Arama

John Searle

Güncelleme: 12 Aralık 2015 Gösterim: 3.463 Cevap: 1
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
25 Mayıs 2010       Mesaj #1
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
John Searle
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

John Rogers Searle (d. 31 Temmuz 1932, Colorado, Denver)California Üniversitesi, Berkeley'de Slusser profesörü olarak görev yapan Amerikalı felsefeci. 31 Temmuz 1932 Colorado, Denver doğumlu John Rogers Searle Amerikalı bir filozoftur. İlgilendiği esas alanlar; dil felsefesi, aklın felsefesi ve metafiziğin alanlarıdır. Searle, şu anda Kaliforniya’daki Berkeley Üniversitesi’nde Profesör olarak çalışmaktadır.

Hayatı
Searle ilk önce Wisconsin Üniversitesi’nde, daha sonra da Oxford Üniversitesi’nde öğrenim görmüştür. Bu esnada, aynı zamanda John Langslaw Austin ve Peter Frederick Strawson’un düzenledikleri konferanslara katılmıştır. Searle, 1957 ve 1959 yılları arasında Oxford’da bulunan Hıristiyan Kilisesi Koleji’nde (Christ Church Collage) öğretmenlik yapmıştır. 1959’da başlayarak, Kaliforniya’daki ünlü Berkeley Üniversitesi’nde 30 yıl profesör olarak görev yapmıştır. Yaklaşık 50 yıldır da buradaki fakültenin Felsefe Bölümü’nde görev yapmaktadır.
Berkeley Üniversitesi’nde görev alırken öğrencilerin yaptığı protestoları desteklemiş ve “Özgürce Konuş Hareketi (Free Speech Movement)”ne üye olan ilk profesör olmuştur. 1969 yılında, Searle dilbilimini farklı bir boyutta incelediği, dil felsefesi alanında temel eseri olan ‘Speech Acts’ı yayımlamıştır. Bu eserini takiben ileriki yıllarda, sadeleştirilmiş eklerle eleştiri üzerine çalışmalar yaptığı, aklın felsefesi altındaki başka alanlara yönelmiştir. Bu alanlarda yaptığı çalışmalar sonucunda Searle, 2000 Jean Nicod Ödülü’ne layık görülmüştür.

Dil felsefesi
Söz eylem kuramı ve günlük konuşma Searle, John L. Austin, William P. Alston, Kent Bach ve Robert M. Harnish’le birlikte söz-eylem kuramının en önemli temsilcileri arasında yer alır. Söz eylem kuramı, dilsel anlamda bir teori olarak şu şekilde anlamlandırılmış ve tanımlanmıştır: Konuşma, bu eylemi gerçekleştirmektir. Örneğin; iddia etmek, emir vermek, soru sormak, söz vermek gibi eylemleri veya ima etmek ya da öncelemek (tahmin yürütmek) gibi soyut düzeydeki eylemleri veya dilsel öğelerin kullanımı için belirlenmiş kurallardan ileri gelen olanağını ve de bu kuralların, bu eylemlerin yerine getirilmesi gibi eylemlerin gerçekleştirilmesi anlamına gelir.

