Arama

Jürgen Habermas

Güncelleme: 11 Aralık 2015 Gösterim: 4.947 Cevap: 2
TiglonBoYs - avatarı
TiglonBoYs
Ziyaretçi
2 Ağustos 2008       Mesaj #1
TiglonBoYs - avatarı
Ziyaretçi
Jürgen Habermas

Sponsorlu Bağlantılar
Geliştirdiği "İletişimsel Eylem Kuramı" ile toplum kuramı alanında oldukça yankı uyandırmış, özellikle iletişim felsefesi alanındaki düşünceleriyle üstfelsefe tartışmalarına önemli bir açılım kazandırmış Frankfurt Okulu'nun en önemli son kuşak felsefecisi, Alman toplum kuramcısı ve eleştirmeni. Adı çok büyük ölçüde modern kamu alanı düşüncesi doğrultusunda temellendirdiği "kamusallık" ile "özgür kamusal ussallık" anlayışlarıyla öne çıkmasına karşın, Habermas iletişim kuramı, biçimsel olmayan uslamlama, etik, toplum bilimlerinin temelleri ve yöntembilgisi gibi alabildiğine değişik alanlara son derece önemli katkılarda bulunmuştur. Habermas, 1968 yılında yayımladığı “Bilgi ile İnsan İlgileri/Çıkarları” (Erkenntnis und Interesse) adlı kitabıyla Frankfurt Okulu'nun eleştirel kuramının önde gelen adlarından biri olarak düşün çevrelerinin dikkatlerini bir anda üstüne çekmiştir.

1981 tarihini taşıyan iki ciltlik “İletişimsel Eylem Kuramı” (Theorie des komunikativen Handelns) adlı çalışması toplum kuramına yapılmış çok önemli bir katkı olarak görülmektedir. Söz konusu yapıtında Habermas, temelde tek yönlü ussallaştırma sürecinin sonucu olarak modem toplumun karşılaştığı çeşitli siyasal, ekonomik ve kültürel bunalımların kökenlerini ortaya koymakta, bu bunalımlar sürecinin aşılması bağlamında temelde "uzlaşım" yoluyla normlar ile değerler üstüne kurulmuş ortak karar alma biçimlerini savunan bir çözüm önerisi getirmektedir.

1962 yılında yayımladığı ilk çalışması Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü: “Burjuva Toplumunun Bir Kategorisi Üzerine Araştırmalar”da (Strukturwandel der Öffentlichkeit: Untersuchungen zu einer Kategorie der bürgerlichen Gesellschaft) Habermas, devlet ile toplum arasında hiç değilse belli bir süreliğine arabulucu olacağı düşüncesiyle önerilmiş burjuva kamusal alanının izlerini sürmektedir. Özünde liberal kapitalizmin ekonomik ve toplumsal koşullarında köklenen burjuva kamusal alanı, özel kulüpler, kareler, eğitimli topluluklar, yazınsal örgütlenmeler, yayınevleri, dergiler ve gazeteler gibi devletin saltıkçı iktidarına karşı XIX. yüzyılda ortaya çıkan sosyokültürel kurumlara göndermede bulunmaktadır. Bir bütün olarak alındıklarında tüm bu kurumlar, çeşitli temel hak ve özgürlüklerin yasalaşmasıyla belli ölçülerde güvence altına alınmış "özel kişilerin kamusal düşünme alanı"nı oluşturmuştur.

Kuramsal bakımdan (bir ölçüde pratik bakımdan da) söz konusu kamusal alan, hem piyasanın özel alanından hem aileden hem de devletin siyasal jktidarından farklıdır. Bu açıdan bakıldığında, özel kişiler kendi ortak çıkarlarını ortaklaşa bir biçimde düşünme noktasına geldikleri her anda bir alan oluşturmaktaydılar. Bu kamusal alanın temel işlevi, yönetsel devlet eliyle uygulamaya konan siyasal iktidarı bir yandan sınırlamakken, bir yandan da onu meşru kılmaktır. Buna karşı Habermas'ın savı, bu kamusal alan tasarımının oldukça sınırlı bir yaşam oluşturduğu yönündedir. Kuram düzeyinde "düşünen kamu" tasarımı gerek tutucularca gerekse ilericilerce kuşkuyla karşılanmış olsa da liberal kuramda kamusal alanın savunulması kısıtlı bir dizi doğal siyasal hakkın ya da yurttaşlık haklarının biçimsel teminatından ileri gitmemekteydi. Tarihsel bir görüngü olarak burjuva kamusal alanı da eş derecede talihsiz bir yazgının kurbanı olmuştur.

