Arama

Buddenbrook Ailesi - Thomas Mann

Güncelleme: 22 Aralık 2009 Gösterim: 4.439 Cevap: 0
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
22 Aralık 2009       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Buddenbrook Ailesi (Buddenbrooks)

Sponsorlu Bağlantılar
Yazan THOMAS MANN (1875-1955)

Başlıca karakterler

Johann Buddenbrook: Zinde bir ihtiyar; giysilerinde ve düşün­celerinde onsekizinci asrın damgasını taşır.
Josephine: Johann'ın sevgili ilk karısı; çocuk doğururken ölür.
Antoinette Duchamps: Johann'ın ikinci karısı. Biribirine derin bir aşk ile bağlı değillerdir, fakat kadın sadık ve iyi bir ar­kadaştır.
Gotthold Buddenbrook: Josephine'in oğlu; babasının istemedi­ği bir kız ile evlenir ve ailenin işindeki hissesinden feda­kârlık eder.
Fraulein Stüwing: Gotthold'un karısı. Kocasının ölümünden sonra, aile mensupları arasındaki kavgayı devam ettirir.
Consul Johann Buddenbrook: Johann'ın küçük oğlu; hürmet edilen bir iş adamı ve dindar.
Elizabeth Kroger (Frau Consul Buddenbrook): Genç Johann'ın karısı. Gençliğinde, Kröger'lerin yüksek türdeki hayatı­na alışık olduğundan, evlendikten sonra yerini, şuurlu bir vakar ile alır.
Clothllde: Ailenin yanında yaşıyan fakir bir akraba çocuğu; iyi huylu, basit, karnı her zaman aç olduğundan, ailenin diğer mensupları onunla devamlı şakalaşır.
Thomas Buddenbrook: Consul'un büyük oğlu ve firmanın vâri­si. Gençliğinde, iş hayatında ve politikada ihtiraslıdır, fa­kat babasının veya büyük babasının azim ve sağlamlığına sahip değildir; sonunda, çaresizliğe boyun eğer. Giyinme­sinde titiz, davranışları son derece doğru ve oldukça da İçine kapanık.
Chmstian Buddenbrook: Consul'un ikinci oğlu; haylaz, tembel, bo­hem, hipokondriak.
Christian Buddenbrook (Tony): Consul'un üçüncü çocuğu; his­leri olgunlaşmamıştır; kendisini önemli sayan bir kız.
Clara Buddenbrook: Dördüncü çocuk; davranışlarında haşin ve talep edici, azizlerin hayatlarını örnek tutan bir dindar.
Gerda Anroldsen: Thomas'ın karısı. Mûsiki ile ilgisi, kadını, sa­nat zevklerinden mahrum görümceleri arasında bir yaban­cı yapar.
Bendix Grünlich: Tony'nin birinci kocası; servet peşinde giden biri.
Alois Permaneder: Tony'nin ikinci kocası; cana yakın, fakat kültürsüz ve ihtirassız.
Sievert Tiburtius: Clara'nın kocası; bir rahip.
Aline Puvogel: Christian'ın, ilkin metresi, sonra karısı; aile ken­disini kabul etmemiştir.
Fredricke, Henriette ve Pfifi Buddenbrook: Gotthold'un kızları; küskün ve kıskanç bekârlar.
Hanno (Justus Johann Kaspar Buddenbrook): Thomas'ın tek ço­cuğu, nâzik, hissî ve musikîye son derece düşkün.
Erica Grünlich: Tony'nin kızı; sabırlı ve uysal.
Hugo Weinschenk: Erica'nın kocası; iş hayatındaki oyun ve hi­lelerinden ötürü hapsedilir.
Justus Gröger: Elizabeth'in erkek kardeşi; pahalı zevklere sa­hip şık bir genç.
Jacob Kroger: Justus'un büyük oğlu. iş hayatındaki sahtekâr­lıklarından ötürü Amerika'ya göç eder.
Jurgen Kroger: Justus'un ikinci oğlu. Parlak biri olmadığından, hukuk fakültesini bitiremez ve postahanede çalışmağa baş­lar.
Consul Lebrecht Kroger: Consul Johann Buddenbrook'un ka­yın pederi; uzun boylu, gösterişli, politik kanaatları muha­fazakâr;
Hagenstrom Ailesi: Buddenbrookların, iş ve politika hayatın­daki başlıca rakipleri; onlara, sonradan görme insanlar di­ye bakarlar.
Von Throta: Mûsikî zevklerine sahip genç bir teğmen; Gerda' nın sevgilisi olduğu sanılır.
Morten Schwartzkopf: Tony'nln, Grünlich ile evlenmeden önce sevdiği genç bir tıb talebesi; liberal siyâsî kanaatlara sa­hip ciddi bir genç.
Anna lwersen: Thomas'ların evlerinin karşısındaki bir çiçekçi­nin karısı; gençliğinde, metresi.
Herr Marcus: Firmanın en kıdemli sekreteri; sonraları ortağı; kuru, temkinli, bilgiçlik taslayan biri.
Therese VVeichbrodt (Sesemi): Ailenin, evlenmemiş bir kadın dostu, kambur; Tony'nin devam ettiği yatılı mektebin yöne­ticisi.
Kai Mölln: Hanno'nun yegâne arkadaşı; üstüne başına dikkat edilmeyen ihmal edilmiş bir çocuk; keskin bir tahayyül gü­cüne ve hikâye uydurmak için de yeteneklere sahip.
Herr Ptühl: Kilisede org çalar; Hanno'nun mûsikî hocası, gele­neksel mûsikînin sağlam bir savunucusu.

