Arama

Sihirli Dağ - Thomas Mann

Güncelleme: 22 Aralık 2009 Gösterim: 4.555 Cevap: 0
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
22 Aralık 2009       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Sihirli Dağ (Der Zauberberg)

Sponsorlu Bağlantılar
Yazan THOMAS MANN (1875-1955)

Başlıca karakterler


Hans Canstorp: Romanın kahramanı; Hamburg'un varlıklı bir orta-sınıf ailesinden gelen bu genç, bir deniz mühendisi olarak yetiştirilmiştir. Zahiren sakin ve yerleşmiş âdetlere bağlı bir insan olarak görülmekle beraber, öğrenmek ve tecrübe etmek üzerindeki ihtirasları, kendisini, ruhî haya­tın muğlak ve hatta gayrimeşru sahalarını araştırmaya iter.
Joachim Jiemssen: Hans'ın kuzeni; entellektüel olmayan basit biri; askerlik görevinin kutsallığına candan inanır.
Consul Tienappet: Hans'ın hâmisi; sağlam, aklı başında bir bur­juva.
Louisa Ziemssen: Joachim'in annesi; güçlü, yetenekli ve his­lerine kapılmayan bir kadın.
Hofrat Behrens: Berghof sanatoryumunun müdürü; hayata, ilmî ve gayri hissî açıdan bakan bir doktor. Davranışları, ge­nellikle, sert ve neşeli ise de, bazan kendisini kızgınlığa veya melankoliye kaptırır.
Dr. Krokowski: Behrens'in asistanı; bütün hastalıkların temelini ruhî sebeplere bağlayan bir psikoanalist. Davranışları, ba-zan müphem ve hafifçe şeytanî.
Adriatica von Mylendonk: Berghof'un müdiresi; muhataplarını tersleyici bir tarzda konuşan gayri-hissî bir yönetici.
Ludovico Settembrini: Sanatoryumda bir hasta; kendi kendisi­ni Hans'ın hocası tayin etmiştir; bir İtalyan edebiyatçısı, bir hümanist, liberal, mason, gelişmeye inanır ve zaman zaman da calcene.
Naphta: Katolikliği benimsemiş bir Yahudi; şaheser bir kafa­ya ve kesin ve ısırıcı bir dile sahip, kısa boylu çirkin bir adam. Çocukluğunda geçirdiği bir hastalık, karakterini alt­üst etmiştir. Şimdi, şiddet ve despotizme fanatik bir inanç­la sarılıdır.
Pribislav Hippe: Hans'ın bir vakitler kavga ettiği bir mektep ço­cuğu.
Clavdia Chauchat: Hansın âşık olduğu bir Rus kadını. Yüzü, ha­fifçe Doğuluyu andıran, tavırlarında kaygısız, şehvetli bir kadın. Konvansiyonel bir tarzda yetiştirilen Hans, kadının, diğerlerini önemsemeyen davranışlarını çok cazip bulur.
Pieter Peeperkorn: Cava'da bir kahve çiftliği bulunan bir Hol­landalı; diğerleri tarafından, Clavdia'nın sevgilisi olarak bi­linir; ikna edici ve tesirli bir konuşma gücüne sahip değil ise de, güçlü hislerin ve hayatî enerjinin tecessüm etmiş bir şekli.
Marusja: Sık sık kıkırdayan genç bir güzel kız; Joachim Zî-emssen ona âşıktır.
Caroline Sthör: Hans'ın masasında oturan bir hasta; lügat pa­ralayacağım diye kelimeleri yanlış kullanan bayağı ve ap­tal bir kadın.
Ferdinand Wehsal: Mannheim'li bir genç; tanınmış bir mazo-hist.
Anton Karlovich Ferge: Bir diğer hasta; şok tedavisi geçirdiği için kendisini mümtaz bir insan sayan alelade bir adam.
Ellen Brandt: Fizikî bir medyum olarak yetenekleri kuvvetli bir tarzda gelişmiş Danimarkalı bir kız.

