Ekonomi (İktisat)
Klasik Yunan’da, iktisat sözcüğünün karşılığı olan "ekonomi” sözcüğünün en yaygın anlamı bir evin mal varlığını yönetme sanatıydı. Yunan filozoflarında, ekonomi bir davranış biçimini ya da bir eylem kuralını belirtir. Bu gibi etkinlikleri ve kuralları anlatmak için yalnızca eski Yunanlıların bir sözcük ortaya çıkarmak gereksinimini duymuş olduklarını belirtmek gerekir. Öte yandan, oikonomia ve oikonomos (yönetilecek bir anavarlığın ekonomisi) yunan dilinde görece geç ortaya çıkmış sözcüklerdir, bu sözcüklere ne Homeros'ta, ne Hesiodos'ta, ne de Thukydides’te rastlanır. Gerçekte, ekonomi öncelikle o dönemde başlıca servet olan tarımla ilgilidir.
Sponsorlu Bağlantılar
Politik iktisat mı, iktisat bilimi mi?
Yüzyıllarca sonra tüccarların ve gemicilerin etkinliğiyle iktisadi etkinliğin genişlemesi üzerine, ekonomi, değişimlerle ve bugün piyasa ekonomisi dediğimiz ve bir sitenin anavarlığının iyi yönetilmesini sağlamak amacını güden şeyle de ilgilenmeye başladı. işte bu anlamda, Antoine de Montchrestien, 1615’e doğru, fransız kralına ve ana kraliçesine armağan ettiği bir yapıtın başlığı olarak ilk kez “ekonomi politik" (politik iktisat) deyimini kullandı. Montchrestien bir öğütler derlemesi olan bu kitabında, kralı "sitenin anavarlığını yönetmek" konusunda bu öğütlerden esinlenmeye çağırıyordu. Böylece, "politik iktisat" deyimi, krallık ülkesinin zenginleşmesini, dolayısıyla güçlenmesini kolaylaştırmayı amaçlayan bir pratik davranış kuralları bütünü anlamına geliyordu. Böylece yapıt açıklayıcı olmaktan çok, kural koyucu bir nitelik taşımakta ve politik iktisat burada, bugün "iktisadi politika” denilen şeye yaklaşmaktaydı.
Daha sonra, “özel iktisat" ile "kamu iktisadı” arasında bir ayrım yapmak gereği ortaya çıktı. Devletin iktisadi yaşama müdahalesinin artması bu ayrımı temel bir ayrım durumuna getirdi. Özel iktisat özel kişilerin ve özel kuruluşların davranışını inceler. Kamu iktisadıysa kitle gücünün müdahalesinin nedenlerini, sonuçlarını ve mekanizmalarını çözümlemekle kalmaz, devletin neden özel kesim dışındaki etkinliklerin yönetimini kendi üzerine almak zorunda kaldığını da açıklamaya çalışır. Bu biçimde anlaşılan kamu iktisadı, "mali iktisat" denen ve devlet harcamalarıyla vergilerin neden ve sonuçlarını inceleyen bilimin de yerini almıştır. Daha geniş bir kapsamda, kamu iktisadı, kamu toplulukları harcamalarının sürekli olarak artması karşısında, bu harcamaların ille de devlet tarafından mı, yoksa başka kamu iktisadi birimlerince mi finanse edilmesi gerektiğini araştırır.
Öte yandan, "politik iktisat" deyimi iktisadi olaylarla ilgili iki düşünce biçimi arasında temelli bir ayrım yapmaya elverişli bir deyim değildir. Bu iki düşünce biçiminden biri, gerçeği olabildiğince nesnel ya da bilimsel bir biçimde anlatıp açıklamaya çalışır, öteki ise bazı ahlaki ya da kuramsal ölçütlere başvurarak, aynı gerçek hakkında bir değer yargısı getirir ve bu ölçütlerden esinlenerek belli bir davranış biçimini öğütler. Bu durumda, iktisadi sorunların bilimsel bir biçimde ele alınıp incelenebileceğini belirtmek amacıyla iktisat bilimineden (bazen de çoğul olarak iktisadi bilimler'den), iktisadi çözümlemeden ya da yalnızca iktisat'ian söz edilir. Böylece, gündelik dilde “politik iktisat” (ya da "ekonomi politik") deyimi hâlâ kullanılmakta olsa bile, bu yalnızca bilimin normatif yönünü, nesnel çözümlemenin ardından mutlaka siyasi bir seçimin gelmesi gereğini vurgulamak içindir.
