Arama

Søren Kierkegaard

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 17 Ekim 2015 Gösterim: 8.466 Cevap: 4
kamyon - avatarı
kamyon
Kayıtlı Üye
30 Eylül 2006       Mesaj #1
kamyon - avatarı
Kayıtlı Üye
SOREN KIERKEGAARD

Sponsorlu Bağlantılar
1813-1855 yılları arasında yaşamış olup, varoluşçu felsefenin öncüsü olarak tanınan Danimarkalı filozof.


KIERKEGAARD’IN ÖNEMLİ ESERLERİ
  • Ya-Ya Da:
  • Yaşamdan Bir Parça (1843)
  • Korku ve Titreme (1843)
  • Kaygı Kavramı (1844)
  • Felsefe Parçaları (1844)
  • Yaşam Yolunun Durakları (1845)
Aydınlanmanın geliştirdiği doğa bilimlerini örnek alan bilgi ve akılcılık anlayışına şiddetle karşı çıkan Kierkegaard, Aydınlanmanın nesnelliği vurgularken, geleneksel din ve ahlakın hakikatlerine karşı aldığı düşmanca tavırdan rahatsız olarak, öznel hakikatin önemini vurgulamıştır. Hegel gibi, inanç ve aklı, hümanist bir teolojiyle daha yüksek bir düzlemde uzlaştırmaya çalışmak yerine, inançla aklın uzlaşmaz olduğunu savunan ve inançla akıl arasındaki yarığı daha da genişleten Kierkegaard, fideizm yoluna girmiştir.

Başka bir deyişle, rasyonalist bilgi görüşüne karşı çıkan, nesnel bilgi idealinin içsel yaşama, bireyin öznel deneyimine kör olduğunu savunan, onun insan yaşamını anlamaya hiçbir katkısı olmadığını söyleyen Kierkegaard’a göre, rasyonalist sistemler gerçekliğin tümünü bir düşünce sistemi içine sıkıştırır, herşeyi akla indirger; akıl dışındaki öğeleri ve hepsinden önemlisi varoluşu unutur. Varoluş terimini Kierkegaard insan için kullanır, zira var olmak belirli bir birey olmak, çabalayan, alternatifleri hesaba katan, seçen, karar veren bir birey olmak anlamına gelir. Aklı, toplumu, vb, ön plana çıkartan bir felsefe kişiselliği, kişisellik ilkesi olan varoluşu, insanın varoluşunu meydana getiren öğeleri hiç dikkate almaz.. Oysa gerçek felsefe derinden derine kişisel bir özellik taşımalıdır. Felsefe genel olana değil, özel olana, nesnel olana değil de öznel olana yönelmelidir.

Kierkegaard’a göre, insan yaşamı, soyut düşünceye göre çok daha önemlidir. Dahası, genel felsefi problemlerin, soyut düşüncelerin insanın en önemli anlarında hiçbir yardımı olmaz. Ona göre, insan yaşamının en önemli alanları, bireyin özne olarak kendisinin bilincine vardığı kişisel anlardır. Bu kişisel ve öznel öğeler, yalnızca nesnel öğeleri, tüm insanlarda ortak olan nitelikleri dikkate alan rasyonel düşünce tarafından açıklanamaz. Oysa, her insanın, her kişinin biricik varoluşunu meydana getiren bu öznelliktir.


Tanınmaya ve açıklanmaya muhtaç olan budur.


Ahmet Cevizci-Paradigma Felsefe Sözlüğü


İnsan için önemli olanın kişiliğinin geliştirilmesi olduğunu savunurken, Kierkegaard insan varoluşunu, varoluş halini betimleyip, insanın ne olduğuyla ne olması gerektiği arasında bir ayrım yapar. Ona göre, insanın yaşamında insanın özünden varoluşuna doğru bir hareket vardır. Hıristiyan dininde bir harekete ilişkin geleneksel açıklama günah kavramından oluşur. Kierkegaard’a göre de, insanın özü Tanrı’yla, sonsuz olan yüce varlıkla ilişkiyi gerektirir. İnsanın varoluş hali, onun özünden uzaklaşmasının, yani Tanrı’ya yabancılaşmasının bir sonucudur. Bundan dolayı, insanın bu dünyadaki yaşamı, “korku”yla, “yılgınlık”la ve insanın sonluluğundan duyduğu “sıkıntı”yla doludur. Bir insanın eylemleri, onu Tanrı’dan daha da uzaklaştırırsa, onun yabancılaşması ve umutsuzluğu daha da artar.