Habermas, XIX. yüzyılın ikinci yansında "sivil toplumun yeniden feodalleşmesi" diye adlandırdığı saptama doğrultusunda "sivil toplumun ticarileşmesini, siyasal ya da siyasal olmayan otoritenin bürokratikleşmesini, en önemlisi de kitle iletişim araçlarını yönlendirip güdümleyen propaganda güçlerini büyüteç altına almaktadır. "Yeniden siyasallaşmış alan", burjuva kamusal alanının, tüketime yönlendirilmiş bir toplumun, yarışmaya dayalı bir siyasetin zorunlu toplumsal koşulu olan devlet ile toplum arasındaki ayrımı kemirmektedir.

Habermas, burjuva idealinde açığa vurulan normatif iddiaları asla ortadan kaldırmamış olmasına karşın, Kamusal Alanın Yapısal Dönüşmü geç dönem kapitalist toplumun başkalaşmış koşullan altında yenilenmiş bir kamusal alan olanağına oldukça temkinli yaklaşmaktadır. Aradan ancak otuz yıl geçtikten sonra Habermas “Olgular ile Normlar Arasında” (Faktizitat und Geltung, 1992) adlı kitabındaki oldukça iyimser bir notta karmaşık, çoğulcu toplumlarda demokrasi umuduna geri dönmektedir.

1960'lı ve 70'li yıllarda Habermas, birbiriyle yakından bağlantılı bir dizi konunun izini sürmüş; "siyasetin bilimselleştirilmesi"ni, çağdaş toplumlarda giderek arttığını gözlemlediği "teknokrat bilinç"i kesin bir dille eleştirmiştir. Habermas'a göre teknokrasinin her yeri sarması kaçınılamayacak bir durum olmamasına karşın, kuram ile pratik arasındaki, pratik bilgelik (phronesis) ile teknik beceriler (tekhne) arasındaki klasik ayrımın korunamamış olması böyle bir sonucu doğurmuştur.

Birçoğu “Kuram ile Praksis: Toplum Felsefesi Araştırmaları” (Theorie und Praxis: Sozialphilosophische Studien, 1963) adlı kitapta toplanmış bir dizi etkili yazısında Habermas, söz konusu ayrımın Hobbes'tan Hegel'e oradan da Marx'a dek modern siyaset kuramında hangi yollarla ortadan kalkmış olduğunun izini sürmektedir. Bu noktada Marx'a karşı Habermas, yabancılaşmış emeğin sonunun tek başına toplumsal aydınlanış getirmeyeceğini ileri sürerek, Marx'ın kendi "pratik" kavramının, onunla ilgili ve bir o denli önemli olan emek ile ortak dünya yorumlarına dayalı toplumsal etkileşim tarzları arasındaki ayrımı gölgelediğini dile getirmektedir.

Marxçı kuram Habermas'ın bakış açısına göre insan eylemlerini salt üretim paradigması içinde kalarak kavramsallaştırmadaki ısrarı nedeniyle insan eylemlerinin özünü oluşturan iletişim boyutunu görememiş; buna bağlı olarak da yanlış çıkarım mantıklarına dayalı yanlış sonuçlara varmıştır.

Yine bu aynı dönem boyunca Habermas, Alman toplumbiliminde "olguculuk tartışması" diye bilinen tartışma bağlamına oldukça dizgeli ve kapsamlı bir olguculuk eleştirisiyle katkıda bulunmuştur. Söz konusu eleştiri, eleştirel bir girişim olarak bilgi kuramını kaynağına alarak, Kant ile başlayıp XX. yüzyılın başında da görece eleştirel olmayan "bilim kuramı" haline gelişine değin "bilgi kuramının çözülmesi" sürecini incelemektedir.

Habermas'a göre olguculuk (ya da bilimcilik) hiçbir eleştirel çözümlemeye ya da temellendirmeye gerek duymaksızın yalnızca bilimlerin gerçek bilgi verebileceği sayıltısı üzerine kurulmuştur. Habermas, özellikle o dönemde çok gözde olan bu görüşe karşı çıkmış, bütün bilgi biçimlerinin de temel insan çıkarlarından ya da ilgilerinden doğduğunu ileri sürerek bilimin eleştirisine yönelik sağlam bir temel oluşturmaya çalışmıştır. Bu bağlamda Habermas, farklı bilgi türlerinin birbirlerinden ayırt edilmelerine olanak tanıyacak "yarı-aşkın" ya da insanbilimsel bakımdan kökleri derinlere uzanan" üç bilişsel ilgi/çıkar tanımlamaktadır: teknik ilgiye / çıkara karşılık gelen doğa bilimleri; pratik ilgiye/ çıkara karşılık gelen tarihsel-yorumbilgisel bilimler, aydınlanışa karşılık gelen eleştirel bilimler (örneğin, kendi bilimsel temellerini yanlış anlamaktan kurtulmak koşuluyla Marxçılık ile ruh çözümleme).

