Don Kişot - Miguel De Saavedra Cervantes
Kaynak: MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Başlıca Karakterler
İkisinin başlarından geçen maceralar, genellikle tuhaf ve gülünçtür ve kötü neticeler verir. Don Quixote muhayyilesi, en gülünç durumları bile, yüksek ölçüde romantik bir maceraya dönüştürür. Başlarından, burada bahsedilemeyecek kadar çok sayıda macera geçer. Bununla beraber, bazıları o kadar meşhurdur ki, herkesin bildiği bu maceralar atasözlerine kadar geçmiştir. Meselâ, değirmene saldırmak sözü, döner kollu devler sandığı, bir dizi yel değirmenine mızrağı ile saldırmasını hatırlatır. Değirmenlere hücum eden Don Quixote değirmenin kollarının çarpmasıyla atından düşer. Başka bir zaman, büyük bir ordu sandığı bir sürü koyuna hücum ederek çobanlardan temiz bir dayak yer. Bir gece, Don Quixote ve Sancho, şato sandıkları ve içinden ürkütücü seslerin çıktığı bir binaya rastlarlar. Şatoya hücum etmek için günün ağarmasını beklerler, ama daha hücuma geçmeden, geceki ürkütücü sesleri, imalâthanedeki makinelerin çıkardığını anlarlar. Yine bir gün, bir handa kaldıkları sırada, Don Quixote şarap tulumlarından damlayan şarapların kan olduğunu sanarak, bu şarap tulumlarına hücum eder. Hataları kendisine gösterildiği vakit, Don Quixote, kendisini haklı çıkarmak için, kimsenin aksini iddia edemeyeceği tarzda cevaplar verir: Karşısına çıkan devler, değirmen veya şarap tulumları şeklinde görünüyorlar, çünkü kötü niyetli büyücüler, kahraman düşmanlarını (yani Don Quixote'i) aldatmak için onların şekillerini değiştiriyorlar. Don Quixote ve Sancho'nun maceralarında, ikinci derecedekiler, günlük hayatta vuku bulabilecek hâdiseler olduklarından, daha inandırıcı. Bu tür başlıca maceralardan biri, iki genç âşığın kilisede resmen evlenebilmeleri için karşılaştıkları engellerle ilgilidir. Yine, ikinci derecedeki bir diğer macera da, Cezayir'deki Faslıların elinden kaçan bir İspanyol harp esirinin, beraberinde güzel bir Faslı kızı da getirmesidir. Bu maceralar, romandaki karakterlerin birbirlerine anlattıkları eğlendirici hikâyelerle genişletildiğinden, hikâye içinde hikâyeler vardır. Bu arada Don Quixote'm ailesi ve dostları, onun güvenliğinden endişe etmeğe başlarlar. Kasaba berberi ve papazı, hanımı Dulcinea'nın, evine dönmesini istediğini söyleyerek, Don Quixote'i bir kafese girmeğe ikna eder ve bir öküz arabası ile geri getirirler. Şövalye Don Quixote, şimdi şaşkın ve halsizdir; evindekiler ve yeğeni, onu tekrar aralarında görmekten sevinir ve iyileştirmeğe çalışırlar.
En ciddî bir noktadan ele alındığı takdirde, Don Quixote, realite ve hayalin mahiyetinin felsefî bir araştırılması olarak düşünülebilir. Her bölümde bu mesele ile karşı karşıyayız. İlkin (kolaylıkla görmemezliğe gelinecek), tahayyülî Arap tarihçisi Cid Hameta Ben engeli meselesi vardır ki, Cervantes, Ben Engeli’nin güvenilir bir tarihçi olamayacağını ikaz etmesine rağmen, hikâyenin kaynağı olarak onu gösterir; böylece, kahramanın gerçek şaşaasını kıskançlıkla küçültmek istemiş olabilir. Sonra, Don Quixote hakkında, Avellaneda tarafından yazılmış uydurma hikâyeler var. Cervantes, bize, bunların masal olarak reddedilmesi gerektiğini söylüyor. Kısacası, Cervantes, diğerlerinin gerçek olmayan hikâyelerine karşı bizi ikaz ederek, kendi hikâyelerine bile tamamiyle güvenilemeyeceğini söylemesine rağmen, kendi anlattığı hikâyelerin doğru olduğuna okuyucuyu hemen hemen inandırır.
