Arama

Silâhlara Veda - Ernest Hemingway

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 16 Ekim 2012 Gösterim: 3.172 Cevap: 1
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
25 Aralık 2009       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Silâhlara Veda (A Farewell to Arms)

Yazan ERNEST HEMINGWAY (1899-1961)
Sponsorlu Bağlantılar

Başlıca karakterler

Frederick Henry: Birinci Dünya Harbi'nde, İtalyan ambulans bir­liğinde hizmet gören bir Amerikan teğmeni. Kökünden kop­muş, hayatın boşluğundan kendisini kurtaramayan ve ken­disinin sinikal bir tarzda hayattan kaçmak istemekle duy­duğu ümitsizliklerle ilkin kayıtsızcasına, ardından öleslye-ruhunu ayakta tutacak bir gerçeği aramağa koyulur.
Catherine Barkley: Frederick'in sevgilisi; İtalya'da görev yapan gönüllü, güzel bir İngiliz hastabakıcısı. Muhatabına huzur veren, bencillikten uzak, septisizmin ne olduğunu bilmeyen bu kız, derinden derine feminen (kadınca) olan hislerinin her yönünü sevgilisine tevcih eder.
ftinaldi: Bir İtalyan cerrahı ve Frederick'in en iyi arkadaşı. Fre­derick gibi kendisini ümitsizliğe terkeden bu doktor, yüce güzellğl başarılı bir ameliyatta bulur, içki ve seks'in daha az neşelendlrici zevklerinden uzak kalır.
Papaz Abruzzi: İtalyan ordusundaki bir papaz; dindar, sabırlı ve nazik; dine saygısız subayların şakaları kendisini rahatsız etmez.
Kont Greffi: Yaşlı bir aristokrat; vahşi dünyayı iyi anlamıştır; yine de, beşer ruhunu ayakta tutan şeyin, reybîlik değil aşk olduğuna inanır.
Ettore Moretti: italyan ordusunda çarpışan genç bir California'lı. Kendini öven, küstah ve can sıkıcı biri; en büyük hedefi, askerlikte terfi etmektir.
Helen Ferguson: Catherine'nin arkadaşı; asık yüzlü bir iskoç hastabakıcısı; Frederick'in Catherine'le olan ilişkisinin ahlâkî yönü kendisini çok endişelendirir.
Sonello, Piani, Aymo: Frederick'in kumandasındaki İtalyan erleri; hepsi sosyalist; hiç birinin, kendilerini içinde buldukları harb hakkında hayalleri yoktur; ve ilk fırsatta, bu çıkmaz­dan kurtulmaya hazırdırlar.

