Sihirli Dağ (Der Zauberberg)
Yazan THOMAS MANN (1875-1955)
Başlıca karakterler
Hans Canstorp: Romanın kahramanı; Hamburg'un varlıklı bir orta-sınıf ailesinden gelen bu genç, bir deniz mühendisi olarak yetiştirilmiştir. Zahiren sakin ve yerleşmiş âdetlere bağlı bir insan olarak görülmekle beraber, öğrenmek ve tecrübe etmek üzerindeki ihtirasları, kendisini, ruhî hayatın muğlak ve hatta gayrimeşru sahalarını araştırmaya iter.
Joachim Jiemssen: Hans'ın kuzeni; entellektüel olmayan basit biri; askerlik görevinin kutsallığına candan inanır.
Consul Tienappet: Hans'ın hâmisi; sağlam, aklı başında bir burjuva.
Louisa Ziemssen: Joachim'in annesi; güçlü, yetenekli ve hislerine kapılmayan bir kadın.
Hofrat Behrens: Berghof sanatoryumunun müdürü; hayata, ilmî ve gayri hissî açıdan bakan bir doktor. Davranışları, genellikle, sert ve neşeli ise de, bazan kendisini kızgınlığa veya melankoliye kaptırır.
Dr. Krokowski: Behrens'in asistanı; bütün hastalıkların temelini ruhî sebeplere bağlayan bir psikoanalist. Davranışları, ba-zan müphem ve hafifçe şeytanî.
Adriatica von Mylendonk: Berghof'un müdiresi; muhataplarını tersleyici bir tarzda konuşan gayri-hissî bir yönetici.
Ludovico Settembrini: Sanatoryumda bir hasta; kendi kendisini Hans'ın hocası tayin etmiştir; bir İtalyan edebiyatçısı, bir hümanist, liberal, mason, gelişmeye inanır ve zaman zaman da calcene.
Naphta: Katolikliği benimsemiş bir Yahudi; şaheser bir kafaya ve kesin ve ısırıcı bir dile sahip, kısa boylu çirkin bir adam. Çocukluğunda geçirdiği bir hastalık, karakterini altüst etmiştir. Şimdi, şiddet ve despotizme fanatik bir inançla sarılıdır.
Pribislav Hippe: Hans'ın bir vakitler kavga ettiği bir mektep çocuğu.
Clavdia Chauchat: Hansın âşık olduğu bir Rus kadını. Yüzü, hafifçe Doğuluyu andıran, tavırlarında kaygısız, şehvetli bir kadın. Konvansiyonel bir tarzda yetiştirilen Hans, kadının, diğerlerini önemsemeyen davranışlarını çok cazip bulur.
Pieter Peeperkorn: Cava'da bir kahve çiftliği bulunan bir Hollandalı; diğerleri tarafından, Clavdia'nın sevgilisi olarak bilinir; ikna edici ve tesirli bir konuşma gücüne sahip değil ise de, güçlü hislerin ve hayatî enerjinin tecessüm etmiş bir şekli.
Marusja: Sık sık kıkırdayan genç bir güzel kız; Joachim Zî-emssen ona âşıktır.
Caroline Sthör: Hans'ın masasında oturan bir hasta; lügat paralayacağım diye kelimeleri yanlış kullanan bayağı ve aptal bir kadın.
Ferdinand Wehsal: Mannheim'li bir genç; tanınmış bir mazo-hist.
Anton Karlovich Ferge: Bir diğer hasta; şok tedavisi geçirdiği için kendisini mümtaz bir insan sayan alelade bir adam.
Ellen Brandt: Fizikî bir medyum olarak yetenekleri kuvvetli bir tarzda gelişmiş Danimarkalı bir kız.