Realite ve hayal meselesi, şu soruda, daha da ısrarlı bir şekilde ortaya çıkıyor: Don Quixote ne derece çılgın bir adam? Gerçekten, psikiyatrik standartlara göre, realite dünyasından sıyrılarak bir hayal dünyasına daldığı zamanlar var. Diğer zamanlarda, onun tek saplantısıyla ilişkili olmayan bütün konularda, aklı başında bir insan. Mark Van Doren, onun, belki bir rol yaptığını, tıpkı Süpermen oynayan bir çocuğun, kendi oyununun kendisini aldatmadığını bildiği gibi, o da ne yaptığını tamamen biliyor. Üstelik onun bu rolü, boşuna giden bir hareket değildir; zira böylece, taklit ettiği şeyi yaratmış oluyor. Kendisinin bir şair olduğunu sanan bir kimse, eğer fevkalâde şiirler yazabilirse, artık âdeta şairmiş gibi hareket etmez. Don Quixote'm şövalyelik karşısındaki tutumu bu. Kendi yaşadığı soysuzlaşmış çağda, şövalyeliğin artık hemen hemen hiç kalmadığını söylemekle beraber, insanlar, şövalyeler gibi düşünür, hisseder ve hareket ederlerse, realitede de bir şövalye olacaklarını anlatıyor. Böylece, neyin hayal, neyin realite olduğunu ayırmak zorlaşıyor; realite, insanların yaşadıkları hayal dünyasıdır. Don Quixote'un realitesinin, kendisini, herkese kabul ettirmesi gerçekten hayret uyandırıyor. Meselâ, Don Quixote'un, kendisine sadakatle hizmet ettiği takdirde, Sancho'yu, bir adanın valiliği ile mükâfatlandıracağı vaadini ele alalım. Sancho, şüphesiz, pek inanmıyor, şüphe içinde; fakat gayet samimî bir şekilde yapılan bir teklifi de reddetmiyor, temkinli ve zarif hareket ediyor. Ardından, Sancho'nun bu hayali, inanılmayacak şekilde gerçekleşiyor. Gayet kötü bir şaka yapmayı düşünen Dük, çevresindekilere ve bir kaç bin kişinin yaşadığı bir köy halkına, Don Quixote'in çılgın hayalinin âdeta gerçekleşmişçesine hareket etmelerini emreder. Böylece, Don Quixote, istediğini yapar ve diğerleri birer aptal rolünde görünürler. Sancho'ya gelince, görevini öylesine ciddiye alır ve adayı o kadar iyi yönetir ki, mevkiini terk ettikten sonra dahi, uzun müddet iyi bir insan olarak hatırlanır. Artık, alay edilen insan Dük'tür. Romanın nihai istihzası, son bölümde ortaya çıkıyor. Ölüm yatağındaki Don Quixote, uyumadan önce bütün oyuncaklarını bir kenara koyan bir çocuk gibi, bütün hayallerini reddediyor. Belki, bütün bu hayallerinin birer oyuncak olduğunu biliyordu. Fakat şimdi Sancho, oyuna devam etmesi için ona yalvarıyor: İyileştiği takdirde, beraberce güzel Dulcinea'yı yeniden aramağa koyulacaklarını söylüyor. Artık oyun tamamen tersine dönmüş durumda, kimin akıllı adam ve kimin aptal olduğunu şimdi bilemiyoruz.
Gerçekte, bu hikâyenin göz alıcı noktalarından Diri, şövalye ve uşak rollerini oynayanların, bir tek adam haline gelinceye kadar beraberce büyüdükleri, geliştirdikleridir. Başlangıçta, bu iki insan, biri birinden kutuplar kadar uzaktalar. Efendisinin çılgın biri olduğuna inanan Sancho, onunla devamlıca münakaşa eder veya nasihat etmeğe çalışır. Bazen kavga ederler. Aylarca aynı tecrübeleri paylaştıktan sonra, şahsiyetleri birikirininki ile karışıyor, her biri diğerinin konuşma üslubunun bir kısmını benimsiyor. Sancho, şövalyeliğin gerektirdiği saray konuşma tarzının bazı kısımlarını öğrenirken, Don Quixote de, halk ağzı ile atasözleri ile konuşmağa başlıyor. İkisinin ortaklığı, âdeta, vücut ve ruh arasındaki bir ilişki gibi görülüyor, tartışmaları da, orta çağların sonlarında, edebî türde sık sık başvurulan bir diyalog şeklini, débat du corps et coeur'u (ruh ve vücut arasındaki diyalog) akla getiriyor. Aynı şekilde, biz bu iki kişiyi, hepimizde mevcut olan akıl ve hayal, veya pragmatizm ve idealizm arasındaki gerginliği temsil eden insanlar olarak da ele alabiliriz. işte, Don Quixote'un, asırlar boyunca sağladığı popülaritesinin ve ölmezliğe hak kazanışının sırrını burada aramalıyız. Roman, çürümekte olan bir müessese ile alay etmiyor. Ele aldığı tez, daimi ve evrensel. Parlak zırhlı elbisesi içinde dünyayı dolaşan ve kahramanca işler yapan şövalye, insan hayalinin daimî ve ilk örneğidir. Bazen ona, Herkül veya Perseus, Amadis veya Roland, Davy Crockett veya Süpermen veya Batman da denir, insan hayali, bu kahramanlık numuneleri yanında bir anti-kahraman yaratır ki, onun, pratik ve günlük hayata yönelik şahsiyeti, adaşında bulunmayan yönleri ve parçaları tamamlar. Böylece, Prens Hal'm Falstaff'ı Sherlock Holmes'm Doktor Watson'u vardır. Her biri, diğeri için gerekli ve her biri kendi hayatımızın bir parçasıdır.