Hikâye

Birinci Dünya Harbini hemen takip eden yıl­larda, Davos (isviçre), vereme yakalananların, yük­sek dağ havasından yararlanmak için gittikleri bir sağlık köyü idi. Sanatoryumlar, lüks oteller gibi yö­netilir ve hastaların akrabalarına, misafir olarak kalmalarına müsaade edilirdi. Bölgedeki Berghof adındaki bir sanatoryuma, Hans Canstorp adında, ak­lı başında, belirli bir özelliği bulunmayan Hamburglu bir genç gelir. İlk bakışta sıhhatli görünen bu genç, oldukça hasta olan genç subay kuzeni Joachim'i ziyarete gelmiştir ve bir kaç hafta kalmayı düşünür. Hans, ümit etmediği bir şekilde, sanator­yum hayatına bağlanır. Yine, hastalar arasında, Clavdia Chauchat adındaki bir Rus kadınına ilgi duymağa başlar. Bu arada, kendisinde de, veremin hafif belirtileri görüldüğü için memnun olur. Artık Berghof'ta istediği kadar kalabilir özel geliri, buna imkân verecek kadar yeterlidir. Burada, harb baş­layana kadar, yedi sene kalır ve asker olmak için ay­rılır. Sihirli Dağ (Der Zauberberg), Hans'ın burada geçirdiği yedi senenin, zihnî ve hissî gelişmesinin, hastalığın psikolojik ve ruhî mânasında edindiği sez­gilerin hikâyesidir.
Kitabın ilk bölümleri, Hans'ın Berghof hakkın­daki izlenimlerine ayrılır. Atmosfer hummalıdır. Hastalıkları ciddî olmayanlar, müzmin ateşlerinin etkileri altında hareket ederler ve ekseriya düşün­dükleri tek şey de karşı cinsten olanlarla flört et­mektir. Hastahane, kendisini, sıhhattan ziyade has­talığa adamıştır. Hastalar, hastalıklarıyle iftihar ederler muhtemelen müdür de veremlidir ve bura­sı kâr yapmak için kurulduğundan, sahiplerinin, hastalarının iyi olmalarını isteyip istemedikleri hak­kında da şüpheler mevcuttur. Hans, bütün hayatı boyunca kendisini, sıhhatli, sorumluluk hissî taşı­yan, yapıcı ve konvansiyonel bir meslek için hazır­lamıştı. Yine de, hastalık, şehvet, ahlâkî hürriyet at­mosferi karışımının hâkim olduğu bu hastahaneyi dayanılmaz derecede cazip bulur. Settembrini adın­daki bir hasta, ona burasının ruhuna teslim olma­dan önce, ayrılmasını tavsiye eder. Fakat Hans, ha­yatı ve aşkı, hastalık ve ölümün teamül dışı yolu üzerinden giderek anlamağa çalışmaksızın, öğrene­meyeceğini anlar.
Hans'ın ruhî eğitiminde, aşk, belli başlı bir rol oynar. Senelerce önce, bir mektep çocuğu iken, mek­tepteki bir diğer erkek öğrenciye belirtilmemiş bir his ile bağlanmıştır. Bu maceranın hâtıraları, rüya­larında görünmeğe başlar ve o çocuğa çok benzeyen ve onun gibi bir Slav olan Clavdia da, onun bu hâ­tıralarını güçlü bir şekilde satha çıkarır. Hans'ın bu müzmin ateşi, gerçekte, Clavdia'ya, ilkin gizle­nen, ardından açıkça belirtilen aşkının organik ifa­desidir. Bu aşk, bir defa, Mardi Gras karnavalında gerçekleşir. Clavdia, ertesi günü, kocasının yanına gitmek üzere ayrılır.
Berghof'un bu ser (limonluk) atmosferinde, Hans'ın entellektüel kapasitesi hızla gelişir. Bilhas­sa ilmî literatürü, doymak bilmeden okur, Fransıcayı gayet iyi konuşmağa başlar ve psikoanaliz teda­visinden geçer. Hans'ın entellektüel bağlılığını, bil­hassa iki kişi kendi tarafına çekmeğe çalışır Set­tembrini adındaki liberal bir hümanist ve felsefesi­ni, Avrupa kültürünün bütün otorite akımlarının Faşizm, Komünizm ve Katolik oluşturduğu Naphta adındaki bir Cizvit. Hans, her ikisini de dinler, fakat hiç birine bağlanamaz. Kendi hayat görüntü­sü, bir kar fırtınası altında tek başına yaptığı bir gezi sırasında çıkar ve donmaktan zor kurtulduğun­dan, bu tecrübe, ölüme kur yapmak yerine geçer.
Bu görüntü iki parçadan oluşur biri, gençlik, sıh­hat, saadet ve aşk dolu pastoral Akdeniz dünyası; di­ğeri, içindeki dehşet saçıcı iki kadının bir çocuğu parçalayarak yedikleri çağdışı bir mâbed. Bu ikizli görüntü gerçekte, bir tür ırkî hâtıra Hans'a, ölüm ve hayatın kol kola gittiklerini, her ikisinin de ka­bul edilmesi gerektiğini, bir kimsenin, kendisini ışık ve hayata bağlamak için, ölümün ilk tecrübesinden geçmesi gerektiğini öğretir. Kitabın nihaî ifadesi şu insanlar, iyilik ve aşk uğruna, ölümün, kendi dü­şünceleri üzerinde hâkimiyet kurmasına müsaade etmeyeceklerdir.
Bu tezahürden, bu görünüşten sonra, Hans'ın eğitimi devam eder. Kuzeni Joachim ölür ve bir seansta ruhu çağrılır. Clavdia, Cava'da çiftçilik ya­pan, muazzam bir yeme içme ve his kapasitesine sa­hip Pieter Peeperkorn adındaki güçlü ve canlı bir Hollandalı ile döner. Peeperkorn, kendi seksüel gü­dülerinin, Allah'ın, insanlara, kendi kendilerini id­rak etmeleri yolu ile bahşettiği kozmik hayat gücü­nün bir ifadesi olduğunu söyler. Peeperkorn, kuv­vetten düşünce o da diğerleri gibi hastadır Clavdia'yı Hans'a bırakır ve intihar eder.
Bu arada, Avrupa'da yükselen harp humması, Berghof'un küçük dünyasında yansır. Kavgacılık ar­tar, çirkin bir anti-Semitizm (yahudi düşmanlığı) başgösterir, pervasız bir şiddet atmosferi yükselir. Naphta ve Settembrini, kendilerinin farklı düşün­celerine artık tahammül edemezler ve birinin diğe­rine kurşun sıkmadığı bir düello yaparlar. Settemb­rini, havaya ateş eder ve Naphta da kendisini öldü­rür. Sonunda, harp patlak verir ve hiç bir zaman ciddî bir şekilde hasta olmayan Hans, askere alınır.
Kendisini, bu sihirli dağda yedi sene tutan büyü, nihayet bozulur. Onu, sonunda, hücuma geçmiş bir piyade birliğinin başında görürüz.