Hikâye

Avusturyalılara karşı hücuma geçmek için Alp dağlarındaki karların erimesini bekleyen bir italyan bölüğü, Kuzeydoğu Italya'daki Udine Vâdisi'nde vaktini içki ve fahişelerle geçirir. Subaylar arasında, vakit geçirmek için başvurulan bir diğer yol da, Abruzzi adındaki genç ve ciddi papazla şaka yapmak­tır. Frederick Henry adındaki bir Amerikan subayı hikâyeyi anlatan da odur papazın derin inanışları­na ve doğduğu bu soğuk ve temiz ülkeye beslediği sevgiye hürmet duyar. Fakat Frederick izinli gittiği zaman, papazın evini ziyaret etmez, italya'da âvâre dolaşır, bir meyhaneden bir fuhuş evine gider. Pa­pazı, «gerçi ben ancak şimdi öğrendim ise de, be­nim bilmediğimi her zaman biliyordu,» diye düşü­nür.
Birliğine döndükten bir iki gün sonra, Frederick, Catherine Barkley ile tanışır ve onu ilkin, güzel ve ele geçirilebilecek bir av olarak düşünür, ikinci buluşmalarında, kadın, Frederick'i kesinlikle reddeder ve ardından, kısa bir ân sonra, kendisine sarılmasına ses çıkarmaz ve ikisi arasındaki aşkın istikbalinden kehanetle bahseder. Frederick, kadının, «muhteme­len biraz kaçık» olduğunu veya harpte ölen nişanlısı­nın matemini çektiğini sanır. Frederick, tam bir ya­kınlıkla kıza bağlanmaz, fakat Catherine'den uzak kaldığı zamanlarda da, kendisinin «yalnız ve boş» olduğunu hisseder.
ilk buluşmaları üzerinden bir hafta geçmeden, Frederick'in cepheye gitmesi emredilir. Bir top hü­cumu sırasında, Frederick ve onun ambulans şoförü arkadaşları, sığ bir sipere gizlenerek peynir ve ma­karna yerler. Civarda patlayan bir bomba, erlerden birini öldürür ve Henry'yi de, başından ve bacakla­rından ciddi bir şekilde yaralar. Bir ambulans ile sahra hastahanesine götürülürken, Frederick'in üs­tündeki sedyedeki askerin yarası kanamaya başlar. Frederick'in üzerine devamlı olarak kan damlar. Am­bulans hastahaneye vardığı zaman, er ölmüştür.
Milano'daki şehir hastahanesine gönderilmeden önce, Frederick'in Rinaldi adındaki cerrah arkadaşı ve papaz kendisini ziyaret ederler. Rinaldi, seks hak­kında onunla şakalaşır. Papaz, daha asil bir aşk, ter­cihen Allah aşkı, fakat hiç olmazsa şehvetten uzak bir aşk peşinde gitmesini söyler. Catherine de Milano hastahanesinde çalışır ve kadın, yanma geldiği za­man, ona âşık olduğunu anlar. Bu aşk, Frederick'in hastahane yatağında gerçekleştirilir.
Ertesi sabah, geveze ve beceriksiz üçlü bir dok­tor grubu, Frederick'in bacağı üzerinde konsültasyon yapar ve parçalanmış dizinde ameliyat yapılması için altı ay beklenmesi gerektiğine karar verirler. Frederick buna karşı çıkınca, Valentini adındaki bir diğer doktor, ertesi sabah ameliyat yapmayı kabul eder. Rinaldi gibi, Valentini de, hareketli, nüktedan ve beceriklidir. Onun konsültasyona ihtiyacı yoktur. Der ki: «Ben düşünmem; ameliyat yaparım.»
Yaz boyunca süren nekahat devresinde Frederick ve Catherine, artık biribirlerinin sevgilileridirler. Frederick evlenmek ister, fakat Catherine, buna ihti­yaç bulunmadığını söyleyerek, «Biz özel olarak ev­lendik,» der ve ilâve eder: «Eğer benim bir dinim olsa idi, evlilik, benim için her şey demek olurdu. Fakat benim bir dinim yok.» Onların, bu ilişkilerin­deki saflığın karşısında, bir kahraman olarak şöhre­te erişmek, hiç bir şekilde heyecan vermeyen kâr uğ­runa her türlü sahtekârlığa başvurulan at yarışların­dan başka bir şey düşünmeyen Ettore'nın sembolize ettiği dünyanın lekeli materyalizmi vardır.
Frederick cepheye dönmeden, Catherine, gebe ol­duğunu söyler. Bir ân için huzursuzlaşan Frederick, kendisinin de bir çocuk istediğini belirtir. Kadının kendisini nasıl sevdiğini ve ölümden ne kadar kork­tuğunu bilen Frederick, son buluşmalarında, Frede­rick cephede iken, her şeyin yolunda gideceğini, zer­rece üzülmesine mahal olmadığını söyleyen Catherine' in cesaretine ürpererek saygı duyar.