Hikâye

Buddenbrook Ailesi, dış şartların herhangibir baskısı altında değil de, psikolojik kuvvetlerin tesi­ri altında gerileyen ve düşen bir ticarî ailenin hikâ­yesidir. Ailenin her nesilde, daha kuvvetli bir tarz­da ortaya çıkan, ailenin muhtelif mensuplarının enerjisini ve kendilerine olan güvenlerini körleten antiburjuva ruhu, bunda bilhassa rol oynadı. Diğer sebepler arasında, ailenin bazı üyelerinin disiplinli yaşayıştan ayrılmaları; bazılarının da sanat kaabiliyetine sahip oluşları söylenebilir. Bunlar, aile üye­leri arasında, tembellikten, ölümün şiddetle arzu edilişine kadar değişen his ve durumlar yaratmış­tır.
Buddenbrooklar, o zamanlar, Baltık Denizi sa­hilinde Lübeck adındaki küçük ve muhtar bir eya-
Alois Permaneder adındaki ikinci kocası Münihli se­vimli ve dışa dönük bir iş adamı olmasına rağmen, konuşma şekli ve tavırları titiz Buddenbrook ailesi­ni mahcup bırakır. Tony, Münih'te kısa bir müddet kaldıktan sonra, Bavyera âdetlerine hiç bir zaman ısınamayacağını anlar. Kocası Alois bir gece eve sarhoş gelip hizmetçiyi öpmeğe çalıştığı zaman, ev­lilik son bulmuştur. Tony ve Erica, bu defa ayrılma­mak şartı ile Lübeck'e dönerler.
Dördüncü çocukları Clara, hikâyede ikinci de­recede rol oynar. Bu kız, Riga'lı bir din adamı ile ev­lenir ve veremden ölür.
Dördüncü nesil geldiği zaman, ailenin iki çocu­ğu kalmıştır: Thomas'ın küçük oğlu Hanno ve Tony' nin kızı Erica Grünlich. Erica da, annesi gibi kötü bir evlilik yapar. Kocası, iş hayatındaki sahtekârlık­larından ötürü hapsedilir ve kadın küçük kızı Elizabeth ile kalır. Hanno da, hasta görünümlü bir ço­cuktur; hayatın, kendisinden beklediklerine yeterli değildir, mektep arkadaşlarının sertlikleri ve oyun­ları kendisini ürkütür ve babasının, ailenin mesleği­ni yürüteceği yolundaki ümitlerini boşa çıkarır. Mûsikîye fevkalâde yeteneği var ise de, onun bu il­gisine, annesinden başka herkes sırt çevirir. Onaltı yaşına geldiği zaman, tifüse yakalanır ve tıpkı ba­bası gibi, yaşama azmini kaybettiğinden ölür.
Aile küçüldükçe, servetin getirdiği mevki ve işaretler de kaybolur. İş hayatında karşılaşılan kötü neticelerden sonra Thomas, ailesinin bir nesil önce gururla taşındığı evi satar. Ve bunun daha da kötü tarafı, evi, rakip bir firmanın başındaki adama satmasıdır. Thomas öldüğü zaman, şirket, oldukça za­rar göze alınarak tasfiye edilir ve ailenin ikinci evi de satılır. Gerda'nın artık Lübeck'de hiç bir bağı kalmamıştır; kendi kasabasına döner. Tony, kızı ve torunu ile hayatını sürdürür ise de, Buddenbrook adı tarihe karışmıştır.

