Arama

Türk Destanları - Gılgamış Destanı

Güncelleme: 15 Nisan 2016 Gösterim: 50.899 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Ocak 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gılgamış Destanı

Sponsorlu Bağlantılar
Destana konu olan kral Gılgamış gerçekten yaşamış ve M.Ö. 3000 yıllarının ilk yarısında Mezopotamya’daki Uruk kentinde hüküm sürmüştür. Ölümsüzlüğün ve bilginin peşindeki insanı yücelterek anlatan Gılgamış Destanı, Gılgamış'ın ölümünden bin yıl kadar sonra yazılmıştır ve günümüze kadar gelebilmiştir.

Gılgamış Destanı, Akat ve Sümer mitolojilerinde geçer ve Akat dilinde yazılmış tabletlerden oluşur. Bunlardan günümüzde 11 tablet bulunabilmiştir. Ama bu tabletler eksik olduğu için destan metninin bütünü elde edilememiştir. Aslında 12. bir tablet de bulunmuştur ancak olayların sırasına uymamaktadır ve bu yüzden ayrı bir versiyon olduğu düşünülmektedir. 1855’te Ninova’da yapılan kazılarda, Asur Kralı Asurbanipal’in M.Ö. 7. yüzyılda derlettirdiği tabletler bulunmuş, daha sonra Türkiye-İran sınırında ve Irak’taki Nippur antik kenti kazılarında bulunan tabletler de eklenmiştir. Ayrıca Türkiye’de Sultan Tepe ve Boğazköy’de yapılan kazılarda da destanın izi bulunmuşsa da henüz tümü gün ışığına çıkarılmamıştır.


Hikayesi
Tabletlerdeki metne göre destan, Gılgamış’ın özelliklerini övgüyle anlatarak başlar. Yarı insan, yarı tanrı olan Gılgamış karada ve denizde olan biten her şeyi bilen başarılı bir yapı ustası ve yenilmez bir savaşçıdır. Destanının, öbür bölümlerinde Gılgamış’ın başından geçen serüvenler anlatılır. Derinlemesine hikaye türünün en olağan üstü biçimde anlatıldığı Gılgamış akılların tamamen özgür ve doğaçlama melekesini gözler önüne sermektedir.

İlk serüven Gılgamış ile Gök tanrısı Anu arasında geçer. Halkına acımasız davrandığı için Gılgamış’a öfkelenen Anu, onu öldürmek için vahşi bir hayvan olan Enkidu’yu üzerine salar. Enkidu ile Gılgamış arasındaki savaşta Gılgamış üstün gelir. Daha sonra Enkidu Gılgamış’ın en yakın dostu ve yardımcısı olur.

Bunun ardından gelen serüven Gılgamış ile aşk tanrıçası İştar arasında yaşanır. İştar Gılgamış’a evlenme önerisinde bulunur. Gılgamış bunu red eder. Onuru kırılan İştar Gılgamış’ı öldürmek için yeryüzüne bir boğa gönderir. Gılgamış, Enkidu’nun da yardımıyla boğayı öldürür. Enkidu rüyasında, boğayı öldürdüğü için tanrılar tarafından ölüme mahkum edildiğini görür.

Destanın bundan sonraki bölümüyle ilgili tabletler bulunamamıştır. Ama, destanın devamının yer aldığı Gılgamış’ın Enkidu için yaktığı ağıtı, düzenlediği görkemli cenaze törenini, sonunda Enkidu’nun ölüler dünyasına göçtüğünü anlatan tabletler bulunabilmiştir.

Enkidu’nun ölümünü Tufan öyküsü izler. Tufan, yeryüzünün sularla dolup taşmasının öyküsüdür. Gılgamış destanında Tufan’ı tanrıça İştar ve Bel’in başlattığı anlatılır. Gılgamış, Tufan’dan kurtularak sağ kaldığını öğrendiği Utnapiştim’i bulmak üzere yola çıkar. Utnapiştim ölümsüzlüğün sırrını bilen bir bilgedir.