Daha sonraki hayatı hakkında pek az bilgi var. Sadece, son derece fakir bir hayat sürdü ve işte bu sıralarda da Don Quixote'u yazdı. Onu ölmezliğe kavuşturan bu kitap (I. Kitap) 1605'te basıldı ve devrin tanınmış edebî şahsiyetlerinin kıskançlık ve nefret dolu yorumlarına rağmen, derhal ülke çapında tutundu. Şövalye ve uşağı şimdi atasözlerine geçti ve Don Kişotvârî sıfatı İspanyolcaya ve ardından diğer dillere geçti. Kitap, Cervantes hayatta iken, müteaddid baskı yaptı ise de, yazarı kitabı ile zengin olmadı. Hatta Alonzo Fernandez de Avellaneda adlı (muhtemelen takma bir ad) biri, 1614'te, bu kitabın, kendisine göre devamını da yazmamış olsa idi, Cervantes, belki kitabın ikinci kısmını da yazmayacaktı. Cervantes, derhal işe koyuldu ve ertesi yıl, II. Kitabı yazdı. Kitabın son kısımlarında, edebî çevrelerdeki düşmanlarına hücumlar da vardır. Hayatının son yıllarında yazdıkları arasında, bilhassa bir tanesi, Novelas exemplares (İbret Alınacak Hikâyeler), Don Quixote'un yazarına lâyık bir eser. Cervantes, 1616'da Madrid’te öldü. Mezarı, kesin olarak bilinmiyor.
Yazar Hakkında: Miguel De Saavedra Cervantes
Kaynak: MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Sponsorlu Bağlantılar
Başlıca Karakterler
- I. Kitap
- Don Quixote (Alonso Quijano'nun ki bu soyadı muhtelif şekillerde telâffuz edilir takma adı) Romanın kahramanıdır; kendisinin, seyyar silahşörlerin sonuncusu olduğuna inanan bu yaşlı centilmenin âdeta açlıktan ve hastalıktan zayıflamış bir görünümü vardır.
- Sancho Panza (Panza karın veya göbek) Don Quixote'in uşağı; hayata pratik açıdan bakan bu köylü, efendisinin romantik idealizminin karşı kutbunda yer alır; basitlik ve kurnazlığın karışımından oluşan bir karakteri vardır.
- Dulcinea del Toboso (Don Quixote'in Aldonza Lorenzo'ya verdiği isim) İriyarı bir köylü kızı; Don Quixote, muhayyilesinde, kadını, aristokratik bir ailede dünyaya gelmiş asil bir hanım olarak görür.
- Juana Panza (II. Kitapta kendisinden Terasa diye bahsi geçer) Sancho'nun karısı; kocası gibi basit, yapmacık nedir bilmeyen bir kadın.
- Pero Pârez Don Quixote'un köyünün papazı; Don Quixote'un akıl bozukluğunu düzeltmeğe çalışır.
- Master Nicholas Köy berberi.
- Maritornes Köy otelinde garsonluk yapan bir kız.
- Gines de Passamonte Don Quixote'un kurtardığı bir kadırga kölesi; II. Kitapta gezici bir kuklacı olarak görünür.
- Fernando Kadınların güvenemeyecekleri genç bir asilzade.
- Cardenio Luscinda'ya âşık centilmen bir delikanlı.
- Luscinda Cardenio'yu seviyor, fakat ebeveynlerinin zoru ile Fernando ile nişanlandı.
- Dorotea (Don Quixote'ın Prenses Micomicona diye bildiği kız) Fernando tarafından aldatıldı.
- Anselmo, Lotario ve Camila Cardenio'nun, Kendi Yararını Düşünmeyecek Kadar Meraklı Bir Adamın Hikâyesindeki karakterler.
- Zoraida Faslı bir kız; Ruy Perez'e âşık; onunla Cezayir'de ayrıldı, Hıristiyan olmak istiyor.
- Juan Perez de Viedma Şimdi bir hâkim olan Kaptanın erkek kardeşi.
- Clara Juan'ın kızı.
- Luis Clara'ya âşık genç bir centilmen
- Rozinante Don Quixote'un zayıf, sarsak atı.
- Cid Hamete Benengali Cervantes'in, bilgisinin kaynağı olarak gösterdiği tahayyül bir Arap tarihçisi.
- II. Kitap
- Sanson CarrascoSalamanca Üniversitesi'nin yirmi dört yaşında bekâr bir öğrencisi; kaba şakalardan hoşlanır.
- Don Diego de Mirando Zengin bir köy ağası, nazik ve sevimli.
- Don Lorenzo Don Diego'nun oğlu; üniversite talebesi; bütün emeli bir şair olmak.
- Camacho Zengin bir köylü.
- Ouiteria Camacho ile nişanlı bir kız.
- Basilio Ouiteria'ya âşık fakir bir köylü.
- Dük ve Düşes Don'un ev sahipleri; Don'a, oldukça acı ve kaba şakalar yapıyorlar
- Dona Rodriguez de Frijalba Düşes'e refakat eden dadı.
- Dertli Duenna Dük'ün hizmetçilerinden birinin takma adı; Don'a yapılan büyük bir oyunda rol alır.
- Altisodora Don Quixote'a aşıkmış gibi hareket eden bir kız.
- Doktor Pedro Recio Tirteafuera Sancho'nun Barataria valiliğini yaptığı sıradaki özel doktoru.
- Ricote Morisco'lu bir mülteci; kendisini bir Alman hacısı diye tanıtır.