Akıl yoluyla kanıtlanabilecek ahlaki bir sistem ya da din olamayacağını, ahlak ya da din içinde, bize belli bir biçimde yaşamamız gerektiğini gösterecek, hiçbir rasyonel kanıt olmadığını savunan Kierkegaard, dini ya da ahlaki doğrularla ilgili kesinliğin, insan varlıklarında söz konusu olan kesinsizlik öğesini ortadan kaldırırken, özgürlüğü de yok edeceğini öne sürer. Öte yandan, rasyonel kanıt, bize doğru yaşamakta olduğumuzu entelektüel olarak gösterse bile, bizi hiçbir zaman öznel olarak ikna edemez. Bundan dolayı, onun gözünde kesinsizlik ya da belirsizlik, öznel hakikat açısından bir kusur olmak bir yana, onun özünü meydana getirir. Kesinsizlik, insan yaşamı açısından en önemli olan şeyin, seçme özgürlüğümüzün doğal bir sonucudur.


Kierkegaard’a göre, kesinsizlik özgürlüğü içerir. Bizim, teorik kesinliğe ulaşamasak bile, hakikati arama gibi bir sorumluluğumuz vardır. O , insanın, şu ya da bu biçimde yaşamak,ve seçiminin sonuçlarıyla birlikte yaşamak durumunda olduğu için, seçimde bulunmaktan başka bir alternatifi bulunmadığını söyler. Bir seçimde bulunmamak da, daha az bilinçli bir seçim olsa bile, bir tercihtir. Ona göre, biz, özgürlüğümüzün farkında olmadığımız zaman bile, sorumluyuz. İşte, insandaki endişe ve tasanın, korku ve yılgınlığın kaynağında bu durum, yani özgürlük ve sorumluluğumuz vardır.

Kierkegaard’ın felsefesinde aralarında çok yakın bir ilişki bulunan korku ve özgürlük kavramları, ikici bir metafiziği yansıtır. Başka bir deyişle, ondan insan varlıkları, hayvansal olanla tanrısal olanın, sonluyla sonsuzun bir karışımını ifade eder. Buna göre, insan varlığı zamansal olanla ebedi olanın, sonluyla sonsuzun, tinle maddenin, özgürlükle zorunluluğun bir sentezidir. Özgürlük imkanı tinsel doğamıza bağlıdır. Fakat insan varlıklarının bir de hayvani doğaları vardır. Bu nedenle, insan özgürlüğünü, hep bir çatışma ve korku olarak yaşar. İşte insan varlığının en temel seçimi, özgürlüğünü benimseyip, hayata geçirme ya da özgürlükten kaçıştır. Kierkegaard, özgürlükten kaçışı, 19. yüzyıl toplumunun, burjuva ahlakının en temel özelliği olarak ifade eder. İnsanlar uzlaşımsal davranış tarzlarına uymakta, ortalama olana sığınmaktadırlar. Ölümün kaçınılmazlığı gerçeğiyle yüzyüze gelmek yerine, gelip geçici hazların sağladığı tatminle yetinip, unutmayı ve yılgınlığı seçmektedirler.

Kierkegaard, bu durumu ve çıkış yolunu, estetik varoluş tarzı, ahlaki varoluş evresi ve nihayet dini varoluş tarzından meydana gelen üç ayrı varoluş evresi’yle göstermeye çalışmıştır. Ona göre, her insan gerçekleştirmek durumunda olduğu bir öze sahiptir. Bu öz ise, insanın Tanrı’yla ilişki içinde olması olgusu tarafından belirlenir. İnsan bu dünyadaki yaşamı sırasında üç varoluş tarzından her birinde olabilir.