Utnapiştim’i bulan Gılgamış, onun verdiği ölümsüzlük otuyla gençliğine yeniden dönecek ve ölümsüzlüğe kavuşacaktır. Ama, destanının insanlar için en üzücü bölümü burada başlar. Çünkü Gılgamış ölümsüzlük otunu yemeye fırsat bulamadan onu bir yılana kaptırır ve Uruk’a eli boş döner. Bazı kaynaklar, Gılgamış’ın ölümsüzlük otunu halkıyla birlikte yemek istediğini belirtir. Destan, Gılgamış’ın ölüm karşısında yenilgisiyle biter.



Son düzenleyen Safi; 15 Nisan 2016 21:37
snackbloot - avatarı
snackbloot
Ziyaretçi
10 Kasım 2010       Mesaj #2
snackbloot - avatarı
Ziyaretçi
257px Hero lion Dur Sharrukin Louvre AO19862


Sponsorlu Bağlantılar
Gılgamış Destanı, Mezopotamya'da ortaya çıkan tarihteki ilk yazılı destandır. Ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsüdür.

Destana konu olan kral Gılgamış gerçekten yaşamış ve M.Ö. 28.yüzyılda Mezopotamya’daki Uruk kentinde hüküm sürmüştür. Ölümsüzlüğün ve bilginin peşindeki insanı yücelterek anlatan Gılgamış Destanı, Gılgamış'ın ölümünden bin yıl kadar sonra yazılmıştır ve günümüze kadar gelebilmiştir.

Gılgamış Destanı, Akat ve Sümer mitolojilerinde geçer ve Akat dilinde yazılmış tabletlerden oluşur. Bunlardan günümüzde 12 tablet bulunabilmiştir. Ama bu tabletler eksik olduğu için destan metninin bütünü elde edilememiştir. Aslında bir tablet daha bulunmuştur ancak olayların sırasına uymamaktadır ve bu yüzden ayrı bir versiyon olduğu düşünülmektedir. 1855’te Ninova’da yapılan kazılarda, Asur Kralı Asurbanipal’in M.Ö. 7. yüzyılda derlettirdiği tabletler bulunmuş, daha sonra Türkiye-İran sınırında ve Irak’taki Nippur antik kenti kazılarında bulunan tabletler de eklenmiştir. Ayrıca Türkiye’de Sultan Tepe ve Boğazköy’de yapılan kazılarda da destanın izi bulunmuşsa da henüz tümü gün ışığına çıkarılmamıştır.

Tabletlerdeki metne göre destan, Gılgamış’ın özelliklerini övgüyle anlatarak başlar. Yarı insan, yarı tanrı olan Gılgamış karada ve denizde olan biten her şeyi bilen başarılı bir yapı ustası ve yenilmez bir savaşçıdır. Destanının, öbür bölümlerinde Gılgamış’ın başından geçen serüvenler anlatılır. Derinlemesine hikaye türünün en olağan üstü biçimde anlatıldığı Gılgamış akılların tamamen özgür ve doğaçlama melekesini gözler önüne sermektedir.

İlk serüven Gılgamış ile Gök tanrısı Anu arasında geçer. Halkına acımasız davrandığı için Gılgamış’a öfkelenen Anu, onu öldürmek için vahşi bir hayvan olan Enkidu’yu üzerine salar. Enkidu ile Gılgamış arasındaki savaşta Gılgamış üstün gelir. Daha sonra Enkidu Gılgamış’ın en yakın dostu ve yardımcısı olur.

Bunun ardından gelen serüven Gılgamış ile aşk tanrıçası İştar arasında yaşanır. İştar Gılgamış’a evlenme önerisinde bulunur. Gılgamış bunu red eder. Onuru kırılan İştar Gılgamış’ı öldürmek için yeryüzüne bir boğa gönderir. Gılgamış, Enkidu’nun da yardımıyla boğayı öldürür. Enkidu rüyasında, boğayı öldürdüğü için tanrılar tarafından ölüme mahkum edildiğini görür.

Destanın bundan sonraki bölümüyle ilgili tabletler bulunamamıştır. Ama, destanın devamının yer aldığı Gılgamış’ın Enkidu için yaktığı ağıtı, düzenlediği görkemli cenaze törenini, sonunda Enkidu’nun ölüler dünyasına göçtüğünü anlatan tabletler bulunabilmiştir.