Mikro iktisat ve makro iktisat
iktisadın kıtlığa tepki gösteren insanların (iktisadi birimler) davranışlarını incelemeyi konu aldığı ölçüde, başka bazı ayrımlar da ileri sürülmüştür. Bunlardan ilki mikro iktisat ve makro iktisat karşıtlığıdır. Mikro iktisat ya da mikro iktisat çözümlemesi belirtici değer taşıdığı kabul edilen özel bir olayı inceler. Gerçekten de, burada temel olarak bireysel nitelikli olaylar göz önüne alınır. Örneğin bir bireyin davranışı (arz ya da talep konusunda), bir malın piyasa fiyatı, bir girişimin işleyişi incelenir. Öyleyse çözümlemenin temeli ekonomik topluluğu oluşturan en küçük hücre olarak niteleyebileceğimiz şey, yani somut' öznedir. Birimlerden birinin bu incelenişinden, bütün için geçerli sayılan kurallar çıkarılır. Mikro iktisat çözümlemesinin en belirgin örneği marjinalist okulun çözümlemesidir. (MARJİNALİZM.)
Makro iktisat ise, iktisadi bütünler (bunların öğelerine ayrılması da olanaklıdır) arasındaki ilişkileri inceler, bu ilişkileri iktisadi birim gruplarının, tüketicilerin, üreticilerin, yatırımcıların, devletin davranışıyla açıklar. Bu çözümleme, tasarruf ve yatırım gibi global büyüklükler üzerinde duran Keynes'in çalışmalarıyla oldukça geniş yankılar uyandırmıştır.
Salt iktisat, uygulamalı iktisat
Bu ayrım, iktisatçılara göre, tümdengelimle tümevarım arasındaki karşıtlığı yansıtmaktaydı.
Tümdengelime! yöntemin yandaşları, birtakım varsayımlar belirledikten sonra, bir varsayımdan kalkarak, mantıksal bir usavarım dizisi izleyerek sonuçlar çıkarmaya çalışırlar. Bu yöntem, bir ön soyutlamaya (genel kavramlara başvurma) ve kavramlar arasındaki ilişkiler hakkında varsayımlar belirlemeye dayanır: örneğin enflasyonu ücretlerle fiyatlar arasındaki ilişkilerle açıklamak gibi. Bu durumda, salt iktisat, iktisadi birimlerin davranışlarının basitleştirilmesiyle sonuçlanır, birtakım biçimsel kavramlara dayanarak ve ölçülmesi olanaksız psikolojik etkenleri gözardı eden mekanik açıklamalara varabilir.
Uygulamalı iktisat ise, tersine, tümevarıma ve tarihsel bir yol izleyerek, bulguların gözlemlenmesinden genel önermelere varmaya ve belli bir sorunu çözmeye yönelik çözümleri bulup çıkarmaya yönelir.
Matematiksel iktisadın, ekonometrinin ve modeller yönteminin gelişmesiyle, salt iktisat ile uygulamalı iktisat arasındaki bu karşıtlık bir ölçüde aşılmış görünmektedir: gerçekten de, başlangıçta kavramsal bir şemaya dayanmadan olguları gözlemleme olanağı olmadığı gibi, gerçekle sınanmamış varsayımlar ileri sürmek de olanaklı değildir: demek ki, iki yöntem birleştirilmelidir.
Başka ayrımlar, iktisadi çözümlemede uzmanlaşmalar ya da çeşitlenmeler arttıkça, başka sınıflandırmalar da önerilmiştir. Örneğin, iktisadi olayları tutarlı bir biçimde açıklamak için ileri sürülen yorumların tümünü uluslararası iktisat’ı, gelişme iktisadı'nı, matematiksel iktisat, iktisadi düşünce tarihi'ni, iktisat tarihi'ni, ekonometri'yi, vb. kapsayan iktisat kuramı öne sürülmüştür.
iktisat yasaları
iktisat yasaları, çoğu kez, iktisat alanı dışındaki birtakım olayların müdahalesi ya da ortaya çıkmasıyla engellenebilecek ya da değişebilecek bazı eğilimleri belirtir. Ancak, iktisadi olayların doğası, zorunlu ilişkiler'in varlığını gerektirir Gerçekten de, bütün iktisadi olaylar birbirlerine bağlıdır, öyle ki, iktisadi etkinlik gerek insanların kendi aralarında, gerekse insanlarla iktisadi mallar arasında bir dizi ilişki olarak ortaya çıkar.
