Arama

1984 - George Orwell

Güncelleme: 20 Aralık 2009 Gösterim: 20.301 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
20 Aralık 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
1984
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Sponsorlu Bağlantılar

Yazan: GEORGE ORWELL (1903-1950)

Başlıca Karakterler
  • Winston Smith: Okyanusya'nın propaganda fabrikası Hakikat Vekâletinde çalışan vasat zekâlı, küçük bir memur.
  • Julia: Hakikat Vekâletinin Kurgu Dairesinde çalışan güzel, is­yankâr bir genç mekanik.
  • O'Brien: Parti yüksek kademesindeki küçük çevreye mensup çir­kin, yüksek ölçüde zeki bir üye.
  • Mr. Charrington: Londra'da, mazinin zevkli ve cazibeli kalıntı­larıyla dolu bir eskici dükkânının yaşlı sahibi.
  • Büyük Birader: Okyanusya'nın, her şeyi gören, her şeye kaadir ve manyetik gözleri ile her ilân ve reklâm tahtasından ba­kan hükümdarı.
  • Emmanuel Goldstein: Okyanusya'nın baş düşmanı, yan-mistik bir adam.
Hikâye
Winston Smith, 4 Nisan 1984 günü, Hakikat Vekâletindeki işi başından bir müddet için ayrılarak hâtıralarını gizlice kaydetmek üzere evine gider. Bir kaç gün öncesi, Mr. Charrington'un eskici dükkânın­dan, önceki yıllardan kalma güzel bir not defteri sa­tın almıştı. Mazinin gizli düşüncelerinin ve kalıntıla­rının yasaklandığı 1984'de, bu, tehlikeli bir hareketti.
Winston Smith Londra'da oturur. Burası şimdi, İngiltere ile Kuzey ve Güney Amerika'yı ihtiva eden Okyanusya'nın bir parçası olan Hava Alam Bir'in başlıca şehridir. Dünyanın öteki iki muazzam devle­ti -Eurasia ve Eastasia- gibi Okyanusya da, Ingsoc, yani İngiliz Sosyalizminin prensiplerine sıkı sıkıya bağlı, değişmez totaliter bir polis devletidir.
Bu ülkedeki halkın ekseriyeti Proplar (proletar­ya) diye isimlendirilir; üzerlerinde durulamayacak kadar aptal olduklarına inanılır. Parti, üyelerinin tam sadakatim temin etmek için, her odaya gidiş-ge-lişi kontrol eden bir televizyon ekranı koymuştur. Parti dış çevresinde küçük bir memur olarak çalışan Winston'un odası öylesine yapılmıştır ki, odanın be­lirli bir noktasında durduğu zaman, bir an için dahi gözlerini kapamayan televizyondan kendisini gizleye­bilir. Not defterini açtığı zaman, odanın bu belirli kö-şesindedir ve hâtıralarına, vatana bir kaç defa hıya­net sayılacak şu cümle ile başlar: «Kahrolsun Büyük Birader.» Sert, bıyıklı yüzü ile her reklâm tahtasından sokaklardakileri süzen Büyük Birader, Okyanusya' run Eastasia ve Eurasia ile yaptığı nihayetsiz harp­lerin esrarengiz kahramanıdır. Yüzünü gören yoktur, ama Aşk (Sevgi) Vekâletinin işkence odalarında ve zindanlarında, Devlete karşı gelen herkese, onun ne güçte bir adam olduğu gösterilir.
Hakikat Vekâletindeki işinin başına dönen Wins­ton, tekrar her günkü işine eğilir. Bu iş, Okyanusya' nın şimdiki siyasetine uydurmak için, Times gazete­sinin eski sayılarının muhtevalarını değiştirmektir.
Winston, bu işin uzmanı olmakla beraber, işinden ve Okyanusya'nın resmî dili Yenikonuşma'nın lügatinin yeni bir baskısını hazırlamakla meşgul olan gayret­keş işçilerin çoğundan nefret eder.