Dil kuralları
Searle, söz eylem kuramı ve de daha çok dil kuralları üzerine yaptığı icraatlarından bahsetmiştir. Kullanım kurallarıyla birlikte söz eyleminin anlamı olan “Wittgenstein geleneği” ile bağlantı gösterir.
Searle, G.C.J. Midgley tarafından yazılan “Linguistic Rules” ta bahsedilen düzenleyici (regulative) ve (yapı) oluşturucu (constitutive) kurallar arasındaki ayırımı kabul etmiştir. Burada oluşturucu kuralları yeni bir davranış tarzı oluştururken, düzenleyici kuralları da zaten var olan eylem tarzında düzenlemiştir. Bu, sokaktaki trafiğin kurallarla yönetilmesine benzer, ancak bu kuralların hiçbirisi trafik için gerekli bir şey değildir. Buna karşılık, satranç oyununun kuralları oluşturucudur. Yani satranç oynayan birisi eğer oyunun (constitutive) kurallarını bilmiyorsa, satranç oynayamaz, olsa olsa satranç tahtasında başka bir oyun oynar. Midgley’in “Linguistic Rules”tan yola çıkarak, Searle, anlam kuramının temel öğelerine ilişkin oluşturduğu kuralların tanımının ne olduğu ve dilin constitutive kuralları aracılığıyla oluşturmayı iddia etmiştir.
Searle, „Bir dili konuşmak, temel kurallarla bezenmiş sistemlerle irtibatlı olarak dil eylemleri gerçekleştirmek“ olduğunu belirtmektedir. Wittgenstein’ın geç dönem felsefesinde kurallara karşı çıkma eğilimi olmasına rağmen, her iki filozof arasında önemli bir fark vardır. Searle, sistematik bir dil kuralı oluşturmaya çalışırken, Wittgenstein da günlük konuşma dilinin sistematik bir şekle sokulmasına karşı çıkmıştır. Searle’ün söz konusu olan dili sistematikleştirme çabaları, dilbilim çalışmaları açısından yararlı olurken, dil felsefesi kapsamında tartışmalı olarak kalmıştır. Hal böyle iken, bazı dilsel kuralların oluşumu ve geçerliliğinin nasıl ortaya çıktığı sorusu akla gelebilir. Bu kurallar tartışılabilir, zira (oyun ve trafik kurallarının aksine) açıkça belirtilmemiş ve yazılmamıştır. Aksine dil kuralları, uygulamada ima içermelidir.
Dilini iyi kullanan biri kullandığı dilin kurallarını, nedenini bilmeden kullanır. İşte böyle bir problemin oluşması Donald Davidson’un kural kavramını reddetmesini onaylar niteliktedir. Robert Brandon ise, kural kavramında ısrarlı davranmış ve ortak bir uygulama doğrultusunda, dilsel kuralların nasıl var olduğunu ispat etmeye çalışmıştır.

Edim-Söz Eylemi
John L. Austin’in açıklamalarından yola çıkarak, Searle ‘edimsöz’ eyleminin, her bir söz eyleminin temel görüşünü oluşturduğunu öne sürmüştür. Bu görüşün oluşmasıyla birlikte, Searle tarafında her şey belirsizdir. Bu görüş, uzun bir süredir dil felsefesinin araştırılmasına sınır koyan, önermesel bir nesne aracılığıyla tamamlanır. Bu şekilde, dünyayla ilişkisi olan bir konuşma eyleminin, söz-eylem kuramındaki önemi anlaşılır. Almanca’da önermeli bir (yarım) yan cümle (dass) -dığı, olan gibi fiilimsilerle ifade edilir. Şöyle örnekler verilebilir: Napolyon’un vicdansız olduğu…, çimlerin yeşil olması…, gibi.
Söz eyleminin tam tanımı için, önermenin niteliklerinin belirtilmesine, edimsöz eylem tipinin niteliklerinin de eklenmesi gerekmektedir. Bir kaç örnek verecek olursak: Şu ümit edilebilir ki …, şu söz verilebilir ki …, şu iddia edilebilir ki ... gibi. Örnekteki gibi farklı edimsöz görüşler aracılığıyla, aynı önerme ile birlikte çok farklı söz eylemi oluşturulabilir. Searle aşağıdaki şu örneklerle bunu netleştirmektedir:
  1. Sam sigara içmeye alışıktır.
  2. Sam sigara içmeye alışık mıdır?
  3. Sam sigara içmeye alış.
  4. Sam alışkın olarak sigara içmek ister.
Tüm bu tanımlamalar, aslında hep aynı önerme ile ifade edilir, yani Sam’in sigara içmeye alışık olduğu edimsöz görüşlerinde farklılık oluşturur. İlk cümlede bir iddia söz konusudur, ikinci cümlede soru sorulmuştur, üçüncüsünde emir ve son cümlede de bir dilek anlamı vardır. Searle, farklı eylemlerin kurallarını göstermeye çalışmıştır.
Bu amaçla Searle, varsayımsal bir edimsözü, yani sözünün analizini ortaya koymaya koymuştur. Böylelikle bir sözün söz eylemi olabilmesi için, çok sayıda şartın yerine getirilmesi gerekmektedir. Örneğin; bir kişinin ‘p’ söyleyebilmesi için ‘p’nin olmadığı bir alıcısı olması gerekmektedir. Bunun dışında biz bunu bir tehditle, hiç söz kullanmadan yapabiliriz. Aynı şekilde bir söz, bir eylemin yerine getirilmesi amacına da bağlıdır. Searle’e göre tüm bu şartlar, dilin yapı temellendiren kurallarını ortaya çıkarmak, tanımlamayı içermektedir.

