaçar olmuş deli.”
Ahmet’in hayranlıkla andığı ablası Gülistan ise, diğerlerinden farklı, zarif görünümlü bir kızmış çocukluğunda. Ne diğer erkek çocuklardan korkarmış ne de kadın ve çocukların ürktüğü Remzi’den. Açık saçık, küfürlü ama doğru bildiğini söylemekten çekinmeksizin dobra dobra konuşurmuş.
Ahmet ve ailesinin kaderi de Remzi’nin köye gelişiyle çizilecektir. Çünkü Remzi’nin köyde arkadaşlık kurabildiği, iyi muamele gördüğü yegane insandır Gülistan. Deli Remzi’yle yakınlığı bir süre sonra teyzesi Vildan’ın da körüklediği dedikodulara sebeb olacak, Güistan babasından güpegündüz köy meydanında yediği dayaktan sonra bir daha eve dönmeyecektir. Anne ve babalarının çok gecikmeyen ölümüyle yalnız kalan Ahmet’se, Vildan teyzesi tarafından büyütülecek, nefret ettiği bu köyden önce üniversite, ardından iş bahanesiyle Istanbul’a kaçacaktır.
İstanbul’daki ilk yıllarında ablasını çok yoğun bir şekilde düşünen genç adamın bilinç akışı, duygu ve düşüncelerini çok iyi yansıtıyor; “Bir ara... Korkudan. Arkadaşlarla ne zaman Beyoğlu’na gidecek olsak, sarı peruklu bir kadın görürüm de, yüzünde onun yüzünü tanırım diye korktum. Kötü yola düşmüş kadınların ille de sarı peruklu, bol makyajlı olmaları gerektiğini düşünüyordum. Gülistan ablam, eski Türk filmlerinin etkisiyle, göğüsleri havaya kaldıran, beli sıkı sıkı saran diz üstünde bir elbiseyle, ince topuklar üzerinde belirir olmuştu zihnimde. Bu görüntü o kadar gerçekti ki, onun yüzünü unutturdu bana. Korkum biraz da bundandı işte. Onun yüzünü artık yalnızca sarı peruklu bir kadının yüzüne bakıp hatırlayabileceğim duygusuna kapıldım. Ama onca zaman sonra bugün deli Remzi’yle karşılaştığımda ilk defa gözlerinin içine baktım ve rüyamın girdabında Gülistan ablamın yüzüne rastladım. En son gördüğüm haliyle gördüm yüzünü. Gözleri çakmak çakmak, yanakları al al olmuş içini çeke çeke, ıslak ıslak, hıçkıra hıçkıra, dişlerinin arasından gülüşünü. Sonra köyün yokuş yollarından yuvarlana yuvarlana gidişini. Saçları darma dağın”…
İkinci bölümde hikayeyi Gülistan’ın ağzından dinliyoruz. Kardeşinin aklından geçenleri okumuşçasına “düşmedim. Düşmeyi beceremem ki ben!” diyecektir Gülistan; Nasıl düştüğümü sorduklarında, anlatacak bir hikayem olmadı hiç(…) Düşmek, başkasının, çürük çarık taraflarını görüp de, gördüğünü ona belli etmektir. Bakıp da gözlerini kaçırmaktır.”