Hikâye
Birinci Dünya Harbini hemen takip eden yıllarda, Davos (isviçre), vereme yakalananların, yüksek dağ havasından yararlanmak için gittikleri bir sağlık köyü idi. Sanatoryumlar, lüks oteller gibi yönetilir ve hastaların akrabalarına, misafir olarak kalmalarına müsaade edilirdi. Bölgedeki Berghof adındaki bir sanatoryuma, Hans Canstorp adında, aklı başında, belirli bir özelliği bulunmayan Hamburglu bir genç gelir. İlk bakışta sıhhatli görünen bu genç, oldukça hasta olan genç subay kuzeni Joachim'i ziyarete gelmiştir ve bir kaç hafta kalmayı düşünür. Hans, ümit etmediği bir şekilde, sanatoryum hayatına bağlanır. Yine, hastalar arasında, Clavdia Chauchat adındaki bir Rus kadınına ilgi duymağa başlar. Bu arada, kendisinde de, veremin hafif belirtileri görüldüğü için memnun olur. Artık Berghof'ta istediği kadar kalabilir özel geliri, buna imkân verecek kadar yeterlidir. Burada, harb başlayana kadar, yedi sene kalır ve asker olmak için ayrılır. Sihirli Dağ (Der Zauberberg), Hans'ın burada geçirdiği yedi senenin, zihnî ve hissî gelişmesinin, hastalığın psikolojik ve ruhî mânasında edindiği sezgilerin hikâyesidir.
Kitabın ilk bölümleri, Hans'ın Berghof hakkındaki izlenimlerine ayrılır. Atmosfer hummalıdır. Hastalıkları ciddî olmayanlar, müzmin ateşlerinin etkileri altında hareket ederler ve ekseriya düşündükleri tek şey de karşı cinsten olanlarla flört etmektir. Hastahane, kendisini, sıhhattan ziyade hastalığa adamıştır. Hastalar, hastalıklarıyle iftihar ederler muhtemelen müdür de veremlidir ve burası kâr yapmak için kurulduğundan, sahiplerinin, hastalarının iyi olmalarını isteyip istemedikleri hakkında da şüpheler mevcuttur. Hans, bütün hayatı boyunca kendisini, sıhhatli, sorumluluk hissî taşıyan, yapıcı ve konvansiyonel bir meslek için hazırlamıştı. Yine de, hastalık, şehvet, ahlâkî hürriyet atmosferi karışımının hâkim olduğu bu hastahaneyi dayanılmaz derecede cazip bulur. Settembrini adındaki bir hasta, ona burasının ruhuna teslim olmadan önce, ayrılmasını tavsiye eder. Fakat Hans, hayatı ve aşkı, hastalık ve ölümün teamül dışı yolu üzerinden giderek anlamağa çalışmaksızın, öğrenemeyeceğini anlar.
Hans'ın ruhî eğitiminde, aşk, belli başlı bir rol oynar. Senelerce önce, bir mektep çocuğu iken, mektepteki bir diğer erkek öğrenciye belirtilmemiş bir his ile bağlanmıştır. Bu maceranın hâtıraları, rüyalarında görünmeğe başlar ve o çocuğa çok benzeyen ve onun gibi bir Slav olan Clavdia da, onun bu hâtıralarını güçlü bir şekilde satha çıkarır. Hans'ın bu müzmin ateşi, gerçekte, Clavdia'ya, ilkin gizlenen, ardından açıkça belirtilen aşkının organik ifadesidir. Bu aşk, bir defa, Mardi Gras karnavalında gerçekleşir. Clavdia, ertesi günü, kocasının yanına gitmek üzere ayrılır.
Berghof'un bu ser (limonluk) atmosferinde, Hans'ın entellektüel kapasitesi hızla gelişir. Bilhassa ilmî literatürü, doymak bilmeden okur, Fransıcayı gayet iyi konuşmağa başlar ve psikoanaliz tedavisinden geçer. Hans'ın entellektüel bağlılığını, bilhassa iki kişi kendi tarafına çekmeğe çalışır Settembrini adındaki liberal bir hümanist ve felsefesini, Avrupa kültürünün bütün otorite akımlarının Faşizm, Komünizm ve Katolik oluşturduğu Naphta adındaki bir Cizvit. Hans, her ikisini de dinler, fakat hiç birine bağlanamaz. Kendi hayat görüntüsü, bir kar fırtınası altında tek başına yaptığı bir gezi sırasında çıkar ve donmaktan zor kurtulduğundan, bu tecrübe, ölüme kur yapmak yerine geçer.