Fakat insanın yaşadığı yabancılaşma, umutsuzluk ve suç duygusu, insana bu varoluş tarzlarının niteliğini ve bunlar arasındaki farklılıkları öğretir. Kierkegaard’a göre, insanın yaşadığı bu olumsuz duygular, ona bazı varoluş tarzlarının diğerlerinden daha sağlam ve gerçek olduğunu gösterir. Sağlam ve gerçek bir varoluş tarzına ulaşmak ise, akılla değil de, inançla ilgili bir konudur.

KIERKEGAARD’IN YENİDEN DOĞUŞU


Danimarkalı felsefeci Sören Kierkegaard (1813-1855) ondokuzuncu yüzyılın başlarında, uzun bir belirsizlik döneminden sonra, Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce Alman felsefeci üzerinde çok büyük bir etkiye sahip olacaktır. İki dünya savaşı arasında hızlı bir artış gösteren bu etki Almanya’nın sınırlarının ötesine geçecek ve Fransa, Latin Amerika ve A.B.D.’de varoluşçuluk (existentialism) felsefesinin yeşermesine yardımcı olacaktır.


Kierkegaard’ın felsefesi;

r çıkış noktası açısından tanrıbilimsel,

r edebi ve şiirsel biçim açısından estetik ve


r etki açısından törebilimsel bir yapıya sahiptir.


Erken yaşlarında tanrıbilim konusunda çalışmalarda bulunmuş ve Protestan Hıristiyanlığının büyük öngörüsünden derin bir şekilde etkilenmiştir —insan bireyinin özgürlüğü ve değeri düşüncesi Kierkegaard’ı etkileyecektir. Onun sonraki dönem felsefesi bir birey olarak insanın Hıristiyan düşüncesinin bir işlemcisidir. Kierkegaard’m radikal bireyci Protestanlığı onu Danimarka kilisesi ile karşı karşıya getirecektir. Şiirsel ve düşsel bir biçimde yazdığı yazılarında insan doğasının romantik bir yorumlamasını yapacaktır.


Kierkegaard kendisini bir şair olarak görmektedir ve yaşamöyküsünde kendisi için “din şairi” ifadesini kullanacaktır. Estetizm ve romantizm düşüncesini insanın törel doğası ile bağlantılı olarak açıklayacaktır. Felsefesinde hiçbir törebilim ya da ahlak dizgesi öne sürmez. Törel felsefesi her bireyin seçeneklerle karşı karşıya kaldığında yaptığı seçimin kendi sorumluluğu dahilinde olduğu düşünce temeli dayanmaktadır.
Kierkegaard, teknik ve dizgesel açıdan bir felsefeci değil ör ve felsefesini biçimlendirmek için yaptığı herhangi bir girişim onun konumunu kaçınılmaz bir şekilde yanlış bir duruma getirecektir. Varoluşçu düşüncesinin başlıca felsefi temaları biraraya getirilerek çağdaş varoluşçuluğun çıkış noktası ortaya konabilir. Kierkegaard’ın felsefesinin üç temel anlayışı doğruluk, seçenek ve Tanrıdır.

ŒKierkegaard’ın felsefi doğruluk doğası düşüncesi, Sokrates’den izler taşımaktadır. “Doğruluk bireyden kopuk bir şekilde değerlendirilemez, onunla birlikte ele alınması gerekmektedir.” Kierkegaard, soyut düşünme ile varoluşçu düşüncenin keskin bir karşıtlığını ortaya koyar: soyut düşünme, mantıksal teknikler aracılığı ile olanaklılık bölgesini keşfeder ve yalnızca varsayımsal bilgilerle ilerler, varoluşçu düşünme ise gerçek, somut birey üzerine doğruluk konusunda ilerler. Varoluşçu doğruluk, nesnel ve kuramsal olarak belirsiz olan birşeyin içsel bir önsezisidir ve varolan bir birey tarafından kazanılabilen en yüksek doğruluktur.