Winston'un bu kasvetli, ruh-yıkıcı işi, her işçi­nin katılmağa mecbur kaldığı iki dakikalık nefret ânı ile kesintiye uğrar. Büyük bir salonda, Eurasia' lılarm yaptıkları işkenceleri gösteren bir film seyre­derler. Partinin hemen hemen efsanevî düşmanı, kar­şı ihtilâlci ve Partinin bütün askerî, sosyal ve ekono­mik başarısızlıklarının sebebi olarak gösterilen Em­manuel Goldstein'in perdede görünmesiyle, salonda-kilerin nefreti zirveye erişir. Şimdi hepsi bir ağızdan perdedeki Emmanuel Goldstein'e lanet okur, küfre­derler. Bu birlikte lânetlemeye katılmayanlar, derhal Düşünce Polisine ihbar edilir ve ardından «buharlaştırılır».
İki Dakikalık Nefret ânında Winston, Julia adın­daki sevimli, sakin, kara saçlı kızı görür, Kızın, nef­ret edilen Düşünce Polisinin bir mensubu olduğunu ve bu yüzden de kendisini takip ettiğini sanır. Her­kesin giymeğe mecbur olduğu tulum-gömleğe bürün­müş (kız, proletarya sınıfı için ucuz romanlar çıkaran makineleri tamir eder) Julia, vücuduna, Anti-Seks Derneğinin sancağını sarmıştır. Kız, Winston'a gizli­ce, üzerinde «Seni Seviyorum» yazılı bir not gönde­rir. Winston ve Julia, şehir dışında, televizyon ekra­nından uzakta, kuytu ve sessiz bir yerde buluşmak üzere anlaşırlar.
Winston, bir zamanlar evli idi. Ateşli bir Parti işçisi ve Anti-Seks Derneği üyesi olan karısı, seks'i katı Parti düşüncelerine göre, ancak Devletin yararı uğruna girişilen bir icraat olduğu için tahammül edilen bir görev olarak ele alıyordu. Çocukları ol­mayınca, kadın Winston'u terketti. Winston, yegâne sevgiyi, senelerce önce kaybolan, muhtemelen buhar-laştırılan annesinde görmüştü.
Julia ve Winston şehir dışında buluştuklarında birbirlerine âşık olurlar ve günü sırlarını birbirlerine ifşa etmekle geçirirler. Julia ona, ancak güvenlik se­beplerinden ötürü Anti-Seks Derneğinin üyesi ve za­hiren sadık bir Parti işçisi olduğunu söyler. Gerçek­te, şehvetli bir kadındır, hayatı sever ve Partiden nefret eder. Winston gibi, proletaryanın yönettiği ve Parti üyelerinin hiç bir zaman gitmemeleri gereken karaborsa dükkânlarında alış-veriş etmeyi çok sevdi­ğini anlatır. Buralarda, bazan, Parti dış kademeleri­nin kullandıkları sanılan «Zafer» sentetik kahve ve çikolataları yerine gerçek kahve ve çikolata buluna­biliyordu.
Mr. Charrington'un eskici dükkânı Winston'u hayret içinde bırakır. Tekrar tekrar oraya gider, şim­diki zamandan daha mutlu geçmiş olduğuna ve hiç bir zaman Parti tarih kitaplarının anlattığı kadar berbat geçmemiş olduğuna inandığı mazi hakkında ipuçları arar. Gizlice yaptığı bu ziyaretlerinden bi­rinde, Mr. Charrington Winston'a, dükkânının üstün­de gizli bir yatak odası gösterir. Oda, Ingsoc ihtilâ­linden önceki hâlini muhafaza etmektedir.
Oda, oldukça pis olmasına rağmen rahattır ve en iyi tarafı, televizyon ekranı yoktur. Bir ân için doğru düşünme yeteneğini kaybeden Winston, bura­sını Mr. Charrington'dan kiralar, Julia ile zaman za­man burada buluşur.
Biribirine duydukları aşkın tesiri altında, Wins­ton ve Julia, 1984'ün baskıcı Devletine karşı gizlice isyan etmiş başkalarının da bulunabileceğini düşü­nürler. Ah, onlarla bir temas kurabilselerdi! O'Brien admda birini düşünen Winston Parti iç çevrelerinin üyesi bulunan bu adamın çirkin ve zekâ fışkıran yü­zünde, Partiden tiksindiğini anlatan bir ifade sezdi­ğini hatırlar. Winston ve Julia, O'Brien'm gayet göz alıcı bir şekilde döşenmiş apartımanına gider ve ona, gerçekten bir karşı-ihtilâl plânının hazırlanıp hazır­lanmadığını Forarlar. O'Brien, onların bu sorusuna evet cevabını verir, bu karşı-ihtilâlin saflarına onları da kaydeder; fakat ideallerinin gerçekleşmesinden çok önce öldürülebileceklerini de ilâve eder. O'Brien, iki âşığa Emmanuel Goldstein'in mevcut bulunduğu­nu ve okuması için Winston'a ödünç olarak verdiği heretik bir kitabın da müellifi olduğunu söyler.