Enkidu’nun ölümünü Tufan öyküsü izler. Tufan, yeryüzünün sularla dolup taşmasının öyküsüdür. Gılgamış destanında Tufan’ı tanrıça İştar ve Bel’in başlattığı anlatılır. Gılgamış, Tufan’dan kurtularak sağ kaldığını öğrendiği Utnapiştim’i bulmak üzere yola çıkar. Utnapiştim ölümsüzlüğün sırrını bilen bir bilgedir.

Utnapiştim’i bulan Gılgamış, onun verdiği ölümsüzlük otuyla gençliğine yeniden dönecek ve ölümsüzlüğe kavuşacaktır. Ama, destanının insanlar için en üzücü bölümü burada başlar. Çünkü Gılgamış ölümsüzlük otunu yemeye fırsat bulamadan onu bir yılana kaptırır ve Uruk’a eli boş döner. Bazı kaynaklar, Gılgamış’ın ölümsüzlük otunu halkıyla birlikte yemek istediğini belirtir. Destan, Gılgamış’ın ölüm karşısında yenilgisiyle biter.

Gılgamış destanı Nuh Tufanı'nın anlatıldığı ilk yazılı eserdir. Uruk kentinin kralı Gılgamış'ın yaşamını anlatan destan, kimilerine göre kutsal kitapların da kaynağıdır.

Çoğu tarihçi, tarihin, çivi yazısını bulan Sümerlilerle başladığını söyler. M.Ö. 4 bininci yılın ikinci yarısında Aşağı Mezopotomya'da yaşayan; Ur, Uruk, Kiş, Eridu, Lagaş ve Nippu gibi önemli kentler kuran Sümerlerden geriye, o dönemi yansıtan pek çok eser kalmıştır. Bunlardan belki de en önemlisi, içinde Nuh Tufanı'nın da anlatıldığı Gılgamış Destanı'dır. Sümer diliyle "Sha Nagba İmuru" yani "Her şeyi görmüş olan" Gılgamış, bugün Gaziantep'in Suriye'ye sınır ilçesi Karkamış'ın o dönemki adıyla, Uruk kentinin kralıdır.

İlk yazılış tarihi M.Ö. 2500-3000 yılları arasında olduğu tahmin edilen destan, Sümerce 12 tane kil tablete yazılmıştır. İlk yazılımın dışında destan, daha sonra Babil döneminde iki kez daha yazılmıştır. Toplam 2 bin 900 satır olduğu tahmin edilen destanın en önemli bölümleri eksiktir. Sadece yüzde 60'ı tam olarak bulunan şiir formatında yazılmış destanın bazı dizelerinin başı ve sonu yoktur. Destanın Sümerce yazımının anlaşılması oldukça zordur. M.Ö. 1800 yıllarında Babil kralı Hammurabi (M.Ö 1792-1750)zamanında tekrar yazılan Gılgamış Destanı'nın üç tableti bulunamamıştır. Destanın son yazılım tarihi tam olarak bilinemese de, son ozanının, Kassitler çağında yaşamış Sin Lekke Unnini adında bir sanatçı olduğu kabul edilmektedir.

Destanın kahramanı Uruk Kralı Gılgamış, dörtte üçü tanrı, dörtte biri insan olan bir varlıktır. Gılgamış halk tarafından çok sevilir ama, kral aynı zamanda sert, güçlü ve mağrurdur. Halk bu öfkeli kralın burnu biraz sürtülsün düşüncesiyle tanrılardan yardım ister. Dualar boşa gitmez ve tanrıça Aruru, yarı vahşi bir yaratık olan Enkidu'yu yeryüzüne gönderir. Enkidu destanın ikinci önemli karakteridir. Fakat Enkidu'nun kırlarda yaptığı kıyımlar Gılgamış'tan çok dilekte bulunan Uruk halkının başına bela olur. Gılgamış, Enkidu'yu yola getirmek için güzel bir ****** (Şahmat) yollar ve ehlileşmesini sağlar. Kadının peşinden kente gelen Enkidu krallar gibi ağırlanır, güzel kokularla yıkanır, kentlilere özgün elbiseler giyer, oturup kalkma dersleri alır. Tanrının isteğinin aksine Gılgamış'la Enkidu çok iyi arkadaş olurlar.