Frederick cepheye döndüğü zaman, birlikler, Caporette'den korkunç bir çekilmeye başlamışlardır. Ameliyat yapacak çok hastası bulunduğundan Ri­naldi yeis içindedir. Rinaldi için, ancak çalıştığı za­man hayatın bir mânası vardır. Aksi takdirde, seks ve onunla birlikte, korkunç zührevî hastalıklardan başka bir şey yoktur. Sona ermek bilmeyen harp, pa­pazı da ümitsizliğe düşürmüştür; başarı ümitleri her geçen gün biraz daha azalır. Maamafih, kısa bir za­man sonra, bu tür konuşmalar için vakit yoktur, ziraİtalyan hatlarını yaran Almanlar, italyanları topye-kûn çekilmeye zorlamıştır. Kalabalık ve çamurlu yollarda, köylüler de birliklere katılır. Frederick'in ambulansı çamura saplandığı zaman, iki çavuşa, odun keserek tekerleklerin altına koymalarını emreder. Aldırış etmeyip, uzaklaştıkları zaman, Frederick, si­lâhı ile birini yaralar, ve kendi çavuşu Bonello da diğerini temizler. Arabayı yolda bırakan Frederick ve üç çavuş, arkadan gelen Almanların eline düşmemek için hızlı hızlı yürümeğe başlarlar. Harbin bir istih­zası olarak da, italyanlar, kendilerine ateş ederler ve Aymo ölür. Teslim olarak hayatını kurtarmayı düşünen Bonello da ayrılır.
Piani ile kalan Frederick, evlerine dönmek için sevinçle birliklerinden kaçan çok sayıda İtalyan as­kerine rastlar. Tagliamento nehri üzerindeki bir köp­rüde, kaçan subayları yakalamak ve öldürmekle gö­revlendirilen italyan harp polisi, Frederick'i tevkif eder. Sorguya çekilmesini beklediği sırada, Frederick, birdenbire fırlar ve kendisini nehire atar. Ardından ateş ederlerse de, sağ salim kıyıya çıkar. Üniforma­sını atar ve bir silâh treninde, çadır bezi ile örtülü silâhlar altında hürriyetine gider. Frederick, «Artık bundan kurtuldun,» diye düşünür. «Artık hiç bir mecburiyetin yok.» Frederick, silâhlara veda demiş ve «kendi ayrı barışı»nı yapmıştır.
Milano'ya giden Frederick, Catherine ve Helen Ferguson'un, italyan göller bölgesindeki Stresa ka­sabasına gittiklerini öğrenir. Hemen peşlerinden gi­der ve Catherine ile tekrar birleştiği zaman, dünya­nın, ancak onun yanında gerçek olduğunu idrak eder. Yine, dünyanın, bu tür bir mutluluğa tahammül ede­meyeceğini de düşünür. «Eğer insanlar, dünyaya bu kadar cesaret getirirlerse, dünya, bu cesaretlerini parçalamak için onları öldürmeğe mecburdur, ve böy­lece onları öldürür.»
Stresa'daki bir kaç günleri mutlu geçer. Fre­derick, bir gece, Kont Greffi ile bilardo oynar ve bu yaşlı filozofun akıl ve sinikallik (reybîlik) arasındaki düşüncelerini dinler. Catherine gibi, Greffi'nin de Or­todoks bir inanışı yoktur, fakat hayata ve onun, mümkün olduğu kadar namuslu bir tarzda yaşanma­sına derinden inanır. O gece, otelci Frederick'e, bir asker kaçağı olarak, tevkif edilebileceğini ikaz eder. Frederick ve Catherine'i gölde bir motor beklemek­tedir, iki sevgili, yağmurlu ve fırtınalı gecede, Mag­giore gölünden, karşı tarafa, İsviçre'ye geçerler. Ken­dilerini kısa bir zaman için göz altında tutan İsviç­reli gümrükçüleri, kış sporu yapmak için gelen ku­zenler olduklarına inandırırlar. Serbest bırakılan iki sevgili, Montreux'a bakan güzel bir dağ evine gi­derler.
Sevgi ve huzur içinde kışı geçirirler. Fakat ilk­bahar yağmurları ile, Catherine'nin doğumu yaklaşır ve Lozan'a giderler. Derhal hastahaneye yatırılan Catherine sancılar içinde kıvranır. Gücü azaldığın­dan, doktorlar, çocuğun Sezaryen ameliyatı ile alın­masını teklif ederler. Çocuk ölü doğar ve Catherine ölümün eşiğindedir. Catherine'in öleceğinden dehşete kapılan Frederick, dua etmeye çalışır. Bir gün, yanan bir odunun üstündeki karıncaları seyrettiğini ümit­sizlik içinde hatırlar: Odun yanarken karıncalar kaç­mışlardı: Bazıları ateşin içine kaçmış, bazıları da, odunun henüz yanmayan kısmına kaçtıktan sonra, ateşe düşmüşlerdi. Frederick bir ara, kendisini âdeta Allah yerine koymayı düşündü, odunu ateşten ala­rak karıncaları kurtarmak istemişti. Ama odunun üzerine bir bardak su atmış ve böylece karıncaları, buharlaştırarak öldürmüştü. «Öğrenmek için hiç va­kit yok,» diye düşündü. «Sizi içine bırakarak, oyunun hangi kaidelere göre oynandığını söylerler ve sizi bir adım dışarıda görür görmez de öldürürler.»
Catherine'nin yanma gittiği zaman, sevgilisinin ölmek üzere olduğunu görür, ölmekten korkmadı­ğını söyleyen kadın, ölümden nefret ettiğini belirtir. Biraz sonra ölür. Frederick, hastabakıcıyı odanın dışı­na iter. Sevgilisi ile veda kucaklaşmasının özel ol­masını ister. Fakat bu ayrılış, mânâsız görünür; bu, bir heykele allahaısmarladık demekten farksızdır. Frederick odadan ayrılır ve yağmur altında otele doğ­ru yürümeğe başlar.