Maamafih Winston, Goldstein'in kitabını okuma­dan önce, kendisini Nefret Haftasının hazırlıkları için­de bulur. Okyanusya, aniden ve hiç bir sebep gös-terilmeksizin, harpte saf değiştirmiştir. Şimdi Eura­sia müttefiktir, Eastasia da düşman. Yeni dostluğa halel getirecek bütün belgelerin derhal değiştirilmesi gerekmektedir.
Nefret Haftasından sonra, Mr. Charrington'dan kiraladığı odada Julia ile istirahat eden Winston, Goldstein'in kitabını okumaktadır. Kitap, Devletin giriştiği sayısız işkenceleri, yalanları ve sahtekârlık­ları bir bir sıralar. Birdenbire, nereden geldiği bilin­meyen bir ses, Winston ve Julia'nm tevkif edilmele­rini emreder. Dehşet içinde kalan Winston, odada gizli bir televizyon ekranının bulunduğunu ve Mr. Charrington'un da, Düşünce Polisi mensubu olduğunu öğrenir. Muhafızlar derhal odaya gelirler. Bir tanesi, Julia'nm karnına bir tekme indirir. Winston, Aşk Vekâletinde, küf kokan bir mahzene atılır.
Winston, burada günlerce bin bir türlü işkence­ye maruz kalır ve dövülür. Artık kendisinin nerede olduğunu bilmez. Ardından, O'Brien'm önünde, haf­talarca süren «konferans»lara tâbi tutulur. Bu «kon­ferans »lar sırasında, kendisine devamlı elektrik şoku verilir ve ancak, hatâsını itiraf edecek kadar canlı tutulur. Maamafih O'Brien, Winston'un itiraftan da öteye geçmesini ister. Winston'un, ruhunun derinliklerinde, Büyük Biraderin her şeye kaadir olduğuna, her yararın ondan çıktığına, fertlerin özel düşüncele­re sahip olamayacaklarına ve eğer Parti, iki kere iki­nin beş ettiğini söylerse, bunun doğru olduğuna inan­masında ısrar eder. Winston'a, isyankârlara tuzak kurmak için, Goldstein'in kitabını kendisinin yazdı­ğını da ilâve eder.
Bütün bu işkenceler sırasında Winston, gururu­nu ayakta tutacak bir sebebe sarılır: Julia'ya hisset­tiği aşk. Onun şimdi hayatta olup olmadığını bilme­mesine rağmen, bu aşkı kimsenin kendisinden alama­yacağını sanır. Fakat Düşünce Polisinin başvurduğu yollardan biri, kurbanlarını en fazla dehşete düşüren şeyin ne olduğunu öğrenmektir. O'Brien, Winston'un farelerden son derece tiksindiğini bilir, içinde koca koca aç farelerin bulunduğu büyük bir tel kafes, Winston'un yanma konur. O'Brien, fareleri serbest bırakacağını söyler. Winston, sebepsiz bir panik ânın­da, farelerin Julia'nm önünde serbest bırakılmaması için yalvarır. Artık yaşaması için hiç bir sebebin kalmadığını bilir.
Bu büyük hıyanetinden sonra, Winston serbest bırakılır. Şimdi fiziken, zihnen ve ruhen parça parça olmuştur. Ağzına yediği tekmelerle dişleri kırılmış, saçları dökülmüştür. Buharlaştırılmaya lâyık bir kimse olarak görülmediğinden, kendisine küçük bir iş verilir. Şimdi yapayalnızdır, kendisinden nefret edilir, günlerini bir kahvehanede Zafer içkisi içerek geçirir. Bir gün, kendisi gibi her türlü işkenceye tâbi tutulan ve böylece bambaşka bir insan haline gelen Julia'yı görür. Her ikisi de, birbirine hıyanet ettik­lerini söyledikten sonra, söyleyecek başka bir şeyleri kalmadığını anlar ve ayrılırlar.