Kierkegaard’ın doğruluğu, kendi tanımlamasına göre inanca eşittir.
Kierkegaard’ın felsefesinin merkezi düşüncesi seçenek tir. ‘¨ (Ya o, ya da o) başlıklı erken dönem çalışmasında, daha sonraki tüm felsefesini de etkileyecek olan bir düşüncenin açıklamasını yapmaktadır. Either/Or”da seçenek yaşamın iki yolu arasında bir karar olarak verilmiştir:

a)estetik yaşam, sanata, müziğe, drama adanmış bir yaşam, ve


b)törel yaşam, mutluluğu evlilikte, iş hayatında arayan yaşam.


Kierkegaard’a göre, seçenek fenomeninin hiçbir tam psikolojik tanımlaması yapılamaz: onun öğrenilebilmesi için denenmesi gerekmektedir. Seçeneğin yapısı, bireysel öznel, anlık, mutlak, özgür, geri alınamaz olgularla anlaşılabilir. Bir bireyin yaşam şekli seçeneği, “cehennem üzerinde atlamaya” benzetilebilir.


ŽVaroluşçu düşüncenin toplamı, Tanrı bilgisidir. Kendi içsel seçenek deneyimindeki birey, en azından zaman zaman, sonsuz Tanrı bilgisine ulaşacaktır. “Sonsuzluk” diyor Kierkegaard, “eylem oluşumu içinde varolan bireyin üstünü amaçlamaktadır Bireyin zihin varlığı ile Tanrının sonsuz gerçekliği paradoksal olarak kabul edilmektedir, fakat bu yalnızca spekülatif anlak için varolan bir paradokstur ve inanan bir doğruluğu olarak kolayca ortaya konmuştur. Kierkegaard’m bireyin Tanrı ile olan bağlantısı düşüncesi, büyük Hıristiyan mistiklerinin geleneğinde bulunmaktadır. Kierkegaard, bireyin Tanrı ile birliğine inanan bir mistiktir, bu birliğin bireyi yok etmediğini düşünmektedir. Birey, Tanrı ile uyum içinde olduğu zaman bile, kendi bireyselliğini korur ve Tanrı, bir “Mutlak Başkası” olarak kalır.

Kierkegaard, Alman Varoluşçu felsefecileri derinden etkilemiş olan varoluşçu bir düşünürdür fakat bir felsefe olarak varoluşçuluğun kurucusu olarak kabul edilmez. Bunun nedeni yazılarında varoluşçu noktaları, sabit bir öğreti olarak kristalleştirmemiş olmasıdır.
Kierkegaard “varoluş” (Existenz) terimine, Almanya ve Fransa’da çağdaş varoluşçu felsefede bulunan özel bir anlam yüklenmiştir —bu önceki paragrafta betimlenen ve varlığın doğal duyumundan (Dasein) farklı bir anlamdır. Kierkegaard ve daha sonraki varoluşçu felsefeciler bireysel insanın yalnızca, mitolojideki insan başlı atların değil, bireysel atlar ve köpeklerin doğal bir duyum içinde varoldukları iddiasında değildir; bireysel insan seçim ile oluşmuş, bir yegane boyuta sahip olma duyumunda varolur. Kierkegaardian “varlık”, varoluşçu felsefeciler olan Heidegger ve Jaspers’in felsefi varoluşçuluğun başlıca kavramı olacaktır.



