Max Stirner
Max Stirner, 25 Ekim 1806’da Almanya’nın Bavyera Eyaleti'nin ücra bir kenti olan Bayreuth’de doğdu. Babası flüt imalathanesi olan orta sınıf bir zanaatkardı. Mesleğinde ticari açıdan başarı sağlayamamıştı. Küçük Max, babasını erken yaşta kaybetti. Annesi maddi zorluklar nedeniyle tekrar evlendi. Doktorlar, Max’ın annesinin ruh sağlığı için hava değişimi önermişlerdi. O da yeni kocasıyla beraber Kuzey Almanya bölgesine gitmeyi tercih etti. Max ailesinden uzakta ilk defa yalnız kalmıştı. Annesi Max’ı akrabalarına bırakmıştı. Öğrenimi aynı şehirde devam ederken liseye kadar okulun en zeki öğrencisiydi. Lise öğretmeninin koyu bir Hegel hayranı olması, Stirner’i etkilemişti. Annesinin tekrar Beyreuth’a dönmesiyle beraber Stirner kararını vermişti; o günün bütün Avrupalı genç radikalleri gibi Hegel’in derslerini izlemek için Berlin’e yol aldı.
Berlin Üniversitesi’nde bölümü felsefeden çok siyaset felsefesi ve iktisada merak sardı. İleri derece İngilizce ve Fransızca öğrendi. Liberal düşüncenin bütün ekonomik ve siyasi düşüncesini bu zamanda kavradı. Bu kavramaya, eserleri orijinalinden okumasının büyük etkisi vardı. Daha sonra birdenbire hayat çizgisini alt-üst edecek bir şey yaptı. Max Stirner, annesinin ruh sağlığının bozulması nedeniyle tam 3 yıl boyunca kendi deyimiyle bilinçli olmayan egoist bir halde yani “Özgeci” olarak annesine baktı. Annesinin bakımını tek başına üstlenemeyeceğini anlayan, Stirner tekrar kendi hayatına döndü. Stirner, geçimini sağlamak için Berlin üniversitesinde Prusya hükümetinin vereceği öğretmenlik belgesini almak için sınavlara girdi. Zor bir sınavı kazandı ve belgeyi aldı. Fakat Prusya Hükümeti Stirner’i herhangi bir okula atamayı reddetti. Stirner bu olayın üstüne asla gitmedi. Stirner’in kişiliğinde, bağımsızlık yanının ağır basması haricinde, başka kimseden hiç bir şey istememesi ve üzücü olaylar karşında saygıyla karışık bir kayıtsızlık hali hakimdi. Stirner’in bu demirden kişiliği onu aşırı bilinçli ve mütevekkil yapmıştı. Bunu izleyen senelerde Stirner tam üç yıl boyunca parasız stajyer öğretmen olarak çalıştı. Bu yıllarda ev sahibesinin kızıyla geçirdiği aşk dolu yıllarda kızın annesi Stirner’den ev için tek kuruş para istemedi ve yemekleri onun evinde yemesi Stirner’i bu yıllarda kurtardı. Daha sonra bu hanımla evlenmesinin ardından karısı çocuğuyla beraber doğumda öldü. Stirner bu üzücü olayın etkisiyle tekrar annesinin bakımı için doğduğu yere döndü. Ve 1840’da özel bir okul olan Madam Gropius’un okuluna iyi bir maaş ile kabul edilmesiyle birlikte Max Stirner kafasındaki zekayı, hüneri ve farklılığı çıkartabilecek bir duruma kavuşmuştu. Anında Almanya’nın en radikal grubu kabul edilen “Die Freien”, “Özgürler”e katılarak, kendisini göstermeyi bildi. Fakat Stirner şaşkındı, bu grup ününe rağmen kendisinden daha radikal ve entelektüel bir birikime sahip değildi. Grup içindeki tartışmalarda profesörler, kürsü başkanları, şairler, çok satanlar listesinde ön sırada bulunan yazarların yanında Kızlar akademisinin sakin ve gösterişsiz öğretmeni az konuşmasına rağmen etkili olmaya başladı. “Özgürler” grubunda herkes ile iyi anlaşan, iyi bir dinleyici ve güler yüzlü olan Stirner, buna rağmen asla kimse ile dost olmamaya özen gösteren bir kişiydi. Grubun güzel, bakımlı, hür ruhlu Musevi asıllı üyesi Marie Dahnhardt ile takılmaya başlamasıyla birlikte hayatının en önemli yapıtı olan “Biricik ve Mülkiyeti”ni yazdı. Marie ile evlenmeye karar verdiğinde evlilik yüzüğü olarak kullanılan perde’ye takılan bakır halkalarının yanında gelinin gelinliği bile yoktu. Papaz nikah kıyarken gelin ve damadın arkadaşları poker oynuyorlardı. Stirner bohemce evlendiği bu dönemde bir çok makale ve en önemli yapıtını kaleme aldı.
