Arama

Fonksiyonalizm (İşlevselcilik)

Güncelleme: 4 Nisan 2013 Gösterim: 13.155 Cevap: 2
Asi-BeL - avatarı
Asi-BeL
Ziyaretçi
6 Kasım 2006       Mesaj #1
Asi-BeL - avatarı
Ziyaretçi
William James, James B. Angell ve John Dewey gibi Amerikan filozoflarının ve eğitimcilerinin oluşturduğu ekoldür. Fonksiyonalistler, yapısalcıların görüşlerine karşı çıktılar; onlara göre bilincin ne olduğundan çok, ne için olduğunu bilmek önemlidir. Yani bilincin amacı ve işlevini bilmek asıl amaç olmalıdır. Bunlara göre insan davranışlarını anlamak için sadece bilinç olaylarını çözümlemek yoluyla incelemek yeterli değildir. Bilinç incelenmelidir ama bunun yanında insanın çevresine uyumunda yardımcı olacak, öğrenme gibi duyum davranışları da incelenmelidir. İşlevselcilik davranışı, çevreye uyum süreci olarak tanımlamıştır. Bu ekolün amacı algılama, düşünme, duygulanma gibi içsel eylemlerin, hayatta karşılaşılan çeşitli problemlerin çözümlenmesine nasıl yardım ettiğini açıklamaktır. İşlevselciler eyleme ve yararcılığa dönüktür. Fonksiyoncular, yöntem olarak içgözlem ve gözlemi kullanmışlardır. Davranışları özel olarak da öğrenmeyi açıklamaya çalışmışlardır.

Sponsorlu Bağlantılar
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
25 Mart 2013       Mesaj #2
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye

İşlevselcilik (fonctionnalisme) nedir?
Sponsorlu Bağlantılar

Bugünkü Amirkan sosyolojisini belirleyen en büyük özellik işlevselciliktir. İşlevselcilik, ABD’de moda niteliğinde bir durum ve yaygınlık göstermektedir. İşlevselcilere göre, bütün sosyolojik olgular ya da bir toplumsal yaşantının bütün ögeleri, bütün boyutları, işlevsel çözümlemeyle anlaşılır. Çünkü işlevselcilerin gözünde toplum bir işlevler (fonksiyonlar) bütünüdür.
Şimdiye kadar işlev kavramı, hem sosyolojide, hem de başka alanlarda , iş, meslek, amaç, sonuç ve yarar anlamına gelmişse de, bu gün bu kavramla, daha çok, bir toplum yaşantısındaki bütün etkinlikler gösterilmektedir.
Aslında, sosyolojiyi işlevselciliğe doğru götürmeye başlayan Spencer olmuştur. Onun etkisi, Anglosakson ülkelerindeki kültürel antropoloji okulunda zaten yayılmaya başlamış ve Bronislaw Malinowski (1884-1942) , bu etkiyi geliştirenlerin başında gelmişti. Malinowski’nin çalışmaları, ihtiyaçların ve işlevlerin evrimi üzerine incelemelerdi. Ona göre işlev, kültürel ya da toplumsal sitemde oynanan roldür. “Bütün uygarlık tiplerinde, her adet, her maddesel nesne, her fikir, her inanç, yaşantısal bir işlev yapar; ayrı ayrı hepsinin yerine getireceği bir işlev vardır, ayrı ayrı hepsi, organik bir tümlüğün kaçınılmaz bir kısmını temsil eder” düşüncesi de Malinowski’nindir.
Tarihte temellenen bir sosyolojinin ya da tarihsel sosyolojinin başlamasından bugüne bir hayli zaman geçtiği halde işlevselciler, sosyolojideki bu yaklaşımı hiç dikkate almamışlar ve üstelik sosyoloji tarihsel boyutundan vazgeçirmek için çaba göstermişlerdi. Toplumu açıklamak için toplumu bir sistem tarzında bütünleşmiş bir birlik gibi tasarlayan işlevselciler, yeni bir sosyolojik çözümleme yolu olarak, toplumu , daha doğrusu toplumun örgütlenmesini ve işleyişini, toplumun evriminin belirli bir anında ele almışlardır. Böylece işlevselcilik, bir bakıma tarihi ve toplumsal değişmeyi reddetmenin açıkça ilan edilmesi olmuştur.
İşlevselcilikteki bu yöntem yanlışlığı, tarihsel açıdan, daha doğrusu işlevselciliğin tarihi bakımından kolayca açıklanabilir: Hemen yukarıda da söylediğimiz gibi işlevselcilik, önce kültürel antropolojide uygulanmaya başlamıştır. Ve antropologların incelediği eski ya da ilkel toplumların, genel olarak, bilinen tarihleri olmadığından, bu durum, işlevselciliğin bu tarihsiz –bu tarih dışı –tutumu benimsemesinde önemli bir etken olmuştur. Buna karşılık, tarihi olan toplumların incelenmesi için işlevselciliğe başvurulduğunda ,işlevselciliğin tarihe karşı ilgisizliği, sosyolojiyi önemli ölçüde daraltmış ve sınırlandırmıştır. İşlevselcilik, özellikle tasvirle ve toplumsal örgütlenmenin yapılarının ve işleyişinin çözümlenmesiyle yetinmiştir. Şu halde işlevselciliğin uygulanmasıyla sosyolojideki tarihsel gelenek, otuz kırk yıldan beri bir duraklamaya girmiş demektir. Çünkü, toplumların tarihselliği, artık ne kuramsal,ne de somut araştırmaların önde gelen konusudur.
Görülüyor ki işlevsel görüş yeni bir şey değildir;hele toplumsal bilimlere özgü bir şey hiç değildir. Başlangıçta biyoloji, fizyoloji, sonraları psikoloji, ekonomi, etnoloji ve sosyoloji, konuları olan olguları sonuçlarına göre yorumlamışlardı; başka bir deyişle bu bilimler, işlevselci dönemlerinde işlevselciliğe, olguların içinde yer aldığı yapıları öğrenmek için, olguları sonuçlarına göre yorumlama rolünü vermişlerdir. Ayrıca nedenleri kavrayamamak,sosyologları sosyolojik olguları işlev kavramıyla açıklamaya, yorumlamaya götürmüştür. Ve işlevselcilerin büyük bir bölümü, dikkat ve çabalarını yapının durgunluğu ya da toplumsal denge kavramına yönelttikleri için, yapısal değişmelerin incelenmesini bile bir yana itmişlerdir.
Yukarıda kısaca sunmaya ve açıklamaya çalıştığımız biçimiyle bu işlevselciliğe, işlevselciliğin eski biçimi diyebiliriz.