- Roque Guinart Katalonya'lı bir eşkıya.
- Don Antonia Moreno Barcelona'lı zengin bir centilmen.
- Anna Felix Ricote'nin kızı; kendisini bir Arap kaptanı diye tanıtır.
I. KitapOn altıncı asır ispanya'sında La Mancha bölgesindeki küçük bir köyde, başlıca zevki, genç kız ve hanımları, karşılaştıkları tehlikelerden kurtaran, devlerle çarpışan ve ejderhaları öldüren eski romantik çağların seyyar şövalyelerinin hayat hikâyelerini okumak olan Alonso Quijano adında bir centilmen yaşar. Kendisini, bu tür edebiyata öylesine verir ki, önceki çağların şövalyelik müessesesinin canlandırılması gerektiğine inanır. Böylece, kendisine eski bir zırhlı elbise, paslı bir kılıç, başına miğfer olarak geçirmek üzere bir berber tası alır, Rozinante adındaki bitkin ve sarsak bir ata binerek, macera peşinde gitmeğe başlar. Ayrıca, okuduğu hikâyelerdeki bütün seyyar şövalyeler aynı zamanda âşık olarak da gösterildiğinden, kendisine, bir iki defadan fazla görmediği ve hakkında hiç bir şey bilmediği, basit ve kaba bir köylü kızını seçer. Ona, diğerleri üzerinde izlenim bırakıcı Dulcinea del Toboso adım verir, onu, kendi muhayyilesinde, aristokratik bir ailede dünyaya gelmiş güzel ve faziletli bir hanım olarak canlandırır. Kendisi için de Don Quixote (Don Kişot) ismini seçer. Şimdi, yapılması gereken tek şey, ona resmen şövalye unvanının verilmesidir ki, bunu da, kendisi yapamayacağından, başka birinin yapması gerekecektir. Macera peşinde yola çıkan Don Quixote, muhayyilesinde büyük bir şato olarak canlandırdığı bir hana rastlar. Lord'dan yani, hanın sahibi kendisini, resmî bir merasimle şövalye yapmasını ister. Yolcunun, zararsız bir çılgın olduğunu sanan han sahibi, bu rolünü, hanın diğer misafirlerini de eğlendirerek mükemmel bir şekilde yerine getirir. Köyüne dönen yeni şövalye yolda, Sancho Panza adında bir köylüye rastlar, ondan, kendisinin uşağı ve yardımcısı olmasını ister ve şövalyelikle büyük servet kazandıkları zaman, Sancho'ya, mükâfat olarak bir ada bahşedeceğini ve bu adanın valisi yapacağını vaat eder.
İkisinin başlarından geçen maceralar, genellikle tuhaf ve gülünçtür ve kötü neticeler verir. Don Quixote muhayyilesi, en gülünç durumları bile, yüksek ölçüde romantik bir maceraya dönüştürür. Başlarından, burada bahsedilemeyecek kadar çok sayıda macera geçer. Bununla beraber, bazıları o kadar meşhurdur ki, herkesin bildiği bu maceralar atasözlerine kadar geçmiştir. Meselâ, değirmene saldırmak sözü, döner kollu devler sandığı, bir dizi yel değirmenine mızrağı ile saldırmasını hatırlatır. Değirmenlere hücum eden Don Quixote değirmenin kollarının çarpmasıyla atından düşer. Başka bir zaman, büyük bir ordu sandığı bir sürü koyuna hücum ederek çobanlardan temiz bir dayak yer. Bir gece, Don Quixote ve Sancho, şato sandıkları ve içinden ürkütücü seslerin çıktığı bir binaya rastlarlar. Şatoya hücum etmek için günün ağarmasını beklerler, ama daha hücuma geçmeden, geceki ürkütücü sesleri, imalâthanedeki makinelerin çıkardığını anlarlar. Yine bir gün, bir handa kaldıkları sırada, Don Quixote şarap tulumlarından damlayan şarapların kan olduğunu sanarak, bu şarap tulumlarına hücum eder. Hataları kendisine gösterildiği vakit, Don Quixote, kendisini haklı çıkarmak için, kimsenin aksini iddia edemeyeceği tarzda cevaplar verir: Karşısına çıkan devler, değirmen veya şarap tulumları şeklinde görünüyorlar, çünkü kötü niyetli büyücüler, kahraman düşmanlarını (yani Don Quixote'i) aldatmak için onların şekillerini değiştiriyorlar. Don Quixote ve Sancho'nun maceralarında, ikinci derecedekiler, günlük hayatta vuku bulabilecek hâdiseler olduklarından, daha inandırıcı. Bu tür başlıca maceralardan biri, iki genç âşığın kilisede resmen evlenebilmeleri için karşılaştıkları engellerle ilgilidir. Yine, ikinci derecedeki bir diğer macera da, Cezayir'deki Faslıların elinden kaçan bir İspanyol harp esirinin, beraberinde güzel bir Faslı kızı da getirmesidir. Bu maceralar, romandaki karakterlerin birbirlerine anlattıkları eğlendirici hikâyelerle genişletildiğinden, hikâye içinde hikâyeler vardır. Bu arada Don Quixote'm ailesi ve dostları, onun güvenliğinden endişe etmeğe başlarlar. Kasaba berberi ve papazı, hanımı Dulcinea'nın, evine dönmesini istediğini söyleyerek, Don Quixote'i bir kafese girmeğe ikna eder ve bir öküz arabası ile geri getirirler. Şövalye Don Quixote, şimdi şaşkın ve halsizdir; evindekiler ve yeğeni, onu tekrar aralarında görmekten sevinir ve iyileştirmeğe çalışırlar.