Son düzenleyen Safi; 17 Ekim 2015 02:42 Sebep: Sayfa düzeni
Biyografi Konusu: Søren Kierkegaard nereli hayatı kimdir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Ekim 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Huzursuzluğun Felsefecisi
Birçok düşünür onun gerçek bir felsefeci olduğundan kuşku duysa da Kierkegaard korku, ironi, inanç ve özgürlük üzerine yazdığı yazılarla düşünce dünyasına önemli katkılarda bulunmuştur. Gençlik döneminin amacı kendini bulmaktı. Tek başına aramanın zorluklarından olacak, arayışını yazılarını imzalayan öteki-benlerinden oluşan bir ekiple sürdürmüştü.
Søren Kierkegaard
Sponsorlu Bağlantılar
Søren Kierkegaard hayatı boyunca hiç ayrılmadığı Kopenhag’da 1813 yılında doğdu. Babası Michael Pedersen Kierkegaard’ın bağlı olduğu Pietizm mezhebinden kaynaklanan melankolisi, günah ve lütuf takıntıları ve acı çekmeye eğilimi, genç Søren’in hayata bakışını derinden etkiledi. İlk eşini çok erken yitirdikten sonra ev sahibesiyle evlenen baba Kierkegaard, yün ticaretinde büyük başarı elde etti. 40 yaşına geldiğinde işi bırakacak kadar zenginleşmişti. Büyük yoksulluk içinde geçen çocukluğunda Michael Pedersen’in Tanrıya lanet etmişliği vardı ve bunun sonucu olan pişmanlık tüm ailenin hayatını etkileyecek kadar derin oldu.
Kierkegaard 1830’da Kopenhag Üniversitesi’ne girdi ve burada teoloji, felsefe ve edebiyat eğitimi aldı. Annesinin öldüğü sene olan 1834’te ünlü güncesine ilk notlarını düşmeye başladı. Bu yıllarda hayatta ne yapması gerektiğini kestirmeden önce kendisini tanıması gerektiği düşüncesine kapılmıştı. 1837’de üç yıl sonra nişanlanacağı, Latince öğretmeni Regine Olsen’le tanıştı. Regine o dönemde çok rastlanmayan kadınlardandı; henüz yirmisine varmadığı halde evinden ayrılmıştı, tek başına yaşıyordu. 1838’de Kierkegaard babasını kaybetti. Aynı yıl Hans Christin Andersen’in Kun en Spillemand (Sadece Bir Kemancı) adlı romanını acımasız bir biçimde eleştiren ve alaya alan Af En Endnu Levender Papirer (Hala Yaşayan Bir Kağıt Hakkında) başlıklı bir yazı yazdı. 1841’de Regine Olsen’den ayrıldı ve kendini yazmaya verdi. Olsen, daha sonra Alman erken Romantizminin ünlü adlarından edebiyat tarihçisi Friedrich Schlegel’le evlenecekti. Kierkegaard evliliğin ve aile babalığının sorumluluklarının kendisini çağıran felsefi görevle bağdaşmadığını düşünüyordu. Feminizmin erken öncülerinden İsveçli yazar Fredrika Bremer kendisiyle “hayatın başkalaşımları” hakkında tartışmak istediğini bildirdiğinde “kimsenin davetini getirmeyin bana çünkü dansetmiyorum,” diyerek çağrıyı reddetti. Bremer reddedilmenin öcünü yazarla alay ettiği bir kitapla aldı.
Kierkegaard’ın dikkati çeken ilk kitabı, dönemin egemen felsefesi olan Hegelciliğe eleştiriler getiren doktora çalışması İroni Kavramı oldu. Afsluttende Uvidenskabelig Efterskrift’te (Bir Sonuca Varan Bilimsel Olmayan Notlar'da, 1846) tüm felsefi sistem kurma çabalarına saldırdı ve hakikatin öznellikte olduğunu savundu. Birey inancının öznelliği temelinde kendi hakikatini seçmekte özgürdür. Korku Kavramı (1884), insanın olanakların hiçliğiyle yüzleşmesini ve geleceğin açıklığı ve belirsizliğiyle karşı karşıya kalışının yarattığı kaygıyı temsil eder. Günlüğüne Mayıs 1843’te düştüğü bir notta şöyle yazar:
“Beni aşırılığa götüren, korkuydu.”
Korku, her insanın Adem’le aynı şekilde yitirdiği masumiyete dönüş ihtiyacını açıklamaktadır.
Kıta felsefesine damgasını vuran Hegelci akımlarla çatışırken, Kierkegaard’ın dayandığı temel nokta, kişisel ölümsüzlüğe duyduğu inanç olmuştur. Ona göre Hegel Tanrı’nın kişileşmişliğini yadsıyarak onun yerine “Mutlak Tin”i koymuştur. Hegel’e göre insanın gerçek bireyselliği devletin evrimine gösterdiği uyumda yatar: “Dünya tarihi, dünyanın yargılanmasıdır.” Kierkegaard, Hegel’in soyutlamalarına karşı derin bir kuşku besliyordu. Ona göre hayat Hegel’in öngördüğü biçimde, bürokratik bir tarzda akılcılaştırılamazdı ve Tanrıya inanç kuramsal bir sorunun çözümü değil, özgür bir inanma edimiydi. Hegel’in felsefi amacı tarihi nesnelleştirerek kişisellikten sıyırmaktı; oysa Kierkegaard’a göre felsefe filozofların bireysel çabalarının ürünüydü. Bu düşünce, Kierkegaard’ın çeşitli mahlaslarla yazdığı yazıların kendi aralarındaki tutarsızlıklarını bir ölçüde hafifletir.