Taşrada “öteki” olmak
Gülistan’ın kast ettiği anlamda düşmüşlük durumunda olan teyzeleri Vildan, üçüncü bölümde söze karışıyor. Elbette kendisini haklı çıkartan bambaşka bir hikayesi var Vildan’ın. Ancak bastırılmış cinselliği, hırs ve hasetiyle kurduğu katı ahlakçı dünyası öylesine iki yüzlü ki, hayatta farklı renkler, adını tam koyamadığı özgürlükler peşinde olan yeğeni Gülistan’ın dışlanmasında baş rolü oynadığı hemen anlaşılıyor.
Roman tarihimiz baktığımızda, taşraya ilgi duyan yazarların üzerinde birleştikleri konular arasında kadın erkek ilişkileri ve cinselliğin ilk sıraya yerleştiğini söyleyebiliriz. Koyu karanlığa gömülmüş mahremiyeti, bilip de bilmezden gelmeklikle çevrilmişliği ve yegane meşru biçiminin geleneksel evlilik olduğunu her an hatırlatan, sessiz ama buyrukçu diliyle taşra hayatının en sorunlu alanı, hiç kuşkusuz cinselliktir ve taşrada meşru cinselliğin dışındaki her tür cinsel etkinlik, cinsel heyecan, hatta cinselliğin her türden dillendirilişi, her yerde olduğundan daha radikal bir reddiye ile yasak bölgeye itilmiştir.
İster popüler türden olsun, ister bireyi, isterse de toplumsal gerçekleri anlatmaya soyunsun, hemen her romanda taşraya özgü başka bir mekanizma vurgulanır ki, yaptırım gücü -hayatın her alanına yayılmışlığıyla- bütün iktidar aygıtlarından daha güçlüdür. Geleneğin baskılarını taşıyan, güncelleyen, yayan, davranış normlarını belirleyen ve romanda Feyza Zaim’in Vildan teyze karakteriyle dolaşıma soktuğu dedikodulardan söz ediyorum. Dedikodu insanların, özellikle de yabancıların kaderlerini etkileyecek, zevki, bedeni, hayatı, anlamı tanımlayan, devletin altında ve ötesinde, beden, cinsellik, aile, akrabalık, bilgi ve teknoloji olarak işleyen bir iktidar mekanizmasıdır. Öyle ki, dedikodu taşranın beslenme kaynağı, vazgeçilmez eğlence ve iletişim aracı, ama aynı zamanda en korkutucu batağıdır. Bu mekanizmadan bahsetmek bireylere uzanan ve onların eylemlerini, davranışlarını, söylemlerini, öğrenme biçimlerini ve gündelik yaşamlarını belirleyen kılcal damarlardan bahsetmek demektir. İnsanlararası ilişkilerin çok yakın ve iç içe olduğu taşrada sürüp giden hayatın sosyolojik özelliklerini dedikodular yansıtırlar. Dedikodu, deli-akıllı, hasta-sağlıklı, serseri-efendi, yoksul-zengin, tembel-çalışkan ayrımını yapan, genel ahlak ve davranış normlarını üreten kurallara uymayanı dışlayarak cezalandıran bir kurum gibi çalışır. Gülistan’ın farklılığını cezalandıran ve onun kaçmasına neden olan da aslında baba dayağı değil, bu kurumdur.
Son bölümde bir başka “öteki”, deli Remzi çıkıyor sahneye. Böylelikle hem Remzi’yi deliliğe götüren önceki süreç hem de Ahmet, Gülistan ve diğerlerinin ilişkileri bir kez daha ama çok farklı bir bilinçlilik pozisyonundan sergileniyor. Eskiye oranla kamusal mekanlardaki sayıları azalmakla birlikte hemen her yerleşim bölgesinde rastladığımız, toplumla iç içe yaşayan, zaman zaman alaya alınıp itilip kakılan, ama ince de olsa bir dokunulmazlık zırhı ile korunan “deli”lerin hepimizin hayatında bıraktığı bir iz mutlaka vardır. Feyza Zaim, işte bu izi sürmüş Remzi’de. Elbette onu biraz kayırmış. Remzi’nin dünyası daha akılcı değil belki, ama hiç şüphe yok ki Vildan teyzeninkinden daha zengin, daha özgür ve çok daha insani. Üstelik Remzi’nin bilinç akışını yansıtan son bölümde yazarın dili önceki bölümlerden daha çarpıcı; “bacaklarımın arasına alıp sıkıp ezmek istiyorum. Gözümü alamıyorum o yanardöner böcekten. Daha çok böcek, daha çok böcek ezeyim istiyorum. Daha çok böcek, daha çok! Kasıklarımda ezeyim. Kasıklarım... Kasıklarımı sokuyorlar. Ağzımı burnumu sokuyorlar. Geri sıçrayıp kurtarıyorum kendimi. Gözümü alamıyorum suratındaki o yanardöner böcekten. Kasıklarımı tutup, her genç kızın rüyası Zetina Zikiş makinası... Yerden taş almaya davranıyorlar.”
Feyza Zaim, bu ilk romanında çıkarcı, hoşgörüsüz, acımasız bir dünyayı, toplumsal ilişkilerdeki çürümüşlüğü ve ahlakın iki yüzlülüğünü ortaya koyarken her bir karakterin dilini o karakterin kültürüne, kişiliğine ve iç dünyasına uygun kelime ve cümle yapılarıyla oluşturmuş. Kısa ve parçalanmış kurgusuna, anlatıcıların eksik bıraktıkları yerlere rağmen boşlukları kolaylıkla doldurup hikayeyi kendimize göre tamamlayabiliyor, hepsinden önemlisi, nihayet İstanbul dışına çıkıp biraz kır havası soluyabiliyoruz. “Altın Yaldızlı Adam”, başka mekanlar ve insanlarla da edebiyat yapılabileceğini kanıtlıyor.

Benzer Konular

22 Aralık 2010 / melile Cevaplanmış
7 Mart 2017 / ThinkerBeLL Bilgisayar
9 Kasım 2012 / karayel Edebiyat
17 Ekim 2011 / Misafir Soru-Cevap