Böylelikle Habermas, toplum kuramı aracılığıyla bilgi kuramının devamlılığını sağlamış olduğu gibi, etkili bir olguculuk eleştirisi doğrultusunda eleştirel bir toplum kuramı için de "prolegomena", bir başlangıç noktası ya da ilk adım sunmuş olmaktadır. Ancak bu çabanın insanbilimsel desteklerini tam olarak içine sindiremeyen Habermas, çalışmalarında öteden beri etkili olan dil konusuna dönerek, "dilsel dönemeç"ten geçmiş bir bağlamda düşüncelerini yeniden yapılandırmıştır.

Habermas'ın başyapıtı sayılan “İletişimsel Eylem Kuramı” (1981) çağdaş düşünme evrenine gerek amaçları gerekse yapısı bakımından toplum kuramının yönünü değiştirecek denli önemli katkılarda bulunmuştur. Habermas kitabına tıpkı Weber ile Parsons gibi bir eylem tipolojisi geliştirmeyi amaçlayan üstkuramsal düşüncelerle başlamaktadır. Bu doğrultuda "uzlaşım yönelimli" (iletişim yönelimli) eylemler ile "başarı yönelimli" (ussal amaç yönelimli) eylemler arasında çok temel bir ayrım yapmış; buna bağlı olarak da "stratejik eylemler" ile "araçsal eylemler" arasında ayrıca bir ayrıma gitmiştir. Araçsal eylemler her zaman için fiziksel dünyada gerçekleştirilen amaç yönelimli müdahalelerdir. Genellikle etkililikleri açısından değerlendirilirken, teknik kurallara bağlı olarak da betimlenirler. Buna karşı stratejik eylemler belli sonuçlar elde etmek için insanları etkilemeyi amaçlayan eylemlerdir. Aynı araçsal eylemler gibi stratejik eylemler de etkililikleriyle değerlendirilip, oyun kuramının sunduğu araçlar yanında ussal seçim kuramlarınca betimlenirler.

Bu anlamda pek çok araçsal eylem aslında stratejik eylemdir de, buna karşı stratejik eylemlerden ancak kimileri araçsaldır. Öte yanda iletişimsel eylem, bütünüyle bağımsız ve ayrı bir toplumsal eylem türüdür. İletişimsel eylemin en son amacı başkalarını etkilemek olarak dile getirilemeyeceği gibi bu eylem türü sırf etkilemek yoluyla da gerçekleştirilemez. O nedenle daha çok dünyadaki herhangi bir şey üzerine uzlaşıma varma, bu konuda karşılıklı anlamaya ulaşma çabası olarak anlaşılması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında bütün eylem türleri eninde sonunda amaç yönelimli olmasına karşın, iletişimsel eylemde ulaşılmak istenen tek amaç, karşıdaki kişi ya da kişilerin yaşam dünyalarına değgin onlarla işbirliği yaparak beraber yürütülen yorumlama süreci yoluyla ortak bir anlayışa varmaktır. Böyle bir süreçte, yani iletişimsel olarak eylemde bulunurken, Habermas'a göre kişiler az ya da çok ortaya koydukları savların geçerli olduğunu kabul ederler; ayrıca her iki taraf da karşılıklı olarak kendi savlarının geçerliliğini tanıtlayacak nedenler göstermeye, gösterdikleri bu nedenler doğrultusunda savlarının geçerliliğinin sorgulanmasına izin vermeye hazırlıklı olmalıdırlar.

Habermas daha teknik bir düzeyde, modern ussallık yapıları bağlamında, iletişimsel olarak karşılıklı anlamaya varma uğraşı içinde olan bireylerin kendi yorumlarını gerçekte üç temel "konuşma edimi"ne karşılık gelen üç ayrı geçerli sav türüyle dillendirdiklerini savunmaktadır: 1) sabit, değişmez konuşma edimlerinde ileri sürülen doğruluk savlan; 2) düzenli konuşma edimlerinde ileri sürülen normatif doğruluk savları; 3) dile getirmeci konuşma edimlerinde ileri sürülen doğruluk savları. Bu üstkuramsal ve yöntembilgisel düşünceler dışında İletişimsel Eylem Kuramı, bir ussallaştırma ve toplumsal ayrımlaşma sürecinin sonucunda ortaya çıkan modern toplum üzerine oldukça kapsamlı bir yorum sunmaktadır.

Habermas'ın geliştirdiği özgün "söylem etiği" (iletişim etiği) onun iletişim kuramının ayrılmaz bir bileşenidir. Söylem etiğinin temelde yararcılık ile Kantçı etik kuramlarına karşı bir seçenek olarak geliştirilmiş; uzlaşım sonrası bir etik anlayışa karşılık gelen bir yaklaşım olduğunu söyleyen Habermas, bu yaklaşımın ana düşüncesinin birbiriyle çarpışan farklı savların geçerliliklerinin sınanabilmesine olanak tanıyacak bir uslamlama ilkesi geliştirmek olduğunu belirtmektedir. Habermas'a göre böyle bir ilke, ancak iletişim ile uslamlamanın genel pragmatik varsayımlarına bakılarak temellendirilebilecek bir ilkedir. İlkeyi temellendirirken Habermas'ın izlediği yol en genel anlamda şu biçimde özetlenebilir: Belli ifadeleri dile getirirken konuşmacılar en azından üstü örtük bir biçimde farklı türden geçerlilik savlarına başvurmaktadırlar. Bunlar sırasıyla "doğruluk savı", "normatif doğruluk", "içtenlik ya da dürüstlük" diye sıralanmaktadır. Bu geçerlilik savları aynı zamanda dışsal kısıtlamalardan kurtulmuş "ideal konuşma ortamı"nın da yeter koşullarını oluşturmaktadır.