Güçlerini sınamak için yola koyulan ikili, kendilerine hasım olarak, korkunç sesiyle bile insanları öldürebilen Sedir ormanının korucusu dev Huvava'yı seçer. Ancak devin gürleyişi karşısında Enkidu korkudan dona kalır. Gılgamış ise etkilenmez ve devi öldürür. Bunu gören tanrıça İştar, Gılgamış'a aşık olur. Fakat Gılgamış tanrıça İştar'ı, ****** gibi davranıp her önüne gelenle hatta hayvanlarla bile birlikte olduğu için aşağılar ve reddeder. Tanrıçanın intikam almak için Uruk kentine yaptığı saldırılar ise iki kahraman tarafından bertaraf edilir.

Günün birinde Enkidu ölüme yenik düşer. Dostunu yitirdiği için çılgına dönen Gılgamış, kendisinin de bir gün öleceği gerçeği ile karşılaştığından paniğe kapılır. Ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek için "tufan"ı yaşamış ve ölümsüzlüğe ermiş olan Utnapiştim'i görmeye gider. Utnapiştim, binbir zorlukla Mutlular Adası'ndaki evine gelen Gılgamış'ı geri çevirmez ve ona tufanı anlatır. Tanrılar bir tufan ile insanları yok etme kararı alırlar. Ancak Utnapiştim, tanrı Ea'nın uyarısı üzerine ailesini, çeşitli zenaat erbabını, hayvan ve bitki türlerini içine alacak yedi bölümden oluşan bir gemi inşa eder. Yedi gün, yedi gece süren ve yeryüzünün sularla kaplandığı tufan sonunda Utnapiştim'in gemisi Nisir Dağı'nın tepesinde karaya oturur.

Utnapiştim, Gılgamış'tan, genç kalmanın sırrının, denizin diplerinde bulunan bir bitkide olduğunu saklamaz. Kral sevinçle denizin diplerine dalar ve otu bulur. Ancak Gılgamış'ın yorgunluktan uykuya dalmasından yararlanan bir yılan, otu yutuverir. Destan, yılanların her bahar deri değiştirmesini bu olaya bağlamıştır. Ebediyen varolma şansını yitiren Gılgamış deliye döner. Çaresiz bir biçimde geldiği Uruk'ta artık Enkidu'nun ruhuyla kurduğu ilişkiden başka avuntusu kalmamıştır. Gılgamış, Enkidu'ya ölümden sonraki hayata dair yönelttiği sorularla biraz olsun teselli bulurken bilgeliğin dünyanın nimetlerinden yararlanmak anlamına geldiğini kavrar ve destan da sona erer

Destan, tarihte bilinen en eski medeniyetlerden olan Sümerlerin yaşayışları hakkında bilgi verir ve kendisi de ilk yazılı destan olma özelliğini taşır.

Gılgamış Destanı'nın en önemli özelliklerinden biri de, anlattığı "Tufan" öyküsü , üç büyük dinin Kutsal Kitapları'da yer almasıdır. "Ölümsüzlük Otu" öyküsü, Türk-İslam dünyasının "Lokman Hekim" söylemine benzer.

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
29 Ağustos 2011       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Gılgamış Destanı

Uruk Kralı Gılgamış'ın serüvenlerini anlatan destan.

12 tabletten oluşan destanın çiviyazısıyla Akadlı yazıcılar tarafından İ.Ö. 2000 yılında yazıldığı sanılmaktadır. Gılgamış Destanı, Kral Gılgamış'ın ölümsüzlüğü arayışını anlatır. Gılgamış, çok akıllı ve çok çalışkan bir genç kraldır. Halkının da kendisi gibi hiç boş oturmamasını ister. Bütün delikanlıları boş oturmamaları için işe koşar. Uruklu kızlar ve kadınlar, tanrılara yalvarıp sevgililerinin ve kocalarının biraz da kendilerine bırakılmasını isterler.

