Arama

Friedrich Schelling

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 11 Aralık 2015 Gösterim: 4.489 Cevap: 3
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
20 Şubat 2008       Mesaj #1
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Friedrich Schelling

Sponsorlu Bağlantılar
Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling

Friedrich Wilhelm Joseph Schelling
sonradan Friedrich Schelling, (d. 27 Ocak 1775 – ö. 20 Ağustos 1854) Alman İdealist düşünür. Fichte'nin temel kavrayışını ve idealist bakış açısını paylaşmakla birlikte, onun mutlak ego'nun bir ürünü olarak yalnızca bireysel bilinçle iradeye karşı koyan bir engel işlevi gören doğa anlayışına karşı çıkmıştır.

Gerçeklik; temelde insan ruhuna ya da tinine çok benzer olan ve kendi kendini belirleyen canlı bir süreç ise, doğa yalnızca iradeye karşı koyan, ölü, mekanik bir düzen olamaz. Schelling'e göre; biz insan varlıkları doğayı anlayabiliriz, çünkü doğanın bizimle bir yakınlığı vardır, çünkü o dinamik bir zihnin ifadesi olup, onda yaşam, akıl ve amaç vardır.
Schelling, romantiklerle birlikte, tin, zihin ya da akıl kavramını; bilinçsiz, içgüdüsel ve amaçlı bir gücü de içerecek şekilde genişletir. Varolan her şeyin mutlak temeli ya da kaynağı yaratıcı enerji, mutlak irade ya da egodur, her şeyde hüküm süren dünya-ruhudur. Aktüel olan her şey, Schelling'e göre ondan çıkar. Şu halde, ideal olan ile gerçek, düşünce ile varlık bir ve aynıdır.
Schelling, Fichte'yle birlikte, değişmez töz düşüncesini reddeder ve onun yerine evrensel yaşamı, bilinçsizlikten bilince doğru gelişen ve nihai amacı, insandaki kendi kendisinin bilincine varan akıl olan, canlı, yaratıcı ve amaçlı bir evrim ilkesini geçirir.
Son düzenleyen Safi; 11 Aralık 2015 00:56
Biyografi Konusu: Friedrich Schelling nereli hayatı kimdir.
Gerçekçi ol imkansızı iste...
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
3 Eylül 2012       Mesaj #2
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Friedrich Schelling (1775 Leonberg/Württemberg-1854 Bad Ragaz/İsviçre)
MsXLabs.Org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Sponsorlu Bağlantılar

schelling
Alman filozof. Alman idealizminin en önemli temsilcilerinden biridir. Leipzig'de felsefe ve ilâhiyat okudu. 1790-1809 yılları arasında doğa felsefesini geliştirdi ve bu felsefeyi "System des transzendentalen İdealismus" (Transandantal İdealizm Sistemi, 1800) adlı yapıtında açımladı. Bu sırada Jena Üniversitesi'nde profesörlük yapıyordu. Fichte'nin, doğanın insanın aklı tarafından var edildiği yolundaki görüşüne karşı çıkarak; aklın ve doğanın, insan tarafından uslamlanamayacak bir mutlaklığın iki ifadesi olduğunu savundu. Sözkonusu mutlaklığa ulaşmanın yolu olarak sanatı ve dini gösterdi. Yaşamının son yıllarında mistisizmle ilgilendi. Düşünce sistemindeki bu çizgilerle Kierkegaard'ı ve Kierkegaard yoluyla da daha sonraki varoluşçuları etkiledi.

Başlıca yapıtları:
  • "Über die Möglichkeit und Form der Philosophie Überhaupt" (Genel Felsefenin Biçim ve Olanakları Üzerine, 1795),
  • "Philosophie und Religion" (Felsefe ve Din, 1804),
  • "Vorlesungen zur Philosophie der Mythologie und der Offenbarung" (Mitoloji ve Vahiy Felsefesi Üzerine Dersler, 1808),
  • "Philosophische Untersuchungen über das Wesen der menschlichen Freiheit" (İnsan Hürriyetinin Özü Konusunda Felsefî Araştırmalar, 1809).
Friedrich Schelling Kimdir?
Schelling bir rahibin oğludur. Parlak zekalı ve yetenekli bir çocuk olduğu için çok erken olgunlaşmış ve daha yirmi iki yaşında iken Fichte'nin felsefesi çevresinde yazdığı bir kitabı sayesinde Profesör ünvanı almıştır. Tüm yaşamı boyunca düşüncesini sürekli değiştirmekten, yeni anlayışlara inanmaktan çekinmemiş. Sonuçta da dağınık fikirlerini bir bütün olarak göstermek zordur.