Önermesel Eylemler
Searle’ün önermesel eyleminin tanımlanması, Austin’in retorik/konuşma eyleminin tanımıyla örtüşmemektedir. Ama en önemli fark ise; Searle’e göre önermesel eylem, söz eyleminin kesin bir parçası değildir, bunun aksine, bağımsız bir eylemin gerçekleştirilmesidir.
Önermesel eylem, edimsöz içerisinde konuşma (bir iddianın içinde ne gibi bir iddia olduğu sorusuna göre) olarak tanımlanabilir. Önermesel eylem, her iki referans ve derecesel eylemlerden ayrı olarak gösterilir.

Söz-Eylem Kuramı
Söz eylem ya da dil eylem kuramı, dilsel ifadelerle sadece olayları betimleyen ve ortaya iddialar ortaya koyan felsefi görüşler değil, aynı zamanda dünyanın durumunda değişiklik meydana getiren eylemlerin yerine getirilmesidir. Bu kuramlar şunu iddia eder: Örneğin, bir talimat (emir ya da kanuni hüküm), bir nesne ya da kişiye isim verme (vaftiz ya da adlandırma, ad koyma), kendi hükmüyle bir şey yapmak (söz verme), tehlikeye işaret eden bir ipucu (uyarı) ya da ruhsal anlamda dokunaklı bir ifade (hakaret), aynı şekilde gerçeğin değişimi bir vazonun parçalanmasına benzer. Söz eylem kuramı, dilsel eylemlerin varlığı, sınıflandırılması ve açıklanmasını araştırır. John Langshaw Austin ve John Searle, söz eylem kuramının en önemli temsilcileri kabul edilir.

Tarihi
Söz eylem kuramının ortaya çıkış tarihi, 1955 yılında John Langshaw Austin’in Harvard Üniversitesi’nde “How to Do Things with Words” başlığı altında düzenlediği konferansta bu kuramdan bahsetmiş olması sayılabilir. Aynı başlık altındaki bu eseri, 1961’de ölümünden sonra yayımlanmıştır. Esas olarak, 1969 tarihinde yayımlanmış “Speech Acts” (Söz Eylem) adlı kitabı ile Austin’in düşüncelerinden belirli görüşlerini, ihmal edilen ve not edilen başka düşüncelerini başarılı bir şekilde sistematik hale getirerek, söz eylem kuramı fikrinin yayılmasından Austin’in öğrencilerinden biri olan John Searle sorumludur.
Searle, özellikle tek dil ailelerinin tanımlanmış bir modeli olan “söz verme” söz eylemi örneğini geliştirmiştir. Söz eylem kuramının öncü dil filozofu olarak Ludwig Wittgenstein kabul edilebilir. 1953’de “Felsefi Soruşturmalar” adlı eserinin yayımlanmasıyla kelimelerin genel anlamda sadece şeylerin adlandırılmasıyla görevli oldukları teorisine karşı çıkışının açıklamasını yapmıştır. “Adlandırma eyleminin gerçekleşmesi ile devamında ne yapıp yapmayacağımız bize gösterilmiştir. Gösterilenlerin sadece bir tanesinin olup olmaması, şeylerden konuşmak anlamına gelmektedir. Cümlelerimizle çeşitliliği sağlarız.”
Wittgenstein, adlandırma açısından konuşma ve eyleme geçirme dil tezlerine karşı çıkmıştır. Burada “Dil oyunu” ifadesi, dili konuşmanın meslek ya da hayat tarzının bir parçası olduğunu belirtmelidir. Wittgenstein, bazı “dil oyunları”nı adlandırmıştır. Emir vermek, rica etmek ya da teşekkür etmek gibi söz eylemin kullanılan örnekleri Austin’in geç döneminin örneklerindendir. Bu geleneksel çizgi, büyük bir dikkatle çizilmelidir. Ludwig Wittgenstein, Austin ve özellikle John Searle’nin bilgiye olan yaklaşımları çok farklıdır.
İnsan mantığının bir teorisi olan Searle’nin söz eylem kuramının devam eden temellendirme çabaları, Wittgenstein’ın dil oyunu-düşüncesi ile söz eylem kuramının en önemli sorunu olan eleştiriyi netleştirmektedir. Searle, Wittgenstein’ın sistematikleştirilmemiş düşüncelerini sistematikleştirmiş, aynılaştırmamıştır. Bunun kural açısından netleşmesi, örneğin Noam Chomsky’nin “Transformationsgrammatik” (dönüşümsel dilbilgisi) gibi başka dilbilgisi teorileri, teknik kural ve kuramın uygulaması hakkında söz eylem kuramından yola çıkmalı, böylece hangi biçimde olursa olsun ifade edemeden, kurallara uyulabilir. Bu düşünce, Wittgenstein’ın “Felsefi Soruşturmalar” adlı eserinde açık bir biçimde eleştirilmiştir.