Tanrıça Aruru, kadınlara acır ve insandan çok hayvana benzeyen Enkidu'yu yaratarak Gılgamış ile dost olmasını sağlamaya karar verir. Böylelikle genç ve cesur kralı çeşitli serüvenlere sürükleyip Uruk erkeklerini rahat bırakmasını sağlar. Gerçekten de Gılgamış ile Enkidu'nun dostluğu, birçok tehlikeli serüvene atılmalarını gerektirir. Bu iki güçlünün dostluğu bir güreşle başlar. İki yiğidin ilk serüvenleri, Tanrı Enlil'in Sedir Dağı'nı korumakla görevlendirdiği Humbaba adlı devi öldürmek olur. Bu başarı Gılgamış'ı öylesine yüceleştirip güzelleştirir ki, Tanrıça İştar dayanamaz, onunla evlenmek ister. Ama genç kral bu evliliğe yanaşmaz, üstelik de tanrıçayla alay eder. Çok kızan İştar, Tanrı Anu'ya başvurarak öcünü alabilecek kutsal bir boğa yaratmasını diler.

Gılgamış ile Enkidu'nun ikinci işi, bu boğayı öldürmek olur. Daha pek çok olağanüstü başarılar kazanan iki yiğidin bu serüvenlerinde sonucu alan hep Gılgamış'tır, arkadaşı Enkidu sadece yardımcı durumundadır. Bütün bu serüvenlerden sonra Enkidu hastalanır ve ölür. Arkadaşının ölümüne çok üzülen genç kral, böylelikle ilk kez ölümün acılığını öğrenir ve ölümsüzlüğe erişmenin yollarını araştırmaya başlar. Dedelerinden Utnapiştim'in (Mezopotamya Nuhu) tufandan kurtularak ölümsüzlüğe kavuştuğunu hatırlar ve onu bulup ölümsüzlüğün yolunu öğrenmek ister.

Birçok serüvenden sonra dedesini bulur, ondan ünlü "tufan" öyküsünü dinler. Dedesi ona, denizlerin dibinde büyülü bir ot bulunduğunu, bu otu bulup yerse ölümsüzlüğe kavuşacağını söyler. Dönüşünde, denizlerin dibine dalıp bu otu koparan Gılgamış, tam onu yiyeceği sırada otu bir yılana kaptırır. Ölümsüzlük umudunu yitiren Gılgamış, Uruk'a döner ve Yeraltı Tanrısı Nergal'ın izniyle bir kez için yeryüzüne dönmüş olan arkadaşı Enkidu'nun ruhuyla konuşup avunmaya çalışır. Ölümün kesin olduğunu bildiğinden, dostuna öbür dünya üstüne çeşitli sorular sorar. Destan, bu sorulardan meydana gelen bir bölümle sona erer. Sümer destanlarında Gılgamış'ın ölümü de anlatılır. Kahraman, ölümsüzlüğe ulaşma çabasının boşluğunu anlamış ve Tanrı Enlil'in öğütleriyle, insanın ancak büyük bir ad bırakmakla gerçek ölümsüzlüğe erişebileceğini kabul etmiştir. Sonunda Enlil onu, ahret diyarında ruhların yargıçlığına atar.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
19 Ocak 2013       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Çoğu tarihçi, tarihin, çivi yazısını bulan Sümerlilerle başladığını söyler. M.Ö. 4 bininci yılın ikinci yarısında Aşağı Mezopotamya'da yaşayan; Ur, Uruk, Kiş, Eridu, Lagaş ve Nippu gibi önemli kentler kuran Sümerlerden geriye, o dönemi yansıtan pek çok eser kalmıştır. Bunlardan belki de en önemlisi, içinde Nuh Tufanfnın da anlatıldığı Gılgamış Destam'dır. İnsanlığın ilk yazılı örneklerinden biri olan Gılgamış Destanı eski doğu dünyasında yüzyıllarca tanınmış, her yerde yankılar uyandırmış ve Günümüze kalabilmiş destanların en etkileyicisidir. Bulunduğu andan bu yana, Avrupa bilginleri arasında büyük ilgi uyandıran destan. Almanca, İngilizce ve Fransızca'ya çevrilmiş, bir çok kitaba, tiyatro ve sinema eserine ilham kaynağı olmuştur.

Destanın kahramanı olan Gılgamış bugün Gaziantep'in Suriye'ye sınır ilçesi Karkamış’ın o dönemki adıyla. Uruk kentinin bir tanrıçadan doğan üçte ikisi tanrı, üçte biri insan olan güçlü, bilge bir kralıdır. Bir ölümsüzün oğlu olduğunu bilmesi nedeniyle Gılgamış'ın istekleri sınırsızdır. Kentindeki kadınlara rahat vermez, erkekleri ise Anu ile İnanna'nın tapınağının yapımında çalıştırır. Durum böyle olunca halk bu zulme ve baskıya dayanamaz ve Gılgamış! tanrılara şikayet eder.