Winston, bir gün televizyon ekranından, Okya­nusya'nın, Afrika'da büyük bir zafer kazandığını du­yar. Önceleri, bu tür haberlere inanmazdı, ama şim­di inanır. Beyin yıkama işlemi ve şok tedavisi başa­rılı olmuştu. Winston, ruhunun derinliklerinde, Bü­yük Biraderi artık gerçekten sevdiğini anlar.

Tenkid
Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sı gibi, 1984 de, tersine çevrilmiş bir ütopyadır: İstikbalin, bir cennet olmaktan ziyade kâbuslu bir görüntüsü. Şurası be­lirtilmelidir ki, Huxley kitabını yazdığı zaman, kendi ütopyasının altı yüz sene sonra gerçekleşebileceğini sandı. Huxley'den on yedi sene sonra yazan Orwell, beyin yıkamanın, katı sosyal kontrollarm ve siyasi hayvanlığın çok daha yakın bir zamanda gerçekleşe­ceğini sandı ve bu kâbuslu devletinin sadece otuz beş yıl sonra meydana çıkacağını söyledi.
Satıhtan bakıldığında biribirinin benzeri görü­nen bu iki kitap arasındaki bir diğer fark şudur: Huxley, ilmî «gelişmeler» üzerinde dururken Orwell, devletini, bilhassa siyasî açıdan ele alır. Huxley'nin devletinin idealleri, «Topluluk, Beraberlik, İstikrar» dır. 1984, bunların mevcut olduğunu kabul eder, fa­kat siyasî mutlakiyet onları çok daha kötü gösterir.
Orwell'in devletinin sloganları şunlardır: «Harp Ba­rıştır», «Hürriyet Köleliktir» ve «Cehalet Kuvvettir». Harp, Huxley'nin istikbaldeki dünyasını ilgilendir­mez; Huxley'in Cesur Yeni Dünyası'na musallat olan en büyük belâlar, sosyal kaderin kasvetliliği, ilmî âletler ve materyalizmdir.
İstikbalin, yirminci asırdan görülen bu iki gö­rüntüsü arasındaki farkı, Huxley'in kitabının yazıl­dığı 1932 ile Orwell'in kitabının yayınlandığı 1949 tarihinin hadiseleriyle izah edebiliriz. Bu onyedi yıl­da dünya, Moskova'daki büyük tenkilleri ve yargıla­maları, İspanyol Dâhilî Harbini, diktatörlerin yükse­lişini, dünyayı kana boyayan ikinci Dünya Harbi'ni, silâhaltındakiler ve sivil halk arasında milyonlarca insanın öldürülüşünü ve soğuk harbin başlamasını gördü. Böylece, Okyanusya'daki hayat, sadece kas­vetli ve neşesiz bir hayat değil; dehşet saçıcı bir ha­yattır da.
Aslında bir makale yazarı ve polemikçi olan Or­well, 1984'ün polis devletinin kendine hâs mekaniz­ma ve tekniklerini anlattığı zaman bilhassa başarılı. Onun bulduğu «düşünce suçu», «yeni konuşma», «Büyük Birader» ve «İkizli Düşünce» gibi terimler, gün­lük İngiliz diline girdiler. Bu kelimeler onun, sadece Nazi Almanya'sı ve Bolşevik Rusya'sında değil, daha yumuşak olmakla beraber, hiç de daha az tehlikeli sayılmayacak şekilde, «hür dünya» beklerinde olup bitenlerin, derin sezgi gücü ile analizinden çıkarıl­mıştı. Bu kitap, insanlar, kendilerini devletin baskıcı gücü altına sürüklenmelerine müsaade ettikleri tak­dirde, hayatın nasıl bir şekle dönüşeceğini hem kâ­hince gösteriyor hem de ikaz ediyor.

Yazar Hakkında
(bak. George Orwell)
George Orwell'in hakiki adı Eric Blair idi. 1903'te Hindis­tan'da doğdu. Kötü yönetilen snob bir İngiliz mektebinin «hiç de fazla yetenekli» sayılmayan bir öğrencisi oldu. Bu mektep yıllarının dehşetini «İşte, bizim neşemiz bunlardı» başlıklı bir yazısında anlattı. Maamafih, meşhur Eton mektebinin giriş im­tihanını kazandı.