Biricik ve Mülkiyeti; yeni doğmuş bir bebeğin geleneğin ve dilin onu daha baştan köleleştirmesiyle başlar. Stirner bu durumu olumlar ve “doğal durum” der. Ama bebek “doğal durum”da bile sadece kendisidir. Çünkü bebek kendi DNA’sıyla, kendi zihniyle ve kendi acıkan midesiyle yani, tepeden tırnağa varoluşuyla kendisidir. Bebek büyüdükçe dünyayı “Kendi” algısıyla yorumlar. Yapılacak en önemli şey bu yoruma başkalarının hiyerarşisi, eğitimi, zorbalık ve sinsi planla katılmamasıdır yalnızca. Dil için yeni bir şey ifade etmenin son derece zor olmasıyla koşulu ile Stirner bu durumu hazmetmemiz gerektiğini söyler. Bebek büyüdükçe kendi algısıyla dünyayı biricik olarak ifadelendirmeye başlar. Bu da onu eşsiz, örneksiz ve sadece kendi olması ile sonuçlandıracaktır. Artık Biricik, nasıl ki annesinin oyun oynarken arkadaşlarının arasından zorla almasına direniyorsa onu çerçeveleyen başkalarının dünyasına da karşı çıkmaya başlayacaktır. Bu Bebeğin dünyasından önce varolan bilgi ve düşünce geleneğini, demir leblebi’yi çiğnemesi gibidir. Çünkü zihin, mantık ve akıl her bir bireyde bir ve tek’tir. Bunun için “biriktirilmiş bir bilgi denizi” varolsa bile yine de bu bütünlüklü denizi biricik-birey yalnızca kendisi kendi kadar algılayacaktır ve başkalarına da onların algılayabileceği kadar aktarabilecektir. Sadece birkaç durum bu olayı bozar. O da EVRENSELCİLİK ve ÖZCÜLÜK meselesidir. Çünkü “Biriktirilmiş Bilgi Denizi”ni algılamak eğer bir yasaya, karara ve zorbalığa bağlanmak istenseydi; bu da Dil’in köleliği ile yapılabilirdi. Yani Biricikte bir biricik daha bularak bunu HERKES’te var olduğunu iddia etme durumu olarak özcülük (Örn: Ahmet, Mehmet bir türe aittir. Bu tür, türdeş durumdur ve Bunun adı İNSAN’dır. İnsan hak ve özgürlükleridir), genel’i tek’e üstün sayma, Doğa’da olmayan Hiyerarşi yaratma, Parçaları BÜTÜN karşısında yok sayma... vs. Yapıt daha sonra bunun gibi Biricik’liği reddeden Soyutlamalara, siyasete, dine, geleneğe, prangalara, Kutsal düşünceye, Medeniyet denilen aslında Birey için büyük bir hapishane olan gerici tarihe, Doğrunun ve gerçeğin asla ve kata biricik dışında düşünülemez ve söylemez olduğunu ifade ederek devam eder.