Schelling'e göre bütün doğa bilinçsiz bir zekanın yaratmasıdır. Doğa düzensiz ve dağınık bir yapı değildir, tam tersine sıkı bir düzene ve ereğe bağlıdır. Bu nedenle doğada bir yaratıcı ilke olmalıdır. Böyle bir ilkenin, yaratıcı zekanın manevi nitelikte olması gerekir. Bu evrende sadece insanda manevi bilinç vardır. Bu nedenle yaratıcı zeka bilinçsiz bir zekadır. Böylece Schelling yaratıcı ilkeyi Fichte'den farklı olarak "ben"'in dışında buluyor, oysa Fichte her şeyi "ben" sayesinde anlıyordu. Bu zeka da gelişir ve gelişirken çeşitli basamaklardan geçer. Bu basamaklardan en sonu bilinçtir. Yani bilinçli bir zeka taşıdığı için insandır. Bu basamaklı gelişim tasarımı daha çok Leibniz'in felsefesine benzer.

Ayrıca ona göre doğa ve zeka(tin) özdeştir. Sonuçta organik ve inorganik varlıklar aynı ilkelere bağlıdır. İnorganik varlıkları mekanist bir teori ile açıklayamayız, yaşam gücü tüm doğada en basit fiziki varlıkta bile bulunur, tüm doğa canlı bir organizmadır. Burada Schelling'in dualizmi önemlidir. Ona göre evrenin neresine bakarsak bakalım bir ikilik, bir karşıtlık buluruz; Mıknatısın kutupları, pozitif ve negatif elektrik, dişilik erkeklik vb. Doğa başlangıçta birlikti, bölünmemişti. Bu noktada Schelling Fitche'nin üç aşamalı tez, antitez ve sentez öğretisini doğanın gelişmesine uygulamıştır. Birliğin karşıtı olan bölünme sayesinde doğa gelişmektedir. Doğadaki karşıt güçler daha üst bir basamakta sürekli birleşerek ve bölünerek daha yüksek varlıkları oluştururlar. Bu nedenle her üst varlık daha aşağı varlıkların bir sentezidir. Bütün bu sürecin başlangıcındaki kuvvet olan "birlik" canlı olmalıdır. Dolaysıyla tüm doğa canlıdır.

Ancak bu canlı doğa, bu zeka bilinçsizdir. Ancak gelişim evresinde sürekli bilince doğru yol alır. Oluşturulan her yeni varlık bilince biraz daha yaklaşmıştır. Sonunuda doğa insanda bilincine ulaşır. Her ne kadar insan doğa içinde fark edilmeyecek kadar küçük olsa da doğanın amacıdır, zincirin son halkası, tüm varlıkların nedeni ve tüm doğayı anlamlı hale getiren varlıktır.

Sanat felsefesinin de öğretisinde önemli bir yeri vardır. Doğa canlı bir organizma olmasının yanında bilinçsiz yaratıcı kuvvetin bir sanat eseridir. Burada yaratma etkinliği ne bilgi ne de eylem ile ilişkilidir. Yaratmanın temelindeki güç sanattır. Nasıl doğa bilinçsiz bir gücün yaratması ise insanların sanat eserleri de bilinçli gücün yaratmasıdır. Her bir sanat eseri kendi içinde bir evrendir ve varlığın özünü anlamak ancak sanat yolu ile olur. Sanatçı ve filozoflar da yaratıcı gücü anlayan ve gerçeği bilen kişilerdir. Bu kişilerin kaderi budur ve diğer insanlardan bu nedenle farklıdırlar. Sanat eserinde, sonlu olan doğanın bir anlık durumu sonsuz ve salt varlık olarak kendini gösterir. Bu nedenle sanat eseri doğadan üstündür, o bilinçli bir yaratmadır. Böylece Schelling doğa ve bilinç arasındaki ayrımı sanat felsefesi ile aşmış oluyor.