Söz-Eylem
Austin, söz eylemin sınıflandırılmasını üç bölümde yaparken, Searle bunu dört bölüme ayırmıştır.

Austin’in teorisi
Austin’e göre eylemler aşağıdaki gibi ayrılmıştır:
  • Düzsöz Eylem: Austin’in dediği gibi, ‘bir şeyi normal biçimde söylemek’ eylemi (saying something in the full normal sense).
  • Edimsöz Eylem: Kabul edilmesi gereken, anlaşmaya dayalı bir eylemin yerine getirilmesi. Örneğin; Austin’in dediği gibi “bir şeyi söylediğinde yapmak” (doing something in saying something) bir soru, rica, uyarı, emir, tehdit.
  • Etkisöz Eylem: Austin’in dediği gibi bir şeyi söyleyerek yapmak (doing something by saying something). Edimsöz eylemden gelen etkinin sağlanması, örneğin inanma, fikrinden cayma, kızdırma, güvenini sarsma, kalbini kırma, teselli etme.
Yönelmecilik
Searle’e göre ‘yönelmecilik’, dil felsefesi ile mantık felsefesi arasında bir köprü görevi yürüten bir kavramdır. Yönelmecilik, Franz Brentano tarafından, modern, felsefi bir tartışma konusu haline getirilmiştir. Brentano, yönelmecilik kavramını, zihinsel durumların yöneltilmişliğinin (amaçsallığının) belirleyici bir özelliği olarak tanımlamıştır.
1983’te orijinalinin yayımlandığı “Intentionality” (yönelmişlik) kitabında Searle, Paul Grice’in eserlerine ve ilgi alanın odak noktası olan “yönelmecilik” kavramını içeren daha başka eserlere ağırlık vermiştir. Searle’e göre, söz eylemde olduğu gibi, yönelmecilik, iletişimi sağlayanların niyetlerinin hiçbir anlamı olmadığı konuşma eylemlerinde, önemli bir rol oynar. Konuşmacıların ifadeleri evrende tesadüfen, niyetsel bir sebep olmadan ortaya çıkar. Böylelikle, sadece anlamsız bir ses dalgası oluşur. “Yönelmecilik” anlam açısından gerekli bir koşuldur ve sadece canlılara verilmiştir.
“Yönelmecilik” kavramı üzerine yapılan tartışmalar, son yirmi yılda özellikle indirgemecilik (Redüksiyonculuk) sorunu ile gündeme gelmiştir. İndirgemeciler, tüm olayların en sonunda doğa bilimsel tasvirlerle açıklanabileceği tezini savunmuşlardır. Bu indirgemeci tez, bilinç ve yönelmişlikle (niyet) birlikte değerlendirilmiştir. Searle, indirgemecilerin bu çabalarına sert bir şekilde karşı çıkmıştır. Örneğin; Searle, düşünen ve bu şekilde yönelmişlik kazanan bilgisayar ve robotların üretilmesi için yapılan çalışma ve deneyleri eleştirmiştir. Bu tarz talep ve istekler de Searle tarafından hiç öngörülmemiştir. Searle, niyetsel durum ve yaşantıları birbirine çok sıkı bağlamaya çalışmıştır.