Bu görüntü iki parçadan oluşur biri, gençlik, sıhhat, saadet ve aşk dolu pastoral Akdeniz dünyası; diğeri, içindeki dehşet saçıcı iki kadının bir çocuğu parçalayarak yedikleri çağdışı bir mâbed. Bu ikizli görüntü gerçekte, bir tür ırkî hâtıra Hans'a, ölüm ve hayatın kol kola gittiklerini, her ikisinin de kabul edilmesi gerektiğini, bir kimsenin, kendisini ışık ve hayata bağlamak için, ölümün ilk tecrübesinden geçmesi gerektiğini öğretir. Kitabın nihaî ifadesi şu insanlar, iyilik ve aşk uğruna, ölümün, kendi düşünceleri üzerinde hâkimiyet kurmasına müsaade etmeyeceklerdir.
Bu tezahürden, bu görünüşten sonra, Hans'ın eğitimi devam eder. Kuzeni Joachim ölür ve bir seansta ruhu çağrılır. Clavdia, Cava'da çiftçilik yapan, muazzam bir yeme içme ve his kapasitesine sahip Pieter Peeperkorn adındaki güçlü ve canlı bir Hollandalı ile döner. Peeperkorn, kendi seksüel güdülerinin, Allah'ın, insanlara, kendi kendilerini idrak etmeleri yolu ile bahşettiği kozmik hayat gücünün bir ifadesi olduğunu söyler. Peeperkorn, kuvvetten düşünce o da diğerleri gibi hastadır Clavdia'yı Hans'a bırakır ve intihar eder.
Bu arada, Avrupa'da yükselen harp humması, Berghof'un küçük dünyasında yansır. Kavgacılık artar, çirkin bir anti-Semitizm (yahudi düşmanlığı) başgösterir, pervasız bir şiddet atmosferi yükselir. Naphta ve Settembrini, kendilerinin farklı düşüncelerine artık tahammül edemezler ve birinin diğerine kurşun sıkmadığı bir düello yaparlar. Settembrini, havaya ateş eder ve Naphta da kendisini öldürür. Sonunda, harp patlak verir ve hiç bir zaman ciddî bir şekilde hasta olmayan Hans, askere alınır.
Kendisini, bu sihirli dağda yedi sene tutan büyü, nihayet bozulur. Onu, sonunda, hücuma geçmiş bir piyade birliğinin başında görürüz.
Tenkid
Sihirli Dağ'ı cezbedici bir roman yapan özelliğin bir parçası, aynı anda, muhtelif kademelerde okunabileceği gerçeğidir. Onun, çok sayıda parçalardan oluşan zenginliğine bir tek yolda yürüyerek ulaşama-yız. Sathî bir seviyede, sadece, sanatoryum hayatının eğlendirici bir manzarası veya veremin natüralistik bir incelemesi olarak okunabilir. Bir diğer seviyede, sosyal ve siyasî bir roman olarak ele alınabilir. Besbelli ki, belirli bir sınıfın, Birinci Dünya Harbinin arifesindeki Avrupa'nın yukarı orta sınıfının, sağlam yiyeceklere ve muntazam hisse senedi gelirlerine alışmış varlıklı, fttikrarlı bir cemiyetin manzarası. Berghof, bu cemiyetin, çatısı altında, Avrupa'nın her ülkesinin, ve az sayıda da diğer ülkelerin vatandaşlarını barındıran minik bir örneği. Oradakilerin hastalıkları, hasta Avrupa'nın bir sembolü. Bu küçük dünyada, Hans ve kuzeni, Almanya'nın iki yönünü temsil ederler: Joachim askerdir, Hans da sivil. Joachim, kendi kaderine sorgusuz sualsiz boyun eğer, fakat Hans, iki kutup arasında parça parça olur ailesinin ve Hamburg'daki işinin temsil ettiği düzenli ve hürmet edilir hayat ve Tatar gözlü, alışılmış tipte bir Rus olan Clavdia'nm temsil ettiği, daha az aklî ve içgüdülere daha fazla dayalı Doğu dünyası. Aynı şekilde, kendilerini, Hans' ın hocası mevkiinde gören, iki öğretmen arasında da bir tercih yapmak zorunda hümanist Settembrini ve faşist temayüllü Naphta. Hans, Weimer Cümhuki nüansları belirtmekteki güçlüklerden şikâyet eder. Bütün bunlar, konuya karşı, onunla oyun oynarcasına uzakta kaldığını ve okuyucuya, ele alınan konunun çok sayıda muğlak yönleri bulunduğunu hatırlatan ve gayet iyi uvgulanan cihazlardır.