Tenkid

Çok sayıda okuyucu indinde, Silâhlara Veda, Hemingway'in en cazip ve dokunaklı romanıdır. Fre­derick ve Catherine'in cesaretleri, ve aşklarının tra­jik neticeleri, İtalyan cephesindeki harp atmosferi ve Caporette'deki yenilgi, öteki teferruat silindikten sonra dahi, bunlar, hafızalardan uzun müddet kay­bolmaz. Bazı tenkidciler, Catherine'ye itiraz ederek, onun, çok idealleştirildiğini, çok romantikcesine uy­sal gösterildiğini, çok hissi bir «şifre» kahramanı ol­duğunu söylediler. Böylece, onların düşüncelerine göre, Frederick'in gelişmesi, Güneş Yine Doğar'daki haşin ve sert gelişmeden çok farklı, bir sinema se­naryosunun rahatlığı içinde geçer. Diğer tenkidciler için de, romanın hissi kuvveti, bir bütün halinde ele alındığında, müteaddid zaaflarının üstüne çıkar.
Hemingway'in ekseri romanlarında olduğu gibi, Silâhlara Veda da ölüm ve aşk ve onları tecrübe et­mek için gereken cesaret hakkındadır. Başlangıçta,Frederick kendisini hiç bir şeye adamamıştır. Hayat­ta kalabilmek için, ne insanlar ne de hattâ Allah için aşk besler. Catherine ile tamştığı zamana kadar, ken­disini ânın akımlarına kaptırır. Ondan sonra, kaçı-nılmazcasına, hayatın bütünlüğü ve boşluğunu anla­mağa başlar. Soyutlukların boşluklarını öğrenir: ma­dalya, kahramanlığı ispat etmediği gibi, bir düğün de, hakikî bir evlilik demek değildir. Catherine'den ve Rinaldi ve Greffi'den de ferdî ruhun potansiyel kuvvetini öğrenir. Ve hepsinin üstünde, «ayrı bir ba­rış» yapanların, devamlı bir zafer kazanmadıklarını da öğrenir. Catherine ile beraber olmak için, ordu­dan kaçtığı vakit, Frederick, sembolik bir şekilde, as­kerî silâhlara elveda der. Fakat kaderin şu istihza­sına bakınız ki, sevgilisi öldüğü zaman, bir defa da­ha elveda der: bu kez, aşkının silâhlarına.
Romanda zengin semboller var. Meselâ, roma­nın başlangıcındaki ve sonundaki yağmur, hayatı ol­duğu kadar, ölümü de sembolize eder. Şu halde Frederick'in öğrendiği şu: bir «şifre» kahramanı, bütün hikâyelerin ölümle neticeleneceği hakikatim kabul etmelidir. Bu hakikat anlaşılırsa, hayatın, yaşanma­ğa değer güzellikte ve önemli ânları bulunduğu an­laşılır

Ayrıca Bknz
Ernest Miller Hemingway (Ernest Miller Hemingway Hakkında)
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
16 Ekim 2012       Mesaj #2
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Silâhlara Veda - Ernest Hemingway (A Farewell to Arms)
MsXLabs.Org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Sponsorlu Bağlantılar

Ernest Hemingway'in romanı (1929). Roman, I. Dünya Savaşı'na katılan Amerikalı subay Frederick Henry'nin yaşamından bir kesit sunar. Savaşa giden Henry, toplumsal düzenle, yazgısıyla ve kendi kişiliğiyle çatışmaya düşer. Sevgilisinin ölümüyle bu çatışmayı daha derinden yaşar. Bir yönüyle de Avrupa ve Amerika'nın 1918 sonrasındaki savaş kuşağının sorunlarını dile getiren "Silâhlara Veda", kısa sürede 93.000'in üzerinde sattı. Bu rakam, söz konusu kuşağın kendini F. Henry ile özdeşleştirdiğini ortaya koydu. Romanın temel fikri; kahramanlıktan, dürüstlükten ve bağlılıktan sapmayı ya da kuşkuya düşmeyi haklı çıkaracak toplumsal koşulların eleştirisidir. Tüm bunlar, hak edilmemiş bir yenilgiyi hazırlamışlardır. Yazım tekniği, iki ayrı temanın birleştirilmesindeki ve geliştirilmesindeki destansı gücün varlığı ve doğal olayların betimlenmesindeki ustalıkla "Silâhlara Veda", modern edebiyatın klasiklerinden biridir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

25 Aralık 2009 / asla_asla_deme Edebiyat
17 Haziran 2012 / Misafir Edebiyat ww
25 Aralık 2009 / asla_asla_deme Edebiyat
6 Kasım 2010 / _Yağmur_ Edebiyat