II. KitapDon Quixote, sıhhatini yeniden kazanırsa da, akli hâlâ yerinde değildir. Bir müddet sonra, Don Quixote ve Sancho, tekrar yola çıkarlar. ilkin, ne onun ne de Sancho'nun gördüğü, güzel hanım Dulcinea'yı bulmak üzere Toboso'ya giderler. Sancho, artık, efendisinin, her şeye inanacak kadar çılgın olduğunu sandığından, rastladıkları ilk köylü kızın Dulcinea olduğunu söyler. Don Quixote, bir köylü kızını aristokratik bir hanımdan hâlâ ayırabildiğinden, Sancho'ya, eğer bu köylü kızı, muhayyilesindeki hanımefendi ise, kötü niyetli büyücülerin ona büyü yaptıklarını ve şeklini değiştirdiklerini söyler. Daha sonraki bölümlerde, Sancho, bu aldatışını pahalı bir şekilde öder. Don Quixote, bir sürü maceradan sonra, onun, hayret uyandırıcı maceralarını işiten ve kendisine kaba şakalar yapmağa karar veren Dük ve Düşesin şatosuna ulaşır. Oynanacak oyuna göre, Don Quixote' m söyledikleri gayet ciddiye alınacak, kendisi Sir Lancelot veya Sir Rolan imiş cesine eğlendirilecek, hürmet edilecek, sıkıntı ve ümitsizlik içindeki hanımların dertlerine çare bulması için Don Quixote'tan yardım istenecek; kısacası, Dük'ün komik rolünü oynayacağı fakat Don Quixote için gayet ciddi görüneceği bir piyes sergilenecek. Dük'ün şatosundaki delikanlıların ve hizmetçilerin de yer aldığı bu oyunda, fevkalâde güzel periler ve korkunç cadılar da vardır. Oyun sırasında, Don Quixote'a Sancho'nun poposuna üç bin üç yüz kırbaç vurulmasına müsaade ettiği takdirde, Dulcinea'nın büyüden kurtulacağı söylenir. Don Quixote, Sancho'yu derhal kırbaçlamağa hazırdır; fakat Sancho, zamanı geldiğinde, bu cezayı kendisinin uygulayacağını söyleyerek, kırbaçtan kurtulmasını bilir. Dük, Don Quixote'in, Sancho'ya yaptığı bir vaadi de yerine getirerek, Sancho'ya, yönetmesi için bir ada verir. Barataria denen bu ada Dük'ün malikânesinin sınırları içinde bir köydür. Köy halkına, yeni valilerine itaat etmeleri söylenir. Sancho, okuma-yazması olmayan basit bir insan ise de, aptal değildir, görevini, dürüst ve akıllıca yürütür. Bununla beraber, sevdiği yemeklerden hiç birisini yemesine müsaade etmeyen, resmî doktoru kendisine ıstırap çektirir. Köye sahte bir hücum düzenlenir ve Sancho, iena halde dövülür. Sonunda, Sancho, on iki günlük yönetimden sonra, görevinden istifa eder; namusluca yönettiğini ispat etmek için de, valiliğe başlamadan önce cebinde beş parası bulunmadığını ve ayrıldığı zaman da meteliksiz olduğunu söyler. Nihayet, Don Quixote, kendi köyünden Sanson Carrasco adındaki bir genç sayesinde aklî durumunu düzeltir. Bir şövalye gibi giyinen Sanson, mağlûp olan, galip gelenin emirlerine riayet etmeğe söz verdiği takdirde, Don Quixote'u bir düelloya davet eder. Düelloyu Sanson kazanır ve Don Quixote'a evine dönerek bir sene silâh taşımamasını emreder. Don Quixote, üzülürse de sözünde durur ve hatta, artık çobanlık yapacağını, kır hayatı ile ilgili şiirlerde anlatıldığı tarzda bir hayat süreceğini söyler. Fakat hastalık, bu projesini uygulamasına imkân vermez. Don Quixote, yatağa düşer, çevresindekileri hayrette bırakarak birdenbire tamamen normal bir insan halini alır. Sancho, efendisine beraberce çobanlık yapmalarını ve Lady Dulcinea'nın tekrar peşinde gitmek için iyileşmesini söylerse de, Don Quixote artık yeniden Senyor Alonso Quijano olmuştur. Sancho'yu tersler, bütün hayallerini reddeder, vasiyetini söyler ve aklı başında bir Hıristiyan olarak son nefesini verir.