Tanrılar halkın yakarışını duyarlar ve Gılgamış ile baş edebilecek birini onun üzerine göndermeyi kararlaştırırlar. Tanrıça Aruru kafasında tanrı imgesine benzeyen bir imge oluşturur ve sonra çamura o biçimi vererek yan vahşi bir yaratık olan Enkiduyu gönderir yeryüzüne.

Enkidu ormanlarda hayvanlarla yaşayan bir yabani kişi olarak sahnede görülür. Enkidu'nun kırlarda yaptığı kıyımlar Gılgamıştan çok, dilekte bulunan Uruk halkının başına bela olur. Ama bir kraldır o! Halkının dertlerini dindirmek için Enkiduyu yola getirmesi gerekir. Güzel bir kız yollar Enkidu ya ve onun ehlileşmesini sağlar. Kızın peşinden kente gelen Enkidu krallar gibi ağırlanır, güzel kokularla yıkanır, kentlilere özgü elbiseler giyer ve kız Enkidu'ya kent yaşamının inceliklerini öğrettir. Ancak "Düzeni değiştireceğim"deyip Uruk kentine inen Enkidu Gılgamış'ın karşısına çıkar.

Gılgamış ve Enkidu karşılaştıklarında çok uzun süren bir dövüşe başlarlar ama Gılgamış sonunda galip gelir. Fakat birbirlerinde pek çok ortak yan bulan bu iki doğaüstü kişi arkadaş olmaya karar verir. Gılgamış artık yeni arkadaşıyla beraber yeni maceralara ve yeni deneyimlere yelken açar.Dolayısıyla Gılgamış hem tanrıların isteğini yerine getirmiş olur hem de Uruk halkını rahat bırakır.

Güçlerini sınamak için yola koyulan ikili, korkunç sesiyle bile insanları korkudan öldürebilen dev Humbabayı kendilerine hasım seçerler. Ancak devin gürleyişi karşısında Enkidu korkudan donakalır. Gılgamış ise etkilenmez ve devi öldürür. Tannça İştar kahramanımıza aşık olur. Nevarki İştahn kötü bir şöhreti vardır. Gılgamış da tannçayı aşağılayıp reddeder. Tanrıçanın intikam almak için Uruk kentine yaptığı saldırılar ise iki kahraman tarafından püskürtülür.

Daha sonra Enkidu bir düş görür. Düşünde kaderi belirlenir. Tanrılar bu iki kahramandan birinin ölmesi için kura çekerler ve çekilen kuraya göre Enkidu ölecektir.Enkidu'nun ölümü Gılgamışı derinden sarsar. Gılgamış yedi gün yedi gece ağlar ve Enkidu'nun gömülmesine izin vermez. Enkidu'nun geri gelmeyeceğini anlayan Gılgamış Uruktan ayrılma karan alır ve arkadaşını Uruktan ayrılmadan önce görkemli bir törenle sonsuzluğa uğurlar.Ölümsüzlük düşüncesi Enkidu'nun ölümü ile başlar.Dostunu yitirdiği için çılgına dönen Gılgamış, kendisinin de günün birinde öleceği gerçeği ile karşılaştığı için paniğe kapılır. İleride kendisinin de ölüp toprak olacağını bilmesi,onu insanlığın bu ortak yazgısından kurtaracak bir kurtuluş yolu aramasına yol açar ve ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek için Ölüm Denizi'ni geçer ve ölümsüzlüğe ermiş olan Tufan kahramanı Utnapiştim ile konuşmaya gider. Gılgamış Utnapiştim ile karşılaştığında kendinden daha güçlü bir insan beklediğinden içinde yine ölümsüzlüğe kavuşma isteği canlanır, çünkü Utnapiştim sıradan bir insandır. Utnapiştim'e nasıl ölümsüz olduğunu sorar Gılgamış. 0 da tufan hikayesini anlatır. Onun anlattıkları,bizim bildiğimiz Nuh Tufanı ile büyük benzerlikler göstermektedir.