Bu yapıt’ın getirdiği yankı Almanya’da büyük yankı uyandırdı. Karl Marx, kıskançlıkla anında bir cevap verme gereksimi duydu. “ALMAN İDEOLOJİSİ” adlı eserinde Stirner’in yapıtına kelimesi kelimesine cevap vermek gereğini hissetti. Marx, Stirner’den hareketle maddecilik, emek sömürüsü ve yabancılaşma teorisini birebir Stirner’den alarak eserleriyle daha tanınmış hale geldi. Nietzche Stirner’in düşüncesini birebir alarak kendi üslubuyla aforizmalarıyla üne kavuştu. Fakat birçok düşünürün Stirner’in düşüncelerini alıntılayarak üne kavuşmalarına rağmen Stirner’in karanlıkta kalan fazla aydınlık eserini asla ön plana çıkarmamayı düşündüler. Bu da Stirner gibi mütevazı ve sinik gözüken bir kişiliğin deha parıltıları taşıyan bir eser vermesinden kaynaklanır. 1856 yılında zehirli bir sinek sokmasıyla 50 yaşında ölen Stirner’in, ölmeden önce gene Alman ve Avusturya liberal düşüncesini etkileyen iki kitap çevirmesi çok önemlidir. Zahmeti büyük kazancı çok küçük olan bu iki kitap çevirisi çok ilginçtir. Bu kitaplar J. B. Say’in iktisat eseri ve Adam Smith’in "Ulusların Zenginliği" kitabıdır.
Eserleri
1842-1844 yıllarında Stirner çeşitli günlük gazetelerde çok sayıda ilginç (edebiyat, sanat, din eğitim vb. içerikli) makaleler yazar. "Özgürler Kulübü"nün aktif elamanı olarak Prusya yönetimini şiddetle eleştirir ve aynı zamanda bu yönetimin yıkılmasını amaçlayan otonom birlikteliklerin kurulmasından yana yazılar da yayımlar. Marx’ın çıkardığı "Rheinische Zeitung"da "Das unwahre Prinzip unserer Erziehung oder Humanismus und Realismus" adlı eğitim ve hümanizm eleştirisini yayımlar (1842). Sonbahar 1844’te "Der Einzige und sein Eigentum" (Biricik ve Kendiliği) adlı eseri yayımlanır. Feuerbach, B. Bauer, Hess tarafından gelen eleştirilere Stirner, 1845’te "Rezensenten Stirners" adlı yazısıyla karşılık verir.
Eserinin uyandırdığı yankı
Özel yaşamlarında Max Stirner’den hayranlıkla söz eden ünlü filozoflar, eserlerinde onu ya hiç anmaz ya da bir iki yan cümleyle göz ardı ederler. Ancak bu “yan cümleler” içerikleri açısından merkezi bir önem taşımakla dikkat çeker. Stirner’in tuhaf alımlama tarihine bir kez daha işaret etmek amacıyla birkaç örnek sunmak yararlı olacaktır.
Karl Marx, Stirner’in eserinden etkilenmesi sonucu garip bir duruma düşer. Feuerbach’tan ayrılır ve Stirner’e yanaşmaz ama alelacele intikam hırsıyla sözcüğü sözcüğüne yanıtladığı BvM’ne bir Anti-Stirner’le (Alman İdeolojisi) karşılık verir. (K. Marx/F.Engels - Werke, Band 3,Dietz Verlag, Berlin 1983). Baştan sona kadar polemik içerikli ve bir cambazın sahip olduğu yeteneklerle kaleme alınan bu eser, Marx’ın felsefi bir kriz yaşadığını ve bunun neticesi olarak da Stirner’e olan nefretini sergiler. Neticede Marx, Stirner eleştirisinde, Stirner’i yok etmek için, Sloterdijk’ın deyimiyle, kendi “ölümünü göze almaktadır”. Marx’ın Anti-Stirner’i, Stirner’in etkisinde bocalayan Marx’ın felsefi krizinin en berrak kanıtıdır. Benzeri bir krizi daha sonra Nietzsche yaşayacaktır.
Arnold Ruge birkaç mektubunda Stirner’den övgüyle söz eder.