Sanatsal zeka
“Yönelmecilik” olayının doğru bir şekilde kavranılması, sanatsal zekânın asıl teorisini doğrudan etkilemektedir. Bilgisayar dâhisi Alan Turing 1950 yılında, makinelerin düşünüp düşünemeyeceği sorusuna bir cevap niteliğinde “Turing Test”i hazırlamıştır. Turing’e göre, bir bilgisayar kendisini bir insanmış gibi gösterip, bir insanla yazılı olarak konuşma (Chat) yaptığında düşünebilir.
Searle’e göre, bu “Turing-Test” bir bilgisayarın düşünebildiğini göstermeye yeterli değildir. Ona göre, bazı bilgisayarlar sadece bir insan tarafından yönlendirebilir, kendi başına düşünemez. Searle, bu tarz zihinsel süreçler için, durumu aşan “yönelmecilik” kavramının ön plana çıktığını düşünmektedir.
Searle bu eleştirel bakış açılarını desteklemek için, “Turing Test”in başarısızlığını destekler nitelikte bir kanıt öne sürmüştür. Çin odası düşünce deneyi olarak bilinen bu delil büyük bir kütüphanenin kabulü ile başlar. Bu kütüphanede kendisine Çince bir not bırakılmış biri bulunmaktadır. Bu insan hiç Çince anlamamaktadır, ayrıca bu esnada kütüphanede çeviri kuralları kitaplarının bulunduğu rafların orada durmaktadır. Bu kişi notta yazılı olan harfleri kitapta aramış ve bir kâğıt parçasına kitapta verilen işaretlerle yeni bir not yazmıştır. Daha sonra bu notu, kütüphaneye teslim etmiştir. Düşünce deneyinin püf noktası ise, kitapta olan Çince cümlelerin diğer Çince cümlelerle bağlantılı olmasıdır. Bu arada kütüphane, Çinli bir gözlemci için doğru bir iletişim kaynağıdır. Kütüphanede bulunan not, soruya benzeyen, doğru olarak yazılmış Çince cümleler içermektedir. Kütüphaneye bırakılan not ise, birbirine uygun Çince cümleler ve soruların cevaplarını içermektedir. Bu kütüphane sistemi (Çin odası) “Turing Test”ten dolayı oluşmuştur.
Bunun sonucu olarak, Searle’e göre hem gelen kişi hem de kütüphanede bulunan hiç kimse Çince anlamamaktadır. Searle’e göre bu durum, “Turing Test”in yapısının canlı bir dili anlamak için yeterli olmadığını göstermektedir. Searle Çin odası deneyinden yola çıkarak, kural olarak bir bilgisayarın insanın yaptığı şeyi yapamayacağını belirterek, verilen kurallara göre göstergelerin şeklini değiştirerek yeni göstergeler oluşturmuştur. Bu Çin odası düşünce deneyinin yeterli olmadığı durumlarda, düşünebilen bir bilgisayarın nasıl oluşturulacağı da bilinmemektedir.
Searle, zayıf ve güçlü sanatsal zekâ arasında bir farkın olması gerektiğini, yaptığı düşünce deneylerinin sonucunda göstermiştir. Sanatsal zekâsı zayıf olan, yalandan insan davranışları sergilemeyi ve insanlar tarafından sadece zekâ yoluyla baş edilen problemleri çözmeye çalışır. Searle’e göre böyle bir proje tamamıyla meşrudur. Zekâsı güçlü olan ise, düşünebilen bir bilgisayar üretmek istiyor ki, bu Searle’e göre pek mümkün değildir. Sanatsal zekânın temsilcileri bu kanıta farklı tepkiler vermişlerdir. Bazı sanatçılar, zayıf sanatsal zekâya sınır çekerken, diğerleri Searle’ün düşünce deneylerini reddetmiştir. Bazıları ise, Çin odası sisteminin tam olarak anlaşılması için, sistemi açıklamışlardır. Buna karşın, benzer bir sistemin karmaşalığını da açıklamamışlardır.