Tanrıların bir tufan ile insanları yok etme kararı,Utnapiştim'in tanrı Ea'nın uyarısı üzerine ailesini, çeşitli zenaat erbabını, hayvan ve bitki türlerini içine alacak yedi bölmeden oluşan bir gemi inşa etmesi, yedi gün yedi gece süren tufanda yeryüzünün sularla kaplanması ve sonunda suların çekilip Utnapiştim'in gemisinin Nisir dağının tepesinde karaya oturması sanıyorum hiçbirimize yabancı gelmeyecektir.

Utnapiştim Gılgamış'a altı gün yedi gece uyumamasını önerir. Zira "uyku ölümün ikiz kardeşidir*. Uykusunairadesini geçirebilen ölümsüzlüğü de yenmiş olur. Ancak yol yorgunu Gılgamış oturur oturmaz kendinden geçer ve uykuya dalar. Umutlarını yitirince oradan ayrılmaya karar verir. Uruk'a dönmek üzereyken, Utnapiştim onu geri çağınr, ölümsüz olmanın bir yolu daha olduğunu söyler. Utnapiştim Gılgamış'a denizin dibinde dikenli, olağanüstü gücü ve etkisi olan bir bitkinin varlığından söz eder. Bu bitkiyi çıkarıp da yaşlandığı zaman yer ise gençleşeceğini söyler. Gılgamış, sevinçle dalar denizin diplerine. Otu bulup kopanr. İçi umutla dolu Uruk'a dönüş yolunda, yıkanmak için kaynağa girerken kayanın üstüne koyduğu otu bir yılan kapıp kaçar.

Ebediyen varolma şansını yitiren Gılgamış deliye döner. Çaresiz bir biçimde geldiği Uruk'ta yeraltı Tanrısı Nergal'ın izniyle yeryüzüne dönen Enkidu'nun ruhuyla konuşmalara dalıp her gece ona binbir soru sorar. Enkidu'nun ruhu ile kurduğu ilişkiden başka avuntusu kalmamış artık. Uzun yıllarını ölüm kavramı ile mücadele içinde geçiren Gılgamış,Enkidu'ya ölümden sonraki hayata dair yönelttiği sorularla biraz olsun teselli bulurken bilgeliğin dünyanın nimetlerinden yararlanmak anlamına geldiğini kavrar ve destan da sona erer.

Günümüzde insan ruhu, dört bin yıl öncekinden daha gelişmiş değildir. Belki de o zaman daha duygusal, daha zengin ve doğa ile daha bütünleşmiş idi. Gılgamış destanında bugün hepimizin hayatını şekillendiren dostluk,erdem, korku, akıl, ölüm, yaşam, güç ve iktidar gibi kavramlar vurgulanmıştır. Ama hayatımızı karmaşıklaştıran teknolojiyi çıkardığımızda bizi yönlendirenlerin de bu güdüler olduğunu açıkça görebiliriz. Çünkü, övündüğümüz teknolojik gelişme günlük yaşama kolaylıklar getirirken insan ruhunu da çoraklaştırmıştır.

Ölümsüzlüğü yalnızca biyolojik bir varoluş olarak değil,yaşamda bir iz bırakmak olarak değerlendirecek olursak hepimiz Gılgamış gibi ölümsüzlük peşinde koşturup durmuyor muyuz? Gılgamış destanı gerçekleşmesi imkansız da olsa ideallerimizin peşinde koşmamızın bir temsili olarak düşünülebilir. Sorun, ölümsüzlük nerededir?Ölümsüzlük, ruhtan yoksun ölümsüz bedende değildir elbet, tam tersine insan ruhunun derinliğinde ve insanınduyarlı olma yeteneğindedir.


KAYNAKÇA
1. ŞENEL, Alaaddin, Siyasal Düşünceler Tarihi,6. kısaltılmış basım, Ankara, 1996, Bilim ve Sanat Yayınları
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

3 Nisan 2017 / Mystic@L Edebiyat
3 Ocak 2010 / Misafir Edebiyat
9 Nisan 2017 / Misafir Edebiyat
16 Ocak 2010 / ener Edebiyat
3 Ocak 2010 / Misafir Edebiyat