Edmund Husserl Stirner’i hiçbir eserinde anmaz ama ücra bir köşede Biricik ve Kendiliği için “şeytani bir güç” der. (B.A. Laska: Ein dauerhafter Dissident, s. 77, LSR-Verlag 1996). Martin Heidegger Stirner’i asla okumadığını söyler. (B.A. Laska: Ein dauerhafter Dissident, s. 77, LSR-Verlag 1996). Theodor W. Adorno bir sohbet esnasında “Stirner baklayı ağzından çıkaran tek filozoftur,” der. (Helms, Hans G.: Die Ideologie der anonymen Gesellschaft, s.200 DuMont Verlag 1966). Ayrıca genç bir yazarı (H.G. Helms) yeni bir Anti-Stirner yazmaya teşvik eden Adorno, kendi eserlerinde Stirner’i anmaz. Carl Schmitt hapishanede günlüğüne şu cümleyi kaydeder: “Şu durumda beni hücremde ziyaret eden biricik kişi Max’tır.”(B.A. Laska: Ein dauerhafter Dissident, s. 76, LSR-Verlag 1996). Stirner’in anarşist, nihilist, solipsist, faşist, bireyci, bencil, her şey benimci gibi sıfatlarla anıldığı neredeyse Stirner’in adını duyan herkesin bilgisi kapsamındadır. Ne var ki, her camianın bir günah keçisi olması gerektiği gibi, Stirner de felsefenin günah keçisidir. Dolayısıyla ona gelişigüzel bir şekilde anarşist, nihilist, şeytan vb. demek meşrudur.
Türkçe
- Derlemedir -
Gerçek adı Johann Kaspar Schmidt olan Alman düşünür Max Stirner (d. 25 Ekim, 1806 – ö. 25 Haziran, 1856), flüt yapımcısı bir babanın ve ruh hastası bir annenin tek çocuğuydu. Johann Caspar Orta Okul ve Lisedeyken öğretmeni Hegelci Georg Andreas Gabler’in çalışkan öğrencisi olur. Liseyi bitirdikten sonra Berlin’e gider ve Hegel’in yanında okur (1826-1828). 1828’de Berlin’den ayrılıp Erlangen’e gider ve burada en az bir sömestr felsefe okuduktan sonra dört yıl kadar Almanya’yı dolaşmak üzere öğrenimine ara verir. 1832’de tekrar Berlin’e döner ve iki yıl geçmeden "Schulgesetze" (Okul Yasaları) adlı çalışmasıyla öğrenimini bitirir. 1839-1844 yılları arasında özel bir kız okulunda öğretmen olarak çalışır. Öğretmenlik çalışması hem okul idaresini hem de öğrencileri pek memnun eder. 1843’te Marie Daehnhardt ile evlenir. Stirner, 25 Haziran 1856’da Berlin’de ölür.Sponsorlu Bağlantılar
Friedrich Engels'in kaleminden Max Stirner
Berlin Üniversitesi’nde bölümü felsefeden çok siyaset felsefesi ve iktisada merak sardı. İleri derece İngilizce ve Fransızca öğrendi. Liberal düşüncenin bütün ekonomik ve siyasi düşüncesini bu zamanda kavradı. Bu kavramaya, eserleri orijinalinden okumasının büyük etkisi vardı. Daha sonra birdenbire hayat çizgisini alt-üst edecek bir şey yaptı. Max Stirner, annesinin ruh sağlığının bozulması nedeniyle tam 3 yıl boyunca kendi deyimiyle bilinçli olmayan egoist bir halde yani “Özgeci” olarak annesine baktı. Annesinin bakımını tek başına üstlenemeyeceğini anlayan, Stirner tekrar kendi hayatına döndü. Stirner, geçimini sağlamak için Berlin üniversitesinde Prusya hükümetinin vereceği öğretmenlik belgesini almak için sınavlara girdi. Zor bir sınavı kazandı ve belgeyi aldı. Fakat Prusya Hükümeti Stirner’i herhangi bir okula atamayı reddetti. Stirner bu olayın üstüne asla gitmedi. Stirner’in kişiliğinde, bağımsızlık yanının ağır basması haricinde, başka kimseden hiç bir şey istememesi ve üzücü olaylar karşında saygıyla karışık bir kayıtsızlık hali hakimdi. Stirner’in bu demirden kişiliği onu aşırı bilinçli ve mütevekkil yapmıştı. Bunu izleyen senelerde Stirner tam üç yıl boyunca parasız stajyer öğretmen olarak çalıştı. Bu yıllarda ev sahibesinin kızıyla geçirdiği aşk dolu yıllarda kızın annesi Stirner’den ev için tek kuruş para istemedi ve yemekleri onun evinde yemesi Stirner’i bu yıllarda kurtardı. Daha sonra bu hanımla evlenmesinin ardından