1846’da Kierkegaard’ın felsefesi ve kişiliği, Corsaren adlı bir mizah dergisinin hedefi oldu. Yayımlanan karikatürler nedeniyle yazar yazmayı bırakmayı bile düşündü. İşler, ayaktakımının yazarı sokaklarda taciz etmesine kadar vardı. Bu deneyimlerin ardından “nerede kalabalık varsa hakikatsizlik oradadır” diye yazacak, güncesinde kendisini ‘kahkaha şehidi’ olarak anacaktı.
Kierkegaard, inancın kurumsallığıyla ilgili itirazlarını yalnızca yazılarında dile getirmedi. 1854’te yeni psikopos atanırken ‘devlet kilisesi’ anlayışına itirazlarını kamusal alanda dillendirdiyse de kimse onu dinlemeye yanaşmadı. Düşünüre göre Danimarka’da işlerlikte olan halkın sözde kilisesi, dinin gerçek rolünü felakete yol açacak biçimde gasbediyordu. Kierkegaard’ın kendisi de öğreniminin doğal sonucu olarak papazlık yapma yetkisine sahipti; ama hiçbir zaman papaz olarak çalışmadı. Boşu boşuna teoloji düşünürü olarak kabul edilmeyi bekledi.
1848’de ruhsal bir kriz yaşadı. Ölüm hakkında düşünmeye başladı ve beklenmeyen bir şey yaparak katedraldeki bir törene katıldı. Indøvelse In Christendom (Hristiyanlık Pratiği) adlı kitabı 1850’de, Anti-Climacus mahlasını kullandığı Hvad Christus Dømmer om Officiel Christendøm (İsa Resmi Hristiyanlığı Nasıl Yargılardı? ) ve Guds ForanderlighetTanrının Değişkenliği) adlı kitaplarını 1855’te yayımladı. 1855 güzünde, ölümünden sonra “Hristiyanlık”a Saldırı başlığı altında basılacak bir dizi makale üzerinde çalışırken bir omurga hastalığına yakalandı ve bir ay sonra 11 Kasım 1855’de hayatını kaybetti. (
Kierkegaard oldukça verimli bir yazardı. Yaratıcılığının doruğunda olduğu 1830’larda, altı ay içinde çeşitli mahlaslarla yazdığı, kimileri bir diğerinin taşlaması niteliğinde olan on iki kitap yayımladığı oldu. Felsefe Parçaları ya da Bir Parça FelsefeAfsluttende Uvidenskabelig Efterskrift’te Kierkegaard mahlaslarla yazdığı çeşitli kitapların kendisine ait olduğunu itiraf etti. (1844) yalnızca üç ay içinde yazılmıştı. Kitap, büyük bir başarısızlık oldu; üç yıl içinde sadece 200 adet kadar satılabildi.
Kierkegaard, hakikatin en iyi biçimde insanın hayatın alışkanlarıyla ilişkisi sınanarak, bağımlılıklarla yüzleşerek ortaya çıkarılabileceğini söylüyordu ve bunun örneklerini Victor Eremita adıyla imzaladığı Enten/ Eller’de (Ya/ Ya Da) vermişti. Hayatın estetize edilmiş tarzını anlatmak için seçtiği örnekler, genel olarak Regine Olsen’le yaşadığı ilişkinin çeşitli anlarından seçilmişti. Yapıtın, Baştan Çıkarıcının Günlüğü’nü de içeren ilk cildi hedonizme, onun deyişiyle ‘estetik hayat’a ayrılmıştı. Yargıç William adlı evli bir karakter üzerinden anlattığı ikinci ciltte ise, ilk deneyim dizisinin tersi olan ‘düşünümsel hayat’ın betimlemesine yer veriyordu. Olsen’e davranışlarının kendisine yüklediği suçluluk duygusu Korku Kavramı’nın yazılışında etkili olmuştur. Yazar bu kitapla dünyayı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sartre’ın popüler hale getireceği angst kavramıyla tanıştırır. İspanyol yazar Unamuno, yalnızca Kierkegaard’ı özgün dilinden okuyabilmek amacıyla Danca öğrenmiştir.
Kierkegaard, soyut ve kişiselliksiz düşüncenin kesinlikle değerli olduğuna inanmış olmakla birlikte, hayat onun için yalnızca mantıktan ibaret değildi. Ludwig Wittgenstein, Kierkegaard’ı eleştirdiği Vermischte Bemerkungen’de (Karışık Notlar) “bilgelik tutkusuzdur,” diye yazar; “ama Kierkegaard’ın inancı, bunun tersine, bir tutkuyu çağrıştırır.”
“Varoluşa bağlandığı yolda hakkikat özneldir. Yalnızca, kendi çabalarımızla, sorumluluğunu üstlenerek ve kendi hayatımızın parçası haline getirerek kavradığımız şey hakikattir. Bir Hristiyan olmak yetmez; düşüncesiz kilise müdavimlerinin de Hristiyan olması gerekir.”
Belli bir duruşu sürdürmekteki gönülsüzlüğü nedeniyle, bazı düşünürler Kierkegaard’ın felsefeye bir şey katmadığını iddia etmişlerdir. Kierkegaard da kendi yapıtlarında yalnızca nasıl Hristiyan olunacağı sorusuna yoğunlaştığını söylemiştir. “Son Yargı’dan sonra cehennemde yalnızca bir günahkar kalırsa ve o ben olursam, o dipsiz kuyudan Tanrının adaletini kutlayacağım."
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
4 Ekim 2012       Mesaj #3
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Sören Kierkegaard
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