Tenkid

Sihirli Dağ'ı cezbedici bir roman yapan özelliğin bir parçası, aynı anda, muhtelif kademelerde okunabi­leceği gerçeğidir. Onun, çok sayıda parçalardan olu­şan zenginliğine bir tek yolda yürüyerek ulaşama-yız. Sathî bir seviyede, sadece, sanatoryum hayatı­nın eğlendirici bir manzarası veya veremin natüralistik bir incelemesi olarak okunabilir. Bir diğer se­viyede, sosyal ve siyasî bir roman olarak ele alına­bilir. Besbelli ki, belirli bir sınıfın, Birinci Dünya Harbinin arifesindeki Avrupa'nın yukarı orta sını­fının, sağlam yiyeceklere ve muntazam hisse senedi gelirlerine alışmış varlıklı, fttikrarlı bir cemiyetin manzarası. Berghof, bu cemiyetin, çatısı altında, Av­rupa'nın her ülkesinin, ve az sayıda da diğer ülke­lerin vatandaşlarını barındıran minik bir örneği. Oradakilerin hastalıkları, hasta Avrupa'nın bir sem­bolü. Bu küçük dünyada, Hans ve kuzeni, Alman­ya'nın iki yönünü temsil ederler: Joachim askerdir, Hans da sivil. Joachim, kendi kaderine sorgusuz su­alsiz boyun eğer, fakat Hans, iki kutup arasında parça parça olur ailesinin ve Hamburg'daki işinin temsil ettiği düzenli ve hürmet edilir hayat ve Tatar gözlü, alışılmış tipte bir Rus olan Clavdia'nm tem­sil ettiği, daha az aklî ve içgüdülere daha fazla da­yalı Doğu dünyası. Aynı şekilde, kendilerini, Hans' ın hocası mevkiinde gören, iki öğretmen arasında da bir tercih yapmak zorunda hümanist Settembrini ve faşist temayüllü Naphta. Hans, Weimer Cümhu­ki nüansları belirtmekteki güçlüklerden şikâyet eder. Bütün bunlar, konuya karşı, onunla oyun oy­narcasına uzakta kaldığını ve okuyucuya, ele alı­nan konunun çok sayıda muğlak yönleri bulundu­ğunu hatırlatan ve gayet iyi uvgulanan cihazlar­dır.
îstihzalı bir şekilde yer değiştiren bütün bu görüşler arasında, müellifin maksadını gösteren en iyi rehber, ekseriya, onun sembolleri nasıl kullan­dığıdır. Meselâ, Settembrini, akim bir müridi ola­rak, ışıkla bağlantılıdır ve Hans'ın yatak odasına girdiği zaman yaptığı ilk hareket, ışığı yakmaktır. Şuur-altı ile ilgilenen Krokowski, siyahlara bürü­nür ve muayenehanesini karanlık tutar. Peeperkorn, genellikle, putperest bir rahip olarak göste­rilir. Onun karakteristik tavrı, erkeklik uzvu ile il­gili. Hans için, beyaz yuvarlak yaka, ölümün ciddi­liğini sembolize eder ve bebeklerin isim törenlerin­de kullanılan üç yüz senelik kâse de, Canstorp ailesi­nin devamlılığını anlatır. Bu semboller, Buddenb­rook Ailesi'nde olduğundan daha ustalıkla kullanı­lır. Daha önceki kitapta, semboller, sadece aktörle­rin takdim edilmesine yarayan etiketlerdi. Halbu­ki, kapının Clavdia'nın oraya girdiğini anlatırca-cma hızla kapandığını düşünün. Bu motif, basit bir tanıtım değildir kadının karakterinin bir ifade­sidir, tıpkı kapının böylece kapanmasından rahat­sız olan Hans'ın gösterdiği reaksiyonun da, onun karakterinin bir ifadesi olması gibi, Böyle bir sem­bol, oldukça değişik türdeki tavırların ifade edilme­sine yarar. Daha sonraları, Clavdia, güçlü kuvvet­li Peeperkorn ile döndüğü zaman, sessizce içeri gi­rer, çünkü kapıyı kapıyan şimdi sevgilisidir. Niha­yet, bütün bu motifler, zengin bir doku üzerinde beraberce işlenebilir, ki bunun en iyi bir benzeri de Wagner'in musikisidir.Sihirli Dağ, hacmine ve muğlaklığına rağmen, müellifini de oldukça hayrete düşürürcesine, der­hal tutundu. Mann, otobiyografik bir yazısında, ki­tabın, harp sonrası Almanya'sını anlattığı için iyi karşılandığını yazdı. Maamafih, bu çok mütevazi bir söz. Bu, kitabın, zenginliğini ve evrenselliğini göstermediği gibi, niye diğer ülkelerde de çok tu­tunduğunu ve niye bütün dünya tarafından, çağı­mızın üzerinde tartışılmayan büyük romanlarından biri olduğunun kabul edildiğini anlatmaz.