Zamanla Schelling'in felsefesi mistik ve dini bir yön kazanmış ve felsefe çevrelerinde pek etki yapmamış. Kant ve Fichte ile başlayan Alman idealizmi içinde Schelling, Romantizmi temsil etmiştir.




Sen sadece aynasin...
Şeb-i Yelda - avatarı
Şeb-i Yelda
Ziyaretçi
21 Temmuz 2014       Mesaj #3
Şeb-i Yelda - avatarı
Ziyaretçi
TENNEMANNN’ IN GÖZÜYLE SCHELLİNG



Buraya dek eserlerini çözümlediğimiz Schelling'in sistemini bir de Alman felsefe tarihçisi Tennemann'ın gözüyle ve mantıksal sırasıyle özetlemekte yarar görmekteyiz: Fichte, öznel' in nesnel'i meydana getirdiğini kabul ederek ve bunun aksi de olabileceği iddiasını redde*derek, her şeyi ben'den çıkarmıştı. Schelling ise, onun düşüncesine ters bir yol tutarak, do*ğadan ben'e gidilebileceğini düşündü. Eleştiri*ci yönteme danışmadan, spekülasyona dalınır*sa, bu iki görüşe de aynı derecede güvenilebi*lir. Nitekim, Spinoza da daha önce, gidebile*ceği kadar uzaklara götürülmüş sistemli bir dogmacılıkla (dogmatisme) nesnel bir gerçek*çilik (realisme) örneğini vermişti. Bu görüşler, Schelling'e, birbirine karşıt ve paralel olan iki kısımdan oluşmuş bir çift felsefesel bilim dü*şüncesini telkin etti:

1. Doğa felsefesi;

2. Deneyüstü felsefe.

Bunlardan birincisi, ben'den hareket eder ve bundan nesnel'i, çeşitli'yi, zorunlu'yu, doğa'yı elde eder. Her ikisinin eğilimi de, birini diğer*leri aracılığıyle kavramak, doğa kuvvetleriyle ruh kuvvetlerinin özdeşliğini açıklamaktır. Or*tak ilke de şudur: Doğa kanunları, bilinç kanunu gibi dolaysız olarak kendi içimizde bu*lunabilir; ve bilinç kanunu da dış âlem aracılığıyle kendini kontrol edebilmelidir. Bilinç kanunları, dış âlemde doğa kanunları gibi bu*lunur. Bununla birlikte, doğa felsefesi, eşyanın türlülüğünü tüketmez; deneyüstü felsefe de, mutlak'a kadar, özü itibariyle yalın olana dek ulaşamaz. Biz, algıcın adi kurallarıyle birliğin sayıca çokluktan ve kendinde birlik ve çok*luğu birleştirerek sayıca çokluğun birlikten nasıl çıkabildiğini kavrayamayız; bunların her ikisi de kendilerinde bulunan sonsuzda kaybo*lurlar. Şu halde, bu iki felsefenin de kaynağı olup, kendinde birleştikleri daha yüksek bir felsefe gerektir. Schelling, bu düşünceyi izle*yerek bilimin, bilenle bilinenin kaynaktaki bir*liği üzerine dayanması gerektiğini düşünmüş, sonra da öznel ve nesnel'in mutlak özdeşliği sistemine, mutlak'ın doğadan ya da Tanrı'dan ibaret olan farklıların farksızlığı (indifference du different) sistemine ulaşmıştır. Bu, ruhumu*za, içinde öznel'le nesnel'in örtük olarak ve farksız bir surette yarıştığı (zihinsel dalınç) mutlak bir bilgi edimini getirir.