(1813 Kopenhag - 1855 Kopenhag)
Danimarkalı filozof ve din bilgini. Varoluşçuluk felsefesinin kurucularından sayılır. Katı bir dinsel eğitim görerek yetişti. 1838'de geçirdiği bir bunalım sonucunda kendini dine adadı. Kopenhag Üniversitesi'nde felsefe ve dinbilim okudu. 1843'te "Euten Eller" (Ya..., Ya Da) adlı kitabını yayımladı. Kierkegaard'ın gözünde Hristiyanlık, ya bir yeniden başlamaydı ya da hiç yoktu. Hristiyanlığın bir yeniden başlama olduğunu kanıtlamak için iki şeyle savaşmak gerekiyordu: Hegel'in felsefesi ve Kilise ile. Kierkegaard bu savaşı ölünceye dek sürdürdü. 1830-1845 arasında otuz kadar kitap yayımladı. Bireysel yaşamın kayıtsız şartsız değerini ve indirgenmezliğini savunduğu "Om Begrapet Angest" (Boğuntu Kavramı, 1844), "Stadier paa Livets Vei" (Yaşam Yolunun Aşamaları, 1845) ve "Sygdommen Til Döden" (Umutsuzluğun İncelenmesi, 1848) gibi yapıtlarıyla varoluşçuluk akımının temelini attı. Tanrı karşısındaki insanın kaçınılmaz yalnızlığını ve sonsuzluk karşısındaki geçiciliğin verdiği boğuntuyu dile getirdi. Bu bakımdan çağdaş Batı düşüncesi, özellikle Heidegger, Jaspers ve J. P. Sartre üzerinde derin bir etki bırakmıştır.
In science we trust.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
5 Ekim 2012       Mesaj #4
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Søren Kierkegaard
Vikipedi, özgür ansiklopedi