Bilinç Teorisi
Searle, yönelmişlik kavramı ve sanatsal zekâ üzerine yaptığı çalışmalarından sonra bilinç teorisiyle ilgilenmiştir. Searle, kendisini “Natüralizm” geleneği içerisinde görmüş ve bilinç kavramının oldukça normal ve biyolojik bir olay olarak incelenmesi gerektiğini iddia etmiştir.
Aynı zamanda, “reduksiyonizm”in (sadeleştirme) sert eleştirmeni olan Searle, kişisel deneyimlerin doğa bilimsel tanımlamalar aracılığıyla asla aktarılamayacağını belirtmiştir. Bu natüralistik (doğacıl) inançlarından dolayı Searle, bilinci soyut bir olay olarak gören dualistik (ikilikçi) filozoflardan ayrılmak istemiştir. Searle’nin bu sadeleştirmeye karşı olan eğilimi, aynı zamanda sinirsel/nöronsal süreçlerle birlikte, zihinsel bir durumun tanımlanmasını yasaklamıştır.
Searle, biyolojik durumun zihinsel durumu etkilediğini belirterek, belirginleşen bu ikilemden kurtulmak istemiştir. Ruhun ve beynin karşılıklı etkileşimi, ikilemci teorinin tipik bir unsurudur. René Descartes da beynin belirli bir yerinde (beyin epifiz bezinde) var olan biyolojik sürecin ruhu da etkilediğini iddia etmiştir. Searle bu tarz teorilerden kendini soyutlamış ve sebep olarak başka bir biçimde var olan bilinç durumunu göstermiştir. Bilinç, karmaşık biyolojik sistemde üstün bir özellik ve soyut olmayan bir varlıktır. Searle, bu tarz açıklamalarıyla bilinç odaklanma/çekim teorisinin bir temsilcisi olduğunu kanıtlamaktadır. İkicilik ve fizikalizm sorunlarını kullanmayı vaat etmesi durumu çok cazip gelir. Bu çekiciliğe rağmen, aynı zamanda Searle’ün “biyolojik natüralizm“i sadeleştirmeye karşı olmasına tepki gösterilmektedir. Searle’e göre, bilinç problemsiz, biyolojik bir olay olmadığında, biyoloji aracılığıyla çözülemeyen, öznel bileşene sahip bir bilinç gibi anlaşılmaz olur.

Sosyal gerçekliklerin oluşumu
Searle, sosyal olayların ontolojisinde (varlıksallığında) iki esas konu olarak şunları belirtmiştir; sosyal gerçeklikteki anlaşılmaz bir olay sadece var olduğunu düşündüğünüz için var olan gerçektir. “Elimdeki 20 Dolarlık bir banknotun bir kâğıt parçası olduğu, İngiltere vatandaşı olmam ya da New York Giants beyzbol takımının bir maçı 3–2 yenmesi, nesnel bir gerçekliktir. Tüm bunlar, benim düşüncelerime bağlı olmayan nesnel gerçekliklerdir. Bunun tam zıddını düşündüğümde, yanlışa düşüyorum. Ancak, bu nesnel gerçeklikler sadece ortak bir kabul ya da onayla oluşmaktadır.” Searle’ün hedefi, insanların kabulüne bağlı olan dünyadaki nesnel gerçekliklerin nasıl olabileceğini ve bu gerçekliklerin nasıl oluştuğunu anlamaktır. Searle, “Aklın Felsefesi” ve “Dil Felsefesi”nde geliştirdiği felsefi araçları açıklamaya çalışmıştır. Özellikle yönelmecilik ve temel kural kavramları, Searle’ün “Toplum Felsefesi”nin odak noktasını oluşturmuştur. Searle şu üç temel süreç aracılığıyla sosyal gerçekliklerin oluşumunu açıklamıştır:
1)Toplu Yönelmecilik: Ortak bir fikir ve davranış yetisidir. Örneğin; orkestranın bir enstrümanı, takım sporları içerisinde futbol gibi.
2)İşlev Yükleme: Bir varlığa kendisinde olmayan bir işlevi yüklemektir. Örneğin bir ağaç kütüğüne sandalye işlevini yüklemek, bir taşı çekiç olarak kullanmak gibi.
3)Temel Kurallar: Bu kurallar, toplu yönelmeciliğin ve işlev yüklenmesinin birlikte yapılması sonucu oluşur. Bir nesneye sadece fiziksel özelliğinden dolayı değil, farklı özelliklerinden dolayı başka bir şey olarak kabulü yoluyla da işlev yüklenebilir. Örneğin, bir duvar fiziksel özelliği dâhilinde bir sınır işlevi görebilir. Fakat herkesçe sınır kabul edildiğinde, bu işlev aynı zamanda bir çizgi görevi de görebilir. Böylelikle bu sınır, sosyal bir kural aracılığıyla oluşturulmuş olur.