Tenkid

Buddenbrook Ailesi, ondokuzuncu asrın realist ve objektif sosyal romanları türündendir. Bir sayı­daki belli başlı karakterler ve oldukça büyük sayı­daki ikinci derecedekiler, görünüşleri ve mizaçları itibari ile, biribirlerinden kesin sınırlarla ayrılırlar. Fizikî teferruat kitaba, hakikilik hissi getirir; kitap, yiyecek, mobilya ve giysiler bakımından zengin. Gerçi Mann, Zola'nın yapmış olacağı gibi, okuyucu­larına, bu teferruatı sadece onları şoke etmek için getirmez ise de, hastalık ve ölümlerin anlatılışı, rea­list hareketin tesirini gösteriyor. (Hannoi'nin ölümü, onun tam etkisinden bizi kurtarmak için, ancak tıp kitaplarında görülebilen kuru bir üslûpla anlatılır.)
Fizikî teferruatındaki realizminden daha da önemlisi, romanın sosyal realizmidir. Bu, tarihin be­lirli bir zaman ve yerinde muayyen bir sınıfı, iş yer­lerinde, âmme hayatında, sosyetede ve ev hayatla­rında ele alan geniş bir inceleme. Bunu, diğer sınıf­lara olan tutumlarında görüyoruz: kendi çalıştırdık­ları kimseler üzerinde babaerkil zanaatkar insan­lardan uzakta, aristokrasi karşısında huzursuzluk duyarcasma, nasıl hareket edeceklerini bilemezler doktorlar ve diğer meslek adamları arasında daha fazla rahatlık içindedirler. Hattâ Buddenbrook aile­sinin kendi çevresi içinde dahi, fakir akrabalar ile zenginler, eski ailelerden gelenlerle yeni katılanlar, yemeğe davet edilenler ile sâdece kahve içmek için gelenler arasında belirli sosyal farklar görüyoruz.
Kısacası, Buddenbrook Ailesi, bütün bir cemiyetin portresidir.
Diğer taraftan, eğer bu romanı, Mann'ın daha sonraki eserinin muhtevası içinde okuyacak olursak, edebî objektivite üzerinde bir egsersizden ziyade, Mann'ın her zaman cezbesine kapıldığı şahsî bir me­selenin ifadesi olduğunu görürüz burjuvazi ve sa­natkârların biribirleri karşısındaki iddiaları. Mann, daha sonraki eserlerinde tekrar tekrar bu teze dön­dü: Tristan'da, Tonio Kröger'de, Venedik'teki öiiirn' de. Sihirli Dağ'da ve Doktor Faustus'ta.
Buddenbrook Ailesi'nde, bu çatışma, hiç olmaz­sa ilkin, tamamiyle burjuva görüş açısından ele alı­nır. Tüccar ailelerinden oluşan dünya; sıhhat, düzen ve istikrar standardlarıdır. Birbiri ardına Budden­brook şirketinin başına geçenlerin, kendi değer sis­temlerini tamamen ve ikna edici bir tarzda savun­malarına müsaade edilir. Muhtemelen Gerda Arnoldsen dışında, hiç biri, diğer bir sistemi savuna­cak kadar güçlü veya konuşmasını bilen insanlar değillerdir. Mamı, karakterlerini, direkt bir şekilde tenkid etmez. Sadece, bu tür bir hayatın kaç kişinin yaşayışım bozduğunu veya yıktığını gösterir. Mese­lâ, bir kimsenin, kendi sosyal sınıfı dışında biri ile evlenemeyeceği ile ilgili tabuyu düşünün. Tony, bes­belli ki, ebeveynlerinin seçtikleri iş adamı ile değil Morien ile evlenmeli