karısı çocuğuyla beraber doğumda öldü. Stirner bu üzücü olayın etkisiyle tekrar annesinin bakımı için doğduğu yere döndü. Ve 1840’da özel bir okul olan Madam Gropius’un okuluna iyi bir maaş ile kabul edilmesiyle birlikte Max Stirner kafasındaki zekayı, hüneri ve farklılığı çıkartabilecek bir duruma kavuşmuştu. Anında Almanya’nın en radikal grubu kabul edilen “Die Freien”, “Özgürler”e katılarak, kendisini göstermeyi bildi. Fakat Stirner şaşkındı, bu grup ününe rağmen kendisinden daha radikal ve entelektüel bir birikime sahip değildi. Grup içindeki tartışmalarda profesörler, kürsü başkanları, şairler, çok satanlar listesinde ön sırada bulunan yazarların yanında Kızlar akademisinin sakin ve gösterişsiz öğretmeni az konuşmasına rağmen etkili olmaya başladı. “Özgürler” grubunda herkes ile iyi anlaşan, iyi bir dinleyici ve güler yüzlü olan Stirner, buna rağmen asla kimse ile dost olmamaya özen gösteren bir kişiydi. Grubun güzel, bakımlı, hür ruhlu Musevi asıllı üyesi Marie Dahnhardt ile takılmaya başlamasıyla birlikte hayatının en önemli yapıtı olan “Biricik ve Mülkiyeti”ni yazdı. Marie ile evlenmeye karar verdiğinde evlilik yüzüğü olarak kullanılan perde’ye takılan bakır halkalarının yanında gelinin gelinliği bile yoktu. Papaz nikah kıyarken gelin ve damadın arkadaşları poker oynuyorlardı. Stirner bohemce evlendiği bu dönemde bir çok makale ve en önemli yapıtını kaleme aldı.
Biricik ve Mülkiyeti; yeni doğmuş bir bebeğin geleneğin ve dilin onu daha baştan köleleştirmesiyle başlar. Stirner bu durumu olumlar ve “doğal durum” der. Ama bebek “doğal durum”da bile sadece kendisidir. Çünkü bebek kendi DNA’sıyla, kendi zihniyle ve kendi acıkan midesiyle yani, tepeden tırnağa varoluşuyla kendisidir. Bebek büyüdükçe dünyayı “Kendi” algısıyla yorumlar. Yapılacak en önemli şey bu yoruma başkalarının hiyerarşisi, eğitimi, zorbalık ve sinsi planla katılmamasıdır yalnızca. Dil için yeni bir şey ifade etmenin son derece zor olmasıyla koşulu ile Stirner bu durumu hazmetmemiz gerektiğini söyler. Bebek büyüdükçe kendi algısıyla dünyayı biricik olarak ifadelendirmeye başlar. Bu da onu eşsiz, örneksiz ve sadece kendi olması ile sonuçlandıracaktır. Artık Biricik, nasıl ki annesinin oyun oynarken arkadaşlarının arasından zorla almasına direniyorsa onu çerçeveleyen başkalarının dünyasına da karşı çıkmaya başlayacaktır. Bu Bebeğin dünyasından önce varolan bilgi ve düşünce geleneğini, demir leblebi’yi çiğnemesi gibidir. Çünkü zihin, mantık ve akıl her bir bireyde bir ve tek’tir. Bunun için “biriktirilmiş bir bilgi denizi” varolsa bile yine de bu bütünlüklü denizi biricik-birey yalnızca kendisi kendi kadar algılayacaktır ve başkalarına da onların algılayabileceği kadar aktarabilecektir. Sadece birkaç durum bu olayı bozar. O da EVRENSELCİLİK ve ÖZCÜLÜK meselesidir. Çünkü “Biriktirilmiş Bilgi Denizi”ni algılamak eğer bir yasaya, karara ve zorbalığa bağlanmak istenseydi; bu da Dil’in köleliği ile yapılabilirdi. Yani Biricikte bir biricik daha bularak bunu HERKES’te var olduğunu iddia etme durumu olarak özcülük (Örn: Ahmet, Mehmet bir türe aittir. Bu tür, türdeş durumdur ve Bunun adı İNSAN’dır. İnsan hak ve özgürlükleridir), genel’i tek’e üstün sayma, Doğa’da olmayan Hiyerarşi yaratma, Parçaları BÜTÜN karşısında yok sayma... vs. Yapıt daha sonra bunun gibi Biricik’liği reddeden Soyutlamalara, siyasete, dine, geleneğe, prangalara, Kutsal düşünceye, Medeniyet denilen aslında Birey için büyük bir hapishane olan gerici tarihe, Doğrunun ve gerçeğin asla ve kata biricik dışında düşünülemez ve söylemez olduğunu ifade ederek devam eder.