Schelling, düşüncelerin verdiği mutlak bilgi ile ikinci bilginin birbirine karşıt olduğu sonu*cunu çıkarır. İkinci bilgiden amacı, algıcın (entendement) soyutlamalarıyle düşünmeye yönel*tilmiş olan bilgidir ki, bunun konusu, koşullu, (şartlı) bireysel ve bölünmüş olmaktır ki, bu, algıcın kendine özgü olan türlü soyut bağlılık*ları ya da kavramları oluşturur. Mutlak bilgi*nin ise konusu, düşüncelerde dolaysız olarak, kendinden bağımsız ve koşulsuzmuş gibi ya*kalanan mutlak'tır. Bunun içindir ki, niteliği*nin kanununa oranla organik bir bütün olarak gelişen bilim ve birlik içinde öznel'le nesnel bölünmez ve özdeştir; nihayet en yüce nokta*sına ulaşmış ve Tanrısal şeylerin yüksekliğine yerleştirilmiş olan böyle bir bilim, çabalarımı*za son bir sınır çizmeye ve felsefe adını al*maya lâyık olan tek konudur. Schelling'e gö*re, mutlak sonlu ya da sonsuz olmadığı gibi, var olmak ve bilmek veya özne ve nesne ol*mak da değildir. Bunun içindir ki, özne ve nesne, bilme ve var olma, ruh ve doğa, ülkü (ideal) ve gerçek karşıtlıkları, türlülükleri ve ayrılıkları kalkar; bunlar birbirine karışır; bu itibarla mutlak, birbirinden ayrılmaz bir su*rette var olmak ve mutlak bilmek ya da her ikisinin ortak özüdür. Ülküselle gerçeğin mut*lak özdeşliği, farklının mutlak farksızlığı, bir*lik ve çokluktur; bir'dir, birlik'tir ve aynı za*manda evren, bütünlük ve bütündür (tout). Mutlak özdeşlik vardır ve onun dışında gerçek olarak hiç bir şey yoktur. Bu itibarla kendin*den var olan hiç bir sonlu şey yoktur; var olan her şey mutlak özdeşliktir ve ona özgü

olan gelişmedir. Bu gelişme, tiple damga, tersle yüz, kutupla antipot (kutuplanma kanunu) gi*bi özdeş olan mutlak'ın ürünü olup, bu mutlak'tan bazen daha ülküsel ve bazen daha ger*çek olarak çıkan ve yeniden bütünlük kanunu sayesinde birleşmiş olarak (farklılaşmamış) gi*ren terimlerin karşıoluşları (opposition) saye*sinde vukua gelir.



Schelling, mutlak'ın bu ha*reketsiz tekdüzenliliğinden (üniformite) çıkan boşalmaları (degagements), bazen mutlak'ın ya da ayrım kipinin (mode) bölünmesi, bazen mutlak'ın kendiliğinden meydana gelmesi, ba*zen de Tanrı'dan düşen inme düşünceler gibi türlü tarzlarda nitelendirir. Bu gösterirler, bi*ze mutlak surette bilme olanağını sağlar; bu*nun hikmeti de ülküselle gerçeğin mutlak olan özdeşliğidir. Mutlak'ın esaslı şekli, mutlak bil*gidir; bilgi içinde, birlik, ikilik haline geçer ve (A-A) formülü ile gösterilebilir. Bu doktri*nin başlıca önermeleri şunlardır:



1. Bir tek özdeş varlıktan başkası yoktur: Gerçekliklerine oranla eşya arasındaki her ayrım (fark), nitel değil, saf olarak niceldir; nesnel ya da öznel görüş noktasının, ülküsel ve gerçek olan görüşün üstünlüğünde bulunan sonlu, doğası sayesinde tamamıyla bağıntılı (relatif) bir düşünmenin ürünüdür; ve gerçekliği bir görünüşten ibarettir.



2. Mutlak varlık, eşyanın ebedî üremesi için*de kendini gösterir. Bu şeyler, bu tek varlığın şekillerini oluştururlar. Şu halde her şey, mut*lak varlığın belirlenmiş bir şekli altında görülmesidir; ve Tanrısal varlığa katılmayan hiç bir şey yoktur. Bundan,, doğanın da asla ölü olmadığı, ülkü gibi canlı ve Tanrısal olduğu sonucu çıkar.