TenkidDon Kişot'un diğer özellikleri ne olursa olsun, şövalyeliği alaylı bir tarzda hicveden bir eser olduğundan şüphe edilemez. Bu kitapları, günümüzde, bilginler ve uzmanlar dışında, okuyan pek bulunmadığından ve Kral Arthur gibi bir kimse dahi artık çocukların muhayyilelerini harekete getirmediğinden, Cervantes'i bugün okuyan biri, yazarın, ölmüş eşeği kamçıladığını sanabilir. Ama on altıncı asırda, bu tür kitaplar popülerdi. Bunlar arasında en fazla okunanı, Aristo'nun, 1532'de yayınlanan Orlando Furiosi (öfkeli Orlando) adlı kitabı idi. Tabii, şövalyelik artık kaybolmuştu, fakat yine de, karakterleri eski idealle geliştirilen insanlar hâlâ görülüyordu veya kısa bir müddet öncesine kadar vardı. Le chevalier sans peur et sans reproche (kusursuz ve korkusuz şövalye) diye bilinen Bayard 1524'te öldü ve Cervantes'in patron ve hâmisi Avusturyalı Don John da, haçlı seferlerine katılan en son şövalyelerdendi. Cervantes'ten bazen, alayları ve hicivleriyle, Orta çağların ideallerine ölüm darbesini indiren adam diye bahs olunur. Fakat onu bu açıdan görmek, onun görüşünü çok basitleştirmek olur. Gerçi Don Quixote, şövalyeliğin romantik gelenekleriyle alay ederse de, Cervantes'in kendi karakterinde de, hiç de küçümsenemeyecek ölçüde şövalyelik vardı. Cervantes, şövalyelerin başlarından geçtiği söylenen maceraların hakikatten son derece uzak olduğunu idrak etti ise de, onlara karşı sempatisini de devam ettirdi. Cervantes'in, kahramanı karşısındaki mutlak tutumunu anlamağa çalışırken, onun bu kararsızlığını da göz önünde bulundurmak mecburiyetindeyiz. Kitabın bazı bölümlerinde, Don Quixote, sadece gülünç bir insan. Böylece kendisinin hazırladığı oyunlarla kendisini gülünç durumlara soktuğu zamanlarda, ona pek az sempati duyuyoruz: Bu gibi hallerde, ahmak ve ihtiyar bir adamdır ve başına gelenlerden tamamen kendisi mesuldür. Bu bölümler, ekseriya, hikâyenin başlarında. Roman geliştikçe, Don Quixote'm, bütün çılgınlıklarına rağmen, yaradılıştan vakur ve haysiyet sahibi bir insan olduğu anlaşılır. Bilhassa II. Kitapta, kendisine saygısı olan, ağır başlı, nazik, vakur ve hürmete değer bir insan olarak yücelir. Öte yandan, çevresindeki, Dük ve Düşes gibi aklı başında insanlar, zalim ve bayağı görünürler. Don Quixote, Dük'ün şatosuna geldiği sırada, artık okuyucu kendisini tamamen benimsemiş, sevmiştir. Biz şimdi bu eski şövalyeyi, şövalyelik taslamasına rağmen değil, kapıldığı hayallerden ötürü sevmeğe başlıyoruz. Bu kitap, şu halde, bir komedi olmasına rağmen, aşağı seviyede bir komedi veya sahtekârlık değil; alayın, şefkat ve anlayışla yumuşatıldığı, mizahın sevgi ve merhamete çok yaklaştığı, gayet insanî ve öğretici bir komedidir.
En ciddî bir noktadan ele alındığı takdirde, Don Quixote, realite ve hayalin mahiyetinin felsefî bir araştırılması olarak düşünülebilir. Her bölümde bu mesele ile karşı karşıyayız. İlkin (kolaylıkla görmemezliğe gelinecek), tahayyülî Arap tarihçisi Cid Hameta Ben engeli meselesi vardır ki, Cervantes, Ben Engeli’nin güvenilir bir tarihçi olamayacağını ikaz etmesine rağmen, hikâyenin kaynağı olarak onu gösterir; böylece, kahramanın gerçek şaşaasını kıskançlıkla küçültmek istemiş olabilir. Sonra, Don Quixote hakkında, Avellaneda tarafından yazılmış uydurma hikâyeler var. Cervantes, bize, bunların masal olarak reddedilmesi gerektiğini söylüyor. Kısacası, Cervantes, diğerlerinin gerçek olmayan hikâyelerine karşı bizi ikaz ederek, kendi hikâyelerine bile tamamiyle güvenilemeyeceğini söylemesine rağmen, kendi anlattığı hikâyelerin doğru olduğuna okuyucuyu hemen hemen inandırır.