Yazar

Ayrıca Bknz Thomas Mann

Thomas Mann, 1875'te Kuzey Almanya'da liman şehri Lübeck'de doğdu. Lübeck bir zamanlar, muhtar bir şehirdi ve yö­netici aristokrasiyi oluşturan zengin tüccar ailelerinin hâkimiye­tinde idi. Babası, tanınmış bir buğday tüccarı ve senatördü ve oğlunun da, bir asırlık işyerini devam ettireceğini umdu. Mann, bu fon üzerinde, burjuva değerlerini anladı ve onlara hürmet besledi; aynı zamanda, orta-sınıfın hâkim olduğu bir dünyada, bir sanatkârdan, şüpheli veya gayrimeşru diye bahsedildiğini, hattâ dejenere veya kriminal olarak bakıldığını da burada öğ­rendi. Ailenin sanatkâr yönü, karışık bir Alman ve Brezilya so­yundan olan annesinden geldi. Ailenin, Thomas'dan başka, yi­ne bir romancı olan Victor adındaki erkek çocukları ile, her ikisi de intihar eden Julia ve Carla adındaki iki kızı vardı.
Mann, Lübeck Realgymnasium'una devam etti. Prusya pren­siplerine göre yönetilen bu mektepte tamamen bedbaht idi edebiyatı sevdiğinden ve şiir yazdığı için, talebeler, Thomas'ı, kendilerinden biri saymadılar. Babası, 1891 de beklenmedik bir zamanda ölünce, işyeri tasfiye edildi ve annesi Münih'e taşın­dı. Mann, mektebi bitirinceye kadar Lübeck'de kaldı ve sonra ailesinin yanına döndü. Bir ara Münih Üniversitesine devam et­ti ise de, diploma alamadı. Sonraları, bir yangın sigortası şir­ketinde bir müddet kâtip olarak çalıştı.

MsXLabs.org & 100 Büyük Roman

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

21 Ağustos 2013 / KisukE UraharA Edebiyat ww
22 Aralık 2009 / asla_asla_deme Edebiyat
19 Temmuz 2008 / recruit87 Sinema ww
21 Ağustos 2013 / ThinkerBeLL Edebiyat ww
31 Ekim 2015 / estudiantes Sinema ww