3. Mutlak'ın bu gösterisi (manifestation), ba*zen ülküsel ve bazen gerçek olan bir çeşitli üstünlükte rastlanan toptan gelişmenin türlü evrelerindeki karşıolumlar ve bağlılaşmalar (correlations) sayesinde oluşur. Şu halde, karşıolumlar, özdeşliğin ifadesinden başka bir şey değildirler. Bilim, bu gelişmeyi araştırmakta*dır. O, eşyanın düşüncelerini, üçlük içindeki özdeşlik ilkesine göre, mutlak'ın temel düşün*cesinden ve Schelling'in dediği gibi, bu yapı içinde doğanın gidişinden, yani zaman zaman kapladığı şekillerin ardalanmasından (succession) elde ettiği için, evrenin bir imgesidir (hayal). Bu ülküsel yapı (düşünceler bilimi olan) felsefedir: En yüksek felsefesel görüş, çokluk ve türlülük içinde bağıntılı bir şekilden ve bu şekil içinde de mutlak özdeşlikten baş*ka bir şeyi dikkate almayandır. Schelling'in meydana getirmiş olduğu yapının genel çizgi*leri şunlardır:



1. Mutlak, ilk şekli içinde bütün (tout);



2. Doğa (ikinci şekline göre mutlak) kendini gösterir ye bunda iki bağıntılı düzen içinde Gerçek Ülkü meydana gelir. Bunlar şu güçlere sahiptirler: Ağırlık - Madde, Gerçek - Bilim, Işın - Hareket, İyilik - Din, Organizma - Hayat, Güzellik - Sanat...



Evrenin düşünülmüş şekilleri olarak daha yukarda da: İnsan (Mikrokozm) - Devlet, Âlemin Sistemi (Dış Evren) - Tarih gelir. Bu su*retle Schelling, zihinsel dalınca bağlanarak dü*şüncelerde eşyanın özünü ve zorunlu şeklini keşfettiğini zannettiği ve olaysal âlemin tamamıyla öznel bir kavramıyla, kendinden şeyler hakkında bağıntılı ve yalın bir inançtan başka bir şey vermemiş olan Kant'ı düzelttiğini iddia etti. Aynı zamanda da ben'i gerçeklik sayan ve doğanın ruhsuz ve hayatsız bir gerçeklik olmadığını, sadece ben'in faaliyetine aykırı bir sınır ya da inkârı meydana getirdiğini sanan Fichte'yi reddettiğini iddia eder. Bu suretle de bilime, evrenin yalnız bize görünenle değil, kendinden (ensoi) olanla da ilgili olan ülkü*sel bir yapısını vermiş olmakla övünür. Schel*ling, kendi büyük görüşlerini yüksek bir us*talıkla ve zamanın felsefe sınırlamalarına uy*madan geliştirmiş, Eflatun, Bruno ve Spinoza' nm düşüncelerinden başarıyla yararlanmıştır. Schelling, doktrininin doğa felsefesini inceleyen kısmına dair birçok eser yazdığı halde, ül*küsel (ideal) kısmı hakkında, yani özgürlük, şerrin kaynağı, Tanrı'nın doğası ve kimliği (mahiyet)... vb. sorunlar hakkında az eser yaz*dı.



Schelling, ahlâk konusunda şöyle düşünür: Tanrı, ahlâklılığın birinci temelidir. Eğer Tan*rı varsa, doğrudan doğruya bir ahlâk âleminin varlığı sonucuna ulaşılır. Ruh, erdem sayesin*de yalnız kendi dışında bulunan bir kanuna uymaz; kendi niteliğinin iç zorunluluğuna da uyar. Ahlâklılık, aynı zamanda saf mutluluk*tur. Bu yüksek mutluluk (beatitude) asla bir erdem ilineği (accident) değildi. Bu, erdemin kendinden başka bir şey değildir. Ruhun mer*kezle, Tanrı ile birleşme eğilimi, ahlâklılığı oluşturur. Ahlâk, din, bilim ve sanata oranla Tanrısal tipe uygun olarak düzenlenmiş olan kamul (commun) hayat, sosyal düzen, ya da devlettir. Bu, dışsal bir mekanizma içinde zorunluluk ve özgürlüğün doğasıdır. Tarih, bü*tünlüğü içinde, Tanrı'nın aralıksız olarak iler*lek bir surette gelişen bir ağaca çıkmasıdır. Özgürlük hakkındaki eserinde Schelling, Tanrı'yı, Tanrı düşüncesinin tüm saflığı içinde, bi*ri mutlak var olan Tanrı, diğeri, kendini mey*dana çıkaran Tanrı olmak üzere bir ikilik için*de görür. Kendini meydana çıkaran ya da gös*teren demek, kendinde bulunan varoluş ilkesi (Tanrı'da doğa ilkesi) sayesinde mutlak Tanrı'