îstihzalı bir şekilde yer değiştiren bütün bu görüşler arasında, müellifin maksadını gösteren en iyi rehber, ekseriya, onun sembolleri nasıl kullandığıdır. Meselâ, Settembrini, akim bir müridi olarak, ışıkla bağlantılıdır ve Hans'ın yatak odasına girdiği zaman yaptığı ilk hareket, ışığı yakmaktır. Şuur-altı ile ilgilenen Krokowski, siyahlara bürünür ve muayenehanesini karanlık tutar. Peeperkorn, genellikle, putperest bir rahip olarak gösterilir. Onun karakteristik tavrı, erkeklik uzvu ile ilgili. Hans için, beyaz yuvarlak yaka, ölümün ciddiliğini sembolize eder ve bebeklerin isim törenlerinde kullanılan üç yüz senelik kâse de, Canstorp ailesinin devamlılığını anlatır. Bu semboller, Buddenbrook Ailesi'nde olduğundan daha ustalıkla kullanılır. Daha önceki kitapta, semboller, sadece aktörlerin takdim edilmesine yarayan etiketlerdi. Halbuki, kapının Clavdia'nın oraya girdiğini anlatırca-cma hızla kapandığını düşünün. Bu motif, basit bir tanıtım değildir kadının karakterinin bir ifadesidir, tıpkı kapının böylece kapanmasından rahatsız olan Hans'ın gösterdiği reaksiyonun da, onun karakterinin bir ifadesi olması gibi, Böyle bir sembol, oldukça değişik türdeki tavırların ifade edilmesine yarar. Daha sonraları, Clavdia, güçlü kuvvetli Peeperkorn ile döndüğü zaman, sessizce içeri girer, çünkü kapıyı kapıyan şimdi sevgilisidir. Nihayet, bütün bu motifler, zengin bir doku üzerinde beraberce işlenebilir, ki bunun en iyi bir benzeri de Wagner'in musikisidir.Sihirli Dağ, hacmine ve muğlaklığına rağmen, müellifini de oldukça hayrete düşürürcesine, derhal tutundu. Mann, otobiyografik bir yazısında, kitabın, harp sonrası Almanya'sını anlattığı için iyi karşılandığını yazdı. Maamafih, bu çok mütevazi bir söz. Bu, kitabın, zenginliğini ve evrenselliğini göstermediği gibi, niye diğer ülkelerde de çok tutunduğunu ve niye bütün dünya tarafından, çağımızın üzerinde tartışılmayan büyük romanlarından biri olduğunun kabul edildiğini anlatmaz.
Yazar
Ayrıca Bknz Thomas Mann
Thomas Mann, 1875'te Kuzey Almanya'da liman şehri Lübeck'de doğdu. Lübeck bir zamanlar, muhtar bir şehirdi ve yönetici aristokrasiyi oluşturan zengin tüccar ailelerinin hâkimiyetinde idi. Babası, tanınmış bir buğday tüccarı ve senatördü ve oğlunun da, bir asırlık işyerini devam ettireceğini umdu. Mann, bu fon üzerinde, burjuva değerlerini anladı ve onlara hürmet besledi; aynı zamanda, orta-sınıfın hâkim olduğu bir dünyada, bir sanatkârdan, şüpheli veya gayrimeşru diye bahsedildiğini, hattâ dejenere veya kriminal olarak bakıldığını da burada öğrendi. Ailenin sanatkâr yönü, karışık bir Alman ve Brezilya soyundan olan annesinden geldi. Ailenin, Thomas'dan başka, yine bir romancı olan Victor adındaki erkek çocukları ile, her ikisi de intihar eden Julia ve Carla adındaki iki kızı vardı.
Mann, Lübeck Realgymnasium'una devam etti. Prusya prensiplerine göre yönetilen bu mektepte tamamen bedbaht idi edebiyatı sevdiğinden ve şiir yazdığı için, talebeler, Thomas'ı, kendilerinden biri saymadılar. Babası, 1891 de beklenmedik bir zamanda ölünce, işyeri tasfiye edildi ve annesi Münih'e taşındı. Mann, mektebi bitirinceye kadar Lübeck'de kaldı ve sonra ailesinin yanına döndü. Bir ara Münih Üniversitesine devam etti ise de, diploma alamadı. Sonraları, bir yangın sigortası şirketinde bir müddet kâtip olarak çalıştı.