Bu yapıt’ın getirdiği yankı Almanya’da büyük yankı uyandırdı. Karl Marx, kıskançlıkla anında bir cevap verme gereksimi duydu. “ALMAN İDEOLOJİSİ” adlı eserinde Stirner’in yapıtına kelimesi kelimesine cevap vermek gereğini hissetti. Marx, Stirner’den hareketle maddecilik, emek sömürüsü ve yabancılaşma teorisini birebir Stirner’den alarak eserleriyle daha tanınmış hale geldi. Nietzche Stirner’in düşüncesini birebir alarak kendi üslubuyla aforizmalarıyla üne kavuştu. Fakat birçok düşünürün Stirner’in düşüncelerini alıntılayarak üne kavuşmalarına rağmen Stirner’in karanlıkta kalan fazla aydınlık eserini asla ön plana çıkarmamayı düşündüler. Bu da Stirner gibi mütevazı ve sinik gözüken bir kişiliğin deha parıltıları taşıyan bir eser vermesinden kaynaklanır. 1856 yılında zehirli bir sinek sokmasıyla 50 yaşında ölen Stirner’in, ölmeden önce gene Alman ve Avusturya liberal düşüncesini etkileyen iki kitap çevirmesi çok önemlidir. Zahmeti büyük kazancı çok küçük olan bu iki kitap çevirisi çok ilginçtir. Bu kitaplar J. B. Say’in iktisat eseri ve Adam Smith’in "Ulusların Zenginliği" kitabıdır.
Eserleri
1842-1844 yıllarında Stirner çeşitli günlük gazetelerde çok sayıda ilginç (edebiyat, sanat, din eğitim vb. içerikli) makaleler yazar. "Özgürler Kulübü"nün aktif elamanı olarak Prusya yönetimini şiddetle eleştirir ve aynı zamanda bu yönetimin yıkılmasını amaçlayan otonom birlikteliklerin kurulmasından yana yazılar da yayımlar. Marx’ın çıkardığı "Rheinische Zeitung"da "Das unwahre Prinzip unserer Erziehung oder Humanismus und Realismus" adlı eğitim ve hümanizm eleştirisini yayımlar (1842). Sonbahar 1844’te "Der Einzige und sein Eigentum" (Biricik ve Kendiliği) adlı eseri yayımlanır. Feuerbach, B. Bauer, Hess tarafından gelen eleştirilere Stirner, 1845’te "Rezensenten Stirners" adlı yazısıyla karşılık verir.
Eserinin uyandırdığı yankı
Özel yaşamlarında Max Stirner’den hayranlıkla söz eden ünlü filozoflar, eserlerinde onu ya hiç anmaz ya da bir iki yan cümleyle göz ardı ederler. Ancak bu “yan cümleler” içerikleri açısından merkezi bir önem taşımakla dikkat çeker. Stirner’in tuhaf alımlama tarihine bir kez daha işaret etmek amacıyla birkaç örnek sunmak yararlı olacaktır.