Habermas, 1992 yılında yayımladığı “Olgular ile Normlar Arasında” başlıklı görece yakın tarihli kitabında önceki çalışmalarında ilgilendiği siyasal sorunlara yeniden dönerek iletişimsel eylem kuramının siyasal içerimleri doğrultusunda bu sorulan başka bir gözle yeniden irdeleme gereği duymuştur. Kitabın temel savı, demokrasi (halk egemenliği) ile anayasacılık (bireysel hakların teminatı) arasındaki temel karşıtlığın, her ikisi de kavramsal olarak birbirlerine bağlı olduklarından, gerçekte olduğundan daha büyük gösterilmiş olduğunun tanıtlanmasıdır. Buna göre halk egemenliği ile temel haklar özünde aynı kaynaktan doğmaktadırlar; çünkü her ikisi de iletişimsel us kavramında örtük olarak bulunan bir idealden türemişlerdir.

Habermas, hemen bütün düşünsel yaşamı boyunca kültürel ve siyasal tartışmaları yakından izlemiş; etkin bir biçimde bu tartışmalarda yer alarak çeşitli düşünürlerle sıcak polemiklere girmekten kaçınmamıştır. Bu tartışmaların en önemlilerinden biri olan postmodernizm tartışması, Habermas'ın 1985 yılında yayımladığı Modernliğin Felsefi Söylemi: On İki Ders’in de (Der philosophische Diskurs der Moderne: Zwölf Vorlesungen) ana konusunu oluşturmaktadır. Habermas'ın kitaptaki temel savına göre, Nietzsche'den Foucault'ya, Lyotard'dan Demrrida'ya postmodern düşünceyi bina edenlerin çok büyük bir bölümü ironik biçimde hep o yerin dibine soktukları modern bilinç felsefesinden kurtulamamışlardır. Söz konusu gelenekte bilen ve eyleyen özne ya dünyada yer alan öteki nesneler arasında bir nesne olarak değerlendirilmiş ya da bilinç etkinlikleri yoluyla kavranamayacak aşkın bir özne olarak görülmüştür.

Habermas bu durumdan kurtulmanın olanaklı tek yolunun öznelliğin bilinç felsefesinden kurtularak her zaman için "öznelerarasındalık" doğrultusunda yol alan iletişimsel eylem paradigması olduğunu ili sürmektedir. Buna bağlı olarak da çoğu postmodern düşünürün ileri sürdüğünün tam tersine, modernliğin henüz bütün olanaklarının tam anlamıyla araştırılmadığı düşüncesi temelinde, "bitmemiş bir tasarı" olarak gördüğü modernliğin tüketildiği sanılan ama gerçekte el değmemiş biçimde araştırılmayı bekleyen olanaklarının yeniden tartışılması gerektiğini savunmaktadır.

Son düzenleyen Safi; 11 Aralık 2015 01:04
Biyografi Konusu: Jürgen Habermas nereli hayatı kimdir.
romantik_46 - avatarı
romantik_46
Ziyaretçi
26 Ağustos 2008       Mesaj #2
romantik_46 - avatarı
Ziyaretçi
2005 habermas4

Sponsorlu Bağlantılar
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
18 Mart 2010       Mesaj #3
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Jürgen Habermas
Vikipedi, özgür ansiklopedi
180px JuergenHabermas
Jürgen Habermas
Jürgen Habermas (d. 18 Haziran 1929, Düsseldorf) Alman felsefeci, sosyolog ve siyaset bilimci. Eleştirel kuram ve Amerikan pragmatizmi geleneğine mensuptur. En çok kuramında temellendirdiği kamusal alan (public sphere) kavramı ve iletişimsel eylemin pragmatizmi ile tanınır. Çalışmaları bazen Yeni-Marksist olarak adlandırılır; sosyal kuramın temelleri ve epistomoloji; gelişmiş kapitalst endüstri toplumu ve demokrasi analizi; eleştirel sosyal evrimci içerikte yasaların hükmü; ve çağdaş –özellikle Alman—siyaseti üzerine odaklanır. Modern liberal kurumlar içinde gömülü akılcı-eleştirel iletişim ve insanların iletişim, tartma ve akılcı çıkarlar peşine düşme yeteneklerinde aklın olabilirliğine, özgürleştirilmesine yönelik kuramsal bir sistem geliştirmiştir.
Kasım 2005 ve Haziran 2008 tarihlerinde ABD'den Foreign Policy ve İngiltere'den Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu Dünyanın ilk 100 entellektüeli listelerinde, 2005 yılında 7., 2008 yılında 22. sırada yer almıştır.