idi; babası sadece bir kaptan dahi olsa, kızın, cemiyette yükselen bir doktorun karısı olması, aileye hiç bir leke getirmezdi. Kötü bir evlilik yaptığından, Gotthold'un hayatı yıkıldı ve Tom dahiki ailesine karşı gelmeyi aklından ge­çirmedi hakikaten sevdiği Anna ile evlenmiş olsa idi, daha mutlu olurdu.Buddenbrook Ailesi'nde, sanatkâra yer yoktur. Kasabada, cemiyetin kabul ettiği bir şâir vardır; çünkü cemiyetin önde giden vatandaşlarının fazi­letleri hakkında sanat değeri bulunmayan zarif şiir­ler yazar. Pfuhl, Saint Mary'nin kilisesinde org ça­lan biri olarak faydalı bir rol oynar; fakat cemaat arasında, Gerda ve Hanno dışında, onun sanatından kimse anlamaz. Muhtemel bir sanatkâr, genellikle, saf dışı edilir. Başka bir cemiyette, Christian, sinir hastası ve hiç bir işe yaramayan bir insan olmak ye­rine, muhtemelen, bir aktör olarak başarıya ulaşa­cak ve kendisini tatmin edecekti. Tabiatıyle, ba­şarısızlığı en kesin bir tarzda belli olan Hanno' dur. Hanno mûsikiyi öylesine sever ki, bütün cinsî güdülerinin bu kanala aktarıldığı anlaşılır. Fakat çev­resindeki erişkinler, kendisini piyanoya çok verme­mesini, ve Lübeck ve Kopenhag arasında işleyen ge­milerin isimlerini ezberlemesini söylerler. Hanno' nun, böyle bir hayatı niye kabul etmek istemediği­ni anlamak hiç de zor değil.
Bununla beraber, ihtilâfı en kesin bir tarzda hisseden Tom'dur, çünkü onun benliğinde birbiri ile çarpışan kuvvetler, eşit bir şekilde karşı karşıya yer almışlardır. Aile işi, kendisinin tahayyül gücü­ne meydan okuduğu ve kendisine yaratmak için fır­sat verdiği müddetçe, mesut ve başarılıdır. Ardın­dan, başarının zirvesine eriştiği zaman, sinirleri bozulur ve başardığı işlerden hiç biri artık kendisini tatmin etmez. Oğlunun, hiç bir zaman bir tüccar olmayacağını ve karısının kendisine yardımcı ola­mayacağını anlar. Karısı, kocasını destekleyeceği yerde, kendisini mûsiki dünyasına verir ki, kocası da bunu anlamaz. Bir süre, kendi kendisine olan hürmetini, zahirî görünümüne, bilhassa saçlarına ve bıyığına ve elbiselerine saplantı halinde kendisi­ni vermekle muhafaza etmek ister, fakat bu tür gayret de, onu, her gün biraz daha yıpratır. Böyle bir ruh durumu içinde olduğu bir sırada, Scpopenhauer'in ölüm hakkında yazdıklarını okur ve bun­lar, ona yepyeni şeyleri ifşa eder. Ölüm artık, ken­disini, derin bir neşe, cezbedici bir tatlılık, zincirle­rin gevşetilmesi, hazin hatâların telâfi edilmesi şek­linde takdim eder. Sırtındaki kürk ceketi ve titizlik­le taranmış bıyığı ile, sokakta, yağmurun yaptığı bir su birikintisine kendisini yüz üstü bırakır, ölür.