Karl Marx, Stirner’in eserinden etkilenmesi sonucu garip bir duruma düşer. Feuerbach’tan ayrılır ve Stirner’e yanaşmaz ama alelacele intikam hırsıyla sözcüğü sözcüğüne yanıtladığı BvM’ne bir Anti-Stirner’le (Alman İdeolojisi) karşılık verir. (K. Marx/F.Engels - Werke, Band 3,Dietz Verlag, Berlin 1983). Baştan sona kadar polemik içerikli ve bir cambazın sahip olduğu yeteneklerle kaleme alınan bu eser, Marx’ın felsefi bir kriz yaşadığını ve bunun neticesi olarak da Stirner’e olan nefretini sergiler. Neticede Marx, Stirner eleştirisinde, Stirner’i yok etmek için, Sloterdijk’ın deyimiyle, kendi “ölümünü göze almaktadır”. Marx’ın Anti-Stirner’i, Stirner’in etkisinde bocalayan Marx’ın felsefi krizinin en berrak kanıtıdır. Benzeri bir krizi daha sonra Nietzsche yaşayacaktır.
Biricik bir sözcüktür ve bir sözcüğün altında düşünülecek bir şey olmalıdır, bir sözcük düşünce içermelidir. Oysa biricik düşüncesiz bir sözcüktür, düşünce içermez.Friedrich Engels, Marx’a Stirner'in eseri Biricik ve Kendiliği hakkındaki ilk izlenimlerini mektubunda iletirken, Stirner’i över. (Engels an Marx in Paris, 19. November 1844. (MEW 27, 11). Bk. Max-Stirner-Archiv, Leipzig). Ancak Marx’tan aldığı yanıttan hemen sonra görüşünü düzeltir ve artık Stirner’in etkisinde olmadığını belirterek Marx’la aynı görüşte olduğunu söyler. (Engels an Marx in Paris. Barmen, 20. Januar 1845. (MEW 27, 14). Bk. Max-Stirner-Archiv, Leipzig).
- Max Stirner -
Arnold Ruge birkaç mektubunda Stirner’den övgüyle söz eder.
Edmund Husserl Stirner’i hiçbir eserinde anmaz ama ücra bir köşede Biricik ve Kendiliği için “şeytani bir güç” der. (B.A. Laska: Ein dauerhafter Dissident, s. 77, LSR-Verlag 1996). Martin Heidegger Stirner’i asla okumadığını söyler. (B.A. Laska: Ein dauerhafter Dissident, s. 77, LSR-Verlag 1996). Theodor W. Adorno bir sohbet esnasında “Stirner baklayı ağzından çıkaran tek filozoftur,” der. (Helms, Hans G.: Die Ideologie der anonymen Gesellschaft, s.200 DuMont Verlag 1966). Ayrıca genç bir yazarı (H.G. Helms) yeni bir Anti-Stirner yazmaya teşvik eden Adorno, kendi eserlerinde Stirner’i anmaz. Carl Schmitt hapishanede günlüğüne şu cümleyi kaydeder: “Şu durumda beni hücremde ziyaret eden biricik kişi Max’tır.”(B.A. Laska: Ein dauerhafter Dissident, s. 76, LSR-Verlag 1996). Stirner’in anarşist, nihilist, solipsist, faşist, bireyci, bencil, her şey benimci gibi sıfatlarla anıldığı neredeyse Stirner’in adını duyan herkesin bilgisi kapsamındadır. Ne var ki, her camianın bir günah keçisi olması gerektiği gibi, Stirner de felsefenin günah keçisidir. Dolayısıyla ona gelişigüzel bir şekilde anarşist, nihilist, şeytan vb. demek meşrudur.
Türkçe
- Meselemi Hiç'e Bıraktım
- Benim Yetkim
- Stirner'den Alıntılar
- Max Stirner: Der Einzige und sein Eigentum
- Geschichte der Reaction, 2 cilt, Berlin 1852
- Max Stirner: Parerga, Kritiken, Repliken. Yayımlayan: Bernd A. Laska. Nürnberg: LSR-Verlag, 1986 (Toplam 11 makale)
- Max Stirners Kleinere Schriften und seine Entgegnungen auf die Kritik seines Werkes: 'Der Einzige und sein Eigentum', Yayımlayan: John Henry Mackay, 1898; gözden geçirilmiş 2. baskı Berlin 1914
- Derlemedir -
Son düzenleyen Safi; 12 Aralık 2015 18:23
Biyografi Konusu: Max Stirner nereli hayatı kimdir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!