Hayatı ve Düşüncesi

1961 yılında Marburg'da doçent oldu. 1961-1964 yılları arasında Heidelberg'de felsefe dersleri verdi. 1964 yılında Frankfurt Üniversitesi'nde felsefe ve sosyoloji profesörü oldu. 1971-1981 yıllarında Starnberg'deki, bilim-teknik dünyasının yaşam koşullarını araştıran Max Planck Enstitüsü'nün müdürlüğünü yaptı. 1981'de Berkeley Üniversitesi'nde konuk profesör olarak bulundu. 1982 yılında Frankfurt Üniversitesi'ne profesör olarak geri döndü. 1994 yılında buradan emekli oldu ve Northwestern University'de konuk profesör olarak seminerler verdi.


Kuramı

Habermas geniş çerçeveli bir sosyal kuram ve felsefeye son derece zengin düşüncelerle uğraşmıştır:

  • Immanuel Kant, Friedrich Schelling, Georg Hegel, Wilhelm Dilthey, Edmund Husserl, ve Hans-Georg Gadamer’in Alman felsefi düşüncesi.
  • Marksist gelenek – hem Karl Marx’ın düşüncesi hem de Frankfurt Okulunun eleştirel yeni-Marksist kuramı, Max Horkheimer, Theodor Adorno, ve Herbert Marcuse gibi.
  • Max Weber, Émile Durkheim, ve George Herbert Mead’in sosyolojik kuramları.
  • Ludwig Wittgenstein, J.L. Austin, ve John Searle’in dilbilimsel felsefe ve konuşma etkinliği (speech act) kuramları.
  • Charles Sanders, Peirce ve John Dewey’in Amerikan pragmatiklik geleneği, ve Talcott Parsons ve Niklas Luhmann’ın sosyolojik sistemler kuramı..
  • yeni-Kantçı düşünce.
Alıntı

Yeni-Kantcılık
Yeni-Kantcılık
19. yüzyılın ortalarında başlayıp günümüze kadar devam etmiş olan bir felsefe akımıdır. Eduard von Hartmann ile Helmholtz'un Kant'a yönelik yürüttükleri çalışmalar, Otto Liebmann'ın "Kant'a dönelim" (zurück zu Kant!) çağrısı, Friedrich Albert Lange'nin Kant'ın bilgi teorisini değerlendiren çalışması, Yeni-Kantçılığın doğuşunda etkili ve belirleyici olmuştur.
Bu eğilim felsefe tarihinin en uzun süreli eğilimlerinden biri olarak kabul edilir, çünkü günümüze kadar gelen ve hala devam eden bir felsefi tutumu ifade eder. Buna yanı sıra özellile 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında etkili olduğu söylenebilir. Pozitivist eğilime karşın bir tepki olarak doğup geliştiği de belirtilebilir.
Doğa bilimlerinin idealleştirilmesi, Sosyal Darvinizm'in yaygınlaşması ve pozitivist bilimin giderek güçlenmesine karşı, felsefe içinde gelişen tepki kendisini yeni-kantcılık olarak ortaya koyar. Yeni-Kantcılar ayrıca Hegelci idealizme olduğu gibi Marksist materyalizme de tepkilidirler. Kantçı düalizm bu yeni-kantcılık eğiliminin temel ilkesidir.Bu düalizm fenomen-numen ayrımı üzerien kuruludur ve yeni-kantcı okulların hepsi bu ayrımı sürdürürler.
Yeni-Kantcı felsefe, kürsü felsefesi ya da akedemik felsefe olarak da adlandırılır, bunun başlıca sebebi bu akımın genellikle üniversite profesörü olan filozoflar tarafından geliştirilmiş olmasıdır. Yeni-Kantcılık doğa bilimleri eleştirisine paralel olarak bir kültür-bilimleri epistemolojisi geliştirir.

Yeni-Kantcı okulların belli başlıları şöyledir;

  1. Fizyolojik Okul (Helmholtz, Lange)
  2. Heidelberg Okulu (Windelband, Rickert)
  3. Magburg Okulu (Cohen, Natorp, Cassier)
  4. Sosyolik Yeni Kantcılık (Georg Simmel)
  5. Göttingen Okulu (Nelson)