dan meydana gelmek demektir. Böylece Tanrı, âlemden örtük - belirtik Tanrı (Deus implicitus explicitus) kişiliği haline gelecek surette tamam*lanmış bir varolma koşuluna ulaşmış olur. Doğa tarafından oluşturulan her varlık, iki ilkeyi kapsar: Biri karanlık, diğeri aydınlık olan iki ilke ki, bazı derecelerde bunlar birbirine karı*şırlar. Bu ilke insanda, zihin ve iradeyle karış*mış kişiliktir. Bu ilke, mutlak ve keyifsel bir özgürlük içine yerleştirilmiş gibi sayılırsa, bu suretle de, o ışından, yani tüm doğayı yönet*mesi gereken evrensel iradeden uzaklaşırsa, bi*reysel iradenin evrensel özgürlüğe karşı olan bu isyanından gerçekliği tamamıyle bağıntılı ve karşı olumdan ibaret saydığı şer doğar. Schelling'in yalnız sanatla ilişkisi bakımından incelediği güzel, ona göre, sonluda tasarlan*mış olan sonsuzdur. Düşüncelerin tasarımı olan sanat, Tanrı'nın kendini insel ruhta gösterme*sidir.



Schelling, eserlerinin birinci cildine yazmış olduğu Önsöz'de, sistemini tamamlamadığını, bilimsel olan genel açıklamaların pek geniş ol*mayan yalın parçalardan başka bir yerde bu*lunmadığını kaydeder. (Spekülatif Fizik gaze*tesinin 2. cilt, II. defterinde, s. 164).



Schelling, düşüncelerini ifade etmek için Saint-Martin, Fichte, Schlegel, J. Boehme, Grenzer, Baader... gibi filozofların dilini kullanmış. Romantik Okulun ileri bir filozofu olmuştur. 1803'ten itibaren, "âlemdeki tinsel güçlerin ey*leminden kendisini spiritizme ulaştıran bir ha*yal kurdu ve tüm çabasını, türlü evrelerini doğa ve insanlığın tepelediği (tenkil) büyük Tanrısal dramı hayal etmeye sarf etti" (E. Bre-hier, cilt II, s. 712-713). Onun düşünceleri, mi*toloji, tarih, sanat, estetik ve doğa araştırma*larında önemli bir etki yaptı. Schlegel kardeş*lerden başka, H. Steffens, Jose Goerres, Fr. von Baader, L. Öken, I. P. V. Troxler, Cr. J. Windischmann... vb. onun etkisi altında geniş bir külliyat meydana getirmişlerdir. Schelling' in Alman felsefe tarihine mal olmuş olan diğer çıraklarının adları Tennemann'ın felsefe tari*hinde yazılıdır (cilt II, s. 312-320). Onun me*tafiziği üzerinde Fransız ahlâkçısı Lamennais, uzun tartışmalara girişmiş; V. Cousin de onun etkisinden kurtulamamıştır. Schelling, Kierkegaard'ın da hayranlığını kazanmıştır.



Schelling'in külliyatı: Sdmmtliche Werke (I. kısım, 10 cilt, 1856-1861; II. kısım, 4 cilt, 1854); W erke, Auswahl (3 cilt, Leipzig, 1907); Mektupları ayrıca 3 cilt olarak Münih'de ya*yımlandı (1863); 12 cilt, M. Schröter (1927); 8 cilt (1955). Onun doğa felsefesini, Philo-sophie de la Nature adiyle, Jan Kelevitch Fransızcaya çevirdi (1946).



FİLOZOFLAR ANSİKLOPEDİSİ

Cemil Sena

Remzi Kitapevi

İstanbul -1976
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
26 Eylül 2015       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  f.schelling.jpg
Gösterim: 718
Boyut:  62.1 KB