Sponsorlu Bağlantılar
Başlıca karakterler
Hans Canstorp: Romanın kahramanı; Hamburg'un varlıklı bir orta-sınıf ailesinden gelen bu genç, bir deniz mühendisi olarak yetiştirilmiştir. Zahiren sakin ve yerleşmiş âdetlere bağlı bir insan olarak görülmekle beraber, öğrenmek ve tecrübe etmek üzerindeki ihtirasları, kendisini, ruhî hayatın muğlak ve hatta gayrimeşru sahalarını araştırmaya iter.
Joachim Jiemssen: Hans'ın kuzeni; entellektüel olmayan basit biri; askerlik görevinin kutsallığına candan inanır.
Consul Tienappet: Hans'ın hâmisi; sağlam, aklı başında bir burjuva.
Louisa Ziemssen: Joachim'in annesi; güçlü, yetenekli ve hislerine kapılmayan bir kadın.
Hofrat Behrens: Berghof sanatoryumunun müdürü; hayata, ilmî ve gayri hissî açıdan bakan bir doktor. Davranışları, genellikle, sert ve neşeli ise de, bazan kendisini kızgınlığa veya melankoliye kaptırır.
Dr. Krokowski: Behrens'in asistanı; bütün hastalıkların temelini ruhî sebeplere bağlayan bir psikoanalist. Davranışları, ba-zan müphem ve hafifçe şeytanî.
Adriatica von Mylendonk: Berghof'un müdiresi; muhataplarını tersleyici bir tarzda konuşan gayri-hissî bir yönetici.
Ludovico Settembrini: Sanatoryumda bir hasta; kendi kendisini Hans'ın hocası tayin etmiştir; bir İtalyan edebiyatçısı, bir hümanist, liberal, mason, gelişmeye inanır ve zaman zaman da calcene.
Naphta: Katolikliği benimsemiş bir Yahudi; şaheser bir kafaya ve kesin ve ısırıcı bir dile sahip, kısa boylu çirkin bir adam. Çocukluğunda geçirdiği bir hastalık, karakterini altüst etmiştir. Şimdi, şiddet ve despotizme fanatik bir inançla sarılıdır.
Pribislav Hippe: Hans'ın bir vakitler kavga ettiği bir mektep çocuğu.
Clavdia Chauchat: Hansın âşık olduğu bir Rus kadını. Yüzü, hafifçe Doğuluyu andıran, tavırlarında kaygısız, şehvetli bir kadın. Konvansiyonel bir tarzda yetiştirilen Hans, kadının, diğerlerini önemsemeyen davranışlarını çok cazip bulur.
Pieter Peeperkorn: Cava'da bir kahve çiftliği bulunan bir Hollandalı; diğerleri tarafından, Clavdia'nın sevgilisi olarak bilinir; ikna edici ve tesirli bir konuşma gücüne sahip değil ise de, güçlü hislerin ve hayatî enerjinin tecessüm etmiş bir şekli.
Marusja: Sık sık kıkırdayan genç bir güzel kız; Joachim Zî-emssen ona âşıktır.
Caroline Sthör: Hans'ın masasında oturan bir hasta; lügat paralayacağım diye kelimeleri yanlış kullanan bayağı ve aptal bir kadın.
Ferdinand Wehsal: Mannheim'li bir genç; tanınmış bir mazo-hist.
Anton Karlovich Ferge: Bir diğer hasta; şok tedavisi geçirdiği için kendisini mümtaz bir insan sayan alelade bir adam.
Ellen Brandt: Fizikî bir medyum olarak yetenekleri kuvvetli bir tarzda gelişmiş Danimarkalı bir kız.