Realite ve hayal meselesi, şu soruda, daha da ısrarlı bir şekilde ortaya çıkıyor: Don Quixote ne derece çılgın bir adam? Gerçekten, psikiyatrik standartlara göre, realite dünyasından sıyrılarak bir hayal dünyasına daldığı zamanlar var. Diğer zamanlarda, onun tek saplantısıyla ilişkili olmayan bütün konularda, aklı başında bir insan. Mark Van Doren, onun, belki bir rol yaptığını, tıpkı Süpermen oynayan bir çocuğun, kendi oyununun kendisini aldatmadığını bildiği gibi, o da ne yaptığını tamamen biliyor. Üstelik onun bu rolü, boşuna giden bir hareket değildir; zira böylece, taklit ettiği şeyi yaratmış oluyor. Kendisinin bir şair olduğunu sanan bir kimse, eğer fevkalâde şiirler yazabilirse, artık âdeta şairmiş gibi hareket etmez. Don Quixote'm şövalyelik karşısındaki tutumu bu. Kendi yaşadığı soysuzlaşmış çağda, şövalyeliğin artık hemen hemen hiç kalmadığını söylemekle beraber, insanlar, şövalyeler gibi düşünür, hisseder ve hareket ederlerse, realitede de bir şövalye olacaklarını anlatıyor. Böylece, neyin hayal, neyin realite olduğunu ayırmak zorlaşıyor; realite, insanların yaşadıkları hayal dünyasıdır. Don Quixote'un realitesinin, kendisini, herkese kabul ettirmesi gerçekten hayret uyandırıyor. Meselâ, Don Quixote'un, kendisine sadakatle hizmet ettiği takdirde, Sancho'yu, bir adanın valiliği ile mükâfatlandıracağı vaadini ele alalım. Sancho, şüphesiz, pek inanmıyor, şüphe içinde; fakat gayet samimî bir şekilde yapılan bir teklifi de reddetmiyor, temkinli ve zarif hareket ediyor. Ardından, Sancho'nun bu hayali, inanılmayacak şekilde gerçekleşiyor. Gayet kötü bir şaka yapmayı düşünen Dük, çevresindekilere ve bir kaç bin kişinin yaşadığı bir köy halkına, Don Quixote'in çılgın hayalinin âdeta gerçekleşmişçesine hareket etmelerini emreder. Böylece, Don Quixote, istediğini yapar ve diğerleri birer aptal rolünde görünürler. Sancho'ya gelince, görevini öylesine ciddiye alır ve adayı o kadar iyi yönetir ki, mevkiini terk ettikten sonra dahi, uzun müddet iyi bir insan olarak hatırlanır. Artık, alay edilen insan Dük'tür. Romanın nihai istihzası, son bölümde ortaya çıkıyor. Ölüm yatağındaki Don Quixote, uyumadan önce bütün oyuncaklarını bir kenara koyan bir çocuk gibi, bütün hayallerini reddediyor. Belki, bütün bu hayallerinin birer oyuncak olduğunu biliyordu. Fakat şimdi Sancho, oyuna devam etmesi için ona yalvarıyor: İyileştiği takdirde, beraberce güzel Dulcinea'yı yeniden aramağa koyulacaklarını söylüyor. Artık oyun tamamen tersine dönmüş durumda, kimin akıllı adam ve kimin aptal olduğunu şimdi bilemiyoruz.
Gerçekte, bu hikâyenin göz alıcı noktalarından Diri, şövalye ve uşak rollerini oynayanların, bir tek adam haline gelinceye kadar beraberce büyüdükleri, geliştirdikleridir. Başlangıçta, bu iki insan, biri birinden kutuplar kadar uzaktalar. Efendisinin çılgın biri olduğuna inanan Sancho, onunla devamlıca münakaşa eder veya nasihat etmeğe çalışır. Bazen kavga ederler. Aylarca aynı tecrübeleri paylaştıktan sonra, şahsiyetleri birikirininki ile karışıyor, her biri diğerinin konuşma üslubunun bir kısmını benimsiyor. Sancho, şövalyeliğin gerektirdiği saray konuşma tarzının bazı kısımlarını öğrenirken, Don Quixote de, halk ağzı ile atasözleri ile konuşmağa başlıyor. İkisinin ortaklığı, âdeta, vücut ve ruh arasındaki bir ilişki gibi görülüyor, tartışmaları da, orta çağların sonlarında, edebî türde sık sık başvurulan bir diyalog şeklini, débat du corps et coeur'u (ruh ve vücut arasındaki diyalog) akla getiriyor. Aynı şekilde, biz bu iki kişiyi, hepimizde mevcut olan akıl ve hayal, veya pragmatizm ve idealizm arasındaki gerginliği temsil eden insanlar olarak da ele alabiliriz. işte, Don Quixote'un, asırlar boyunca sağladığı popülaritesinin ve ölmezliğe hak kazanışının sırrını burada aramalıyız. Roman, çürümekte olan bir müessese ile alay etmiyor. Ele aldığı tez, daimi ve evrensel. Parlak zırhlı elbisesi içinde dünyayı dolaşan ve kahramanca işler yapan şövalye, insan hayalinin daimî ve ilk örneğidir. Bazen ona, Herkül veya Perseus, Amadis veya Roland, Davy Crockett veya Süpermen veya Batman da denir, insan hayali, bu kahramanlık numuneleri yanında bir anti-kahraman yaratır ki, onun, pratik ve günlük hayata yönelik şahsiyeti, adaşında bulunmayan yönleri ve parçaları tamamlar. Böylece, Prens Hal'm Falstaff'ı Sherlock Holmes'm Doktor Watson'u vardır. Her biri, diğeri için gerekli ve her biri kendi hayatımızın bir parçasıdır.