Jürgen Habermas, kendi en büyük başarısı olarak iletişimsel eylem ya da iletişimsel rasyonalizm kuramı ve kavramını görür. Bu akılcı gelenekten akılcılığı kişilerarası dilbilimsel iletişim yapıları içine yerleştirmesiyle ayrılır, kozmozun ya da bilme öznelinin yapılarına yerleştirmez. Bu sosyal kuram, kapsayıcı bir evrensel ahlaki çerçeve oluştururken, insan özgürleşmesi amaçlarına ilerler. Bu çerçeve evrensel pragmatiklik denilen –ki tüm konuşma eylemlerinin içsel bir telos’u (Yunanca amaç ya da hedef) vardır—karşılıklı anlayış hedefi, ve insanoğlu böyle bir anlayış getirebilecek iletişimsel yeterliliğe sahiptir tartışmasına yaslanır. Habernas bu çerçeveyi, Ludwig Wittgenstein, J. L. Austin, ve John Searle’nin konuşma-eylemi (speech-act) felsefesi, George Herbert Mead’in zihin ve kendi’nin interaktif oluşumu sosyolojik kuramı, Jean Piaget ve Lawrence Kohlberg’in ahlaki gelişim ve Heidelberg’in çalışma arkadaşı Karl-Otto Apel’ın ahlak tartımı (discourse ethics) kuramları üzerinden inşa etmiştir.
Habermas, Kant’ın, aydınlanma ve demokratik sosyalizmin geleneklerini ilerletir; vurguladığı dünyayı dönüştürme gizilgücüyle ve daha insanca, adil ve eşitlikçi topluma insanın akli gizilgücünün gerçekleştirilmesiyle, kısmen de ahlaki tartım (discourse ethics) yoluyla ulaşılmasıdır. Habernas aydınlanmamın bitmemiş bir süreç olduğunu teslim ederken, düzeltilmesi ve tamamlanması gerektiğini tartışır, atılmasını değil.
Sosyoloji için, Habermas’ın en büyük katkısı toplumun evrimi ve modernizasyonu hakkındaki kapsamlı kuramıdır, bir yandan iletişimsel akılcılık ve rasyonalizasyon arasındaki ayrıma ve diğer yandan stratejik/araçsal akılcılığa ve rasyonalizme odaklanır. Bu, Talcott Parsons’un bir oğrencisi Niklas Luhmann’ın ayrım-bazlı sosyal sistemler kuramının, iletişimsel duruş açılı bir eleştirisini içerir.
Modernite ve sivil toplumu savunusu pekçok başkaları için bir esin kaynağı olmuştur, ve postyapısalcılık çeşitlemelerine karşı en önemli felsefi alternatif olarak adlandırılır. Ayrıca geç kapitalizm ile ilgili de etkili bir analiz de sunmuştur.
Habermasda toplumun akılcılaşması, insanlaşması ve demokratikleşmesi görüşü, salt insan türüne özgü iletişimsel yetkinliğinin doğasındaki akılcılık gizilgücünün kurumsallaştırılmasıdır. Habernas iletişim yetkinliğinin evrim sürecinde geliştiğine inanır, fakat çağdaş toplumda çoğu zaman bastırılmış ya da zayıflatılmıştır; pazar, devlet ve örgütler gibi sosyal yaşam ana alanlarında, stratejik/araçsal akılsallık tarafından galebe çalınarak ve böylece yaşamdünyası yerine sistem mantığı geçirilerek.

Kamusal Alan (public sphere)

Jürgen Habermas, kamusal alan (public sphere) kavramı üstüne yoğun olarak yazmıştır. 18’inci yüzyılda Fransa’daki "café"lerde (coffee houses) geçen diyalogları kullanmıştır. Politik sorunların akılcı tartışıldığı yer kamusal alandı ki, burjuva kültürünün kahvehaneler, entelektüel ve edebiyat salonları ve yazılı basın gibi merkezler etrafında gelişmesiyle parlamenter demokrasi mümkün olabilmişti. Bu da Aydınlanmanın eşitlik, insan hakları ve adalet ideallerini ileri götürebilmişti. Halk alanında bir çeşit akılcı fikir alışverişi ve eleştirel tartışma normu kılavuzdu ve kişinin tartıştığı fikirlerin gücü kişinin kimliğinden daha önemliydi.