Hikâye
Birinci Dünya Harbini hemen takip eden yıllarda, Davos (isviçre), vereme yakalananların, yüksek dağ havasından yararlanmak için gittikleri bir sağlık köyü idi. Sanatoryumlar, lüks oteller gibi yönetilir ve hastaların akrabalarına, misafir olarak kalmalarına müsaade edilirdi. Bölgedeki Berghof adındaki bir sanatoryuma, Hans Canstorp adında, aklı başında, belirli bir özelliği bulunmayan Hamburglu bir genç gelir. İlk bakışta sıhhatli görünen bu genç, oldukça hasta olan genç subay kuzeni Joachim'i ziyarete gelmiştir ve bir kaç hafta kalmayı düşünür. Hans, ümit etmediği bir şekilde, sanatoryum hayatına bağlanır. Yine, hastalar arasında, Clavdia Chauchat adındaki bir Rus kadınına ilgi duymağa başlar. Bu arada, kendisinde de, veremin hafif belirtileri görüldüğü için memnun olur. Artık Berghof'ta istediği kadar kalabilir özel geliri, buna imkân verecek kadar yeterlidir. Burada, harb başlayana kadar, yedi sene kalır ve asker olmak için ayrılır. Sihirli Dağ (Der Zauberberg), Hans'ın burada geçirdiği yedi senenin, zihnî ve hissî gelişmesinin, hastalığın psikolojik ve ruhî mânasında edindiği sezgilerin hikâyesidir.
Kitabın ilk bölümleri, Hans'ın Berghof hakkındaki izlenimlerine ayrılır. Atmosfer hummalıdır. Hastalıkları ciddî olmayanlar, müzmin ateşlerinin etkileri altında hareket ederler ve ekseriya düşündükleri tek şey de karşı cinsten olanlarla flört etmektir. Hastahane, kendisini, sıhhattan ziyade hastalığa adamıştır. Hastalar, hastalıklarıyle iftihar ederler muhtemelen müdür de veremlidir ve burası kâr yapmak için kurulduğundan, sahiplerinin, hastalarının iyi olmalarını isteyip istemedikleri hakkında da şüpheler mevcuttur. Hans, bütün hayatı boyunca kendisini, sıhhatli, sorumluluk hissî taşıyan, yapıcı ve konvansiyonel bir meslek için hazırlamıştı. Yine de, hastalık, şehvet, ahlâkî hürriyet atmosferi karışımının hâkim olduğu bu hastahaneyi dayanılmaz derecede cazip bulur. Settembrini adındaki bir hasta, ona burasının ruhuna teslim olmadan önce, ayrılmasını tavsiye eder. Fakat Hans, hayatı ve aşkı, hastalık ve ölümün teamül dışı yolu üzerinden giderek anlamağa çalışmaksızın, öğrenemeyeceğini anlar.
Hans'ın ruhî eğitiminde, aşk, belli başlı bir rol oynar. Senelerce önce, bir mektep çocuğu iken, mektepteki bir diğer erkek öğrenciye belirtilmemiş bir his ile bağlanmıştır. Bu maceranın hâtıraları, rüyalarında görünmeğe başlar ve o çocuğa çok benzeyen ve onun gibi bir Slav olan Clavdia da, onun bu hâtıralarını güçlü bir şekilde satha çıkarır. Hans'ın bu müzmin ateşi, gerçekte, Clavdia'ya, ilkin gizlenen, ardından açıkça belirtilen aşkının organik ifadesidir. Bu aşk, bir defa, Mardi Gras karnavalında gerçekleşir. Clavdia, ertesi günü, kocasının yanına gitmek üzere ayrılır.
Berghof'un bu ser (limonluk) atmosferinde, Hans'ın entellektüel kapasitesi hızla gelişir. Bilhassa ilmî literatürü, doymak bilmeden okur, Fransıcayı gayet iyi konuşmağa başlar ve psikoanaliz tedavisinden geçer. Hans'ın entellektüel bağlılığını, bilhassa iki kişi kendi tarafına çekmeğe çalışır Settembrini adındaki liberal bir hümanist ve felsefesini, Avrupa kültürünün bütün otorite akımlarının Faşizm, Komünizm ve Katolik oluşturduğu Naphta adındaki bir Cizvit. Hans, her ikisini de dinler, fakat hiç birine bağlanamaz. Kendi hayat görüntüsü, bir kar fırtınası altında tek başına yaptığı bir gezi sırasında çıkar ve donmaktan zor kurtulduğundan, bu tecrübe, ölüme kur yapmak yerine geçer.