  • Tam adı Søren Aabye Kierkegaard
  • Doğumu 1813
  • Ölümü 1855
  • Çağı 19. yüzyıl felsefesi
  • Bölgesi Batı felsefesi
  • Okulu Varoluşçuluk
  • İlgi alanları Teoloji, Etik, Estetik, Psikoloji
  • Önemli fikirleri İroni, Umutsuzluk, Kaygı

Soren Aabye Kierkegaard (IPA: [ˈsœːɐn ˈkʰiɐ̯g̊əˌg̊ɒːˀ]; Tr. telaffuz önerisi: Sörın Kirkıgor) (1813-1855), Danimarkalı filozof ve teolog.

Yaşamı

Kierkegaard dindar babasının etkisiyle din eğitimi alarak ve katı bir dini atmosfer içinde yetişti.Tüm yaşamında bu çocukluğun etkisi görülür.Kendisi de dinsel düşünceleri olan birisi olmakla birlikte sürekli din adamlarıyla, kurumlarıyla ve düşünceleriyle çatışma halinde oldu. Mevcut Hıristiyanlığın yozlaşmış olduğunu ileri sürdü ve Hıristiyan inancinin tamamen yenilenmesine yönelik eleştiriler geliştirdi. Kierkegaard, din ve tanrıyı tamamen bireysel bir konu olarak değerlendirdi. Bu yönde giderek sistematik felsefenin bireyi gözardi eden bütüncüllüğünü de reddetti. Felsefesinde bireyi merkeze aldı.

Felsefesi

Kierkegaard, varoluşçuluğun öncülerinden sayılır.Varoluşçu felsefe bir bakıma her varoluşçu filozofta kendine özgü bir nitelik kazanarak ayrıca tanımlanır, ancak bilinen genel nitelikleri ve felsefi özgüllüğü açısından varoluşçuluğun kurucu isimlerinin başında Kierkegaard sayılmaktadır.Kierkegaard'ın belli bir felsefi sistematik geliştirmediği doğru olmakla birlikte (Kierkegaard bu anlamda Nietzsche gibi bağımsız ve dizgesiz filozoflardandır), kullandığı kavramlar ve felsefe yapma tarzı sonradan varoluşçu felsefelerde görülen nitelikleri barındırır.Kierkegaard'ın itiraz ettiği ve sürekli eleştirdiği filozof Hegel'dir.Hegel'in rasyonalist ve sitematik felsefesi Kierkegaard için kabul edilemezdir.Varoluşçu felsefelerde görülen kavramların çoğunluğu öncül olarak Kierkegaard'da görülür: saçma, bunaltı, korku ve kaygı.Kierkegaard'ın felsefi sorunsalı bir bakıma mevcut Hıristiyanlik icinde ve hatta karşısında nasıl iyi bir Hıristiyan olunacağı noktasına da bağlıdır.Kierkegaard, felsefe tarihinin soyut mantıksal kurgularla geliştiğini ve bu nedenle bireyi, bireyin gerçek yaşamını gözden kaçırdığını düşünür.Ona göre varoluş, somut ve öznel insanın yaşamıdır.Bu nedenle felsefe somut düşünmeye, yani varoluşa yönelmelidir.
Son düzenleyen Safi; 17 Ekim 2015 02:42
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
17 Ekim 2015       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Søren Kierkegaard

Ad:  Søren Kierkegaard.jpg
Gösterim: 895
Boyut:  46.2 KB

Benzer Konular

29 Ağustos 2012 / mhmmdcngz Dünyadan