Üniversiteye ve daha fazla snobluğa tahammül edemeyece­ğini anlayan Orwell, 1921'de Burma'ya gitti, beş sene polislik yaptı ve Burma Yıllan adlı ilk romanını yazdı. Emperyalizmin ne olduğunu böylece çok yakından gören Orwell, polislikten ay­rıldı, Paris ve Londra lokantalarında çalışarak karnını doyurma­ğa çalıştı. Bütün bu tecrübelerini, 1933'te yayınlanan Paris ve Londra'daki Sefalet Yılları adındaki ilk büyük kitabında topladı.
Bu tarihten itibaren Orwell, bir gazeteci ve yazar olarak hayatını kazanmağa çalıştı. Büyük iktisadî kriz sırasında, solun üzerinde durduğu muhtelif meselelerin şampiyonluğunu yaptı ise de, ferdin temel haklarını çiğneyen her siyasî doktrine şüphe ile baktı. Siyasî idealizmden ötürü, İspanyol Dahilî Harbi'nde, Kral-cılann safında çarpıştı ve yaralandı. İngiltere'ye döndüğü za­man yazdığı Catalonia'ya Selâm (Homage to Catalonia) adlı ki­tabında, İspanyol Dahilî Harbi'nde, Kralcıları yalnız bırakan Ko­münistlere şiddetle hücum etti. Orwell İspanya'da, İtalya'da, Al­manya'da ve Rusya'da polis devletlerinin gelişmekte olduğunu görüyordu. Bu gördüklerini muhtelif makalelerinde belirtti. De­mokrasi ve totaliterlik arasında bir çatışmanın yaklaşmakta ol­duğunu söyledi ise de, hem İngiliz solcuları hem sağcıları, onun bu sözlerine ya sırt çevirdi veya hücum ettiler.
Ciğerlerinden devamlı rahatsız bulunmasına rağmen Orwell, İkinci Dünya Harbi sırasında, orduya alınmayınca hava korunma şubesinde çalıştı, bu yorucu iş kendisini daha da zayıflattı. Harp sona erdiği zaman, Orwell'in de ölümü yaklaşıyordu. Bu hastalığına rağmen, Hayvan Çiftliği (1945) ve 1984 adlı iki şa­heserini bitirmeğe muvaffak oldu ve 23 Ocak 1950'de öldü. Ga­riptir ki George Orwell, hakikî başarısına, ölümünden sonra, 1984 adlı eseri ile erişti. O günden bu yana kitap popülaritesinden kaybetmedi, bilâkis, her geçen gün, gittikçe artan sayıda okuyucu buluyor.
Diğer Eseri
Hayvan Çiftliği (Animal Farm): Hayvan Çiftliği, Rus İhti-lâl'i'nin başarısını, hıyanetini ve nihaî çöküşünü şaheser bir şe­kilde anlatan bir masaldır. Çiftçi Jones'ın zalim rejimi altında, hayvanlar sefil bir hayat sürerler. Hayvanlar başkaldmr, Jones'ı çiftlikten atar ve çiftliği kendileri yönetmek isterler. Maamafih, kısa bir zaman sonra, hayvanlar arasında yeni bir hiyerarşi do­ğar; kurnaz ve bencil domuzlar, daha uysal ve daha sessiz hay­vanlar üzerinde hâkimiyet kurarlar. Her hayvanın eşitliği ve hâ­kimiyeti ile ilgili olarak ihtilâlin başında ilân edilen bütün yüksek idealler bir kenara itilir. Devamlı fesat tohumu saçan, Napoleor* adındaki iktidar düşkünü bir domuzun yönetiminde, çok sayıda hayvan, tıpkı Çiftçi Jones'ın zamanında olduğu gibi, sefil bir hayata itilir. Totaliterliği, 1984 kadar etraflı bir şekilde ele al­masa da, Hayvan Panayırı, çok zor olan ve nadiren ele alınan siyasî masal tarzını kısa, fakat kuvvetli bir şekilde işliyor.

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

25 Ağustos 2009 / KisukE UraharA Edebiyat ww
8 Şubat 2016 / Jumong Siyaset ww
1 Mayıs 2011 / Misafir Soru-Cevap