YazarZaman ve efsane, Cervantes'in hayatını oldukça karanlıklaştırdı İse de, esas çizgiler hâlâ açık ve kesin. Hiç de başarılı olmayan bir eczacının oğlu olan Cervantes, Alcalá de Henares'te 1547'de doğdu. Babası, mesleğini yürütmek için, sık sık bir şehirden diğerine gitmek zorunda kaldığından, sistematik bir eğitim yapamadı. Cervantes'in, yaşadığı zaman, İspanyol tarihinin heyecanlı bir çağı idi. ispanya, Avusturya'yı, günümüzün Belçika ve Hollanda'sını, Napoli'yi, Sicilya'yı, Sardinya'yı, Burgundy'yi ve Almanya'nın bazı kısımlarını içine alan Hapsburg İmparatorluğunun bir parçası idi. ispanya, aynı zamanda, büyük bir dünya imparatorluğunun da merkezi idi. Amerika kıtasından ülkeye gelen zenginlik, edebiyat ve güzel sanatların hızla gelişmesine hizmet ediyordu. Bu, İspanya'nın Altın Çağının başlangıcı idi. Cervantes, yirmi yaşlarında iken, İspanya'nın, Papalıktaki temsilcisi ile İtalya'ya gitti. Henüz tanınmış bir edebî şahsiyet olmamakla beraber, Don Carlos ve Kraliçe Isabelle'in ölümlerinden sonra yazdığı bir kaç şiir ilgi toplamıştı. Cervantes, daha sonra 1570'de, İspanyol ordusuna er olarak girdi. Fakat 157o'te, Tunus'tan İspanya'ya giderken, gemisi, Cezayirli Türklerin eline geçti ve Cervantes Cezayir'e getirildi. Yanında, Avusturyalı General Don Juan’dan, onun subay olmasını isteyen bir mektup vardı. Böylece, kendisinin tanınmış bir kimse olduğu anlaşıldı ve iade edilmesi için, İspanyol hükümetinin büyük bir fidye ödemesi istendi. Cervantes, Cezayir'de beş sene kaldı, defalarca kaçmağa çalıştı, yakalandı ve nerede ise öldürülmesine dahi karar verildi. Nihayet, İspanyol hükümeti, beş yüz duka altın ödemeyi kabul ettiğinden, Cervantes ülkesine döndü. Kısa bir müddet Portekiz'de görev yaptıktan sonra, 1582'den itibaren kendisini edebiyata verdi. Bir çok kitap yazdı ise de, sadece bir kitabı, Don Quixote, kendisine şöhret sağladı. Çok sayıdaki piyesleri, şöhretine hiç bir şey ilâve etmedi; şiirleri, bir şair olmadığını gösterdi ve La Galatea adlı pastoral romanı da artık okunmuyor. Gayri meşru dünyaya gelmiş bir kızı vardı, fakat kızın annesinin kim olduğu bilinmiyor. Cervantes, 1584'te, kendisinden onsekiz yaş küçük olan Catalina Salazary Palacios adında bir kızla evlendi; kız, kendisine bir miktar başlık vermişti. Fakat bu çift, birbiri ile anlaşamadı ve çok defa biri birinden ayrı yaşadılar. Cervantes, uzun müddet, bir devlet memuriyeti peşinde gitti. 1587'de, İngiltere'yi istilâ etmeyi düşünen ispanya ordusunun ikmal şubesine tayin olundu. Bu, kimsenin takdir etmediği zor bir işti. Bir defasında, kendisine verilen emirlere, uyarak, bir kiliseye ait eşyayı aldı ve kısa bir müddet için aforoz edildi. 1590'da, ispanya'nın, Amerika'daki müstemlekelerinde bir iş almak istedi ise de, verilmedi. Cervantes'in şuurlu fakat düzensiz bir yönetici olduğu anlaşılıyor. Hesapları o kadar kötü idi ki, 1597'de, devlet memurluğundan atıldı ve kısa bir süre için Seville'de hapsedildi.
Daha sonraki hayatı hakkında pek az bilgi var. Sadece, son derece fakir bir hayat sürdü ve işte bu sıralarda da Don Quixote'u yazdı. Onu ölmezliğe kavuşturan bu kitap (I. Kitap) 1605'te basıldı ve devrin tanınmış edebî şahsiyetlerinin kıskançlık ve nefret dolu yorumlarına rağmen, derhal ülke çapında tutundu. Şövalye ve uşağı şimdi atasözlerine geçti ve Don Kişotvârî sıfatı İspanyolcaya ve ardından diğer dillere geçti. Kitap, Cervantes hayatta iken, müteaddid baskı yaptı ise de, yazarı kitabı ile zengin olmadı. Hatta Alonzo Fernandez de Avellaneda adlı (muhtemelen takma bir ad) biri, 1614'te, bu kitabın, kendisine göre devamını da yazmamış olsa idi, Cervantes, belki kitabın ikinci kısmını da yazmayacaktı. Cervantes, derhal işe koyuldu ve ertesi yıl, II. Kitabı yazdı. Kitabın son kısımlarında, edebî çevrelerdeki düşmanlarına hücumlar da vardır. Hayatının son yıllarında yazdıkları arasında, bilhassa bir tanesi, Novelas exemplares (İbret Alınacak Hikâyeler), Don Quixote'un yazarına lâyık bir eser. Cervantes, 1616'da Madrid’te öldü. Mezarı, kesin olarak bilinmiyor.
Yazar Hakkında: Miguel De Saavedra Cervantes