kaynak: 100 soruda sosyoloji

bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
4 Nisan 2013       Mesaj #3
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
Parsons’ın işlevselciliğine göre toplum nedir ? Eylem genel kuramı ya da
toplumsal eylem kuramı nedir?

Amerikalı sosyolog Talcott Parsons’ın (1902-1979) sosyolojik düşüncesi, tarihçiliğe karşı bir tepki olarak yaratılan yeni bir işlevselciliktir. Parsons, insanlar ve toplumların niteliği konusunda, kuramsal bir araştırma yapmaya yönelmiş ve bu araştırmayı bütün insan bilimlerine aktarmak istemiştir. Parsons, “eylem genel kuramı” olarak adlandırdığı bu toplum kuramının, bütün ideolojik amaçlardan sıyrılmış, sırf bilimsel bir kuram olduğunu ve bütün “deneysel” araştırmalar için temel olacağını ileri sürmüştür.
Fransız sosyologu Georges Gurvitch’e göre Parsons, eylem genel kuramında, eylem terimini yanlış olarak kullanmıştır; çünkü Parsons, bu terimle bireylerin birbirlerine karşı davranışlarını ya da bireylerin karşılıklı eylem bağımlılığını (interaction) anlatmak istemiştir. Oysa eylem terimi,bugün, bireysel olduğu kadar toplumsal olan, bir tarihi olan, yenileştiriciliği, yaratıcılığı olan bir gerçeği gösterir.
Önce şunu söylemek gerekir ki Parsons’ın kuramı bir karışımdır. O, eylem genel kuramında, Spencer, Weber, Pareto, Durkheim, Freuk ve Malinowski’nin bilenen fikirlerini birleştirmek istemiştir. Ve bunlar arasında en çok Pareto, Weber ve Durkheim’ı tuttuğunu söyleyen Parsons, bilerek bilmeyerek, sıyrıldığını sandığı ideolojik amacın içine düşmüştür.
Sosyolojinin toplumu ve toplumsal olguları inceleyen bir bilim olmasından çok, toplumsal eylemin kuramı olmasını isteyen Parsons’a göre toplumsal dinamik, kesin olarak birey üzerine kurulmalıdır; küçük parçaların karşılıklı eylem bağımlılıklarının toplamının atomik yapıyı oluşturması gibi, bireylerin karşılıklı eylem bağımlılıklarının toplamı, toplumsal yapıyı meydana getirir.
Spence’ın evrimciliğini eleştiren ve reddeden Parsons, onun yararcılığının ve psikolojizminin özünü benimsemiştir. Toplumu bireyler arası ve karşılıklı bir eylem bağımlılığı sistemi olarak tanımlayan Parsons’a göre bu sistem, durgun ve hareketsiz bir sistemdir ve bu yüzden, sosyoloji, tarihten,dolayısıyla toplumsal evrimden koparılabilir.
Parsons, Weber’den, “Toplum tarafından kabul edilen ve onaylanan değe ve tutumların bütünü üzerine bir ekonomik sistemin işleme koşulları kurulur” savını alır ve Weber gibi, değerlere ve kurallara çok büyük önem verir. Pareto’dan da mantıklı ve mantıksız davranışın çözümlenmesini alan Parsons, (“amaçlarına mantıklı olarak bağlanmış işlemler, mantıklı davranışlardır”); Durkheim’dan ise dinsel davranışta simgelerin rolünün çözümlenmesini alır(“toplumun işlevsel bütünlenmesine en yararlı duyguların anlatış ve güçlendirme mekanizması olarak dinsel davranışın çok büyük anlamı vardır”)
Bu etkilerden sonra Parsons, daha geliştirilmiş bir toplum tanımı sunar:”Toplum, kaynaklarını bir değerler sisteminden alan ve bir simgeler sisteminde açığa vurulan kurallara bağlı bir bireysel davranışlar sistemidir.”
^Parsons, toplumsal sistemi, kültürü ve kişiliği birbirinden ayırarak onları üç ayrı sistemde görmekle, toplumsal tümün bu üç öğesi arasındaki ilişkilerin incelenmesinin gereksizliğine inanmıştır.
Parsons, toplumun işlemesini ”elektro-dinamik” bir sistemin işlemesiyle özdeşleştirmektedir.



kaynak: 100 soruda sosyoloji

Benzer Konular

28 Aralık 2009 / ThinkerBeLL Felsefe