Habermas’a göre bu etkenlerin değişkenleri nihayetinde Aydınlanmanın burjuva halk alanının çürümesiyle sonuçlandı. En önemlisi, yapısal güçler, özellikle de ticari kitle medyası, öyle bir durumla sonlandı ki medya daha çok bir emtia –mal, tüketilecek bir şey oldu— halk tartışma alışveriş alanı aracı yerine.
Habermas bu alanı hem onu destekleyen gerçek bir içselyapısal hem de eleştirel politik tartımın yeşermesine yardım eden normlar ve pratikler olarak tanımlar. Kamusal alana bir kavram olarak bakmak ile tarihsel bir oluşum olarak bakmak arasında ayrım yapar. Görüşüne göre, kamusal alan fikri şu tasarımı da içerir, özel varloluşlar bir halk varoluşu olarak beraber gidecek ve akılcı mutaalalarla, devleti etkileyecek karar alımlarıyla uğraşacaktır. Tarihi bir yapılanma olarak halk alanı, aile yaşamından, iş dünyasından ve devletten ayrı bir “uzam” içerir.
Baş eseri Theory of Communicative Action -İletişimsel Eylem Kuramı- (1984) kitabında ekonomik ve yönetimsel akılcılaşma güçlerinin yaptığı tek yanlı modernleşme sürecini eleştirmiştir. Habermas günlük yaşamımızda resmi sistemlerin artan müdahalelerini, refah devleti, tekelci büyük şirket kapitalizmi ve kitle tüketim kültürü gelişmeleri paralelinde işlemiştir. Bu zorlayıcı eğilimler halk yaşamının gitgide daha geniş sahalarını akılcılaştırmaktadır, bunları etkililik ve denetimin genelleştirici mantığına indirgemektedir. Rutin politik partiler ve çıkar gurupları katılımcı demokrasinin yerini alırlar, toplum gitgide artarak yurttaşların girdilerinden uzak düzlemlerde yönetilmektedir. Sonuç olarak, halk (kamusal) ile özel, birey ile toplum, sistem ile yaşamdünyası arasındaki sınırlar bozuklaşmaktadır. Demokratik halk (kamu:public) yaşamı, yurttaşlara halkca önemli sorunları tartışabilmelerine kurumların izin verdiği yerlerde gönenebilir. “İdeal konuşma durumu”nun ("ideal speech situation") ideal bir tipini tanımlar; aktörler eşit tartışım yetenekleriyle donatılmıştır, birbirlerinin temel toplumsal eşitliğini tanırlar ve konuşma ideoloji ya da yanlış kabullerle çarpıtılmaz.
Habermas kamusal alanın yeniden canlandırılması konusunda iyimserdir. Ulus-devleti etnik ve kültürel benzerlikler temelinde aşmakta olan politik toplumun, eşit haklar ve yükümlülüklü yurttaşların yasal koruma donatılı olması halinde, yeni dönemdeki geleceği için ümitlidir. Demokrasinin bu değişkenlikli kuramı (discursive theory of democracy) öyle bi toplum gerektirir ki birlikte politik istem belirleyebilsin ve bunu yasama sistemi düzeyinde uygulayabilsin. Bu politik sistem eylemci bir kamusal alan gerektirir, burada ortak çıkar sorunları ve siyasi konular tartışılabilir, ve kamuoyunun gücü karar verme sürecini etkileyebilir.
Bazı önemli akademisyenler Habermas’ın kamusal alan görüşüyle ilgili çeşitli eleştiriler yapmışlardır. John Thompson, University of Cambridge sosyoloji profesörü, Habermas’ın kamusal alan görüşünün, kitlesel-medya iletişimlerindeki katlanarak büyümeden dolayı modasının geçtiğini savunur. San Diego University of California’dan Michael Schudson, daha genelde tartışır, kamusal alan saf akılcı bağımsız tartışmanın hiçbir zaman varolmadığı bir yerdir.
Avrupa kamusal alanında laiklik ve dinin yerine dair görüşlerini dile getirdiği, 2004’de yayımlanan Geçiş Zamanı adlı kitabında yer alan "Tanrı ve Dünya üzerine" başlıklı makalesinde geçen şu ifadesiyle takipçilerini şaşırtmıştır Habermas: "Batı uygarlığının dayandığı özgürlük, vicdan, insan hakları ve demokrasi kavramlarının temelinde Hıristiyanlık ve yalnızca Hıristiyanlık yatar." Ayrıca Habermas'a göre "bugün hâlâ bu temelden faydalanıyoruz - başka bir seçeneğimiz yoktur; geri kalan her şey postmodern zırvalamalardan ibarettir"

Tarihçilerin Tartışması


Habermas bir bilim adamı olduğu kadar halk aydını (public intellectual) olarak da ünlüdür, en çok, 1980’lerde populer basını tarihçilere (yani Ernst Nolte, Michael Stürmer ve Andreas Hillgruber) saldırmakta kullanışıyla, ki onlar tartışılır olarak Nazi yönetimini ve soykırımı (Holocaust) genel Alman tarihinden ayrı tutmuşlar, Nazizmi Bolşevizme bir tepki olarak açıklamışlar, ve Alman ordusu (Wehrmacht)’ın 2. Dunya Savaşındaki kötü ününü kısmen iyileştirmeye çalışmışlardı. Daha yeni olarak, Habermas Amerikanın Irak işgaline karşı olduğunu açıklamıştır.