Realizm (Gerçekçilik) ve Relativizm (Görecilik)
Searle’ün sosyal olay ontolojisinde oluşum kavramının asıl görevi, onun oluşumcu olarak herkesçe adlandırılmasını sağlamaktır. Bu durum, Searle sosyal gerçeklik alanındaki oluşumcu tezleri sınırlamak istediğinde geçerli değildir. Burada Searle’ün, gözleme dayalı ve gözleme dayalı olmayan olaylar arasındaki ayrımı ortaya çıkmaktadır.
Sosyal dünya, sosyal gerçekliklerin oluşumunun konuşulabilmesinden dolayı, gözleme dayalı olaylardan oluşmaktadır. Buna karşılık doğa bilimleri, oluşumu gerçekleşmemiş, gözleme dayalı olmayan olayları tanımlamaktadır. Genel oluşumcu durumlara karşı olarak bu eleştirel yaklaşımlar, son yıllarda Searle’ün de çok fazla üzerinde durduğu genel bir felsefi duruma atıfta bulunmaktadır. Searle, görecili felsefi akımlara karşı olarak, “gerçeklik”, “akılsalcılık” (rasyonalizm) ve “hakikat” kavramlarını geleneksel ve sağlam bir şekilde yorumlamaya çalışmıştır.
Bunun yanı sıra, Searle, Richard Rotry ve Jacques Derrida gibi yazarların gerçek ve varsayımsal rölativizmini (görecilik) sadece felsefi inanılmazlık olarak değil, aynı zamanda politik bir tehlike olarak görmüştür. Searle, özellikle konuşmamızın akılcılığı, gerçekliği ve hakikatinin geleneksel tanımının anlaşılmadığını felsefi açıdan kanıtlamıştır. Rotry, bu deneyüstü kanıta şu şekilde karşı çıkmıştır: “Searle, anlaşılırlık ve varsayımın koşullarını gördüğü her yerde, ben kullanıcıların büyük ve güçlü nesnelere, yani gerçeğin iç varlığına sadık olması, söz konusu uygulamaların kullanıcıların hislerine söz sanatı açısından güçlü ve süslü yazının aracılık etmesi gerektiğini düşünürüm.”

Yapıtları
  • Speech Acts: An Essay in the Philosophy of Language (1969)
  • The Campus War: A Sympathetic Look at the University in Agony (political commentary; 1971)
  • Expression and Meaning: Studies in the Theory of Speech Acts (essay collection; 1979)
  • Intentionality: An Essay in the Philosophy of Mind (1983)
  • Minds, Brains and Science: The 1984 Reith Lectures (lecture collection; 1984)
  • John Searle and His Critics (Ernest Lepore and Robert Van Gulick, eds.; 1991)
  • The Rediscovery of the Mind (1992)
  • The Construction of Social Reality (1995)
  • The Mystery of Consciousness (review collection; 1997)
  • Mind, Language and Society: Philosophy in the Real World (summary of earlier work; 1998)
  • Rationality in Action (2001)
  • Consciousness and Language (essay collection; 2002)
  • Freedom and Neurobiology (lecture collection; 2004)
  • Mind: A Brief Introduction (summary of work in philosophy of mind; 2004)

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 12 Aralık 2015 18:36
Biyografi Konusu: John Searle nereli hayatı kimdir.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
18 Ekim 2015       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
John Searle

Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  John Searle.jpg
Gösterim: 869
Boyut:  159.1 KB


Benzer Konular

 John 5
25 Ekim 2015 / estudiantes Müzik ww
24 Kasım 2013 / Intersect Edebiyat
1 Ekim 2015 / Safi Felsefe ww
1 Ekim 2015 / Safi Sanat ww
1 Ekim 2015 / Safi Müzik ww