iktisadi sorunun verileri (bir yanda, giderilecek gereksinimler, öte yanda bunların giderilmesinde yararlanılan mal ve hizmetler) derin değişikliklere uğrarlar, bu değişiklikler, zaman içinde ele alınınca, iktisadi yaşama köklü bir istikrarsızlık özelliği verir. Bu yüzden, başlangıçtaki statik iktisat anlayışına, bir de dinamik iktisat anlayışı (ya da ideal amacı iktisadi olayları önceden kestirmek olan, konjonktör bilimi) katmak durumunda kalınmıştır. Gerçeğin daha iyi bilinmesiyle elden geldiğince bilimsel bir biçimde yapılan bir çözümlemeden ve durum saptamasından kalkarak, tutarlı bir iktisat siyaseti oluşturulabilir.
iktisadi olaylar tarihi
iktisadi sorunları çözmek için insanlar bir örgüt geliştirir, kurumlar oluşturur ve aralarında belirli bir ilişkiler bütünü kurarlar. Bu bütün, iktisadi sistem denilen şeyi ya da iktisadi etkinliğin düzenlenme biçimini oluşturur.
Uzun yüzyıllar boyunca, egemen iktisadi düzenlenme biçimi kapalı aile sistemi oldu. Bu sistemde ev topluluğu temel toplumsal birim olarak baş rolü oynuyordu.
Bu sistem yerini yavaş yavaş yeni bir iktisadi düzenlenme biçimine, bir güç odağı şatonun çevresinde yerleşmiş, kapalı ekonomi halinde yaşayan bir topluluğa dayalı feodal ekonomi'ye bıraktı. (DEREBEYLİK.)
Kentlerin gelişmesi, oldukça kesin kurallarla yönetilen ve malların imal ve satışını çoğunlukla sıkı bir denetime tabi tutan meslek loncaları kent iktisadıyla birlikte gelişirken, feodal düzen de yavaş yavaş gerileyerek yerini ulusal diye nitelendirilen yeni bir iktisadi düzenlemeye bıraktı. Bu ulusal iktisadın özellikleri, krallık güçlerinin iktisadi alana gittikçe daha çok müdahale etmesi, sınai ve ticari etkinliklerin gelişmesi, evlerde ücretli imalat karşısında bağımsız zanaatkârlığın gittikçe gerilemesiydi. XVIII. yy.’ın ikinci yarısından sonra, demir ve dokuma sanayisinde yeni tekniklerin ortaya çıkması ve buhar makinesinin bulunması ile başlayan sanayi devrimi yerleşik durumu yeniden değişikliğe uğrattı: ev atölyesinin yerini fabrika, zanaatkârın yerini ücretli fabrika işçisi aldı.
Sanayi devrimi, ayrıca, sınai ve ticari etkinlik dallarında çok büyük bir gelişmeye yol açarak bazı ülkelerde (İngiltere), geleneksel tarım çalışmalarını tümüyle ortadan kaldırdı. Merkantilist ve korporatif düzenlemeler bırakıldı ve bunun kalıntıları üzerinde yeni bir hukuk düzeni kuruldu. Büyük ölçüde eski Roma hukukundan esinlenen bu yeni hukuk, mirasla geçen özel mülkiyeti mutlak bir hak olarak tanıyor, iktisadi alanda bireylerin tümüyle özgür olduklarını (işçiler için dernek kurma özgürlüğü dışında) kabul ediyordu. Bu hukuksal bireyciliğin yeni sanayi tekniği ile birleşmesi, iktisadi yaşamın kapitalist düzenlenme biçimini büyük ölçüde geliştirdi. (KAPİTALİZM.)
Şu var ki, kapitalist model iktisadi etkinliğin bütün kesimlerine aynı başarıyla giremedi, ayrıca, çeşitli ülkelerin değişik yapılarına göre, eski (kapitalizm öncesi) düzenlenme biçimleri, bu etkinliğin (köy ekonomisi ve zanaatkârlık) teknik ve hukuksal çerçevesi yıkılmış olmasına karşın, varlığını sürdürdü. Bundan başka, kapitalist sistemin kendisi de sürekli olarak değilse de belirli bazı etkinlik alanlarında, büyük işletmelerin, küçüklere göre üretimi daha ucuza mal edebilmeleri, merkezileşme denilen olayın gelişmesine yol açtı. Bu durum, büyük teknik ve iktisadi birimlerin daha küçük boyutlu işletmeler üzerindeki zaferini gösteriyordu. Böylece, rekabet'in yerini tekel almaya başladı: o zamana kadar birbirleriyle mücadele eden üreticiler, özellikle sayıları az olduğu zaman, aralarındaki mücadeleye son veren anlaşmalara kolayca varabiliyorlardı.