Buddenbrook ailesi, açıkça görülüyor ki, mev­kiini, korkunç bir bedeli göze alarak muhafaza etti. Yine de, romanı, bir marksistten beklenebileceği tarzda, burjuvaziye karşı girişilmiş basit bir hücum diye ele almak hatalı olur. Mann, yarattığı hareket­lere sevgi ile bağlıdır, onlara karşı müşfiktir, onla­ra hürmet eder. Johann Buddenbrook ve onun nes­lini sempati ile anlatır. Şüphesiz, Johann, Gotthold'a karşı tutumu ile bizim sempatilerimizi bir ölçüde kaybeder; fakat genellikle, bizce, sağlam düşünceli ve canlı, kitaptaki karakterler arasında en az sinir has­tası olanıdır. Başlıca kuvveti, kendi kendisine harp ilân etmemiş biri olmasıdır. Mann'ın, bize bir sanat­kârın hayatının iyi olduğunu ve bir tüccarın haya­tının da iyi olduğunu veya herkesin, hayatını yete­neklerine en uygun sahayı seçtiği takdirde iyi ola­cağını söylemek istediği anlaşılıyor.
Kırk sene boyunca, aynı insanların hayatları­nı anlatan bir romanda, müellifin, hem devamlılık hem de değişiklik göstermesi gerekir. Çok sayıda olan ikinci derecedeki karakterler statiktir. Onların, ba­zı özellikleri, yıllar boyunca değişmiyor: Clothilde' nın karnı her zaman açtır, Weichbrodt, eğlence ve partilerde daima aynı nükteleri söyler, aile doktoru daîma aynı reçeteyi yazar ve Christian da her za­man, sinirlerin çok kısa olduğu sol tarafını oğuşturarak içeri girer. Zavallı Tony, hayatın bütün dal­galanmalarında, pek az değişir. Elli yaşında iken dahi, çocukluk yıllarında, Morten Schwartzkopf'tan duyduğu kanaatları belirtir ve gerçi Mann, dikkati­mizi, açıktan açığa bu gerçeğe çevirmez ise de, ka­dının, mantıksız bir evlenme yüzünden, hissî ve entellektüel büyümesinin durdurulduğunu acıyarak gö­rürüz.
Öte yandan, nesillerin ritm'i, doğumları ile, ev­lilikleri ile, ve ölümleri ile; aile servetinin müsaade­si nisbetinde, göz kamaştırıcı veya dar tutulan Noel partileri ile; eski tüccar ailelerinin düşüşleri ve ye­nilerin yükselişi ile; biribiri ardına, bir evden diğe­rine geçişlerle, Tom'un, Fisher Yolunda inşa ettiği büyük konaktan Linden Meydanı'ndaki küçük evi­ne kadar, ailesinin kayıtlarına geçer. Nihayet, şehirle­rin ve oralardaki iş yerlerinin durumlarını tayin den Avrupa siyasî akımlarına da sırt çeviremeyiz. Başlangıçtaki bölümlerde, Johann ve misafirleri, he­nüz yirmi beş sene önceki Napoleon Harpleri hak­kındaki hâtıralarını anlatırlar; romanın sonunda ise, Lübeck, birleşik bir vatanın parçası olur ve lisenin başına da Prusyalı bir müdür getirilir. Kasaba, za­manla zenginleşir ve büyür; yine de, 1875 ve 1835 arasında bir mukayese yapan okuyucunun, net ka­zancın, gerçekten büyük olup olmadığı hakkında şüphelere düşmemesi de imkânsızdır.

Ayrıca Bknz Thomas Mann

MsXLabs.org & 100 Büyük Roman

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

21 Ağustos 2013 / KisukE UraharA Edebiyat ww
22 Aralık 2009 / asla_asla_deme Edebiyat
21 Ağustos 2013 / ThinkerBeLL Edebiyat ww
25 Kasım 2015 / Jumong Sinema ww
31 Ekim 2015 / estudiantes Sinema ww