Habermas ve Derrida

Habermas ve Jacques Derrida 1980’lerden başlayarak derin anlaşmazlıklara düştüler ve sonuçta birbirleriyle konuşmaz oldular. Habermas’ın “Kökenlerin Geçicileştirilmiş Felsefesi Ötesi: Derrida”yı (Modernitenin Felsefi Tartımı içinde) yayınlamasından sonra, Derrida, Habermas’ı örnek göstererek şöyle dedi: “beni felsefeyi edebiyata, mantığa ya da söz sanatına indirgediğimi söyleyenler… açıkça ve dikkatle beni okumaktan kaçınmışlardır” (Felsefi Bir Dil Var mı? s. 218, Points… içinde). Diğer üst düzey postmodern düşünce üyeleri, özelde Jean-François Lyotard, Habermas ile çok daha kapsamlı bir polemiğe girmiş, Philippe Lacoue-Labarthe ise bu polemikleri üretkenlikkarşıtı diye nitelemiştir. Nihayetinde, bu rekabetçi fikir alışverişleri kıtasal felsefe içi ayrımlara denk düşmüş, ağırlıkla anlamlı bir modernlik postmodernlik tartışmasına odaklanmıştır – bu terimler 1980’lerde kozmolojik değilse totemci (totemic) yükseltilmiştir bazen; bunda da Lyotard ve Habermas’ın eserleri ve onların Amerikan üniversitelerince pek şevkle, bazan tedbirsiz kabulü çok rol oynamıştır. “Postyapısalcılık” gibi bu şematik terminolojinin Birleşik Devletlerde yoğun trafiği olduğu fakat Fransada pek bilinmediği ifadesini Habermas’ın Fransız çağdaşları anlayışında buldu, beraberinde “kültür savaşları” bagajını da getirmesiyle o zamanlar Amerikan akademik çevrelerde fırtına gibi esti. Kısacası: Habermas ve Derrida (genel yapısöküm değilse de) arasındaki ayrılıklar çok derin olmasına rağmen, ille de uzlaşamazlık gerekşart değildi; onları bu ayrılıkların yanlış değerlendirmelerine polemiksel tepkiler ateşliyordu, bu da anlamı olan tartışmaları keskinlikle bastırıyordu.

9/11 sonrasında Derrida ve Habermas sınırlı bir politik dayanışma kurdular ve daha önceki anlaşmazlıkları geride bırakıp “dostça ve açık-fikirli alışveriş” başlattılar, Habermas’ın deyişiyle. Giovanna Borradori'nin Terör Çağında Felsefe: Jürgen Habermas ve Jacques Derrida ile Diyaloglar’ında, 9/11 ile ilgili bireysel göşlerini açıkladıktan sonra, Derrida bir önsöz yazarak Habermas deklerasyonuna (Şubat 15, ya da Eski Avrupa, Yeni Avrupa, Kor Avrupası (Verso, 2005) içinde) şartsız imza attığını belirtti. Habermas bir basın görüşmesinde bu deklarasyon için daha öte metin önerdi. Bundan çok faklı şekilde, Geoffrey Bennington, Derrida’nın yakın bir arkadaşı, uzlaşmaya yönelik daha öte bir jest olarak karşılıklı anlaşılabilirlik için bir yapısöküm (deconstruction) dökümü önerdi. Derrida her ikisinin yeni görüş alışverişleri başladığı o zaman zaten son derece hastaydı ve ikisi bunu geliştiremediler öyle ki önceki anlaşmazlıklara esaslı olarak tekrar dönemediler ya da Derrida ölmeden iyice tartışma firsatı bulamadılar. Bununla birlikte, bu en son işbirliği bazı bilimcileri sözkonusu durumları, yakın ya da eski olsun, birbirleriyle karşılıklı yeniden gözden geçirme cesareti verdi.

Başlıca eserleri


  • Strukturwandel der Öffentlichkeit (1962, "Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü");
  • Erkenntnis und Interesse (1968, "Bilgi ve İlgi");
  • Technik und Wissenschaft als 'Ideologie' (1968, "İdeoloji" Olarak Teknik ve Bilim);
  • Zur Logik der Sozialwissenschaften (1970, "Sosyal Bilimlerin Mantığı Üzerine");
  • Theorie der Gesellschaft oder Sozialtechnologie. Was leistet die Systemforschung? (Niklas Luhmann'la birlikte, 1971, "Toplum Kuramı ya da Sosyal Teknoloji. Sistem Araştırması Neye Yarar?");
  • Zur Rekonstruktion des histo- rischen Materialismus (1976, "Tarihsel Materyalizmin Yeniden İnşası Üzerine");
  • Theorie des kommunikativen Handelns (1981, "İletişimsel Eylem Kuramı");
  • Der philosophische Diskurs der Moderne (1985, "Modernin Felsefî Söylemi");
  • Die nachholende Revolution (1990, "Arkadan Yetişen Devrim");
  • Faktizität und Geltung (1992, "Olgular ve Normlar").

Benzer Konular

12 Ocak 2009 / eXcaLLaNT Spor ww
25 Mart 2010 / Daisy-BT Sanat ww
18 Mart 2010 / _KleopatrA_ Felsefe
25 Ekim 2012 / Jumong Spor ww
8 Aralık 2009 / Alvarez Ocean Edebiyat ww