Ûte yandan, gittikçe kalabalıklaşan bir işçi sınıfının ortaya çıkması ve yeni rejimin bu sınıfa sefil bir yaşamdan başka bir şey sağlamaması, kolektif bir eylemin gelişmesine yol açtı, bu eylem de en sonunda kendine uygun hukuksal çerçeveyi sendikacılıkta buldu. Bundan başka, “kapitalist" ekonominin, görece düzenli aralıklarla ortaya çıkan az ya da çok şiddetli bunalımlarla birçok kez sarsıntıya uğraması, bu sistemin sağlamlığı ve otomatik olarak denge kurabilme olanakları hakkında kuşkuların doğmasına yol açtı.
Yapısı nedeniyle, hatta zorunlu olarak enternasyonalist ve yayılmacı olan liberal kapitalizm, XIX. yy.'ın ikinci yarısında ulusçu ve emperyalist temele dayanan siyasi eğilimlerle karşılaştı. Bir ölçüde kendi iç gereklerinden doğmasına karşın, bu eğilimler, kapitalizmin gelişmesini baltalayacak yönde rol oynadı. Klasik iktisatçılar tarafından uzun uzun incelenip övülen liberal iktisat sistemi bütün bu olguların ortak baskısı sonucunda büyük ölçüde değişikliğe uğradı. Bundan başka, yeryüzünün önemli bir bölümünü kaplayan topraklar üzerinde 1917‘den sonra, bir iktisadi sistemin otoriter nitelikli kuruluş denemesi başladı. Bu sistem, her durumda, temel iktisat yasalarının gereklerine uymak zorunda olsa bile, kapitalizmin değişik bir biçimi olarak kabul edilemez. Bu tip merkezileştirilmiş ekonomi, kapitalizmin ölçülerinden köklü bir biçimde farklı birtakım ölçülere göre işlemektedir.
Başka birçok ülkelerde iktisadi etkinlik büyük çapta devletin denetimine, hatta yönetimine bağlı kılınmış bulunmaktadır. Öyle ki bu ülkelerde bireyler özgürce girişimde bulunabilmekle birlikte, bunu yaparken hiç değilse ilke olarak az çok tutarlı bir hukuksal yapıya uymak zorundadırlar, ya da ulusallaştırma adı verilen ve ekonominin anahtar kesimlerini, özellikle de kredi kesimini içine alan bazı önlemlerle devlet, daha önce özel işletmeler tarafından yapılan bazı işleri doğrudan kendisi yapmaya başlar ya da para politikası ve kamu harcamaları yoluyla gerek zorunluluktan, gerek kendi isteğiyle, tümüyle tarafsız bir tutum içinde bulunmaktan vazgeçer. Böylece yavaş yavaş, kapitalizm biri kamu kesimi, biri özel kesim olmak üzere iki kesimli bir ekonomi tipine doğru gelişmektedir Bu iki kesim etkinliğinin bağdaştırılması iktisadi siyasetin oluşturulmasına çeşitli iktisadi birimleri (bireyler, gruplar, topluluklar, devlet) ortak eden demokratik bir iktisadi yönetim çerçevesi içinde gerçekleşebilir. Bu düzenleme, iktisadi birimlerin sorumluluklara tam anlamıyla katılmalarını, devletin de iktisadi gelişme konusunda tutarlı ve uzun vadeli bir anlayışı benimsemesini gerekli kılar.
iktisadi düşünceler tarihi
DEVAMI Ekonomi Tarihi (İktisat Tarihi)Antikçağ'da, filozoflar, yazılarında özellikle siyasal kurumlan ele almışlar, buna karşılık iktisadi olgularla pek az ilgilenmişlerdir. Bununla birlikte, işbölümünden, özel mülkiyetten, devletin müdahalesinden söz etmişlerdir. Bu arada, Roma hukuk kurumlan bireysel mülkiyet, sözleşme özgürlüğü, daha sonraki dönemlerde, kapitalizmin gelişip serpilmesi için sağlam bir temel sağlayacaktır.
Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2017 19:47