SCHELLİNG
(Friedrich Wilhelm Joseph VON), alman filozof (Leonberg, VVürttemberg, 1775 - Bad Ragaz, İsviçre, 1854). Bir papazın oğluydu, Tübingen Üniversitesi tanrıbilim okulu’nda öğrenim gördü, Hegel ve Hölderlin okul arkadaşlarıydı. Hölderlin'le birlikte alman idealizmi için sistemli bir program yazması, hiç kuşkusuz bu döneme rastlar. Gene bu dönemde Vom ich als Prinzip der Philosophie'yi (Felsefenin temel ilkesi olarak ben üzerine) ve Philosophische Briefe über Dogmatismus und Kriticismus'u (Dogmacılık ve eleştiricilik üzerine felsefi mektuplar) yazdı. 1796-1798 arasında, Leipzig’de öğretmenlik yaptı ve ideen zu einer Philosophie der Natur (Bir doğa felsefesi için düşünceler) [1797] ve Von der VVeltseele'yı (Evren ruhu üzerine) [1798] adlı yapıtlarını yayımladı. 1799’da Heinz VVİderporst' un epikurosçuluğu üstüne yazdığı bir felsefi manzumede, toplumsal ortamın dini havasına karşı mesafeli bir tavır aldı. Goethe’nin dikkatini çeken Schelling, Jena Üniversitesi'ne atandı. 1800'de System des transcendentalen idealismus (Trans- sendental idealizm sistemi) adlı yapıtını, 1804'te de akademik incelemelerde kullanılacak yöntem üstüne derslerini yayımladı. Bu son yapıtında bilginin bütününe sistematik bir biçim ve somut bir politik -pedagojik temel kazandırmak gerektiğini öne sürdü. Bu arada VVürzburg'a giderek orada dersler verdi. 1806'da, Maximilian I tarafından Münih Bilimler akademisine davet edildi. 1809'da, Philosophische Untersuchungen über das Wesen der menschlichen Freiheiti (İnsan özgürlüğünün özü üzerine felsefi araştırmalar) yayımladı (bu yapıt daha sonra Heidegger tarafından yorumlanmıştır). 1841’ de Berlin Üniversitesi'ne davet edildi ve orada Hegeiin felsefesini çürütmeye çalıştı. 1813'te Die Weitaiter (Dünyanın çağları) yayımladı, 1845'te ders vermeyi bıraktı.
Schelling’in düşüncesinin hareket noktası, Fichte felsefesinin bir yorumudur Schelling, özneyi bir mutlak olarak ele alan eleştiriciliği de nesneyi bir mutlak haline getiren dogmatizmi de reddeder; ona göre, transsendantal felsefeyi, Spinoza' dan yararlanarak gözden geçirmek; tözün yerine mutlak ego'yu koymak gerekir. O zaman özgürlük, düşünsel bir sezginin nesnesi olarak ortaya konabilir. Gerçekten de, ben bir kavram değil, öncesiz ve sonrasız bir varlık olarak yaşayabilmek için kendisini zamandan kopararak dolaysızca ortaya koyan bir edimdir. Eleştirel devrim, böylece daha yüksek bir dogmatizme ulaşmayı olanaklı kılar, çünkü eleştiricilik ile dogmatizm arasındaki savaşım, sonluluk ile mutlak arasında bir çatışmadır ve her zaman da öyle olmuştur. Schelling’e göre mutlak, yeniden saygınlığına kavuşmalıdır. Bu “özdeşlik felsefesi”nin de gerçekte yaptığı, ben ile dünya arasındaki çatışkıyı kuramsallaştırmaktır. Schelling, özdeşlik felsefesini tamamlayan bir doğa felsefesi kurmayı denedi. Bu durumda, yapılacak şey, ortak bilinci aşarak varlığa ulaşabilmek için, mutlağı duyulur dünyadan ayıran mesafenin belirlenmesidir. Böylece doğa, ruhtan önce gelen bir varlık olarak ortaya çıkar ve bir bakıma ona kaynaklık eden ilke olur Schelling her türlü mekanikçi ya da descartesçı doğa anlayışını reddettiği gibi, dirimselcilik (vitalizm) anlayışını da reddeder. Kant'ın mirası ile Schelling’in yaşadığı dönemin bilimsel düşüncelerinin (Galvani, Lavoisier, Volta) bir sentezi olan bu doğa felsefesi, alman romantizmi üzerinde büyük bir etki