Bu görüntü iki parçadan oluşur biri, gençlik, sıhhat, saadet ve aşk dolu pastoral Akdeniz dünyası; diğeri, içindeki dehşet saçıcı iki kadının bir çocuğu parçalayarak yedikleri çağdışı bir mâbed. Bu ikizli görüntü gerçekte, bir tür ırkî hâtıra Hans'a, ölüm ve hayatın kol kola gittiklerini, her ikisinin de kabul edilmesi gerektiğini, bir kimsenin, kendisini ışık ve hayata bağlamak için, ölümün ilk tecrübesinden geçmesi gerektiğini öğretir. Kitabın nihaî ifadesi şu insanlar, iyilik ve aşk uğruna, ölümün, kendi düşünceleri üzerinde hâkimiyet kurmasına müsaade etmeyeceklerdir.
Bu tezahürden, bu görünüşten sonra, Hans'ın eğitimi devam eder. Kuzeni Joachim ölür ve bir seansta ruhu çağrılır. Clavdia, Cava'da çiftçilik yapan, muazzam bir yeme içme ve his kapasitesine sahip Pieter Peeperkorn adındaki güçlü ve canlı bir Hollandalı ile döner. Peeperkorn, kendi seksüel güdülerinin, Allah'ın, insanlara, kendi kendilerini idrak etmeleri yolu ile bahşettiği kozmik hayat gücünün bir ifadesi olduğunu söyler. Peeperkorn, kuvvetten düşünce o da diğerleri gibi hastadır Clavdia'yı Hans'a bırakır ve intihar eder.
Bu arada, Avrupa'da yükselen harp humması, Berghof'un küçük dünyasında yansır. Kavgacılık artar, çirkin bir anti-Semitizm (yahudi düşmanlığı) başgösterir, pervasız bir şiddet atmosferi yükselir. Naphta ve Settembrini, kendilerinin farklı düşüncelerine artık tahammül edemezler ve birinin diğerine kurşun sıkmadığı bir düello yaparlar. Settembrini, havaya ateş eder ve Naphta da kendisini öldürür. Sonunda, harp patlak verir ve hiç bir zaman ciddî bir şekilde hasta olmayan Hans, askere alınır.
Kendisini, bu sihirli dağda yedi sene tutan büyü, nihayet bozulur. Onu, sonunda, hücuma geçmiş bir piyade birliğinin başında görürüz.
Tenkid
Sihirli Dağ'ı cezbedici bir roman yapan özelliğin bir parçası, aynı anda, muhtelif kademelerde okunabileceği gerçeğidir. Onun, çok sayıda parçalardan oluşan zenginliğine bir tek yolda yürüyerek ulaşama-yız. Sathî bir seviyede, sadece, sanatoryum hayatının eğlendirici bir manzarası veya veremin natüralistik bir incelemesi olarak okunabilir. Bir diğer seviyede, sosyal ve siyasî bir roman olarak ele alınabilir. Besbelli ki, belirli bir sınıfın, Birinci Dünya Harbinin arifesindeki Avrupa'nın yukarı orta sınıfının, sağlam yiyeceklere ve muntazam hisse senedi gelirlerine alışmış varlıklı, fttikrarlı bir cemiyetin manzarası. Berghof, bu cemiyetin, çatısı altında, Avrupa'nın her ülkesinin, ve az sayıda da diğer ülkelerin vatandaşlarını barındıran minik bir örneği. Oradakilerin hastalıkları, hasta Avrupa'nın bir sembolü. Bu küçük dünyada, Hans ve kuzeni, Almanya'nın iki yönünü temsil ederler: Joachim askerdir, Hans da sivil. Joachim, kendi kaderine sorgusuz sualsiz boyun eğer, fakat Hans, iki kutup arasında parça parça olur ailesinin ve Hamburg'daki işinin temsil ettiği düzenli ve hürmet edilir hayat ve Tatar gözlü, alışılmış tipte bir Rus olan Clavdia'nm temsil ettiği, daha az aklî ve içgüdülere daha fazla dayalı Doğu dünyası. Aynı şekilde, kendilerini, Hans' ın hocası mevkiinde gören, iki öğretmen arasında da bir tercih yapmak zorunda hümanist Settembrini ve faşist temayüllü Naphta. Hans, Weimer Cümhuki nüansları belirtmekteki güçlüklerden şikâyet eder. Bütün bunlar, konuya karşı, onunla oyun oynarcasına uzakta kaldığını ve okuyucuya, ele alınan konunun çok sayıda muğlak yönleri bulunduğunu hatırlatan ve gayet iyi uvgulanan cihazlardır.