yaptı. Schelling'in ana teması kutupluluk fikridir; çünkü doğa, karşıt kuvvetler ilkesine göre kurulmuştur (çekme/itme, pozitif elektrik/negatif elektrik). Doğa felsefesi, böylece doğadan ruha giden yolu izlemeye çalışır. Bu durumda, "özdeşlik felsefesi”, doğanın gerçek dünyası ile sanatın ideal dünyasını, Kant'ın Yargı' gücünün e/eşfms/'ndeki (Kritik der Urteils-kraft) bakış açısına göre, uzlaştırmaya çalışmak gibi yeni bir yöne girer Böylece evren, muazzam bir sanat yapıtı, sanat da yaşamın ifadesi olarak ortaya çıkar. Schelling'e göre estetik fikir, doğanın gelişiminin, bu gelişime paralel bir ifadesi gibidir. Evren, maddeden hareketle ruha ulaşan güçlerin sürekli değişimi yoluyla gelişir. Her güç derecesi, başlangıçtaki mutlağın koyu karanlığının giderek bilgiyle biraz daha aydınlanmasıdır, imdi, fikirler, düşünsel sezginin estetik kip içinde kavrayabildiği kendinde şeylerdir. Fikirleri kavrama yetisi olarak sanat, böylece felsefenin doğa güçlerini yansıtan bu spekülatif aynanın en güçlü silahı haline gelir. Bu durumda, doğa felsefesi, ruh felsefesine dönüşür. Schelling, daha sonra, "özdeşlik felsefesi"nin tümtanrıcılığını bir yana bırakarak, bir aşkın Tanrı fikrini geliştirmeye başladı. Artık mutlağa ben demiyor, Tanrı diyordu. Schelling, gerek Philosophische Untersuchungen’de (1809), gerekse tamamlanmamış yapıtı Die Weltalter' de mutlağın doğuşunu açıklamaya çalıştı. Özgürlüğü, mutlaktan sonluluğa geçişin ilkesi yaptı. Böylece felsefesine tarihselliği soktu. “Tarih, Tanrı'nın zihninden doğmuş epik bir şiirdir ve iki ana bölümü vardır: insanlığın kendi merkezinden yola çıkarak, ondan en uzak noktaya kadar ilerleyişini temsil eden bölüm ve o noktadan tekrar merkeze dönüşünü temsil eden bölüm.” Evren bir bakıma mutlağın öncesiz ve sonrasız düşüşü ve bu düşüşün kendini özgürlük olarak keşfedişidir: temel, aslında bir uçurumdur. Bununla birlikte, sonluluk sorunu, bir kötülük metafiziği biçiminde varlığını sürdürür, çünkü özgürlük ancak iyilik ile kötülüğün gücü olarak düşünülebilir. Kötülük, Tanrı'da bulunan bir şeydir, ama Tanrı değildir. Kötülüğü olanaklı kılan, yaşamın kökü olarak ele alınan istektir. Kötülük, insanda, insan Tanrıdan bağımsız olduğu ölçüde vardır. Yani kötülük, bireysel irade ile evrensel irade arasındaki çatışmanın sonucudur ve yaratma sürecinin zorunlu bir aracısıdır. Bu tür bir sorunsal, insanın varoluşunu, yaşama bağlı olan ve sürekli bir aşılmayı gerektiren bir boğuntu olarak ele almayı olanaklı kılar. Fakat, bu durum da aşılması gereken bir evredir ve bu evrenin aşılması, son felsefede (Schelling'in felsefesi) gerçekleşir. Tanrıdoğum (teogoni) ve insanın dinsel tarihi, bu felsefenin baş öğeleridir. Dünya ile mutlağın gerçek birliği, Hegel'de olduğu gibi, devletin siyasal düzeni içinde değil, dinin manevi düzeni içinde gerçekleşir. Her din, bilinçleri Tanrı'ya yönelten bu tarihin bir uğrağıdır. Bu vesileyle Schelling, bir de mitoloji kuramı geliştirdi. Daha sonra Cassirer’in yeniden ele alacağı bu kurama göre, mitoloji aynı zamanda hem Tanrı'nın öncesiz ve sonrasız oluşum hareketi, hem de tarihsel bilincin ifadesidir.

Kaynak: Büyük Larousse

Benzer Konular

15 Ekim 2015 / Daisy-BT Bilim ww
6 Haziran 2016 / kompetankedi Siyaset ww
27 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat ww
26 Nisan 2009 / HipHopRocK Asker ww
9 Haziran 2015 / nötrino Edebiyat ww