îstihzalı bir şekilde yer değiştiren bütün bu görüşler arasında, müellifin maksadını gösteren en iyi rehber, ekseriya, onun sembolleri nasıl kullandığıdır. Meselâ, Settembrini, akim bir müridi olarak, ışıkla bağlantılıdır ve Hans'ın yatak odasına girdiği zaman yaptığı ilk hareket, ışığı yakmaktır. Şuur-altı ile ilgilenen Krokowski, siyahlara bürünür ve muayenehanesini karanlık tutar. Peeperkorn, genellikle, putperest bir rahip olarak gösterilir. Onun karakteristik tavrı, erkeklik uzvu ile ilgili. Hans için, beyaz yuvarlak yaka, ölümün ciddiliğini sembolize eder ve bebeklerin isim törenlerinde kullanılan üç yüz senelik kâse de, Canstorp ailesinin devamlılığını anlatır. Bu semboller, Buddenbrook Ailesi'nde olduğundan daha ustalıkla kullanılır. Daha önceki kitapta, semboller, sadece aktörlerin takdim edilmesine yarayan etiketlerdi. Halbuki, kapının Clavdia'nın oraya girdiğini anlatırca-cma hızla kapandığını düşünün. Bu motif, basit bir tanıtım değildir kadının karakterinin bir ifadesidir, tıpkı kapının böylece kapanmasından rahatsız olan Hans'ın gösterdiği reaksiyonun da, onun karakterinin bir ifadesi olması gibi, Böyle bir sembol, oldukça değişik türdeki tavırların ifade edilmesine yarar. Daha sonraları, Clavdia, güçlü kuvvetli Peeperkorn ile döndüğü zaman, sessizce içeri girer, çünkü kapıyı kapıyan şimdi sevgilisidir. Nihayet, bütün bu motifler, zengin bir doku üzerinde beraberce işlenebilir, ki bunun en iyi bir benzeri de Wagner'in musikisidir.Sihirli Dağ, hacmine ve muğlaklığına rağmen, müellifini de oldukça hayrete düşürürcesine, derhal tutundu. Mann, otobiyografik bir yazısında, kitabın, harp sonrası Almanya'sını anlattığı için iyi karşılandığını yazdı. Maamafih, bu çok mütevazi bir söz. Bu, kitabın, zenginliğini ve evrenselliğini göstermediği gibi, niye diğer ülkelerde de çok tutunduğunu ve niye bütün dünya tarafından, çağımızın üzerinde tartışılmayan büyük romanlarından biri olduğunun kabul edildiğini anlatmaz.
Yazar
Ayrıca Bknz Thomas Mann
Thomas Mann, 1875'te Kuzey Almanya'da liman şehri Lübeck'de doğdu. Lübeck bir zamanlar, muhtar bir şehirdi ve yönetici aristokrasiyi oluşturan zengin tüccar ailelerinin hâkimiyetinde idi. Babası, tanınmış bir buğday tüccarı ve senatördü ve oğlunun da, bir asırlık işyerini devam ettireceğini umdu. Mann, bu fon üzerinde, burjuva değerlerini anladı ve onlara hürmet besledi; aynı zamanda, orta-sınıfın hâkim olduğu bir dünyada, bir sanatkârdan, şüpheli veya gayrimeşru diye bahsedildiğini, hattâ dejenere veya kriminal olarak bakıldığını da burada öğrendi. Ailenin sanatkâr yönü, karışık bir Alman ve Brezilya soyundan olan annesinden geldi. Ailenin, Thomas'dan başka, yine bir romancı olan Victor adındaki erkek çocukları ile, her ikisi de intihar eden Julia ve Carla adındaki iki kızı vardı.
Mann, Lübeck Realgymnasium'una devam etti. Prusya prensiplerine göre yönetilen bu mektepte tamamen bedbaht idi edebiyatı sevdiğinden ve şiir yazdığı için, talebeler, Thomas'ı, kendilerinden biri saymadılar. Babası, 1891 de beklenmedik bir zamanda ölünce, işyeri tasfiye edildi ve annesi Münih'e taşındı. Mann, mektebi bitirinceye kadar Lübeck'de kaldı ve sonra ailesinin yanına döndü. Bir ara Münih Üniversitesine devam etti ise de, diploma alamadı. Sonraları, bir yangın sigortası şirketinde bir müddet kâtip olarak çalıştı.
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....